3 Mayıs; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1993 yılında aldığı bir karar ile tüm dünyada Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanmaktadır.
Bugünün kutlanmasındaki amaç; basının demokrasiyi korumaktaki rolünü vurgulamak, etik gazeteciliği ön plana çıkarmak ve dünyada basının aşırı sansür edildiği ülkelere bir mesaj göndermenin yanında gün boyu çeşitli organizasyonlar ile görevini yaparken öldürülen gazetecileri anmak ve yetkililere sorumluluklarını hatırlatmak olarak öne çıkmaktadır.
Bugün yani Dünya Basın Özgürlüğü gününde ülkemizde basının özgür olup olmadığı ya da özgür basının ne anlama geldiği sıkça tartışılmaktadır.
Öncelikle yasal mevzuatta basın özgürlüğü yer aldığı düzenlemeleri incelemekte fayda olduğu düşüncesindeyiz.
Anayasa’da yer alan “Basın hürriyeti” başlıklı madde;
Madde 28 – Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. (Mülga ikinci fıkra: 3/10/2001-4709/10 md.) Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır. Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar. Tedbir yolu ile dağıtım hakim kararıyle; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir.
Yetkili hakim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır. Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz. Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hakim kararıyla; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle toplatılabilir.
Toplatma kararı veren yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir; hakim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, toplatma kararı hükümsüz sayılır. Süreli veya süresiz yayınların suç soruşturma veya kovuşturması sebebiyle zapt ve müsaderesinde genel hükümler uygulanır.
Türkiye'de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe ve genel ahlaka aykırı yayımlardan mahkum olma halinde, mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan süreli yayının açıkça devamı niteliğini taşıyan her türlü yayın yasaktır; bunlar hakim kararıyla toplatılır.
Anayasa’da yer alan bu açık hüküm ile birlikte basın hürriyeti korunmuş, temel hak ve hürriyetlerden biri olarak Anayasa’da yer almıştır. Bunun yanında 5187 sayılı Basın Kanunu da 26/06/2004 tarihinde Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Amaç ve kapsam
Madde 1- Bu Kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir. Bu Kanun basılmış eserlerin basımı ve yayımını kapsar.
Kanunun birinci maddesiyle basın özgürlüğünün korunması ve bu özgürlüğün kullanımını kapsadığı belirtilmektedir.
Hal böyleyken basın özgürlüğü gerek Anayasa gerek kanunlar çerçevesinde korunuyor iken ülkemize baktığımızda özellikle son yıllarda basının çalışma hürriyetinin fiilen kısıtlandığı, gazetecilerin korkutulmaya ya da sindirilmeye çalışıldığını görmekteyiz.
2020 yılında elde edilen verilere göre, dünya genelinde Türkiye, Çin’den sonra en çok tutuklu gazeteciye sahip ülke konumundadır. Dünya Basın Özgürlüğü endeksinde de Türkiye 180 ülke arasında 154. Sırada gelmektedir. Yine birtakım kaynaklara göre 85 gazeteci halen cezaevinde tutuklu bulunmaktadır. Burada tutukluluk halinin bir tedbir olduğunu, Türk Ceza Muhakemesi uyarınca başka tedbirlerin yetersiz kalması halinde tutuklama tedbirine başvurulması gerektiğini de tekrar hatırlatmakta fayda var. Aynı şekilde son 10 yılda işten çıkarılan gazeteci sayısı da yaklaşık 11000 civarında olması da ülkemiz açısından maalesef düşündürücüdür.
Tüm bunları bir arada değerlendirdiğimizde halkın habere ulaşma ve bilgi edinme hakkın eksiksiz yerine getirilebilmesi için basın hürriyetinin korunması gerekmektedir. Daha özgür, daha çok sesli bir basın için öncelikle adli ve idari yaptırımlar basın mensupları ile basın kuruluşları üzerinde bir sopa olarak tutulmamalıdır. Basına karşı eylem ve hareketlerin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasıyla birlikte bu eylemlerin gerçekleştirilmesi halinde etkin ve hızlı soruşturmalar yapılarak gazeteciler başta olmak üzere tüm basın mensuplarına bu güven verilmelidir. Tüm bu iş ve işlemler sırasında öncelikle uluslararası sözleşmeler dikkate alınarak yasal mevzuatın gerekleri eksiksiz yerine getirilmelidir. Unutulmamalıdır ki; özgür basın, özgür bir ülke demektir.