TÜRK HUKUKUNDA BÜYÜ

Abone Ol

Bu yazıda konuyu magazinsel bir kavram büyü olarak seçmemim nedeni kamuoyunda ilgi gören, büyü ile bağlantılı olduğu iddia edilen birçok kötü olayın yaşanmasıdır. Belki meslek hayatımın daha başındayken aile hukukunu ilgilendiren olaylarda müvekkillerimin hep bundan yakınması da olabilir. Aslında her biri psikolojik vaka olan bu kişilerin büyünün arkasına sığınarak yaptıklarından sorumlu tutulmak istememesi ve toplumun bir kısmının gerçekten böyle düşünmesi ne yazık ki ülkece geldiğimiz noktayı ve yozlaşmayı özetlemektedir.

Türk hukukuna gelmeden önce büyünün tarih öncesi devirlerde Asurlularda, Babillerde ve Sümerlerde yasaklandığını görüyoruz. Semavi dinlerde ise ilk olarak Yahudilikte, sonra Hristiyanlıkta ve en son İslam’da yasaklandığını ve en büyük günahlardan olduğunu biliyoruz. Modern Türk Hukukunda doğrudan olmasa da dolaylı olarak büyüyle ilişkilendirilebilen cezalar ve kusur sayılan fiiller vardır:

1../ Büyü, modern Türk Hukukunda ise çoğunlukla boşanma davalarında görülen bir olgudur. Karı veya kocanın birbirlerine büyü yaptırması, yatağın altında büyü materyallerinin bulunması, Evin gizli saklı köşelerinden içinden Arapça yazılar çıkan muskalar… Tüm bunlar boşanma davalarında dosyanın içinde rahatlıkla bulabileceğimiz olaylardır. Büyünün boşanma için yeterli sebep olabileceğine dair Yargıtay kararları:

Bu karardan büyü yaptıran kadının kusurlu sayıldığını anlayabiliyoruz.

“Davalı-davacı kadının ise kocasını ve ailesini sürekli olarak hatalı ve suçlu göstermeye çalışıp, eşi ve kayınvalidesine etki edeceği düşüncesiyle büyü yaptırmaya çalıştığı; böylelikle kocasının güven duygusunun zedelenmesine yol açtığı anlaşılmaktadır. ( Yargıtay 2HD 2012/8568 E. 2012/28396 K.)”

Dikkat çekici kararlardan… Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kocanın şiddeti ile kadının büyüsü eşit kusur olarak sayılmış

“Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı kocanın eşine şiddet kullandığı ve birlik görevlerini yerine getirmediği, buna karşılık davalı kadının da aşırı kıskançlık yaparak eşini taciz ettiği, büyü yapmak için başkalarından yardım istediği ve eşine ağır sözlerle hakarette bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu halde evlilik birliğinin tarafların eşit kusurlu davranışlarıyla temelinden sarsıldığının kabulü gerekmekte iken davalının tam kusurlu kabul edilmesi doğru değil ise de; ( Yargıtay 2HD 2011/13403 E. 2012/9803 K.)”

Kadının tam kusurlu sayıldığı bir karar.

Davalı-davacının eşine hakaret ettiği, ortak konutta büyü amaçlı insan sağlığına ve temizliğe aykırı maddeler bulundurduğu anlaşılmaktadır. Davacı-davalı kocanın af niteliğinde bir davranışı ispatlanamamıştır. Bu durumda, davacı-davalı koca dava açmakta haklı olup; kocanın boşanma davasının kabulü gerekir. ( Yargıtay 2HD 2010/4960 E. 2011/5872 K.)

Tüm bunlardan Hukukun büyüyü tanıdığı anlaşılmamalı aksine boşanma kararının büyü nedeniyle oluşan güven bağının koptuğu gerekçesiyle verildiği gözlemlenmelidir

2../ 677 sayılı kanun Büyücülüğün, üfürükçülüğün yasaklandığı özgürlüğü bağlayıcı ve para cezası verildiği görülmektedir. Ancak bu kanun hükümlerinin gereği gibi uygulandığını söylemek güçtür. Büyü yapan birkaç zayıf kişi ile sahte şeyhlere uygulandığını söylesek hiç de yanlış olmaz.

