YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ'NİN 26.03.2013 TARİHLİ, 2011 / 4708 E., 2013 / 5886 KARARI İNCELEMESİ

Abone Ol

1. ÖZET: Dava, hayat sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. . Davacı vekili müvekkillerinin murisinin 17.04.2006 tarihinde dava dışı bankadan kullanmış olduğu kredi nedeniyle davalı nezdinde hayat sigorta poliçesi düzenlettiğini, poliçenin ikinci yılda 17.04.2007 tarihinde yenilenmesi gerekirken 03.09.2007 tarihinde yenilendiğini ve prim bedelinin murisin hesabından kesildiğini, murisin 09.10.2007 tarihinde vefat ettiğini, talep edilmesine rağmen davalı tarafından vefat tazminatının ödenmediğini ileri sürerek, 163.291,00 TL'nin temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, sigortalının kanser tanısı ile hastaneye yattığını ve kısa bir süre sonra vefat ettiğini, poliçenin tanzimi sırasında sigortalının var olan rahatsızlığını bildirmemesi nedeniyle müvekkilinin tazminattan sorumlu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının sigortalı tarafından yanlış beyanda bulunduğu iddiası ile cayma hakkını kullanabilmesi için gerçeğe aykırı olduğu iddia edilen beyanın alınmış olması gerektiği, oysa sigorta sözleşmesi düzenlenirken davacıların murisi tarafından herhangi bir form doldurulmadığı ve murisin sağlığına ilişkin her hangi bir beyanda bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenle vefat tazminatından davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin kararı temyiz etmesi üzerine dosya Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin önüne gelmiştir.

2. ÜZERİNDE DURULMASI GEREKEN KONULAR

- Sigortacının beyan yükümlülüğü,

- Beyan yükümlülüğüne aykırı husus ile riziko arasında illiyet bağı,

- Beyan yükümlülüğüne aykırılığın hukuki neticeleri.

3. OLAYIN AYRINTILI ÖZETİ: Somut olayda, davacıların murisinin kullanmış olduğu banka kredisi nedeniyle 17.04.2006 - 2007 tarihleri arası için hayat sigorta sözleşmesi düzenlemiş ve sigortalının hesabından banka tarafından acente sıfatıyla prim tahsil edilmiştir. Poliçenin bitim tarihi olan 17.04.2007 tarihinden hemen sonra ne sigortalının talebi üzerine, ne de banka tarafından kendiliğinden yeni bir poliçe düzenlenmemiştir. 30.08.2007 tarihinde ise davacıların murisi

Taraflar arasında iki noktada uyuşmazlık söz konusu olup, bunlardan birincisi, poliçe düzenlenirken sigortalı tarafından sağlığı ile ilgili bir form doldurulmamasının doğru beyan yükümlülüğü açısından bir etkisinin olup olmadığı, daha doğru bir ifade ile form doldurulmamasının sonucu olarak sigortalının doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket edip etmediği, ikincisi ise poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kanser hastası olup olmadığı, bu hastalığı kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığıdır.

Yerel Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, dosyanın davalı vekili tarafından temyizi üzerine verilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kararı davalı yararına bozmuştur.

4. MERCİLERİN ÇÖZÜMÜ

a) YEREL MAHKEMENİN KARARI

Yerel Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının sigortalı tarafından yanlış beyanda bulunduğu iddiası ile cayma hakkını kullanabilmesi için gerçeğe aykırı olduğu iddia edilen beyanın alınmış olması gerektiği, oysa sigorta sözleşmesi düzenlenirken davacıların murisi tarafından herhangi bir form doldurulmadığı ve murisin sağlığına ilişkin her hangi bir beyanda bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenle vefat tazminatından davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

b) YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNİN KARARI

Gerek TTK' nın 1290. maddesi ve gerekse Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi düzenlemesine göre sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmesinin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlü olup, formun doldurulmamış olması sigortalının sağlığına ilişkin konularda sigortacıya bildirimde bulunma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Bu itibarla mahkemenin sigorta sözleşmesinin yapılması sırasında sigortalı tarafından form doldurulmadığı, dolayısı ile sigortalının sağlığına ilişkin bir beyanda bulunmadığı, bu nedenle doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket etmediği gerekçesi yerinde değildir.

