Uyuşturucu Madde Suçlarında Atfı Cürüm

Abone Ol

Giriş

Uyuşturucu madde suçları ile ilgili ceza yargılamalarında atfı cürüm (diğer bir deyişle suç atma veya suçu başkasına yükleme) olgusuna sıklıkla rastlanmaktadır. Özellikle kolluk tarafından suç delilleriyle birlikte yakalanan bazı şüphelilerin, kendi cezai sorumluluklarını hafifletmek ya da tamamen ortadan kaldırmak amacıyla suçu bir başka kişinin üzerine attıkları görülür. Bu durum, ceza muhakemesinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve adil yargılanma hakkı açısından önemli sorunlar doğurmaktadır. Zira yalnızca bir sanığın bir diğerini suçlamasına dayanan beyanlar, doğruyu yansıtmayabilir ve masum bir kişinin haksız yere mahkûm edilmesine yol açabilir. Bu makalede, “uyuşturucu madde suçlarında atfı cürüm” kavramı incelenerek, bu tür beyanların hukuki niteliği, delil değeri ve yargılamaya etkileri Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları ışığında ele alınacaktır. Konu, hem teorik hem pratik açıdan değerlendirilecek; atfı cürüm iddialarının hangi şartlar altında hükme esas alınabileceği veya hangi durumlarda beraat ya da bozma nedeni sayıldığı somut örnekler ile ortaya konulacaktır.

Kavramsal Çerçeve

Atfı Cürüm Nedir?

Atfı cürüm, en basit ifadeyle, bir ceza soruşturması veya kovuşturması sırasında şüpheli veya sanık konumundaki bir kişinin suçu başka bir kişiye atması, yani suçun faili veya ortağı olarak o kişiyi göstermeye çalışmasıdır. Bu tip beyanlar çoğunlukla, suça konu uyuşturucu madde ile yakalanan sanığın kendi sorumluluğunu azaltmak amacıyla ortaya çıkar. Örneğin, uygulamada sıkça karşılaşılan şekliyle yakalanan kişi “Uyuşturucu maddeyi sanık X’ten aldım” veya “Bu maddeler sanık Y’ye aittir, ben onun adına taşıyordum” şeklinde ifadeler verebilmektedir. Böyle durumlarda beyanda bulunan kişi, kendisini kullanıcı, taşıyıcı ya da mağdur konumuna indirgemeye çalışırken, diğer kişiyi asıl satıcı ya da örgütleyici olarak lanse etmektedir. Atfı cürüm beyanlarının bir diğer türü ise, bir sanığın suçu işlemesinin arkasında başka bir sanığın baskı veya tehdidinin olduğunu ileri sürmesidir (örneğin: “Sanık A’nın tehdit ve baskısıyla bu suçu işledim”). Tüm bu örneklerde ortak nokta, suç isnat eden kişinin kendi hukuki durumunu iyileştirme veya cezasını hafifletme amacıdır. Dolayısıyla bu tür iddialara yargı pratiğinde temkinle yaklaşılmaktadır.

Suç Atmanın Hukuki Tanımı ve Niteliği

Hukuken suç atma kavramı, bir kişiye gerçekte işlemediği bir suçun isnat edilmesi anlamına gelir. Ceza yargılamasında sanıkların birbirlerini suçlamaları her ne kadar savunma stratejisi olarak ortaya çıksa da, bu durum gerçeğin ortaya çıkmasını zorlaştıran bir engel olarak değerlendirilmektedir. Atfı cürüm niteliğindeki beyanlar, hukuki açıdan “şüpheli” ve “zayıf” delil kategorisinde görülür. Bir sanığın kendi menfaatine hizmet eden ve başka bir sanığı suçlayan ifadesi, objektiflikten uzak olduğu için ihtiyatla değerlendirilmektedir. Bu beyanların hukuki niteliği bakımından, tek başlarına kesin ve inandırıcı bir delil teşkil etmeyeceği Yargıtay kararlarında vurgulanmıştır. Diğer bir deyişle, atfı cürüm beyanı, içerdiği iddia bakımından ispat gücü zayıf, desteklenmediği sürece maddi gerçeği ortaya çıkarmada yetersiz bir unsurdur.

