Uygulamada sıkça karşılaşılan dava türlerinden biri olan yaralamalı trafik kazası nedeniyle tazminat davalarının hukuki dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunumuzun 49. maddesi ve devamında yer alan haksız fiil hükümleri ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuz hükümleridir. Zira, yaralamalı trafik kazası, hukuki niteliği itibariyle haksız fiil sorumluluğu kapsamındadır.
6098 sayılı TBK'nın 49/1. Maddesi uyarınca "Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür." Bu nedenle haksız fiili işleyen kimse tazminatın asıl sorumlusudur. Ayrıca aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olan diğer kişiler de TBK m. 61 uyarınca müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uyarınca tazminattan sorumludurlar. Örneğin adam çalıştıran (asıl-alt işveren), motorlu araç işleteni ve işletenin bağlı olduğu teşebbüs, sahibi ve sigortacı bu kapsamdadır. Haksız fiili işleyen, küçük ya da vesayet altında ise husumet veli veya vasiye, vefat etmiş ise mirasçılarına yöneltilir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/3559 Ε., 2019/1109 K. sayılı ve 07.02.2019 Tarihli Kararı "... Davacıların uğradığı zarar tek bir olaydan kaynaklanmakta olup, 2918 Sayılı KTK'nun 88. ve BK'nun 50. maddesi uyarınca haksız fiile karışanların her bir zarardan müteselsilen sorumludurlar. Davacılar, zararlarım müştereken ve müteselsilen talep edebilecekleri gibi yasanın verdiği müteselsilen talep hakkından açıkça vazgeçerek her bir failin kusuru oranında da talepte bulunabilirler..."
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/3489 Ε., 2018/10044 Κ., 05.11.2018 Tarihli Kararı "... 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 88/1. maddesindeki, birlikte zarara sebep olanların, zararın tamamı için zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olduklarına dair yasal düzenleme ile davacı tarafın müteselsil sorumluluk esasıyla davalılara dava açtığı dikkate alındığında, davalı şirketlerinin zararın tamamından müteselsil sorumlu tutulmasında bir usulsüzlük bulunmamasına..." şeklinde karar verilmiştir. Bu itibarla, söz konusu kararlarda da haksız fiilde müteselsil sorumluluk hususu vurgulanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/17333 E. 2016/3648 K. "Trafik kazasından kaynaklanan tazminat davalarında, zarar veren taraf, kusuru oranında, gerçek zarardan sorumlu olur. Zarar verenin aracını Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalayan sigorta şirketi de zarar veren ile birlikte zarar görenin gerçek zararından sorumludur. '' şeklindedir. Yargıtay içtihadında da vurgulandığı üzere, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalayan sigorta şirketi de zarar veren ile birlikte zarar görenin gerçek zararından sorumludur. Nitekim ortaya çıkan zarar da haksız fiil, sigorta şirketi yönünden kusursuz sorumluluk esasından kaynaklanmaktadır.
Belirtmek gerekir ki, yaralamalı trafik kazası nedeniyle açılacak maddi ve manevi tazminat talepli davalarda kural olarak görevli mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 2 uyarınca Asliye Hukuk mahkemesidir. Ancak, araç sürücüsü ve araç sahibi dışında sigortacı şirketine karşı da dava açılacak ise bu takdirde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu madde 4/1-a ve md.5/1 uyarınca Asliye Ticaret mahkemelerinde davanın arz ve ikame edilmesi gerekmektedir.
Yaramalı trafik kazası yönünden tazminat davası süreci başlatılmadan önce Karayolları Trafik Kanununa madde 97’de ifade edildiği üzere Sigorta Şirketi'ne yönelik yazılı başvuru zorunluluğu bulunmakta olup söz konusu şart 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca dava şartı niteliğine sahiptir. Diğer bir anlatımla, Sigorta şirketine maddi zararların karşılanması yönünde başvuruda bulunmadan tazminat davasının açılması mümkün değildir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. Maddesine göre ‘‘Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.’’
Başvuru akabinde sigorta şirketinin 15 gün içerisinde ödeme yapması gerekmektedir. Sigorta şirketine yazılacak talep dilekçesi ile başvuru sonucunda maddi zararın karşılanması talep edilecektir.
