KARARLAR

AYM'nin 2019/11808 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 12/7/2023 tarihli ve 2019/11808 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M. N. H. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/11808)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Fatma Gülbin ÖZCÜRE

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Metin KUŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kesinleşmiş bir takibe karşı bir kamu idaresi tarafından açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbire karar verilmesine rağmen alacaklı konumunda olan başvurucu lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/4/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Osmaniye'de bulunan Kırmıtlı Belediyesinde 1998-2009 yılları arasında işçi olarak çalışan başvurucu, belirtilen tarihler arasında ücretinin eksik ödendiği iddiası ile Belediye aleyhine 28/10/2010 tarihinde, Adana 6. İcra Dairesinin (İcra Dairesi) E.2010/11609 sayısına kayden ve 160.576 TL tutarında, ilamsız icra yolu ile takip başlatmıştır. 4/11/2010 tarihinde borçlu tarafından takibin tamamına itiraz edilmiş ve takip durmuştur.

9. Borçlu tarafından Adana Bölge Çalışma Müdürlüğü iş müfettişine başvurucunun alacak miktarı, rapor tanzim ettirilmek sureti ile hesaplattırılmış ve rapor doğrultusunda 81.053,41 TL'lik kısım yönünden itirazdan vazgeçilmiş ve bu kısım yönünden takip kesinleşmiştir. 73.522,59 TL'lik kısım yönünden borca itiraz iradesi devam ettirilmiştir.

10. 81.053,41 TL'lik alacak yönünden başvurucu; Kırmıtlı Belediyesine, Maliye Bakanlığına ve İl Mahalli İdareler Müdürlüğüne tahsil amacı ile müracaatta bulunmuştur. Ödeme yapılamaması üzerine alacağın tahsili amacı ile takip dosyasında çeşitli icra işlemleri gerçekleştiren başvurucu ilgili işlemlerin borçlu tarafından şikayet edilmesi sebebi ile alacağına kavuşamamıştır.

11. 22/3/2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan6/3/2018 tarihli ve 5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesi uyarınca aralarında Kırmıtlı Belediyesinin de olduğu bir kısım belde belediyelerinin tüzel kişiliği ortadan kaldırılmıştır. İlgili düzenleme iptal davası yolu ile Anayasa Mahkemesinin gündemine taşınmış, Anayasa Mahkemesinin 23/12/2008 tarihli kararı ile Türkiye İstatistik Kurumu tarafından gerçekleştirilen adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına yasal süresi içinde iptal davası açanlar yönünden yürürlüğün durdurulmasına karar verilmiştir (AYM, E.2008/34, K.2008/153, 31/10/2008). Borçlu Belediyenin tüzel kişiliği 30/3/2014 tarihli yerel seçime kadar devam etmiş, 30/3/2014 tarihi itibarıyla tüzel kişiliği son bularak5747 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinin 4. fıkrası uyarınca aktif ve pasif tüm mamelekleri Osmaniye İl Özel İdaresine devredilmiştir.

12. Başvurucu tarafından İcra Dairesinde yürütülmekte olan ilamsız takip dosyasında Osmaniye İl Özel İdaresi, Kırmıtlı Belediyesinin kanuni halefi sıfatı ile borçlu sıfatını kazanmıştır.

13. Borçlu Osmaniye İl Özel İdaresi, 18/7/2014 tarihinde Adana 4. İş Mahkemesinde, hakkında yürütülmekte olan takibe yönelik olarak başvurucu aleyhinde ihtiyati tedbir talepli menfi tespit davası açmıştır.

14. Başvurucu cevap dilekçesinde; ücret alacağının tahsili amacı ile Adana 6. İcra Müdürlüğünde başlatmış olduğu 160.576 TL tutarındaki takibe ilişkin başvurucunun selefi konumunda olan Kırmıtlı Belediyesi tarafından itiraz edildiğini, sonrasında alacağın tamamına yönelik olarak yapılan bu itirazın 81.053,41 TL lik kısmından borçlu tarafından vazgeçildiğini, Osmaniye İl Özel İdaresinin 23/6/2014 tarihinde takibin iptaline ve faize yapmış olduğu icra şikâyetine Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesince ret kararı verildiğini belirterek davanın reddini talep etmiş ve ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağına geç ulaşması sebebi ile doğacak zararlar dolayısıyla %20 oranında tazminat talebinde bulunmuştur.

15. Borçlu davacı Osmaniye İl Özel İdaresi 20/8/2014 tarihinde icra dosyasına ihtirazi kayıt ile119.570,61 TL tutarında ödeme yapmış ve paranın alacaklı konumunda olan başvurucuya ödenmemesi ihtarlı dilekçe sunmuştur.

