UYUŞTURUCU KULLANMA SUÇLARINDA KDAE KARARININ TEBLİĞİ VE ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR

Abone Ol

5237 sayılı TCK’nin 191 maddesi kapsamında yer alan suçlarda KDAE kararının şüpheliye tebliği ve şüpheliye itiraz hakkı tanınması önemli bir konudur. Burada KDAE kararının tebliği ve kesinleşmesi zorunlu bir işlemdir. Uygulamada TCK m. 191 açısından verilen KDAE kararının şüpheliye tebliğ edilmemesi veya itiraz hakkı tanınması çeşitli sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Belirtmek gerekir ki, KDAE kararı itiraza tabi bir karar olup şüpheliye itiraz hakkı tanınmalıdır.

5237 sayılı TCK’nin 191 maddesi kapsamında yer alan suçlarda dolayı başlatılan soruşturmada şüpheli hakkında 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171. maddesindeki şartlar aranmaksızın, beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmelidir. Bu zorunlu bir işlemdir (TCK m. 191/2).

Cumhuriyet savcısı, bu durumda şüpheliyi, erteleme süresi zarfında kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmadığı veya yasakları ihlal ettiği takdirde kendisi bakımından ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda uyarmalıdır (TCK m. 191/2). Bu uyarı karar metninde belirtilmelidir.

Erteleme süresi zarfında şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaktadır.

Bu süre Cumhuriyet savcısının kararı ile üçer aylık sürelerle en fazla bir yıl daha uzatılabilmektedir. Hakkında denetimli serbestlik tedbiri verilen kişi, gerek görülmesi halinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulabilmektedir (TCK m. 191/3).

5237 sayılı TCK’nin 191 maddesi kapsamında yer alan suçlar özel bir yapıya sahiptir. Bu suçların belirli aşamaları olan bir sistem suçu olduğu söylenebilir. Buradaki sistem KDAE kararı ile başlamaktadır. KDAE kararı olmadan suçun oluşması söz konusu olamaz. Bu nedenle KDAE kararının tebliği ve kesinleşmesi beklenmeli ve sonrasında 2. Aşamaya geçilmelidir.

Kişinin, erteleme süresi zarfında bazı eylemlerde bulunması kamu davası açılmasına neden olacaktır. Kamu davası açılmasına neden olan haller şunlardır (TCK m. 191/4)

a) Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi, (TCK m. 191/4-a),

b) Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması, , (TCK m. 191/4-b),

c) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması (TCK m. 191/4-c).

Yukarıda belirtilen hallerde şüpheli hakkında kamu davası açılacaktır.

Burada KDAE kararının şüpheliye tebliği ve şüpheliye itiraz hakkının tanınması zorunluluğu bulunmaktadır. Suçun daha sonraki aşamaları da buna göre değerlendirilecektir.

Şüpheli hakkında verilen ve itiraza tabi olan "Kamu davasının açılmasının ertelenmesi" kararı ve bu karar ile birlikte verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararların, kesin nitelikte verilmesi veya itiraza tabi olarak verilmesine rağmen şüpheliye çıkartılan tebligatın usulüne uygun şekilde tebliğ edilmemesi veya kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının şüpheliye tebliğ edilmesine rağmen tebliğden itibaren kanuni itiraz süresinin dolması beklenmeksizin verilen denetimli serbestlik ve tedavi tedbirinin infazına başlanmış olması durumlarında bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır.

KDAE kararının tebliğ edilmemesi, yönteme uygun tebliğ edilmemesi

Belirtmek gerekir ki; şüphelinin kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararına yönelik itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle, KDAE kararı kendisine hiç tebliğ edilemeyen veya yöntemine uygun şekilde tebliğ edilmeyen şüpheli hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazına başlanamayacaktır.

