KARARLAR

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2016/3052 E. ve 2016/5378 K. sayılı kararı

Abone Ol

T.C.

Yargıtay 

4. Ceza Dairesi

2016/3052 E., 2016/5378 K.


"İçtihat Metni"


Tehdit suçundan sanık ... hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair,... Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.09.2013 gün ve 2013/133 esas, 2013/ 171 karar sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine,,

Dairemizin 23.12.2015 gün ve 2015/23807 esas, 2015/40751 sayılı kararıyla;

"Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Sanığa yükletilen tehdit eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,

Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının, kapsam ve içerik itibariyle infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceği,

2-Sanık hakkında hakaret suçundan kurulan beraat hükmünün de usul ve Kanuna uygun olduğu,

Anlaşıldığından, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve sanık ... müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA" karar verilmiştir.

I- İTİRAZ NEDENLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12/02/2016 gün ve 2013/380861 sayılı yazısı ile;

"Sanık tüm aşamalarda; katılan ile arasında dava konusu tehdit olayına sebep verecek husumet bulunmadığını, mesleki tecrübe ve yaşı itibariyle atılı suçu işlemeyeceğini, olaydan birkaç gün önce ...... Hastanesinde burun ameliyatı olduğunu, olay günü doktorunun isteği üzerine kontrol için aynı hastaneye gittiğini, giderken eşinin kendisine bu zarfları baldızlarına göndermesi için verdiğini, bu nedenle zarfları ... Postanesinden baldızlarının ikamet ettiği adreslerine gönderdiğini savunmuştur.

1- Sanık hakkında açılan kamu davasına konu dosya kapsamındaki olayda, sanıkla ilgili ... PTT’sinden mektup gönderildiğine ilişkin husus, uyuşmazlığın ana konusunu oluşturmaktadır. Bu konuya ilişkin aydınlatılması gereken hususlar şunlardır:

a) Katılan ...’e gönderilen “Hakaret” içerikli mektup

b) Katılan ...’e gönderilen “Tehdit” içerikli mektup

c) ... gönderilen dosyada tanık C. Savcısı ...’i hedef alan şikayet mektubu

d) Sanığın baldızlarına gönderdiğini iddia ettiği mektuplar

Bu dört mektupla ilgili olarak, sanığın bu mektuplardan hangisini/hangilerini gönderip göndermediği hususunun aydınlatılması, atılı suçu işleyip işlemediğini de ispata yarayacaktır. Dosya kapsamında yer alan delillerin bu konuyu aydınlatması gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinde; sanığın atılı suçu işlediğini kesin bir biçimde gösterir nitelikte görgü ve tanık anlatımına dayalı veya belge esasına dayalı bir delil bulunmamaktadır.Fakat sanığın tavır ve davranışları, hayatın olağan akışına uymayan bazı eylemler içinde olduğu şüphesini doğuracak niteliktedir. Bu durumun, yerel mahkemenin de hüküm kurmasında ve vicdani kanaate ulaşmasında etkili olduğu görülmektedir. Oysa sanığın şüphe uyandıracak tavır ve davranışlarının atılı tehdit suçuna ilişkin olması, ispata yönelik kabul edilebilir ve her türlü şüpheden uzak nitelik taşıması gerekir.

Dosya kapsamında yüzde yüz ispat sayılacak bir delil olmadığına göre, mevcut delillerin, hayatın olağan akışı, sanığın saiki, suç işlemeye yönelik kastının incelenmesi, yoluyla desteklenmesi gerekmektedir.

Bu bakımdan tanık anlatımları ve olaya ilişkin görüntüler ve sanığın savunması ışığında, yukarıdaki mektupların gönderilmesi hadisesinin incelenmesi gerekir.

Hakaret, tehdit ve şikayet içerikli mektupların sanık tarafından gönderilmesinin ayrı ayrı ele alınması gerekir.

a) Sanığın katılan ...’e gönderildiği iddia edilen “hakaret” içerikli mektubu göndermesi hususunda; tanık ..., sanığın katılan ile kendisini birbirine düşürmek, onun agresif yapısından yararlanmak suretiyle kendisine karşı saldırtmak amacıyla böyle bir işe kalkıştığını vs. ileri sürmüştür. Sanık ile tanık arasındaki husumet, hakaret içerikli mektubun gönderilmesinin gerekçesi olabilir. Yani sanığın saikine yönelik bu tarz bir iddia, hayatın olağan akışına uygun düşer. Ülkemizde bu tarz olaylar sıklıkla yaşanmaktadır.