16. Menfi tespit davasını görmekte olan Adana 4. İş Mahkemesi 5/8/2014 tarihinde düzenlediği tensip zaptı ile davacının mahkeme veznesine alacağın %15'i tutarında nakdi teminat yatırması veya teminat mektubu getirmesi şartıyla ihtiyati tedbir talebini kabul etmiştir.

17. Davacı borçlu tarafından dava değerinin %15’i olan 19.133,19 TL olan teminat tutarının mahkeme veznesine yatırılmasına müteakip Mahkeme 8/8/2014 tarihinde İcra Müdürlüğüne müzekkere yazarak icra takip dosyasına konu alacağın dava değeri (127.554,54 TL) kadarının başvurucuya ödenmesinin önlenmesi bakımından ihtiyati tedbir konulduğunu bildirmiştir.

18. Yapılan yargılama neticesinde; Adana 4. İş Mahkemesi 5/11/2015 tarihli kararı ile başvurucu tarafından başlatılan 160.576 TL'lik icra takibinin 79.522,59 TL lik kısmına borçlu davacı tarafından itiraz edildiği, 81.053,41 TL'lik kısmın ise Kırmıtlı Belediyesinin düzenlettiği rapor doğrultusunda borç olarak kabul edildiği belirtilerek davanın reddine karar vermiştir.

19. Karar başvurucu ve borçlu İl Özel İdaresi tarafından temyiz edilmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde; eldeki davanın icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası niteliğinde olduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından davacı borçlunun alacağın ödenmemesine ilişkin ihtiyati tedbir talebinin kabul edildiğini, davanın ret ile sonuçlandığını, 9/6/1932 tarihli 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 72. maddesinin 4. fıkrası uyarınca alacağına geç ulaşması sebebi ile lehine tazminata hükmedilmesi gerekirken bu hususta hüküm tesis edilmediğini belirterek kararın bozulması talep etmiştir.

20. Temyiz süreci devam ederken İcra Dairesi 21/12/2015 tarihinde başvurucuya 119.570,61 TL üzerinden 106.298,27 TL tutarında asıl alacağına yönelik ödeme yapmıştır. Borçlu İl Özel İdaresi, İcra Dairesinin yapmış olduğu ödemeye ilişkin işlemi Adana 1.İcra Hukuk Mahkemesine 3/2/2016 tarihinde şikâyet etmiştir. Borçlu İl Özel İdaresi şikâyet dilekçesinde, Adana 4. İş Mahkemesi tarafından 8/8/2014 tarihinde verilen ihtiyati haciz kararının 12/1/2011 tarihli 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 397. maddesinin 2. fıkrası uyarınca karar kesinleşene kadar devam ettiğini, karara karşı temyiz kanun yoluna başvurduğunu belirterek İcra Dairesinin ödeme işleminin hatalı olması sebebi ile kaldırılmasını talep etmiştir.

21. Adana 1. İcra Hukuk Mahkemesi 14/3/2017 tarihinde şikâyetin reddine karar vermiştir. Mahkeme ret kararının gerekçesinde; ihtiyati haciz kararının menfi tespit davasında verildiğini, menfi tespit davasına ilişkin yargılamanın 5/11/2015 tarihinde ret kararı ile sonuçlandığını, 2004 sayılı Kanun'un 72. maddesinin 4. fıkrasında tedbir kararının yargılamanın ret kararı ile sonuçlanmasının ardından kendiliğinden kalkacağına ilişkin hüküm bulunduğu açıklamalarına yer vermiştir. Borçlu İl Özel İdaresi karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuşsa da 22/9/2017 tarihli karar ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi tarafından istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir. Şikâyetin ret ile sonuçlanmasına müteakip başvurucuya 4/5/2017 tarihinde 14.548,86 TL tutarında faiz ödemesi yapılmıştır.

22. 4/3/2019 tarihinde Yargıtay 22. Hukuk Dairesi başvurucunun ve borçlu İl Özel İdaresinin temyiz taleplerinin esastan reddine karar vererek ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır.

23. Nihai karar 30/3/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 8/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

24. 2004 sayılı Kanun'un "Menfi tesbit ve istirdat davaları" kenar başlıklı 72. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.

İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.

İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir

Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.

... "

25. 6100 sayılı Kanun'un "İhtiyati tedbiri tamamlayan işlemler" kenar başlıklı 397. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder."