Sigorta Şirketinin talep edilen değerden az veya hiç ödeme yapmaması yahut sigorta şirketinin başvuruya karşı herhangi bir cevap vermemesi durumunda Asliye Ticaret Mahkemesi'nde dava arz ve ikame edilmesi yoluna gidilebilecektir. Ancak, Türk Ticaret Kanunumuzun 4. maddesi gereğince açılacak olan söz konusu bu davadan önce arabulucuya başvurulacaktır. Arabuluculukta anlaşılamaması ve dava yoluna gidilmesi halinde ise Yaralamalı Trafik kazası nedeniyle tazminat davasında Türk Borçlar Kanunumuz ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu gereğince:
1. Araç sürücüsü,
2. Sigorta şirketi,
3. Araç sahibi’ne karşı dava açılması mümkündür.
Yaralanmalı trafik kazalarında dava açılırken maddi tazminat olarak talep edilebilecek olan zarar kalemleri: TBK madde 53 ölüm halinde uğranılan zararları özellikle şunlardır şeklinde belirterek; Cenaze giderleri, Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar olarak sıralamıştır.
Türk Borçlar Kanunu madde 54 uyarınca bedensel zararlar kapsamında davada talep edilecek zarar kalemleri; Tedavi giderleri (hastane giderleri, bakıcı giderleri vs) her türlü iş ve kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar şeklindedir. Ayrıca Asliye Ticaret Mahkemesinde açılacak dava içinde maddi tazminat dışında Trafik kazası sonucunda da kural olarak kaza mağduru kişinin ve istisnai bazı hallerde kaza mağdurunun yakınlarının yaşadığı acı, elem, keder, ızdırap nedeniyle manevi bütünlüklerinde meydana gelen eksilmenin giderilmesi amacıyla TBK madde 56 ‘‘Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.’’ hükmünde de belirtildiği üzere manevi tazminat talebinde bulunulması da mümkündür. Belirtmek gerekir ki Manevi tazminat, sigorta şirketine karşı ileri sürülemeyecek olup asillerden (Sigorta şirketi hariç araç sürücüsü ve araç sahibi) talep edilmelidir. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde, birçok husus dikkate alınmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, manevi tazminatın belirlenmesinde mağdurun acı ve ızdırap seviyesi, zararın boyutları, olayın niteliği ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları gibi faktörler dikkate alınarak değerlendirme yapılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/21-872 Esas, 2014/1086 Karar ve 24.12.2014 Tarihli Kararı ‘‘Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır.’’
Trafik kazası nedeniyle maddi tazminat hesaplanırken kazanın meydana geliş şekli, kaza sonrası tarafların hal ve hareketleri, muhtelif yaşam tabloları, mağdurun yaşı, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile refah düzeyleri dikkate alınıp mahkeme tarafından bu hususlara yönelik hesaplama yapılan bilirkişi raporları tanzim edilir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 24/01/2013 tarih 2012/362 Esas 2013/578 Kararında ‘‘Trafik sigortacısı poliçe kapsamında yaralanma ile ilgili olarak sürekli işgücü kaybı ve tedavi giderini limiti dahilinde teminat altına almıştır. Tedavi gideri yaralanan kişinin iyileşmesi için yapılan giderlerdir, bu kapsamda muayene, ilaç, bakıcı gideri, sağlık kuruluşuna ulaşım için yapılan giderler de tedavi gideri kapsamında değerlendirilir.” belirtilmektedir. Bakıcı gideri zararı hesap edilirken brüt ücret esas alınmalıdır. Çünkü bakıma muhtaç olup bakıcı çalıştıran kişinin brüt asgari ücret kadar zararı doğmaktadır.
