TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİN ÖNEMİ

Abone Ol

Hukuk kuralları genel, soyut, sürekli, yayınlanmak suretiyle bilinen, genel olarak geçmişe yürümeyen, açık, birbiriyle çelişmeyen, mümkün olanı düzenleme unsurlarını bünyesinde barındırır. Düzenlemesi içeriğindeki şartları taşıyan herkes için kural olarak uygulanır. Hukuk kuralının kabul edilirliği aynı durumda olan herkes için geçerliliği özelliğine bağlıdır. Hukuktaki eşitlik kavramında, mutlak eşitlik değil, aynı durum ve koşullara sahip olanların eşit olması kastedilir. Bilimsel, rasyonel bir temele dayanarak farklı statü içerisinde değerlendirme yapmak hukukun eşitlik amacına ters düşmez. Ancak renk, dil, din, cinsiyet, sınıf, zümre gibi ayırımlar getiren düzenlemeler hukukun eşitlik sağlama amacına aykırı düşer[1]. Hukuk standart koymak, eşitlik ölçeğinde kategorize etmek demektir.

Kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rol ve sorumluluklarına toplumsal cinsiyet adı verilmekte olup, eşitlik  olgusu  yer ve zaman ölçeğinde  değişiklikler arz etmektedir. Diğer bir ifadeyle, toplumdan topluma ve zaman içinde farklılık göstermektedir. Ulusal düzeydeki erkek egemen güncel politikalar, kadın erkek arası eşitsizliğe yol açmakta ve oluşan eşitsizlik alanlarında kadınlar daha da eşitsiz statüde bulunmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınlar erkeklere göre  daha az sağlıklı, daha düşük eğitimli, daha az işgücüne katılan, daha az gelir getiren işlerde çalışan pozisyondadır. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmeleri, düşük olan toplumsal statüleri, kaçınılmaz olarak onların verilen sağlık ve eğitim gibi hizmetleri kullanmalarını, hizmetlerden zamanında yararlanmalarını da olumsuz etkilemektedir. Bütün bu nedenlerden dolayı toplumsal ve bireysel gelişmenin sağlanması açısından kadının güçlendirilmesi ve konumunun geliştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısının ulusal ve uluslar üstü politika, strateji ve uygulamalara yansıtılması şarttır[2].

Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet aynı şey değildir. Cinsiyet biyolojik bir olgudur. Hemen hemen tüm insanlar iki farklı halde, kadın veya erkek olarak dünyaya gelirler. Buna karşılık toplumsal cinsiyet sosyal bir durumdur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirtildiği gibi: “Cinsiyet” kadınları ve erkekleri tanımlayan biyolojik ve psikolojik özelliklerle ilgilidir. “Toplumsal cinsiyet’, belirli bir toplumun erkekler ve kadınlar için uygun saydığı, toplumsal olarak inşa edilmiş rolleri, davranışları, etkinlikleri ve atıfları kapsar. Başka şekilde söylenirse: “Erkek” ve “dişi” cinsiyet kategorileridir; buna karşılık  (eril)’ ve (dişil)’ toplumsal cinsiyet kategorileridir. Cinsiyet özelliklerine kimi örnekler: kızlar adet görmeye başlayacaklardır, erkekler ise görmezler; erkeklerin testisleri varken kızların yoktur; Kadınlar bir bebeği emzirebilirler; erkekler emziremez; ergenlikten sonra erkeklerin çoğunda adale gelişimi olur; kızlarda olmaz. Diğer bir ifadeyle cinsiyet, kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleri; toplumsal cinsiyet ise toplumun verdiği roller, görevler, sorumluluklar, toplumun bireyi nasıl gördüğü, algıladığı ve beklentileri ile ilgili bir kavramdır[3].

Toplumsal cinsiyet, kültüreldir ve öğrenilen bir kavramdır. Birey toplumsal cinsiyete ilişkin tutum ve davranışları, sosyalleşme sürecinde ve kültürün içinde öğrenir [4].Toplumsal cinsiyet özelliklerine kimi örnekler: Avrupa’da aynı işi yapan kadınlar erkeklerden daha az kazanır; birçok ülkede kızlar daha çok dans ederken erkekler futbol oynar; tüm dünyada kızlar ve kadınlar erkek çocuklara ve erkeklere göre daha fazla ev işi yapar; erkek çocuklara dayak gibi cezalar kız çocuklardan daha yaygın uygulanır.

Kişinin kimliğinin ve bireyselliğinin önemli bir parçası olarak toplumsal cinsiyet rolleri sosyalleşmeyle oluşur. Günümüzde yalnızca aile değil okul ve iş yeri, bunların ötesinde medya, yeni bilgi teknolojileri, müzik ve filmler de sosyalleşmeyi etkilemektedir. Gerek geleneksel gerekse yeni sosyalleştirici güçler cinsiyete dair kalıplaşmış yargıların korunmasına ve aktarılmasına hizmet etmektedir[5].

