YARGITAY’IN İLK DERECE MAHKEMESİ OLDUĞU DURUMLARDA VAKA DENETİMİ

Abone Ol

Bir soru cümlesi ile başlık attığımız yazımızda konunun önemine binaen daha iyi anlaşılması amacıyla ve öncelikle, büyük harflerle sorular sormanın uygun olacağını değerlendirdik. Yönelttiğimiz soruların hiçbirine olumlu yanıt verilemeyeceğini düşündüğümüzü belirterek sorularımızı soralım ve yazımız kapsamında cevaplarını arayalım istedik.

MAHKEMELER TARAFLARI YANILTABİLİR Mİ?

ESKİ YÜKSEK YARGI ÜYELERİ TEMEL HUKUKİ KORUMALARDAN YARARLANAMAZ MI?

ESKİ YÜKSEK YARGI ÜYELERİNİN HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜ YOK MUDUR?

ESKİ YÜKSEK YARGI ÜYELERİ İKİNCİ DERECE KANUN YOLUNDAN MUAF MIDIR?/ YARARLANAMAZ MI?

ESKİ YÜKSEK YARGI ÜYELERİ RE’SEN YAPILACAK VAKA VE HUKUKA UYGUNLUK DENETİMİNDEN YARARLANAMAZ MI?

YARGITAY CEZA GENEL KURULU MAHKEMEYE ERİŞİM HAKKINI ENGELLEYEBİLİR Mİ?

ESKİ YÜKSEK YARGI ÜYELERİNİN TEMYİZLERİNDE “NEDEN GÖSTERME” ZORUNLULUĞU VAR MIDIR?

DÜZENLEYİCİ SÜRELER HAK ARAMA HÜRRİYETİNİ KISITLAR ŞEKİLDE YORUMLANABİLİR Mİ?

MAHKEMELER DAVAYA BAKMAKTAN KAÇINABİLİR Mİ?

YARGITAY CEZA GENEL KURULU YETKİ VE GÖREVİNDEKİ DAVALARA BAKMAKTAN KAÇINABİLİR Mİ?

MAHKEMELER DAVALARA BAKMAKTAN KAÇINABİLİR Mİ?

Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin (KHK) kısmen yasalaşıp olağanlaşmasıyla pek çok alanın yanı sıra, OHAL yargılamalarına ilişkin hükümler de hayatımızın bir parçası haline gelmiştir. Bu bağlamda yapılan değişikliklerden biri de, henüz darbe devam ederken gözaltına alınarak tutuklanan, sonrasında meslekten ihraç edilen ve Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği/yöneticiliği suçundan yargılanan eski Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin (eski yüksek yargı üyeleri) yargılamalarına ilişkindir. “Kişisel suç” nedeniyle ilk derece mahkemelerinde tutuklanan ve ilk derece savcılıklarınca soruşturulan bu eski yüksek yargı üyelerinin dosyaları, 02.01.2017 tarihinde çıkartılan 680 sayılı KHK, 17.04.2017 tarihinde çıkartılan 690 sayılı KHK ve bu KHK’ların yasalaştığı 01.02.2018 tarihli 7072 sayılı Kanun gereği fezlekeye bağlanarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş ve Yargıtay Kanunu 46, 14 ve 15. maddelerinde yapılan değişiklik nedeniyle, kovuşturmalarının ilk derece sıfatıyla “Yargıtay ilgili ceza dairesinde” (Yargıtay 9. Ceza Dairesi) yapılacağı, bu kararlara karşı yasa yolu olarak “Yargıtay Ceza Genel Kurulunda” temyiz incelemesine başvurulabileceği düzenlenmiştir. Başka bir ifade ile bu dosyalar bakımından yargılamaların iki aşamalı sistemde görülmesi, yasa yolunun bölge adliye mahkemelerinin kurulması öncesinde olduğu gibi ilk derece ve temyiz aşamasından ibaret olacağı benimsenmiştir.