Konuya ilişkin olarak başka bir kararda ise Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin 13/05/2014 tarihli 2013/5693 Esas 2014/7588 Karar nolu kararında “… Davacının başkasının yardımına muhtaç olması nedeniyle asgari ücretle bakıcı gideri hesaplanması doğru ise de, bakıcı giderinin ödenmesi sırasında bakıcıyı çalıştıran davacının brüt asgari ücret kadar bir ödeme yapmasının gerekeceği düşünülmeden bakıcı gideri olarak asgari ücretin brütü yerine neti kadar harcama yapılacağının kabulü ile net asgari ücretle bakıcı giderinin hesaplanması hatalıdır.” denilmektedir. Yargıtay kararında da ifade edildiği üzere bakıcı gideri zararı hesap edilirken brüt asgari ücret esas alınmalıdır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2012/1882 Esas sayılı 2013/2095 Kararında “Davacı tarafın tedavi için yol gideri istemi, harcama belgesi bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Dosya kapsamından, davacının ağır nitelikteki yaralanması sebebiyle uzun süre tedavi gördüğü anlaşılmaktadır. Davacının yaralanması sebebiyle yol gideri yapmış bulunması yaşam deneyi kurallarına uygundur. Bu konuda B.K. nun 42. Maddesi hükmü yol gösterici nitelikte olup; aynı zamanda, zararın gerçek miktarını belirleyecek olan hakime de bir görev yüklemektedir. Açıklanan nedenlerle, davacı tarafından, bu istek kalemi bakımından belge sunulmasa bile uzman bilirkişiden bu hususta görüş alınmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir. Karar, bu bakımdan yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.” belirtilmiştir. Bu itibarla, zararın gerçek miktarını belirleyecek olan hakime de bir görev yüklenmekte olduğu maddi zararlara ilişkin belge sunulamasa bile yargılama aşamasında bilirkişi raporu alınması gerektiği Yargıtay’ın işbu kararında ifade edilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/1662 E., 2019/1179 Karar sayılı kararı ‘‘Dava dilekçesi ile davanın HMK 107. maddesi gereğince belirsiz alacak davası olarak açılmasına, belirsiz alacak davasında davacının hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri belirterek dava açabilmesine, davacının açtığı dava ile trafik kazası nedeniyle geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ve bakıcı gideri tazminatı talep ettiğini açıkça belirtmesine, dava açılmadan önce talep edilen hususlarda ne kadar bir tazminat alacağı bulunduğunu bilmeyen davacı tarafından yargılama sırasında belirlenecek miktar üzerinden talebini artırma hakkı saklı kalmak kaydıyla asgari bir miktar olarak dava değerinin 1.000,00-TL olarak belirtilip bu miktar üzerinden harç yatırılmış olmasına, bu anlamda davacının talep sonucunu açık ve net olarak ortaya koymuş olmasına göre, Mahkemece kusur ve maluliyet durumuna ilişkin rapor yeterli görülüyorsa, dosyanın tazminat hesabı yapılmak üzere uzman bilirkişiye gönderilmesi yerine, davacıya usule aykırı olarak talep sonucunun açıklanması hususunda kesin süre verilmesi ve bu süre içinde talep sonucunun açıklanmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi hatalı bulunmaktadır.’’ şeklindedir. Söz konusu kararda, cismani zararların tazmini talebi nedeniyle açılan belirsiz alacak davalarında zarar taleplerinin açıklanmasının gerekmediği belirtilmiştir.
Zamanaşımı hususuna değinmek gerekirse, trafik kazası nedeniyle ileri sürülecek olan tazminat talepleri esasen haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilse de tazminata sebebiyet veren davranışın suç teşkil eden bir fiil olması durumunda, ceza zamanaşımı süreleri de dikkate alınarak tespit edilmesi önem arz etmektedir. Zira, taksirle yaralama suçuna sebebiyet verilen bir fiil meydana geldiği takdirde tazminat davasının açılması için 8 yıllık bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
Sonuç olarak, haksız fiil niteliğine sahip yaralamalı trafik kazalarında maddi ve manevi tazminat davası süreci öncesinde usulü şekil şartları ve dava dilekçesinde talep edilecek zarar kalemleri önem arz etmekte olup söz konusu hususlara ilişkin ilgili kanun maddeleri ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda makalemizde bahsettiğimiz zarar kalemlerinin talebi mümkündür.
Av. Burak ALCAN
Stj. Av. Semiha KARAGÖZ