TÜRKİYEDE BOŞANMA DAVALARI SORUNU

Abone Ol

Ülkemizde maddi kısımları dikkate alınmadığı takdirde en kolay şey evlenmek. Yani resmi prosedür olarak kredi çekmek araba almak ev sahibi olmak tapu işlemleri vehayut bir kuruma yerleştirilmek evlenme prosedürlerinden on kat daha zor.

Gözünüz kara ve hiçbir sonucu ailesel baskıyı, mahallesel baskıyı ve doku uyuşmazlığını önemsemiyor;  gelecekte maddi manevi uyum ve eşlik için bir öngörünüz, kaygınız yoksa bu topraklarda en basit işlem medeni halinizi değiştirmek yani evlenmek.

Peki 5 dakikada yaptığınız evliliği, en uzunu 5 saat süren düğünü, en kabası 2 hafta süren balayı tatilinin size göre olmadığını fark ettiniz vazgeçmeniz ne kaç yılınızı alıyor?

Bu konu birçok acıdan Ankara’da Kasım ayında yapılan Uluslararası Aile Hukuku Kurultayında birçok yerel ve uluslararası katılımcı ile çeşitli açılardan ele alınmaya çalışıldı.

Maddi hukuk kuralları istediği kadar adil ve dengeyi gözetir olsun, eğer toplumun ve aile kurumunun ihtiyaçlarına karşılık veremiyorsa hele ki bu haklara erişim zor zahmetli ve zaman alır halde ise o zaman hukukun insanlara ulaşmasından söz edilemez.

22 senedir yürürlükte olan 4721 saylı Türk Medeni Kanunu oturmuş içtihat zenginliklerine rağmen maddi hukuk anlamında günümüz şartlarının ihtiyaçlarına cevaz veremediği toplumca aşikardır.

Bugün ülkemizdeki Aile Hukukundan Kaynaklı Boşanma Davalarının Genel Sorunları

Aşağıdaki başlıklar altında incelenecektir ;

1.      TMK 166/3 Fıkradaki Anlaşmalı Boşanma davalarında 1 yıllık süre sorunu

2.      TMK 164 . Maddesinin Terk Sebepli boşanma davaları sorunu

3.      TMK 166/ Son maddesinin kaldırılması sorunu

4.      TMK 168 Madde Yetki Sorunu

5.      Ziynet davaları  ile ilgili hukuki düzenleme sorunu

6.      Mal rejimi tasfiyesi davalarının, boşanma kararını kesinleşmesini beklemesi sorunu

7.      Aile Mahkemelerinde Usul Hukuku Sorunu

8.      Nafaka davalarında takdir sorunu

9.      Anlaşmalı boşanma davalarında adli tatilde görülme imkanı tanınması

10.  Ön inceme duruşmalarının aile mahkemelerine uymaması sorunu  

11.  Dilekçeler aşamasının 2 dilekçe ile sınırlandırılması durumu

12.  Aile Mahkemelerinin hakimlerinin yeterliliği sorunu.

1.TMK 166/3 FIKRASINDAKİ ( ANLAŞMALI BOŞANMA ) 1 YILLIK SÜRE SORUNU

Ülkemizde ekonomik zorluklar göz ardı edildiğinde en kolay hukuki sözleşmenin evlilik akdi olduğundan bahsetmiştik. İki tanık ve resmi evlendirme memuru huzurunda kabul ile hızla kurulabilen bir yuvanın bitmesi için en az bir yıl geçmesi zorunluluğu birçok problemi bir arada doğurmaktadır.

Anlaşmalı boşanma ile hedeflenen aile hukukuna ilişkin ihtilaflarda taraflar en az yıpranmışlıkla evliliklerini noktalamaktır. Burada bir yıllık süre genel boşanma sürelerine bakıldığında ve “TUİK  Adalet İstatislikleri”ne bakıldığında 5 yılda % 35’lere varan bir oran göz ardı edilmediği takdirde, evli kalmak için bile uzun bir süredir. Bu yol kanunun ön gördüğü asgari 1 yıllık süreyi dolduramadığı için başvuramayan birçok insan  ihtilaf yumağı olan evliliklerinden çıkış bulamaz.  Boşanma istekleri ve boşanmanın ferileri sayılan velayet, nafaka, tazminat ve mal varlığı hatta ziynet gibi hususlarda protokol serbestisi 1 yıllık süreye takılması sebepli her biri genel dava yolunun yolcusu olmaya zorlanır. Bu hususta Ankara 18 Aile Mahkemesinin 2023/383 Esas sayılı dosyası Anayasamızın 5,10,12,14,17 ve 41 maddelerine aykırılık nedeni ile itiraz yoluna başvurmuştur. Henüz karar verilmemiştir.

