Hukukumuzda dava açılırken dikkat gereken iki temel husus vardır. İlki davanın hangi mahkemede açılacağı ikincisi ise davanın nerede açılacağıdır. Davanın hangi mahkemede açılacağı göreve ilişkin bir konudur, davanın nerede açılacağı ise yetkiye ilişkin bir konudur. Bu yazımız ile görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda güncel tartışmaların devam ettiği vakıf üniversitesinde çalışan akademik personelin işçilik alacaklarına bakmaya görevli mahkemenin idari yargı mı yoksa iş mahkemeleri mi olduğu konusunda güncel yargı kararlarını inceleyerek konuyu değerlendireceğiz.
YARGILAMADA GÖREV KONUSU
6100 Sayılı HMK 1. maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” denilmiş ve görevli olmayan mahkemelerde açılan davalarda davanın muhatabı olan kişi veya kurum itiraz etmese dahi davanın görülemeyeceğini, mahkemenin re’sen görev hususunu dikkate alarak görevsizlik kararı vermesi gerektiği düzenlenmiştir.
Elbette görevsiz mahkemede dava açılması doğrudan hak kaybına sebep olmaz. Nitekim bu konuda 6100 Sayılı Kanun’un 20. maddesinde; “(1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemece bu konuda resen karar verilir. (2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir.” denilmektedir. Görevsiz mahkemede dava açılması telafi edilebilse de yargılama süresinin uzamasına, bir hakkın sürüncemede kalmasına sebep olabilir. Bu nedenle davanın görevli mahkemede açılması önem arz etmektedir.
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARININ NİTELİĞİ
Anayasanın "Yükseköğretim Kurumları" başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrasında; "Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur."; 2. fıkrasında; "Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir."; 10. fıkrasında; "Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir" hükümlerine yer verilmiştir.
Ülkemizde vakıflar tarafından yükseköğretim kurumu açılabilmesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa madde eklenmesi suretiyle mümkün olmaktadır. Başka bir ifadeyle vakıf üniversiteleri de devlet üniversiteleri gibi kanunla kurulur. Vakıf üniversiteleri, kamu tüzel kişiliğini haizdir. Bu sebeple, kurumsal işlemleri kamu işlemi olarak nitelenir, işlem ve eylemleri neticesinde ortaya çıkan ihtilaflar idare mahkemesinde çözümlenir. Fakat bunun istisnaları da mevcuttur.
İdari rejime dayalı olarak düzenlenmiş bulunan Türkiye'nin idari yapısında kamu tüzel kişiliği, idari yargının görev alanının belirlenmesinde kullanılan ölçütlerden birisidir. Kamu tüzel kişilerinin kuruluş amacı kamu yararı, faaliyet konuları ise kamu hizmetidir. Bu bağlamda, Kamu Tüzel Kişileri, özel hukuk tüzel kişilerine nazaran üstün ve ayrıcalıklı kamu gücüne sahiptirler ve tek taraflı işlemlerle yeni hukuki durum yaratabilirler. Bu nedenle de personeli kamu hukukuna tabidir.
VAKIF ÜNİVERSİTESİ MENSUPLARININ HUKUKİ DURUMU
Vakıf üniversitesinde çalışanlar, devlet üniversitelerindeki gibi kamusal atama işlemiyle oluşan statü hukukuna göre değil, iş sözleşmesi veya hizmet sözleşmesiyle çalışmaktadırlar. Bu bakımdan vakıf üniversitesi personelinin işçilik alacağı için açılacak davada idari yargının mı yoksa özel hukuk ilişkisi kapsamında iş mahkemelerinin mi görevli olduğu hususunda mahkeme kararları arasında uygulama birliği bulunmamaktadır.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa 2880 sayılı Kanunun 32. maddesiyle eklenen Ek Madde 8 ile "Vakıfça kurulacak yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar, Devlet yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar gibi düzenlenir ve onların görevlerini yerine getirir. Öğretim elemanlarının nitelikleri Devlet yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarının niteliklerinin aynıdır. Devlet yükseköğretim kurumlarında çalışmaları yasaklanmış veya disiplin yoluyla bu kurumlardan çıkarılmış kişiler, vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alamazlar." hükmüne yer verilmiştir.
Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin "Öğretim elemanları" başlıklı 23. maddesinde ise, "Öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirilmesi, seçilenlerin uygun görülen akademik unvanlarla görevlendirilmeleri ve yükseltilmeleri yürürlükteki kanun ve yönetmelik hükümlerine uyularak vakıf yükseköğretim kurumunun yetkili akademik organlarınca yapılır. Öğretim elemanlarının atamalarında, devlet yükseköğretim kurumlarındaki atamalarda aranan şartlara ilaveten vakıf yükseköğretim kurumunun akademik yönden gerekli gördüğü şartlar da aranabilir. Vakıf meslek yüksekokullarında özellikle uygulamalı derslerde görevlendirilecek öğretim elemanlarının atanmasında çalışma deneyimine sahip olması gözetilir. Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır." kuralı yer almıştır.
