ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ'NÜN (ILO) 87 VE 158 NOLU SÖZLEŞMELER BAĞLAMINDA TÜRKİYE KARARI

Abone Ol

15 Mart 2021 tarihinde yayınlanan “ILO Sözleşmeleri ve İdare Mahkemesi Kararları Işığında Sendika Üyeliği Nedeniyle İhraçlar” isimli makalemizde sendikal nedenlerle kamu görevinden çıkarılmalar konusuna değinmiştik. Bu çalışma kapsamında, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) Denetim Organları tarafından ILO Sözleşmeleri bağlamında yürütülen denetim çalışmalarında bu konunun nasıl değerlendirildiğini ayrıntılı olarak ele alacak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi (87 no.lu ILO Sözleşmesi) ile Hizmet ilişkisine Son Verilmesi Sözleşmesine (158 no.lu ILO Sözleşmesi) riayet etmediği iddialarına ilişkin başvuruları ele alan ve ILO Yönetim kurulu tarafından 24 Mart 2021 tarihli kararıyla https://www.ilo.org/gb/GBSessions/GB341/ins/WCMS_776590/lang--en/index.htm) kabul edilen raporda https://www.ilo.org/gb/GBSessions/GB341/ins/WCMS_775695/lang--en/index.htm ) yer alan tespitleri irdeleyeceğiz.

Ancak öncelikle hepimizin bildiği, ancak ya unuttuğumuz ya da önemini zamanında fark etmediğimiz tarihi bir olaya Haldun Özen’in “Entellektüelin Dramı, 12 Eylül’ün Cadı Kazanı” (İmge Yayınları) isimli kitabından alıntılarla değinerek hafızaları tazeleyelim.

Bilindiği üzere 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu kapsamında kamuda çalışan pek çok kişinin işine son verilmişti. Bu dönemde kamudan ihraç edilen kişileri ifade etmek için 1402’likler tabiri kullanılmaktadır. Bu dönemdeki işten çıkarmalar bazı açılardan 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan kamu görevinden ihraçlara benzemekle birlikte nicelik olarak günümüzde yaşanan ihraçlara göre çok daha küçük sayıdaydı. Genelkurmay Başkanlığının açıklamalarına göre o dönem toplam 4891 kamu personeli görevden alınmıştı. Ancak kendilerine istifa etme seçeneği sunulan kişiler de dahil edildiğinde bu sayının 20.000 civarında olduğu söylenmektedir.

ILO o dönemde de yaşanan toplu ihraçlara ilgisiz kalmamış, ILO temsilcileri 1402’likler Kurultayına katılma davetini kabul etmemiş, ancak toplantıdan elde edilecek belgeleri memnuniyetle inceleyeceğini ifade etmiştir. ILO 1989 yılı Genel Kurulunda konuyu incelemeye almıştır. İşçi ve işveren temsilcileri, Türkiye Hükümetinin kamu çalışanlarına politik düşünceleri nedeniyle uyguladığı ayrımcılığa son verme çağrısı yapmasını istemiştir. Bu öneriler üzerine Uygulama Komitesi 1402 sayılı yasa ve uygulamasına ilişkin özel bir bölümün raporunda yer almasına karar vermiştir. Bu durum, o zamanki basın organlarında “Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütünde Kara Listeye Alındı” olarak yansımıştır. ILO Genel Kurulunda yapılan toplantıda, Türk Hükümetinin temsilcisi “1402  sayılı yasa olağanüstü koşullarda belirli bazı durumların ele alınabilmesi için yapılmış bir düzenlemeden ibaretti. Türkiye’nin hiçbir yöresinde 1987’den bu yana uygulanmıyordu, zira sıkıyönetim kalkmıştı. Nihayet, Hükümet yasanın mahzurlarını ortadan kaldırmak için bir tasarı hazırlamış ve bunu TBMM’ye sunmuştu. Mecliste görüşülmekte olan tasarı 1402 sayılı yasanın çeşitli maddelerinde iyileştirme yapılmasını öngörüyor, Sıkıyönetim Kanunlarının yetkilerini de sınırlıyordu…” şeklinde savunma yapmıştır.