İnsan hakları alanında önemli bir konu olarak toplumsal cinsiyet eşitliği erkeklerle kadınların kamusal ve özel yaşamın tüm alanlarına eşit ölçüde yetkinleştirilmiş şekilde eşit katılımları anlamına gelir. Bu, iki cinsin de aynı olduğu anlamına gelmez; söz konusu olan, iki cinsin insanlık onuru ve hakları açısından eşit olmasıdır. Bütün insan hakları için olduğu gibi toplumsal cinsiyet eşitliği için de sürekli mücadele verilmeli, bu eşitlik korunmalı ve özendirilmelidir[6].

20. yüzyıl eskiden oy kullanma ve mülk edinme gibi haklara sahip olmayan kadınların durumlarında büyük ilerlemelere tanıklık etmiştir. Kadın ve erkeklerin eşitsizliği fark etmelerinde kadınlara özgürlük ve eşitlik içeren hareketin 1960’lı yıllarda verdiği mücadele etkili olmuştur. Dünyanın dört bir yanında kadınlar eşit yurttaşlık hakkı için ayağa kalkmışlardır. Kadınları artık parlamentolarda, politikacı ve başbakan olarak görüyoruz. Kadınlar artık yargıç, asker ve pilot olabiliyorlar. Erkeklerle aynı eğitimi alan kız öğrenciler okullarda en az onlar kadar başarılı oluyorlar ve kadınların eğitimli oldukları bölgelerde yaşam standardı yükseliyor; bundan da herkes kazançlı çıkıyor[7]. Hatta kadınların erkeklerden daha çalışkan, üretken, disiplinli ve başarılı oldukları gözlemlenmektedir.

Toplumsal cinsiyet eğitimi, hem kızlara hem erkeklere yönelik olduğunda, çağdaş toplumda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından olumlu bir güç olabilir. Bu eğitim, özel ve kamusal yaşamda erkek ve kız çocukların, kadınların ve erkeklerin oynadıkları rolleri değiştirmeyi amaçlamaktadır. Toplumsal cinsiyet eğitimi, cinsiyete dair kalıplaşmış yargıları gerileterek kadınların ve erkeklerin işbirliği ve karşılıklı saygı temelinde ilişkilendikleri gerçek bir sivil eşitliğin ortaya çıkarılmasında çocuklara yardımcı olmaktadır. Toplumsal cinsiyet eğitimi toplumsal cinsiyet farkındalığı yaratarak başlar. Bundan kastedilen, cinsiyete dair kalıplaşmış yargıların olumsuz etkilerinin kabullenilmesi ve buradan kaynaklanan eşitsizliklerin ele alınmasıdır. Kızlara yönelik toplumsal cinsiyet eğitiminin sonucu daha fazla özgüven, kararlılık, bağımsızlık ve kamusal alanda kendini ortaya koymaktır. Erkekler açısından elde edilecek sonuç ise başarısızlık korkusunun yenilmesi, daha az saldırgan olma, daha sosyal ve sorumlu hale gelme ve özel alanda daha fazla görünmedir. Toplumsal cinsiyet eğitiminin önemli bir işlevi de gerçeklerle inançlar veya görüşler arasındaki ayrımın yapılmasıdır. Çocuklar, öyküleri veya kendi etkinliklerini analiz ederek, kızların erkeksi, erkeklerin ise duyarlı ve kırılgan olabileceklerini, bunların normal sayılması gerektiğini hızla öğrenebilirler. Tüm çocuklar kendilerini çok çeşitli özelliklere sahip, karmaşık ve kendine özgü bireyler olarak kabul etmek durumundadır. Kalıplaşmış yargılar ve toplumsal cinsiyetle ilgili katı beklentiler ise kişisel gelişmeyi, gerek erkeklerin gerekse kızların tam potansiyellerini gerçekleştirmelerini engelleyebilir[8]. Hukuk, adalet ve eşitlik kavramları birbiriyle bağlantılı olup, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık insan haklarının sağlanması ve toplumsal düzenin gelişmesi açısından şarttır.

Erkek egemen zihniyeti, toplumsal cinsiyete bakış açısından erkekleri kadınların üstünde ve onların sahibi gibi görmekte olup, kadına karşı şiddetin ve ayrımcılığın sebebini oluşturmaktadır. Bunun nedenleri çocukların ailede, okulda, toplumsal yaşamda ve devlet kurumlarında aldıkları eğitim, görgü ve yaşam kültürüdür. Toplumsal cinsiyet eşitliği hukuk ve adalet bilinci eğitiminin yaygınlaşması ile sağlanarak evrensel eşitlik, ahlak ve insan hakları kavramları öğretilerek, bu temel kavramların kızlar ve erkekler açısından içselleştirilmiş davranış ve düşünce biçimleri haline getirilmesi gerekir. Akıl ve bilimsel bilgiye dayalı bir eğitim toplumdaki bireyleri suç işlemekten alıkoyacaktır. Oysa cehalet bireyleri suça sürükleyecek, bu bilgisizliğiyle birey kötülüğü tercih ederek hem kendisine hem de toplumdaki diğer bireylere zarar verecektir.

Kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde önemli sorun alanlarından biridir. Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, “bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen” cinsiyet temelli şiddet olarak tanımlanmaktadır. Genellikle gizli tutulan ancak bütün Dünya’da yaygın olduğu bilinen bu konudaki rakamlar ürkütücüdür. Dünya Sağlık Örgütü, tarafından yürütülen bir çalışmada şiddete uğrayan kadınların %20-70’i bu çalışma için kendileriyle görüşülene kadar hiç kimseye bundan bahsetmediği saptanmıştır (WHO, 2005). Topluma dayalı yapılan 40 araştırmanın sonucuna göre kadınların %25-50’si erkeklerin fiziksel şiddetine maruz kalmaktadır. Tecavüz ve ev içi şiddet, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kadınların hastalık yükünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır[9]. Kadına yönelik yaralama ceza kanunu açısından nitelikli yaralama, kadına yönelik öldürme ise nitelikli öldürme olarak ceza kanununda yer almalıdır. Kadına yönelik şiddetin azaltılmasında değerler üzerinden bir devrim yapılarak önce eğitim sonra da ceza hukuk üzerinden etkili bir mücadele yöntemi benimsenmelidir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ayrımcılığı kabul etmemekle birlikte bütün insanların onurları ve hakları bakımından eşit ve özgür doğduklarını ve herkesin cinsiyete dayanan ayrım da dâhil, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yer alan hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın haklara ve özgürlüklere sahip olduklarını belirtmektedir. Devletin, erkeklere ve kadınlara ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel ve siyasal haklardan yararlanmaları konusunda eşit haklar sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Kadınlara karşı negatif ayrımcılık hak eşitliği ve insanlık onuruna saygı prensiplerini ihlal etmekte olup, kadınların erkeklerle eşit bir biçimde ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına katılmalarına engel oluşturmaktadır. Bu durum bireylerin ve toplumun gelişmesine engel olmakta, doğanın potansiyel olarak en yeteneklisi olan kadınların yeteneklerini tam olarak geliştirmelerini ve toplumsal yaşama katmalarını güçleştirmektedir. Kadının rolünün yükümlülükleri gözetilerek özgürleştirilmesi bir gereklilik oluşturmaktadır.

Günümüzde kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olmaları insan haklarının bir gereği olarak değerlendirilmekte, kadınların tüm karar alma mekanizmaları, çalışma yaşamı, sosyal, kültürel ve politik düzlemde katılımını sağlayacak tüm haklardan erkeklerle eşit bir şekilde yararlanmaları gerektiği kabul edilmektedir[10]. Ancak gelişmelerin yeterli olmadığı gibi politikaların hayatın her alanına yansıtılamadığı açıktır. Ekonomi, kültür, eğitim, siyaset,  sağlık, hukuk gibi alanlarda toplumsal cinsiyet farklılıklarının sistemli bir şekilde izlenerek, bu farklılıkların ortadan kaldırılmasına yönelik adli ve idari tüm denetim mekanizmalarının hızlı ve etkin bir hale getirilmesi gerekir. Her kadın önce insan sonra kadındır. İnsanların doğuştan sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez hakların tüm cinsiyetler açısından gerektiğinde pozitif ayırımcılık yapılarak hayatın her aşamasında kullanılabilir hale getirilmesi şarttır.

DR. CENGİZ APAYDIN

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET SAVCISI

CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV

HUKUK VE ADALET BİLİNCİ TV

cezahukukubilinci.org

-----------------------

[1] Atay,  Ender Ethem, Hukuk Başlangıcı,  Gazi Kitabevi, Ankara 2013, 49.

[2] Bal, Meltem Demirgöz, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğine Genel Bakış, KASHED, 2014, 1(1), 15.     

[3] Üner,  S,  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadelede Temel Eğitim Seti. TC Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, UNFPA, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Ankara  2008, 6.

[4] Çoşkun A/Özdilek R, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sağlığa Yansıması ve Kadın Sağlığı Hemşiresinin Rolü,Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi 2012;9 (3): 30-39.

[5] Pusulacık, Çocuklar İçin İnsan Hakları Eğitimi Kılavuzu, İstanbul bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2010,  267-268.

[6] Pusulacık, 267.

[7] Hakların İçin Ayağa Kalk, 21.

[8] Pusulacık,. 270.

[9] Akın A, Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve sağlık. Toplum Hekimliği Bülteni,  2007, 26(2),1-9.

[10] Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamaya Yönelik Ortamın Desteklenmesi Projesi. (2011). Erişim adresi: http:// etcep.meb.gov.tr/application/assets/admin/uploads/userfiles/ files/8_Campaign_3_Nov_2011.pdf