B. Yargıtay Kararları

26. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (Daire) 24/11/2021 tarihli kararıyla, taraflar arasında icra takibinden sonra görülen menfi tespit davasını temyizen incelemiştir. Daire, davalı tarafça 2004 sayılı Kanun'un 72. maddesinin 4. fıkrası uyarınca talep edilen tazminatın Mahkeme tarafından kötü niyet şartı oluşmadığından bahisle reddine karar verilmesini ilişkin kararı, ilgili tazminatın davalı yanının alacağına geç ulaşmasına bağlı olarak doğduğunu ve eldeki uyuşmazlık yönünden verilen ihtiyati tedbir kararı sebebi ile icra veznesine yatan paranın davalıya ödenmemesi olgusunun gerçekleştiğini belirterek bozmuştur (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 24/11/2021, E.2021/2304, K.2021/6496).

27. Daire 4/3/2014 tarihli kararında, davalıların 2004 sayılı Kanun'un 72. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca talep ettikleri tazminatın ilk derece mahkemesi tarafından reddedilmesini bozma konusu yapmıştır. Temyiz incelemesine konu davanın icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası olduğunu ve icra kasasına giren paranın yargılamada ihtiyati tedbir kararı verilmesi sebebi ile davalıya ödenmediğini vurgulayan Daire, davalının temyiz isteminin kabulüne ve kararın bu yönden bozulmasına karar vermiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 4/3/2014, E.2012/13953, K.2014/4092).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

29. Başvurucu, alacağına geç kavuşmasından dolayı oluşan zararlarının tazmin edilmediğini ileri sürmektedir. Bireysel başvuruya konu edilen menfi tespit davasında borçlunun ihtiyati tedbir talebini kabul eden Mahkemenin davanın reddine karar vermesine rağmen 2004 sayılı Kanun'un 72. maddesinin 4. fıkrası uyarınca lehine tazminat takdir etmediğini belirten başvurucu, anılan tazminatın alacağına geç ulaşmasından dolayı oluşan zararları tazmin için verilmesi gerektiğinin altını çizerek derece mahkemelerince ilgili bu talebinin hiçbir gerekçe belirtilmeksizin reddedilmesinin gerekçeli karar ve mülkiyet haklarını ihlal ettiğini iddia etmektedir.

30. Bakanlık 12/1/2022 tarihli yazısında adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına yönelik olarak görüş bildirmiş ve başvurucunun alacağına ilişkin yürüttüğü icra takibine ilişkin Osmaniye İl Özel İdaresi ile yazışmaları sonucunda elde ettiği evrakları sunmuştur. Osmaniye İl Özel İdaresinin başvuruya ilişkin olarak Bakanlığa sunduğu 9/12/2021 tarihli yazısında açıkça belirttiği üzere başvurucuya asıl alacağa yönelik olarak toplam 124.775,76 TL'nin, asıl alacak faizi olarak ise 4/5/2017 tarihinde 14.548,86 TL'nin ödenmiş, başvurucunun asıl alacağının tamamını ve gecikmeden kaynaklanan faiz alacağını tahsil etmiş olduğunu, dolayısıyla bir hak kaybına uğramadığı ifade edilmiştir. Bakanlık, başvurucunun mağdur sıfatının devam edip etmediğine yönelik yapılacak incelemede bu açıklamaların dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.

2. Değerlendirme

31. Anayasa’nın iddiaların değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin lehine sonuçlandığı anlaşılan menfi tespit davasında icra takibinin durmasına karar verilmiş olmasına rağmen herhangi bir gerekçe belirtilmeksizin hakkında2004 sayılı Kanun'un 72. maddesi uyarınca%20oranındaicrainkâr tazminatına hükmedilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu anılan bu şikâyetini adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan gerekçeli karar ve mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürmüştür. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin Sancak Havayolları A.Ş (B. No: 2019/5648, 3/2/2022) kararında da daha önce belirtildiği üzere mülkiyet hakkı kapsamında bir incelemenin yapılabilmesi için uyuşmazlığın ortaya çıktığı an itibarıyla ortada başvurucuya ait bir mülkün varlığı beklenmektedir (anılan kararda bkz. § 24). Bununla birlikte başvurucunun derece mahkemelerince gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini belirttiği icra inkâr tazminatının yargılamanın sonucu ile ilgili olduğu anlaşıldığından başvurucunun şikâyetlerinin adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkından incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

34. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

35. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasanın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

36. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

37. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

38. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 35, 39).

39. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 18/6/2013, § 24).

40. Öte yandan aynı maddi ve hukuki olgudan kaynaklanan uyuşmazlıklarda mahkemelerin birbirine zıt yorumlarının varlığı ve bunun taraflarca dile getirilmesi hâlinde yargı yerlerinin söz konusu farklılığa ilişkin yeterli gerekçe sunması gerekir.

