TOPLUMSAL ŞİDDET MAĞDURU OLAN HAYVANLAR VE HAKLARI

Abone Ol

Genel Olarak

Hayvan hakları denildiğinde ilk akla gelmesi gereken; sürdürülebilir bir doğal çevre içinde tüm hayvanların temel yaşam kuralları bozulmadan, sağlıkları korunarak yaşamlarının devamlılığının sağlanması olmaktadır. Başka bir deyişle hayvan hakları, insanların sahip olduğu birtakım haklardan farklı olarak hayvanların ekosistem içerisinde sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürebilmesi için sağlanması gereken hakları ifade etmektedir. Yeryüzü çevresinin bir unsuru olan hayvanların bazı haklara sahip olması ve bunların hukuk alanında korunması düşüncesi, doğanın özgün yapısının bozulmasının insan yaşamını doğrudan etkilemesi nedeniyle gündeme gelmeye başlamıştır. Hayvanların da tıpkı insanlar gibi düşünebilme, acı çekme, hissedebilme özellikleri bulunmaktadır. Fakat insanlar tarafından korunması ve bu özellikleri dikkate alınarak haklarına sahip çıkılması gerekmektedir. Zira bir insan fiili hukuk düzeni tarafından korunduğu takdirde bu fiil hak haline gelmektedir. Hayvan hakları insanların empati yapmak suretiyle birer canlı varlık olarak kabul görüp; acıya, Şiddete, istismara maruz kalmaması yönünden gündeme gelmiştir. Dolayısıyla hayvan hakları denildiğinde, özgür bir şekilde yaşamlarını sürdürmeleri ve ticari amaç konumunda olmamaları anlamını taşımaktadır.

Çevrenin sahibi veya unsuru olan hayvanların korunmasının gerekliliği, hukukun genel amaçları içinde yer almaktadır. Her geçen gün binlerce canlı hayvanlara karşı yapılan davranışlar, hayvanların maruz kaldıkları eylemlerin işkence boyutuna varması karşısında, insanlar etik düşüncelerle hayvanları koruma gereğini hissetmişlerdir. Nitekim insanların insan olmaktan kaynaklanan hakları gündeme geliyor ve bu hakların korunması konusu ne denli haklılık kazanıyorsa, hayvanların da hayvan ve canlı olmaktan kaynaklanan hakları olduğu düşüncesi gündeme getirilerek bu varlıkların korunması gerektiğine haklılık kazandırdığı yolunda düşünceleri ortaya çıkarmaktadır. Hukukta hayvanların korunmasına ilişkin birtakım normlar vardır. Bu normlar hayvanlara yaşama, onlara insafsızca davranılmasının önlenmesi dolayısı ile işkence konusu edilmeme ve böylece toplum vicdanının tatmin edilmesi amacını gütmektedir.

Hayvan hakları konusunda çalışma yapan ilk kuruluş 1825’te İngiltere’de kurulmuştur. Bu derneğin faaliyetlerinden yaklaşık bir asır sonra 1931 yılında farklı ülkelerde kurulan hayvan hakları derneklerinin faaliyetleri sonucu 4 Ekim günü “Hayvan Hakları Koruma Günü” olarak ilan edilmiş ve tüm dünyada kutlanılmaya başlanmıştır. Öte yandan hayvan hakları konusu dünya gündemine kapsamlı olarak ilk kez; 15 Ekim 1978 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü-UNESCO’nun girişimiyle ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi ile gelmiş, metin, 1989 yılında Hayvan Hakları Birliği tarafından tekrar düzenlenerek 1990 yılında UNESCO’ya sunulmuş ve aynı yıl halka açıklanmıştır. Yine 2004 tarihli çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu içerik itibarı ile insan ve kuruluşlara görev ve sorumluluk yükleyerek insan davranışlarına düzenleme getirmeyi amaçlamıştır. Akabinde çevre, doğa ve hayvanlara karşı işlenen suçların önüne geçmek, vatandaşlarımızın da bu konuda duyarlılığını arttırarak bu mücadeleye paydaş etmek için HAYDİ adı altında bir mobil ihbar aplikasyonu oluşturulmuş ve 28/07/2020 tarihi itibariyle uygulanmaya başlanmıştır. Yeni yasaya kadar hayvanlara karşı işlenen suçlar 2004 tarihli 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununa göre kabahatler kapsamında değerlendirilmekte ve düşük idari para cezaları uygulanmaktaydı. Ancak 9 Temmuz 2021 tarihinde kabul edilen Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna göre hayvanlar mal değil, can statüsünde olduğu beyan edilmiş ve cezalarda düzenlemelere gidilerek bir ev hayvanını veya evcil hayvanı kasten öldüren kişi hakkında altı aydan dört yıla kadar hapis cezası getirilmiştir. Bu noktada önemle belirtmek gerekirse, anılan Kanununda yapılan değişiklik ile belediyelere de önemli sorumluluklar getirilmiştir.

