Gösteri yürüyüşleri, çoğu kez siyasi görüşlerin iletilmesi amacını taşıdığı gibi düşünce ve kanaatlerin açıklanması ve yayılması kapsamında ifade özgürlüğünün unsurlarını da barındırır. Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir.
Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
Bu çerçevede içerisinde bazı usulsüzlükler ve hukuka aykırılıklar tespit edilen ancak barışçıl nitelikte olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine iştirak edenlere uygulanan hapis cezası, HAGB veya hapis cezasının ertelenmesi gibi müdahaleler Anayasa’da ifade özgürlüğü ve toplanma ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını hâlihazırda kullanan kişileri ve toplumun diğer mensuplarının serbestçe düşüncelerini açıklamaktan, toplantı ve gösterilere katılmaktan caydırabilir.
Bu doğrultuda keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için derece mahkemelerince barışçıl bir toplantıya, tedbir almak veya alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması, somut olayın koşullarında bildirimde bulunulmadan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasını haklı kılacak gerekçelerin olması, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.
İlgili Kararlar:
♦ (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015) (HAGB)
♦ (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017) (HAGB)
♦ (Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018) (Kovuşturmanın ertelenmesi)
♦ (Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018) (HAGB)
♦ (Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018) (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı)
♦ (Ali Demirci ve diğerleri, B. No: 2015/16311, 20/9/2018) (HAGB)
♦ (Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018) (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı)
♦ (Eylem Onuk, B. No: 2015/8018, 15/11/2018) (HAGB)
♦ (Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019) (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı)
♦ (Etem Aykaç ve diğerleri, B. No: 2016/10633, 9/6/2020) (HAGB)
♦ (Meziyet Yıldız ve diğerleri, B. No: 2017/17038, 18/6/2020) (İdari Para Cezası)
♦ (Mutlu Öztürk ve diğerleri, B. No: 2020/8525, 28/1/2021) (Tutukluluk)
♦ (Selahattin Demirtaş (9), B. No: 2017/28948, 15/6/2021) (Kovuşturmanın ertelenmesi)
♦ (Mahir Engin Çelik ve Sakine Esen Yılmaz, B. No: 2016/8776, 7/9/2021) (Tutukluluk süresi)
♦ (Osman Baydemir, B. No: 2018/24509, 15/9/2021) (Kovuşturmanın ertelenmesi)
♦ (Aysel Tuğluk (2), B. No: 2019/10405, 31/3/2022) (Kovuşturmanın ertelenmesi)
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
OSMAN ERBİL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2394) |
|
Karar Tarihi: 25/3/2015 |
R.G. Tarih- Sayı: 18/6/2015-29390 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
Raportör |
: |
Murat ŞEN |
Başvurucu |
: |
Osman ERBİL |
Vekili |
: |
Av. Asuman Esin ÖZBEY |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, arkadaşları ile birlikte Aydınlık Gazetesi ve üyesi olduğu İşçi Partisinin bazı yöneticilerinin gözaltına alınmasını protesto etmek için ABD Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yapmak istemelerinin engellenerek gözaltına alınması ve yasadışı gösteriye katılmak suçundan hapis cezasına mahkûm edilmesi nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılanmanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/4/2013 tarihinde Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 30/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 31/10/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, 27/11/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 11/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 26/12/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. İşçi Partisi üyesi olan başvurucu, 23/8/2011 tarihinde İşçi Partisi ve Aydınlık Gazetesinin bazı yöneticilerinin gözaltına alınmasını protesto etmek amacıyla 24 kişilik bir grupla birlikte 24/8/2011 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Büyükelçiliğinin önüne gitmiştir. Grup, Aydınlık Gazetesi ve İşçi Partisine yönelik uygulamaların, baskıların ve bu kapsamda gözaltına alma işlemlerinin ABD kaynaklı politikalardan kaynaklandığından bahisle ABD Büyükelçiliğinin önünde basın açıklaması yaparak kamuoyunun dikkatini ABD yanlısı politikalara çekmeyi amaçlamıştır.