Bu açıklamalara tepki olarak söz alan Finlandiya, Danimarka, Norveç ve İsveç İşçi Konfederasyonları temsilcisi N. Dahl; üniversite öğretim üyesi, okutman, öğretmen, devlet memuru, kamu çalışanı işçi olmak üzere yaklaşık 8.500 kişinin 1402 sayılı kanun kapsamında işten atıldığını, bu kişilerin istenmeyen kişi olarak yaşamları boyunca kamu sektöründe ve kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışamayacaklarını, bu tasarrufların kaynağının yargı değil, idari tasarruf olduğunu, Parlamentoya sunulan güvenlik soruşturması yasasının kişilerin siyasal inanç ve düşüncelerinin değerlendirildiği bir yöntemi benimsediğini, ILO Anayasasına bağlı ve 111 sayılı ILO Sözleşmesini onaylayan hiçbir ILO üyesi devlette böyle bir soruşturma yönteminin kabul edilemeyeceğini belirtmiştir.

İşçi grubu başkanı J. Houthuys ise: “İşçi grubunun işinden atılan ve kamu sektöründe çalışmaları sonsuza kadar yasaklanan binlerce çalışanın adil bir yargılama sonucu işlerine tazminat da ödenerek iadesini talep ettiklerini, Uzmanlar Komitesinin müteaddit taleplerine karşın Hükümetin bu tarihe kadar hiçbir yargı kararı ibraz etmediğini” hatırlatarak, 111 nolu Sözleşmeyi uygulamadığı için Hükümeti esefle kınamıştır. (1)

1989 yılı Genel Kurulu’na kadar ILO nezdinde yaşanan süreç ulusal yargı mekanizmalarında da karşılık bulmuş ve bilinen Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararıyla (2) 1402’liklerin hakları yargı kararıyla iade edilmiştir.      

Bu olayların yaşandığı 1989 yılının üzerinden 32 yıl geçmiş olmasına rağmen maalesef benzer bir durumu tekrar yaşıyoruz. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından 19 sendika kapatılmış, kamu sektörü ve özel sektörde toplu işten çıkarmalar olmuştur. Kapatılan sendika konfederasyonu (Aksiyon İş Konfederasyonu) tarafından darbe girişimini takiben kapatıldığı ve binlerce üyesinin kanun hükmünde kararnamelerle işten çıkarıldığı iddiasıyla, faaliyetine devam sendikalar tarafından ise kamu görevinden çıkarılan üyeleriyle ilgili ILO’ya şikayette bulunulmuştur. Konfederasyon tarafından yapılan şikayet; 87 nolu Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi ile 158 nolu Hizmet İlişkisine Son Verilmesi Sözleşmesine Türkiye Hükümeti tarafından riayet edilmediği iddiasını içermektedir.

87 ve 158 nolu sözleşmeler

Yukarıda atıf yapılan önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere; Uluslararası Çalışma Örgütünün 87 nolu sözleşmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesi kapsamındaki sendika hak ve özgürlüğünü ele alan ilk ve en önemli belgedir. Sözleşme, sendika kurma ve sendika üyeliği açısından hiçbir ayrım gözetilmemesi, önceden izin alınmaması ve istenilen örgütün kurulması ve bunlara üye olunmasına ilişkin güvenceleri kapsamaktadır. Sözleşme, örgütlenme özgürlüğünün yanı sıra örgütlenme hakkının korunmasını da öngörmektedir. Sözleşmeyi onaylayan her ILO üyesi devlet, çalışanların ve işverenlerin örgütlenme hakkını serbestçe kullanabilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Sözleşme; kamu organlarının, sözleşmede yer alan haklarını sınırlayacak ve uygulanmasını engelleyecek nitelikte hükümler koymaktan ve uygulamalarda bulunmaktan kaçınması gerektiğini belirtmektedir.

Hizmet ilişkisinin işveren tarafından sona erdirilmesi halinde, hizmet akdini güvence altına alan Uluslararası Çalışma Örgütünün 158 Nolu sözleşmesi, 1982 yılında kabul edilmiş ve Türkiye tarafından 1994 yılında onaylanmıştır.

158 nolu sözleşmede hizmet ilişkisinin sona erdirilmesine ilişkin olarak yer alan düzenlemelerden bazıları şöyledir:

- Sözleşme; tüm ekonomik faaliyet alanlarını ve hizmet ilişkisi ile çalışan herkesi kapsamaktadır.

