5271 sayılı Kanun'da yer verilen söz konusu tazminat hükmünün Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak getirilmiş bir güvence olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde yer verilen tazminat davalarında uygulanabilir olduğu açıktır.
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarını devletten isteyebilecekleri hükme bağlanmıştır. 5271 sayılı Kanun'da suç isnadına bağlı tutulmanın tutuklama safhasından önceki kısmı yakalama ve gözaltı şeklinde ikiye ayrılmış ise de tazminat ödenmesini düzenleyen söz konusu bentte herhangi bir ayrım yapılmaksızın, yakalandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından karşılanması öngörülmektedir. Kanun'un anılan hükmü yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta düzenlenmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihadına göre de 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca devletin tazminat ödeme yükümlülüğünün doğabilmesi için kişinin bir suç isnadı kapsamında yakalanmış olması yeterli olup anılan Kanun'un 91. ve devamı maddeleri uyarınca gözaltına alınmış olması zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Bu itibarla yoruma imkân vermeyecek ölçüde açık olan kanun hükmünün yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez biçimde yorumlanmak suretiyle salt yakalama sonrasında gözaltı işlemi uygulanmadığından bahisle tazminat taleplerinin reddedilmesi Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası yönünden hak ihlallerine sebep olabilmektedir.
İlgili Kararlar:
♦ (Hasan Akboğa [GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019)
♦ (Mehmet Yalçın, B. No: 2016/9534, 26/9/2019)
♦ (Mehmet Duran, B. No: 2016/9472, 23/10/2019)
♦ (Şakir Tekin, B. No: 2016/9531, 27/11/2019)
♦ (Ali Turan, B. No: 2016/11516, 28/11/2019)
♦ (Şenel Çelik, B. No: 2019/16560, 18/1/2022)
---
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ŞENEL ÇELİK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/16560) |
|
Karar Tarihi: 18/1/2022 |
R.G. Tarih ve Sayı: 22/2/2022-31758 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucu |
: |
Şenel ÇELİK |
Vekili |
: |
Av. Pınar ÇELİK ARPACI |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, haksız olarak yakalama tedbirine başvurulmasına rağmen açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/5/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Ceza Davası Süreci
7. Samsun il merkezinde 20/12/2014 tarihinde gerçekleştirilen bir yürüyüş sırasında taşınan bazı pankartlarda ve atılan sloganlarda Cumhurbaşkanı'na yönelik hakaret içerikli ifadelerin yer aldığı yönünde Samsun İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 29/12/2014 tarihinde hazırlanan bir fezleke Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmuştur. Fezlekede başvurucunun da aralarında olduğu on yedi şüpheliye yer verilmiştir. Fezlekede ifade edildiğine göre izlenen görüntü kayıtlarından başvurucunun "Hırsızı, katili, yobazı, kovala" ibarelerinin yer aldığı ve Cumhurbaşkanı'nın karikatürize edildiği bir dövizi taşıdığı tespit edilmiştir.
8. Samsun Cumhuriyet Başsavcılığının 1/6/2015 tarihli iddianamesiyle başvurucunun da aralarında olduğu on altı şüphelinin Cumhurbaşkanı'na hakaret suçunu işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları talep olunmuştur. İddianamede; savunma ve delillerinin sorulması için yazılan talimatın başvurucunun tespit edilen tüm adreslerine gönderildiği ancak başvurucuya adreslerde ulaşılamadığı, ayrıca bu aşamada başvurucunun savunmasının tespitine yönelik yakalama emri çıkarılması talebinde bulunulmasının gerekli görülmediği belirtilmiştir.
9. Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesi 9/6/2015 tarihinde yaptığı tensip incelemesinde "soruşturma aşamasında adresi tespit edilemediği ve ifadesi alınamadığı" gerekçesiyle savunmasının ve ayrıca teşhise elverişli fotoğraflarının temini için başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.
