TÜRK CEZA KANUNU'NDA DÜZENLENEN İRTİKÂP SUÇU (TCK m. 250)

Abone Ol

Türk Ceza Kanunu’nda İrtikâp Suçunun Yeri

Türk Ceza Kanunu’nun dördüncü kısmında “Millete ve Devlete Karşı Suçlar” ve “Son Hükümler” düzenlenmiş olup, dördüncü kısım birinci bölümde “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” yer almıştır.

Bu başlık altında sayılan suçlar; zimmet (TCK m. 247), irtikâp (TCK m. 250), denetim görevini ihmal (TCK m. 251), rüşvet (TCK m. 252), nüfuz ticareti (TCK m. 255), görevi kötüye kullanma (TCK m. 257), göreve ilişkin sırrın açıklanması (TCK m. 258), kamu görevlisinin ticareti (TCK m. 259), kamu görevinin terki veya yapılmaması (TCK m. 260), kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf (TCK m. 261), kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi (TCK m. 262), kanuna aykırı eğitim kurumu (TCK m. 263), görevi yaptırmamak için direnme (TCK m. 265), kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma (TCK m. 266) şeklindedir. İrtikâp suçu da bu bağlamda millete ve devlete karşı suçlardan olup kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçtur.

Anlam İtibariyle İrtikâp Suçu ve İrtikap Suçunun Özellikleri

İrtikâp kelimesi Türk Dil Kurumu tarafından "kötü iş yapma, kötülük etme, yiyicilik, yalan söyleme, hile yapma" olarak tanımlanmıştır. İrtikâp, Türk Ceza Kanunu madde 250 uyarınca kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaat etmeye bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen alınmaması gereken şeyi, muhatabının hatasından faydalanarak almasıdır.

Yargıtay görüşleri doğrultusunda irtikâp suçu ile birlikte kamu idaresinin saygınlığı, bireylerin kamu görevlilerine karşı duymaları gereken inanç ve itimat, kamu görevlilerinin dürüst ve iyi şöhret sahibi olmalarındaki devlete ait yararlar korunmuş olacaktır.[1]

- İrtikâp suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Bu suçun taksirle işlenebilmesi mümkün değildir. Zira madde metninde ifadesini bulduğu üzere, bu suç bakımından açıkça kastın varlığı aranmaktadır. Bu kapsamda kamu görevlisinin nüfuz ve güveni kötüye kullanarak bir yarar sağlama veya bu hususta vaat elde etme bilinç ve iradesiyle hareket etmesi halinde kastın, dolayısıyla manevi unsurun varlığından bahsedilebilir.

- Genel kast yeterlidir ayrıca özel kast aranmaz.

- Suçun tamamlanma anı yararın sağlanması veya vaat edilmesidir.

- İrtikâp suçu esas olarak görevi kötüye kullanma suçunun özel bir görünüm biçimidir.[2]

Madde Düzenlemesi Kapsamında Korunmak İstenen Hukuki Menfaat

Bu suçla korunmak istenen hukuki menfaat, kamu idaresinin saygınlığı ve güvenilirliğidir. Öte yandan, tek taraflı bir suç olması sebebiyle, kamu idaresine ve memurlara inanç ve itimat duyan kişiler de korunmaktadır.[3]

Madde Metni Kapsamında İrtikâp Suçu

Madde metninde birden fazla şekillerde gerçekleştirilen irtikâp fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. İrtikâbın varlığı için, kamu görevlisinin bir kişiyi zorlayarak kendisine veya başkasına yarar sağlatması gerekir. Ancak, bu yarar sağlama olgusu çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Madde metninde, gerekçede de ifadesini bulduğu üzere, bu yararlanma olgusunun gerçekleştiriliş şekilleri göz önünde bulundurularak suç tanımlaması yapılmıştır.

a) 765 Sayılı Kanun’da İrtikâp Suçu

Çalışma kapsamında, irtikâp suçuna ilişkin 5237 sayılı Kanun’da yer alan düzenlemeye değinmeden önce, 765 sayılı Kanun’daki düzenlenmeye yer verilmesinde fayda görülmektedir.

Mülga TCK m. 209 uyarınca;

“Memuriyet sıfatını veya görevini kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına haksız olarak para verilmesine veya sair menfaatler sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına, bir kimseyi icbar eden memura altı yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkrada yazılı cürüm, ikna suretiyle işlenirse faile dört yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Memur Kanunen almaması gereken bir şeyi diğerinin hatasından yararlanarak almış bulunursa iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.”