Evliliklerde 1 seneye takılan insanların gidebileceği tek yol genel sebebe dayalı boşanma davası açmak dilekçeler teastisini tamamlamak ön inceleme duruşmasını bitirmek delilleri dosyaya kazandırmak ve iş yükü ile durma noktasına gelen yargıda hızlı bir kararı kusur teorisine dayanarak ve mahkemeyi ikna ederek bitirmeyi denemektir. Bu evlenme serbestisi olan hayatta olağanüstü bir boşanma yolunu denemektir!

Tarafların en çok sıkıntı çektiği ihtilaf konuları olan velayet, tedbir nafakası, iştirak nafakası, yoksulluk nafakası, maddi manevi tazminat hususları ve mal varlığı meselesi bir orta yol ve protokol ile neredeyse kansız bitecek iken bu süre ile bu işi bu hale getirmek ne topluma ne kimseye faydası bulunmamaktadır.

Sonuç olarak aile hukukunda boşanma davalarında temel sorunlarından biri olan hızlı boşanmanın önünü açmak için yasa maddesinde belirtilen süre sınırı derhal bir yasal değişiklik ile kaldırılmalıdır kanaatindeyiz.

2. TMK 164 . MADDESİNİN TERK SEBEPLİ BOŞANMA DAVALARI SORUNU

Türk Medeni Kanunda 164. madde eşlerden birinin evi terk etmesi durumunda diğer eşin hakim veya noter vasıtası ile eve dön ihtarını düzenlemektedir.

Peki uygulamada bunun evliliğin devamına veyahut meydana gelecek olası boşanmada davasına bir faydası olduğuna ilişkin bir sonuç var mıdır? Ne yazık ki zaman kaybı ekonomik gider kaybı ve iş yükünden başka hiçbir sonucu doğurmayan bu madde aynı zaman da Yargıtay 2. Hukuk Dairesi içtihatların da görüleceği üzere ihtarı çeken tarafın af ettiği sonucu doğurmasına sebep vermektedir.

Özetle Boşanma sebeplerini özel sebepler olarak 5 ayrı nedene ayıran kanun terk sebepli boşanma davasında davanın şartlarını ağır koşullara bağlamış ve ruhu olarak davayı açan tarafın uygulamada neredeyse karşı dava açısından genel kusura göre haksız duruma gelmesine göz yummaktadır. Bu sebeple uygulamada çok minimal yeri olan bu özel sebepli boşanma davası türü kanaatimizce toplumsal bir ihtiyacı karşılamamaktadır ve raf ömrünü tüketmiştir.

3. TMK 166/ SON MADDESİNİN KALDIRILMASI SORUNU

Bugün sosyal medya da boşanma kelimesi ile bir araştırma yaptığınızda genel toplumsal ses “ızdırap” kelimesi karşılığına denk düşmektedir. Hal böyle olunca evlenmenin bu kadar kolay ve ehliyetsiz boşanmanın ise bu kadar zor olduğu bir sistemde bir de taraflardan birinin sırf istememesi veyahut bazen davanın ispatında zorlanan davacının hakimin karar yetkisi gereği davasını TMK 166/son uyarınca reddi sebebi çok ağır sonuçlar doğurmaktadır.

Boşanamayan taraflar genelde bir araya gelmemektedir. Boşanamayan taraflar sadakat yükümlülüğü ihlali konusunda fikren ayrıldıklarını düşündükleri için bu mevzuya özen de göstermemektedirler.

Gayri sahih nesepli evlilik içi doğan çocuk problemi soy bağına ilişkin davalarda patlama meydana getirmiş ve ceza hukuku açısından da ciddi bir sorun haline gelmiştir.

5 yılda boşanma oranı bu artış hızıyla birkaç seneye yarıya varması sıradan olan ülkemizde bu maddeye ve bazen keyfi kararlara dayanarak insanların evli zoraki 3 sene daha kalmalarını dayatmak topluma zarardan başka hukuki bir menfaat getirmemektedir.

Yerel mahkemede ortalama 2 sene BAM’da 3 sene Yargıtay da ise 1 sene beklemesi işten bile olmayan yargı hızında bir insana 1 seneden önce boşanamazsın kanun müsait değil ya da mahkeme evliliğinin bitmediğine karar verdi deyip 6 sene daha evli tutmak hem tarafları hem çocukları hem kök aileler arası sıkıntıları yıpratacağı kesindir. Bu sebeplerle bu madde derhal kaldırılmalıdır fikrindeyiz.