10. Anılan karar uyarınca düzenlenen 10/6/2015 tarihli yakalama emrinde "davetiyeye rağmen gelmediği, duruşmalarda hazır bulunmadığı, ifadesinin alınmadığı anlaşıldığından" başvurucunun yakalanması ve yargı yetkisinin sınırlarındaysa mahkemesinde hazır edilmesi, aksi durumda ise en yakın asliye ceza mahkemesine sevki ile savunmasının alınması ve teşhise elverişli dört cepheden çekilmiş fotoğraflarının temini ile serbest bırakılması gerektiği belirtilmiştir.
11. Başvurucu söz konusu yakalama emri uyarınca 29/6/2015 tarihinde Antalya'nın Kemer ilçesinde yakalanmış ve aynı gün Kemer 1. Asliye Ceza Mahkemesine sevk edilmiştir. Başvurucunun savunması, anılan Mahkeme tarafından alınmış; duruşma sırasında -aynı zamanda kızı olan- müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu; suçlamaya ilişkin daha önce ifade vermediğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini, Samsun'a hiç gitmediğini, olayla ilgisinin olmadığını, isim benzerliği nedeniyle hakkında dava açıldığını savunmasında dile getirmiştir. Başvurucu müdafii ise başvurucunun söz konusu davadan yakalanmasıyla birlikte haberdar olduğunu, tatil için geldikleri otelden apar topar yakalanarak mahkemeye sevk edildiğini, hiçbir zaman Samsun'a gitmediğini belirtmiş; Başsavcılığın eksik soruşturma yapması nedeniyle müvekkili hakkında dava açıldığını, haksız gözaltı nedeniyle tazminat davası açma hakkını saklı tuttuklarını ifade etmiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun teşhise elverişli fotoğraflarını da temin etmiş, sonrasında başvurucunun serbest bırakılmasına karar vermiştir.
12. Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesi 17/9/2015 tarihli duruşmada başvurucu hakkındaki davanın tefrik edilerek yeni bir esas sırasına kaydına karar vermiştir. Mahkeme, ayırdığı bu dosyada evrak üzerinden yapılan inceleme sonucunda yüklenen suçun başvurucu tarafından işlenmediği gerekçesiyle aynı tarihte başvurucunun beraatine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde şu tespitlere yer verilmiştir:
"... Dosya içerisindeki Kamera Görüntüleri Tespit Tutanağında yer alan ve suç teşkil ettiği ileri sürülen etkinliğe katılan ve yine olduğu ileri sürülen şahsa ait fotoğraf ile sanığa ait yakalama evrakına ekli fotoğrafın karşılaştırılmasında, iddanameye konu etkinliğe katılan şahıs ile sanık Şenel ÇELİK'in farklı şahıslar olduğu anlaşılmıştır.
İddia, sanık savunması, sanığın teşhise elveriyle fotoğrafları, Kamera Görüntüleri Tespit Tutanağı ile tüm dosya kapsamı karşısında; her ne kadar sanık Şenel ÇELİK hakkında Cumhurbaşkanına Alenen Hakaret suçundan 5237 Sayılı Türk Ceza Yasasının 299/1-2, 53/1 maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle Mahkememize kamu davası açılmışsa da; dosya içerisindeki Kamera Görüntüleri Tespit Tutanağında yer alan ve suç teşkil ettiği ileri sürülen etkinliğe katılan ve yine sanık olduğu ileri sürülen şahsa ait fotoğraf ile sanığa ait yakalama evrakına ekli fotoğrafın karşılaştırılmasında, iddianameye konu etkinliğe katılan şahıs ile sanığın farklı şahıslar olduğunun ve sanık hakkında sehven kamu davası açıldığının anlaşılması karşısında, sanığın müsnet suçu işlemediği kanaatine varılmakla, CMK.nun 223/2-a maddesi hükmünce beraatine karar vermek gerekmiş[tir]."