Yargıtay, bu durumlarda KDAE kararının infazına başlanmış olmasının hatta tedbirin infazının tamamlanmasının bir önem arz etmediğini düşünmektedir.[1]

Örneğin; sanığa bizzat tebliğ edilen ancak itiraz hakkı olduğu bildirilmeden kesin olarak verilen Cumhuriyet Başsavcılığının kamu davasının açılmasının ertelenmesine dair kararının infazına başlanamayacaktır.[2]

Örneğin; somut olayda sanığa bizzat tebliğ edilen ancak itiraz hakkı olduğu bildirilmeden kesin olarak verilen Cumhuriyet Başsavcılığının 02.01.2019 tarihli kamu davasının açılmasının ertelenmesine dair kararının infazına başlanamayacaktır. Burada şüpheliye itiraz hakkı tanınmadan verilen kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararıyla beş yıllık erteleme süresi de işlemeye başlamayacaktır. Örnek olayımızda 28.05.2019 tarihinde suç işlenmiş olması halinde suçun erteleme süresi içerisinde işlendiğinden de bahsedilemeyecektir.[3]

Yukarıda belirtilen durumların kovuşturma aşamasında ortaya çıkması halinde mahkemenin ne tür bir karar vermesi gerektiği cevaplanması gereken bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kovuşturma aşamasında yapılacak işlemler

Bu durumlarda mahkemesince durma kararı verilmelidir. Bu karar çerçevesinde mahkeme aşağıda belirtilen işlemlerin gerçekleşmesini temin etmelidir:

Bu aşamada şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararın, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde ilgili sulh ceza hâkimliğine itiraz hakkı bulunduğu ihtarı ile birlikte usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinin sağlanması ve usulüne uygun şekilde kesinleştirilmesini takiben geçerli tebligat işlemleri yapılarak denetimli serbestlik kararının infazının sonucunun beklenilmesi gerekir.

Burada denetimli serbestlik tedbirine uygun davranılmaması halinde yargılamaya devamla işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekmektedir.[4]

Konunun örneklerle açıklanması daha yararlı olacaktır.

KDAE kararının kesin olarak verilmesi

Örneğin; şüpheli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı'nca verilen 06.01.2016 tarihli kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve 1 yıl süre ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair karar kesin olarak verilmiş ve şüpheliye 06.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Burada şüpheliye söz konusu karara karşı itiraz kanun yoluna başvuru hakkı tanınmadığı, bu nedenle Denetimli serbestlik Müdürlüğü'nce yapılan tebligatların geçerli olmadığı söylenebilecektir.[5]

Örnek olayda; sanığın, birleştirilmesine karar verilen dosyalardaki suç tarihleri olan 19.05.2016 ve 01.06.2016 tarihlerinde uyuşturucu madde kullandığı teknik yöntemlerle belirlenmiştir.

Bu örnek olayda, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının kesin olarak verilmesi, şüpheliye söz konusu karara karşı itiraz kanun yoluna başvuru hakkı tanınmaması nedeniyle kararın usulüne uygun şekilde kesinleşmeyecek ve bu nedenle beş yıllık erteleme süresi de işlemeye başlamayacaktır. Bu nedenle 19.05.2016 ve 01.06.2016 tarihli eylemlerin erteleme süresi içerisinde işlendiğinden bahsedilemeyecektir.[6]

Bu durumu Yargıtay kovuşturma şartı olarak değerlendirmektedir.

Örnek olayda; mahkemesince açılan kamu davası hakkında kovuşturma şartı gerçekleşmediğinden “durma kararı” verilmelidir.

Şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararın, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde ilgili sulh ceza hâkimliğine itiraz hakkı bulunduğu ihtarı ile birlikte usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesi sağlanmalı ve usulüne uygun şekilde kesinleştirilmesini takiben geçerli tebligat işlemleri yapılarak denetimli serbestlik kararının infazının sonucunun beklenilmelidir.[7]

KDAE kararının durma kararı ile hukuki sonuç doğurmaması

Örneğin; 11.10.2017 tarihli kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu işlediği iddiasıyla sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 191/6. maddesi uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmeden 04.12.2017 tarihli iddianameyle kamu davası açılmıştır.

Örnek olayımızda sanığın 16.11.2014 tarihli kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dolayı verilmiş olan kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının durma kararı nedeniyle hukuki sonuç doğurmayacaktır.

