VERGİ VE SGK BORCUNA KİŞİSEL KEFALET

Abone Ol
Yasal düzenleme gereği olarak, 6183 sayılı yasanın 11. maddesine göre;  teminat olarak kabul edileceği belirtilen değerleri  temin edemediği için teminat veremeyenlere (gösteremeyenlere) kişisel kefalet gösterme  olanağı tanınmış olup, bu şekilde kamu alacağının  teminat altına alınması hedeflenmektedir. 6183 sayılı kanunun 11. maddesi hükmüne göre verilecek kişisel  kefalet vergi borçlarında olduğu gibi SGK’ya olan borçlar için de bu şekilde kişisel  kefalet verilebilir.  Başka bir ifade ile, SGK prim borçları, gecikme zamları, idari para cezaları hakkında işverenler geçerli  bir kişinin  kişisel  kefaletini SGK’ya sunabilirler.

Kefalet, kamu alacakları için 6183 sayılı yasanın 10. maddesinde borçlu mükelleflerin teminat bulamamaları halinde muteber bir şahsı müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu gösterebilme imkanı tanımaktadır.   Borçlar Kanunun 483. maddesinde kefalet sözleşmesi “bir akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeyi  alacaklıya karşı taahhüt eder” şeklinde tanımlanmıştır.


Hedeflenen kefalet adi kefalet olmayıp, adi kefalette  alacaklının önce borçluya başvurması, alacağını alamadığı takdirde kefile müracaat etmesi gerekmektedir.   Başka bir ifade ile, alacağın kefilden talep edilebilmesi için borçludan bu borcun tahsil edilememesi gerekmektedir. Müteselsil kefalette ve müşterek müteselsil borçlulukta kefil, borçlu ile birlikte asıl borçlu durumundadır.  Alacaklı asıl borçluya başvurmadan  hatta alacak rehinli olsa dahi rehinin  paraya çevrilmesi  yoluna gitmeden kefile başvurabilecektir.[1]


Aynen, 4721 sayılı Medeni Kanunun 193. maddesinde yazılı olduğu gibi kefalet usulü  yasanın 57. maddesinde de kefillerin aynen asıl borçluların tabi tutuldukları metodlarla takip olunacağı hükme bağlanarak 6183 sayılı yasada kefillerin takip usulünün aynen asıl borçlu ile aynı olması sağlanmaktadır.


6183 sayılı yasanın teminatın 10. maddeye göre sağlanması halinde alacaklı kamu idaresinin elinde değeri ya üzerinde yazılı ya da piyasa koşullarına göre belli olan bir ekonomik değer mevcut olabilmektedir.  Halbuki şahsi kefalette ortada bir mal ya da iktisadi değer bulunmamaktadır.  Kişi borcun ödenmesini üstlendiğini beyan etmektedir.  Kişinin sözüne değer biçilmesi ise  mümkün değildir. Bu nedenle kişinin kefaletinin değerini alacaklı kamu idaresinin yapacağı mal varlığı araştırmasının sonucu belirleyecektir. Öyle durum olur ki, alacaklı idare herhangi bir araştırma yapmaya gerek görmeden kişinin  kefaletini kabul edebilir. Ancak bu durumda kişinin hakkında araştırma yapılmamış olması kişinin mal varlığı durumunun bilinmediği değil tersine zaten biliniyor olduğu anlamına gelir. Bir beldenin ticari ve sosyal saygınlığı genel olarak kabul edilmiş bir kişinin kefaletinin malvarlığı araştırması yapmadan veya bildirimi istenmeden kabul edilmesi kendisinin malvarlığının bilinmediği değil, bilindiği anlamına gelir.


Fakat her şeye karşın kişisel kefalet öznel bir değerlendirme gerektirir. Bu nedenle kişisel kefaletin kabulü yine öznel bir ölçüte bağlanmış ve “muteber” bir kişinin müteselsil kefil ve müşterek borçlu gösterilmesine bağlanmıştır. Muteberlik değerlendirilmesi idareye bırakılmıştır.


6183 sayılı yasaya göre düzenlenecek kişisel kefalette şekil koşulu 242 Seri Nolu Tahsilat Genel Tebliğinde yer almıştır. Anılan tebliğin incelenmesinde yarar vardır. 6183 sayılı yasaya göre  beyan edilecek ve idare tarafından da kabul edilen şahsi kefaletin muteber olabilmesi için  kefaletin noterden tasdikli sözleşme ile verilmiş olması  gerekmektedir.  Önemli olan kefalette bir parasal tutarın  gerekmesine karşın 6183 sayılı yasada bu  hususta açık bir hüküm bulunmamaktadır.  Genellikle alacaklı kamu idareleri  genellikle bir miktar konusunda  sıkıntıya girmemek için limitsiz olarak, hatta doğmuş ve doğacak bütün borçlara karşı kefalet istemektedirler.  Adli yargıda görülen davalarda limit belirtilmemiş olan kefaletler kefalet olarak kabul olunmamakla beraber, bu kerre üçüncü kişinin fiilini taahhüt olarak kabul edilmekte ve yine kefil olan kişi borçlu olarak addedilmektedir.[2]


242 seri nolu genel tebliğ ekinde yer alan matbuu metin örneği aşağıda olduğu gibidir:


Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 9. maddesi  mucibince hakkında muamele yapılmış olan ……… ait ………. Borcu, tahsil dairesine istediği zaman …………. Liraya kadar ödemeyi  müşterek borçlu ve müşterek müteselsil kefil sıfatıyla kabul ve taahhüt ederim.


