Yargı yapılanması ve norm kadro

Abone Ol

2019’un başında toplam yargıç sayımız 19.000’i geçmiş; 100.000 kişiye düşen yargıç sayısı ülkemizde 24,4 seviyesine gelmiş! Bu seviye, 2014 yılında Almanya’daki 100.000 kişiye 24 hâkim seviyesinin üstündedir. Devletimiz yargıdaki insan gücü kaynağını hızlıca artırarak, kendimize örnek aldığımız Almanya’daki seviyelere getirme düşüncesiyle hareket etmekte; 100.000 kişiye düşen yargıç sayısını son 5 yılda neredeyse iki katından fazlaya, Almanya’nın üzerine çıkarmış bulunmaktadır.

Bana göre bu bir başarı değil, alarm vermesi gereken bir durumdur. Çünkü bu durum, bu devasa devlet kurumunun, eldeki kurallarla etkin olarak yönetilmesini neredeyse imkânsızlaştıracak; kurumun bir bütün olarak ve unsurlarının bireysel olarak motive olmuş, etkin ve verimli olarak, en yüksek standartlarda hizmet üretmesini olumsuz yönde ciddi olarak etkileyecek bir gelişmedir.

En sağlıklı mal veya hizmet üretimi yapılanması, ihtiyaç duyulan mal veya hizmeti en iyi şekilde üretebilecek şekilde oluşturulandır. Ticaret şirketlerinde olduğu gibi, kamu hizmetlerinde de, hizmet ihtiyacına uygun kadro oluşturulması ve iyi yönetim, sağlıklı yapılanma iyi üretimin birinci şartıdır. Norm kadro terimi ve mefhumu bunu ifade eder. Eğer oluşturulan kadro, yapılması gereken işin gerektirdiğine göre az ise, üretim azlığı, gecikme, üretimde kalitesizlik ortaya çıkar; çalışanlar giderek verimsizleşir ve üretim giderek daha da düşer.

Yapılacak iş az, buna karşın işi yapacak kadro fazla ise, çalışanlar üretimden kaçar, buna karşın menfaatlerden daha çok elde etmek için yarışır. Sonucunda çalışanlar arasında adaletsizlik hissi doğar ve hâkim olur; üretim ve verimlilik ile birlikte kalite düşer.

Norm kadro ihtiyacı, işin en iyi şekilde yapılması halinde ihtiyaç duyulacak kadrodur. İşin kötü yapılması veya kötü yapılacak şekilde tasarlanması, üretimin azalmasının temel sebebidir. Çünkü işin kötü yapılması durumuna göre belirlenecek olan norm kadro, aslında kadro fazlalığı demektir ve kadro fazlalığı, düşünülenin aksine, üretimin kötüleşerek azalmasına ve üretimde kalitenin düşmesine neden olur. İşin kötü yapılması, en başka kadro fazlalığıyla kaynakların israf edilmesine neden olur. Kadro fazlalığı aynı zamanda iyi yönetimi zorlaştırarak engeller, hatta on binlerce kişinin çalıştığı kamu yönetimlerinde başarısızlığın temel sebebidir.

Şöyle ki; hepsi işinin başında olan insanları yönetmek ile, bir kısmı iş yaparken diğerleri çene çalan ve işi yapanları meşgul eden insanların bulunduğu üretim tesislerini yönetmek arasında dağlar kadar fark vardır ve ikincisini yönetmek mümkün değildir. İşte bu sebeptendir ki, 2014 yılında İngiltere’nin sekiz katı kadar fazla hakim çalıştırıp, iki katı kadar fazla bütçe harcayarak İngiltere seviyesinde hukuk hizmetleri üretebilen Almanya, yargı hizmetlerinde kaliteden ödün vermeksizin hakim sayısını azaltan bir politika izlemektedir. Almanya’nın yarısı kadar bütçe ve 8’de 1’i kadar hakim ile Almanya’dan iki kattan fazla uzlaşma sağlamış olan İngiltere ise, yargı hizmetlerini dünyanın en iyisi haline getirmek için, iş yapış usullerini ve sistemlerini devamlı olarak geliştirmektedir.

İngiltere’nin geliştirmiş olduğu uyuşmazlık çözme yöntemleri, uluslararası güven kazanmak isteyen birçok ülke ve kurum tarafından benimsenmiş bulunmaktadır. Uyuşmazlık çözümünde, İngiliz hukukunun benimsenmiş olan Dubai Uluslararası Finans Merkezi buna güzel bir örnektir. Kazakistan, Astana’da kurmuş olduğu uluslararası finans merkezinde İngiliz kurallarını benimsemiş, uyuşmazlık çözüm mekanizmasının başına İngiltere’nin uyuşmazlık çözümü hizmetlerini bu günkü hale getirmiş olan Lord Wolf’u getirmiştir.

Türkiye körü körüne ve geleneksel olarak daha az başarılı, fakat daha pahalı olan Almanya’nın uyuşmazlık çözüm yöntemini benimsemiş bulunmaktadır. Türk toplumunun Alman toplumundan büyük farklılıklar göstermesi nedeniyle, Almanya’yı örnek almak Türkiye’nin yararına olmamıştır. Nitekim, son yıllarda hukuk yargılama usulü kanunlarını tecrübelerimize göre değiştirme çabaları, temel alınan Alman sisteminin kötü bir taklidi haline dönüşmüş, yargı organlarının uyuşmazlık çözüm hizmetini en iyi şekilde verme noktasından oldukça geriye götürmüştür. Örneğin, hukuk yargılamalarında, maksimum 100 günde ve tek bir duruşmada bitirilebilecek olan davalarda, mantık ve gerçeklikten uzaklaşılmış; yargılamalar aylarca başlatılamadığı gibi, yargı unsurlarının görev ve  rolleri birbirine karıştırılarak yargılamanın olmadık sebeplerle ve defalarca ertelenmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Sonucunda devletin asli işlevlerinden birisi olan yargı neredeyse gereksiz görülür olmuş, alternatif yollar ve yöntemler asli çözüm yolları gibi görülmeye başlamıştır.

Türkiye, içinde bulunduğu bu fasit sarmaldan hâkim sayısını artırarak değil, yargılama hizmetini en iyi ve ihtiyaca uygun olarak verecek şekilde tanımlayarak kurtulabilir. Almanların veya İngilizlerin uyuşmazlık çözüm kurallarının tercüme veya taklit ederek

uyuşmazlıklarımızı nasıl çözeceğimizi belirleyemeyiz. Diğer ülkelerin kurallarından ve tecrübelerinden sadece kendi özgün çözümlerimizi karşılaştırmak ve uluslararası rekabette daha öne geçmek için yararlanmalıyız.

Türkiye’nin kendi toplum yapısına ve gerçeklerine uygun ve toplumun ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap veren özgün yöntemler geliştirmelidir. Geldiğimiz aşamada, bu kolayca mümkündür. Meseleye hâkimlerimizin sayı ve nüfusa oranını Almanya’daki seviyelere çıkarmakla değil; yargı hizmetlerinin toplumun ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap verecek şekilde tanımlanması ve bu tanıma uygun norm kadro oluşturulmakla başlanmalıdır.

"Yazarın özel izni ile mehmetgun.com sitesinden aynen alınmıştır."