Yerel mahkemece, sigortalıya ait tüm tedavi kayıtları dosya içine getirtilerek aralarında genel cerrahi uzmanı olan hekimin de bulunduğu bilirkişi kurulu vasıtasıyla inceleme yaptırılmak suretiyle, sözleşme anında sigortalının savunmada geçen hastalığının bulunup bulunmadığı, mevcut olduğunun tespiti halinde gizlenip gizlenmediği, ölüm rizikosu ile bildirilmeyen hastalık arasında illiyet olup olmadığı değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

5. DEĞERLENDİRMEMİZ

UYUŞMAZLIK KONULARINA İLİŞKİN GENEL BİLGİ

a) Sigortacının beyan yükümlülüğü:

Sigorta ettirenin beyan verme yükümlülüğü bu edimler arasında yer almakta olup 6102 sayılı TTK' nın Sigorta Hukuku başlıklı altıncı kitabının "Genel Hükümler" başlıklı ikinci kısmında, "Tarafların Borç ve Yükümlülükleri" başlığı altında 1435 ile 1443 hükümleri arasında düzenlenmiştir.

6762 sayılı ETK döneminde beyan yükümlülüğü kara ve deniz sigortaları için ayrı ayrı düzenlenmişti. TTK ile bu ayrım kaldırılmış, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüne ilişkin hükümler "genel hüküm" niteliğini haiz olmuştur. Dolayısıyla artık TTK' nın beyan yükümlülüğüne ilişkin hükümler hayat sigortaları da dahil olmak üzere tüm sigorta türleri için uygulama alanı bulacaktır.

TTK m. 1435 ile 1446 hükümleri incelendiğinde sigorta ettirenin sözleşme kurulurken, sözleşme devam ederken ve rizikonun gerçekleşmesinden sonra olmak üzere üç ayrı aşamada beyan yükümlülüğünün bulunduğu görülmektedir.

TTK m. 1435 hükmüne göre "Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür." Madde hükmü uyarınca sigorta ettiren, sigorta konusu menfaatin durumu ve hukuki niteliği hakkında gerçeğe uygun beyan vermekle yükümlüdür.

Normal koşullarda sigorta sözleşmesi yapılmadan önce sigortacı sigorta konusu menfaati inceler ve buna göre bir değerlendirme yaparak sözleşme koşullarını ve prim miktarını belirler. Ancak bu incelemenin yapılma imkanının olmadığı koşullar bulunabileceği gibi gerekli araştırma yapılsa dahi sigortacı tarafından tespit edilemeyecek fakat; sigorta sözleşmesinin kurulması ve koşulları bakımından önemli olabilecek durumlar da olabilir[1]. Örneğin ahşap bir evin yangın sigortası için ödenecek prim miktarı betonarme bir ev ile aynı olmayacaktır. Ya da savaş bölgelerine giren gemiler ve yük taşıtları sigorta edilmez veya ek savaş primi alınarak sigorta edilir[2]. Bu gibi durumlarda sigorta ettiren, sigorta konusu menfaatin durumuna ilişkin önemli olan her şeyi gerçeğe uygun şekilde beyan etmekle yükümlüdür[3].

Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünde uygulamada liste usulü adını verdiğimiz bir yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemde sigortacı, sözleşme için önemli bulduğu hususların bir listesini sigorta ettirene verir, sigorta ettiren de listede yer alan sorulara gerçeğe uygun cevaplar yazarak beyan yükümlülüğünü yerine getirir. Sigortacı sigorta ettirene, cevaplaması için sorular içeren bir liste vermişse, sunulan listede yer alan sorular dışında kalan hususlara ilişkin olarak sigorta ettirene hiçbir sorumluluk yüklenemez; meğer ki, sigorta ettiren önemli bir hususu kötüniyetle saklamış olsun (TTK. m. 1436).

b) Beyan yükümlülüğüne aykırı husus ile riziko arasında illiyet bağı.

TTK m. 1437 hükmüne göre: "Tazminat ve bedel ödemelerinde, bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasındaki bağlantı, 1439. maddede öngörülen kurallar uyarınca dikkate alınır." TTK m. 1439/2 hükmü uyarınca: "Rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder."

Madde düzenlemelerinden açıkça sözleşme kurulurken ve sözleşmenin devamı süresince sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüne aykırı davranışı sonucu sigortacının bilmediği husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasında illiyet bağı arandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda sigortacının bildirim yükümlülüğü kapsamına giren fakat bildirilmeyen husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasında bağlantı yoksa sigortacı tazminat ödeyecek eğer bağlantı varsa ödemekten imtina edebilecektir[4].

c) Beyan yükümlülüğüne aykırılığın hukuki neticeleri

Sigorta ettirenin bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması durumunda yaptırımın ne olacağı TTK m. 1439 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre eğer sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmişse, sigortacı 1440. maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. 1440. maddede öngörülen süre 15 gündür. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi halinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez. Bu kapsamda örneğin kanser hastası olan ve hastalığı doktoru ve ailesi tarafından kendisinden saklanan bir kimse hayat sigortası yaptırdığında sigortacı hastalığı öğrenirse sözleşmeden cayabilecektir.