765 sayılı kanun ile bugün yürürlükte olan 5237 sayılı kanun karşılaştırıldığında;

- 765 sayılı kanunda kamu görevlisi teriminden kaçınılıp memur terimine yer verildiği görülmektedir.

- Yeni kanundaki yarar sağlama koşulundan farklı olarak haksız para verilmesi ve sair menfaat sağlama şartı aranmıştır.

b) 5237 Sayılı Kanun’da İrtikâp Suçu

İrtikâp suçu, kanun koyucu tarafından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. maddesinde düzenlenmiştir. 2012 yılında yapılan değişiklik ile maddenin birinci fıkrası değiştirilerek, madde metnine dördüncü fıkra hükmü eklenmiştir.

5237 sayılı Kanun’un 250. maddesine göre;

Madde 250- (1) (Değişik: 2/7/2012-6352/86 Md.)

“(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.

(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) (Ek: 2/7/2012-6352/86 Md.) İrtikâp edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.”

Maddede irtikâp başlığı altında 3 ayrı ipotez öngörülmüştür. Kanun koyucunun iradesinden hareketle;

a) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar etmek

b) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna etmek

c) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak kendisine veya başkasına yarar sağlamak

fiilleri cezalandırılacaktır.

İrtikâp Suçunun Oluşması Bakımından Aranan Şartlar:

- Bir kimsenin bu suçtan fail olarak yargılanması için kamu görevlisi olması şart kılınmıştır. Bu kapsamda kamu görevlisi olmayan bir kimse bu suçtan cezalandırılamayacaktır. Dolayısıyla kamu görevlisi tarafından işlenen bu suça kamu görevlisi olmayanların fail olarak iştirak etmesi mümkün değildir. Ancak yardım eden veya azmettiren olabilirler. Bu suçta kamu görevlisi idare ile ilişkisi olanlardan haksız bir kısım menfaatler sağlamak için meşru olmayan biçimde kendi konumundan yararlanmaktadır. Bu suç çerçevesinde kamu görevlisi olmayan şahsın fail olması durumunda duruma göre yağma dolandırıcılık gibi suçlar gündeme gelebilecektir.

Kamu görevlisi TCK'da "c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi" şeklinde ifade edilmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanunu’ndaki “memur” tanımının doğurduğu sakıncaları aynen devam ettirecek nitelikte olan tanım, tasarı metninden çıkarılarak; memur kavramını da kapsayan “kamu görevlisi” tanımına yer verilmiştir. Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegâne ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır. Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin yürütülmesine katılan kişilerin maaş, ücret veya sair bir maddi karşılık alıp almamalarının, bu işi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örneğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kişi, bilirkişilik, tercümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kişiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç vakıasına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini gerçekleştiren jandarma subay veya erleri de kamu görevlisidirler. Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır.

- Bu şart dâhilinde sadece kamu görevlisi sıfatına sahip olmak yetmeyecek hatta fiili olarak kamu görevlisi olmak da yetmeyecek bu sıfata meşru şekilde sahip olmak aranacaktır.[4]

- İrtikâp suçunun kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişine karşı suçlar başlığı altında düzenlenmesinden de anlaşılacağı üzere bu suçun pasif süjesi devlettir. Bu durumun bir uzantısı olarak kamu idaresi ile birlikte zarara uğrayan kişiler sadece suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişilerdir.[5]

İcbar Suretiyle İrtikâp

TCK m. 250/1 uyarınca;

“Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.”

Madde gerekçesinde icbar suretiyle irtikâp suçu şöyle ifade edilmiştir: “nin birinci fıkrasında icbar suretiyle irtikâp suçu tanımlanmıştır. İcbar suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, bir başkasını kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak, bu icbarın, yağma suçunun oluşumuna neden olan cebir veya tehdit boyutuna varmaması gerekir. Aksi takdirde, gerçekleşen suç icbar suretiyle irtikâp değil; gasp suçu olur.

İcbar teşkil eden fiillerin etkisinde kalan kişi, hukuka aykırı olduğunu bilmesine rağmen, karşılaşabileceği daha ağır zararların önüne geçebilmek için, bu baskının etkisiyle, kamu görevlisinin şahsına veya gösterdiği üçüncü kişiye bir yarar sağlamaktadır.