9. Grup basın açıklaması yapacağı sırada saat 15:35'de polis, protestonun yapıldığı yere intikal etmiştir.
10. 24/8/2011 tarihli Olay, Yakalama ve Muhafaza Altına Alma Tutanağı kapsamında polis olay yerine intikal ettiğinde içlerinde başvurucunun da bulunduğu grubun "Aydınlığa Özgürlük, Kahrolsun Faşist Diktatörlük, Aydınlık Susmayacak, Kahrolsun ABD İşbirlikçi AKP, Faşizme Geçit Yok Aydınlık Türkiye, Yurtseverlik Kalesi İşçi Partisi, Kahrolsun AKP Diktatörlüğü" şeklinde slogan attıklarını ve gruptan bir kişinin kırmızı sprey boya ile elçilik duvarına "Ergenek, Puşt Amerika, Hesap Soracağız, İşçi Partisi Susmayacak" şeklinde yazı yazdığını tespit etmiştir.
11. Polis, grubun yaptığının yasadışı bir gösteri olduğu ve dağılmaları gerektiği, aksi takdirde haklarında yasal işlem uygulanacağı ikazında bulunmuştur. Saat 15:38'de ikaz tekrarlanmıştır. Bunun üzerine grupta bulunan iki kişi “Biz istediğimiz yerde eylem yaparız. Kanun bize önceden izin almadan istediğimiz yerde eylem yapabilme hakkı veriyor, bu yüzden burada eylememize devam edeceğiz” diyerek grubun dağılmaması yönünde telkinde bulunmuşlardır.
12. Başvurucunun iddiası çerçevesinde polis gruba 15:45'de müdahale etmiş ve anılan tutanağa göre 23 protestocu gözaltına alınmıştır. Bir protestocunun avukat olduğunun tespit edilmesi üzerine kimlik tespitinden sonra serbest bırakılmıştır.
13. Olay, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağı kapsamında gözaltına alma esnasında grupta bulunan kişiler kolları ile birbirlerine kenetlenerek kendilerini yere atmış ve yakalama işlemi yapan polislere tekme atarak itmeye çalışmışlardır.
14. Başvurucu ertesi gün 25/8/2011 tarih ve saat 11:25'e kadar gözaltında tutulmuştur. Daha sonra başvurucu Ankara Adliyesine götürülmüş ve Cumhuriyet savcılığınca serbest bırakılmıştır.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 22/9/2011 tarih ve E.2011/578 sayılı iddianamesi ile başvurucu ve diğer basın açıklamasına katılan kişiler hakkında 6/10/1983 tarih ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca cezalandırılmaları talebiyle Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
16. Mahkemenin 3/4/2012 tarihli duruşmasında, basın açıklaması yapanlara dağılmaları gerektiğini bildiren emniyet amirinin tanık olarak beyanı alınmıştır. Emniyet amiri beyanında basın açıklamasına katılan sanıkların herhangi bir şekilde olay sırasında mukavemet göstermediklerini ve zor kullanmadıklarını, sadece yakalama yapılırken birbirleriyle zincir oluşturarak işlem yapılmasını engellediklerini ve çevik kuvvete herhangi bir saldırılarını görmediğini belirtmiştir.
17. Mahkeme, 11/1/2012 tarih ve E.2011/656, K.2012/1211 sayılı kararı ile başvurucu ve diğer sanıkların eylemlerine uyan 2911 sayılı Kanun'un 32. maddesinin birinci fıkrası uyarınca neticeten beş ay hapis cezasına hükmetmiş ve adli sicil kaydına göre daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması, eylem nedeniyle somut bir zararının ortaya çıkmaması, başvurucunun kişilik özellikleri, duruşmadaki tutum ve davranışları gözetilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
18. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
"Suç tarihinde sanıkların Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yakın olan ABD Büyükelçiliği önünde gösteri yaptıkları, 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesi gereğince en az 48 saat önce toplantı yapılacağının Valiliğe bildirilmesi gerektiği halde böyle bir bildirim yapılmadığı, ayrıca aynı yasanın 22/1. Maddesi gereğince TBMM'ye 1 kilometreden daha yakın olan yerlerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yapıldığı, emniyet birimlerinin sanıkları toplantıyı sona erdirip dağılmaları konusunda ikaz etmelerine rağmen sanıkların kendiliğinden toplantıya son vermedikleri, Çevik Kuvvetin zor kullanarak gösteriyi dağıttığı, sanıkların dağılmamak için zincir oluşturdukları, böylece tüm sanıkların üzerine atılı suçu işledikleri, mahkememizce sabit görülmüş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
19. Anılan karara başvurucunun itirazı, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/11/2012 tarih ve 2012/1037 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Karar başvurucuya 5/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu, 4/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
21. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
22. Aynı Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir
“(Değişik fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Kanun’un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir.”
