İşbu yazımızda; “Kovuşturmada Re’sen Delil Araştırma ve Toplama Yetkisi” başlıklı yazımızla bağlantılı olarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda gösterilen vasıtalarla hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen deliller doğrultusunda suç için yeterli şüpheye ulaşılması sonucunda, Cumhuriyet savcısının yürüttüğü soruşturma sonunda CMK m.170 uyarınca düzenlediği iddianame ve ekinde sunduğu deliller ile sanık ve müdafiinin duruşma hazırlığı evresinde toplanmasını ve yine CMK m.207 gereğince cumhuriyet savcısının ve sanık ile müdafiinin geç bildirse de ortaya koyulmasını istediği delillerin kovuşturma aşamasında ortaya koyulmasını ve ardından tartışılmasını, mahkemenin re’sen delil araştırma ve toplama yetkisinin olup olmadığı üzerinde durulacaktır.
1. Soruşturma Safhasında Delillerin Toplanması
CMK m.160’a göre[1]; delil toplama yükümlülüğü ve yetkisi Cumhuriyet savcılarına ait olup, kovuşturma aşamasında “re’sen araştırma” ilkesi, yani mahkemenin delil toplaması usulü kabul edilmemiştir.
Türk ceza yargılamasında; muhakeme iş ve işlemleri, bir suçun işlendiği izlenimini veren bir halin savcılık makamı tarafından öğrenilmesi ile başlamakta olup, Cumhuriyet savcısı tarafından CMK m.160 uyarınca işin esası araştırılmakta, gerekli araştırma ve incelemeler sonucunda, elde edilen hukuka uygun deliller suçun işlendiği izlenimini veren yeterli şüphe seviyesine ulaşılması halinde de kamu davasının esasını ve yol haritasını teşkil eden iddianame düzenlenmektedir.
CMK’da şüphe ibaresi; 74. maddede şüpheli veya sanığın fiili işlediği hakkında kuvvetli şüphenin bulunması halinde gözlem altına alınabileceği; 91. maddede, suç işlendiğine dair şüphenin somut delillere dayanması durumunda kişinin gözaltına alınabileceği; 100. ve 109. maddelerde, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı halinde kişinin tutuklanabileceğini veya kişi hakkında adli kontrol kararı verilebileceği; 116. maddede, yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceğine ilişkin makul şüphenin bulunması durumunda şüpheli veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerlerin aranabileceği; 128. maddede, suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebinin bulunması halinde taşınmaz, hak ve alacaklara elkoyulabileceği; 134. maddede, somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma tedbirinin uygulanabileceği; 135. maddede, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınabileceği; 139. ve 140. maddelerde, suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması halinde gizli soruşturmacı görevlendirebileceğini ve teknik araçlarla izleme yapılabileceği; 170. ve 172. maddelerde, Cumhuriyet savcısının şüphelinin suç işlediği hakkında yeterli şüpheye ulaşması halinde iddianame düzenleyeceği, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edememesi halinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verileceği; aynı maddenin ikinci fıkrasında, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten sonra, kamu davasının açılabilmesi için, yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmesi gerektiği; 253. maddede, kamu davasının açılması için yeterli şüphenin varlığı halinde dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderileceği düzenlemelerinde yer almaktadır.
İddianamede sanık bakımından önemli ve esasa ilişkin unsur olarak, yüklenen suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır, bu suretle hakkında iddianame düzenlenen sanık, hangi fiili sebebiyle yargılanacağını ve bu fiillerin hukuki karşılığının ne olduğunu anlamaktadır. Buna ek olarak; Cumhuriyet savcısı iddianamede, şüphelinin yalnızca aleyhine olan hususları değil, lehine olan hususlara da yer vermelidir.
Kovuşturma aşamasına geçilmesi ile birlikte, mahkeme huzurunda ortaya koyulan iddia ve delillere karşı sanığın, yargılamaya konu fiili işlemediğine dair savunma yapması gerekmektedir. Sanığın savunmasında esas alacağı hususlar; iddianamede belirtilen fiiller ve deliller olup, iddianame “suçlama/itham belgesi” olarak da tanımlanmaktadır.
