YENİLEME KADASTROSU VE HUKUK DAVALARINDAKİ ÖNEMİ

Abone Ol

Yenileme kadastrosu ilk kadastral çalışmalarda (tesis kadastrosu) zeminin yapılan çizimlerle uyuşmaması yahut yapılan ilk çalışmalarını artık gelişen harita sistemlerinde kullanılmasına cevaz vermediği noktalarda belli bir program ve sistematik ile yapılan çalışmalardır. Yine bazı durumlarda sınırların aidiyetlerinin yanlış belirlenmiş olması durumlarında yenileme kadastrosu yapılması gereklidir. Ancak ilk akla gelen meselenin bu durumun Kadastro Kanunu’nda sıkça kullanılan kadastrodan önceki durumlara itiraz hususunda bulunan 10 yıllık hak düşürücü sürenin aşılması amacıyla kullanılamayacağıdır. Çünkü burada mevcut bulunan yenileme kadastrosu daha çok özel kişilerin arasında bulunan sınır uyuşmazlıklarının çözümünde değil de bir mahalle yahut mevkiinde bulunan toplu topografik ya da coğrafi sistemlerden kaynaklı bulunan hataların düzeltilmesi amacıyla yapılmasıdır. Kanunun ruhu burada incelendiğinde bunu vurgulamıştır.

Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun;

Madde 1 – Teknik nedenlerle yetersiz kalan, uygulama niteliğini kaybeden veya eksikliği görülen ve en az bir mevki veya ada biriminde zemindeki sınırları gerçeğe uygun şekilde göstermediği tespit edilen tapulama ve kadastro paftaları. Bu Kanun hükümlerine göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün teklifi ve ilgili bakanın onayı ile yenilenir. Buna göre tapu sicilinde gerekli düzeltmeler yapılır.

Hükmü mucibince her ne kadar tek ada durumunda bu imkanın kullanılabileceği öngörülse ne var ki uygulama nadir uygulanmaktadır. Ayrıca burada ada kavramının özellikle dağlık bölgelerde ne kadar büyük bir toprak parçasından bahsettiğini gözden kaçırmamak gerekir. Aynı zamanda bu parçanın artması aynı zamanda özel mülkiyetli alanları da arttıracağından zorluğun göz önüne alınması önemli olacaktır. İlk akla gelenin kadastro çalışmalarında ne gibi bir belgeli mülkiyet olabileceği düşünülse de burada bahsedilenin tesis kadastrosu geçmiş bölgelerde tapuların teslim alınmış olduğudur. Yenileme kadastrosu tam manasıyla tesis kadastrosu ile halef-selef ilişkisi içerisindedir.

Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun’da yenilemenin esasları başlıklı 4. Maddesinde;

 Yenileme yalnız teknik çalışmaları kapsar. Tapu siciline geçmiş veya geçmemiş mülkiyet ve mülkiyete ilişkin haklar inceleme konusu yapılamaz.

Yenileme işlemi sırasında ilk kadastro veya tapulamanın tahdit ve tespit ettiği parsel sınırlarına itibar olunması esas alınır.

Parselin zemindeki sınırları değişmemiş ise ölçümleme sonunda yeni bulunan değerler aynen kabul edilir.

Parselin zemindeki sınırları değişmiş veya işaretsiz ise ilk kadastro veya tapulamanın pafta ve fenni belgelerinden yararlanılarak sınırlar tespit edilir.

Parsel sınırlarının tespit edilmemesi halinde yol, dere ve benzeri tabii ve suni tesislerle çevrili parseller topluluğu bir bütün olarak ele alınır. Bu topluluk içindeki parsellerin konumu dikkate alınarak yüzölçümü farklılıkları her bir parselin sicilindeki yüzölçümü ile orantılı olarak bütün parsellere dağıtılmak suretiyle dengelenir. Bu işlemler sırasında parseller içindeki mevcut daimi yapı ve tesislerin aynı parsel içerisinde bırakılması, hak sahiplerinin birbirleri ile uyuşmazlık çıkarmadan kabullendikleri yerleşme biçimlerinin olduğu gibi muhafazası göz önünde bulundurulur. Bu topluluk içindeki sınırları değişmemiş parseller dengelemeye dahil edilmeyip haklarında üçüncü fıkra hükmü uygulanır.”

Kanunda belirtilen yenilemenin esasları ise aslında bu konunun ve davaların can damarıdır. Kadastro tespiti davası, kadastro tespitine farklı nedenlerden ötürü itiraz davaları, tapulamanın öncesi olan kadastronun bağlı bulunduğu tapu iptal davaları, buna bağlı olabilecek ecri misil yada meni müdahale davaları, çeşitli irtifak davaları gibi aslında özet olarak tüm arazi ve taşınmaz mülkiyeti davalarının temeli olduğunu gözler önüne sermiş bulunduk. Kadastro faaliyetleri eğer düzgün olarak bir noktada gelişmediyse bunu temelsiz bir bina misali her davanın eksik kalacağını, hukuki kayıplara uğrayabileceğimizi ve en amaçlamadığımız ideamız olan adaletsizliğe yol açacağını söylemek mümkündür.

