1- Türk Hukuku’nda; bir suçtan dolayı gözaltına alınmanın, yani tutmanın dayanağı “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı” başlıklı Anayasa m.19 ile “Özgürlük ve güvenlik hakkı” başlıklı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.5’dir. İHAS m.5’de azami gözaltı süreleri ile ilgili hüküm bulunmamakla birlikte, Anayasa m.19/5’de azami gözaltı sürelerine ilişkin çerçeve bir hükme yer verilmemiştir.
Şu sıralarda; Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 20.07.2016 tarihinde kararlaştırılan ve 21.07.2016 tarihli, 29777 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren olağanüstü halin uzatılmaması (bu yolla kaldırılması) gündemde olup, olağan hukuk düzenine dönüldüğünde tatbiki düşünülen yargılama kuralları hakkında konuşulduğu görülmektedir. Esas itibariyle; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının korunması mutlak olup, buna getirilecek kısıtlamalarda Anayasa m.19’a ve İHAS m.5’e bağlı kalınmalı, bu üst normlarla çizilen çerçeve kişi aleyhine aşılmamalıdır. Gözaltına alınma dediğimiz tutmanın ana nedeni; kamu otoritesinin gücünü göstermek veya bireye baskı uygulamak değil, işlendiği iddia edilen bir suçun soruşturmasının sağlıklı yürütülmesini, delillerin usule uygun toplanmasını, bu sırada şüphelinin ifadesinin alınmasını ve gerekli koruma tedbirlerinin tatbikini sağlamaktır.
Yakalama tedbiri sonrasında uygulanan gözaltı ile tutuklama ve adli kontrol tedbirlerini karıştırmamak gerekir. Gözaltına alma; tutuklama ve adli kontrol tedbirlerinden önce tatbik edilir, ancak her tutuklama veya adli kontrol tedbirinin tatbiki öncesinde mutlak şekilde gözaltı tedbiri uygulanmaz, yani gözaltı tedbiri tutuklamanın mutlak bir ön aşaması olarak görülemez. Bununla birlikte; davet veya zorla getirme ile adliyeye gelen bir şüphelinin cumhuriyet savcısı tarafından gözaltına alınması veya tutuklanması amacıyla sulh ceza hakimliğine sevki sırasında, kaçmasını engellenmesi için gözaltına alınması mümkündür.
Belirtmeliyiz ki olağanüstü hal son bulmadan evvel; olağanüstü hal döneminde çıkarılacak son bir KHK ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu veya 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine kalıcı, kısıtlayıcı düzenlemeler getirilmesinde hukuki isabet olmayacaktır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan tutma ile ilgili yasal düzenleme, ancak Anayasa m.13’e ve m.19’a uygun şekilde kanunla yapılabilir.
Anayasa m.19/5’e göre; “Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırk sekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir”. Bu hükümde azami tutma süreleri; en fazla 48 saat ve toplu olarak işlenen, yani en az üç kişi tarafından işlendiği iddia edilen suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılmak olarak gösterilmiş olup, bu süreleri geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hiç kimse kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından yoksun bırakılamaz. Azami gözaltı süreleri olağanüstü hal ve savaş hallerinde kanun veya kanun hükmünde kararname (Cumhurbaşkanlığı kararnamesi) ile uzatılabilir.
Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 20.07.2016 tarihinde kararlaştırılan ve 21.07.2016 tarihli, 29777 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren olağanüstü hal kapsamında çıkarılan 667 sayılı KHK m.6/1-a’da, 668 sayılı KHK m.3/1-a’da ve bu hükümlerde geçen şüphelinin toplam 30 günlük gözaltı süresini değiştirip azaltan 684 sayılı KHK’nın 10 ve 11. maddeleri ile 7+7, yani şüphelinin toplam 14 günlük gözaltı süresi olağanüstü halin son bulmasına kadar aşağıda yer alan suçlar yönünden uygulanıp, diğer suçlarda gözaltına alınma tedbiri bakımından CMK.91’de öngörülen süreler tatbik edilecektir.
667 sayılı KHK m.6/1’de ve 668 sayılı KHK m.3/1’de bazı suçlar bakımından geçici olarak değiştirilen suçların neler olduğu sıralandığından, 23.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 684 sayılı KHK’nın 10. ve 11. maddelerinde tekrar bu suçlar sayılmamıştır.
667 ve 668 sayılı KHK’lara göre; Türk Ceza Kanunu İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ile tüm toplu işlenen suçların soruşturmaları kapsamına giren şüpheliler hakkında özel gözaltı süreleri uygulanacaktır.