Soruşturma sırasında eksik inceleme yapılması, Ceza Muhakemesi Hukukunda benimsenen “hükmün kolektif verilmesi” ilkesine aykırılık teşkil etmekte olup, bu durumda mahkeme, delil araştırma faaliyetine girecektir[2]. Kanaatimizce; yeterli delil toplanmadan, özellikle savcıda yeterli şüpheye sebebiyet verecek vaziyet tezahür etmeden kamu davasının açıldığı durumlarda, savcılık makamına yüklenen iddia külfeti mahkemeye geçmiş olacaktır. Bu doğrultuda; yeterli delil ile ortaya koyulamayan şüphenin varlığı halinde, iddianame mahkemece kabul edilmemeli ve savcılığa iade edilmelidir.
2. Kovuşturma Safhasında Re’sen Delil Toplama
1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu m.237/3’e göre; “Mahkeme vukubulan talep üzerine veya kendiliğinden şahit ve ehlihibre celbini ve başkaca sübut sebeplerinin ihzar ve iradını emredebilir”. CMUK m.237/3’de öngörülen “re’sen araştırma” ilkesi, 5271 sayılı yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmemiştir.
Mülga CMUK m.237[3] incelendiğinde; delillerin ikamesinden ve bu aşamada gündeme gelebilecek talep ve kararlardan bahsedildiği, prensip olarak sanığın sorgusundan sonra delillerin ortaya koyulmasının gerektiği, ancak sanığın sorgusu yapılamadığında da delillerin ortaya koyulabileceği, bu durumda sonradan gelen sanığa delillerin bildirileceği, mahkemenin ortaya koyulan delillerin reddi veya kabulü konusunda karar vereceği, talep üzerine veya kendiliğinden mahkemenin tanık, bilirkişi celbini ve başkaca kanıtların hazırlanmasını ve sunulmasını emredebileceği, buna göre 5271 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kovuşturma aşamasında mahkeme için de “re’sen araştırma” ilkesinin uygulandığı, savcılık tarafından hazırlanan iddianame ile başlayan kovuşturma aşamasında mahkemenin de bir anlamda taraf gibi, esas maksadı maddi hakikate ve adalete ulaşmak olduğundan, kendiliğinden delilin hazır edilmesini ve sunulmasını emredebileceği ifade edilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206. maddesinde; delillerin ortaya koyulması ve reddi ile devamında, özelikle beyan delillerin ortaya koyulması, CMK m.216'da ortaya koyulan delillerin tartışılması ve CMK m.217'de de mahkeme önüne getirilmiş, duruşmada ortaya koyulmuş ve tartışmaya açılıp tartışılmış delillerin mahkemece değerlendirilerek, davanın sonunda bir karara varılması, yani sanık ve suçlama ile ilgili CMK m.223’e uygun bir hüküm kurulması öngörülmüştür.
Nitekim; CMK m.177[4]’de mahkemeye doğrudan delil toplama yetkisi verilmeyip, henüz duruşma başlamadan ve duruşma hazırlığı evresi ile sınırlı olacak şekilde sanık ve müdafiine delil sunma ve bu delillerin toplanmasını mahkemeden isteme hakkı tanınmıştır. CMK m.191/1’e göre; kovuşturma aşamasında mahkeme başkanı veya hakimine delil toplama yetkisi tanımamış ve sadece toplanan deliller ile CMK m.177’ye göre sanığın toplanmasını istediği savunma delilleri konusunda yetkili kılmış, bunun dışında iddia makamı olan cumhuriyet savcısının topladığı delilleri soruşturma dosyası ile birlikte mahkemeye düzenlediği iddianame ile birlikte sunmasını öngörmüştür.
Buna rağmen; uygulamada, soruşturma aşamasında toplanması gereken delillerin toplanmadığı, toplanması istenen delillerin tevsii tahkikat adlı eski usule devam edilerek mahkemeden talep edildiği, mahkemenin re’sen delil topladığı, esasında iddia makamı tarafından soruşturma safhasında yerine getirilmesi gereken iş ve işlemlerin CMK m.225 hükmüne aykırı olarak delil araştırma faaliyetine girildiği görülmektedir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.06.2025 tarihli, 2023/11-540 E. ve 2025/264 K. sayılı kararında özetle; yerel mahkemenin re’sen delil toplama görevinin ve yetkisinin bulunup bulunmadığı ve toplanan delillerin işin esası hakkında karar verilmesine yeterli olup olmadığına ilişkin incelemede, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, adaletin tesisi, ihlal edilen hakkın yeniden ikamesi ve bozulan toplum düzeninin inşası için yargılama merciinin, soruşturma aşamasında toplanan delillerle yetinmeyip, gerekli ve zorunlu olunan hallerde talep üzerine veya re’sen de araştırma yapıp delil toplayabileceği belirtilerek, ilk derece mahkemesi tarafından eksik araştırma ile hüküm kurulması sebebiyle bozma kararı verilmiştir.
