Türkiye’de Terör Propagandası ve Yayın Yasağı

Abone Ol
Ağustos ayından bu yana Devletimizin, özellikle ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerinde öncelikle silahlı terör örgütü PKK'nın ve diğer silahlı terör örgütlerinin, güvenlik güçlerini ve sivil vatandaşları hedef alan silahlı ve şiddet içeren eylemleri ile mücadele içinde olduğu hepimizin malumudur. Açıktır ki bu mücadele yalnızca silaha silahla karşılık vermekten ibaret değildir. İnsan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğüne dayalı özgürlük ve güvenlik hedefinin tam olarak Ülkenin istisnasız her noktasında sağlanması amacını taşıyan Devletimizin, sosyal medya da dahil olmak üzere internetteki güvenlik açıklarına bir çözüm araması da kaçınılmazdır.

Bilinmektedir ki terör örgütleri, hem genel huzuru bozmak maksadıyla silahlı kuvvet kullanarak hem de toplumsal desteğe ulaşmak çabasıyla sosyal medya ve interneti kullanarak propaganda yapmakta ve kendilerine destekçi sağlama amacı gütmektedirler. Hatta bazı terör eylemleri internet üzerinden olgunlaştırılmakta, terör eylemlerine zemin hazırlanmakadır. Yine bilinmektedir ki, terör örgütleri bile, amaçlarını gerçekleştirebilmek noktasında temel insan hakları ilkelerine sığınmaktadır. İronik de olsa terör destekçileri, ifade özgürlüğünün en kuvvetli savunucuları olarak karşımıza çıkabilmekte, temel hak ve hürriyetler konusunda Devletin eylemlerini tümüyle uluslararası platformlarda şikayet konusu yapabilmektedirler.

Bu itibarla, konuya yasal düzenlemelerimiz ve uluslararası perspektifinden bakmanın bizlere en azından konuya ilişkin bir çerçeve çizeceği kanaatini taşımaktayım.

Bilindiği üzere, kullanıcıların internet sitelerine erişimi genel olarak, 5651 sayılı Kanun ile düzenlenmektedir. Söz konusu yasanın 8. ilâ 9. maddeleri göre ise erişimin engellenmesi hukukuna dair kuralları ihtiva etmektedir.

Yapılan değişiklik ve eklemelere rağmen internet sitelerine erişimin engellenmesi gerek AİHM tarafından verilen kararlarda gerek insan hakları alanında düzenlenen ulusal ve uluslararası raporlarda sıkça eleştiri konusu yapılmaktadır.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Medya Özgürlüğü Temsilcisine göre, 2010 Haziran ayında YouTube, GeoCities ve Google da dahil olmak üzere 5000 internet sitesine erişim engellenmiş durumdayken bugün bu sayının oldukça katlandığı anlaşılmaktadır. Bunlara ilaveten rapor uyarınca, Türkiye’nin güneydoğu bölgesiyle ilgili haberler içeren Fıratnews, Özgür Gündem, Keditör, IMCTV ve Günlük Gazetesi gibi gazetelerle internet siteleri de aralıklı olarak erişimi engellenen sitelerdir.

Genel manada bazı iç ve dış basın tarafından sürekli olarak tekrarlandığı ve yine ulusal ve uluslar arası bazı kurum ve teşkilatlanmaların sık sık belirttiği üzere, özellikle de internetin sansür edilmesinin ve Türkiye’deki internet sitelerine erişimin engellenmesinin, demokratik bir toplumda gerekli olan sınırları aştığı görüşü hâkimdir. Bu bakımdan öneri olarak, Türk makamlarının, bu yasaları yorumlayan ve uygulayan ilgili makamların takdir yetkilerini sınırlaması ve söz konusu uygulamaların mahkemelerce sıkı bir şekilde denetlenmesinin sağlanması gerekmektedir.

AİHM ise öncelikli olarak şu tespitte bulunmaktadır: AİHM’e göre, internet siteleri hem erişilebilir olmaları, hem de önemli miktarda bilgi saklama ve yayma kapasiteleri nedeniyle, halkın güncel bilgilere erişimini kolaylaştırmakta ve böylece bilginin yayılmasını sağlamaktadırlar (Bkz. Times Newspapers Limited/Birleşik Krallık [no 1 ve 2], no. 3002/03 ve 23676/03, p. 27, 10 Mart 2009).