Bununla birlikte, atfı cürüm teşkil eden ifadeler mutlak surette yok sayılan veya yargılamada hiç dikkate alınmayan beyanlar değildir. Hukuki niteliği itibariyle, beyan delili kapsamında ele alınır ve her delil gibi serbestçe takdir edilir. Ancak, bu beyanların değeri, içeriğindeki suç isnadının doğruluğuna ilişkin bulunabilecek diğer kanıtlarla doğru orantılıdır. Eğer suç atma mahiyetindeki bir beyan, başka delillerle desteklenmiyorsa salt isnattan ibaret kalır; desteklenirse ifade sahibinin sözleri bir itiraf veya ihbar niteliğine bürünebilir. Bu nedenle atfı cürüm kavramı, hukuki olarak “tek başına hükme esas alınmaya elverişli olmayan, desteklenmeye muhtaç beyan” şeklinde nitelendirilebilir.

Ceza Muhakemesi Hukukundaki Yeri

Ceza muhakemesi hukukunda maddi gerçeğin araştırılması ve her türlü şüphenin giderilmesi esastır. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ceza yargılamasının temel prensiplerinden biridir. Atfı cürüm olgusuna bu perspektiften bakıldığında, bir sanığın diğerine yönelttiği suçlamanın başka delillerle doğrulanmadıkça yargılamada mahkûmiyet için yeterli görülmemesi gerektiği sonucu ortaya çıkar. Nitekim Yargıtay kararlarında, yalnızca diğer sanığın ithamına dayalı olarak mahkûmiyet kararı verildiği takdirde, bunun adil yargılanma hakkını zedeleyeceği ve ceza muhakemesinin amacı olan maddi gerçeğe ulaşma hedefini tehlikeye atacağı belirtilmektedir. Uyuşturucu madde suçları, genellikle birden fazla kişinin ilişkili olabildiği, örgütlü suç vasfı da taşıyabilen kompleks yapıya sahiptir. Bu suçlarda, yakalanan faillerin ceza indiriminden faydalanmak ya da sorumluluktan kurtulmak için başkalarını suçlaması olgusuna sık rastlandığından, atfı cürüm konusu ceza muhakemesi hukuku uygulamasında önemli bir yere sahiptir. Mahkemeler, bu tür beyanları değerlendirirken hem isnadın gerçek olup olmadığına dair delil durumunu, hem de isnatta bulunan kişinin maksat ve güvenilirliğini dikkatle tartmalıdır.

Hukuki Değerlendirme

Atfı Cürüm Beyanlarının Delil Değeri

Yargıtay içtihatları, atfı cürüm niteliğindeki ifadelerin tek başlarına “her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı” delil standardını karşılamadığını açıkça ortaya koymuştur. Örneğin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bir kararında sanığın yakalandıktan günler sonra suçu bir başkasına yükleyen ifadesini “suç atma niteliğinde kalan soyut beyanlar” olarak nitelemiş ve bu ifade dışında sanık aleyhine başkaca delil bulunmamasını bozma nedeni saymıştır[1]. Benzer şekilde, bir sanık hakkında sadece diğer sanığın suçlayıcı beyanı bulunması durumunda, ilk derece mahkemesince mahkûmiyet kararı verilmiş olsa dahi, Yargıtay aşamasında bu hüküm çoğunlukla bozulmaktadır. Bu yaklaşım, ceza muhakemesinin temel ilkesi olan in dubio pro reo ilkesinin bir yansımasıdır. Eğer bir kişinin suçluluğu, sadece diğerinin ithamıyla destekleniyorsa ve ortada başka somut delil yoksa, şüphe giderilememiş demektir.