Öte yandan 20.07.2016 tarihinde Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete başlaması ile ilk derece ve temyiz aşamasından oluşan iki aşamalı ceza yargılama sisteminden; ilk derece, ikinci derece (istinaf) ve hukuki derece (temyiz) aşamasından oluşan üç aşamalı yargılama sistemine geçilmiştir. Daha önce temyiz sisteminde Yargıtay’ca re’sen yapılan vaka ve hukuka uygunluk denetimi, artık bölge adliye mahkemelerince yapılacak olup Yargıtay’ca yapılacak denetim, yalnızca hukuka uygunluk nedenleri ile sınırlandırılmıştır (Fahri Gökçen Taner: “5271 Sayılı CMK’nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar”, ABD 2017/4, s. 54). Böylece re’sen yapılacak ikinci derece incelemesi sonucu bölge adliye mahkemelerince verilmiş kararlara karşı Yargıtay’a temyiz yoluna başvurulduğunda, temyiz incelemesi sadece belirtilen nedenlerle ve ancak hukuka uygunluk denetimi ile sınırlı olarak yapılacaktır.

Bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay tarafından yapılacak yasa yolu incelemesinin kapsamı, inceleme yöntemi ve başvuru biçimi de farklılaşmıştır. Şöyle ki, bölge adliye mahkemeleri ikinci derece incelemesinde re’sen hem ilk derece mahkemesinde yapılan maddi tespitler (sübut) ve hem de uygulanan normun yerindeliği (hukuka uygunluğu) açısından bir denetleme yapacak olup yapılan incelemede, fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği sorununu oluşturan maddi meseleyle beraber, suçun işlendiği kabul edildiğinde suçun niteliğinin ne olduğu ve cezanın belirlenmesi konularını içeren hukuki mesele (hukuka uygunluk) de hükme bağlanacaktır (Muharrem Özen: “Türk Ceza Muhakemesinde İstinaf, AÜHF Dergisi, c. 65, S. 2016/4, s. 2348-2349). Bu şekilde ikinci derece incelemesinden geçen dosyalar ise, Yargıtay tarafından ancak hukuka uygunluk bakımından ve belirtilen temyiz nedenleri ile kısıtlı olarak temyiz incelemesinden geçirilecektir. Yargıtay ikinci derece incelemesinden geçen dosyalarda üçüncü derece olarak yapacağı incelemede, ispat konusu olayın sübuta erdiği varsayımından hareket ederek  (Taner; s. 56) yalnızca hukuka uygunluk denetimi yapacak, böylece Yargıtay’ın maddi sorunlarla ilgilenmeyip yalnızca hukuki sorunlarla uğraşması sağlanacaktır.

Bu yasa yollarına özgü başvuru yöntemleri de farklı olup buna göre bölge adliye mahkemelerine yapılacak kanun yolu başvuruları, CMK 273/1 ve 273/2. maddeleri gereği tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde yapılacak ve fakat bu başvurularda neden gösterilmemesi, yasa (CMK 273/4 maddesi) gereği başvurunun incelenmesine engel teşkil etmeyecektir. Üstelik ikinci derece incelemesinde yasa yoluna başvurmak yeterli olup gerekli inceleme re’sen yapılacağından, bir istinaf nedeni belirtmek gerekmediği gibi, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren belli bir süre içinde yasa yoluna başvuru nedenlerini belirtir dilekçe vermek de gerekmemektedir. Oysa bölge adliye mahkemelerinin bu şekilde re’sen yaptığı denetimler üzerine verilen kararlara karşı, tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde temyiz yoluna başvurulabilirse de, temyiz başvurusu sadece hukuka aykırılık nedenlerine ilişkin olarak yapılabilecek ve CMK 295/(1). maddesi gereği, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu hukuka aykırılık nedenlerini içeren bir ek dilekçe verilecektir.