23. Aynı Kanun’un 22. maddesi şöyledir:
“Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur.”
24. Aynı Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
“a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
…
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
…. Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.”
25. Aynı Kanun’un 32. maddesi şöyledir:
“(Değişik madde: 22/7/2010 tarih ve 6008 sayılı Kanun’un 1.md.) Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur.
İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi halinde, ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 265 inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24 üncü madde hükmü yerine getirilmeden yetki sınırı aşılarak toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri işleyenlere verilecek cezalar, dörtte bire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”
26. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi şöyledir:
“…
(5) (Ek fıkra: 6/12/2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun’un 23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl* veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek fıkra: 6/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K/7.md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(7) (Ek fıkra:06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek fıkra: 6/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/06/2014-6545 S.K./72. md) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.
…
(10) (Ek fıkra: 6/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek fıkra: 6/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/4/2013 tarih ve 2013/2394 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, Aydınlık Gazetesi ve üyesi olduğu İşçi Partisinin bazı yöneticilerinin gözaltına alınmasını protesto etmek için ABD Büyükelçiliği önünde toplandıklarını, basın açıklaması yapılacağı sırada polisin gruptan daha çok sayıda kuvvet ile olay yerine geldiğini, çok kısa süre içinde polisin müdahale ederek grubu dağıtıp herkesi gözaltına aldığını, gözaltında haksız yere hiçbir yasal dayanak olmadan 13 saat tutulduğunu, hakkında açılan kamu davası sonunda hapis cezası aldığını ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, grubun barışçıl amaçlarla bir araya geldiğini, polise karşı saldırı olmadığını, bu şekilde barışçıl bir toplantı yapmalarının engellendiğini, toplantı öncesi bildirim sisteminin kabul edilmesinin haklarının kullanımına gizli bir engel oluşturduğunu belirterek Anayasa'nın 11., 12., 13., 25., 26., 34., 36., 38.ve 90. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru dilekçesinde Anayasa'nın 11., 12., 13., 25., 26., 34., 36., 38.ve 90. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de başvurucunun iddiaları, keyfi olarak yasal dayanağı olmaksızın gözaltına alınmasına ve basın açıklaması yapmasının engellenerek hakkında açılan kamu davası sonucunda hapis cezasına mahkûm edilmesine ilişkindir.
30. Başvurucunun gözaltına ilişkin iddiaları Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
31. Başvurucu ve arkadaşlarının basın açıklaması yapmalarına izin verilmemesi ve bu sebeple 2911 sayılı Kanun gereğince mahkûmiyetlerine karar verilmesinin Anayasa’nın 25., 26. ve 34. maddelerinde tanımlanan ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğine dair iddiaları, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının özerk durumu ve amaçlarından birinin ifade özgürlüğünü korumak olduğu, başvuru konusu olayda ifade özgürlüğüne ilişkin iddiaların tamamen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkından ayrılmasının mümkün olmadığı ve başvurunun münhasır kapsamı gözetildiğinde başvurunun ifade özgürlüğü ışığında Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası
32. Başvurucu, 24/8/2011-25/8/2011 tarihleri arasında keyfi olarak ve yasal dayanağı olmaksızın gözaltına alındığını, 13 saat gözaltında tutulduğunu belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık, başvurunun kabul edilebilirliğine dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Öte yandan başvurucuya uygulanan gözaltı tedbirinin somut olayda yasal olarak uygulanabileceği ve gözaltı sürecinde yasal koşullara ve süresine uyulduğu belirtilmiştir.
34. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
35. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
36. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar kapsamında 24/8/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 25/8/2011 tarihinde serbest bırakılmıştır. Başvurucunun hakkında verilen mahkûmiyet kararı ile ilgili şikâyetten ayrı olarak ileri sürdüğü ihlal iddiasının dayanağı olan gözaltı süreci 25/8/2011 tarihinde serbest bırakma kararıyla sona ermiştir.
37. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun keyfi ve yasal bir dayanağı olmaksızın gözaltına alındığı ve 13 saat süre ile kişi özgürlüğünden alıkonulduğu şikâyetinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başlamasından önce gerçekleştiği ve sona erdiği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlali İddiası
38. Bakanlık görüşünde, bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin bir değerlendirmede bulunulmamıştır
39. Başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun, açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Anayasa’nın 34. maddesi şöyledir:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”
41. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 11. maddesi şöyledir:
“1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. …
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.”
