KARARLAR

AYM'nin 2019/2166 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 12/7/2023 tarihli ve 2019/2166 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

C. Ç. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/2166)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Ümit GÜNER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/1/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1974 doğumlu olan başvurucu, bir kamu bankası (kurum) bünyesinde 20/4/2015 tarihinden itibaren çalışmakta olup Uygulama Geliştirme Müdürlüğünde kıdemli uzman olarak görev yapmakta iken 12/8/2016 tarihli yönetim kurulu kararına istinaden kurum tarafından başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir.

7. Yönetim kurulu kararında, darbe teşebbüsü sonrasında ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilerek darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde birtakım zaruri tedbirler alındığından bahsedilmiştir. Bu kapsamda diğer tüm kamu kurum ve kuruluşlarında Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasıyla (FETÖ/PDY) bağlantılı olan çalışanların görevlerine son verildiği, bünyelerinde çalışan bazı personelin de iş akitlerinin bu çerçevede feshedilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Yapılan incelemeler ve edinilen ek bilgiler neticesinde FETÖ/PDY'yle irtibatı olduğu değerlendirilen ve/veya görev yaptıkları dönem içinde yeterli verim alınamadığı, performansının beklentilerin altında kaldığı tespit edilen çalışanların ihbar ve kıdem tazminatları ödenerek kurumla olan ilişiklerinin kesilmesine karar verilmiştir.

8. Başvurucu; feshin geçersizliğinin tespiti, işe iadesi ile haksız fesihten kaynaklanan tazminat ve hak ettiği ücretlerinin ödenmesine karar verilmesi taleplerini ileri sürerek işveren aleyhine 9/9/2016 tarihinde İstanbul 32. İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde işe iade davası açmıştır.

9. Davalı işveren; sunduğu cevap dilekçesinde yönetim kurulu kararındaki hususların müvekkil banka açısından haklı nedenle fesih teşkil ettiğini, fesih işleminde keyfî davranılmadığını, feshin kaçınılmaz olması sebebiyle son çare olarak iş akdinin feshedildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

10. Başvurucu; cevaba cevap dilekçesinde fesih sebebinin somut ve kesin bir şekilde bildirilmediğini, ne yönetim kurulu kararından ne de fesih bildiriminden hangi sebebe istinaden iş akdinin sonlandırıldığının net olarak anlaşılabildiğini, savunmasının alınmadığını, çalıştığı süre içinde üstün performans notları alarak işyerinde yükseldiğini, bu süre zarfında uyarı cezası dahi almadığını, herhangi bir terör örgütüyle bağlantısı olmadığını, feshin geçerli yahut haklı bir nedene dayanmadığını ifade etmiştir.

11. Mahkeme 21/12/2016 tarihli karar ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda, davalı işverence yukarıdaki KHK ve devamında çıkarılan diğer bu nitelikteki hükümler uyarınca bir değerlendirme yapılmak suretiyle işçinin, adı geçen FETÖ/PDY terör örgütü ile illiyet, irtibat ve iltisakı olduğu kanaatine varılarak iş akdinin sonlandırıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıdaki tanımı yapılan Yüksek Mahkeme kararı ve KHK hükmü göz önüne alındığında, işveren açısından işçiden kaynaklı nedenlerle güven ilişkisinin sarsılmasına yol açıldığı ve artık iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğun ortadan kalktığı, bu durumun işveren yönünden katlanması beklenemeyecek nitelikte olduğu, iş için uygunluğun sona erdiği anlaşıldığından fesih işleminin haklı ve geçerli nedenlerle gerçekleştiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmuştur."

12. Başvurucu istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf başvuru dilekçesinde dava dilekçesinde ileri sürdüğü beyanları tekrar etmiş; ispat yükünün işverende olduğunu ancak hem işveren tarafından sunulan belgelerde hem de gerekçeli kararda FETÖ/PDY'yle iltisakına ilişkin soyut bir iddia dışında bir bilgi ve belge sunulmadığını, hakkında bir soruşturma yahut kovuşturma da bulunmadığını ileri sürmüş ve istinaf talebinin kabulü ile işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı işveren cevap dilekçesinde önceki iddialarını tekrarlamış ve davanın reddini talep etmiştir.