Kefalet edenin açık                    imza

Hüviyeti ve adresi

Diğer yandan 6183 sayılı kanunun 11. maddesi hükmüne göre vergi dairesine verilecek kişisel  kefalet senedi örneği aşağıda olduğu  gibidir:[3]

6183 sayılı  Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 11. maddesi  hükmüne göre, …………………. TC kimlik/vergi kimlik numaralı  amme borçlusu ………..’nın …………. Dönemlerine / yıllarına …….. ilişkin …………. Borcunu ……………. Dairesince istenildiği zaman  tahsilat tarihine kadar hesaplanacak fer’ileriyle birlikte  ödemeyi müteselsil  kefil ve müşterek müteselsil  borçlu sıfatıyla kabul ve taahhüt ederim .



Kefalet Edenin:                                     Tarih

Adı-Soyadı/Unvanı                                 İmza/Kaşe

TC Kimlik /Vergi Kimlik No

İş Adresi

İkametgah Adresi

İş Tel

Ev Tel

Gsm


Alacaklı kamu idareleri bu kefalet  sözleşmesi şeklini yalnız örnek olarak almakta,  bazı ifadeleri çıkarırken kendilerinin belirledikleri başka  bazı  ifadeleri ekletebilmektedirler.  Bu konuda kefaletin  müşterek borçlu ve müşterek müteselsil kefil şeklinde olması dışında herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır.

Kamu alacağının  şahsi  kefilden  tahsili durumunda, kendisine buna dair  bir belge verilir. Kefil, bu  belgeye dayanarak,  ödediği miktarı, adıl borçluya rücu edebilir. [4]

Hatta bazı vergi daireleri bu metnin noterden tasdikini istememektedirler.  Şirket ortaklarının şirket borçlarına karşı böyle  bir kefaletname vermeleri halinde bu metnin ayrıca noter tasdiki istenmemektedir. Maliye Bakanlığı’nın bu yönde kendi teşkilatına yollamış olduğu bir iç genelgeden de  söz edilmektedir.
Diğer taraftan, amme borcunu ödeyen kefile, bu durumu gösteren bir belge ayrıca kendisine verilmektedir.  Verilen belgede, asıl borçlunun adı soyadı, unvanı, ödenen alacağın türü, tutarı, ilgili olduğu yıl veya dönem, ödemenin yapıldığı tarih, tahsilat makbuzunun veya makbuzlarının gün ve sayılarını gösteren bir belge ayrıca verilmektedir.   Ödemeyi yapan kefil, Borçlar Yasasının 496. maddesi  uyarınca ödediği borç tutarında alacaklının haklarında, ona halef olmaktadır.  Bu halefiyet ilkesinden önceden feragat etmek mümkün bulunmamaktadır.  Bu itibarla, kefil bir taraftan vergi dairesine ödediği borç için  asıl mükellef  borçlu kişiye rücu edebilecektir.[5] 
Amme borcu dolayısıyla borçlu mükellefin aracı  haczedilerek   yedi emine  bırakılması durumunda bu  aracın  serbest bırakılması için  borcun  mükellef tarafından ödenmesi  veya  borcun  6183 sayılı kanunun 48. maddesine göre tecil ve taksitlendirilmesi halinde araç kullanılabilir hale gelir.  Yürürlüğe giren  herhangi bir vergi affı veya taksitlendirilmesi yönündeki yasa hükümlerine göre  borcun  taksitlendirilmesi  veya yeniden  yapılandırılması halinde araç  yeniden  kullanılabilir hale gelerek   serbest  bırakılır.  Bu arada aracın  yedi emin  deposunda beklemesi ve çeşitli işgaliye borçları dolayısıyla  bu  borçların ilgili  yerlere ödenmesi zorunludur.   Diğer yandan,  aracın ilgili taşıtlar vergi dairesi  nezdindeki  taşıt vergileri (plakaya ait)  işlemeye devam eder.
Danıştay 11. Dairesi tarafından  verilen bir kararda;
“Noterden  tasdikli  düzenleme şeklinde devir sözleşmesi, alacaklı kamu idaresi ile vergi borçlusu ve kefil arasında nev’i, miktarı ve vadesi belli bir  kamu alacağının vadesinde ödeneceği taahhüdünü içeren şahsi kefaletname  niteliğinde olmadığından, münhasıran dershanenin devrini  ve bu devirle ilgili  özel borç ve alacaklarla ilgili olarak düzenlenen  bu sözleşmeye dayanılarak, devreden şahsın vergi borçları için ödeme emri  düzenleneceği hk.” şeklinde karar vermiştir.[6]

Öte yandan, yine Danıştay 7. Dairesi tarafından verilen bir başka kararda ise; “Hacizli şirketin tüm mal varlığını, o tarihe kadar doğan ve daha sonra doğacak olan  vergi borçlarını ödemeyi, 6183 sayılı kanunun  11. maddesine uygun olarak düzenlenen taahhütname ile taahhüt eden davacı şirketin kefaletin geçerli olacağı şeklinde” karar verilmiştir.[7]
 
(Bu köşe yazısı, sayın Av. N. Gaye ALPASLAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------------
[1] Borçlar Kanunu md.487
[2] YILMAZ Kazım, “Kamu Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa”, Ce-Ka Yayınları, Ankara, 2006, s.149
[3] YERLİKAYA G.Kürşat, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Şerhi, XII Levha Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Ocak 2012, s. 79.
[4] CANDAN Turgut, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Maliye ve Hukuk Yayınları,  Ankara, Mart 2007.
[5] ŞİMŞEK Edip, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanun Şerhi, Alfa Basım Yayım, 2. Baskı, 1996, s.93-96.
[6] Dnş. 11. D. nin 16.2.1999 gün ve E:1997/3700-K:1999/687 sayılı karar.
[7] Dnş. 7. D. nin, 15.11.2000 gün ve E:1999/69-K:2000/3267 sayılı kararları.