TÜRK HUKUKUNDA RÜŞVET DÜZENLEMESİ

Abone Ol
Son yıllarda ülkemizde rüşvet suçu farklı görünüm şekillerine ulaşmış durumdadır. Bu noktada özellikle rüşvetin bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi günümüzde çokça karşılaşılan bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Şüphesiz bir ülkede kamu hizmetine girişte liyakat ilkesinin göz ardı edilmesi memur suçları dediğimiz suç kategorilerinde artışı da beraberinde getirebilecektir.

Rüşvet suçunun araştırılması ve ortaya çıkarılması noktasında Emniyet Müdürlükleri bünyesinde bulunan Mali Suçlarla Mücadele Şubesi personellerinin de gerekli dikkat ve özeni göstermesi ayrıca personelin suçun değişik görünüm şekilleri bakımından da bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Teknolojik gelişmeler yeni suç önleme stratejilerini beraberinde getirmekle beraber, suçların bilişim ortamında daha kolay işlenmesi neticesini de doğurmuştur. Ancak yine de suçla ve suçlulukla mücadelede mevcut teknolojiden yararlanmak elzemdir. Konu rüşvet suçu bakımından incelendiğinde özellikle delil noktasında yaşanan problemlerin aşılabilmesi için tüm kamu binalarının birçok noktasına, personelin kurum dışı görev yaptığı durumlarda da buna özel nitelikte kamera sistemlerinin bulundurulması gerekmektedir.

Rüşvet suçuyla ilgili düzenleme esasen Türk Ceza Kanununun 252. Maddesinde yer almaktadır:

Rüşvet
Madde 252- (Değişik: 2/7/2012-6352/87 md.)
“(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(3) Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

(4) Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.

(5) Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

(6) Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

(7) Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(8) Bu madde hükümleri;
a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler,
c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,
d) Kamu yararına çalışan dernekler,
e) Kooperatifler,
f) Halka açık anonim şirketler,
adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır.

(9) Bu madde hükümleri;
a) Yabancı bir devlette seçilmiş veya atanmış olan kamu görevlilerine,
b) Uluslararası veya uluslarüstü mahkemelerde ya da yabancı devlet mahkemelerinde görev yapan hâkimlere, jüri üyelerine veya diğer görevlilere,
c) Uluslararası veya uluslarüstü parlamento üyelerine,
d) Kamu kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak üzere, yabancı bir ülke için kamusal bir faaliyet yürüten kişilere,
e) Bir hukuki uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulan tahkim usulü çerçevesinde görevlendirilen vatandaş veya yabancı hakemlere,
f) Uluslararası bir anlaşmaya dayalı olarak kurulan uluslararası veya uluslarüstüörgütlerin görevlilerine veya temsilcilerine,
görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması ya da uluslararası ticari işlemler nedeniyle bir işin veya haksız bir yararın elde edilmesi yahut muhafazası amacıyla; doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi ya da bunlar tarafından talep veya kabul edilmesi halinde de uygulanır.

(10) Dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmekle birlikte;
a) Türkiye’nin,
b) Türkiye’deki bir kamu kurumunun,
c) Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin,
d) Türk vatandaşının,
tarafı olduğu bir uyuşmazlık ya da bu kurum veya kişilerle ilgili bir işlemin yapılması veya yapılmaması için işlenmesi halinde, rüşvet veren, teklif veya vaat eden; rüşvet alan, talep eden, teklif veya vaadini kabul eden; bunlara aracılık eden; rüşvet ilişkisi dolayısıyla kendisine menfaat temin edilen kişiler hakkında, Türkiye’de bulundukları takdirde, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.”

Maddeye göre rüşvet genel olarak görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlanması olarak tanımlanabilir. Bu suçun konusunu menfaatin oluşturduğu açıkça söylenebilecektir. Söz konusu bu menfaatin kapsamı bakımından çeşitli görüşler öne sürülebilmektedir. Menfaatin salt ekonomik veya maddi olmasının suçla korunan hukuksal değeri karşılamayacağı ve bu nedenle buradaki menfaatin manevi bir menfaat olabileceği de kabul edilmektedir. Kanaatimce rüşvet suçu bakımından değerlendirilebilir her türlü menfaat bu suçun konusunu oluşturabilecektir. Doktrinde bir görüş suça konu maddi menfaatin değerinin azlığı halinde suçun oluşmayacağını kabul etmektedir. Ancak maddi unsur değerlendirmesi yapıldığında menfaatin değerinin az olmasının ancak somut ceza takdirinde göz önünde bulundurulabileceği söylenebilir. Türkiye uygulamasında yaşanan bir diğer tartışma da kamu görevlisinin görevi gereği yaptığı işten duyulan memnuniyet nedeniyle hediye kapsamında kendisine sağlanan menfaatlerin rüşvet suçunu oluşturup oluşturmayacağı meselesidir. Bu durumun kötüye kullanılması da göz önünde alındığında her ne kadar genel kapsamda suç kabul edilmeyen bu hareketin değerlendirilmesinde daha sıkı ve dikkatli davranılması kanaatindeyim.

