Türk Yargısının Kadim Meselesi: Bağımsızlık ve Tarafsızlık Üzerine Bir Rapor

Abone Ol

I. Giriş:

Bu yazıda İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İSTANPOL) tarafından Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr. Demirhan Burak Çelik danışmanlığında hazırlanan Ocak 2021 tarihli “Türkiye’de Hukuk Devletinin Tesisi: Bağımsız ve Tarafsız Bir Yargı Erki İçin Öneriler” BAŞLIKLI rapor ele alınacaktır. İncelememizin kapsamı ise kaleme alınmış bu rapora dair bir tanıtımdan ibaret olacaktır. Bu bağlamda rapora genel bir bakış sunulduktan sonra, değişiklik önerileri maddeler halinde aktarılacaktır. Sonuç kısmında ise konuya dair tespit ve önerilerimiz okuyucuyla paylaşılacaktır. Amacımız; Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair yapılan tartışmalara katkı sağlamak ve bu meselelerin daha çok tartışılarak mecrasını bulmasına naçizane destek olmaktır.

II. Rapora Genel Bir Bakış:

Rapor, Türkiye’de yargı alanındaki problemlerin cumhuriyetle yaşıt olacak ölçüde tarihi ve yapısal olduğunu kabul etmektedir. Ancak son yıllarda bu alana dair sorunların ağırlaştığı tespitini de yapmaktadır. Burada nirengi noktasını ise 2017 Anayasa değişiklikleri olarak kabul etmektedir. Yaşanan kötüleşme, uluslararası alanda faaliyet yürüten kuruluşların Türkiye’ye dair puanlamaları ve Türkiye’deki toplumsal güven araştırmalarındaki nicel verilerden hareketle ispatlanmaya çalışılmıştır. (İlgili araştırmaların ayrıntıları için rapora bakılabilir. Bkz: s. 6)

Rapor her ne kadar yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusuna özgülenmiş ise de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine de yer yer değinmektedir. Cari hükümet sistemi başkanlık sisteminin yozlaşmış hali olarak nitelendirilmekte ve yargısal sorunların ağırlaşmasının nedeni olarak gösterilmektedir..

Rapor ele aldığı konular itibariyle şu başlıklardan oluşmaktadır: Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), hakim/savcıların mesleğe kabulü ve mesleki süreç, yüksek yargı organları ve avukatlar/barolardır. Bu başlıklar altında inceleme yapılırken Türk anayasaları ve ilgili kanunlardaki durumun tarihi bir perspektiften karşılaştırmalı bir şekilde incelendiği görülmektedir. Ayrıca konuya dair halihazırda yürürlükte olan düzenlemelerin yapılış amacı, doğurduğu sorunlar belirtilmiştir. Sonrasında ise  2017 Anayasa değişiklikleri ve kanunlardaki son düzenlemeler ele alınarak uygulamanın ne şekilde olduğu ele alınmıştır. Ayrıca raporda, başta Venedik Komisyonu olmak üzere çeşitli kuruluşların konuya dair hazırladıkları raporlara, açıkladıkları görüşlere atıflar yapıldığı da görülmektedir.

III. Raporun Önerileri:

1. Adalet Yüksek Kurulu (AYK)

- 1982 Anayasası dönemi boyunca HSK üzerinde uzun  tartışmalar yapılmış olup bu durum kurumun yıpranmasına neden olmuştur. Bu nedenle tümüyle lağvedilmeli, Türkiye’deki adalet arayışının da bir yansıması olarak  Adalet Yüksek Kurulu adıyla bir kurul ikame edilmelidir.  Başta Adalet Bakanlığı olmak üzere diğer kurumların yetkileri sınırlandırılarak bu kurul yargı alanında yetkileri en geniş yapı haline getirilmelidir.

- AYK, kurumsal ve mali özerkliğe sahip olmalı, kendi bünyesinde bir sekreterliği ve teftiş kurulu olmalıdır.