42. Başvurucu, Aydınlık Gazetesi ve üyesi olduğu İşçi Partisinin bazı yöneticilerinin gözaltına alınmasını protesto etmek için ABD Büyükelçiliği önünde toplandıklarını, basın açıklaması yapılacağı sırada polisin gruptan daha çok sayıda kuvvet ile olay yerine geldiğini çok kısa süre içinde polisin müdahale ederek grubu dağıtıp gözaltına aldığını, 2911 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan hakkında açılan kamu davası sonunda hapis cezası aldığını ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, grubun barışçıl amaçlarla bir araya geldiğini, polise karşı saldırı olmadığını, bu şekilde barışçıl bir toplantı yapmalarının engellendiğini, toplantı öncesi bildirim sisteminin kabul edilmesinin haklarının kullanımına gizli bir engel oluşturduğunu belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür
43. Bakanlık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Sözleşme’nin 11. maddesi kapsamındaki içtihatlarına atıfta bulunmuş ve başvurucunun da içinde bulunduğu eylemin 2911 sayılı Kanun gereğince yasadışı bir eylem olduğunun mahkeme tarafından tespit edildiğini, bu durumda kolluğun müdahalesinin yasal bir zemine dayandığını ve müdahalenin amacının kamu düzeninin ve ulusal güvenliğin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi olduğunu belirtmiştir.
44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı, anılan görüşte belirtilen AİHM kararlarının kendi iddialarını destekler mahiyette olduğunu, basın açıklaması için bir araya gelmelerinin barışçıl olup polisin daha hoşgörülü davranması gerektiğini ve beş ay hapis cezasına mahkûmiyetinin Sözleşme’nin 11. maddesini ihlal ettiğini beyan etmiştir.
a. Genel İlkeler
45. Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu hak, Anayasa’nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Bu kapsamda, kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da gözetilmelidir (bkz. Öllinger/Avusturya, B. No: 76900/01, 29/6/2006, § 38; Ezelin/Fransa, B. No: 11800/85, 26/4/1991, § 37). Bu sebeple demokratik bir toplumda temel haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (bkz. G./Federal Almanya, B. No: 13079/87, 6/3/1989, § 256; Rassemblement Jurassien Unité/İsviçre, B. No: 8191/78, 10/10/1979, § 93).
46. Öte yandan, çoğulculuk, hoşgörü ve başkalarının düşünce ve inançlarına saygı duymak demokratik toplumun vazgeçilmez özelliklerindendir. Çoğulcu demokrasilerde, çoğunluğun fikrinin her durumda üstünlüğünün olduğu ileri sürülemeyeceği gibi azınlık veya muhalif fikirlerin korunması ve bunların ifade edilmesinin güvence altına alınması demokratik ilkelere saygının bir göstergesidir. Muhalif ve azınlıkta kalan fikirlerin, çoğunluğun fikirleri nazarında kışkırtıcı veya rahatsız edici olması durumunda dahi korunarak güvence altına alınması çoğulculuğun, açık fikirliliğin, hoşgörünün ve demokratik bir toplumun gerekliliğidir (bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 24/9/1976, § 49).
47. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade özgürlüğü, demokratik toplumunun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasadışı olduğu durumlarda dahi, demokrasiye zarar verir. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin, toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilmesi imkânı sunulmalıdır (bkz. Gün ve Diğerleri/Türkiye, B.No: 8029/07, 18/6/2013, § 70; Güneri ve diğerleri/Türkiye, B.No: 42853/98, 43609/98 ve 44291/98, 12/7/2005, § 76).
48. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan bu hak, düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşünceleri açıklama imkânı vermektedir. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışında kalmaktadır (bkz. Stankov ve Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden/Bulgaristan, B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001, § 77; Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden ve Ivanov/Bulgaristan, B. No: 44079/98, 20/10/2005, § 99). Bu kapsamda toplanma hakkının amacı şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur.
49. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasadışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlemesi tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz (bkz. Oya Ataman/Türkiye, B. No: 74552/01, 5/12/2006 § 39). Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (bkz. Achouguian/Ermenistan, B. No: 33268/03, 7/7/2008, § 90; Berladir ve diğerleri/Rusya, B. No: 34202/06, 10/7/2012, §§ 38-43; Disk ve Kesk/Türkiye, B. No: 38676/08, 27/11/2012, § 29).
50. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası bazı durumlarda toplanma hakkının sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 11. maddesinin ikinci fıkrasında da sınırlama nedenleri öngörülmüştür. Bu kapsamda toplantı hakkına getirilecek her türlü sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi ön şarttır. Kanunun öngördüğü durumlarda dahi bu hakka müdahalenin meşru amaçlar çerçevesinde olması gerekmektedir. Meşru amaçlar, 34. maddede “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” olarak belirtilmiştir. Sözleşme’de de benzer bir şekilde düzenleme yapılmıştır. Meşru amaçlar çerçevesinde kanun ile yapılacak sınırlamalar dahi Anayasa’nın 13. maddesi gereğince “Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine” aykırı olamaz. Dolayısıyla toplantı hakkına müdahale demokratik toplum için gereklilik arz etmelidir. Son olarak müdahale, meşru amaçları gerçekleştirmek için ölçülü olmak zorundadır.
51. Ölçülülük kriteri, Anayasa’nın 34. maddesinde belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığını tespit etmek için kullanılmaktadır. Şiddet içeren bir gösteri nedeniyle verilen bir mahkûmiyet, belirli şartlar altında kabul edilebilir bir önlem olarak değerlendirilebilir (Osmani ve diğerleri/Makedonya Cumhuriyeti (k.k.), B. No: 50841/99, 11/10/2001). Bununla birlikte yasadışı bir gösteri nedeniyle bir yaptırım uygulanması da barışçıl toplanma hakkının güvencelerine uygun olabilir (Ziliberberg/Moldova (k.k.), B. No: 61821/00, 4/5/2004). Öte yandan, barışçıl bir gösteriye katılmayı içeren bu hakkın, herhangi bir kınanabilir olaya karışmadığı sürece bir gösteride yasaklanmamış katkılarda bulunan kişilere en düşük kabul edilecek disiplin cezasının dahi uygulanmamasını güvence altına almaktadır (Ezelin/Fransa, § 53). Bu durum her somut olayın koşulları gözetilerek değerlendirilmelidir.
52. Anayasa’nın 34. maddesinde herkesin “önceden izin almaksızın” barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri için bildirim usulü kabul edilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanması, bu usullerin amacının, her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkanı sağlamak olduğu sürece, genel olarak hakkın özüne dokunmaz (bkz. Bukta ve diğerleri/Macaristan, B.No: 25691/04, 17/10/2007, § 35; Oya Ataman/Türkiye, § 39; Rassemblement Jurassien Unité/İsviçre, § 119; Platform “Ärzte für das Leben”/Avusturya, B.No: 10126/82, 21/6/1988, §§ 32-34). Bu kapsamda, izin ve bildirim usullerinin uygulanması toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir. Derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (bkz. Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36; Oya Ataman, §§ 38-39, Balçık ve diğerleri/Türkiye, B.No: 25/02, 26/2/2008, § 49, Samüt Karabulut/Türkiye, B.No: 16999/01, 27/1/2009, §§ 34-35).
53. Diğer taraftan, toplantı hakkı çerçevesindeki “sınırlama” kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil, hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar (bkz. Ezelin/Fransa, § 39; Gün ve Diğerleri/Türkiye, §§ 77-85; Yılmaz Yıldız ve diğerleri/Türkiye, B. No: 4524/06, 14/10/2014, §§ 43-48). Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir.
54. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
b. Genel İlkelerin Uygulanması
i. Müdahalenin Mevcudiyeti Hakkında
55. Başvurucunun, protesto amacıyla basın açıklaması yapan grupla birlikte gözaltına alınarak toplantının dağıtılmasının toplanma hakkına yönelik bir müdahale olduğu açıktır. Bununla birlikte, toplanma hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki muamelelerinde hak üzerinde “sınırlayıcı” etkisi gözetildiğinde (bkz. § 55) başvurucu hakkında açılan kamu davası sonucunda neticeten beş ay hapis cezasına hükmedilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi toplanma hakkında yönelik bir müdahale kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması Hakkında
56. Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası ve Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca toplantı hakkına, “kanunla öngörülmedikçe” ve 34. madde metninde belirtilen meşru amaçlar dışında müdahale edilemez. Aynı zamanda toplanma hakkına yapılacak bir sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
ii.1. Müdahalenin Kanuniliği
57. Başvuru konusu olayda müdahalenin yasal dayanağı 2911 sayılı Kanun’un 10., 22. ve 24. maddeleridir. Öte yandan 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesi başvurucunun mahkûmiyet kararının yasal dayanağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası gereğince toplanma hakkının sınırlandırılması hususunda gerekli yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Bu sebeple toplanma hakkına müdahalenin“kanunilik” unsuru mevcuttur.