- Hizmet ilişkisine son verme haklı nedene dayanmalıdır.

- İşçinin kapasitesine veya işin yürütümüne veya işyeri gereklerine dayalı geçerli bir son verme nedeni olmadıkça hizmet ilişkisine son verilemez.

- Sendika üyeliği ve faaliyeti, siyasi görüş, din, etnik veya sosyal köken hizmet ilişkisine son vermek için geçerli bir neden teşkil etmez.

- İşveren, hakkındaki iddialara karşı savunma fırsatı tanımadan bir işçinin hizmet ilişkisini o işçinin tutumu ve verimi ile ilgili nedenlerle sona erdiremez.

- Hizmet ilişkisine haksız olarak son verildiği kanısında olan bir işçi mahkeme, hakem kurulu veya hakem gibi tarafsız bir merci önünde itirazda bulunma hakkına sahiptir.

- İşveren haklı nedeni ispatla yükümlüdür.(3)

ILO’ya Yapılan Şikayetin Kapsamı

Konfederasyon, 87 nolu Sözleşmeye ilişkin yaptığı başvuruda; 18 sendikanın birleştiği bir şemsiye kuruluş olduğunu, 29 binden fazla üyesi olduğunu, darbeyi açık bir şekilde kınamalarına rağmen 667 sayılı KHK ile idari makamlarca konfederasyonlarının kapatıldığı, kendilerine yöneltilen suçlamanın Parlamento ya da yargısal kurumların denetimi olmaksızın gerçekleştiği, konuya ilişkin herhangi bir soruşturma yürütülmediği ve masumiyet karinesinin yanı sıra ILO Sözleşmelerinde tanınan haklarının hiçbirini kullanmalarına müsaade edilmediği, üyelerinin “sivil ölüme” mahkum edildiği, başka iş bulma, tazminat ve emeklilik haklarından yoksun kaldıkları, sendika üyeliği gerekçesiyle cezai işlemlere maruz kaldıkları, hapse atıldıkları, üyelerinin işten atılma işlemine karşı yargıya başvurmalarına rağmen başvurularının yerel mahkemelerce yetkisizlik gerekçesiyle incelenmediği iddialarını dile getirmiştir.

158 nolu Sözleşmeye ilişkin yapılan başvuruda ise; darbe teşebbüsünü takiben üyesi olan binlerce işçinin 158 nolu Sözleşmenin 4, 5, 7, 8 ve 12. Maddelerine aykırı olarak kanun hükmünde kararnameler ile işten atıldığını, bazı işçilerin politik veya dini nedenlerle muhalif olarak algılanan şirketler, kuruluş ve derneklerde istihdam edildiğini, bu tür şirketlere kayyım atandığını, atanan kayyımların çeşitli gerekçelerle şirketlerin faaliyetlerini durdurmasına karar verdiğini ve kendi işçilerini tazminat ve itiraz hakkı olmaksızın işten attığını ileri sürmüştür. Darbe girişimi sonrası işten çıkarmalarda aykırılık iddia edilen maddeler aşağıda sıralanmıştır.

Madde 4 

İşçinin kapasitesine veya işin yürütümüne veya işyeri gereklerine dayalı geçerli bir son verme nedeni olmadıkça hizmet ilişkisine son verilemez.

Madde  5

Özellikle aşağıdaki hususlar son verme için geçerli bir neden teşkil etmezler:

Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızasıyla çalışma saatlerinde sendikal faaliyetlere katılma,

........

Madde 7

İşveren den makul ölçülere göre beklenemeyecek haller hariç, hakkındaki iddialara karşı savunma fırsatı verilmeden bir işçinin hizmet ilişkisi, o işçinin tutumu ve verimi ile ilgili nedenlerle sona erdirilemez.

Madde 8

Hizmet ilişkisine haksız olarak son verildiği kanısında olan bir işçinin mahkeme, iş mahkemesi, hakemlik kurulu veya hakem gibi tarafsız bir merci nezdinde itirazda bulunma hakkı vardır.