b) Sanığın... C. Savcısı... şikayet mektubu göndermesi hususunda; tanık olan ... ile sanık arasında yaşananlar, sanığın tanık...hakkında böyle bir mektubu göndermesinin saiki olabilir. Yani sanığın böyle bir mektubu göndermesini düşündürecek olgular, hayatın olağan akışına uygundur.

c) Sanığın “tehdit” içerikli mektubu göndermesi hususunda; katılan ilk verdiği ifadesinde, bu olayla ilgili olarak şüphelendiği birinin olmadığını beyan etmiştir. Katılan ve eşi sanıkla aralarında bir husumet bulunmadığını açıkça belirtmişlerdir. İlk anda katılan üzerinde tehdit mektubunun oluşturduğu ruh halinin ve mektubun etkilerinin ve sanığın bu mektuba ilişkin amaçlarının irdelenmesi gerekir. Mektupta geçen “sen bizi yaktın, biz seni rahat mı ettirecez, en kısa sürede yeri ve zamanı geldiğinde kelleni kesip cesedini yakacağız, bunu bil her an bekle” ifadesinde, mektubu yazanın saiki ele alınmalıdır:

aa) Mektubu yazan öfke içinde kaleme almış olabilir. Sanığın katılana yönelik normal bir rahatsızlığı hariç, öfke derecesinde hareket etmesini gerektirir bir olgu dosyada ve katılanın şikayetinde görülmemiştir.

bb) Katılanda bir korku ve panik havası oluşturmak istenmiş olabilir. Dosyadaki delillere göre, sanığın katılanda böyle bir korku yaratmasını gerektirecek bir husumeti bulunmamaktadır.

cc) Katılanda bir korku ve panik oluşturarak onu bir davranışa zorlamak isteği olabilir. Oysa katılan, dosya tanığı ... ile görüşünceye kadar, olayı da amacı da anlamamış ve fakat aydınlatılmıştır. Sanığın hakaret mektubu ile tanık ...’e yönelik bu amacı sağlaması düşünülebilirse de, tehdit mektubunun içeriğinin, sanığın olası amaçlarına hizmet etmesi mümkün değildir.

Kaldı ki, mektubun içeriği de sanık veya amacı ile ilgili değildir. Katılanın sanığa zarar vermesi söz konusu olmamıştır. Mektubun içeriği incelendiğinde, sanığı düşündürebilecek veya sanığın yukarıda belirtilen amaçlarına ulaşmasını sağlayacak bir yön mevcut değildir.

Sonuç olarak, sanığın anlatımları gibi, sadece baldızlarına mektup göndermesi ve bu amaçla ...’ya gitmiş olması hayatın olağan akışına uygun değildir. Baldızlarına gönderdiği mektupla birlikte, ... mektup göndermesi veya hakaret içerikli mektubu göndermesi hayatın olağan akışına uygundur. Bu iki tür mektubu göndermesi, saik bakımından akla uygun ihtimaldir. Fakat tehdit mektubunu sanığın göndermesi gerek mektubun içeriği, gerekse tehdidin olası amaçları bakımından akla uygun gözükmemektedir.

Dosyanın incelenmesinde, bazı olayların kronolojik sıralaması şöyledir:

05.04.2010 tehdit şikayet dilekçesi,
22.04.2010 tarihinde ... PTT’sinden gönderilen 7 adet güvenlik kamerasına ait CD,
28.04.2010 tarihinde Jandarma Kriminal Daire Başkanlığına yazılan yazı,
04.06.2010 tarihinde hakaret içerikli ikinci mektubun sunulması,
04.06.2010 tarihinde C. Savcısı ... dosyadan el çekmesi,

C. Savcısı ...’in açıkça kabul ettiği biçimde sanıkla aralarında husumet bulunmasına ve nöbetçi olmamasına rağmen, Başsavcı olarak çalışan sanıkla ilgili soruşturmayı yürütmesi, bundan başsavcıyı haberdar etmemesi, diğer tanıkların anlatımına göre de, adliyede katılanın eşiyle ilgili dedikoduların dolaştığı ve bundan haberdar olma olasılığının bulunması karşısında, husumeti bulunduğu sanıkla ilgili daha başlangıçta dosyadan el çekmesi gerekirken, dosyayı belirli bir aşamaya kadar tekemmül ettirmesi, sanık lehine şüphelerin doğmasına yol açmaktadır. Her ne kadar ikinci mektubun katılan tarafından dosyaya sunulmasından sonra dosyadan el çekmiş ise de, bu aşamaya kadar katılanda sanıkla ilgili oluşan düşünce ve kanaatler, sağlıklı bir yargılamaya gölge düşürecek niteliktedir. Nitekim katılan ve eşi soruşturma ve kovuşturmanın başlangıcı aşamasında hiç şüphe duymadıkları, aralarından husumet bulunmadığını belirtmelerine rağmen, sanıkla ilgili dilekçelerinde, bariz bir düşünce ve kanaat değişimi görülmekte ve husumete dönüşmektedir.