ii.2. Meşru Amaç
58. Başvurucu, basın açıklaması için bir araya gelmiş grubun trafiği engellememiş ve kamu düzenini tehdit etmemiş olması gözetildiğinde polis tarafından yapılan müdahalenin herhangi bir meşru amacının olmadığını ileri sürmüştür.
59. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” amaçlarına yönelik olması gerekir.
60. Başvurucunun içinde bulunduğu gruba yönelik müdahalenin amacının polis tarafından tutulan tutanaklar incelendiğinde kamu düzenin bozulmasını engellemeye ve kamu güvenliğinin sağlanmasına yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle, Anayasa’nın 34. maddesi gereğince polisin yaptığı müdahalesinin meşru bir amaç taşıdığı kabul edilmelidir.
ii.3. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
61. Başvurucu ve içinde bulunduğu grup, Aydınlık Gazetesi ve İşçi Partisinin bazı yöneticilerinin gözaltına alınmasını protesto etmek amacıyla basın açıklaması yapmak için ABD Büyükelçiliğinin önünde toplanmışlardır. Protestonun temel amacı söz konusu gözaltı işlemine kamuoyunun dikkati çekmektir. 24/8/2011 tarihli olay, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağı ve gruba müdahale eden emniyet amirinin tanık sıfatıyla duruşmada verdiği beyanı kapsamında başvurucu ve katılımcılar şiddet içeren eylemlerde bulunmamışlardır. Bununla birlikte anılan tutanağa göre katılımcılar kaldırım üzerinde toplanmışlardır. Trafiği aksattıklarına veya günlük hayatın akışını bozduklarına dair herhangi bir husustan da bahsedilmemiştir.
62. Yasaya aykırı bir eylem yapılacağına dair bilgi alan polis saat 15:35’te olay yerine intikal etmiştir. Saat 15:38 sıralarında polis grubun dağılması için ikazda bulunmuştur. Başvurucunun iddiası kapsamında da basın açıklaması yapmalarına fırsat verilmeden saat 15:45 sıralarında başvurucunun da içinde bulunduğu 23 kişi gözaltına alınmıştır. Gözaltına almak için yakalama işlemleri sırasında katılımcıların aktif bir direnişte bulunduklarına yönelik herhangi bir iddia da bulunulmamıştır (bkz. § 13, 17). Dolayısıyla barışçıl olmadığı söylenemeyecek bir eylem sırasında başvurucu ve diğer katılımcıların basın açıklaması yapmasına izin verilmeden gözaltına alınmaları söz konusudur. Daha sonraki süreçte de başvurucu hakkında kamu davası açılmış, bildirimde bulunmadan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) bir kilometre uzaklıktaki alan içinde yasadışı gösteri yapmaktan beş ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Böylelikle başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına protesto gösterisinin dağıtılarak gözaltına alınması ve bu sebeple hapis cezasına mahkûm edilmesi nedeniyle iki ayrı müdahale söz konusudur.
63. Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında belirli bir takdir marjına sahip oldukları açıktır. Ancak bu takdir payının, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca “Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine” aykırı olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi ilgili kamu otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyiniyet çerçevesinde kullanıp kullanmadıklarını değerlendirmektir. Ayrıca şikâyete konu müdahaleyi bir bütün olarak inceleyip meşru amacın gerçekleşmesine yönelik olarak müdahalenin, amacın gerçekleştirilmesi için ölçülü olup olmadığını ve müdahale gerekçelerinin “ilgili ve yeterli” olup olmadığını belirlemektir. Böylelikle kamu otoritelerinin, şikâyete konu olayda aldıkları kararların Anayasa’nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir.