13. Karar, temyiz yolu tüketilmeksizin 26/10/2015 tarihinde kesinleşmiştir.
B. Tazminat Davası Süreci
14. Başvurucu 21/12/2015 tarihinde haksız yakalama ve gözaltı nedeniyle tazminat istemiyle Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; işlemediği bir suç nedeniyle hakkında çıkarılan yakalama kararı dolayısıyla jandarma tarafından tatil için geldiği otelden alınarak mahkemeye getirildiğini, isim benzerliği nedeniyle yanlış kişi hakkında soruşturma yapıldığını, beraat kararının gerekçesinin de yakalamanın haksızlığını ortaya koyduğunu, olayın ulusal ölçekteki gazetelerde de haber konusu olduğunu belirtilerek 2.000 TL manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
15. Mahkeme 8/3/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"5271 sayılı CMK da Cumhuriyet Savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesinin akabinde sanık sıfatını alan kişinin genel kural itibarı ile savunmasını alınmadan dosyada karar verilebilmesi mümkün değildir. İddianame metninde Şenel Çelik in tüm aramalara rağmen bulunamadığı belirtilmiş olup, mahkemede dosya kapsamındaki bu bilgilere dayanılarak sanığın savunmasının alınabilmesi amacı ile yakalama kararı vermiştir. CMK 193 maddesinin uygulamasında sanık savunması alınmadan karar verilebilme halleri çok sınırlı olarak belirlenmiş durumdadır. Dava konusu olayda da dava açılan kişinin doğru kişi olup olmadığının tespiti dosya kapsamına göre ancak ve ancak savunma alınabilmekle mümkün olmuş olup, bu hali ile mahkemenin çıkarmış olduğu yakalama emrinde zorunluluk olduğu düşünülmüştür. Mahkemenin yargılamayı sonlandırmak için sanığın savunmasını almadan işlem yapabilmesi mümkün olmadığından yakalama emrinin kanuni sonucu olarak hakim önüne çıkarılıncaya kadarki süreçte sanığın tutulması ve yakalanması yasal zorunluluktan kaynaklanmış olduğundan tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiş[tir]."
16. Mahkeme kararda ayrıca hükme karşı temyiz yolunun açık olduğunu ve kararın tefhim tarihinden itibaren yedi gün içinde verilecek bir dilekçeyle veya tutanağa geçirilmek koşuluyla zabıt kâtibine beyanda bulunmak ve tutanağın hâkime onaylattırılmak suretiyle Yargıtay tarafından incelenmek üzere temyiz kanun yoluna başvurulabileceğini belirtmiştir.
17. Başvurucu, Ağır Ceza Mahkemesinin kararından sonra hükmün kesin nitelikte olduğunu belirterek haksız yakalama tedbirine rağmen tazminat isteminin kabul edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla 18/4/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi 8/8/2016 tarihinde temyiz sürecinin henüz sonuçlanmaması nedeniyle başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
18. Öte yandan başvurucu, ilk derece mahkemesi kararına karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 11/3/2019 tarihinde talep olunan tazminat miktarına göre hükmün kesin nitelikte olması nedeniyle temyiz isteminin reddine karar vermiştir.
19. Kararın başvurucuya tebliğ edildiğine dair bir kayda rastlanmamıştır.
20. Başvurucu 8/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi" kenar başlıklı 94. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılır.
(2) Yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme tarafından bu kişinin sorgusu yapılır veya ifadesi alınır."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Yakalama emri ve nedenleri" kenar başlıklı 98. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir.
(3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
...
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
25. 5271 sayılı Kanun'un "İddianamenin kabulü ve duruşma hazırlığı" kenar başlıklı 175. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, iddianamenin kabulünden sonra duruşma gününü belirler ve duruşmada hazır bulunması gereken kişileri çağırır."
26. 5271 sayılı Kanun'un "İddianamenin sanığa tebliği ve sanığın çağrılması" kenar başlıklı 176. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunur.
Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak çağrı kâğıdına mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır."
27. 5271 sayılı Kanun'un "Kaçağın tanımı" kenar başlıklı 247. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hakkındaki soruşturmanın veya kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya yabancı ülkede bulunan ve bu nedenle Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından kendisine ulaşılamayan kişiye kaçak denir."
28. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 3/12/2012 tarihli ve E.2012/22624, K.2012/26059 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacı hakkında ... Mahkemesinin 2007/527 esas sayılı dava dosyasında görevi yaptırmamak için direnme suçundan yapılan yargılama nedeniyle 28/11/2008 tarihinde çıkarılmış olan 2007/527 sayılı yakalama emri üzerine davacının 14/03/2009 tarihinde kolluk tarafından kanuna uygun olarak yakalanıp gözaltına alındıktan sonra çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldığı ve aynı yakalama kararı nedeniyle başka bir tarihte kolluk görevlilerince bir kez daha gözaltına alınarak serbest bırakıldığı ve yapılan yargılama sonucu hakkında isim benzerliği nedeniyle kamu davası açıldığı gerekçesi ile beraetine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Verilmesine ilişkin 5271 sayılı CMK'nın 141/1 ve devamı maddelerinde belirtilen şartların davacı yönünden gerçekleştiği, bu nedenle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararla ilgili makul bir tazminata hükmedilmesi gerek[mektedir]."
29. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için ayrıca bkz. A.A. [GK], B. No:2017/34502,21/10/2021, §§ 26-47).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Anayasa Mahkemesinin 18/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, hiçbir ilgisinin bulunmadığı bir olayla ilgili olarak isim karışıklığı nedeniyle hakkında yürütülen ceza davasında çıkarılan yakalama kararı uyarınca uğradığı zararın tazminine yönelik açtığı davanın kabul edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013). Başvurucunun şikâyetinin özü, kovuşturma aşamasında uygulanan yakalama tedbirinin hukuka aykırı olduğundan bahisle açılan tazminat davasının kabul edilmemesi olduğundan iddia Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve dokuzuncu fıkraları kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Anayasa Mahkemesi A.A. kararında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki şikâyetler yönünden başvuru yollarının tüketilmiş sayılabilmesi için başvurucuların ilk derece mahkemelerinde yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında- açıkça ileri sürerek dava açmaları gerektiğini belirtmiştir. Anılan tedbirlerin hukuka uygun olmadığına dair iddialar dile getirilmeden -Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olmadığı değerlendirilen- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararına dayalı olarak dava açılmasının başvuru yollarının tüketilmesi anlamına gelmediğine karar vermiştir (A.A., §§ 70-90).
34. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde başvurucunun yargılandığı ceza davasında uygulanan yakalama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (e) bendi uyarınca tazminat istemiyle dava açtığı görülmüştür. Anılan davada dile getirilen iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasındaki güvenceye ilişkin olduğu açıktır. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucu hakkında uygulanan yakalama tedbirinde hukuka aykırılık bulunmadığı değerlendirmesiyle davayı reddetmiştir. Anılan karar esasen kesin olmakla birlikte Mahkemenin hükme karşı temyiz yolunun açık olduğunu belirttiği, başvurucunun da bunun üzerine temyiz yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunduğu görülmektedir. Bu bakımdan başvurucunun temyiz yoluna başvurması Ağır Ceza Mahkemesinin hatalı değerlendirmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Buna göre başvuruda süre aşımı olduğunun kabulü de mümkün değildir. Kaldı ki başvurucu, Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesin olduğunu belirterek anılan karardan sonra da bireysel başvuruda bulunmuş fakat Anayasa Mahkemesi temyiz sürecinin henüz sonuçlanmaması nedeniyle başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
i. İnceleme Yöntemine İlişkin
36. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu belirtilmiş; ikinci ve üçüncü fıkralarında özgürlüğün kısıtlanabileceği durumlar sayılmış, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında ise hürriyetinden yoksun kalan kişilere tanınan güvencelere yer verilmiştir.
37. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" tabiri ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 44).
38. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Safkan Aydoğdu, § 45). Dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan esaslara aykırı bir işleme tabi olduğu derece mahkemelerince ve Anayasa Mahkemesince tespit edilmeden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında tazminat hakkının ihlal edildiği sonucuna varılamaz.