Ayrıca; katılanın anlatımına göre, eşiyle ilgili hakaret mektubu, tehdit mektubu ile birlikte kendisine ulaşmışsa, tanık...ve eşi ile ilgili iddialardan başından beri haberdar olduğu, bu durumda soruşturmanın tanık...eli ile yürütülmesine niçin itiraz etmediği ve hatta nöbetçi savcı dururken şikayet dilekçesini bu savcıya vermesi de sanık lehine şüphe oluşturmaktadır.

2-...Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2012 gün ve 273-17 sayılı hükmün dayanağı ... PTT Müdürlüğü'ne ait kamera görüntüleridir. Suça konu tehdit mektubunun ücret alma makinesinden geçme saati 10.23'dür. Mahkeme kararında; " ücret alma makinası ile güvenlik kamera saati arasında 7 dakikalık bir fark bulunmaktadır. Ücret alma makinasındaki saat 10.23 iken güvenlik kamera saati 10.16'dır.

Güvenlik kamerasının saati kolluk tutanağına göre o günün saatine göre 1 saat ileridedir. Mektupların alınma saati ile ücret alma makinasından geçirilme saati arasında gişe görevlisinin de beyanına göre tahmini yarım saat kadar bir fark olduğuna göre; gerçek duruma göre, sanık tarafından mektuplar 10:36'da görevliye verilmiş ve 11.16'da (makina saatine uygun olduğunda 11:23) ücret alma makinasından geçirilmiştir. " demektedir.

Sanık Savunmasında ise; ... Postanesine ait güvenlik kamerasındaki saat ile mektup atma makinası saati arasında sadece yedi dakikalık bir farkın mevcut olduğunu, PTT'nin her iki yazısında da bu durumun açıkça belirtildiğini, 53 dakikalık fark iddiasının bir varsayımdan ibaret olduğunu, güvenlik kamerasındaki saate göre 10.34 sıralarında postaneye girdiğini, 10.35'de 4 adet zarfı görevliye teslim ettiğini, 10.36'da ise postaneden ayrıldığını, yani suça konu zarfların henüz kendisi postaneye gitmeden önce atıldığını, verdiği zarflar ile görevliye daha önceden başkası tarafından verilen suça konu zarfların aynı anda saat 11.14 sıralarında ücret alma makinesinden geçirildiğini, 53 dakikalık fark olsa bile posta makinasından mektupların geçirilme saatinin 11.16 olduğu sonucunun çıktığını, hâlbuki verdiği zarflarla birlikte diğer vatandaşlarca verilen zarfların 11.14'te makinadan geçirildiğini belirtmiştir.

Dosyadaki belgeler incelendiğinde; Katılanın şikâyetinden hemen sonra postaneye giderek oradaki kamera görüntülerine el konulduğu ve tutulan tutanakta kamera kayıtlarının saatinin yerel saate göre 1 saat geri olduğunun belirtildiği, ... PTT Müdürlüğü'nün 19/10/2010 tarihli yazısından; Söz konusu gönderinin postaya veriliş tarihinde kamera kaydı ile ücret alma makinesinin saatleri arasında yedi dakikalık fark olup, görüntü kayıtlarının yedi dakika geride olduğu, 10.23 de mektup gişeye verildiğinde güvenlik kamera saatinin 10.16 olacağının ve yoğunluk nedeniyle gönderilerin anında ücret alma makinesinden geçirilemediğinden, veriliş saati ile ücret alma makinesinden geçirilmesinde bu sürenin kamera görüntü saati ile ücretlendirme saati arasında bir saate yakın bir zaman farklılığının olabileceğinin bildirildiği,... Ağır Ceza Mahkemesince güvenlik kamerası görüntülerinin izlenmesine ilişkin tutulan 05.11.2010 tarihli tutanağa göre, sanığın 01.04.2010 günü güvenlik kamerası saatiyle saat 10.34’de postaneye girdiği, 10.35’de gişe memuruna suça konu zarflara renk ve boyut olarak benzer üç ya da dört adet zarf verdiği, parasını ödediği, yaklaşık 30-35 saniye sonra gişe önünden ayrılıp postaneden çıktığı, saat 11.14’de gişe memurunun, içerisinde sanığın verdiği zarfların da bulunduğu mektupları ücret alma makinasından geçirdiğinin belirtildiği anlaşılmıştır.