Sayın Genel Kurulun 18.06.2025 tarihli kararına katılmadığımızı ifade etmek isteriz.
CMK m.206 ila m.217 uygulanması suretiyle maddi hakikate ve adalete ulaşılmasında; iddia makamı olan savcılık tarafından iddianame ve ekinde sunulan deliller ile sanık tarafınca soruşturma ve duruşma hazırlığı evresinde toplanması istenilen delillerin duruşmada herkesin huzurunda ortaya dökülmesi ve sonrasında bunlardan dava ile ilgili olan, ispata yarayan, amacı sırf davayı uzatmaya yönelik olmayan ve hukuka aykırı yol ve yöntemle elde edilmeyen delillerin tartışmaya açılması için önceden tarafların bilgi ve görgüsüne sunulması gerekmektedir.
Delillerin ortaya koyulması CMK m.206 ila m.215’e göre tamamlandıktan sonra, m.216’ya göre delillerin tartışılması aşamasına geçilir. Delillerin tartışılması ise, delillerin ortaya koyulmasından sonra başlayan ve mahkeme huzurunda söz almak suretiyle delillerin tartışılıp taraf açıklamalarının tamamlanmasıdır. Delillerin tartışılması aşaması, CMK m.216/1-2’de gösterilen söz sırasına uygun olarak bir tur, tarafların talebi halinde iki tur olarak gerçekleştirilir.
Duruşmada delillerin ortaya koyulmasından ve tartışılmaya açılmasından hemen sonra bu işlemleri gerçekleştiren mahkeme hakimi veya hakimleri huzurunda CMK m.217/1 uyarınca mahkeme huzurunda tartışmaya açılmış, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen deliller dikkate alınacak, mahkeme tarafından CMK m.223’e göre işin esası ile ilgili karar verilmesi gerekmektedir.
Belirtmeliyiz ki; 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu m.237/3’de öngörülen “re’sen araştırma” ilkesi, kanun koyucu tarafından 5271 sayılı yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmemiş, Cumhuriyet savcısı tarafından CMK m.160 uyarınca gerekli araştırma ve incelemeler sonucunda, elde edilen hukuka uygun delillerin iddianame ile yargılama merciine intikali sonrasında, delillerin ortaya koyularak tartışılmasını ve sanık hakkında bir hüküm verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kanun koyucu; mülga CMUK’a m.237/3’de yer alan hükme, CMK m.206’da ve m.207’de yer vermeyi unutmamış, delillerin toplanması hususunda yetki ve sorumluluğu tarafların üstüne bırakmış, mahkemenin ise tarafsız kalmak suretiyle değerlendirme yapmasını istemiş, bu sırada tarafın talebi olması halinde delilin toplanıp dosyaya getirtilmesi yetkisini mahkemeye tanımıştır. Temyiz incelemesinde karar bozulmuşsa ve yeni delillerin toplanması gerekiyorsa, yine mahkeme tarafından re’sen değil, taraf talebi olması kaydı ile delil toplanması mümkündür. CMK m.206’da ve m.207’de, kovuşturma aşamasında mahkemeye re’sen delil toplama yetkisi verilmemiştir.
3. Yargıtay’ın Eksik İnceleme ve Araştırma Sebebiyle Verdiği Bozma Kararı Sonrası Mahkemenin Uygulayacağı Usul ve Delil Toplanması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.01.2025 tarihli, 2022/349 E. ve 2025/19 K. sayılı kararında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 16.03.2022 tarihli eksik inceleme yapıldığından bahisle yaptığı itirazda, “Sanıklar hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı, mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanıkların müsnet uyuşturucu madde ithal etme suçunu işledikleri yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakla in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraatlerine kararı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.” gerekçesine yer verilerek, Sayın Başsavcının mahkumiyet yönünde verilen kararların eksik inceleme ve araştırmadan dolayı bozulması talebi yerine, farklı sebeple tüm delillerin toplandığında bahisle sanıklar hakkında beraat karar verilmesi gerektiği yönünde talebin kabulü suretiyle bozma kararı verilmiştir.