DEĞERLENDİRMEMİZ VE SONUÇ

Taraflar arasında iki noktada uyuşmazlık söz konusu olup, bunlardan birincisi, poliçe düzenlenirken sigortalı tarafından sağlığı ile ilgili bir form doldurulmamasının doğru beyan yükümlülüğü açısından bir etkisinin olup olmadığı, daha doğru bir ifade ile form doldurulmamasının sonucu olarak sigortalının doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket edip etmediği, ikincisi ise poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kanser hastası olup olmadığı, bu hastalığı kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığıdır.

Yerel Mahkemece, sigortalıya ait tüm tedavi kayıtları dosya içine getirtilerek aralarında genel cerrahi uzmanı olan hekimin de bulunduğu bilirkişi kurulu vasıtasıyla inceleme yaptırılmak suretiyle, sözleşme anında sigortalının savunmada geçen hastalığının bulunup bulunmadığı, mevcut olduğunun tespiti halinde gizlenip gizlenmediği, ölüm rizikosu ile bildirilmeyen hastalık arasında illiyet olup olmadığı değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Sigorta sözleşmesi kurulurken sigortalıya yüklenen doğru bilgi verme (ihbar) yükümlülüğünü düzenleyen hükümleri Yargıtay'ın yerleşik kararları ile hayat sigortalarında da uygulanmaktadır. Hatta anılan bu düzenleme, Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi ile sözleşme hükmü halini almıştır.

Taraflar arasındaki ikinci sorun ise, poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kanser hastası olup olmadığı, bunu kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığıdır. Şayet sigortalı tarafından var olan hastalık kasten bildirilmemiş ise sigortacının sözleşmeden cayma hakkı söz konusu olabilir. Fakat bunun için de yine TTK' da açıkça belirtildiği üzere sigortacının ihbar yükümlülüğüne aykırı davranışın gerçekleşebilmesi için bildirilmeyen rahatsızlık ile riziko arasında bağlantının mevcut olması gerekmektedir.

Bu sebeple Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin kararında açıkça belirtildiği gibi genel cerrahi uzmanı aralarında genel cerrahi uzmanı olan hekimin de bulunduğu bilirkişi kurulu vasıtasıyla inceleme yaptırılmak suretiyle, sözleşme anında sigortalının savunmada geçen hastalığının bulunup bulunmadığı, mevcut olduğunun tespiti halinde gizlenip gizlenmediği, ölüm rizikosu ile bildirilmeyen hastalık arasında illiyet olup olmadığı değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu araştırmaların yapılmaksızın davanın kabulüne karar verilmiş olması hukuka uygun olarak bozmayı gerektirmiştir. Yargıtay 11. HD' nin bozma kararı yerindedir.

----------------------------------

[1] Mustafa Çeker,  6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'na Göre Sigorta Hukuku, 10. Baskı, Seçkin Yay., Ankara 2014, s. 113; Reyegân Kender, Türkiye'de Hususi Sigorta Hukuku, Güncellenmiş 12. Baskı, On İki Levha Yay., İstanbul 2013, s. 254; ; İrem Aral Eldereklioğlu, "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Uyarınca Sigorta Ettirenin Sözleşme Yapılmasında Beyan Yükümlülüğü", 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu'nu Beklerken 10-11-12 Mayıs 2012 Sempozyum, (MÜHFD Özel Sayı), S:2, C:18, Legal Yay., İstanbul 2012, s. 728.

[2] Çeker, s. 113.

[3] İsmail Doğanay, "Hayat Sigortalarında Sigorta Ettirenin Sözleşme Yapılırken Mevcut Beyan ve İhbar Yükümlülüğünün Mahiyet ve Şumulü Nedir?", Batıder Yay.,, C. VII, S:4, Ankara 1974, s. 541; Öner Şentepe, Trafik Sigortasında Sigorta Ettirenin Borç ve Yükümlülükleri, YL Tezi, İstanbul 2008, s. 6.  

[4] Beyhan Yaslıdağ, Sigorta Bilgileri, Sigorta Aracıları ve Sigorta İşlemleri, 1. Baskı, Seçkin Yay., Ankara 2012, s. 67; Işıl Ulaş, Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, 8. Baskı, Turhan Yay., Ankara 2012, s. 88; Çeker, s. 116; Algantürk Light, s. 5; Aral Eldeklioğlu, s. 732.