13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi 25/5/2017 tarihli kararıyla istinaf talebinin kabulüne, feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının, iş sözleşmesinin yönetim kurulu kararında belirtilen performans kapsamında feshedildiğinin kabul edilmesi halinde ise; yapılan feshin, İş Kanunundaki iş güvencesi hükümlerine aykırı olduğu sonucu ortaya çıkacaktır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 19/1. maddesine göre; işveren, fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin şekilde belirtmek zorundadır. Maddenin ikinci fıkrasında ise; hakkındaki iddialara karşı savunması alınmadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesinin o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemeyeceği, ancak işverenin 25. maddenin II numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkının saklı olduğu hüküm altına alınmıştır. Davacının iş akdinin performans nedeniyle feshedilmiş olması halinde de, söz konusu düzenlemedeki koşullar göz önüne alınarak feshin geçersizliği sonucu ortaya çıkmaktadır.

İlk derece mahkemesi tarafından, davacının iş akdinin FETÖ/PDY terör örgütü ile illiyet, irtibat ve iltisakı olduğu gerekçesiyle feshedildiği kabul edilerek 673 sayılı KHK' nın 7. maddesi hükmü doğrultusunda karar verilmiş ise de; yukarıda yapılan açıklamalar nedeniyle, mahkemenin oluşturduğu gerekçe ve vardığı sonucun isabetli olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Gerek yönetim kurulu kararı ve ekindeki listede gerekse bu karara dayalı olarak düzenlenen fesih bildiriminde, davacının iş akdinin belirtilen nedenle feshedildiğine yönelik bir açıklama mevcut değildir. İşveren, fesih bildiriminde ileri sürmüş olduğu fesih sebebi ile bağlı olup sebep bildirmemesine ya da bildirdiği sebebi değiştirmesine hukuken olanak yoktur. Bu koşullar altında, geçerli bir fesih işleminden söz edilemeyeceğinden; davacının işe iadesine karar vermek gerekirken davanın reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yerindedir."

14. Davalı kurum, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı 14/7/2017 tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunmuş; yargılama sürecinde belirttiği hususları tekrar ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ve bu kapsamda birtakım belgeleri derece mahkemelerine ibraz etmiştir. 3/7/2018 tarihli kurum yazısında; başvurucunun Emniyet İstihbaratta kaydı olduğu ve Bank Asyada yoğun olarak işlem yaptığı bilgisi edinildiği, bunun dışında başvurucuya yönelik adli ya da idari bir soruşturma yapılmadığı belirtilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) gönderdiği 7/6/2018 tarihli yazıda başvurucu hakkında soruşturma kaydına rastlanmadığını, soruşturma evraklarında gizlilik kararının bulunması, evraklarının sayısının çokluğu ve buna bağlı iş yoğunluğu nedeniyle hâlen Başsavcılığa intikal etmeyen ancak kolluk kuvvetlerinde tahkikat aşamaları devam eden soruşturmalar bulunduğunu, başvurucu hakkında bahsi geçen suçtan soruşturma yürütülüp yürütülmediği hususunda şu aşamada sağlıklı bilgi verilmesinin bu yönüyle mümkün olmadığını belirtmiştir.

15. Öte yandan başvurucu, temyize cevap dilekçesinde yargılama sürecinde ileri sürdüğü hususların yanı sıra Bank Asyada hesabının olmadığını, örgüt tarafından organize edilen herhangi bir toplantıya katılmadığını belirterek davalı kurumun ileri sürdüğü hususların soyut ve mesnetsiz olduğunu ifade etmiştir.

16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 8/10/2018 tarihli karar ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Bölge Adliye Mahkemesi kararında değinildiği üzere Yönetim kurulu kararında feshe yönelik 2 neden bulunmakta olup fesih bildirminde davacının iş sözleşmesinin hangi nedenle fesh edildiği açık değildir. Ancak Dairemizce verilen geri çevirme kararı üzerine davalı tarafça gönderilen yazı cevabında 'davacının emniyet istihbaratta kaydı olduğu, Bank Asya'da yoğun olarak işlem yaptığı' belirtilmiştir

Her ne kadar davacı hakkında cezai bir tahkikat olmadığı görülse de açıklanan eylemler ve davalı savunmasına göre davacının FETÖ/PDY ile ilgi, iltisak ya da irtibatı bulunduğu konusunda davalı işveren açısından şüphe feshini gerektirir yeterli delil mevcuttur. Buna göre 673 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin kamu iştiraklerindeki işçilere ilişkin7. Maddesi de dikkate alındığında davacının iş sözleşmesi yasal düzenleme kapsamında sona erdirilmiştir ve kamu bankası niteliğinde olan işyerine işe iadesi mümkün olmadığından ve yasal yetki nedeni ile fesihlerde 4857 sayılı İş Kanunu'nun18 ve devamı maddeleri uyarınca geçersizlik koşulları aranmayacağından işveren tarafından kıdem ve ihbar tazminatları ödenerek yapılan feshin geçerli olduğu kabul edilerek davanın reddi gerekmekte olup 4857 sayılı İş Yasasının 20/3. maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."