İnternet hukuku alanında AİHM’in önemli kararlarından birisi de Türkiye hakkında verilen Yıldırım/Türkiye kararıdır. Davaya konu olan olay, Atatürk aleyhine işlenen suçlar kanunu kapsamında bir internet sitesi hakkında ceza soruşturması açılması ile ilgilidir (Bkz. Yıldırım/Türkiye, no. 3111/10, 18 Aralık 2012). Yıldırım/Türkiye kararında AİHM, Sözleşme’nin 10. maddesinin “herkesin” ifade özgürlüğünü güvence altına aldığını ve bu güvencenin sadece bilginin içeriğine değil, ama aynı zamanda onun dağıtılma araçlarına da uygulandığı yönündeki yerleşik içtihadını tekrar etmiştir.

AİHM’e göre bu elektronik kaynak, tüm dünyada milyonlarca kullanıcıya hizmet vermektedir. İnternet belki hiç bir zaman, diğer iletişim kuruluşları ile aynı kural ve denetime tabi olmayacaktır. İnternet bağlantıları ve içeriklerinin, basından daha fazla temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına, özellikle de özel hayata saygı gösterilmesi hakkına saldırı oluşturma ihtimali bulunmaktadır. Yazılı basından alınan belgeler ve internetten alınan belgeler, farklı düzenlemelere tabi tutulabilirler. İnternetten alınan belgelerin yeniden yayınlanmasını düzenleyen kuralların, söz konusu hak ve özgürlüklerin korunması ve yaygınlaştırılmasını sağlayacak şekilde teknolojinin özelliklerine göre düzenlenmeleri gerekir. 

AİHM, Yıldırım/Türkiye kararında ayrıca, internet sitelerinin engellenmesi üzerine uluslararası uygulamaların ve mukayeseli hukukun konuya bakış açısını yansıtmıştır. Kararda değinilen önemli hususlar şu şekilde özetlenebilir:

Bilgi Toplumunda İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Hakkında Bakanlar Komitesi Bildirgesi’nin (CM (2005)56 final, 13 Mayıs 2005) giriş bölümünde, “bilgi ve iletişim teknolojilerine sınırlı erişim ya da erişim imkânının bulunmaması, kişileri, temel haklarını tam olarak kullanma olanağından mahrum bırakabilir” ifadesine yer verilmiştir.

Bakanlar Komitesi tarafından 28 Mayıs 2003 tarihinde kabul edilen “İnternette İletişim Özgürlüğü Bildirgesi”nin giriş bölümünde, ülke sınırlarına bakılmaksızın, internet üzerindeki iletişimlerin a priori kontrolünün bir istisna olarak kalması ve internete kişisel erişimin önündeki engellerin ortadan kaldırılması gerektiği ifade edilmiştir. 

Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Mart 2009 tarihinde kabul edilen 2008/2160 (INI)  no’lu Tavsiye Kararında, devletlerin, internete tam ve güvenli bir şekilde erişimi kapsayan bilgi demokrasisinin oluşturulmasını amaçlayan çalışmalara katılmaları açıkça öngörülmektedir. Böylece Parlamento, Hükümet tarafından uygulanan ve internet sitelerinde aranabilen içeriğe ilişkin sansürün yasaklanmasını tavsiye etmektedir. Aynı zamanda üye devletleri, “ifade özgürlüğünün tüm yönlerinde caydırıcı bir etki oluşturabilecek idari ya da yasal her türlü tedbirden kaçınmaya ve özel veya kamu çevresinden gelen keyfi kısıtlamalara ifade özgürlüğünün tabi tutulmamasını güvence altına almaya” davet etmektedir. 

