YAKLAŞAN FIRTINA!
İstanbul önlerindeki bu kudretli devletin bir anda yerle yeksan olması tarihimizin ibret verici bir olayıdır. Bunun sebeplerini açıklamak tarihçilere düşer ancak bu yıkılışın sebeplerini sadece tarihten ibret almak isteyenler anlayabilirler.
“1.Bayezid büyük bir hata yaptı. İstanbul’u kuşattığı bir sırada kuşatmayı bırakıp Timur ile zamansız bir sürtüşmeye girmemesi gerekirdi. Kuşatmadan kurtulmak isteyen Batılı Devletlerin ve Bizans’ın “iki büyük gücü” birbirine karşı kışkırtmasını görememek, dikkatle değerlendirememek büyük bir hataydı. Bu nedenle ‘Fetih devri’ değil ‘fetret devri’ oldu” dendiğinde; “sen düşman mısın” diye çıkışan ve itham edenler elbette tarihten hiçbir ibret alamazlar.
Yine, ‘Turan yapacak idik viran olduk’ itirafında bulunan Enver Paşa’yı çok iyi okumak ve aynı hatalara düşmemek gerekiyor. Tek başına hareket edenlerin, çevreye ve uyarılara kulak tıkayanların, sadece övgüler ve alkışlar duymak isteyenlerin defalarca aynı hatalara düşmesi ve ülkeyi her defasında bir uçurumun kenarına sürüklemesi şaşırtıcı bir durum değildir. Hatalar bir insanı hain yapmaz ancak ısrarla ve inatla tıkanan kulaklar ve bağlanan basiretler hainliğe eş bir yıkıma sebebiyet verebilmektedir.
‘Devlet adamları neden tarihi iyi bilmek zorundadır?’ sorusuna çok rahat bir şekilde ‘işte bunun gibi inkisarlardan dersler çıkarmak için’ cevabını verebilirsiniz. Ancak öyleleri var ki, tarihin ibret verici hadiselerini hatırlatarak “yanlış yoldasınız, rotanızı değiştirin” diye ikaz ettiğinizde derhal ‘vaay sen de mi?’ diyerek hasmane bir tavır içine giriyorlar. Bugün dediğime bakmayın, Cumhuriyet tarihinden bu yana durum böyledir.
Sözgelimi ülkemizin yetiştirdiği büyük hukukçulardan Ord.Prof.Dr. Ali Fuat Başgil’in Adnan Menderes hükümetine karşı çok ciddi uyarıları ve samimi eleştirileri son ana kadar düşmanca algılanmıştır. Verdiği konferanslar ve yazdığı yazılar sebebiyle, diğer bir çok gazeteci gibi, hakkında takibat yapılmış ve sorgu hakimliklerinde ifadeler vermek zorunda kalmıştır.
Başgil hoca 1955 yılında verdiği bir konferansta; “…hükümetin hataları bu haliyle demokrasimizin geleceği için hiçbir umut vaat etmiyor. Yarından emin değilim” demişti. Ertesi yıl aynı zamanda hocalık yaptığı İstanbul Üniversitesinde verdiği bir konferansta ise şöyle demişti; “…birinci dünya savaşından sonra otoriter Cumhuriyeti, ardından İnönü’yle totaliter eğilimli Cumhuriyeti denedik. 1950 den sonra liberal demokrasi rejimi denemesi başladı. Böylece, hemen hemen bütün klasik rejimleri görüp yaşadık. Şimdiki deneme bizim için son şanstır. En büyük dikkati göstermeli ve bu son tecrübede durumun kokuşmasına müsaade etmemeliyiz. Yoksa tarihin akışını geriye döndürmek de, geçmişin tecrübelerini tekrarlamak da mümkün olmadığına göre, bize geriye denenecek tek rejim kalır. Onun hangisi olduğunu söylemeyeceğim, onu tahmin etmeyi size bırakıyorum..”
Tüm bu uyarılara karşı Menderes, gücüne o kadar çok güveniyordu ki, “kimse kılını bile kıpırdatmaya cesaret edemez” diye cevap veriyordu. Aynı hal bu gün de devam ediyor. Eleştirilerinden ve ikazlarından dolayı Menderes hükümetinin sorguya çektiği Başgil hocayı darben sonra bu sefer “cuntacıların” sorguya çekmesi bu günün iktidarı tarafından ibretle okunması ve sorgulanması gereken bir tablodur.
Sanırım doğruyu söyleyen samimi insanların kaderi her devirde yalnız kalmak ve her gelene hesap vermek!
Tarihimiz ibret verici sahnelerle dolu olmasına rağmen aynı hataları tekrar edip duruyoruz.
Siz en iyisi “meseleleri mesele yapmayın ve ortada bir mesele kalmasın”(!)
Ya da kapılarınızı ve pencerelerinizi yaklaşan fırtınaya karşı kapatın ve sadece olacakları seyredin..!
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)