Uluslararası İnsancıl Hukukun İlkeleri ve İsrail’in Gazze’deki İhlalleri: İnsani Yardımın Engellenmesi Üzerine Hukuki Bir Değerlendirme

Abone Ol

Uluslararası İnsancıl Hukukun Temel İlkeleri

Ayrım Gözetme İlkesi: Silahlı çatışmalarda taraflar, sivilleri ve askerî hedefleri birbirinden kesin olarak ayırt etmek zorundadır. Sivillere yönelik doğrudan saldırılar kesinlikle yasaktır.

Orantılılık İlkesi: Saldırının beklenen askerî faydası, sivil zararının ölçüsüz olmasına izin vermez. Orantısız saldırılar uluslararası hukuka aykırıdır.

Önlem Alma İlkesi: Taraflar, sivillerin zarar görmesini önlemek için mümkün olan tüm tedbirleri almak zorundadır.

İnsani Yardımın Korunması: Sivillerin temel ihtiyaçlarına erişimi sağlamak, tarafların zorunluluğudur. 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve ek protokoller, insani yardımın engellenmesini yasaklamış, yardım kuruluşlarının faaliyetlerinin korunmasını zorunlu kılmıştır.

Toplu Cezalandırmanın Yasaklanması: Hiçbir korunan kişi, şahsen işlemediği bir suçtan dolayı cezalandırılamaz. Toplu cezalandırmalar ve aynı şekilde her türlü yıldırma veya terörizm tedbirleri yasaktır. (IV.Cenevre Sözleşmesi 33.Madde)

İsrail’in Gazze’deki Uygulamaları ve Hukuki Sorunlar

Abluka ve Kuşatma: İsrail’in Gazze’ye uyguladığı kara, hava ve deniz abluka politikaları, bölgedeki sivil nüfusun temel yaşam koşullarını ciddi şekilde zorlamaktadır. Bu durum, insani yardımın ulaştırılmasını engellemekte ve sivillerin yaşama hakkını tehdit etmektedir.

İnsani Yardımın Sistematik Engellenmesi: Gıda, ilaç, su ve yakıt gibi hayati önemdeki malzemelerin geçişinin geciktirilmesi veya engellenmesi, uluslararası insancıl hukuka açıkça aykırıdır. Bu uygulama, sivillerin açlık ve hastalıkla karşı karşıya kalmasına neden olmakta, dolayısıyla toplu cezalandırma niteliği taşımaktadır.

Altyapının Hedef Alınması: Elektrik santralleri, su arıtma tesisleri ve sağlık merkezlerine yönelik saldırılar, sivillerin temel hizmetlere erişimini engellemekte, bu da savaş hukukunun ihlalidir.

Yardım Kuruluşlarına Yönelik Engellemeler: Yardım konvoylarının durdurulması, yardım personeline yönelik saldırılar ve faaliyetlerin kısıtlanması, insani yardımın etkinliğini azaltmakta ve uluslararası hukuka aykırıdır.

İnsani Yardımın Engellenmesinin Hukuki Değerlendirmesi

Hukuki Temel: 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve 1977 Ek Protokol I, sivillerin insani yardım almasını sağlamak için taraflara yükümlülükler getirmiştir. Bu metinler, insani yardımın engellenmesini yasaklar ve sivillerin korunmasını önceler.

Toplu Cezalandırma Niteliği: Yardımların kasıtlı olarak engellenmesi, bireysel suçlar olmaksızın tüm Gazze halkının cezalandırılması anlamına gelir; bu ise Cenevre Sözleşmesi Madde 33 uyarınca yasaktır.

Savaş Suçu Potansiyeli: Roma Statüsü ’nün 8. maddesi, sivillerin aç bırakılması veya temel insani ihtiyaçlarının engellenmesini savaş suçu olarak tanımlar. İsrail’in abluka ve yardım engelleme politikaları savaş suçunu teşkil eder.

Uluslararası Sorumluluk: İsrail, bu uygulamaların sorumlusu olarak uluslararası hukuk önünde devlet ve bireysel düzeyde hesap vermelidir. Bağımsız ve etkili soruşturmalar gereklidir.

Taraf devletler, İsrail’e karşı çeşitli diplomatik ve hukuki adımlar atabilirler. Bunlar arasında İsrail ile askeri, ekonomik veya diplomatik iş birliğini sınırlamak; Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) süreçlerine destek sunmak; Birleşmiş Milletler’ de siyasi pozisyon almak ve İsrail yetkililerinin kendi ülkelerine girişini sınırlamak gibi uygulamalar yer alır. Ancak bu adımlar, ülkelerin dış politika önceliklerine ve uluslararası dengelere bağlı olarak değişiklik gösterir.

Hukuki açıdan, Filistin’in Roma Statüsü ’ne taraf olması nedeniyle UCM, 2014’ten itibaren İsrail ve Hamas liderleri hakkında savaş suçu iddialarını soruşturmakta ve sivillerin aç bırakılması, insani yardımın engellenmesi gibi iddiaları incelemektedir. İsrail bu mahkemenin yetkisini tanımamakla birlikte, Filistin topraklarında işlenen suçlar üzerinden İsrailli yetkililere yönelik tutuklama emri çıkarılabilir. Bu durum geçmişte Sudan ve Rusya örneklerinde görüldüğü gibi uluslararası hukukta önemli bir emsal teşkil etmektedir.

Diğer taraftan, devletler arası bir mahkeme olan Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD), Güney Afrika 2023’te İsrail’in aleyhine başvuruda bulunmuş ve mahkeme, İsrail’in Gazze’deki eylemlerine ilişkin önlemler alınması yönünde bağlayıcı kararlar vermiştir. Bu kararlar, İsrail’i sivillerin korunması ve insani yardımın sağlanması konusunda yükümlülük altına almakta, ancak mahkemenin uygulama gücü daha çok diplomatik ve itibar baskısıyla sınırlıdır.

Bunun yanı sıra, bazı ülkelerin Evrensel Yargı Yetkisi kapsamında, savaş suçu iddialarıyla ilgili İsrailli yetkilileri kendi ülkelerinde yargılamaya çalışmaları, sivil toplum kuruluşlarının raporları ve uluslararası kampanyalar da İsrail’e yönelik uluslararası baskıyı artıran araçlardır. Tüm bu mekanizmalar birlikte değerlendirildiğinde, İsrail’in eylemlerine karşı uluslararası hukuk ve politika sahnesinde çeşitli yollarla tepki verilebilmekte ancak bu yolların etkinliği, siyasi irade ve uluslararası ilişkilerin karmaşıklığı nedeniyle sınırlı kalabilmektedir.

Sonuç ve Öneriler

İsrail’in Gazze’ye yönelik uygulamaları, uluslararası insancıl hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır ve sivillerin yaşama, sağlık ve insani yardıma erişim haklarını ciddi biçimde ihlal etmektedir.

Uluslararası toplum, insani yardımın engellenmesine derhal son verilmesi için etkin baskı kurmalı, sorumluların hesap vermesi için hukuki mekanizmalar işletilmelidir.

Gazze halkının temel insani ihtiyaçlarına kesintisiz erişimi sağlanmalı, yardım kuruluşlarının güvenliği ve faaliyetleri güvence altına alınmalıdır.