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 19. maddesiyle ilgili 102. oturumunda (11-29 Temmuz 2011) kabul edilen 34 sayılı genel görüşlerinde şuna yer vermiştir: “43.Web sayfalarının, blogların veya internet temelli, elektronik veya diğer bilgi yaygınlaştırma sistemlerinin, ayrıca örneğin internet hizmet sunucuları veya arama motorları gibi bu tür iletişimi destekleyen sistemlerin işleyişine getirilecek herhangi bir kısıtlama, ancak 3’üncü paragrafa uygun gerekçelerle kabul edilebilir. İzin verilebilir kısıtlamalar genellikle içeriğe özgü olmalıdır; belirli sitelerin ve sistemlerin işleyişine getirilecek genel yasaklar paragraf 3’le bağdaşmaz. Ayrıca, bir siteye veya enformasyon yaygınlaştırma sistemine yalnızca hükümete veya hükümetin temsil ettiği siyasal sisteme yönelik eleştirel tutum alabileceği ve bu yönde yayınlar yapabileceği gerekçesiyle yasak getirilmesi de 3’üncü paragrafla bağdaşmaz.”

İnternette yasak içeriklerin bulunması durumunda, sınırlama getiren tedbirler ile ilgili, pek çok farklı yaklaşımlar ile Avrupa ülkelerinin mevzuatları arasında öngörülen yasal tedbirler yer almaktadır. Bu yasal tedbirler gereği, yasak içerik silinerek özel bir siteye erişimin yasaklanmasından önce internete erişim bireysel olarak askıya alınmaktadır. Genellikle, küçüklerin haklarının korunması ve cinsel istismarla mücadele hususları, Avrupa devletlerinin çoğunun, özel internet sitelerine erişimin sınırlandırılmasına yönelik tedbirler alması için bir temel teşkil etmektedir (Almanya, Birleşik-Krallık, İsviçre ve Fransa). Genellikle diğer suçlarla ilgili olarak, internete erişimin sınırlandırılmasına yönelik tedbir kararları altı ülkede farklı olup daha az katıdır (Avusturya, Estonya, Finlandiya, İtalya, Litvanya, Hollanda).

Sonuçta ülkemizdeki durum ne Avrupa ne de Amerika kıtasındaki durum ile benzerdir. Hatta aralarında kıyas yapmak dahi bizi aldatıcı sonuçlara götürebilecektir. Öncelikle belirtmek gerekir ki; içinde bulunduğumuz topraklarda ve sınırlarımızda bulunan coğrafyalarda kültürel olarak birbirinden çok farklı karakteristiğe sahip olan birçok toplumun iç içe yaşamaya çabaladığı açık bir gerçektir. Bu coğrafyada “güvensizlik” ve “çatışma” hakimdir, kimse bunu yadsıyamaz. 

Çatışma ve güvensizliğin hâkim olduğu bir alanda bulunan bireylerin sanal dünyalarında da çatışmanın olması kaçınılmazdır. Tam tersinden düşündüğümüzde de gerek Avrupa ve gerekse ABD toplumlarındaki sanal suçların bizdekine oranla çok daha düşük ve farklı türlerde olması bir hayli normaldir. Bu farklılığı gerek ABD’de gerekse Avrupa’da yayın yapan TV kanallarını, internet haber sitelerini, muhalif siyasi parti taraftarlarına ait sosyal medya hesaplarını bir süreliğine takip etmekle görmek çok da zor değildir. 

Evet kabul ediyorum yasaklamak ya da erişim engellemek bir çözüm değildir ama çözüm yasaklanmayacak ya da engellenmeyecek yayınlara imza atmaktır. 

Bu itibarla, vatandaşlarını internet'in zararlı içeriğinden korumaya yönelik tedbirlerin devletimiz tarafından alınması, ayrıca alınacak tedbirlere uygun internet içeriği oluşturulması konusunda yine devlet kuruluşları ve medyanın teşvik edilmesi gerektiğini vurgulanmak istiyorum.

Temel insan hakları ilkelerinin öncelikle insan haklarını güvence altına alan “devlet”e atıf yaptığını, bu nitelikteki “devlet”in varlığını tehdit eden, devletin eylemlerini psikolojik olarak önemsizleştirmeye çalışan eylemlerin insan hakları ilkelerinden faydalanamayacağını hatırlatmak isterim.

Bu bakımdan yukarıda zikredilen insan hakları raporlarına benzer nitelikteki raporların en azından bazı kısımlarının gerçekten inandırıcı bir temelden yoksun olduğunu belirtmek isterim.

Saygılarımla,