Madde 12

Hizmet ilişkisine son verilen bir işçi, ulusal mevzuat ve uygulamaya uygun olarak aşağıdaki haklardan yararlanır;

Miktarı, diğer unsurların yanı sıra, hizmet süresine ve ücret seviyesine göre belirlenecek ve doğrudan işveren tarafından veya işverenlerin katkısıyla oluşturulmuş bir fondan ödenecek bir kıdem tazminatı veya işten ayrılma nedeniyle doğan başka haklar, veya

..........

Konfederasyon, ayrıca işten çıkartılan işçilerin kara listeye alındığını, nefret söylemine ve “sivil ölüme” maruz kaldığını belirttikten sonra, yaklaşık 150.000 işçi ve kamu görevlisinin yanı sıra KHK’lar ile atanan kayyımlar tarafından işten çıkartılan 10.000 kişinin herhangi bir soruşturma yürütülmeksizin ve haklarındaki iddialardan haberdar edilmeksizin işlerinden çıkarıldığını iddia etmektedir.

Türk Hükümetinin Savunması      

Türk Hükümeti ILO’ya sunduğu savunmada; Anayasa’nın 121. maddesi uyarınca olağanüstü halin gerekli kıldığı hallerde kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisine sahip olduğunu, bu kapsamda çıkarılan 667 sayılı KHK ile FETÖ/PDY ile ilişkili, iltisaklı ve irtibatlı kabul edilen ve milli güvenliğe karşı tehdit oluşturan sendikaların, federasyonların ve konfederasyonların kapatıldığını, bu kurumların darbeyi desteklemek suretiyle kuruluş amaçlarına aykırı davrandığını ve ulusal mevzuata aykırı davrandıklarını, sendikaların mal varlıklarına el konulmasının onların darbeye ekonomik ve fiili destek vermeleriyle ilişkili olduğunu, bu kuruluşların kapatılmasının hiçbir şekilde sendika nitelikleri veya faaliyetleriyle ilgili olmadığını, Bakanlar Kurulu kararı ile kapatmanın sadece OHAL döneminde olduğunu, sendikaların OHAL Komisyonuna başvurma hakkı olduğunu, ancak şikayetçinin OHAL Komisyonuna başvurmadığını, OHAL Komisyonu kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil tüm yargı yollarının açık olduğunu ifade etmektedir.”

Peki, ILO tarafından söz konusu iddiaları değerlendirmek üzere görevlendirilen komite Türk Hükümeti tarafından yapılan savunmaları ikna edici bulmuş mudur?

Komitenin 87 Nolu Sözleşmeye İlişkin Değerlendirmesi

Komite, ilk olarak yerel başvuru yollarına gidilip gidilmediği hususunu incelemiş ve bu hususta AİHM’nin Köksal v. Türkiye (Başvuru No. 70478/76) kararına atıf yaparak, OHAL Komisyonunun yerel bir başvuru yolu teşkil ettiğini, verdiği kararların yargı makamlarınca incelenebileceğini, ancak bu yolun etkinliğini kanıtlama konusundaki ispat yükünün ilgili Devlete ait olduğunu belirtmiştir. Yani, kamudan ihraç ve işten çıkarma işlemlerinden çok sonra tesis edilmiş olsa dahi, OHAL Komisyonu yerel bir başvuru yolu olarak görülmüş, ancak Türk Hükümetinin bu yolun etkinliğini ispatlama konusunda yetersiz kaldığına vurgu yapılmıştır.

Ancak Komite, OHAL Komisyonunun etkinliği sorusunun ikincil derecede olduğunu ve KHK kapsamında sendika üyeliği nedeniyle işten çıkarılmaların haklı görülebilmesi için öncelikle sendikanın kapatılmasının OHAL Komisyonu tarafından etkin bir şekilde incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Çünkü işçilerin işten çıkarılmasının haklı gösterilebilmesi için öncelikle sendikayla ilgili iddianın sonuçlandırılması gerekmektedir.

Komite, bir sendikanın idari yolla kapatılmasının, açık bir şekilde 87 nolu sözleşmenin 4. maddesinin ihlali olduğu, yürütme organına tam yetki veren veya yargı fonksiyonuna ait tüm yetkileri kullanma hakkı veren bir kanun uyarınca hükümet organlarınca kapatılmanın olağan yargı fonksiyonunun sağlayacağı savunma haklarını sağlamadığı, mevcut bir sendikanın tescilinin iptal edilmesinin yalnızca yargısal makamlarca yapılabileceği ve savunma hakkının ancak bu şekilde garanti edilebileceği, bu prensibin Olağanüstü Hal startlarında dahi aynı şekilde geçerli olduğu, sendikaların idari makamlarca kapatılması ve faaliyetlerinin askıya alınmasının aşırı bir müdahale oluşturduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.