MADDE 13 – “Belediyelerin sorumluluğu–

Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu yirmi beş bini aşan büyükşehir ilçe belediyeleri ile diğer belediyeler, sahipsiz veya güçten düşmüş ya da tehlike arz eden hayvanların korunması ve bakımının yapılması ile rehabilitasyonunun sağlanması amacıyla hayvan bakımevleri kurar.

Birinci fıkrada belirtilen hayvanlar, ilgili belediyeler tarafından hayvan bakımevine götürülür. Hayvan bakımevi kurma zorunluluğu olmayan belediyeler ise sorumluluk alanındaki bu hayvanları en yakın hayvan bakımevine götürür. Rehabilite edilen hayvanlar Bakanlıkça oluşturulan veri tabanına kaydedilir. Rehabilitasyon süreci tamamlanan hayvanların, bakımevine getiren belediye tarafından öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır.

Rehabilite edilmemiş sahipsiz köpekler, belediyelerce hayvan bakımevlerinde veya geçici ünitelerde kısırlaştırılarak veri tabanına kaydedilir. Geçici ünitelerde yapılan kısırlaştırmalar sonrasında, köpekler alındıkları ortama bırakılmadan önce sağlıklarına kavuşmaları için gerekli tedbirler alınır. Bakanlık da bu kapsamdaki köpeklerin kısırlaştırılmasına her türlü yardımda bulunur.” şeklindedir.

Hayvanlara Yönelik Şiddet

Günümüzde hayvanlara yönelik şiddet, gün geçtikçe artmakta ve sık sık gündeme getirilmektedir. Bu sebeple hayvanlara yönelik işkence, öldürme, tecavüz gibi olaylar toplumda tepkileri arttırmakla birlikte bu konuda kamuoyu oluşmuştur. Dolayısıyla düzenlenmiş olan kanunlarda ceza yönünden yaptırımların artırılması, hayvan haklarının daha fazla güvence altına alınması ihtiyacını doğurmaktadır. Bu noktada önemle belirtmelidir ki, doğa tüm canlıların ortak yaşam alanı olup hayvanların da haklarının korunması gerekmektedir. Zira hayvanları kendisine verilecek hakları kullanma yetisine sahip olmaması ve bilinç gerektiren faaliyetlerde bulunamaması onların korunmaya ihtiyaçlarının olmadığı gibi bir anlama kesinlikle gelmemelidir. Herkesçe de bilindiği üzere, toplumumuzda hayvanlara karşı genel bir hoşgörüsüzlük, sevgisizlik ve hatta saldırganlık giderek artmaktadır. Bugün insanlarımızın hayvanlara gösterdiği saldırgan ve duyarsız davranışların tek nedeni eğitimsizliktir. Hayvan kavramının özünde de insandan pek de farkı olmayan canlı olması yer almaktadır. Fakat ülkemizde hayvan kavramı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Dolayısıyla birçok insan hayvanları canlı olarak değil mal olarak görmektedir. Çoğunluk tarafından, hayvan insan için gerekli ve işlevsel olduğu sürece var olmalı, yoksa var olmasına gerek yok diye düşünülmektedir. Unutulmamalıdır ki; hayvanlar asla hayati bir tehlike sezmedikleri sürece insanlara kasıtlı zarar vermez ve sevgi gösterildiği sürece saldırgan olmazlar. Nitekim bu konunun bilinmesi özellikle gelecek nesillerin hayvan sevgisi aşılanarak büyütülmesi adına oldukça önem arz etmektedir. Dili olmayan, derdini anlatamayan, insanların zulmünde ezilen hayvanları korumak toplumun görevidir.

Ülkemizde her ne kadar kanunlar düzenlenmekte ise de hayvanlara yönelik gerçekleştirilen işkence, kötü muamele ve dövme gibi eylemler suç sayılmakla birlikte, bu tip insanlık dışı muamelelerin failleri, mevcut kanun cezayı gerektirmediğinden, ne yazık ki, hafif cezalara tabi tutulmaktadır. Hayvana kötü muamele eden birinin Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilmesi ancak bahsi geçen hayvanın sahipli olması olasılığında mümkün olmaktadır. Bu şekilde sahipli hayvana kötü muamele sebebi ile yapılan yargılamada  çıkabilecek ceza ise, para cezasına çevrilebilir niteliktedir. Zaten çoğunlukla bu tip suçların faili de bulunamadığı için bu kabahat, yapanın yanına kar kalmaktadır. Dolayısıyla kanunların cezai yaptırımlarının etkisiz kalması nedeni ile hayvanlara yapılan eziyetlerin maalesef giderek arttığına tanık olunmaktadır.

Hayvanlara Karşı Şiddetin ve Hak İhlallerinin Önlenmesi İçin Hukuksal Çözümler

-Anayasaya hayvan hakları ile ilgili bir madde eklenmesi suretiyle devletin doğal hayatı ve hayvanları koruma sorumluluğu Anayasal bir zorunluluk olmalıdır.