Yeri gelmişken; “Kanun Yollarında Sebep Gösterme Zorunluluğu” başlıklı yazımızda[5] da belirttiğimiz üzere, istinaf kanun yolunda verilen karardan sonra temyiz aşamasında sebeple bağlılık kuralı kabul edildiğinden, CMK m.289’da yer alan hukuka kesin aykırılık halleri dışında, temyiz yoluna başvuran tarafından sunulan temyiz dilekçesinde, eksik inceleme yapıldığı veya toplanması gereken delillerin toplanmaması hususundaki taleplerin yer almaması halinde, temyiz mercii tarafından bu talepler dikkate alınmayacak olup, eksik araştırma ve inceleme sebebiyle CMK m.289’da yer alan hukuka kesin aykırılık hallerinden birisinin bulunması halinde ise, temyiz mercii bu hususu re’sen dikkate alacak ve verilen hükmün bozulmasına karar verilecektir. CMK m.289’da hukuka kesin aykırılık halleri sayılmış, maddenin 1. fıkrasının (h) bendinde hüküm için önemli hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılması hukuka kesin aykırılık hali olarak tanımlanmakla, sanığın veya müdafiinin delil toplama talebi olup da bunun gereği yerine getirilmediğinde ve bu talep de savunma hakkı ile yakından ilgili olduğunda, temyiz mercii olan Yargıtay talep olsun veya olmasın usule uygun olarak önüne gelen dosyada bozma kararı verebilir. Bu bozma kararı üzerine derece mahkemesi bozma kararına uyduğunda; talep olmasa da bunun gereğini yerine getirmeli ve o delili toplamak, yani dosya getirtmek suretiyle yapılacak delil tartışması ve değerlendirme üzerine karar vermelidir.
Temyiz dilekçesinde gösterilmesi veya Yargıtay’ın CMK m.289’da yer alan hukuka kesin aykırılık hallerinden birisinin bulunması sebebiyle re’sen dikkate alınarak verilen bozma kararı sonrasında; dosya derece mahkemesine geldiğinde ve bozma kararına uyma kararı verdiğinde re’sen delil toplayabilir mi? Belirtmeliyiz ki; derece mahkemesinin, temyiz merciinin bozma kararına uyması, ona bozma sebeplerinin gereklerini yerine getirme mecburiyeti yüklerken, yapacağı değerlendirmede karar verme serbestliğini ortadan kaldırmaz. Aksi düşünce, mahkemelerin bağımsızlığına ve bozma kararına uyma kararı verdikten sonra mahkemenin vereceği kararda serbest olma esaslarına aykırıdır. Ancak uygulamada; maalesef sadece temyiz mercii olan Yargıtay’ın kararlarında değil, hatta bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerinin bozma kararlarında bile, mahkumiyet yerine beraat veya beraat yerine mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğine dair kararlar verilebildiği görülmektedir. Hatta son zamanlarda Yargıtay, maddi vaka inceleyen ve haksız tahrikin uygulanıp uygulanamayacağı hususunu tartışan derece mahkemesine haksız tahriki hangi oranda uygulaması gerektiği yönünde de bozma kararları verebildiği görülmektedir. Haksız tahrikin uygulanıp uygulanmamasının hukukilik denetimi yapılabilir, fakat haksız tahrikin TCK m.29’da sayılan şartları oluşmuşsa, bunun hangi oranda uygulanacağının tayin ve takdiri derece mahkemesine bırakılmalıdır.
Bozma sonrası mahkeme; CMK m.307 uyarınca taraflara bozma kararı hakkında fikirlerini sorar, uyup uymayacağına karar verir, ardından duruşmaya devam eder, talepleri alır ve CMK m.207 çerçevesinde tevsii tahkikat anlamında talep olursa delil toplayabilir, ancak mahkeme, savcı veya sanık veya katılan yerine geçip re’sen delil toplayamaz. Prensip bu olmakla birlikte; bozma kararına uyan mahkemenin, bozma sebeplerinin gereğini yerine getirme mecburiyeti olduğundan, toplaması gereken delili dosyaya getirterek, lüzum olması halinde delil hakkında bilirkişi raporu alması, duruşmada delili tartışmaya açması ve ardından tüm delilleri değerlendirmesi ve bir sonuca varması gerekir. Mahkemenin; bozma kararının gereğini yerine getirmesi sebebiyle toplayacağı delil usulü, re’sen delil toplama yasağı ihlal etmez. Kaldı ki; bozma kararı üzerine taraf talepleri alınırken, taraflardan en az birisinin bozma kararına uyulması yönünde talebi, bozma kararında sebep olarak gösterilen delilin toplanması için bir talep anlamına gelir.