39. Bir başka ifadeyle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanabilmesi için başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği veya bir tazminat imkânının bulunmadığı tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olacaktır. Öte yandan kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, §§ 46, 47).
ii. Yakalama veya Gözaltının Hukukiliğine İlişkin
40. Yakalama ve gözaltının hukukiliğine ilişkin genel ilkeler için bkz. Hasan Akboğa [GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019, §§ 43-56.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
i. Anayasa'nın 19. Maddesinin Üçüncü Fıkrası Bakımından
41. Somut olayda bireysel başvuruya konu olan -ve 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca açılan tazminat davasında da ileri sürülen- iddia, başvurucu hakkında hukuka aykırı olarak yakalama tedbiri uygulanmasına rağmen açılan tazminat davasının reddedilmesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının güvence altına alındığı Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında tazminat hakkının ihlal edildiğine ilişkindir.
42. Başvurucunun açtığı davada ilk derece mahkemesi, yakalamanın hukuka aykırı olduğu iddiasını esas bakımından incelemiş ve yakalama tedbirini hukuka uygun bulmuştur. Bu durumda Anayasa Mahkemesince yapılacak ilk inceleme başvurucu hakkındaki yakalama tedbirinin Anayasa'nın 19. maddesindeki esaslara uygun olup olmadığına ilişkindir.
43. Kovuşturma aşamasında Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesince başvurucu hakkında çıkarılan yakalama emri uyarınca başvurucunun Kemer ilçesinde bir oteldeyken kolluk birimlerince yakalandığı ve aynı gün savunmasının tespiti amacıyla Kemer 1. Asliye Ceza Mahkemesine sevk edildiği, savunmasının alınması ve teşhise elverişli fotoğraflarının temininden sonra ise serbest bırakıldığı görülmektedir. Bu bağlamda başvurucunun konakladığı otelden yakalama emri sebebiyle alınıp mahkeme huzurunda hazır edilmesi ve sonrasında fotoğraflarının temini sürecinde özgürlüğünden yoksun kaldığı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
44. Başvurucu, bir gösteri yürüyüşü sırasındaki faaliyetler dolayısıyla Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan cezalandırılması istemiyle açılan davada Mahkemece 5271 sayılı Kanun'un 98. maddesi uyarınca çıkarılan yakalama emri sebebiyle hürriyetinden mahrum kalmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan yakalama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
45. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan yakalama tedbirinin ön koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Somut olayda soruşturma mercilerince başvurucunun Samsun'daki bir gösteri yürüyüşü sırasında Cumhurbaşkanı'na hakaret suçuna konu olan bir dövizi taşıdığı ileri sürülmektedir. Soruşturma belgelerinden kolluk görevlilerince gösteri yürüyüşüne ilişkin görüntü kayıtları üzerinden yapılan tespit esas alınarak başvurucunun kimliğinin belirlendiği ve bunun sonucunda soruşturmaya dâhil edildiği anlaşılmıştır. Soruşturma sürecinde başvurucunun beyanının alınması veya görüntülerdeki kişinin başvurucu olup olmadığının tespiti için fotoğraflarının temini gibi işlemler yapılmamıştır. Bunun sonucunda başvurucu, ilgisinin olmadığı bir olay nedeniyle bir soruşturma kapsamında şüpheli olarak yer almış ve hakkında dava açıldığını öğrenmeden doğrudan yakalama emriyle yüz yüze kalmıştır. Buna göre yakalama tedbirinin hukukiliğinin ön şartı olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin ortaya konulmadığı görülmektedir. Öte yandan önemi nedeniyle yakalamanın meşru amaca yönelip yönelmediğinin ve yakalamanın ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir.