Birden çok kereler muska yazma eylemlerinin mağdur ya da mağdurları tesbit edilemediği gibi, isnat edilen suçun oluşması için muska yazma eylemlerinin menfaat temini amacıyla mutad iştigal haline getirilmesi ve bunlarla iştigal edenlerin halk tarafından üfürükçü ve nüshacı unvan ve sıfatlarıyla tanınması gerektiğinden, olayda TCK. m. 80 hükmünün uygulama yerinin bulunmadığının gözetilmemesi hatalıdır. ( Yargıtay 7. Ceza Dairesi 2002/4173 E. 2002/5354 K.)

Burada Yargıtay Eski TCK 80 (cezanın miktarını arttıran bir hükümdür)’e göre hüküm verilmesi gerektiğine yani cezanın ağırlaştırılması gerektiğine hükmetmiş.

1925 yılında kabul edilen 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu'na göre de; falcılık, büyücülük ve üfürükçülük, murada kavuşmak maksadıyla nüshacılık halinde 3 aydan az olmamak üzere hapis ve adli para cezasına hükmolunuyor. Adli para cezasının günlük alt sınırı 20-Tl üst sınırı ise 100-TL'dir ve 3 ay hapis cezası ile günümüz şartlarına göre en az 1.800 TL para cezası veriliyor. 1925 yılında kabul edilen kanuna göre para almadan da büyücülük yapmanın cezası bu. Bu kanun inkılap kanunlarından olduğu için Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması (HAGB) de uygulanamıyor. Daha sonra göreceğimiz TCK’nın dini duyguları istismar şeklinde nitelikli dolandırıcılık hükmü ise para almayı da kapsıyor.

Ayrıca Sosyal Medyanın da yaygınlaşmasıyla büyü, vefk, muska vs. gibi şeylerin yapımı ve satılması internetten olabilmektedir. Bunların birçoğunun adresi, telefonu sosyal medya üzerinden ulaşılır olmakta hatta bazılarının vergi levhası bile bulunmaktadır. Halkın dini duygularını sömüren bu kişilere karşı, her ilin Barosu ve Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmeli, bu kişilerin hiçbir değer üretmeden yaptıkları haksız kazançları engellemelidir.

3../ Yargıtay büyü yapmayı, cin çıkarmayı bazı kararlarında nitelikli dolandırıcılık çerçevesinde değerlendirmiştir. Nitelikli dolandırıcılık sonucu kişinin mahkumiyet alma ihtimali diğer kanunlardakine göre daha fazladır.

Aldatma aracı olarak kullanılan "büyüyü bozma ya da cini çıkarma" vb. hususların mağdurun algıladığı dini inanç ve duygulara yönelik olduğu, sanıkların etkisinde kalan mağdurun bu duygularının istismar edilerek irade özgürlüğünün baskı altına alınması sonucunda sanıklara altınlarını verdiği anlaşıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemi dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır. ( YCGK 2013/15-262 E. 2014/37 K.)

Yargıtay’ın oturmuş bir genel kurul kararlarından biri.

25 adet tilki kafası ile birlikte geldikleri, …'ın daha önce cami imamlığı yaptığı ve büyüyü kaldırabileceğini söylediği, katılanın parasının olmadığını söylemesi üzerine bu kez senet istedikleri, katılanın da alacaklısı sanık ... olan suça konu 34.740 TL'lik senedi düzenleyerek sanıklara verdiği, katılanın işlerinde herhangi bir düzelme olmadığı gibi suça konu senedin ciro edilerek piyasaya sürüldüğü, bu surette sanıkların hileli eylemlerle haksız menfaat temin ettikleri, sanıkların tevil yollu ikrar içeren savunmaları, katılan ve tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, sanıklar hakkında dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinde herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir. ( Yargıtay 15. CD 2015/7908 E. 2018/5912 K.)

En son olarak:

Youtube gibi sosyal medya platformlarında “büyülü köye gittik, cinli köyde bir gece, Lanetli mezarlıkta kazı yaptık vs.” başlıklarıyla tıklanma tuzağı oluşturan ve izlendikleri ölçüde para kazanan yayıncıların da yukarıda açıkladığım hukuki müeyyidelere tabi tutulması gerekir. Aksi takdirde beyinleri tamamen metafizik şeylerle yıkanmış; rasyonalite ve kritik düşünceden uzak yeni nesiller ülkemizin geleceğini oluşturacaktır.

Avukat Ahmet Kerem Çakın