Bu genel hatırlatmanın nedeni, eski yüksek yargı üyelerinin yargılamalarında Yargıtay 9. Ceza dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen mahkumiyet kararları üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, önceki kararları ile çelişir şekilde CMK 295/(1). maddesindeki “… gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir.” hükmü gereği, gerekçeli temyiz dilekçelerinin süresinde verilmemesi nedeniyle temyiz istemlerini incelenmeksizin reddetmesidir. Bu durum iki aşamalı inceleme sisteminin benimsendiği bu davalarda, üç aşamalı incelemenin bir parçası olan ve yalnızca hukuka uygunluk denetimi bakımından geçerli olan 7 günlük sürenin uygulanıp uygulanmayacağı, bu sürenin uygulanması halinde hangi koşullarda uygulanacağı ve ilk derece sıfatıyla verilen bazı kararlarda belirtilen bu sürenin, bazı kararlarda belirtilmemesinin sanıklar aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı sorunsallarını gündeme getirmektedir. Bu hususlara ilişkin olarak;  

1. Üç aşamalı incelemenin bir parçası olan ve yalnızca hukuka uygunluk denetimi bakımından geçerli olan CMK 295/(1).  maddesindeki 7 günlük süresinin Yargıtay’ca ilk derece sıfatıyla verilen kararlarda uygulanıp uygulanmayacağı sorunsalı:

Konuya ilişkin CMK’daki düzenleme şu şekildedir:

“Temyiz

 Madde 286 – (1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir... “

 “Temyiz başvurusunun içeriği

 Madde 294 – (1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”

“ Temyiz gerekçesi

Madde 295 – (1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir…”

“Temyiz isteminin reddi

 Madde 298 – (1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.

Bu sorunsalın çözümünde öncelikle cevaplandırılması gereken husus, Ceza Genel Kurulunun yapacağı incelemenin kapsamının ne olduğu/olması gerektiğidir. Kanaatimizce, ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararların, Ceza Genel Kurulunca temyizen inceleneceğinin belirtilmesi; bu incelemenin ikinci derece kanun yolu incelemesini kapsamadığı anlamına gelmeyeceğidir. Burada istinaftan önceki iki dereceli sistemde olduğu gibi hem istinaf hem de Yargıtay tarafından yapılacak incelemenin bir arada yapılması gerekir. Adına temyiz incelemesi denilmesi veya incelemenin Yargıtay’ca yapılması, bizatihi bir yasa yolu incelemesini temyiz (hukuki derece) incelemesi haline getirmez. Asıl olan yapılacak olan incelemenin niteliği olup vaka denetimini yapacak başka bir mahkeme bulunmaması, vaka denetiminin de Ceza Genel Kurulunca yapılmasını gerektirir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun incelediği 26.9.2017 tarih, E. 2017/16-956, K. 2017/370 sayılı kararında, ikinci derece denetiminden geçmeyen kararlar bakımından temyiz incelemesinin hukuki denetim ile sınırlı olmadığına karar vermiş olması, Ceza Genel Kurulunun da öncesinde aynı fikirde olduğunu ortaya koymaktadır. Öte yandan artık temyiz incelemesinde vaka denetimi yapılamayacağından, bu dosyalardaki incelemenin tipik temyiz incelemesi olduğunun kabulü, anılan dosyaların ikinci derece denetiminden muaf olduğu, Yargıtay 9. Ceza dairesinin verdiği tüm kararların peşinen sübut yönünden doğru kabul edildiği ve dahası bu kararların ikinci derece yasa yolundan kaçırıldığı anlamına gelir. Bu bakımdan her ne kadar adı temyiz incelemesi olsa da, Ceza Genel Kurulunun yapacağı inceleme hem ikinci derece hem de temyiz incelemesini  (hukuki derece) kapsayan bir inceleme olmak zorundadır. Kaldı ki Yargıtay da bu incelemeye yabancı olmayıp daha düne kadar eski muhakeme usulündeki temyiz incelemeleri bu doğrultuda yapılmıştır.

İkinci olarak cevaplandırılması gereken soru,  CMK 295/(1) maddesindeki 7 günlük sürenin iki aşamalı incelemeyi kapsayan bu dosyalarda uygulanıp uygulanamayacağıdır. CMK’da temyize ilişkin 286 vd. maddelerindeki hükümler incelendiğinde -CMK 295. maddesinin de içinde yer aldığı- bu hükümlerin ikinci derece incelemesinden geçen, yani bölge adliye mahkemelerince re’sen vaka denetimi ve hukuka uygunluk denetimi yapılmış olan kararlara ilişkin olduğu açıktır. Oysa Ceza Genel Kurulunda görülen davalar, henüz ikinci derece incelemesinden geçmemiş olan ilk derece mahkemesi kararlarıdır. Ayrıca temyize ilişkin “neden bildirme” zorunluluğu CMK 294/(2). maddesi gereği, ancak hükmün hukukî yönüne; “hukuka uygunluk denetimine” ilişkindir. Oysa Yasada açıkça, vaka denetimine ilişkin “neden belirtme” zorunluluğu olmadığına göre, re’sen vaka denetimine ilişkin incelemenin yapılması gerektiği açıktır. İstinaf kanun yolunun bulunmadığı bir sistemde bu denetimin temyiz kanun yolunda yapılması kaçınılmaz olup bu tür inceleme öğretide genişletilmiş temyiz olarak adlandırılmaktadır (Taner; s. 57).