4. TMK 168 MADDE YETKİ SORUNU

Hukuk alanındaki akademisyenler “yetki” ile ilgili düzenlemenin TMK’da yer almasını her daim eleştirmişlerdir.

Burada sorun davaların açılmasını kolaylaştırma ciheti ile hareket ise davacı istediği yerde açabilmelidir. Amaç güçleştirmek ise davalının ikametgahını belirlemek kafi gelecektir.

Uygulama da TMK 168’de yargılamanın sürüncemede kalması için kafi vazifeyi görmektedir. Sebebi ise gayet basittir. Yetkili mahkeme iki ayrı yer olarak düşünülürse bu husus ön inceleme duruşmasında yetki itirazı olarak karşınıza çıkacaktır. Hele ki bu konu istinafa taşınırsa iki sene sadece yer aramakla geçecektir. Davalı eşin olduğu yerin yetkili sayılması birçok sorunu çözeceği fikrindeyiz.

Sonuç tek yetkili yere indirgeme ve yasal düzenleme ile davalının son ikametgah yeri yetkili saymak konuyu hızlandırma kısmında faydalı olacağını düşünmekteyiz.

5. ZİYNET DAVALARI  İLE İLGİLİ HUKUKİ DÜZENLEME SORUNU

Toplumda en fazla kafaya takılan sorun “Ziynet Takı Davaları Sorunu” olmaya doğru gitmektedir. Günümüzde evliliklerin mali kısmındaki en büyük külfeti doğuran yegane sebep kadına takılan ziynetler ve yöresel özelliklere göre bu takıları kadının veyahut adamın ailesinin alıp götürmesi sorunudur.

Bu takıların bir iade borç mu ya da kimin kime taktığı gibi birçok iç problemi beraberinde getiren ziynet takı davaları gerek ispat külfeti gerek nihai kadının hakkıdır şeklindeki Yargıtay yerleşmiş içtihadı ile tarafımızca hem hayatın olağan akışına hem de hakkaniyete aykırı bir sonuç doğurmaktadır.

Şöyle ki sonuçları bakımından en ağır hali doğuran TMK 161 Zina sebepli boşanma davasında dahi zinası ispatlanan ve tam kusurlu kadının takılar ve ziynetler yönünden alacak hakkı sekteye uğramamaktadır. Bu ciddi bir sorundur . Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde aksi ispatlanıncaya kadar kanunun bir arada edinilmiş mal sayılan bütün kazandırmaları gibi biz ziynetinde bu kapsamda olması gerektiği hatta zina davası gibi dava mahiyetinde bir sonucun ziynete de azaltıcı etkisinin uygulanmasının hakkaniyete uyduğunu düşünmekteyiz.

Aksi halde çığ gibi büyüyen zina sebepli davaların sonuçlarına rağmen ziynet takı alacakları boşanma davasını dahi beklemeden günümüz serbest piyasa şartlarında belki de evlendikleri zamanki fiyatının onlarca katı bir taleple erkeğin karşına çıkmaktadır.

Buna düğünlerde emanet alınan ve resim çekilmesi ardından teslim edilen kiralık takılar, sahte takılar, yalancı şahitler ya da düğün CD ve fotoğraflarına ulaşımın bazen imkansız olmasının olayı sadece dilekçe haline getirmiş olmasının sonuçlarının ağırlığı ciddi bir problem olarak durmaktadır.

Ziynet takı velayetten sonra en büyük sorun olduğunu günümüz ekonomik şartlarında düşünmekteyiz ve buna Adalet Bakanlığı Mevzuat Genel Müdürlüğünün bir ziynete ilişkin hukuk kuralı düzenlemesine mecbur olduğu fikrindeyiz.

6. MAL REJİMİ TASFİYESİ DAVALARININ , BOŞANMA KARARINI KESİNLEŞMESİNİ BEKLEMESİ SORUNU

Mal canın yongasıdır atasözüne sahip başkaca toplum var mıdır acaba? Böyle bir toplumda kaç evlilik içinde mal alma heyecanı ve zorunluluğu hissetmeden bir ömür geçirmektedir? Günümüz ekonomik koşulları kredilerin geldiği nokta ve ev fiyatlarının hali neredeyse evlenmeden insanları ev almaya zorlayan bir mahalle baskısı doğurmaktadır.

Ne yazık ki bu kredilendirilmiş hayatlarda en büyük boşanma sebeplerinden biride ev ve diğer malların tasfiyesine ilişkin fikir ayrılığıdır.