17. Nihai karar 14/12/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 14/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

19. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-26.

B. Yargıtay Kararları

20. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üysi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

21. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

22. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.

Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği, bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."

23. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.

 Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.

Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."

24. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/3/2018 tarihli ve E.2018/464, K.2018/6086 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda; davacının iş sözleşmesinin feshine ilişkin hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesi tarafından şüpheyi haklı kılacak güçte somut delillerin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında Mahkemece öncelikle yapılacak iş; davacının banka kayıtları getirtilerek özellikle adı geçen Bank Asya da hesabının hangi tarihler arasında açık olduğu, bankaya toplu para yatırma ve çekme işlemlerinin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise hangi tarihler arasında hangi sebeplerle yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve istihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi teknolojileri Kurumundan davacının hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili işlem yapılıp yapılmadığının emniyet veya diğer güvenlik güçlerinden sorularak gelen yazı cevaplarının dosyaya getirtilmesi gerektiği gibi, ayrıca, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayalı olup olmadığına dair denetime elverişli tüm delillerin de araştırılarak toplanması gerekmektedir. Feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması için belirtilen yönlerden gerekli araştırmaya gidilmeli ve toplanacak deliller dosya içeriği ile yeniden bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu; derece mahkemelerinin yeterli inceleme ve araştırma yapmadığını, işveren kurumun iddialarının doğru olmadığını, bu kapsamda ispat yükü kendisine ait olmasına rağmen kurumun iddiaları ispata elverişli bilgi yahut belge sunmadığını, hakkındaki iddiaların asılsız olduğunu, FETÖ/PDY ile hiçbir bağlantısının olmadığını, kendisiyle ilgili bir soruşturma yahut kovuşturma bulunmadığını, fesih sebebinin açık ve kesin bir şekilde bildirilmediğini, bu kapsamda savunmasının dahi alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, Başsavcılıktan gelen müzekkere cevabından bahsedilmiş; buna göre başvurucu hakkında soruşturma olduğu ancak firari olduğu için ifadesinin alınamadığı belirtilmiş, bu kapsamda dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda davanın reddedildiği, anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.

28. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanda, hakkında soruşturma yürütüldüğü bilgisini Bakanlığın yazısı ile öğrendiğini, söz konusu soruşturmadan haberi dahi olmadığını, şüpheli olarak ifadesinin alınmadığını, yıllar sonra açılacak bir soruşturmaya istinaden iş akdinin feshinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Bank Asyada hesabının bulunmasının örgütle iltisaklı olduğu anlamına gelmeyeceğini ifade eden başvurucu, hiçbir illegal yapılanma ile ilgisi olmadığını belirterek başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrar etmiş; Anayasa'da güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

29. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun temel iddiası iş akdinin hukuka aykırı bir şekilde feshedilmesi, buna dair açtığı işe iade davasının iddia ve itirazları incelenmeksizin, Bank Asya tespitinin terör olayları ile bağlantısı ortaya konulmaksızın reddedilmesidir. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının bu kısmının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

32. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

34. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

35. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

36. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Somut olayda 1974 doğumlu olan başvurucu, 2015 yılından itibaren bir kamu bankası nezdinde çalışmış, en son Uygulama Geliştirme Müdürlüğünde kıdemli uzman olarak görev yapmakta iken 12/8/2016 tarihli yönetim kurulu kararına istinaden başvurucunun iş akdi terör örgütü ile irtibatı/iltisakı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işe iade talebiyle dava açmıştır.

38. Başvurucu, dava dilekçesinde özetle feshin usule aykırı olduğunu, somut bir olay/olgu yahut veriye dayanmaksızın iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüş; işveren ise feshin usulüne uygun olduğunu ve son çare olarak feshe başvurulduğunu belirtmiştir. İstanbul 32. İş Mahkemesi 21/12/2016 tarihli kararında fesih işleminin haklı ve geçerli sebeple yapıldığını belirterek davanın reddine hükmetmiş; Bölge Adliye Mahkemesi ise feshin hukuki olmadığını ifade ederek davanın kabulüne ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir. Buna mukabil Yargıtay, temyiz incelemesi neticesinde Emniyetten kuruma gönderilen yazıda başvurucuya yönelik istihbarat kaydı olduğu, Bank Asyada yoğun olarak işlem yaptığı tespitlerine istinaden davanın reddine hükmetmiştir (bkz. §§ 8-16).

39. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler, ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

40. Öte yandan Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır (bkz. § 22).

41. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 33-37).

42. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda fesih sonucunu doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

43. Başvuruya konu olayda Mahkemenin değerlendirmesine göre işvereni şüphe feshine götüren olgu, başvurucunun istihbaratta kaydı olduğu ve Bank Asyada yoğun hesap hareketlerinin bulunduğu tespitidir.

44. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden önce FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilen bazı ticari kuruluşlara ve finans kuruluşlarına yönelik idari birtakım tedbirlere başvurulmuştur. Bu bağlamda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 3/2/2015 tarihinde örgütün finans merkezi olduğu gerekçesiyle Asya Katılım Bankasının (Bank Asya) yönetimine el koymuş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ise anılan Bankayı 29/5/2015 tarihinde TMSF'ye devretmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35).

45. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı; ayrıca bkz. §§ 37-38). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi-işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (bkz. § 46).

46. Başvuruya konu olayda başvurucunun istihbaratta kaydı olduğu ve Bank Asyada yoğun hesap hareketliliği olduğu belirtilmiş ancak başvurucunun bu tespite ilişkin itirazlarına yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Zira başvurucu, söz konusu Bankada hesabının olmadığını, buna yönelik savunması alınmadığı gibi araştırma da yapılmadığını ileri sürmüştür. Bu noktada derece mahkemelerinden beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir neden bulunup bulunmadığı hususlarını açıklığa kavuşturmasıdır. Dolayısıyla söz konusu kararlarda başvurucunun silahlı terör örgütüyle aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçenin bulunduğu söylenemeyecektir (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 140). Buna mukabil derece mahkemeleri tarafından istihbari nitelikli teyide muhtaç bir bilgi yeterli kabul edilmiş, başvurucu hakkında Bank Asyada hesabı olup olmadığı, hesap hareketlerinin niteliğine yönelik araştırma yapılmamıştır.

47. Öte yandan Bakanlık görüşünde, Başsavcılıktan gelen bir müzekkere cevabından bahsedilerek başvurucu hakkında soruşturma yürütüldüğü ancak kendisi firari olduğu için ifadesinin alınmadığı belirtilmiş; başvurucu ise cevaben verdiği dilekçede böyle bir soruşturmanın olmadığını, bu durumdan Bakanlığın yazısı ile haberdar olduğunu ifade etmiştir. Yargılama dosyasına gelen Başsavcılık yazılarında başvurucu ile ilgili olarak soruşturma bilgisi verilmediği görülmekle birlikte UYAP üzerinden yapılan araştırmalarda 2022 yılı itibarıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı görülmüştür. Ancak başvurucu kendisinin ifade için çağrılmadığını, ayrıca iş akdinin feshinden yıllar sonra açılan bir soruşturmanın feshe gerekçe yapılamayacağını ileri sürmüştür. Başvurucunun iş akdinin 2016 yılında feshedildiği, buna ilişkin yargılamanın 2018 tarihinde nihayete erdiği gözetildiğinde Bakanlığın ileri sürdüğü soruşturma yönünden derece mahkemelerince bir değerlendirme yapılması mümkün görünmediği gibi doğrudan Anayasa Mahkemesi tarafından da incelenme imkânı bulunmamaktadır.

48. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bu kapsamda başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında-başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

49. Sonuç olarak gerekçeli kararda, işvereni şüphe feshine götüren sebeplere yer verilmiş ise de bu sebepler karşısında başvurucunun iddia ve itirazlarının incelendiği ve değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.

50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

51. Başvurucu, iş davalarının seri muhakeme usulüne göre süratle sonuçlandırılması gerektiği hâlde yargılamanın makul sürede neticelendirilmediğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

52. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemelerinde açılan işe iade davalarında yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın açıldığı tarih, sürenin sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69); yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397, 17/11/2014, § 25).

53. İşe iade davalarında yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç, §§ 57, 58).

54. Başvuruya konu olayda, İstanbul 32. İş Mahkemesinin 2016/1075 esasına kayden yürütülen yargılamanın 2 yıl 1 ay 1 gün sürdüğü tespit edilmiş olup anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında bu sürenin makul olduğu sonucuna varmak gerekmiştir.

55. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

56. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle çalışma hakkı ile mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

57. Başvurucu, ihlalin tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur.

58. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 32. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

59. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

60. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvurucu harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay 9. Hukuk Dairesine (E.2018/8551, K.2018/17608) iletilmek üzere İstanbul 32. İş Mahkemesine(E.2016/1075) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL başvurucu harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.