Vakıf Üniversitesi personelinin işçilik alacakları bağlamında tabi olduğu hukuka ilişkin iki ayrı görüş vardır. Bu personelin vakıf üniversitesi ile akdettiği sözleşmenin idari sözleşme niteliğinde olduğu görüşünde olanlara göre vakıf üniversiteleri, kamu tüzel kişisi oldukları ve kamu hizmeti yürüttükleri için istihdam ettikleri öğretim elemanları kamu görevlisidir. Vakıf üniversitesi ile öğretim elemanı arasındaki ilişkide bir atama tasarrufuna dayalı idari hizmet sözleşmesi bulunmaktadır. Statü hukukundan doğan uyuşmazlıklarda idari yargı görevlidir. [i]
Sözleşmenin iş sözleşmesi niteliğinde olduğunu kabul eden görüşe göre, öğretim elemanı ile yapılan sözleşme, iş sözleşmesi niteliğindedir. Vakıf Üniversitesi öğretim elemanlarına akademik nitelik kazandıran ön aşama ile bunu takip eden iş sözleşmesinin kurulması aşamasının birbirinden ayırt edilmesi gerekir. Bu ayrım salt ilişkinin kurulmasında değil, istihdamın devamında ve sona ermesinde de geçerlidir. Özel hukuka tabi bu ilişkiden doğan uyuşmazlıkların çözümünde adli yargı görevlidir. Aynı görüşte olan bir kısım yazarlar, konuyu iş ve mesleki güvence çerçevesinde değerlendirmişlerdir. Bu yazarlara göre, vakıf üniversitesi öğretim elemanı ile yapılan sözleşme idari sözleşme kabul edildiğinde yönetime üstünlük tanınacak, iş güvencesinden yoksun bir meslek grubu yaratılacak, idare üstün yetkilerini kullanarak çalışma koşullarını istediği yönde belirleyecek, idari sözleşmeyi her zaman sona erdirebilecektir. 4857 sayılı İş Kanunu 18 vd. maddelerinde olduğu gibi, idari sözleşmelerde öğretim elemanını koruyucu hükümler getirilmediği takdirde, idare her zaman tek taraflı olarak sözleşmeyi sona erdirebilecek ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ile Anayasa Mahkemesi kararlarında özellikle dikkat çekilen husus olan mesleki güvencenin sağlanması daha da zorlaşacaktır. Yasada öğretim elemanları ile yapılan sözleşmenin idari hizmet sözleşmesi olduğuna yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır.[ii]
GÜNCEL KARARLARDA GÖREVLİ MAHKEME
Konuyu inceleyen bir kararda Uyuşmazlık Mahkemesi; “vakıf üniversitesi çalışanının işe iade ve tazminat istemlerine ilişkin davada Davalı Üniversitenin, sürekli ve düzenli nitelikteki kamu hizmetinde çalıştırdığı davacının; statüsü, göreve alınması, hak ve yetkileri gözetildiğinde, İdare Hukuku kapsamında bir kamu personeli olduğunun açık olduğu, dolayısıyla; davacının sözleşmesinin feshine ilişkin idari işlemden kaynaklanan tazmin isteminin 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinin b fıkrasında belirtilen; “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir. Davacının, davalı Üniversitede öğretim görevlisi/okutman olarak çalışmakta iken iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine açtığı işe iade davasında İş Mahkemesince feshin geçersizliğine ve lehine 4 aylık ücret alacağı ile karar gereği işe başlatılmaması halinde 5 aylık brüt ücreti tutarının davalı tarafça ödenmesine karar verilmesine karşın; Mahkeme kararının yerine getirilmediğinden bahisle; karar gereğinin davalı tarafından yerine getirilmediğinin tespiti ile; bu karar çerçevesinde boşta geçen süre, aylık brüt ücreti tutarında işe başlatmama tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerekir” şeklinde karar vermiştir. [iii]
Görevli mahkemenin tartışıldığı bir olayda Üniversitesi‘nde profesör kadrosunda görev yapan davacı tarafından, sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin işlemin; haklı fesih nedenlerinin oluşmadığı, işlemin hukuki dayanağının bulunmadığı iddialarıyla iptali ile iş akdinin feshi nedeniyle yoksun kalınan parasal haklara karşılık tazminat istemiyle idari yargı yerinde dava açılmıştır. İdare Mahkemesi davacının işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal hakların İş Kanunu hükümlerine belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın parasal hakları kısmı yönünden görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varmış ve davanın, sözleşmenin feshine ilişkin kısmı yönünden reddine, iş akdinin feshi nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların tazmini kısmı yönünden davanın görev yönünden reddine karar vermiştir. Davacının iş mahkemesinde açtığı işçilik alacakları davasında ise ilk derece mahkemesi davanın kabulüne karar vermiş, davalının itirazı üzerine dosyaya bakan Yargıtay davacı, davalı Üniversite ile karşılıklı imzaladığı iş sözleşmesi ile öğretim üyesi olarak çalışmakta iken iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle ödenmeyen ücret, ek ders ücreti, makam tazminatı, ücret zammı farklarının tahsilini talep ettiği; bu durumda ilke ve açıklamalar dikkate alındığında taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yerinin idari yargı olduğu; mahkemece “dava dilekçesinin yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile usulden reddine” karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiştir. İş Mahkemesi bu karar üzerine Yargıtay’ın kararına uymuş ve görevli mahkemenin idari yargı olduğuna hükmetmiştir.