TMK 225/ son ve HMK 165 maddeleri gereğince taraflar boşanma kararı kesinleşmeden mal rejiminin tasfiyesine ilişkin karar alamazlar.

Enflasyonun ülkemizde ve dünyada geldiği nokta, boşanma davalarının ortalama 4 sene sürmesi ve düşük yasal faiz ile parasal anlamla biten bir dava adliyelerde çok ciddi iş yükü oluşturmaktadır.

Çözüm yine bu davanın da boşanma ile beraber aynı seyirde yürümesi ve uygulamada içtihat gibi her mahkemece aynı şekilde tahkikat aşamaları ardından kararı beklemesinin doğru olacağı kanaatindeyiz. Aksi halde tanık dinlenmesi için bu davanın boşanmayı beklemesinde bazen tanıkların vefatı, mücbir sebep olarak deprem veya afetlerin malın ortadan kalkmasına sebebiyet vermesi bu davayı başlamadan sürüncemede bırakarak enkazı ortaya koymaktadır. Bu yanlıştan bir an evvel dönülmesi ve yasal düzenleme yapılması gerekmektedir.

7. AİLE MAHKEMELERİNDE USUL HUKUKU SORUNU

Şuan yürüyen hukukta herkesin bildiği üzere 6100. Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüktedir. Bu kanun aile sorunlarının çözümü olan aile mahkemelerinin usulüne has özel bir kanunun değildir. Bu sebeple ülkemizde en çok ihtiyaç duyulan yasama faaliyeti olarak şuanda aile mahkemeleri usul kanunu büyük bir ihtiyaç olarak beklemektedir. Bu konuya ilişkin Ankara Hakimi Murat DEMİRELLİ Beyefendinin Aile Mahkemeleri usul kanunu çalışması TMK ve HMK’dan 74 değişikliği ile toplamda yaklaşık 360 maddelik bir Özel Usul Kanun taslağı sayın adalet bakanımıza iletilmiş ve yasal düzenlemeler için gerekli çalışmaların yapıldığı bilgisi tarafımızca öğrenilmiştir.

Usul hukuku sorunu açısından görev ve yetki problemi yetkiye itiraz çok büyük zaman kaybı yaratmaktadır.

HMK 26 taleple bağlılık ilkesi bilhassa boşanma davalarında özel sebebe dayanıldığı taktirde çok büyük sorun yaratmaktadır. Uygulamada bu yolu bypasslamanın yolu terditli dava açıp hem genel sebep hem de özel sebebe dayalı iddiaların ispatı çalışmasıdır.

Boşanma davaları kusur teorisinin ispatına yönelik bir dava çeşidi olduğu için zina sebepli bir davada cinsel ilişki ispatı neredeyse imkansızken çok sık telefonla görüşmek sadakat yükümlülüğün ihlali sayılmaktadır. Bu sebepten yargıda ispata muhtaç davaların %93’ünü teşkil eden genel boşanma sebebi özel sebep ispatlarının hem kanun hem de yerleşmiş içtihatlarla imkansızlaştırılması sonucu hak kayıplarını meydana getirmektedir.

8. NAFAKA DAVALARINDA TAKDİR SORUNU

Bir diğer usul problemi tedbiren nafaka taktiri problemidir. Burada bağlanacak nafakalarla bilhassa tedbiren olanlar dava tarihi arasında bazen 1 yıldan aşkın süre bulunması ve bağlanır bağlanmaz ilamsız icra marifetiyle birikmiş nafakanın tahsili borçlunun hayatında buhrana sebebiyet vermektedir. Bazı davalarımızda 27 ay sonra bağlanan tedbir nafakası borçlunun malını satarak ödemesi dışında şans bırakmamıştır. Bunun çözümü ise dava açılır açılmaz dava dilekçesi şartlarının kontrolünden sonra takdiri hakka ve vicdana uygun bir nafakanın birikmeye mahal vermeden bağlanmasıdır.

9. ANLAŞMALI BOŞANMA DAVALARINDA ADLİ TATİLDE GÖRÜLME İMKANI TANINMASI

Bir diğer problem sayın bakanımızın Uluslararası Aile Hukuku Kurultayında bahsettiği üzere bugün Türkiye’de görülen boşanma davalarının yarısı bizce dava süresinin uzunluğu hakim muhakemelerindeki bazı yetersizlikler sebebiyle insanları cebren anlaşmalı boşanmaya itmektedir. Hal böyle olunca yılda 200.000’e yaklaşan boşanma dosya sayısı ile uğraşan yargı en çok yükü tutan dava tipine adli tatilde bakmak istememektedir. Bu durum “RİCA MÜESSESESİNİ” doğurmakta bu da çoğu zaman ricanın gereklerini yerine getirecek tanıdığı olmayan vatandaş ve ya vekilce temmuz ayının sonundan eylül ayının ortasına kadar bu konuda duruşma beklemeye sevk etmektedir. Çözümü yine usul kanununca eklenecek bir madde ile anlaşmalı boşanmaları ivedi biçimde adli tatilde görülmesini sağlayarak problem kendiliğinden kalkacaktır.

