Yargıtay Kararları Işığında Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi

Abone Ol

Genel Bilgi

Genel olarak borç, bir kişinin, diğerine karşı bir edimi yerine getirme, bir şey verme, bir şey yapma veya yapmama yükümlülüğü altına sokan hukuki bağ olarak tanımlanmaktadır. Türk Borçlar Kanunu sistematiğinde borç ilişkisinin kaynakları, sözleşmeden doğan borç ilişkileri (md.1 vd.), haksız fiillerden doğan borç ilişkileri (md.49 vd.) ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri (md.77 vd.) olarak üçlü bir ayrıma tabi tutulmuştur.

Türk Medenî Kanunu, tüzel kişilik kavramını, başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları olarak tanımlamaktadır (md.47). Kendilerine mahsus özel hükümler uyarınca örgütlenerek tüzel kişilik kazanan bu kişi veya mal toplulukları, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar (md.49) ve cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler (md.48). Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır ve organlar, hukuki işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar (md.50). Bu bakımdan tüzel kişi, kendisini oluşturan kişilerden ve organlarının üyelerinden bağımsız bir kişiliğe ve kendine ait ayrı bir malvarlığına sahiptir.

Türk Ticaret Kanunu, tüzel kişiliği haiz ticaret şirketlerini, kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketler olarak türlere ayırmış olup (md.124), tüzel kişiliği haiz olmaları sebebiyle Türk Medenî Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabileceklerini ve borçları üstlenebileceklerini hüküm altına almıştır (md.125). Sermaye şirketlerinin ortakları, usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçludurlar (md.128). Bu bakımdan, sermaye şirketinin ortakları, şirket ana sözleşmesi gereği şirkete koymayı taahhüt ettikleri sermaye borcu sorumluluğunu ifa etmiş olmaları kaydıyla, bir takım yasal istisnalar haricinde, sermaye şirket tüzel kişiliğine ait borçlardan dolayı, alacaklılara karşı herhangi bir sorumlulukları bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile şirket tüzel kişiliğine ait borçlardan dolayı şirket ortakları ancak şirkete koymayı taahhüt ettikleri sermaye borcu ile sınırlı olarak sorumludurlar ve eğer ortaklar şirkete karşı sermaye koyma borcunu ifa etmişler ise, yasal istisnalar haricinde, şirket tüzel kişiliğinin borçlarından dolayı alacaklılara karşı sorumlulukları bulunmamaktadır.

Türk Medeni Kanunu'na göre, herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır ve bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz (md.2). Kanun'un iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, aslolanın iyiniyetin varlığıdır. Ancak ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyiniyet iddiasında bulunamayacaktır (md.3) Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu'nun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacaktır (md.5). Benzeri şekilde Türk Ticaret Kanunu’nun 1 nci maddesinde, Türk Medenî Kanununun ayrılmaz bir parçası olduğu, hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde, mahkemenin, ticari örf ve âdete, bu da yoksa genel hükümlere göre karar vereceği hüküm altına alınmıştır.

Tüm bu bilgiler ve yasal düzenlemeler ışığında değerlendirme yapıldığında, bir tüzel kişiliğin varlığından söz edebilmek için, öncelikle oluşturulacak bu tüzel kişiliğin kendine özgü bir malvarlığı olmalı ve bu malvarlığının da belirli bir amaç içerisinde ve üyelerinden bağımsız olarak organize edilmiş olması gerekmektedir. Malvarlığının bağımsızlığı ilkesi olarak da tanımlanan bu ilkeye göre, tüzel kişilik ile onu oluşturan üyelerin arasına adeta bir perde çekilmektedir ve bu nedenle tüzel kişilik ile muhatap olan üçüncü kişiler, perdenin arkasındaki tüzel kişiliği oluşturan üyelere ulaşamamaktadır. Ancak tüzel kişi ile üyeleri arasındaki malvarlığının bağımsızlığı ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Özellikle de, hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan gerçek kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenilmesi, dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunmamalıdır.

Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi

Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi alacak haklarının nispiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Kural olarak borç ilişkinin dışında bir başka gerçek ya da tüzel kişiye karşı borç ilişkisinden doğan alacak hakkı ileri sürülemez. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişi ile ortakları arasında malvarlığı ile sorumluluk ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları sorumlu tutma imkânı getirilmiştir. Teorinin amacı, hakkaniyet gerektirdiği zaman tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınılmasının önlenmesidir. Uygulama ve doktrinde benimsenen genel görüş perdenin kaldırılması kuramının hukuki temelini Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kurallarına aykırılığa ve hakkın kötüye kullanılmasına dayandırmaktadır (HGK, E.2017/19-914, K.2020/197, T.25.2.2020).