Öte yandan, Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları, atfı cürüm beyanının tamamen değersiz olmadığını, uygun şartlar altında mahkûmiyete dayanak teşkil edebileceğini de ortaya koymaktadır. Özellikle, suç isnadında bulunan sanığın beyanı başka yan delillerle destekleniyorsa bir bütün olarak delil değeri kazanmaktadır. Örneğin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir kararındaki karşı oy görüşünde, bir sanığın diğerine suç yükleyen ifadesinin; HTS kayıtları ile doğrulanması, sanıkların telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesi, araç kiralama kayıtları veya birlikte seyahat ettiklerine dair veriler gibi somut olgularla desteklenmesi halinde, artık soyut bir iddia olmaktan çıkacağı ve mahkûmiyete yeterli delil haline geleceği özellikle vurgulanmıştır[2]. Bu yaklaşım, atfı cürüm iddialarının güçlü ve somut delillerle perçinlenmesi durumunda, tek başına olmasa bile diğer delillerle birlikte mahkûmiyet hükmüne esas alınabileceğini göstermektedir.

Özetle, atfı cürüm beyanlarının delil değeri, somut olayda başka destekleyici delillerin bulunup bulunmamasına bağlı olarak değişmektedir. Tek bir sanığın, başka bir sanığı suçlaması dışında hiçbir kanıt yoksa, bu beyanın hükme esas alınması hukuka aykırı kabul edilmektedir. Buna karşılık, aynı beyan eğer telefon kayıtları, tanık ifadeleri, fiziki takip tutanakları, parmak izi, DNA analizi veya sanığın kendi itirafı gibi delillerle doğrulanıyorsa, bu durumda yargılama makamlarınca değer kazanmakta ve mahkûmiyet yönünde kullanılabilmektedir. Aşağıda, yargı kararlarında belirtilen ölçütler ve somut örnekler ışığında, atfı cürüm olgusunun hangi hâllerde inandırıcı bulunup bulunmadığı detaylı şekilde ele alınacaktır.

Hükme Esas Alınma Şartları ve Değerlendirme Kriterleri

Beyanın Tutarlılığı ve Çelişkisiz Olması: Suç isnadında bulunan kişinin ifadelerinin süreç boyunca tutarlı olup olmadığı büyük önem taşır. Eğer sanık (veya olayın tanığı) soruşturma ve kovuşturmanın değişik aşamalarında birbiriyle çelişen beyanlar vermişse veya mahkeme huzurunda önceki suçlayıcı ifadesini geri almışsa, bu durumda ilgili ifadeye güvenilemeyeceği kabul edilir. Çelişkili veya sonradan değiştirilen beyanlar, delil değerini ciddi ölçüde zayıflatır[3].

Husumet ve İlişki Durumu: Suçu yükleyen ile suçlanan kişi arasında önceden bir husumet, çıkar çatışması veya menfaat ilişkisi bulunması, isnadın iftira olma ihtimalini artıran bir faktör olarak değerlendirilir. Aralarında husumet olan şahısların birbirlerine yönelik suçlamalarında objektiflik düşük olacağından, mahkemeler bu durumu göz önünde bulundurur. Nitekim bir Bölge Adliye Mahkemesi kararında, sanıklar arasındaki önceye dayalı husumetin varlığı, yapılan suç isnadının gerçek dışı olabileceğini düşündürttüğü için, atfı cürüm beyanına temkinli yaklaşılmasını gerektiren bir neden olarak gösterilmiştir[4].

Beyanın Soyut Kalması ve Hayatın Olağan Akışına Aykırılığı: İsnat edilen suç fiiline dair ayrıntı içermeyen, genel ve muğlak ifadeler “soyut beyan” olarak nitelendirilir ve tek başlarına delil değeri taşımaz. Eğer suçlamanın içeriği, hayatın olağan akışına aykırı görünüyor, mantıken şüphe uyandırıyorsa veya somut ayrıntılar barındırmıyorsa, bu tür bir beyanın gerçekliği konusunda ciddi tereddüt oluşur. Yargıtay, çok genel ve belirsiz suç isnatlarını bu nedenle tek başına mahkûmiyete yeterli saymamıştır[5].