Burada 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 191/6. maddesindeki şartın gerçekleşmediği ve sonraki eylemin tek başına dava konusu yapılmayıp her iki suça ilişkin dava dosyalarının birleştirilerek tek bir kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilmesi gerekecektir.[8]

KDAE kararına karşı kanuni itiraz süresinin dolmaması ve yönteme uygun kesinleştirilmemesi

Örneğin; Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından düzenlenen çağrı kâğıdı, şüpheliye öncelikle bilinen adresine 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21/1. maddesi gereğince tebliği yerine, MERNİS adresine doğrudan anılan Kanun'un 21/2. maddesi gereğince 08.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve şüphelinin kanuni süre içerisinde Müdürlüğe başvurmaması nedeniyle denetimli serbestlik dosyasının kapatılarak şüpheli 20.04.2016 tarihli iddianame ile kamu davası açılmıştır.

Örnek olayda, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının tebliği, kanuni itiraz süresinin dolması ve usulüne uygun kesinleştirilmesi beklenmeksizin şüpheli hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazına başlanamayacaktır.

Burada ayrıca Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından düzenlenen çağrı kâğıdının tebliğ işleminin de usulsüz olduğu, yine denetimli serbestlik tedbirinin infazı aşamasında, sanığa 10 gün içinde denetimli serbestlik müdürlüğüne başvurması gerektiği uyarısını içeren tebligatın yapılması ve sanığın başvuruda bulunmaması üzerine, yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta "ısrar" ettiğinin kabul edilebilmesi için sanığa "önceki tebligat gereğince başvuruda bulunmadığı, bu tebligat üzerine öngörülen süre içinde de başvurmaması halinde yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta ısrar etmiş sayılacağı" uyarısı ile yeniden tebligat yapılması da gerekmektedir.

Şüpheliye yapılan bu tebligata rağmen de başvuruda bulunmadığı takdirde sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerine uymamakta ısrar ettiği kabul edilebilecektir.

Örnek olayda, bu hususlar gerçekleşmediğinden, TCK’nın 191/4-a maddesinde düzenlenen “kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi” şartının da gerçeklemediği söylenebilecektir.[9]

15 günlük itiraz süresi dolmadan infaza başlama hali

Örneğin; Cumhuriyet Başsavcılığı'nca verilen kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararı 08.04.2015 tarihinde şüpheliye tebliğ edilmesinden sonra 15 günlük itiraz süresi geçmeden, dolayısıyla karar henüz kesinleşmeden 5 yıllık erteleme süresi işlemeye başlamayacaktır.

Burada örneğin şüphelinin 09.04.2015 tarihli suçu erteleme süresi içerisinde işlediği söylenemeyecektir.

Örnek olayımızda, şüphelinin 09.04.2015 tarihinde yeniden kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu işlemesinin TCK’nın 191/4-b maddesi kapsamında ihlal olarak değerlendirilemeyeceği söylenebilir.

Bu gibi durumlarda kovuşturma şartının gerçekleşmesini beklemek üzere, “durma kararı” verilmesi gerekir. Kovuşturma şartı gerçekleşmediği gerekçesiyle “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[10]

Burada şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararın, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde ilgili sulh ceza hâkimliğine itiraz hakkı bulunduğu ihtarı ile birlikte usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinin sağlanması ve usulüne uygun şekilde kesinleştirilmesini takiben geçerli tebligat işlemleri yapılarak denetimli serbestlik kararının infazının sonucunun beklenilmesi zorunlu bir uygulamadır.

Yargıtay’ın aksi yöndeki kararları

Yargıtay, yukarıda belirtmiş olduğumuz kararların aksine vermiş olduğu kararları da bulunmaktadır.

Yargıtay bir kararında, erteleme kararı usulüne uygun olarak tebliğ edilememiş olsa dahi, sanığın haricen veya 7201 sayılı Tebligat Kanununun 32. maddesinde belirtildiği üzere usulsüz tebliğ sonucu kararı öğrenip Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne bizzat müracaat ederek hakkındaki karar ile ilgili infaza başlamış ve Tebligat Kanununun 32/2. maddesindeki usule göre itiraz hakkını kullanmamış ise artık kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının usulüne uygun olarak tebliğ edilmeden tedbirin infazına başlanmış olmasının, TCK’nin 191/4. maddesinde belirtilen yargılama şartının gerçekleşmesine bir etkisi olmayacağını ifade etmektedir.[11]

Yargıtay bu kararında, “kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı” kesinleştirilmeden tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazına başlanamayacağına ilişkin herhangi bir yasa veya yönetmelik hükmü bulunmadığını ifade etmektedir.