Yarar vaadinde bulunulması hâlinde de kamu görevlisinin tamamlanmış icbar suretiyle irtikâp suçundan dolayı sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu durumda aslında icbar suretiyle irtikâp suçu henüz tamamlanmamıştır. Ancak, izlenen suç politikası gereğince, failin tamamlanmış suçun cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür.”

Yargıtay kararı ışığında cebri irtikâp suçu, kamu görevlisinin sıfat ve görevini kötüye kullanarak kişiyi tazyik etmesi ile başlayıp, bu sıkıştırma karşısında ferdin de memurun haksız işlemlerini önlemek zorunluluğunu duyarak ona menfaat temin ve vaat etmesi ile oluşur. Kamu görevlisi açıkladığı istekler yerine getirilmezse mağdurun işini yapmayacağını söylemek suretiyle onu manevi cebir altında bulundurmaktadır. Böyle haksız bir durumla karşılaşan ve haklı işinin kamu görevlisi tarafından yapılmayacağı veya geciktirileceği ya da haksız bir muameleye maruz kalacağı endişesine kapılan mağdur belli bir şiddete ulaşmış olan bu manevi cebrin etkisiyle ve hakkını elde etmek zorunluluğu karşısında haksız olarak istendiğini bildiği parayı ve sair menfaatleri kamu görevlisine vermekte ya da vaat etmektedir. Burada fert meşru zeminde bulunmaktadır.[6]

İcbar Suretiyle İrtikâp Suçunun Şartları

- “Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle” ibaresinden anlaşılacağı üzere kamu görevlisi nüfuzunu kullanmalıdır. Nüfuz kelime anlamı itibariyle TDK tarafından “1. İçine geçme. 2. mec. Söz geçirme, güçlü olma” olarak tanımlanmıştır.

- Kötüye kullanmanın ön şartı failin meşru şekilde kamu görevlisi olmasıdır. Bu tahlil sonucunda kamu görevlisi olmayıp da bu sıfatı kullanan kişinin nüfuzunu kötüye kullanması irtikâp suçuna vücut vermeyecektir.[7]

- Kamu görevlisinin nüfuzunu kullanması yetmeyecek aynı zamanda bu nüfuzun görevi ile ilgili olması gerekecektir.[8]

- Nüfuzu kötüye kullanma faile veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına icbar sonucunu doğurmalıdır. İcbar kelimesinin sözlükte anlam karşılığı "Zorlama, zorunda bırakma." olarak gösterilmiştir. Nevzat Toroslu bu şekilde oluşan irtikâp suçunu açık irtikâp olarak nitelendirmiştir.

- Madde fıkrasının devamında hangi durumda icbarın varlığının kabul edileceği de ifade edilmiştir. Buna göre “Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.”

Cebri irtikâp suçunun unsurlarına ilişkin Yargıtay kararına göre; bu bağlamda cebri irtikâp suçunun unsurları; sanığın memur olması, memurluk sıfat veya görevinin kötüye kullanılması, mağdurun çıkar sağlama veya vaatte bulunmaya icbar edilmesi, sağlanan çıkarın haksız olması şeklinde gösterilebilir. İrtikâp suçunun oluşabilmesi için, memur olan fail tarafından, memurluk sıfat veya görevinin kötüye kullanılması, bir nevi ön şart niteliğindedir.

TCK'nın 209/1'inci maddesinde düzenlenen icbar suretiyle irtikâp suçundaki icbar kelimesi, manevi cebir (Mağduru gerçekten istediğinden başka biçimde davranmaya zorlamak) anlamındadır. Cebir unsuru, manevi tazyikle gerçekleşecek, mağdurun iradesinin oluşumunu etkileyecek ve yapmak istediğinden başka bir hareketi yapmasına neden olacak biçimde, ancak yağma suçunun oluşumuna sebebiyet vermeyecek yoğunlukta şiddet veya tehdit ile baskı yapmayı ifade etmektedir.

Mağdurda meydana gelen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş sayılacaktır. Manevi cebrin belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, failin hareketlerinin yaşamın normal akışı içerisinde bir kimse üzerinde baskı yaratmaya, onu kendisinin tehdit edilmiş olarak hissetmesine elverişli olması gerekmektedir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket icbar kavramı içinde değerlendirilmektedir. Bu zorlamanın kesin olmasının, yani istenen yarar sağlanmadıkça kurtulmanın olanaksız bulunmasının gerekmediği de kabul edilmektedir.[9]

İkna Suretiyle İrtikâp Suçu

TCK m. 250 f. 2’ye göre

(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Madde gerekçesi bağlamında şu açıklamalara yer verilmiştir: “Maddenin ikinci fıkrasında ikna suretiyle irtikâp suçu tanımlanmıştır. İkna suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.

İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir.

Yargıtay ilgili kararı uyarınca; TCK’ nın 210. maddesinde tanımlanan irtikâp suçu, memurun ferdi yasal olarak ödenmesi gereken bir parayı ödemeye ikna etmesi ile oluşur. Burada ikna, memurunun memuriyet sıfat veya görevini kötüye kullanarak yalan hile ve desise gibi birtakım vasıtalarla herhangi bir kimseyi bir şeyi menfaat kanunen vermeye mecbur olduğuna inandırmasıdır.[10]

İkna Suretiyle İrtikâp Suçunun Şartları

- İcbar suretiyle irtikâp suçundan farklı olarak “görevin sağladığı güvenin kötüye kullanılması” şartı kamu görevlisi için aranmıştır.

- Fıkra kapsamında yine failin kamu görevlisi olma şartı aranmaktadır. Kamu görevine meşru şekilde sahip olması gerekecektir.

- İcbar suretiyle irtikâp suçundan farklı olarak burada kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanması şartından ayrı olarak fail görevinin sağladığı güveni hem kötüye kullanmalı hem de hileli davranışlarla hareket etmelidir.

- Fail kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna etmelidir. İkna geniş bir kavram olup suçtan zarar görenin belli bir davranışına neden olan her türlü hileli davranışlarını içerir. Yalanla aldatma da ikna kapsamında değerlendirilmiştir.[11]

- İkna kelime anlamı itibari ile "bir konuda birini inandırma" anlamına gelmektedir.

- İkna yarar sağlama veya yarar vaadi sonucunu doğurmalıdır.[12]

Hatadan Yararlanmak Suretiyle İrtikâp Suçu ve Şartları

TCK m. 250/3 uyarınca;

“(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

- Madde gerekçesinde yer alan ifade uyarınca; İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icrai veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikâp, ikna suretiyle irtikâp suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir.

- Toroslu, hatadan yararlanmak suretiyle işlenen irtikâp suçunun hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçunun özel bir şekli olduğu görüşündedir.

- Bu suç türünde hatanın kamu görevlisin fiilinden ileri gelmemesi gerekir. Eğer hata kamu görevlisinin fiilinden oluşmuşsa ikna suretiyle irtikâp suçu gündeme gelecektir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikâp suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.

- Failin kamu görevlisi olma hususu bu fıkra açısından da şart kılınmıştır.

- Kanun koyucu failin ikna suretiyle irtikâp suçunu hatadan yararlanarak işlemesi durumunda hâkimin hükmedebileceği hapis cezasının alt ve üst sınırlarında indirime gitmiştir.

TCK m. 250/4 uyarınca;

“(Ek: 2/7/2012-6352/86 Md.) İrtikâp edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.”

İrtikâp Suçunun Ortaya Çıkış Biçimleri

Teşebbüs

Yargıtay, irtikâp suçuna teşebbüsün mümkün olduğu görüşündedir. Nitekim bu hususa ilişkin Yargıtay, “TEDAŞ Derik İşletme Şefliğinde görevli sanığın kasap olan müştekinin iş yerine giderek denetim yaptığı, elektrik gücünün olması gerekenden az olduğunu, bunun yükseltilmesi için 70.000.000 lira vermesi gerektiğini ve aksi takdirde elektriğinin kesileceğini belirtmek suretiyle cebri irtikâp suçunu işlediği iddia ve kabul edilmiş ise de; sanığın talebi karşısında müştekinin henüz para vermeden ve açıkça bir çıkar sağlama vaadinde bulunmadan durumdan şüphelenip konuyu C. Savcılığına intikal ettirdiği, aldığı talimat üzerine suçun tespiti amacıyla paranın verilmesinden sonra sanığın yakalandığının tüm dosya içeriğinden ve müşteki beyanlarından anlaşılmasına göre, olayda sanığın belli yoğunluğu ve icbar boyutuna varan söz ve davranışı bulunmadığından cebri irtikâp suçunun unsurlarının oluşmadığı, bilirkişi raporunda ek güç tesisi ve dolayısıyla ek tesise iştirak bedeli ve teminat ödemenin gerekmediği savunmada ileri sürüldüğü gibi bağlı gücün yükseltilmesinin gerekmesi halinde dahi Mardin Elektrik Dağıtım Müessesinin yazılarına nazaran ödenmesi gereken paranın istenenden az olduğu, sanığın bu şekilde sabit olan vazifesini suiistimal ederek parayı isteme eyleminin menfaatin sağlanmaması veya bu yolda vaadin bulunmaması ve paranın sanığın yakalanması gayesiyle verilmesi sebeplerinden dolayı TCK’nin 209/2. ve 61. maddelerine uyan ikna suretiyle irtikâba eksik teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde cebri irtikâptan hüküm kurulması” yönünde karar vermiştir.[13]