- Hayvanlara karşı işlenen suçlarda Türk Ceza Kanununda nitelikli haller belirlenmeli gerektiğinde, ceza artırımına gidilmelidir.

- 9 Temmuz 2021 tarihinde kabul edilen Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna göre hayvanlara karşı işlenen suçlar için belirlenen cezalar caydırıcı nitelikte artırılarak işleyişi sağlanmalıdır.

-Hayvana işkence ve kötü muamele yapanların hayvan sahiplenmesi yasaklanmalıdır.

-Hayvan hakları için kullanılacak olan kanun sadece belirli hayvanları değil, tüm kapsayacak yönde revize edilmelidir.

-Hayvan hakları ile ilgili okullarda müfredata ders eklenmeli ve çocuklara hayvan sevgisi ve hakları küçük yaşlardan itibaren aşılanarak eğitime dahil edilmelidir.

- Çevre, doğa ve hayvanlara karşı işlenen suçların önüne geçmek, bireylerinde bu konudaki duyarlılıklarını daha da arttırarak bu mücadeleye paydaş etmek için HAYDİ gibi mobil uygulamaların iyileştirerek bu hususta medyada kamu spotlarına sık sık yer verilmelidir.

Sonuç

Sonuç olarak, yaşama alanları gittikçe daralan hayvanlar, kendi varlıklarından gelen yeteneklerini kullanamamaktadırlar. Bu durum onların açlık ve yaşama zorlukları ile yüz yüze kalmaları anlamına gelmektedir. Hayvan hakları da insan haklarının ayrılmaz bir parçası, onun tamamlayıcısıdır. Hayvanlar doğanın bir unsuru ve dengesidir. Zira, Anayasa’nın 56. maddesi herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirterek bu hakkın hukuksal dayanağını göstermektedir. Hayvanların kendilerine tanınacak haklar yoluyla korunması, doğanın dengesinin korunmasını sağlayacak, doğadaki denge ise insan sağlığının ve hakkının korunması anlamına gelmektedir. Bu nedenle kendi kültürel kimliğini yitirmiş, kendine özgü duyma, düşünme yeteneğini kaybetmiş insanların çevre sorunundan da bahsedilemez.

Sokak hayvanlarının sayısı, çeşitli nedenlerle gün geçtikçe artmaktadır. Doğal ortamda yaşama yetisini kaybeden bu hayvanlar yerleşim yerlerinin içinde ve civarında zor koşullarda yaşam mücadelesi vermektedirler. Barınmak ve etolojilerine uygun davranışları gerçekleştirmek için uygun ortamlara sahip olmamaları, düzenli ve yeterli beslenememeleri, sağlık sorunları, kötü muamele ve şiddete maruz kalmaları sokak hayvanlarının yaşadıkları oldukça önemli sorunlardır. Bu sorunların çözümüne yönelik çabaların yoğunlaştırılması da insanın etik sorumluluğundadır. Bu nedenle hayvanların sorunlarının çözülmesine yönelik politikalar ile yasal ve yönetsel düzenlemelere temel oluşturacak veri ve bilgilerin elde edilmesi için biran önce yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Zira olumsuz etik değerlerin olumlu değerlere dönüşmesi, hayvanlara ilişkin bilinç ve duyarlılığın arttırılması ile mümkündür. Bu hususta önemle belirtmek gerekirse, şiddetin her türü ile mücadele ederken, hayvanlara karşı şiddet konusunda da duyarlı olmak zorundayız.

Son olarak, Tolstoy’un “ Hayvan öldürmek ile insan öldürmek arasındaki mesafe bir adımdır” sözü aklımızdan çıkmamalı ve tüm canlılar arasında yadsınamaz bir bağın olduğu hatta bugün hayvanların başına gelen her şeyin, yarın insanlığın başına geleceği unutulmamalıdır. Yine Protagaras’ın, “her şeyin ölçüsü insandır” ifadesindeki gibi, her şeye kendi ölçüsü ile bakan insanlar için, hayvanların korunması doğayla ilgili bir sorun olmayıp, insanlıkla ilgili bir sorundur.

“HİÇBİR KİŞİ YOKTUR Kİ BİR SERÇEYİ YAHUT ONDAN DAHA BÜYÜK BİR CANLIYI HAKSIZ YERE ÖLDÜRSÜN DE YÜCE ALLAH ONA BUNUN HESABINI SORMASIN!” (Nesâî, Sayd, 34)

Av. Begüm GÜREL & Stj. Av. İpek MENGİLLİ

KAYNAKLAR

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1991913

https://dergipark.org.tr/tr/pub/meyadakademi/issue/65447/1000071

https://www.ibaness.org/bnejss/2020_06_special_issue/24_Karakaya_et_al.pdf

https://journo.com.tr/toplumsal-siddetin-en-zayif-halkasi-hayvanlar

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/07/20210714-9.html