64. Başvuru konusu olayda başvurucunun içinde bulunduğu grup, 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesi gereğince kırk sekiz saat önceden bildirimde bulunmadan ve aynı Kanun’un 22. maddesine aykırı olarak TBMM’ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde bulunan ABD Büyükelçiliğinin önünde toplanmıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanmasının, kural olarak tek başına toplanma hakkını ihlal ettiği söylenemez. Aksi takdirde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, izin ve bildirim gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle yaptırım uygulanmasını yasakladığı gibi yanlış bir sonuca ulaşılabilir (benzer kararlar için bkz. Ziliberberg/Moldova (k.k.); Rai ve Evans/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 26258/07 ve 26255/07, 17/11/2009).
65. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanırken katılımcıların yürürlükteki mevzuata uygun olarak hareket etmesi gerekir (Oya Ataman/Türkiye, §§ 38, 39; Balçık ve diğerleri/Türkiye, § 49). Yasal düzenlemelere aykırı olarak gerçekleştirilen bir toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl olsa dahi dağıtılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kural olarak ihlal ettiği söylenemez. Ancak polisin makul ve itidalli davranışıyla yasadışı toplantı veya gösteri yürüyüşünü sonlandırılması ve yasadışı barışçıl gösteriye müdahalenin aşırı ve ölçüsüz olmaması gereklidir. Bununla birlikte, katılımcılar açısından derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması ise barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilebilmektedir (bkz. § 54).
66. Başvuru konusu olayda ise protesto yapan başvurucunun içinde bulunduğu gruba yönelik müdahalenin sadece bildirim yükümlülüğü nedeniyle değil 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesine aykırı olarak TBMM’ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde eylemi gerçekleştirilmesinden kaynaklandığında bir tereddüt bulunmamaktadır. Milli iradenin somutlaştığı TBMM’nin görevini yerine getirirken belirli bir güvenlik alanı çerçevesinde güvenliğinin sağlanmasına yönelik yasal ve fiili önlemlerin alınmasının makul olmadığı söylenemez. Ancak bu tür bir güvenlik bölgesi uygulamasının TBMM’nin güvenliğini sağlamak amacını gerçekleştirilmek için her somut olay açısından ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale eden kamu otoritelerinin şekli bir bakış açısı ile mesafe sınırını gözeterek yapılan toplantının yasaya aykırı olduğunu tespit etmesi ve bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenlere müdahale etmesi müdahaleyi tek başına haklılaştıramaz. Müdahale gerekçeleri olayın somut koşulları çerçevesinde “ilgili ve yeterli” olmalıdır.
67. Somut olayda, ABD yanlısı politikalara kamuoyunun dikkatini çekmek için ABD Büyükelçiliğinin önünde protesto için bir araya gelen başvurucu ve diğer katılımcıların amacının TBMM’ye yönelik olmadığı açıktır. Katılımcıların, bazı gazete ve parti yöneticilerin gözaltına alınmasını protesto etmek için 2911 sayılı Kanun gereğince bildirimde bulunmalarının beklenmesinin, gözaltı süresinin kısalığı ve ani gelişen bir olaydan kaynaklanması nedeniyle makul olduğu da söylenemez. Öte yandan, katılımcıların sayısı ve şiddet içermeyen davranışları gözetildiğinde eylemin barışçıl niteliğinde de bir tereddüt bulunmamaktadır. Kaldı ki eylemin yapılması nedeniyle toplumsal hayatın etkilendiğine ve kamu düzenin bozulduğuna dair de tutanaklar ve beyanlara yansıyan herhangi bir durum da söz konusu değildir. Dolayısıyla, eylemin yapıldığı yer, TBMM’nin güvenliğine ve çalışma düzenine yönelik bir tehdit oluşturmadığı gibi günlük olağan çalışmasına müdahale edecek etki ve mesafede de bulunmamaktadır. Bu durumda polisin, gerekli güvenlik önlemlerini alarak makul ve itidalli davranışıyla bu gösteriyi sonlandırması yerine basın açıklaması yapmalarına müsaade etmeden yaklaşık 15 dakika gibi çok kısa bir süre içinde başvurucu ve diğer katılımcıları gözaltına almasının demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olduğu söylenemez.