10. ÖN İNCELEME DURUŞMASININ AİLE MAHKEMELERİNE UYMAMASI SORUNU

Ön inceleme duruşması daha önceki usul kanunumuzda yoktu. 6100 sayılı HMK’nın 140. Maddesinde uygulamaya girmiştir. Her gün uygulamasını yaşayan bir hukukçu olarak neden böyle bir madde var henüz anlayabilmiş değiliz. Uzlaşacak insanlara her daim sulh yolu açık iken dilekçeler teatisi bitmiş ve tahkikata geçilmesi hız gereken bir yargıda bir ara durak olarak 4-5 ay vakit kaybettirmektedir. Avukatlara HMK bilgisi noksan olan ya da uygulama isteğini kaybetmiş olan mahkemelerce “Dilekçemizi tekrar ederiz” deyip avukatların davanın vakıa konularını belirlemesine imkan verilmemesi de müvekkillerce avukatları başarısız göstermektedir. Ez cümle usulüne uygun yapıldığı ender görülen ve yapılmasında hiçbir fayda bulunmayan ön inceleme duruşma sorunu Türk yargısından kaldırılarak sorun kökten çözülmelidir.

11. DİLEKÇELER AŞAMASININ 2 DİLEKÇE İLE SINIRLANDIRILMASI DURUMU

Ülkemizde düğünler kalabalık ayrılıklar yalnız olur. Hemen hemen her vakıa 4 duvar arasında ve 2 kişinin sırrıymış gibi gerçekleşir. Hal böyle olunca kusur teorisine dayanan boşanma davalarının HMK’nın takıların ispatı gereği yazmak, yazılı yargılama usulünde neredeyse okla aslan avlamak gibidir. HMK 118 ve devamı maddelerinde düzenlenen dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap ve bazı kalemlerce dikkat edilmeyip 6-7 kereye kadar aşık atışması tadı veren aslen ne beyan ne talep ne de HMK’daki üstte zikrettiğimiz dilekçelerden biri olan bu uygulama ile aylar kaybedilmektedir. Basit usuldeki 2 dilekçe sistemine geçilmesi ile yargının hızı 3 kat artacak ve taraflar vakıa uydurma hastalığından sayfalarca dilekçe yükünden kurtulacaktır.

12. HMK 261. MADDENİN AİLE MAHKEMELERİNE UYMAMASI

Tanıkların dinlenilmesi HMK 259. Madde ve devamında belirtilmiştir. HMK 261. madde ise sözü kesilmeden dinleneceği belirlenmiştir. Bu uygulamaya aykırı bir tutumdur. Çünkü ilk kez hakim karşısına çıkan tanık bildiklerini bile unutabilir, anlatması gerekenlerin dışını da anlatabilir. Doğru olan hakimin vakılarla ilgili sorularını tek tek yöneltmesi ve bunu zapta geçirmesidir. Oysaki madde “sözü kesilmemeli” amir hükmünü kurmuştur.

Yargıtay 2. HD’nin 26.11.2015 tarih 2015/8293 E. 2015/22417 Karar sayılı ilamı bu hususa ilişkin tarafların dayanmadıkları vakıalardan tanığın bahsinin faydasının olmayacağını bahseder.

Son olarak 15 yıldır bizzat aile mahkemelerinde boşanma davaları gören bir avukat olarak anayasanın toplumun temelini aile saymış olması ve kültürümüzdeki aile yapısının önemi dikkate alındığında yukarıda kısaca bahsetme fırsatı bulduğumuz olumsuz durumlar değişmedikçe olan aileye olacaktır. Aile yıkılırsa toplum altında kalır. Bu vebal başta şehitlerimizin kanıyla ayakta duran bu nadide vatanda yetkili mercilerde hukuk fakültelerinde barolarda avukatlarda ve karar merci mahkemelerin elindedir.

Aile usul kanunu görebileceğimiz yargıda hızın ve doğru kararların artacağı daha güzel hukukla meşgul olacağımız günlerde görüşmek üzere. Saygılarımla.