- Kurulun üye yapısı ise şöyle olmalıdır:  Kurulun çoğunluğu  hakim ve savcılardan oluşmalıdır. Bu üyelerin de ekserisi yüksek yargıçlardan oluşmalıdır. Çoğunluk dışındaki üyeler ise yargı mensubu bulunmayanlardan oluşmalıdır. Böylelikle de kurul karma bir yapıya kavuşturulmalıdır.

- Hakim ve savcı üyeler kendi meslek grubu tarafından, yargı mensubu olmayan üyeler ise TBMM tarafından seçilmelidir. Yüksek yargı mensubu üyelerin en az beş yıl Yargıtay veya Danıştay’da üye olarak çalışmaları koşulu bulunmalıdır. Bu mahkemelerden seçilecek üyeler hakkında seçim dönemlerinde kurum nezdinde atama komisyonları oluşturulmalıdır. Bu komisyonlarca, adaylar hakkında raporlar hazırlanıp kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Adaylar komisyon tarafından dinlenmeli ve bu faaliyetler kamuoyuna açık bir şekilde yapılmalıdır. Aday olabilecekler yalnızca aktif bir şekilde kürsü görevini ifa eden hakim ve savcılar olmalıdır. Böylelikle Adalet Bakanlığı bürokratları AYK üyesi olamayacaktır. Bunun doğal bir sonucu olarak da  siyasetin yargı üzerindeki etkisi bir nebze daha azalacaktır.

- Meslek grubunun kendi içerisinde yapacağı seçimlerde olası gruplaşma ve siyasallaşmaları önlemek adına bir adaya bir oy ilkesi benimsenmeli, seçimler liste usulüyle yapılmamalıdır.  Yargının seçim ortamından en az etkiyle çıkabilmesi adına seçilen üyelerin görev sürelerinin uzun olması ve seçim sürecinin kısa tutulması iyi olacaktır. Sürecin sağlıklı işleyebilmesi adına   adaylara siyasi, etnik, mezhep vs.’ den uzak kalmak kaydıyla kendilerini tanıtabilecekleri bir ortam sağlanmalıdır. TBMM tarafından seçilecek adaylar açısından ise siyasallaşmayı önlemek adına adayların en az beş yıldır herhangi bir siyasi partiye üye olmaması şartının aranması faydalı olabilecektir. Yine bu bağlamda TBMM tarafından seçilecek üyeler, çeşitli kurumlar (TBB, üniversiteler arası kurul vb.) tarafından aday gösterilmiş kimseler arasından ve nitelikli çoğunlukla seçilmelidir. Buna özgü bir atama komisyonu da oluşturulabilir. Adayların komisyonda kamuoyuna açık bir şekilde dinlenmesi gibi yollar izlenmesi faydalı olabilecektir.

- Adalet Bakanı’nın kurul başkanı, yardımcısının kurul üyesi olması usulüne son verilmelidir. Kurul, başkanını üyeleri arasından kendisi seçmelidir.

- Yargının bağımsızlığı adına oldukça önemli olan disiplin işleri adil yargılanma ilkeleri gözetilerek düzenlenmelidir. Öncelikle Adalet Bakanı’nın inceleme ve soruşturma izni verme yetkisi kaldırılmalıdır. Bakana sadece meslek taassubunun olası sonuçlarını önlemek adına soruşturma açılmasını önerme yetkisi verilmelidir. İnceleme/soruşturma/özlük işlerine bakan birim yani suçlama yapacak olan mercii ile hakim ve savcı hakkında disiplin cezası vermeye yetkili birim yani karar mercii birbirinden ayrılmalıdır.   

- İşlevselliğin sağlanması, yargıda farklı bir tahakkümün oluşmaması, olası keyfiliklerin önüne geçilmesi adına kurul kararlarıgerekçeli, kamuoyuna açık ve yargı denetimine tabi olmalıdır.