Davacı olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle uyuşmazlık mahkemesine müracaat etmiş, Uyuşmazlık Mahkemesi ise; “Somut olay ve mevzuat hükümleri birlikte irdelendiğinde; davalı Üniversitenin, sürekli ve düzenli nitelikteki kamu hizmetinde çalıştırdığı davacının; statüsü, göreve alınması, hak ve yetkileri gözetildiğinde, İdare Hukuku kapsamında bir kamu personeli olduğu açıktır. Bununla birlikte, davacının sözleşmesinin feshine ilişkin davalı işleminin idare hukuku anlamında bir idari işlem olduğunda kuşku bulunmamakla birlikte; davacının sözleşmesinin feshedilmesi üzerine açtığı işe iade davasında, Trabzon İdare Mahkemesince uyuşmazlığın esasının incelenmeye devam edildiği, görev uyuşmazlığına konu edilen davanın ise; iş sözleşmesinin feshinden kaynaklanan tazminat ve alacaklar olduğu görülmüştür. Bu bağlamda, esasen; davacının sözleşmesinin feshine ilişkin idari işlemden kaynaklanan tazmin isteminin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. Maddesinin b fıkrasında belirtilen; “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli” olduğuna karar vermiştir.[iv]
Benzer bir olayda üniversitede araştırma görevlisi kadrosunda çalışan davacının işçilik alacaklarının tahsili için iş mahkemesinde açmış olduğu davada konuyu inceleyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; işin esasına geçilmeden önce Vakıf Üniversitesinde öğretim üyesi (araştırma görevlisi) olarak istihdam edilen davacının açtığı işçilik alacağına ilişkin eldeki davada adli yargının mı yoksa idari yargının mı görevli olduğu hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir. Yargıtay; bir sözleşmenin idari sözleşme olabilmesi için taraflardan birinin idare olması, sözleşmenin konusunun kamu hizmetine ilişkin olması ve sözleşmede idareye ayrıcalık ve üstünlük tanınması gerekmektedir. Vakıf üniversiteleri için belirtilen “öğretim elemanlarının sağlanması” ibaresi, öğretim elemanlarının atama, unvan ve yükselmeleri ile ilişkilendirilebilir. Bununla birlikte, özlük hakları, mali konulara ilişkin olduğundan, bu kapsamda değerlendirilemez. Nitekim 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu’nda devlet yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarına ödenen tüm mali haklar vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına ödenmemektedir. Kanunda kamu tüzel kişileri tarafından istihdam edilenlerin idari hizmet sözleşmesine tabi olduklarına ilişkin açık bir hüküm bulunmaması hâlinde sözleşmenin niteliği, yürütülen işin kamu hizmetine ilişkin olması ve sözleşmede idareye özel hukuku aşan yetkilerin verilip verilmemesine göre belirlenir.
Sözleşmenin kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin olması tek başına idari sözleşmenin varlığını ortaya koymaz. Vakıf üniversiteleri ile öğretim elemanları arasındaki ilişkinin sırf daha iyi güvence sağladığı düşüncesiyle idari hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilmesi doğru olmaz. Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin “öğretim elemanları” başlıklı 23. maddesinde bu personelin aylık hakları bakımından 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kuralına yer verilmiştir. Kamu hizmeti, kamu görevlisi sayılan işçilerle de yürütülebilir. Vakıf Üniversitelerine Devlet Üniversiteleri gibi ayrıcalıklar tanınması ve kamu hizmetini yapmalarının sağlanması, kamu hizmetini sağlamak için çalıştırdığı öğretim görevlilerini statü hukukuna tabi kılmamalıdır. Normatif düzenlemelerde belirtildiği gibi mali ve idari konularda Vakıf Üniversiteleri Devlet Üniversitelerinden ayrılmış ve yönetmelik hükümleri ile açıkça öğretim elemanlarının aylık hakları konusunda 4857 sayılı İş Kanunu’na tâbi olacakları belirtilmiştir.