Güvenlik kamera kaydı ile ücret alma makinesinin saatleri arasında yedi dakikalık fark olması, kamera kaydının saatinin yerel saate göre bir saat ileride ( tutanağı düzenleyen polis memurlarına göre bir saat geride) olması, iş yoğunluğu nedeniyle posta görevlisinin gönderileri verildiği anda ücret alma makinesinden geçirememesi, gönderilerin kaydının tutulmaması nedenlerinden dolayı tehdit içeren zarfın ( katılan beyanına göre ayrıca hakaret içeren zarfın) sanık tarafından gönderilip gönderilmediği net olarak açıklığa kavuşturulamamış, şüpheli kalmıştır.

Yargıtay C.G.K. 06.03.2012 tarih, 2011/10-387 E, 2012/75 K sayılı, kararında da belirtildiği üzere; Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü şüpheden uzak bir kesinliğe dayanmalıdır.

Açıklanan nedenlerle; sanığın tehdit suçunu işlediğine dair mahkumiyetine yeter, şüpheden arındırılmış, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından sanığın beraati yerine mahkumiyetine dair kararın, onanması yolundaki Yüksek Dairenin onama kararı yerinde görülmediğinden, yerel mahkeme kararının bozulması için itiraz etmek gerekmiştir.

Sonuç ve istem: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;

1-İtirazımızın Kabülüne;

2-Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23/12/2015 gün ve 2015/23807 Esas, 2015/40751 Karar sayılı ONAMA İLAMININ sanık ... yönünden KALDIRILMASINA,

3-Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 13.09.2013 gün ve 2013/133-171 sayılı hükmünün sanık ... yönünden açıklanan gerekçeye göre BOZULMASINA.

4-Yüksek Daireniz aksi kanaatte ise, itirazın incelenmesi bakımından 5271 sayılı CMK nun 308/3 mad. Gereğince dosyanın Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine,

Karar verilmesi, itirazen arz ve talep olunur." isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, tehdit suçundan sanık ... hakkında verilen mahkumiyet kararının onanmasına dair, Dairemizin 23.12.2015 tarihli kararına ilişkindir.

III- KARAR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz gerekçeleri yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesinin 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,

Dairemizce verilen 23.12.2015 gün ve 2015/23807 esas, 2015/40751 karar sayılı, tehdit suçu yönünden verilen onama kararının KALDIRILMASINA,
Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.09.2013 gün ve 2013/133 esas, 2013/ 171 karar sayılı hükmün tehdit suçu yönünden yeniden incelenmesi sonucu:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Sanık ...'ın, olay tarihinde ... PTT Müdürlüğü'nden 4 adet zarfı gönderilmek üzere görevliye teslim ettiği, o tarih ve saatlerde aynı PTT Müdürlüğü'nden gönderilen bir mektubun da katılan ...'e gönderildiği, katılana gelen tehdit içerikli mektup ve bu mektuba ait zarfın üzerindeki yazıların bilgisayardan yazılmış olması nedeniyle sanık eli ürünü olup olmadığının saptanamaması, yine sanığın verdiği 4 adet adi posta niteliğindeki mektup zarflarını baldızlarına gönderdiği içinde fotoğraflar olan zarflar olduğu yönündeki savunması, bu zarfların kim yada kimlere gönderildiğinin PTT'nin mektupları kayıt ve işlem usulüne göre kesin olarak tespit edilememesi ve sanık tarafından zarfların tesliminden sonra görevli posta memurunca bu zarfların sonradan gelenlerle biriktirilerek hep birlikte para makinasından geçirilip damgalanması karşısında, suça konu tehdit içeren mektubun başka bir şahıs tarafından verilen zarfın içinden çıkma ihtimalinin de bulunması dikkate alındığında, sanığın atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, somut ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden, varsayıma dayalı ve yetersiz gerekçe ile mahkumiyet hükmü kurulması,

Kabule göre de;

2-Erteli cezalarda denetim süresinin alt sınırının, TCK’nın 51. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi gereğince, mahkum olunan ceza süresinden az olamayacağının gözetilmemesi,

3-Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş ve sanık ... müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden itiraz yazısına uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 21/03/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

Yerel Mahkeme kararında kanıtların incelenip değerlendirilmesine, eylemin sübutu ve suçun nitelendirilmesine ilişkin takdiri, uygulama ve gerekçesinin isabetli bulunması karşısında, sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün onanması gerektiği görüşüyle sayın çoğunluğun düşüncesine katılmıyoruz.