Komite, AİHM’nin Pişkin v. Türkiye (Başvuru No. 33399/18) kararına da atıfta bulunarak, milli mahkemelerin davacının işten çıkarma kararına karşı açtığı davada kapsamlı bir inceleme yapmaması, kararını davacı tarafından sunulan herhangi bir delile dayandırmaması ya da başvuruyu reddetmek için herhangi bir geçerli neden sunmaması nedeniyle başvurucunun etkili çözüm yolu hakkını ihlal edildiği hususuna vurgu yapmış, bu nedenle komite, olağanüstü hal kapsamında kabul edilen KHK’lar uyarınca alınan tedbirlerin yargısal incelemesinin ne ölçüde yasal prosedürlere uyduğu ve ne ölçüde adil yargılanma hakkına riayet ettiğini incelemesi gerektiğine karar vermiştir.  

Komite, Hükümetin kapatılan sendikalarca OHAL Komisyonuna herhangi bir başvuru yapılmadığını savunmasına ilişkin olarak; bu sendikaların liderlerinin ve üyelerinin tutuklu olduğuna ve kapatılan sendikaların fonlarına KHK’lar uyarınca el konulduğuna ve bu durumun sendikaların iddialarını etkin bir şekilde OHAL Komisyonu önüne getirmesine engel olduğuna dikkat çekmiş ve hükümetin kapatılan sendikalara ilişkin KHK’da belirtilen irtibat, iltisak ve ilişki iddiası dışında kapatılmalarını haklı gösterecek herhangi bir açıklama getiremediğini vurgulamıştır.

Ayrıca, kapatılan sendikaların olağanüstü hal ilanına kadar yasal olarak faaliyet göstermekte olduğunu, işten çıkartılan kişiler açısından  kapatılan bir konfederasyonun üyesi olmanın FETÖ/PDY ile bağlantılı olmanın ve darbeyi desteklemenin delili ve işten çıkarmanın gerekçesi olarak gösterildiğini, bu işçilerin bir sendikaya üye oldukları için veya bir terörist örgütle muhtemel bir ilişkisi oldukları gerekçesiyle cezalandırıldıkları sonucuna vararak, işçilerin 87 nolu Sözleşmenin 2. maddesi tarafından teminat altına alınan bir organizasyona katılma hakkını kullandıkları için cezalandırıldıkları ve bireysel durumlarını gözden geçirtme imkanından da yoksun olduklarını vurgulamıştır.  

Komite, OHAL Komisyonu tarafından yapılan incelemede, ilgili sendikanın kapatılmasının yasallığı veya kişilerin faaliyetlerinin incelenmediği,  sadece kişinin maaşından sendika aidatının kesildiğini gösteren bir belge ile kapatılan bir sendikaya üyeliğin kanıtlanmakta olduğunu ve OHAL Komisyonunun bu nedenleri kişinin başvurusunu reddetmek için yeterli kabul ettiğini belirtmiştir.

Komite, hukukun üstünlüğünü temin etme noktasında etkili kanun yoluna vurgu yapmakta, etkili bir kanun yolunun varlığı açısından da başvurucu sendikanın kapatılmasına ilişkin yargısal incelemenin, bu sendikayla ilişkili olmaları dolayısıyla işten atılan kişilere ilişkin incelemeden önce veya aynı zamanda yapılması gerektiğini ve işten çıkartılan işçilerin mahkeme önünde dinlenme hakkının olması gerektiğini belirtmiştir.  

Komite ayrıca başvurucu Konfederasyon ve diğer bazı sendikaların başkanlarının tutuklu olmasına dikkat çekerek, bu kişilerin sendikal faaliyetler nedeniyle tutuklanmasını 87 nolu Sözleşme kapsamındaki örgütlenme özgürlüğü ilkesine aykırı bulmuştur. Bu noktada, AİHS hükümleri bağlamında kişilerin özgürlük hakkına, keyfi olarak tutuklanmama hakkına ve bağımsız ve tarafsız bir mahkemece adil yargılanma hakkına önem verilmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır.