Yargıtay bu kararında; CMK’nin 269/1. Maddesinde yer verilen “İtiraz, kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz.” şeklindeki hükme atıf yapmaktadır.

Sanığın kuruma müracaat ederek tedbirin infazına başladıktan sonra da hiçbir aşamada itiraz etmediği ve tedbirin infazına devam ettiği, bu nedenle kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı sanığa tebliğ edilmeden tedbirin infaz işlemlerine başlanmış olmasının da dava şartının gerçekleşmesine bir etkisi olmayacağı bu kararda gerekçe olarak gösterilmiştir.[12]

Yargıtay’ın bu kararının uygulama açısından daha isabetli olduğunu düşünmekteyiz.

Bu aşamada, denetimli serbestlik tedbirinin infazına baştan itibaren yeniden mi başlanacağı veya kaldığı yerden mi devam edeceği hususu tartışma konusu yapılabilir.

Yargıtay’ın bu durumlarda KDAE kararının infazına başlanmış olmasının hatta tedbirin infazının tamamlanmasının bir önem arz etmediğini ifade ettiği kararları bulunmaktadır.[13] Bu nedenle işlemlerin tamamen yenilenmesi gerektiği, baştan itibaren bütün aşamaların yenilenmesi ve tekrar edilmesi gerektiği söylenebilir. Zira TCK’nin 191. Maddesi kapsamındaki suçlar belirli aşamaları olan suçlardır. Bu yüzden KDAE aşamasında yukarıda belirtilen sorunların yaşanması halinde o aşama geçersiz sayıldığından diğer aşamalarda geçersiz sayılmaktadır. Bu nedenle sistemde yer alan aşamaların baştan itibaren sırayla yenilenmesi gerekecektir.

Yargıtay’ın son yıllarda konumuz ile ilgili verdiği kararların iş yükünü artıracağı ve TCK m. 191 kapsamında yer alan suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma sürecinin uzamasına neden olacağı ifade edilebilir.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------

[1] Bkz.; Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 09/12/2019 tarihli ve 2019/2360 esas, 2019/7718 karar sayılı ve Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 26/05/2016 tarihli ve 2016/1582 esas, 2016/3201 karar sayılı ilâmları.

[2] Y.10.CD, E: 2020/13663, K: 2020/8738, Teb: KYB - 2020/49135, KT: 09.12.2020.

[3] Y.10.CD, E: 2020/13663, K: 2020/8738, Teb: KYB - 2020/49135, KT: 09.12.2020.

[4] Y.10.CD, E: 2020/13663, K: 2020/8738, Teb: KYB - 2020/49135, KT: 09.12.2020.

[5] Y.10.CD, E. 2020/17054, K. 2021/6149, T. 26.05.2021.

[6] Y.10.CD, E. 2020/17054, K. 2021/6149, T. 26.05.2021.

[7] Y.10.CD, E. 2020/17054, K. 2021/6149, T. 26.05.2021.

[8] Y.10. CD, E. 2021/2584, K. 2021/7981, T. 23.06.2021.

[9] Y.10.CD, E. 2021/1462, K. 2021/6150, T. 26.05.2021.

[10] Y.10.CD, E. 2021/1500, K. 2021/6157, T. 26.05.2021.

[11] Y.10.CD, E. 2019/2204, K. 2019/4237, T. 24.06.2019.

[12] Y.10.CD, E. 2019/2204, K. 2019/4237, T. 24.06.2019. Bu olayda; Mahkemenin “kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararın sanığa usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, tebligat parçasının bila tebliğ iade edildiği, bu kapsamda sanığın kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali kapsamındaki sorumluluktan haberinin olamayacağı” şeklindeki gerekçesi dosya kapsamına uygun görülmemiştir.

[13] Bkz.; Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 09/12/2019 tarihli ve 2019/2360 esas, 2019/7718 karar sayılı ve Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 26/05/2016 tarihli ve 2016/1582 esas, 2016/3201 karar sayılı ilâmları.