4. Yargıtay’ın Bozma Kararı Sonrasında Mahkemenin Uygulaması Gereken Usul
Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında derece mahkemelerinin; CMK m.307/1 gereğince bozma kararına uyup uymayacağı ile ilgili taraf beyanlarını almanın dışında ve hatta bazen bunun yerine daha bozma kararına ilişkin uyma kararı vermeden bozma sebeplerinde yer alan eksik hususları giderdiği ve delil topladığı, bunun ardından uyma veya direnme kararı verdiği görülebilmektedir. Bozma kararı sonrasında mahkemece yapılması gereken ilk iş, bozma kararına uyup uymayacağı ile ilgili tarafların beyanlarını almaktır.
Bozma kararı sanık aleyhine olduğunda; sanığın sadece müdafiinin değil, kendisinin de bozmaya karşı diyeceklerine ilişkin beyanı alınmak zorundadır, ancak bozma kararı sanık lehine olduğunda, sanığın beyanını alma zorunluluğu bulunmamaktadır. Derece mahkemesinin CMK m.307/1’in gereğini yerine getirmeden, bozma sebepleri ile ilgili eksik hususları tamamlayıp, bozma kararına direndiğinde, bu direnme kararının usule uygun olduğu söylenemez ve usule uygun olmayan bu direnme kararı dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilmeden ceza dairesi tarafından bozulup mahkemesine gönderilmelidir. Çünkü direnme kararında mahkeme; taraflara bozma kararı ile ilgili diyeceklerini sorduktan sonra direnme yönünde hareket edecekse, konu ile ilgili taraflara ve son olarak da sanık ile müdafiine savunma ve beyanlarını sorar, hiçbir değişikliğe gitmeksizin, neden direndiğini belirten cümlelerle bozmaya konu kararına dokunmaksızın aynı kararını verir. Bu andan sonra tarafların, direnme kararını temyiz etme hakları başlar. Bu nedenle; bozma sonrası başlayan duruşmanın ilk celsesinde mahkemenin, bozma kararına diyecekleri hakkında tarafların beyanlarını CMK m.307’ye uygun olarak alması ve ardından bozma kararına uyup uymayacağına karar vermesi gerekir. Mahkeme tarafından bu karar verilmeden dosyanın esasına girilemez.
Son olarak; iddia makamı tarafından “kovuşturmanın yol haritası” olan iddianamede yer alan soruşturma aşamasında elde edilen hukuka uygun deliller, kovuşturma aşamasında ortaya koyulmalı, tartışılmalı ve sanık hakkında CMK m.223’e uygun olarak karar verilmelidir. Savcılık makamı tarafından; yeterli delil toplanmadan, yeterli şüpheye sebebiyet verecek vaziyet tezahür etmeden kamu davasının açıldığı durumlarda, iddianame mahkemece kabul edilmemeli, iade edilmeli ve kovuşturma aşamasında delil toplama faaliyetine girilmemelidir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Muhammed Enes Efe
(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
----------
[1] Ceza Muhakemesi Kanunu madde 160: (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.
[2] Ersan Şen/Mehmet Vedat Ervan, “Kovuşturmanın Yol Haritası İddianame”, Yorumluyorum 23, s.335- 345, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2021, s.339.
[3] 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemesi Kanunu madde 237: Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ikamesine başlanır. Ancak, sanığın sorgusunun yapılmamış olması delillerin ikamesine mani değildir. Sonradan gelen sanığa, ikame edilen deliller bildirilir.
Bir delilin iradına mütaallik talebin reddi mevzuubahsolur, yahut bazı delillerin iradına müsaade olunması muhakemenin talikını icap ettirirse, mahkeme bu bapta bir karar verir.
Mahkeme vukubulan talep üzerine veya kendiliğinden şahit ve ehlihibre celbini ve başkaca sübut sebeplerinin ihzar ve iradını emredebilir.
[4] Ceza Muhakemesi Kanunu madde 177: (1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hakime verir.
(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhal bildirilir.
(3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir.
[5] https://www.hukukihaber.net/kanun-yollarinda-sebep-gosterme-zorunlulugu Son Erişim Tarihi: 10.11.2025