Rüşvet suçu Türk Ceza Kanununun ‘Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler’ başlıklı dördüncü kısmının ‘Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar’ adlı bölümünde düzenlenmiştir. Bu bölümde tanımlanan suçlarda kamu kurumlarının işleyişi, personelin tarafsızlığı ve idareye duyulan güven korunmaktadır. Rüşvet suçunun incelenmesi için kamu görevlisi tanımına da bakmak gerekmektedir. Türk Ceza Kanununun “Tanımlar” başlıklı 6. maddesinde kamu görevlisi, kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlamıştır.  Kamusal faaliyet ise madde gerekçesinde Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasi kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesi olarak tanımlanmıştır. Ceza Hukuku anlamında kamu görevlisi klasik idare hukukundan daha geniş anlama sahip olan bir kavramdır. Ayrıca bazı özel kanunlarda kamu görevlisi sayıldığı veya kamu görevlisi gibi cezalandırılacağı belirtilen kişiler de rüşvet suçu kapsamında kamu görevlisi olarak kabul edilecektir.

Rüşvet konusunda taraflarca anlaşılmış ancak menfaat temin edilmemiş olsa bile suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunmaktadır. Zira rüşvet suçu bakımından temel unsur rüşvet anlaşmasının yapılmasıdır. Suçun temel noktasını kamu görevlisinin görev alanı oluşturmakta olup bu alan Kanun ve ilgili mevzuata göre belirlenmektedir. Rüşvetin konusunun doğrudan görev alanına girmemesi halinde doktrinde rüşvetin oluşmayacağını savunan yazarlar bulunmaktadır. Tarafların söz konusu menfaatin temini konusunda anlaşması rüşvet anlaşması olarak tanımlanmakta ve suçun oluşumuna vücut vermektedir. Anlaşma teklifini iki taraftan gelebilmektedir bu noktada önemli olan anlaşmanın oluşumu sırasında taraf iradelerinin özgür olmasıdır. Yani tarafları etkileyebilecek cebir, icbar, hile, tehdit söz konusu olmamalıdır. Rüşvet anlaşması şarta bağlı olarak da gerçekleştirilebilmekte olup önemli olan tarafların rüşvet iradesiyle anlaşmasıdır. Yargıtay bu son durumda şartın gerçekleşmemesi halinde anlaşmanın mevcudiyetinin sona erdiğini ve suçun oluşmadığı kabul etmektedir. Ayrıca Yargıtay da sanığın yakalanması için bilinçli olarak yapılan anlaşmanın serbest iradeyi etkilemesi neticesinde failin işlediği fiilleri rüşvet bakımından teşebbüs olarak kabul etmektedir.

Rüşvet suçu esas itibariyle kasten işlenebilen bir suç olup taksirli hali kanunda düzenlenmemiştir. Bu suç bakımından ceza hukuku anlamında genel kastın yanında, görevin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılamamasına yönelik bir özel amaç da mevcut bulunmalıdır. Kamu görevlisi yaptığı işin kendi görev alanına girmesi noktasında hataya düştüyse bu noktada hatasından yararlanacaktır. Rüşvet suçu bakımından teşebbüs ve azmettirme halleri de mümkün bulunmaktadır. Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, müşterek fail sıfatıyla cezalandırılabilmektedir.

Rüşvet suçunda etkin pişmanlık cezayı ortadan kaldıran şahsi sebep olarak düzenlenmiştir. Rüşvet alan kamu görevlisinin, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce rüşvet konusu şeyi yetkili makamlara aynen teslim etmiş olması halinde bu imkandan yararlanması söz konusudur. Menfaat temin edilmeden yalnızca anlaşma yaptıysa da söz konusu bu  anlaşmayı bildirmelidir. Rüşvet veren kişi de durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce, pişmanlık duyarak yetkili makamları haberdar ederse rüşvet suçundan cezalandırılmaz. Ayrıca rüşvete iştirak eden diğer kişiler de durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce bildirimde bulunmaları halinde cezalandırılmayacaklardır.

Rüşvet suçu şikayete tabi olmayan ve görev bakımından Ağır Ceza Mahkemesinin kapsamına girilen bir suç türüdür. Yaptırımı ise dört yıldan on iki yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir. Nitelikli hallerin gerçekleşmesi halinde cezanın sınırları buna göre değişiklik gösterebilmektedir. Ayrıca rüşvet suçundan mahkumiyet halinde hükümlü hakkında TCK 53’ teki belirli haklardan yoksun bırakma tedbiri ve menfaatler bakımından kazanç müsaderesi tedbirlerinin de uygulama alanı bulabilmesi mümkündür.

Rüşvet suçuyla ilgili bahsetmiş olduğum tüm bu özellikler yanında altını çizmek istediğim en önemli konu ise bu suçun mağdurunun rüşvet veren değil esasında toplumu oluşturan herkes olduğudur. Konu bu açıdan ele alındığında vatandaş ve idare arasındaki güven ilişkisinin gerçekleşmesi noktasında özellikle rüşvet ve benzer suçların sosyal anlamda bulaşıcı neticeler yarattığı ve bir kanser gibi yavaşça topluma nüfuz ederek olumsuz etkilere neden olabileceği söylenebilecektir.
 
FATİH ÖZDEMİR
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ KAMU HUKUKU YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ
 
Kaynakça:
Murat Çakır, Türk Ceza Hukukunda Rüşvet Suçu İstanbul Ceza Hukuku ve Kriminoloji Arşivi No: 6
Erdal Baytemir, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Kapsamında Rüşvet Suçu
Mehmet Tan Yıldız, Rüşvet Suçunun Anatomisi