46. Başvurucu hakkındaki iddianameyi kabul eden Mahkemenin başvurucunun savunmasının alınması için usule ilişkin hükümleri tatbik etmeden başvurucu hakkında tensip aşamasında yakalama emri çıkarılmasına karar verdiği görülmektedir. Bu bağlamda Mahkemece "davetiyeye rağmen gelmediği, duruşmalarda hazır bulunmadığı, ifadesinin alınmadığı" gerekçesiyle başvurucu hakkında yakalama emri çıkarıldığı belirtilmişse de bu emir, tensip aşamasında -5271 sayılı Kanun'un 175. ve 176. maddelerinde ifade edilen iddianamenin kabulünden sonra duruşmada hazır bulunması gereken kişileri çağırma ve iddianameyi çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ etme süreçleri tamamlanmadan- çıkarılmıştır. Mahkemenin yakalama emri öncesinde suça konu gösteri yürüyüşüne katılan kişinin başvurucu olup olmadığının belirlenmesi, bu amaçla adresinin tespit edilmesi veya Merkezi Nüfus İdare Sisteminde (MERNİS) kayıtlı adreslerinden başvurucuya ulaşılması yoluna gitmesi de söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun suça konu olayla bir ilgisinin olmadığı ancak kovuşturma aşamasında çıkarılan yakalama emriyle savunmasının alınması, teşhise elverişli fotoğraflarının temin edilmesi ve bunların olaya ilişkin görüntülerle kıyaslanması sonucunda belirlenmiştir. Öte yandan 5271 sayılı Kanun'un 98. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kovuşturma evresinde ancak kaçak sanık hakkında yakalama emri çıkarılabilir. Kaçağın kim olduğu ise aynı Kanun'un 247. maddesinin (1) numaralı fıkrasında "hakkındaki soruşturmanın veya kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya yabancı ülkede bulunan ve bu nedenle Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından kendisine ulaşılamayan kişi" olarak tanımlanmıştır. Başvurucu yönünden böyle bir belirlemenin olduğunu kabul etmek de mümkün değildir.
47. Buna göre somut olayda başvurucunun hiçbir şekilde ilgisinin bulunmadığı bir olay nedeniyle yürütülen soruşturmada soruşturma mercilerinin yeterli araştırma ve incelemeyi yapmamaları ve özensizlikleri sonucunda soruşturmaya dâhil edildiği ve hakkında kamu davası açıldığı, üzerine atılı suçu işlediği hususunda herhangi olgu veya delil bulunmamasına karşılık kovuşturma mercilerince usule dair kanun hükümlerine riayet edilmeksizin çıkarılan yakalama emri nedeniyle hürriyetinden yoksun kaldığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla yakalama yoluyla başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesindeki güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. Anayasa'nın 19. Maddesinin Dokuzuncu Fıkrası Bakımından
49. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonunda başvurucunun yakalama yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olduğu tespit edilmiştir.
50. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin zararlarının devlet tarafından ödenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede başvurucu, yakalama emrinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca açtığı davada zararlarına karşılık tazminat talebinde bulunmuştur. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi yakalama emirinin hukuka aykırı olmadığından bahisle başvurucunun tazminat talebini -kesin bir kararla- reddetmiştir. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulmasına rağmen uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği açıktır.
51. Kaldı ki Yargıtay da bir kararında yargılama aşamasında çıkarılmış olan yakalama emri üzerine yakalanıp gözaltına alındıktan sonra çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakılan ve aynı yakalama kararı nedeniyle başka bir tarihte kolluk görevlilerince bir kez daha gözaltına alınıp serbest bırakılan ve yapılan yargılama sonucu hakkında isim benzerliği nedeniyle kamu davası açıldığı gerekçesi ile beraatine karar verilen bir kişi bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen koşulların gerçekleştiği, bu nedenle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararla ilgili makul bir tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde değerlendirmede bulunmuştur (bkz. § 28).
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
54. Başvurucu 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59).
58. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda başvurucu hakkında uygulanan yakalama tedbirinin hukuka aykırı olmasına rağmen başvurucunun tazminat talebinin ödenmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu itibarla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
59. Bir başka ifadeyle ihlalin nedeni, derece mahkemesinin hukuka uygun gördüğü bir yakalama emrinin Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağdaşmadığının tespit edilmesidir. Bununla birlikte ihlalin niteliği ve olayın özellikleri itibarıyla yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı kanaatine varılmıştır (farklı hak ve özgürlükler yönünden benzer nitelikte değerlendirmeler için özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkı bakımından bkz. R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 109; bireysel başvuru hakkı ihlali bakımından bkz. Candaş Kat, B. No: 2015/18467, 19/11/2019, § 51; yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü bakımından bkz. Baskın Oran, B. No: 2014/4645, 18/4/2018, § 93).
60. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararın giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Bu itibarla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yakalama emrinin hukuka aykırı olması ve buna rağmen tazminat isteminin kabul edilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/578, K.2016/83) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.