İşte bu gibi durumlar için özellikle doktrinde ve uygulamada gelişmiş olan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi gereği, tüzel kişiliğin borçlarından dolayı gerektiğinde tüzel kişiliği oluşturan üyelerin de sorumlu tutulması söz konusu olabilmektedir. Öz olarak belirtmek gerekirse, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi, hukuku dolanmak suretiyle tüzel kişiliğin arkasına saklanarak borçtan kurtulmak isteyen kişi veya kişilerin, istisnai bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişiliğin bağımsızlığı ilkesi ortadan kaldırılarak, tüzel kişiliğe ait borçtan sorumlu tutulmasını esas alan bir teoridir (I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, İstanbul, Şubat 2008, Kaynak Link: https://hukuk.marmara.edu.tr/yayinlar/sempozyum-yayinlari/tuzel-kisilik-perdesinin-aralanmasi).

Burada önemli olan nokta, tüzel kişiliğin kaldırılması teorisi, istisnai ve sınırlı bir yöntem olmasıdır. Bu nedenle tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, uygulamada titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu bakımdan teori olabildiğince dar bir biçimde yorumlanmalı ve uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır (Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy'a Armağan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi).

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun konuya ilişkin kararında, tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir. Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır (HGK, E.2019/11-808, K.2020/504, T.1.7.2020).

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir başka kararına göre, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanmasına, tüzel kişi ile ortaklarının faaliyet alanlarının ve malvarlıklarının iç içe geçmesi birbirine karışması, bir şirketin ticari defterlerinin ya da ticari sır kabul edilen belgelerinin diğer şirkete ait iş yerinde bulunması, ikisinde de aynı ticari defterlerin kullanılması, ortak hesap yapılması, tek merkezden idare edilmesi, ortaklığın faaliyet konusunu sürdürebilmesi için yeterli sermayesi bulunmadığı hâlde alacaklıları ya da üçüncü kişileri zarara uğratmak niyetiyle bilinçli olarak faaliyet göstermeye devam edilmesi, şirket ortaklarının kendi kişisel malvarlıkları ile şirketin malvarlığı özdeş - tekmiş gibi hareket etmeleri, şirketlerin ya da ortağın üçüncü kişileri aldatacak şekilde kendi kişilikleri ile tüzel kişiliğin aynı olduğu izlenimini vermeleri, bu kapsamda birbirlerinin tanıtımlarını yapmaları, aynı tüzel kişilikmiş gibi anlaşılacak benzer isimleri ve logoları kullanmaları, yani dışarıya karşı tek bir tüzel kişilikmiş gibi intiba yaratmaları, şirketlerin aynı konuda faaliyet göstermeleri ve tek başına bu hususa dayanılmamak koşuluyla hâkim ortaklarının ya da yöneticilerinin aynı kişiler olması, tüzel kişilik kavramının arkasına sığınılacak şekilde art niyetli davranışlarla zararlandırıcı faaliyetlerde bulunulması, işlemlerin diğer tarafınca sözleşmelerin kiminle yapıldığı dahi anlaşılamayacak şekilde karışıklığa yol açılması, şirketin kendi çıkarları gözetilmeksizin yürütülmesi veya yalnızca ve bilinçli olarak açıkça hâkim ortak korunacak şekilde diğerleri zarara uğrayacak şekilde işlemler yapılması, tüzel kişi ile ortakların alanlarının, organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi, özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli ve kötü niyetli olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâlleri, istisnai gerekçeler olarak gösterilebilmektedir.

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinde çoğu zaman perdenin tarafları arasındaki güçlü organik bağa ve yapılan muvazaalı işlemlere rastlanılmaktadır. Bu kavramlar bazen aynı olayda karşımıza çıkabilir; ancak sadece birinin oluşması diğerini engellemeyecektir. Bir hukuki işlemin her iki tarafının da irade ile beyanı arasında bilerek uygunsuzluk yaratması durumu muvazaanın şartları her olayda gerçekleşmeyebilir.

Sorumluluğun genişletilebilmesi için yine içtihatlarla geliştirilmiş olan organik bağ kavramının da tartışılması gerekmektedir. Zira organik bağ kavramı da kaynağını dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağından almaktadır. Organik bağ, iki tüzel kişi veya bunların ortakları arasındaki ilişki olarak nitelendirilebilir. Şirketlerin kuruluş tarihlerinin aynı olması, hissedarların aynı soyadını taşımaları gibi olgular organik bağın varlığını göstermez. Şirketlerin aynı kişi tarafından yönetilmesi, aynı ortaklara sahip olması ya da benzer iş kolunda faaliyet göstermeleri somut olayın niteliğine göre başka delillerle desteklendiğinde organik bağın varlığı için yeterli ise de; organik bağın varlığı tek başına tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. (HGK, E.2020/19-94, K.2020/358, T.9.6.2020).