Konunun bir de eşitlik ilkesi anlamında ele alınması gerekip süresinde temyiz nedenleri belirtilmediği gerekçesiyle temyiz isteminin incelenmeden reddi halinde, bu dosyaların istinafta re’sen yapılacak vaka denetimi ve hukuka uygunluk denetiminden yararlanmaları asla mümkün olmaz. Başka bir ifade ile bu ret kararları, anılan dosyalar bakımından re’sen yapılacak vaka denetimi aşamasının tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelir. Sonradan oluşturulan yargı yerlerindeki yargılama ve usul kuralları ile diğer kişilerin sahip olduğu, re’sen yapılacak vaka denetimi ve hukuka uygunluk denetiminden, eski yüksek yargı üyelerinin yararlandırılmaması düşünülemez. Maddenin bu şekilde yorumlanması, ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ilkesinin göz ardı edilmesi anlamına geleceği gibi istinaf incelemesi ile diğer vatandaşlara tanınan re’sen yapılan vaka ve hukuka uygunluk denetiminin eski yüksek yargı üyeleri için geçerli olmadığının söylenmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına da aykırıdır.

CMK 295/(1) maddesindeki 7 günlük sürenin bu şekilde yasa yolu taleplerinin incelenmeksizin reddi nedeni sayılması, temel hak ve hürriyetlerin Anayasa’nın 13. maddesi gereğince hakkın özüne dokunulmadan yalnızca “Kanunla” sınırlanabileceği ilkesini de aykırıdır. Zira ikinci derece incelemesinde başvuru sebeplerinin gösterilmesi zorunluluğu ve süresine ilişkin bir düzenleme olmadığı gibi özellikle vaka denetimine (ve bu bağlamda ikinci derece incelemesinde hukuka uygunluk nedenlerine) ilişkin kanunla getirilmiş bir kısıtlama da yoktur. Bu kararlar ile “aleyhe kıyas yasağı” ilkesi de ihlal edilmiş olup vaka denetimine ilişkin bir neden belirtme ve süre kısıtlaması olmadığı halde, savunma hakkını kısıtlayıcı yorumlarla hak arama hürriyetinin önlenmesi ve adalete erişim hakkının ortadan kaldırılması adil yargılanma hakkı ile bağdaşmaz. Üstelik Anayasa 36. maddesinde,  “mahkemeler kendi görev ve yetkisi içindeki davalara bakmaktan kaçınamaz” ilkesi de Ceza genel kurulunun kendi görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınması ile açıkça ihlal edilmiş olur.

2. CMK 295/(1). maddesindeki 7 günlük süresinin uygulanması halinde, hangi koşullarda uygulanacağı sorunsalı:

Bu sorunsala temyiz nedenlerini bildirime ilişkin bu 7 günlük sürenin hukuki niteliği; yani düzenleyici süre mi yoksa hak düşürücü süre mi olduğunu belirleyerek yaklaşmak gerekir.