Suç İsnat Eden Kişinin Kendi Hukuki Durumu: Atfı cürüm beyanında bulunan kişinin kendisinin de aynı veya bağlantılı bir soruşturma kapsamında olup olmadığı, bir ceza tehdidiyle karşı karşıya bulunup bulunmadığı dikkatle incelenmelidir. Zira kendi yargılaması bulunan bir kişi, çıkar sağlamak amacıyla başkasına suç atıyor olabilir. Yargıtay’ın bir kararında, başka sanıklara suç isnat eden tanık konumundaki kişilerin kendi dava dosyalarının incelenmemesi “eksik araştırma” olarak kabul edilmiştir[6]. Bu yaklaşım, suç atmada bulunan kişinin içinde bulunduğu hukuki durumun (örneğin hakkında ceza indirimi vaadi olup olmadığı, etkin pişmanlıktan yararlanıp yararlanmadığı gibi hususların) mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Yukarıdaki kriterler, mahkemelerin atfı cürüm iddialarını değerlendirirken benimsediği ortak ölçütlerdir. Bir isnadın bu kriterler ışığında güvenilir bulunmaması halinde, söz konusu beyanın hükme esas alınması mümkün olmayacaktır. Aksine, eğer suçlayan kişinin ifadesi tutarlı, detaylı, çıkar ilişkilerinden ari ve ayrıca başka delillerle de örtüşüyorsa, bu durumda mahkeme nezdinde inandırıcılık kazanacak ve mahkûmiyete zemin teşkil edebilecektir.

Beraat veya Bozma Sebebi Olarak Atfı Cürüm

Atfı cürüm iddialarının yargısal denetimi, temyiz ve istinaf aşamalarında karşımıza çıkar. Yargıtay, ilk derece mahkemelerinin kararlarını incelerken, hükmün dayanakları arasında sadece diğer sanığın suç atma mahiyetindeki beyanı bulunduğunu tespit ederse, bunu genellikle bozma sebebi yapmaktadır. Çünkü bir mahkûmiyet hükmünün yalnızca böyle bir beyana dayanması, ceza muhakemesinin en önemli unsurlarından biri olan “her türlü şüpheden uzak kesin delil” kriterine aykırılık teşkil eder. Yargıtay kararlarında, atfı cürüm dışında delil bulunmayan durumlarda hüküm kurulmasının adil yargılanma hakkını ihlâl edeceği belirtilmiş ve bu yöndeki kararlar bozulmuştur. Hatta birçok örnekte Yargıtay, dosyada başka somut kanıt yokken sanığın istikrarlı inkârına rağmen sadece eş sanığın ithamıyla mahkûmiyet veren yerel mahkeme kararlarını, gerekçeli olarak hukuka aykırı bulup ortadan kaldırmıştır.

Benzer şekilde, istinaf mercii olan Bölge Adliye Mahkemeleri de delil yetersizliği durumlarında beraat kararı verilmesi gereğini vurgulamaktadır. Özellikle uyuşturucu madde suçlarında, atılı suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğine dair tek delil diğer sanığın iddiası ise, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca sanığın beraatine karar verilmelidir.

Uygulama Örnekleri ve Karar İncelemesi

Uyuşturucu madde suçlarına ilişkin bazı yargı kararları, atfı cürüm beyanlarının nasıl değerlendirildiğine dair somut fikir vermektedir. Aşağıda, Yargıtay ve BAM kararlarından seçilen iki örnek olay incelenmiştir:

Örnek 1: Tek Delil Olarak Atfı Cürümün Yetersizliği: Bir olayda, sanık A üzerinde yakalanan uyuşturucu maddelerle ilgili olarak A, suçu sanık B’nin üzerine atmıştır. Sanık A ifadesinde, ele geçen maddelerin aslında B’ye ait olduğunu, kendisinin sadece aracılık ettiğini iddia etmiştir. İlk derece mahkemesi, A’nın bu beyanına dayanarak B’yi de uyuşturucu ticareti suçundan mahkûm etmiştir. Dosya Yargıtay’ın incelemesine geldiğinde, yüksek mahkeme sanık B yönünden maddi delillerle desteklenmeyen tek kanıtın, diğer sanığın suç atma mahiyetindeki beyanı olduğunu belirlemiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, üzerinde uyuşturucu yakalanmayan B hakkında, sırf A’nın ithamı ile mahkûmiyet verilmesini hukuka aykırı bularak hükmü bozmuştur[7]. Kararda, sanık A’nın atfı cürüm mahiyetindeki beyanından başka kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı vurgulanmış; bu durumda B’nin mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Benzer şekilde, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi de başka bir davada, sanığa atılı suçu işlediğine dair yalnızca birlikte yargılandığı kişinin ifadesi bulunduğu gerekçesiyle mahkûmiyet kurulamayacağını belirtmiş; dosyadaki bilimsel raporlar ve tanık ifadeleri sanığın suçlamasını desteklemediğinden “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereği beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir[8].

Örnek 2: Destekleyici Delillerle Mahkûmiyetin Mümkünlüğü: Bir diğer örnekte, sanık C yakalanan uyuşturucu maddeleri sanık D’den aldığını ileri sürmüştür. Bu iddia ilk bakışta bir atfı cürüm gibi görünse de, soruşturma kapsamında elde edilen iletişimin tespiti kayıtları sanık C ile D’nin suç tarihinde yoğun irtibat kurduğunu ortaya koymuştur. Dosyada, telefon görüşme dökümleri ve mesaj kayıtları gibi bulgular, C’nin beyanını doğrulayacak şekilde D ile arasında suç konusuyla ilişkili bağlantılar olduğunu göstermiştir. Yargılama neticesinde ilk derece mahkemesi, C’nin beyanını bu iletişim delilleriyle birlikte değerlendirerek D hakkında mahkûmiyet kararı vermiştir. Dosya temyiz incelemesinde Yargıtay 8. Ceza Dairesi’ne geldiğinde, D’nin mahkûmiyetine dayanak yapılan atfı cürüm beyanının başka somut kanıtlarla desteklenmiş olduğu saptanmıştır. Nitekim Yargıtay, kararında “sanık C’nin, D’ye atfettiği suç isnadının dosya içinde yer alan telefon görüşme kayıtları ile teyit edildiğini” özellikle vurgulayarak mahkûmiyet hükmünü onamıştır[9]. Bu örnek, bir sanığın diğerine ilişkin suçlayıcı ifadesinin, somut ve objektif delillerle örtüştüğünde mahkeme tarafından inandırıcı bulunabileceğini göstermektedir.

Yukarıda ele alınan örnekler, atfı cürüm beyanlarının yargı mercilerince nasıl ele alındığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Destekleyici hiçbir kanıtın bulunmadığı senaryolarda, üst mahkemeler sanık lehine sonuçlar doğuracak şekilde hareket etmekte; buna karşılık iddianın doğruluğunu gösteren deliller mevcutsa mahkûmiyet kararları yerinde görülmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

Uyuşturucu madde suçlarında sanıkların başkalarını suçlayarak kendi sorumluluklarını azaltma çabası, ceza adalet sisteminin titizlikle denetlediği bir olgudur. İncelenen yargı kararları, “atfı cürüm” iddialarının, ceza hukukunun temel prensiplerinden şüpheden sanık yararlanır ilkesinin somut bir uygulama alanı olduğunu göstermektedir. Tek bir sanığın suçlamasına dayanan ve başka delille desteklenmeyen durumlarda, yargılama mercileri kuşkunun giderilemediğini kabul ederek sanıkların beraatine hükmetmekte veya mahkûmiyet kararlarını bozarak geri çevirmektedir. Böylece, masumiyet karinesinin ve adil yargılanma hakkının korunması sağlanmaktadır.