2. Hakim ve Savcıların Mesleğe Kabulü ve Mesleğin İcrasındaki Süreç

- Hakim ve savcıların adaylığa kabulünde Adalet Bakanlığı’na ait olan tüm yetkiler AYK’na devredilmelidir. Adaylığa kabulde nesnellik ve açıklık esas olmalıdır. Yazılı sınav devam ettirilmelidir. Mevcut durumdaki mülakat yerine adaylığa kabul edilecek kimselerin muhakeme yeteneklerini, iletişim becerilerini ölçecek bir sözlü sınav getirilmelidir. Her türlü keyfiliğin önüne geçmek için bu sınavın ne şekilde yapılacağı mevzuatla belirlenmelidir. Sözlü sınavın kayda alınması, yöneltilecek soruların torbadan kura yoluyla çekilerek belirlenmesi gibi önlemler alınabilir. Hali hazırdaki düzenlemeye göre mülakatta adaylığa kabul edilecek kişilerin fiziksel özelliklerine bakılacağına dair keyfi, keyfi olmanın ötesinde ayrımcı ifadeler kanundan çıkarılmalıdır.

- Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına birinci derece hakimlere coğrafi teminat yani görev yeri güvencesi getirilmelidir. Terfi yoluyla dahi olsa onayı alınmadan bir hakim başka bir mahkemeye kural olarak atanamamalıdır. İstisnalar tüketici bir şekilde mevzuatta sayılarak keyfiliğin önüne geçilmelidir.

- Bağımsızlık denince yalnızca dışsal bağımsızlık düşünülmemelidir. Yargının içsel bağımsızlığı da önemsenerek, buna dair de önlemler alınmalıdır.

3. Yüksek Yargı

- Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yapısı yeniden ele alınmalıdır. 1982 Anayasası dönemi boyunca tartışılan yürütme organının başı olan cumhurbaşkanının AYM’ne üye ataması usulüne öncelikle son verilmelidir.

- AYM üye çeşitliliğinin sağlanabilmesi için seçimlerin farklı kurum ve usullerle yapılması faydalı olacaktır. Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’dan gelecek üyeler, bizzat bu kurumlar tarafından seçilmelidir. Üniversite ve barolardan gelecek üyeler ise üniversiteler arası kurul ve TBB genel kurulu tarafından gösterilecek adaylar arasından TBMM’nin nitelikli çoğunluğuyla seçilmelidir. Yüksek yargı organları arasından seçilecek adayların  en az beş yıl yüksek yargı deneyimi olması veya belirli bir yaşta olmaları gibi objektif kıstaslar getirilmelidir. Hem yüksek yargı organları hem de  TBMM tarafından seçilecek adayların kamuoyuna açık bir şekilde dinlenmeleri temin edilmelidir.     

- Cumhurbaşkanının Danıştay’a üye atama yetkisi kaldırılarak bu yetki tümüyle AYK’na bırakılmalıdır.

- Sayıştay başkan ve üyeleri TBMM’nin nitelikli çoğunluğu ile seçilmelidirl.

4. Savunma

- Yargının üç sac ayağından biri olan savunmanın bağımsızlığı Anayasa’da vurgulanmalıdır.

- Ayrıca bu bağımsızlığın bir yansıması olarak TBB genel kuruluna verecekleri üye sayıları her türlü politik mülahazadan uzak, temsilde adalet ilkesine uygun bir şekilde düzenlenmelidir.

IV. Sonuç:

Türkiye’deki yargı sistemi öteden beri tartışılmaktadır. Gerek hukuk uygulayıcısı ve teorisyenlerinin gerek vatandaşların Türk yargısının bağımsızlık ve tarafsızlığına dair şikayetleri bilinen bir gerçektir. Hakim şikayetçi, savcı şikayetçi, avukat şikayetçi, vatandaş şikayetçi… O halde ülkemizin yapısal ve tarihten gelen, yer yer derinleşen bu sorununu çözmek bir zarurettir.