Kanaatimizce maddenin “lafzi” ve “ratio legis” ilkesi gereği amaçsal yorumundan, yasa koyucunun anılan hükümdeki süreyi, “düzenleyici süre” olarak belirlediği sonucu çıkmaktadır. Zira bu süre hak düşürücü süre olsa idi, CMK 295. maddesinde, temyiz başvurusunun süresinde yapılmaması nedeniyle reddine ilişkin “Madde 298 – (1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.” düzenlemesinin bu şekilde kaleme alınmaması; aksine temyiz başvurusunun süreden reddinde olduğu gibi “Madde 298 – (1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da süresi içinde temyiz sebeplerinin belirtilmediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder” şeklinde düzenlenmesi gerekirdi. Bu rağmen yasa koyucunun temyiz başvuru süresini hak düşürücü olarak kabul ederek sürede yapılmayan başvuruyu red sebebi sayarken, gerekçeli temyiz dilekçesinin süresinde verilmemesini red sebebi saymaması, anılan sürenin hak düşürücü süre olarak kabul edilmediğini ve anılan süreye uyulmaması halinde istemin süre yönünden reddedilemeyeceğini göstermektedir.

Kaldı ki aksi düşünüldüğünde, yani bu sürenin bir hak düşürücü süre olduğunun kabulü halinde, kanun yolu incelemesine tamamen engel olan bu sürenin, CMK 34. maddesi gereği kararlarda belirtilmesi gerektiği açıktır. İlgili Ceza Genel Kurulu kararlarında, “temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen 7 günlük sürenin kararlarda gösterilmesi zorunlu olan, hükme karşı başvurulabilecek kanun yolu süresi olmadığı, bu sürenin ilgilisine ayrıca bildirilmemesinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale olarak görülemeyeceği ve dolayısıyla bildirilmemesi hususunda mahkemeye bir zorunluluk yüklenemeyeceğini” belirtmekte ise de, Genel Kurulun hem 7 günlük süreyi bildirmeye gerek yok demesi hem de 7 günlük sürede temyiz gerekçesi bildirilmedi diye temyiz talebini incelemeksizin reddetmesi başlı başına bir çelişkidir. Madem bu süre taraf için hak düşürücü süre değildir ve bildirimine gerek yoktur, neden bu sürede temyiz nedenleri bildirilmedi diye temyiz istemleri -incelenmeksizin- reddedilmektedir, izaha muhtaçtır.

3. CMK 295/(1). Maddesindeki 7 günlük sürenin ilk derece sıfatıyla verilen bazı kararlarda belirtilmesi ve fakat bazı kararlarda belirtilmemesinin sanıklar aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı sorunsalı:

İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. CD’de yapılan yargılamalarda verilen ilk kararlarda yalnızca 15 günlük temyiz süresine kararda yer verilmiş olup temyiz nedenlerine ilişkin bu 7 günlük süreden hiç bahsedilmediği halde, sonradan verilen kararlarda her iki süreye de yer verilmeye başlanmıştır. Ne var ki, Ceza Genel Kurulu, hukuki denetime ilişkin ve bölge adliye mahkemelerinin kararlarına başvuru için aranan ve ilk derece mahkemesi kararlarına karşı uygulanıp uygulanmayacağı şüpheli olan bu 7 günlük süreyi bildirmeyen kararlar bakımından, bildirilmeyen bu süreye ağır sonuçlar bağlamakta ve bildirilmeyen bu sürede gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmemesi nedeniyle yasa yolunu tümden hiçbir inceleme yapmadan reddetmektedir. Re’sen vaka ve hukuka uygunluk denetimi bakımından diğer kişiler ile eski yüksek yargı üyeleri arasında yaratılan eşitsizlik, bu kez anılan sürenin gerekçeli kararda belirtildiği veya belirtilmediği yönüyle eski yüksek yargı üyeleri arasında yaratılmış olup bu durumda bir yargı makamının bir tarafa doğru bilgi vererek yasal hakkını kullanmasına olanak tanırken, başka bir tarafa eksik bilgi vererek tarafı yanıltma hakkı var mıdır?

Sorularımıza olumlu cevap verilmesi, dolayısıyla hak kaybına, eşitsizliğe ve ayrımcılığa neden olunması düşünülemeyeceğine göre Ceza Genel Kurulu’nun hem vaka denetimi hem de hukuka uygunluk denetimini bir arada yapması gerektiği düşünülmekte ve önerilmektedir. Temyiz istemi reddedilen dosyalar açısından ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının CMK 308. maddesinde belirtilen itiraz yetkisini kullanmasının sanıkların hak kaybını ve ileride ülkemizin yüzleşebileceği hak ihlali kararlarını engelleyeceği değerlendirilmektedir.