667 sayılı KHK m.6/1-a’da gözaltı süresinin 30 güne çıkarılması öngörülmekle, gözaltı prosedürü ile ilgili konular CMK m.91 ve 92’ye bırakılmıştır. 668 sayılı KHK m.3/1-a’da ise; CMK m.98’den farklı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısına da yakalama emri düzenleme yetkisi verildiği, hakim veya cumhuriyet savcısı tarafından verilen emir ile yakalanan şüpheli hakkında gözaltı süresinin 30 gün uygulanacağı ifade edilmiştir. 684 sayılı KHK m.10 ve 11’de; ilk yakalama anından itibaren şüpheli yedi gün süre ile gözaltında tutulabilecek ve delillerin toplanması güçlüğü veya şüpheli sayısının çokluğu sebebiyle cumhuriyet savcısı gözaltı süresini yazılı emirle yedi gün daha uzatabilecektir.
Gözaltı prosedürünün şekil ve şartları CMK m.91’de düzenlenmiştir. Gözaltına alınma kararı prensip olarak cumhuriyet savcısına aittir. CMK m.91/1’e göre yakalanan kişi için gözaltı süresi 24 saat olup, yakalanan kişinin yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre 12 saatten fazla olamaz. Toplu olarak, yani en az üç kişinin iştiraki işlenen suçlarda gözaltı süresi, delillerin toplanmasının güçlüğü veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle, cumhuriyet savcısı gözaltı süresini her defasında bir günü geçmeyecek şekilde vereceği yazılı emirle üç gün süre ile uzatabilir.
91. maddenin ikinci fıkrasına göre; “Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır”.
Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan gözaltına alma tedbiri Türk Hukuku’nda sıkı şarta bağlanmıştır. Birincisi, gözaltına alma tedbirinin tatbiki soruşturma yönünden zorunlu olmalı ve ikincisi de kişinin iddiaya konu suçu işlediğini gösteren somut deliller bulunmalıdır. Aksi halde, keyfi veya basit şüpheye dayalı olarak kişinin bir suç işlediği iddiası ile gözaltına alınabilmesi mümkün değildir. CMK m.91/2’de öngörülen bu şart, Türk Hukuku’nda gözaltına alma tedbirinin düzenlendiği ve Anayasaya aykırı olmamak kaydıyla özel bir şartın aranmadığı her durumda geçerlidir, yani olağanüstü hal döneminde uygulanan gözaltına alma tedbiri bakımından da bu hükmün varlığı aranmalıdır. Somut olayda şüpheli açısından CMK m.91/2’de öngörülen gözaltına alma tedbirinin koşulu gerçekleşmemişse, gözaltı kararı hukuka aykırıdır. Gözaltı kararına karşı CMK m.91/5 uyarınca itiraz edilebilir. Yasal şartın gerçekleşmediği durumda, hukuka aykırı gözaltına tedbiri kaldırılmalıdır.
04.04.2015 tarihinde yürürlüğe giren 6638 sayılı Kanunu’nun 13. maddesi ile CMK m.91’e eklenen 4. fıkrada; suçüstü halleriyle sınırlı olmak üzere, fıkrada sayılan katalog suçlardan birisinin işlendiği iddiasıyla kolluk amiri tarafından 24 veya 48 saatlik gözaltına alınma kararı verilebilir. Bu süreler uzatılamaz ve bu aşamadan sonra cumhuriyet savcısı yetkilidir. Kişi serbest bırakılmazsa, en geç 48 saat ve toplu olarak işlenen suçlarda dört gün içinde hakim önüne çıkarılır. Bu hüküm, cumhuriyet savcısı dışında istisnai olarak kolluk amirlerine de gözaltına alma kararı alma yetkisi tanımıştır. Ancak ilk 24 saati 48 saate ve toplu olarak işlenen suçlarda da 48 saati dört gün gözaltı süresine çıkarma yetkisi cumhuriyet savcısına aittir.
CMK m.91/4’de sayılan suçlardan olup da 667 sayılı KHK m.6/1’de yer alan suçlardan birisinin kapsamına giren suçüstü halinde, mülki amirce belirlenen kolluk amiri tarafından yedi günlük gözaltına alma tedbirinin olağanüstü hal devam ettiği sürece tatbiki mümkün olabilecek, fakat bu sürenin uzatılmasında yetki cumhuriyet savıcısına ait olacaktır. Soruşturmada gözaltı kararı konusunda sulh ceza hakimliği yetkili kılınmamış, bu sırada sulh ceza hakimliğine yakalama, tutuklama veya adli kontrol tedbirlerini karar verme yetkisi tanınmıştır.