Yazıya konu ettiğimiz rapor da bu şikayetlerin çözümlenmesi ve son kertede çözüme kavuşturulması adına değerli bir katkıdır. Elbette ki rapor içeriğindeki öneriler kabul edilebilir, reddedilebilir yahut farklı öneriler sunulabilir. Önemli olan bu meselelerin hukuk kamuoyunun gündeminde tutulmasıdır. Rapor, hem içeriği hem de  danışmanının akademik ilgi alanları düşünüldüğünde üzerine konuşmaya değer niteliktedir. Bizim naçizane tespit ve önerilerimiz ise kısaca şu şekildedir:  

Ülkemizde yargının bağımsızlık ve tarafsızlığına halel getiren müdahaleler genellikle yargı mekanizmasını araçsallaştıran siyasal iktidarlar marifetiyle gerçekleştirilmektedir.   Muhalefet siyasetçileri ise bu müdahalelere ilkesel bir karşı koyuştan ziyade çoğunlukla politik mülahazalarla eleştiriler getirmektedir. Öyle ki cumhuriyet dönemi Türk hukuk tarihi, eleştiren muhalefet siyasetçilerinin iktidarı ele geçirdiklerinde yargı üzerinde tahakküm kurdukları örneklerle doludur. Dolayısıyla şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, yargı bağımsızlığı muhalefet ideolojisidir. Ama bu durum Türk kurumlarını ele geçirilmesi gereken birer mevzi haline getirmektedir.  Bu nedenle her türlü politik mülahazadan uzak şu anın siyasal iktidarının bir başka zamanın muhalefeti; bu zamanın muhalefetinin bir başka zamanın iktidarı olabileceğinden hareketle herkesi güvence altına alabilecek bir yargı mekanizmasının kurulması için yekten çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Yoksa mağdurların kimliği değişecek ama mağduriyet ortadan kalkamayacaktır.

Şüphesiz bu konudaki tek sorumluluk siyasette değildir. Entelektüel kamuoyunun da sorunun çözümüne katkı sağlayacak zemini inşa etmesi gerekmektedir. Bunun ilk adımı olarak yargı sorunları konuşulduğunda “ama siz de şöyle yapmıştınız” gibi meseleyi polemiğe taşıyan dilden ve konuyu politik mevziden karşı düşünceye ateş etmenin bir aracı olarak görme huyundan vazgeçilmelidir.  Siyaset kurumu ve entelektüel kamuoyunun bu iyi niyeti göstermesi halinde sorunun çözümü için yöntem ve içerik tartışmasına geçilebilecektir. O zaman ise kaleme alınan bu rapor ve bu alanda çaba sarf eden değerli kuruluş ve yazarların çalışmaları değerlendirilmelidir. Yuvarlak masa toplantıları, konferans ve seminerlerle tabandan tavana doğru dönüşümün ne şekilde yapılabileceği başta hukukçular olmak üzere tüm kamuoyunca tartışılmalıdır. Bir toplumsal konsensüs ile olgunlaşan öneriler Anayasa ve ilgili kanunlara konularak Türk kamuoyunun gündeminden bu mevzu çıkarılmalıdır. Görülecektir ki o zaman ülkenin insan ve ekonomik kaynakları çok daha verimli kullanılabilecek, yargı bir ring alanı olmaktan çıkacaktır.

Son olarak şunu da belirtmek isteriz ki yargının tamamiyle bağımsız ve tarafsız olabileceğini düşünmek naif bir yaklaşımdır. Hukuk; siyaset, uluslararası ilişkiler, ekonomi, sosyoloji gibi birçok değişkenin etkisi altındadır. Uygulamasının ve uygulayıcılarının bunların tümüyle dışında kalabileceğini söylemek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Bizce yargısal mekanizmanın vatandaşların nitelikli bir çoğunluğu açısından rıza üretebiliyor olması, işleyişine dair güven temin etmiş olması yeterlidir. Yüz yıla yaklaşan cumhuriyet dönemi hukuk arayışımızın böyle bir vasata ulaşması temennimizdir.  

Rapora Dair Bağlantılar:

https://www.istanpol.org/post/t%C3%BCrkiye-de-hukuk-devletinin-tesisi-ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1z-ve-tarafs%C4%B1z-bir-yarg%C4%B1-erki-i%C3%A7in-%C3%B6neriler

https://www.youtube.com/watch?v=w80DA9sNnUk