Bir başka kararında Yargıtay; “Katılanın aşamalardaki uyumlu anlatımlarına, sanık N.'nin hazırlıktaki kısmi ikrarına, bunu doğrulayan tanık İ.'ın olaya yakın verdiği beyanlara, 20.03.2002 tarihli para teslim ve arama tutanaklarına, tanık beyanlarına ve dosya içeriğine göre Vergi Dairesi Müdür Vekili olan sanık M. C.'nin vergi mükellefi olan müdahili mali araştırmaya tabi tutup fazla vergi cezası keseceğinden bahisle korkutarak komşusu ve arkadaşı olan diğer sanık vasıtasıyla para talep ettiği, katılanın isteği kabul etmiş gözükerek 20.03.2002 günü C.Savcılığı'na müracaat edip durumu bildirdiği, suçun ve faillerin belirlenmesi amacıyla tespiti yapılan para ve çekin katılan tarafından sanık N.'ye ait işyerinde teslim edilmesini müteakip yapılan operasyonla suça konu çek ve paranın sanığın işyerinde bulunan kutuda gizlenmiş olarak bulunduğunun anlaşılması karşısında, sabit olan ancak, henüz menfaat veya menfaat vaadinin sağlanamamış olması ve olayın ortaya çıkarılması için para ve çekin verilmiş olması nedeniyle teşebbüs aşamasında kalan cebri irtikâba teşebbüs ve buna katılma niteliğinde olan suçlardan dolayı sanıkların mahkûmiyetleri yerine, oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı biçimde beraatlerine karar verilmesi” sonucuna vararak bu suç bakımından teşebbüsün mümkün olduğunu kabul etmektedir.[14]

İştirak

Suça iştirak bağlamında özgü suç olduğunu göz önünde bulundurarak değerlendirme yapmamız gerekir. Bu çerçevede suça iştirak edip de kamu görevlisi olmayan failler ancak yardım eden veya azmettiren olarak sorumlu olabileceklerdir. Bunun dışında iştirak bağlamında genle hükümlere tabi olunacaktır.

Bu konuyla yakından ilgili Yargıtay kararı uyarınca “Dosya içeriğine göre, polis memuru olan sanıklar Metin A. ve Ekrem Y.'ın görevlerinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle müştekiyi daha ağır zarara uğratacaklarını belirterek çeşitli tarihlerde para ve kıymetli evrak vermeye icbar ettikleri, sair sanıklar Abbas R., Ahmet Şakir S., Osman D. ve Saffet Ö.'ın da fikir ve irade birliği içerisinde bu suça asli iştirak ettikleri anlaşıldığından, bütün sanıkların cebri irtikap suçundan cezalandırılmaları yerine yazılı biçimde beraatlerine karar verilmesi Kanuna aykırı, Yerel C. Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu nedenlerden dolayı 5320 S. Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA 05.10.2006 gününde oybirliği ile karar vermiştir.”[15]

Usul

3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 17’nci maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye göre;

“(Değişik birinci fıkra: 12/12/2003-5020/12 Md.) Bu Kanunda ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz.”

Bu hüküm kapsamında irtikâp suçunun soruşturma ve kovuşturma usulü, 3628 sayılı Kanun’a göre yapılacaktır.

İrtikâp Suçunun İşlenmesine Göz Yuman Denetimle Yükümlü Olan Kamu Görevlisinin Sorumluluğu

TCK m. 251’de irtikâp suçunun işlenmesine göz yuman denetimle yükümlü olan kamu görevlisinin sorumlu olduğu ifade edilmiştir. Madde uyarınca;

Zimmet veya irtikâp suçunun işlenmesine kasten göz yuman denetimle yükümlü kamu görevlisi, işlenen suçun müşterek faili olarak sorumlu tutulur.