Belirtilen yasal düzenlemeler dosya kapsamı tüm bilgi ve belgeler hep birlikte değerlendirildiğinde, davacının davalı Üniversitede üstlendiği görevini davalı Vakıf Üniversitesi ile yaptığı bir sözleşme gereği yürüttüğü, anılan sözleşmenin Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23. maddesine istinaden ve bu maddenin verdiği yetkiye göre yapıldığı, anılan maddeye ve yapılan sözleşmeye göre davacıyla davalı arasındaki ilişkinin özel hukuk kurallarına göre belirlenen özel hukuk ilişkisi olduğu ortadadır. Kanunlarımızda öğretim elemanları ile yapılan sözleşmenin idari hizmet sözleşmesi olduğuna yönelik bir düzenleme bulunmaması, mali ve idari konular taraflarca sözleşme özgürlüğü çerçevesinde değerlendirildiğinden yapılan sözleşmenin idari sözleşme olarak nitelendirilmesinin mümkün olmaması, vakıf üniversiteleri ile öğretim elemanları arasındaki sözleşmenin, sözleşme özgürlüğüne dayalı, kuralları tarafların serbest iradeleriyle belirlenen bir özel hukuk sözleşmesi olması nedenleriyle Üniversite ile öğretim elemanı arasındaki işçi-işveren ilişkisinden kaynaklı özel hukuka tabi bu ilişkiden doğan uyuşmazlıkların çözümünde adli yargı görevli olduğu ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1. maddesi gereği uyuşmazlığın iş mahkemesinde çözümlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu ve yargı yoluna ilişkin ön sorunun bulunmadığına oy çokluğu ile ikinci görüşmede karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.[v] Kararı ile Uyuşmazlık Mahkemesi kararının aksine ilgili davalarda adli yargının görevli olduğuna hükmetmiştir.
SONUÇ VE KANAAT
Mevzuatta açık bir düzenleme olmaması nedeni ile uygulamada içtihat birliği sağlanamayan konulardan birisi de akademisyen ve vakıf üniversitesinde çalışan diğer personelin işçilik alacaklarında görevli mahkemenin adli yargı mı yoksa idari yargı mı olduğu hususudur. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin son dönemde verdiği idari yargının görevli olduğu şeklindeki kararlara karşı, daha önce idari yargının görevli bulunduğuna dair kararları bulunan[vi] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun son olarak adli yargının görevli olduğuna dair içtihatta bulunması tereddütlere yol açmaktadır. Bizlerin de öğretim görevlisi olan müvekkil için yakın zamanda açmış olduğumuz eksik ödenen işçilik alacaklarının tahsili istemli davada önce idare mahkemesi görevlilik kararı vermiş[vii] ardından yapılan yargılama neticesinde davanın kabulü yönünde karar tesis edilmiştir. Davalı idarenin görev yönünden gerçekleştirdiği itirazlar da Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilerek ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu davanın kabulü kararı kesinleşmiştir.[viii] Dolayısıyla Hukuk Genel Kurulu’nun 30.09.2021 tarihli kararına bizce de öğretideki baskın görüş gibi idari yargı ilgili davalarda görevli mahkeme olmalıdır.
-------------------
[i] Gözler, K. /Kaplan, G.: İdare Hukuku Dersleri, 18. Baskı, Bursa 2016, s. 620
[ii] Çelik, N.: Vakıf Üniversitesi Öğretim Elemanları ile Yapılan Sözleşmelerin Hukuki Niteliği Konusundaki Uyuşmazlık Mahkemesi ve Diğer Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi, Prof, Dr. Ali Rıza Okur'a Armağan, (s.3-15)
[iii] Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü E. 2019/603 K. 2019/818 T. 23.12.2019
[iv] Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü., E. 2020/479 K. 2020/626 T. 26.10.2020
[v] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/3094 K. 2021/1118 T. 30.9.2021
[vi] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2016/1872 K. 2021/293 T. 18.03.2021
[vii] İstanbul 13. İdare Mahkeme’si 2022/1307 Esas 21/10/2022 Tarihli Ara Karar
[viii] İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Yedinci İdare Dava Dairesi E. 2023/1002 K.2023/1376 T. 06/06/2023