Diğer taraftan, bir sanığın diğerine yönelik suç isnadı bütünüyle asılsız olmayabilir; ancak bunun hükme esas alınabilmesi, ileri sürülen iddianın inandırıcı biçimde doğrulanmasına bağlıdır. Telefon kayıtları, fiziki takip bilgileri, tanık ifadeleri, parmak izi gibi somut verilerle güçlendirilen atfı cürüm beyanları, tek başına olmasalar bile bir delil zincirinin halkası haline gelebilir ve mahkûmiyet için gereken kesin kanaati oluşturabilir. Yargıtay uygulaması da bu yönde istisnai durumlar bulunduğunu kabul etmektedir.

Bu bağlamda, uygulamaya ilişkin çıkarılabilecek pratik sonuçlar şunlardır: Savunma makamı, müvekkili aleyhine sadece diğer sanığın suçlaması ileri sürülmüşse, bu beyanın güvenilmezliğini ortaya koymaya odaklanmalıdır. Beyanın çelişkileri, suçlayan kişinin olası menfaati, husumet ilişkileri ve destekleyici delillerin eksikliği üzerinde durarak makul şüpheyi vurgulamalıdır. Gerekli durumlarda, suç isnat eden kişinin kendi davasındaki konumu veya olası indirim beklentileri de araştırılarak, isnadın objektif olmadığı savunusu yapılmalıdır. Buna karşılık iddia makamı (savcı) ise, bir sanığın başka bir sanığı suçladığı durumlarda, bu iddianın ciddiyetini destekleyecek bağımsız kanıtlar elde etmeye çaba göstermelidir. Teknik takip, iletişim tespitleri, tanık beyanları, maddi bulgular gibi ek delillerle suçlama teyit edilmeden, salt beyan üzerine hüküm kurulmasının hem hukuken sakıncalı hem de istinaf/temyiz aşamasında sürdürülemez olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.

Sonuç olarak, uyuşturucu madde suçlarında atfı cürüm, yargı organlarınca iki ucu keskin bir kılıç gibi değerlendirilmektedir. Bir yandan, gerçeğin ortaya çıkmasına engel olabilecek bir savunma taktiği olarak görüldüğünde kesin bir şekilde reddedilmekte; diğer yandan, doğruluğu sınandığında ve teyit edildiğinde hükme esas güçlü bir delile dönüşebilmektedir. Adil bir yargılama için önemli olan, her somut olayda bu dengeyi doğru kurmak; ne suçluyu cezasız bırakacak şekilde safça her beyana inanmak ne de gerçekten suç ortaklarını ifşa eden itiraf niteliğindeki sözleri göz ardı etmektir. Türk yargı pratiğinde geliştirilen içtihatlar da tam olarak bunu sağlamaya yönelik olup, atfı cürüm beyanlarına ancak hak ettikleri ölçüde değer verilmesini temin etmektedir.

Karar Künyeleri:

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2018/218, K. 2021/225, 27.05.2021. (Kararda, sanığın on üç gün sonra başkasını suçlaması “suç atma niteliğinde soyut beyan” sayılmış; başkaca delil bulunmadığından mahkûmiyet hükmü bozulmuştur.)

[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu (Karşı Oy), E. 2020/8, K. 2022/176, 15.03.2022. (Karşı oy yazısında, suç isnadının HTS kayıtları, seyahat bilgileri gibi somut delillerle doğrulanması halinde mahkûmiyete yeterli sayılabileceği vurgulanmıştır.)

[3] Yargıtay 10. Ceza Dairesi, E. 2021/7529, K. 2022/11338, 08.11.2022.

[4] Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi, E. 2018/246, K. 2019/790, 24.04.2019.

[5] Yargıtay 10. Ceza Dairesi, E. 2018/3757, K. 2018/7578, 01.11.2018.

[6] Yargıtay 10. Ceza Dairesi, E. 2023/15336, K. 2023/11547, 21.12.2023.

[7] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, E. 2016/826, K. 2016/5257, 31.05.2016.

[8] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, E. 2016/826, K. 2016/5257, 31.05.2016.

[9] Yargıtay 8. Ceza Dairesi, E. 2024/2594, K. 2024/9869, 19.12.2024.