MAKALE

Anayasa Mahkemesi Kararlarının Can Atalay Başvurusu Özelinde Bağlayıcılığı

Abone Ol

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’ın başvurusuna ilişkin vermiş olduğu ihlal kararına uymaması ve ilgili kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması T.C. Anayasa madde 2 hükmünde düzenlenmiş olan madde 4 ile değiştirilmesinin teklif dahi edilmesi yasaklanmış olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olması ilkesine açıkça aykırılık teşkil etmekte ve Türk Milleti’nin yargı organına olan inancını derinden zedelemektedir.

Kısaca olaydan bahsetmek gerekirse; Anayasa Mahkemesi, Şerafettin Can Atalay’ın milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazanmasına rağmen yargılamada durma kararı verilmesi talebinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesi kapsamında yapmış olduğu 2023/53898 numaralı başvuruda 25.10.2023 tarihinde seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. İhlal kararı sonrası dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına uyulmamasına ve hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmaya karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa madde 148 fıkra 3 hükmü gereğince kişilerin Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinin, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi kapsamındaki hak ve özgürlüklerinin herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edilmesi halinde inceleme yapmakla görevlidir. Anayasa Mahkemesi kararları Anayasa madde 153 hükmünde düzenlenmiştir. Bu düzenleme nezdinde Anayasa Mahkemesi kararlarının yargı organlarını dolayısıyla Yargıtay mahkemelerini bağlayacağı 153. Maddenin 6. Fıkrasında “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmiş olunan bu hususta keyfi bir şekilde Anayasa Mahkemesi kararını yok saymak Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine açıkça aykırı düşmektedir.

Anayasa’nın üstünlüğü prensibi Anayasa madde 11 hükmünde düzenlendiği üzere Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Hukuk devleti ilkesi ise yasallık, hukuki belirlilik, keyfilik yasağı, idari işlemlerin yargısal denetimi, bağımsız ve tarafsız mahkemeler önünde adalete erişim, insan haklarına saygı, ayrımcılık yapmama ve kanun önünde eşitlik unsurlarını içeren devletin tüm faaliyetlerinde hukuk kuralları ile bağlanmasını ve bireylerin özgürlüklerini güvence altına alan bir teminattır. Bu ilke kapsamında bir devletin tüm faaliyetleri hukuk kuralları ile belirlenmiştir ve bu faaliyetleri yerine getirecek erklerin de bu kurallara uyması zorunludur. Hukuk devleti olan bir devletin yargı organının ilgili devletin anayasasında açıkça düzenlenmiş bir hususu yok sayması; bunun aksine keyfi bir şekilde karar vererek açıkça bu düzenlemelere aykırı hareket etmesi kabul edilemez bir durumdur.

Hobbes, bir devleti yapay bir insan olarak betimlerken hakimleri ise bu insanın eklemleri olarak değerlendirmiştir. Eklemleri problemli olan bir insan vücudu hareket edemeyecek, tökezleyecek ve düşecektir. Dolayısıyla hakimlerin görevlerini yerine getirirken bir bütünün aktif kalmasını sağlayan ve hareket etmesini mümkün kılan en önemli parçalardan biri olduklarını her daim akıllarında tutmaları gerekmektedir. Bir hukuk devletinde hakimlerin normlar hiyerarşisinin en tepesinde bulunan anayasa hükümlerini yok sayması kendi görevlerini ve toplumun onlara yüklediği sorumluluğu yok saymasından farksızdır. Nitekim, Anayasa Mahkeme’sinin kararlarının icra edilmemesi halinde Anayasa Mahkemesi’nin işlevini yitireceği, hukuk devleti ilkesi ile eş zamanlı olarak adil yargılanma hakkının da ortadan kalkacağı aşikardır. Locke’nin ifadesiyle insanların doğa durumundan kendi istekleriyle çıkarak haklarını güvence altına almak amacıyla bazı haklarını iktidara devrettiklerini, her şeyin temelinde kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması olduğu gerçeğini unutmamak gerekir.

 

Av. Serkan ALTOPRAK