Yapılan bu değerlendirmeler ışığında, ILO tarafından görevlendirilen komite 667 sayılı KHK ile kapatılan sendikalara ilişkin incelemelerin olağan yasal prosedürler uyarınca incelenmesi gerektiğini, bu şekilde sendikaların davalarını tam olarak sunma ve kendilerini savunma şansına sahip olacağını,  eğer yargı makamlarınca kapatma işlemi hukuksuz bulunursa veya isnatlara ilişkin kanıtların yetersiz olduğuna hükmedilirse, bu sendikaların malvarlıklarının geri verilmesi ve faaliyet göstermelerine imkan tanınması gerektiğini ifade etmektedir.

Komite tarafından vurgulanan diğer hususlar ise, sendika üyelikleri nedeniyle işlerini kaybeden işçilerin her birine ilişkin olarak, bu kişilerin işten çıkarılmalarını haklı gösterecek yeterli delil olup olmadığının tam, bağımsız ve tarafsız olarak incelenmesi, eğer yeterli delil yoksa, kişilerin eski görevlerine iade edilmesi, bunun mümkün olmaması halinde uygun tazminat ve düzeltici önlemlerin alınması, bu kişilerin haklarının iade edilmesi, tutuklu sendika üyelerinin de hızlı ve tarafsız bir şekilde yargılanmasının temin edilmesi gerektiği hususlarıdır.

Komitenin 158 Nolu Sözleşmeye İlişkin Değerlendirmesi

Komite 158 nolu Sözleşmeye ilişkin değerlendirmesinde de AİHM’nin Pişkin v. Türkiye kararına atıf yapmıştır. AİHM 667 sayılı KHK kapsamında bir kamu kuruluşundan ihraç edilen bir uzmana ilişkin yaptığı incelemede; 667 sayılı KHK’nın kamu kurumlarının basitleştirilmiş bir usulle ve kişiselleştirilmiş herhangi bir gerekçe sunulmaksızın kamu görevlilerinin işten çıkarılabileceğini öngörüldüğü tespitini yaptıktan sonra, asıl sorunun, kişinin işten çıkarılma nedenini bilmemesi hususunun etkin bir yargı denetimiyle dengelenip dengelenmediği olduğu, yerel mahkemenin başvurucunun itirazına ilişkin gerçek ve ciddi bir inceleme yapmadığı, başvurucunun istihdam sözleşmesinin sona erdirilmesine ilişkin gerçek nedenleri belirlemediği, dolayısıyla işten çıkarmaya ilişkin incelemenin yetersiz olduğu tespitlerine yer vererek, işten çıkarmanın “olağanüstü halin özel koşulları tarafından gerekli kılınmadığına”, kanuni prosedürlere uymamanın ve başvurucunun adil yargılanma hakkına riayet etmemenin olağanüstü hal ilanıyla haklı kılınmayacağına hükmetmiştir.

Komite, AİHM’nin Pişkin başvurusunda yaptığı yargısal denetimin yeterliliğine ilişkin değerlendirmesinin mevcut şikayette dile getirilen hususlarla da ilgili olduğunu, dolayısıyla 158 Nolu Sözleşmede öngörülen usuli güvencelerin olağanüstü hal durumunda dahi uygulanması gerektiğini ve olağanüstü hal durumunda dahi işçilerin sadece bir sendikayla ilişkileri nedeniyle herhangi bir ön inceleme olmaksızın, haklarındaki suçlamalardan haberdar edilmeksizin ve savunma sunma şansı olmaksızın işten atılmalarının 158 nolu Sözleşmeye aykırılık oluşturduğu tespitini yapmaktadır.

Komite yaptığı incelemede OHAL Komisyonunun 2019 raporundan alıntı yaparak, kişinin FETÖ/PDY örgütüyle ilişkisi, irtibatı veya iltisakının kanıtı olarak sendika ve konfederasyon üyeliği tespitinin yeterli bulunduğuna, ancak başvurucudan alınan bilginin niteliği veya içeriğine yer verilmediğine ya da başvurucuya beyan veya tanık beyanı dahil bilgi veya delil sunma fırsatı verilmediğine vurgu yapmakta ve nihai olarak, gerçekleşen işten çıkarmaların sendika üyeliği nedeniyle olduğu tespitini yapmaktadır.