41. Bir başka deyişle kural olarak yargılamayı yapan mahkemelerin aynı maddi olayları değerlendirerek farklı sonuçlara varmış olmaları -neden farklı sonuçlara vardıklarını, varılan sonuca hangi nedenle ulaştıklarını başvurucu ve üçüncü kişilerin objektif olarak anlamasına imkân verecek şekilde yeterli gerekçeler sundukları sürece- adil yargılanma hakkı yönünden ihlal sonucunu doğurmayabilir (pek çok karar arasından bkz. Trakya Kalıp ve Plastik Kapak İmalatı Sanayi ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2017/30526, 18/11/2020, §§ 31-35). Yeterli gerekçe ile söz konusu farklılığın açıklanmaması durumunda ise gerekçeli karar hakkının ihlali söz konusu olabilir (nitekim aynı maddi olguya dayalı davada kesinleşmiş mahkeme kararlarına ilişkin iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin bu kararlar için bkz. Kemal Turan, B. No: 2018/18194, 25/2/2021, Nail Hacıimamoğlu, B. No: 2016/8362, 30/9/2020).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

42. Başvuruya konu menfi tespit davasının ret kararı ile sonuçlanmasının ardından 21/12/2015 tarihinde davacı borçlunun depo ettiği asıl alacak başvurucuya ödenmiştir. Gerek başvurucu gerekse Bakanlık tarafından dosyaya sunulan dokümanlardan asıl alacağın yanı sıra 4/5/2017 tarihinde başvurucuya 14.548,86 TL faiz ödemesi yapılmış olduğu da anlaşılmaktadır. Yapılan bu faiz ödemesinin ihtiyati tedbir kararına konu alacağın enflasyon karşısında makul olmayacak bir oranda değer kaybına uğramasının önüne geçtiği söylenebilir. Ne var ki 2004 sayılı Kanun'un 72. maddesinin 4.fıkrası (bkz. § 24) ile kesinleşmiş bir takibe karşı açılan menfi tespit davalarında verilen bir ihtiyati tedbir kararı sonucunda alacaklının alacağına geç kavuşmasından dolayı oluşan zararı yönünden faiz dışında ek bir güvence olarak tazminat öngörüldüğü açıktır.

43. Kural olarak kanun maddelerinin ilk elden doğru yorumlanmasını ve uygulanmasını sağlamak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Diğer bir ifade ile Anayasa Mahkemesinin görevi derece mahkemelerinin yerini almak değil söz konusu yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri ve yargılamanın bütününe tesir eden usule ilişkin kararların Anayasa ile teminat altına alınan güvencelere uyumluluğunu denetlemektir.

44. Başvurucu gerek cevap dilekçesinde (bkz. § 14) gerekse temyiz dilekçesinde (bkz. § 19) ihtiyati tedbir kararı sonucunda takibin durması sebebi ile uğradığı zarardan dolayı hakkında 2004 sayılı Kanun'un 72. maddesinin 4.fıkrasında öngörülen tazminata hükmedilmesi talebini dile getirmiştir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesi tarafından gerekçeli kararda başvurucunun bu talebi yönünden hiçbir değerlendirme yapılmadığı gibi bu talep hakkındaki değerlendirmeye hüküm fıkrasında dahi açıkça yer verilmemiştir. Şüphesiz ki taraflarca yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde gerekçeli kararda yer verilmesi gibi bir zorunluluk bulunduğu söylenemez (benzer yönde bir değerlendirme için bkz. Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Bununla birlikte davanın sonucuna etkili olması muhtemel iddia ve istemler yönünden mahkeme belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (benzer yönde bir değerlendirme için bkz. Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

45. Yapılan bu muhakeme ışığında; gerekçeli kararda bireysel başvuruya konu edilen tazminat talebinin, 2004 sayılı Kanun'un 72. maddesinin 4. fıkrasında öngörülen şartlar ve ilgili maddenin yorumlanmasına ilişkin yargısal içtihat (bkz. §§ 26-27) dikkate alınarak, reddine yönelik olarak hiçbir değerlendirme ve tespite yer verilmediği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, alacaklının uğraması muhtemel zarara karşı Kanun tarafından aynı yargılama içerisinde öngörülen bir tazmin şeklinin gerekçe sunulmaksızın ve zımni bir şekilde reddedilmesinin adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği değerlendirilmiştir.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

47. Başvurucu; bireysel başvuruya konu yargılamanın 1998-2009 tarihleri arasındaki ücret alacaklarına ilişkin olduğunu, söz konusu alacağının tahsili amacı ile 1/11/2010 tarihinde takip başlattığını ve alacağına 21/12/2015 tarihinde kavuştuğunu belirterek yargılamanın makul sürede tamamlanmadığından şikâyet etmektedir.

2. Değerlendirme

48. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

50. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

51. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

52. Başvuruda tespit edilen adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

53. Yeniden yargılama yapılması olayın koşulları altında yeterli bir giderim oluşturduğundan tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 4. İş Mahkemesine (E.2014/777, K.2015/861) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.