Hepimizin yakından takip ettiği üzere Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın açıklamalarına karşı birkaç baro ve sivil toplum kuruluşlarının yapmış olduğu açıklamalarla; aslında konunun çok dışında bir tartışma yeniden alevlendirilmiş oldu. Çokça yazılıp çizildiği için gerek Diyanet İşleri Başkanının gerekse bu açıklamaya karşı yapılan itirazlara tekrar değinmeyeceğiz. Buna karşın, bu olaydan hemen sonra birtakım çevrelerin baroların yapısı ve Türkiye Barolar Birliği delegelerinin sayı ve seçim usulleri ile ilgili açıklamalar da dikkat çekici oldu.
Öncelikle halen yürürlükte olan Avukatlık Kanunu’nda baro yönetim kurulu seçimi ve usulleri kanunun 89 vd. maddelerinde yer almaktadır.
II – Baro Yönetim Kurulu :
Kuruluşu :
Madde 89 – Her baronun yönetim kurulu, baro başkanı ile en az dört üyeden kurulur. Avukat sayısı elliden yüze kadar olan barolarda altı, yüzbirden ikiyüzelliye kadar olan barolarda 8, 251 den fazla olan barolarda 10 asıl üye ve her baroda asıl üye sayısınca yedek üye bulunur. Baro başkanı, yönetim kurulunun başkanıdır
Seçilme yeterliği, engelleri ve seçimin şekli:
Madde 90 – (Değişik: 26/2/1970 - 1238/1 md.) Yönetim Kurulu üyeleri levhada yazılı ve avukatlıkta en az beş yıl kıdemli olan avukatlar arasından seçilir. Üye sayısı yüzden az olan barolarda beş yıllık kıdem şartı aranmaz. Haklarında avukatlığa engel bir suçtan dolayı son soruşturma açılmasına karar verilmiş veya geçmiş beş yıl içinde disiplin kurulunca verilecek kesinleşmiş bir kararla kınama, para veya işten çıkarılma cezalariyle tecziye edilmiş olanlar Yönetim Kurulu Üyesi seçilemezler. (Ek cümle: 2/5/2001 - 4667/53 md.) 77 nci madde hükmüne dayanılarak görevine son verilenler, yapılacak ilk genel kurulda baro organlarına aday olamazlar. (Mülga üçüncü fıkra: 8/5/1984 - 3003/9 md.) Yönetim Kurulu üyeleri gizli oy ile seçilirler. Oy puslasına seçilecek asıl üye tamsayısının yarısından en az bir fazla isim yazılması zorunludur. Bundan noksan isim yazılmış oy pusulaları geçerli değildir. Oy pusulasına seçilecek asıl üye sayısından fazla ad yazıldığı takdirde, sondan başlanarak fazla adlar hesaba katılmaz. Adaylar aldıkları oyların sayısına göre sıralanır ve en çok oy alandan başlanmak üzere önce asıl, sonra yedek üye seçilmiş olanlar bu sıraya göre tespit edilir. Adayların aldıkları oylarda eşitlik halinde meslek kıdemi fazla olan, kıdemleri de eşitse, adayların yaşlısı sırada önalır. Yedek üyeler aldıkları oy sayısına göre bulundukları sıra gözönünde tutularak Kurulda göreve çağırılır. Seçim yeterliğini kaybeden Yönetim Kurulu üyelerinin görevi kendiliğinden sona erer.
Seçim dönemi: Madde 91 – (Değişik: 14/11/1984 - 3079/1 md.) Yönetim Kurulunun görev süresi iki yıldır. Süresi dolan Yönetim Kuruluna mensup üyeler yeniden seçilebilirler.
Aynı şekilde kanunun 114. Maddesi de Türkiye Barolar Birliği delege yapısını belirtmektedir.
Kuruluşu:
Madde 114 – Türkiye Barolar Birliğinin en yüksek organı Genel Kuruldur. (Değişik ikinci fıkra: 2/5/2001 - 4667/61 md.) Genel Kurul, baroların avukatlıkta en az on yıl kıdemi olan üyeleri arasından gizli oyla seçecekleri ikişer delege ile kurulur. Görevde bulunan baro başkanları ile Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı yapmış ve yapmakta olan avukatlar, Birlik Genel Kurulunun doğal üyesidirler, oylamalara katılma, seçme ve seçilme hakları vardır. Avukat sayısı yüzden fazla olan barolar, yüzden sonraki her üçyüz üye için ayrıca birer delege seçerler. Barolarca aynı sayıda yedek üyeler seçilir. Delegeler, her baronun olağan genel kurul toplantısında iki yıl için seçilirler. 90 ıncı maddenin ikinci fıkrasında yazılı engelleri bulunanlar delege olamazlar. Delegelerin yolculuk ve oturma giderlerini her baro kendi bütçesinden öder. (Değişik yedinci fıkra: 2/5/2001 - 4667/61 md.) Genel Kurul toplantısının yeri, tarihi ve gündemi ile delegelerini gönderme lüzumu, toplantılardan en az otuz gün önce, barolara yazı ile bildirilir. Asıl üyenin mazereti olduğu takdirde, yedek üye Türkiye Barolar Birliği Genel Kuruluna katılır ve oy kullanır.