Yukarıda belirtilen “Yenileme yalnız teknik çalışmaları kapsar. Tapu siciline geçmiş veya geçmemiş mülkiyet ve mülkiyete ilişkin haklar inceleme konusu yapılamaz.” Maddesinde aslında yeni kadastro faaliyetlerinde sadece teknik açıya indirgenmeye çalışılmış ancak ne var ki özellikle dava süreçlerinde bilirkişi raporlarında bu maddeyi esas alınmadığı görülmektedir. Sanki ilk kadastro geçmesinin ya da yenileme kadastrosu geçer iken yapılan sınırlar veya çalışmaların hatası olamaz gibi bir anlayışla raporlar görülmektedir. Kanunun amaçlamadığı hususun aslında tapu mülkiyetlerine dokunulmamasıdır. Ancak burada kanunda eleştirilmesi gereken şeyin neden bu hususun takibinin yapılamayacağıdır. Çünkü bunun takibinin yapılamayacağı kesindir. Kırsal yörelerde kadastro tespitlerine itirazların ne kadar kısıtlı olduğu düşünülmemiştir. Özellikle her ne kadar iş yükünü katlayacağı düşünülse de yenileme kadastrolarının tamamının tescilinin kadastro mahkemelerinde uzman komisyonlar kurularak incelenmesi gereklidir.

Maddede belirtilen geçmiş olan mülkiyetler inceleme konusu yapılamayacağı çok açık bir şekilde zeminde sorunlu bir çizim yoksa daha açık bir ifade ile gözle görülen taşınmaz arasında belge de görülen parselizasyon uyumluysa ilk mülkiyetin geçerli olacağı emredilmiştir. Burada ilk mülkiyetin tesis kadastrosu ile sağlandığının gözden kaçırmamak gerekir.

Yine belirtilen geçmemiş mülkiyetlerin de tesis kadastrosunda olduğu gibi kurucu bir saik izlenemeyeceği bu nedenle de mülkiyet tahsis edilemeyeceğini vurgulamak gerekir. Bu nedenle yine orman vasfından ötürü devlete bırakılmış olan yerlerde özel mülkiyete konu edilmesi mümkün değildir. Yahut özel mülkiyetli bir taşınmazın ifrazının sağlanarak orman vasfına sokulamayacağı da açıkça vurgulanmıştır. Her ne kadar uzaktan bakıldığında olmadığı düşünülmek istense de pratikte bu yol denenmeye çalışılmaktadır. Lakin bir çok Yargıtay kararı bu durumun bu yolla kullanılamayacağını içtihatlarla birlikte hükme bağlamıştır. Örneğin bakınız Yargıtay 16. Hukuk Dairesi E. 2004/12998 K. 2005/117 T. 27.01.2005

 Ayrıca bundan daha yaygın olan orman vasfını yitirmiş olan ya da imar ve ihya edilen arazilerin özel mülkiyet kurulması yolunun kullanılması yenileme kadastrosunu amacı olması da bu yöntemle kullanılması mümkündür. Burada kanun lafzı ile bu yolun kullanılabileceği öngörülerek yapıldığına inanmak istediğimiz özel mülkiyet kurma çabalarının ne ölçüde uyumlu düştüğünü yorumlarınıza bırakıyorum.

Yine kanunun 4. Maddesinde “Yenileme işlemi sırasında ilk kadastro veya tapulamanın tahdit ve tespit ettiği parsel sınırlarına itibar olunması esas alınır.

Parselin zemindeki sınırları değişmemiş ise ölçümleme sonunda yeni bulunan değerler aynen kabul edilir.”

Burada aslında hukuki gibi görünmeyen ancak son derece hukuki bir değer korunur. Eski sınırların ne ölçüde dikkate alındığının ve asıl olan ölçümün tesis kadastrosu olduğunun tespitinin doğru ölçümlenmesi bilirkişi ve teknisyenlerin işidir. Ancak burada hukukçulara düşen bu tespitlerin doğru olup olmadığının tespitlerini yapabilecek kadar tapu ve kadastro bilgisi sahibi olması gerekliliğidir.

Son olarak ise aslında hiçbir yenileme kadastrosu faaliyetlerinin eski tapu kütüğü bilgisinin önüne geçemeyeceği, geçmemesi gerektiğidir. Burada savunduğumuz elbette ki yanlış bir ölçümün ya da sınır uyuşmazlıkların çift taraflı olarak kabul edildiği alanlar değildir. Burada savunulan bu müessesenin farklı boyutlara sürüklenerek yıllar sonra ve hukuksuz olarak  mülkiyet değişiklik hakkı elde etmeye çalışılmasıdır. Adeta yolsuz tescillerin düzeltilmesinin umudu olarak görülen ve itiraz süreleri geçtiğinde itiraz hakkının düşmesi bir fırsat aracı değildir.