Denetim görevini ihmal ederek, zimmet veya irtikâp suçunun işlenmesine imkân sağlayan kamu görevlisi, üç aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Ceza Muhakemesinde İrtikâp Suçunun Yeri

Taşınmazlara hak ve alacaklara el koyma CMK m. 128’ de düzenlenmiş bir koruma tedbiridir. Maddenin birinci fıkrasına göre;

“Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait; a) Taşınmazlara, b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına, c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba, d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara, e) Kıymetli evraka, f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına, g) Kiralık kasa mevcutlarına, h) Diğer malvarlığı değerlerine, El konulabilir. Somut olarak belirlenen bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, el koyma işlemi yapılabilir.

(Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 Md.) Bu madde kapsamında el koyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir”

Fakat maddenin ikinci fıkrasında bu koruma tedbirine her suç açısından gidilemeyeceği sadece maddede sayılan suçlar hakkında başvurabileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla irtikâp suçu taşınmazlara hak ve alacaklara el koyma koruma tedbirinin başvurulabileceği bir suçtur.

CMK m. 248’de ise zorlama amaçlı el koyma ve teminat belgesi ihdas edilmiş olup yine irtikâp suçu madde kapsamında yer alıp bu koruma tedbirinin başvurulabileceği suç olma özelliği kazanmıştır. Maddenin birinci fıkrasına göre;

“Kaçağın Cumhuriyet savcısına başvurmasını veya duruşmaya gelmesini sağlamak amacıyla Türkiye'de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına amaçla orantılı olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi veya mahkeme kararıyla el konulabilir ve gerektiğinde idaresi için kayyım atanır. El koyma ve kayyım atama kararı müdafine bildirilir.”

Sonuç

İrtikâp suçu millete ve devlete karşı suçlardan olup kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçtur. İrtikâp, Türk Ceza Kanunu’nun 250. maddesi uyarınca kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaat etmeye bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen alınmaması gereken şeyi, muhatabının hatasından faydalanarak almasıdır. Bu suçla korunmak istenen hukuki menfaat, kamu idaresinin saygınlığı ve güvenilirliğidir. İrtikâbın varlığı için, kamu görevlisinin bir kişiyi zorlayarak kendisine veya başkasına yarar sağlatması gerekir. İrtikâp suçunun soruşturma ve kovuşturma usulü bakımından 3628 sayılı Kanun hükümlerine uygulama alanı bulmaktadır. İrtikâp suçu ancak kasten işlenebilen bir suçtur. İcbar suretiyle irtikâp suçunun cezası beş yıldan on yıla kadar hapistir. İkna suretiyle irtikâp suçunun cezası üç yıldan beş yıla kadar hapistir. Fakat ikna suretiyle irtikâp kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olursa, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Av. Sibel ÖZTÜRK – Stj. Av. Şüheda AYGÜN

-------------------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 18.05.1999, 5–119/121 sayılı kararı.

[2] TOROSLU, Nevzat; “Ceza Hukuku- Özel Kısım”, Ankara, Savaş Yayınevi, Eylül 2019, s. 284.

[3] Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, 22.01.2009 tarihli, 2009/6 E. ve 2009/8 K. sayılı kararı.

[4] TOROSLU, s. 290.

[5] TOROSLU, s. 291.

[6] Yargıtay 5. Ceza Dairesi 30.11.2021 tarihli, 2018/3550 E.ve 2021/6023 K. sayılı kararı.

[7] TOROSLU, s. 292.

[8] TOROSLU, s. 292.

[9] Askeri Yargıtay Daireler Kurulu E. 2009/6 K. 2009/8 T. 22.01.2009.

[10] Yargıtay 5. Ceza Dairesi E. 1986/8615 K. 1987/1407 T. 12.03.1987.

[11] TOROSLU, s. 292.

[12] TOROSLU, s. 290.

[13] Yargıtay 5.CD. 19.01.2004, E.2003/5268 – K.2004/37.

[14] Yargıtay 5. Ceza Dairesi E. 2007/4995 K. 2011/21609 T. 05.10.2011.

[15] Yargıtay 5. Ceza Dairesi E. 2004/8601 K.2006/7661 T. 05.10.2006.