Bu düzenlemeleri dikkatle incelediğimizde, sıkça dile getirilen bir yanlışlığı da belirtmek zorundayız. Bu değişiklik fikirleri öne çıkarıldığında nispi temsilin gelmesi gerektiği, bunun daha demokratik ve adil olduğu yönünde açıklamaları sık sık görmekteyiz. Buna karşın, yukarıda yasal metinlerden de anlaşılacağı üzere; gerek baro yönetim kurulu seçimlerinde gerekse Türkiye Barolar Birliği delegelerinin seçiminde nispi temsil sistemi benimsenmiştir.
Öncelikle baro seçimlerini ele alırsak; kanunda seçilme yeterliliğine sahip her avukat kendi adına seçime girmekte ve en çok oyu alan ilk 10 avukat yönetim kurulu üyesi olarak seçilmektedir. Aynı usul başkanlık seçimi de geçerlidir. Bazı barolarda önseçim yapılıyor olsa da bu seçimin bir gelenek olduğu yazılı olmayan bir kural olarak işlediği, demokrasinin bir yansıması olduğu unutulmamalıdır. Aynı şekilde liste halinde oy pusulası hazırlamanın da yasal bir dayanağı olmamakla beraber sadece oy verme ve sayım işlemi açısından kolaylık sağladığı aşikardır.
Benzer durum, Türkiye Barolar Birliği delege seçimi ve yapısında da bulunmaktadır. Üye sayısına göre her baronun delege sayısı belirlenmekte olup; 500 üyesi olan baro ile 5000 üyesi olan baronun delege sayısının farklı olması temsilde adalet ve demokrasi adına daha adil olduğu yasa koyucu tarafından düşünülmüştür. Yine delege seçimi de baro yönetim kurulu seçiminde olduğu gibi seçilme yeterliliğine sahip avukatlar arasından en çok oyu alan ve o baronun delege sayısı kadar avukatın delege seçilmesinden ibarettir. İster bir gruba dahil olarak ister bağımsız şekilde seçilme yeterliliğine sahip bir avukat aday olabilir ve delege seçilebilmektedir.
Hal böyleyken, baro seçimlerinin anti-demokratik olduğu ve değişmesi gerektiği tezi nasıl ortaya atılmaktadır? Burada karşımıza maalesef yasal mevzuatın iyi bilinmemesi ile birlikte baroların yeniden dizayn edilmesi çıkmakta olup; ayrıca şahsi çıkarların Türkiye Barolar Birliği’nin üzerinde görülmesi de söz konusudur. Muhalif ve kendi düşünce yapısı dışında olduğu düşünülen baroların “sistem” içerisine alınması uzun bir zamandır ve tekrarlanan şekilde gündeme gelmektedir ancak unutulmamalıdır ki; barolar bir meslek örgütü olup; kanundan aldıkları evrensel insan hakları ve hukukun üstünlüğünü savunmak görevini vatandaşlar adına yapmaktadır. Baroların yapısının değiştirilmesinden en çok vatandaşların zarar göreceği de aşikardır.
Bunun yanında, hiçbir şekilde gündemde değilken ve ihtiyaç doğmamışken Türkiye Barolar Birliği delege sayısı ve yapısının değiştirilmesi önerileri ve buna yönelik kamuoyu oluşturma çabaları da manidardır. Bu istek ve fikirler, yaklaşık 10 yıl öncesine dayanmakla beraber başta halen Türkiye Barolar Birliği Başkanı tarafından da belirtildiği gibi bunun bir parçalama ve ihanet projesi olduğu birçok platformda çeşitli zamanlarda dile getirilmiştir. Buna karşın, halen gerek başkan gerekse kurumsal olarak bu değişiklik haberleri hususunda herhangi bir açıklama yapılmamış olması da ilginç olduğu kadar düşündürücüdür.
Tüm bunların yanında, pandemi günlerinde hiçbir iş ve işlem yapamayan; icra, dava ve tüm sürelerin şimdilik 15 Haziran’a kadar durdurulduğu; buna karşın kira, aidat, maaş ve diğer ödemelerini yapmak zorunda olan, kredi ve destek programlarına alınmayan avukatların halihazırda mevcut sorunlarına eklenen bu sorunlara dair öncelikle çözüm bulunması gerekirken suni bir gündeme izin verilmesi meslek ve meslektaş adına ne kadar faydalı ve doğrudur? Kişisel hırs ve isteklerin bir yana bırakılarak sayısı 150.000’i geçmiş avukat ve stajyer avukatın kısa, orta ve uzun vadeli sorunlarına çözüm bulmak birçok kanuni değişiklikten daha elzem ve acildir.