Komitenin de vurguladığı üzere, 158 nolu Sözleşmenin 5. maddesi kapsamında sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlere katılma istihdam sözleşmesini sonlandırma için bir neden olarak gösterilemez. Her ne kadar Hükümet işten çıkarmaların sendikal nedenlerle değil, terör örgütüyle ilişki nedeniyle olduğunu iddia etse de, komite hukukun üstünlüğü ilkesi gereği olgular ve hukuki konulara ilişkin tam bir inceleme yapılmasına ve ihlalin devamının önlenmesine imkan tanıyan etkili bir başvuru yolunun varlığını aramaktadır. Komite, işçilerin işten çıkarılmalarına ilişkin incelemenin üye oldukları sendikanın kapatılmasına ilişkin karardan önce incelenmesini doğru bulmamakta, işçilere ilişkin incelemenin sendikanın kapatılmasına ilişkin incelemeden sonra veya aynı zamanda yapılması gerektiğini değerlendirmektedir.

OHAL Komisyonunun etkili başvuru niteliği taşımadığı, ispat yükünün işçiye yüklendiği, buna rağmen savunma imkanlarının kısıtlandığı tespiti yapıldıktan sonra, 158 nolu Sözleşme gereği geçerli nedenin varlığının işveren tarafından ispatlanması gerektiği hatırlatılmaktadır. Bu hususlar ışığında Komite, Hükümete işten çıkartılan işçilere davalarını savunmaları için tam ve adil fırsat verme, işten çıkarmalara ilişkin savunmalarında bilgi ve delil sunma imkanı tanıma ve her bir başvuruda kanuni prosedüre uygun davranma tavsiyesinde bulunmaktadır. Başvuruları henüz sonuçlanmayan işçiler açısından, bu işçilere sözlü beyanda bulunma, tanık sunma ve savunma haklarını kullanma imkanı tanınması gerekliliği vurgulanmaktadır.

Değerlendirmeler

87 ve 158 nolu ILO sözleşmelerine yönelik raporun kabul edildiği kararda (https://www.ilo.org/gb/GBSessions/GB341/ins/WCMS_776590/lang--en/index.htm) ILO tarafından kullanılan “Hükümetin kapatılan sendikalardaki üyelikleri nedeniyle intikam ve misilleme hareketlerine maruz kalan işçilere ilişkin olarak tam, bağımsız ve tarafsız bir gözden geçirmede bulunması konusunda ısrar etmektedir” ifadeleri dikkat çekicidir.

ILO kararıyla ilk defa uluslararası bir örgüt tarafından OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun etkili bir hukuk yolu olmadığı belirtilmiştir.

ILO kararının ve kararla kabul edilen raporun 12 Eylül sonrası 1402’liklerde olduğu gibi bir etkisinin olup olmayacağını zaman gösterecektir ancak ülkemizin 12 Eylül uygulamalarından sonra ikinci kez kara listeye alındığını değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

ILO kararının yalnızca sendikal gerekçelerle değil, OHAL KHK’ları ve devamı süreçte kamu görevinden çıkarılan herkes için emsal teşkil edeceği değerlendirilmektedir. ILO kararı ve raporun kamu görevinden çıkarma konulu dava dosyalarına sunulması ve AYM ve AİHM başvurularında kullanılması önerilmektedir.

Av. Dr. Levent MAZILIGÜNEY

Av. Havva ÖZER

DİPNOTLAR

1. Haldun Özen, Entellektüelin Dramı, 12 Eylül’ün Cadı Kazanı, İmge Yayınları

2. Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararı, 1988/6 E. 1989/4 K., 01.12.1989

3. Yrd. Doç.Dr. Pir Ali Kaya, İŞ GÜVENCESİ: Türk Çalışma Mevzuatındaki Düzenleme - 158 Sayılı ILO Sözleşmesi ve Temmuz 2000 Tarihli İş Güvencesi Yasa Taslağının Kısaca Değerlendirilmesi, Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Yıl:2001, Cilt:3, Sayı:1, No:114.