2- Fransa’da gözaltı 24 saati geçmemek şartıyla polisin veya jandarmanın kararı üzerine uygulanabilir.
24 saatlik sürenin sonunda, gözaltına konu fiil bir veya bir yılı aşan bir hapis cezasına tabi ise, cumhuriyet savcısının yazılı izni ile gözaltı 24 saat daha uzatılabilir.
Fransız Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 706-88. maddesinde sayılan suçlardan birisinin işlendiği iddiası gündeme geldiğinde; örneğin örgütlü çetelerde veya uyuşturucu suçlarında gözaltına alınma süresi 96 saate kadar (24+24+24+24 veya 24+24+48) uzatılabilir. Burada, yukarıda belirttiğimiz 48 saatlik sürenin sonunda gözaltının uzatılabilmesi için özgürlükler ve tutuklama hakiminin izni gereklidir.
Gözaltına; ilk 24 saate kadar polis veya jandarma karar verir, 24 saatten 48 saate uzatılması Cumhuriyet Savcısının iznine tabidir, 48 saatten 96 saate uzatılması için ise özgürlükler ve tutuklama hakiminin izni aranmaktadır. Belirtmeliyiz ki; Fransız Hukuku’nda valinin gözaltına alma emri verme yetkisi bulunmamaktadır, çünkü vali, adli polis teşkilatının bir üyesi veya amiri değildir.
Ciddi ve belirgin bir risk ortaya koyan terör suçları ile sınırlı olarak, yalnızca özgürlükler ve tutuklama hakiminin izni ile şüphelinin gözaltı süresi, 96 saatten 144 saate kadar uzatılabilir.
Bunun dışında Fransız Hukuku’nda, bir kişinin “şüpheli” olarak gözaltına alınıp kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması mümkün değildir. Fransız Hukuku’nda; polisin veya jandarma, terör suçları dahil şüpheli gördükleri kişileri 24 saatten fazla gözaltında tutamaz, bu süre ancak cumhuriyet savcısının kararı ile 48 saate uzayabilir, fakat bu süre geçilemez, bundan sonra devam edecek tüm gözaltılarda hakimin izin kararı şarttır. Fransız Hukuku’nda; olağanüstü hal döneminde ve sonrasında valinin gözaltına aldırma yetkisi olmadığı gibi, olağanüstü hal kaldırıldıktan sonra valiyi, polisi veya jandarmayı şüpheliyi terör suçlarından dolayı gözaltına aldırma ve alma, bu sırada da aşırı gözaltı süresi uygulama yetkisi tanıyan özel bir düzenlemeye de yer verilmemiştir. Yukarı belirttiğimiz 24 saatlik gözaltına alma yetkisi, yalnızca polisten ve jandarmadan oluşan adli polis teşkilatına aittir.
Fiziki takip; polisin veya jandarmanın bir şüphenin varlığı halinde takip ettiği kişiyi gözaltına aldığı, alacağı veya alması gerektiği anlamına gelmez, gözaltına alınma bireyin özgürlüğüne getirilen bir kısıtlama olup, takip edilen şüpheli yalnızca somut olayın özellikleri gerekli kıldığı hallerde, yani polisin basit şüphesini aşan tespitlerinin ve delillerin varlığı halinde gözaltı tatbik edilebilir.
Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı İHAS m.5 ve Anayasa m.19 ile güvence altına alınmış olup, buralarda öngörülen sınırlar geçilemez.
Gözaltı için polisin basit şüphesini aşan bir durum olmalıdır, gözaltına alınması düşünülen kişi ile ilgili görünüşte haklılığı ortaya koyan somut tespitlerin varlığı ve takibe konu suçla ilgili delillere ulaşılması gerekir. Uzun süreli tutma, yani gözaltına alma sürelerinin uzatılması somut şekilde gerekçelendirilmeli ve bu gerekçeler tutanaklarda gösterilmelidir.
Sonuç olarak; olağanüstü hali uygulayan ve olağan düzene geçen Fransız Hukuku, bizde uygulanan olağanüstü halin kaldırılmasından sonra gözaltı süreleri ve prosedürü bakımından örnek alınacaksa, gözaltına alma yetkisi ve süreleri bakımından aşırılığa gidilmemeli, olağan hukuk düzeninin ihlaline ve Anayasaya aykırılığa yol açabilecek düzenlenmelerden kaçınılmalıdır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.