68. Öte yandan başvurucu, katıldığı barışçıl bir gösterinin 2911 sayılı Kanun’a muhalefet suçunu oluşturduğundan bahisle neticeten beş ay hapis cezasına mahkûm edilmiş ve adli sicil kaydına göre daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması, eylem nedeniyle somut bir zararının ortaya çıkmaması, başvurucunun kişilik özellikleri, duruşmadaki tutum ve davranışları gözetilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
69. Barışçıl bir gösteri nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında bulunmanın kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi (bkz. § 53) sağladığı söylenemez (Akgöl ve Göl/Türkiye, B. No: 28495/06, 28516/06, 17/5/2011, § 43). Başvurucu, 2911 sayılı Kanun’a aykırı olarak bildirim yapmadan ve TBMM’ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde yapılan eyleme katılmış ve polisin, katılımcıların dağılması yönündeki ikazına uymayarak eyleme devam etmiştir. Öte yandan, Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesi mahkûmiyet kararının gerekçesinde sadece 2911 sayılı Kanun’a aykırı eylemleri belirtmekle yetinmiştir. Protesto eyleminin barışçıl olup olmadığı, eylem nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediği, kamu düzenin bozulup bozulmadığı, eylemin yapıldığı yerin TBMM’nin güvenlik ve çalışma düzenine yönelik bir tehdit oluşturup oluşturmadığı gibi günlük olağan çalışmasına müdahale edecek etki ve mesafede de bulunup bulunmadığı hususları değerlendirilmemiştir. Bu bağlamda, Mahkeme meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi gözetmeksin beş ay hapis cezası gibi ölçülü olduğu söylenemeyecek bir mahkûmiyet kararı vermiştir.
70. Başvurucunun mahkûm olduğu hapis cezasının açıklanmasının geri bırakılması kararının hakka ölçüsüz müdahale oluşturup oluşturmadığı da ayrıca değerlendirilmelidir. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına göre hükümlü beş yıl denetim süresine tabi tutulur, aynı maddenin (10) ve (11) numaralı fıkraları uyarınca hükümlü denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasten ve yeni bir suç işlemeleri veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde hükmün açıklanmasına karar verilir.
71. Başvurucu hakkında verilen geri bırakma kararının başvurucunun tekrar bir basın açıklaması veya toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp mahkûm olması durumunda açıklanma ve bu durumda beş ay hapis cezasını infaz edilme ihtimali bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucu katıldığı bir barışçıl gösteri nedeniyle beş yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak ve bundan sonra herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde geri bırakma kararının caydırıcı bir etkisi olacaktır (benzer bir karar için bkz. B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 72-76).
72. Somut olayda, başvurucunun, barışçıl bir gösteri olmasına rağmen yasadışı olması gerekçesiyle beş ay hapis cezasına mahkûm edilmesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi, başvurucuyu ceza tehdidi altında tutmaya devam etmesi ve kararın caydırıcı etkisi nedeniyle ölçülü olduğu söylenemeyeceği gibi Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen kamu düzeni ve milli güvenliğin sağlanması için gerekli olduğu da söylenemez (Gün ve Diğerleri/Türkiye, §§ 77-85; Yılmaz Yıldız ve diğerleri/Türkiye, B. No: 4524/06, 14/10/2014, §§ 43-48).
73. Yukarıda belirtilenler ışığında, başvurucunun katıldığı basın açıklaması eyleminin 2911 sayılı Kanun’un 10. ve 22. maddelerine aykırı olduğu gerekçesi ile sonlandırılması ve bu eylem nedeniyle aynı Kanun’un 32. maddesi uyarınca neticeten beş ay hapis cezasına mahkûm edilmesi şeklindeki müdahalenin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi, Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülü” olduğu söylenemez. Bu bağlamda , başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kamu düzeni ve güvenliğinin korunması arasında dengenin sağlanamadığı tespit edilmiştir.
74. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
75. Başvurucu, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ihlal edildiği için 50.000,00 TL manevi tazminat ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
76. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
77. Başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bağlamında, gösterinin dağıtılarak gözaltına alınması şeklindeki müdahaleye bağlı ihlal açısından, ihlal tespitinin yeterli tatmin sağladığı değerlendirildiğinden, başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
78. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
79. Başvurucunun, hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı nedeniyle halen denetimli serbestlik tedbiri, dolayısıyla ceza tehdidi altında bulunduğu ve bu hususun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği gözetilerek yapılan ihlal tespiti açısından, ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesine ve karardan bilgi edinilmesi için Adalet Bakanlığına ve İçişleri Bakanlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 19. maddesinin ihlaline ilişkin şikâyetlerinin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, Anayasa’nın 34. maddesinin ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderlerinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Bilgi edinilmesi için kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve İçişleri Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
25/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
DİLAN ÖGÜZ CANAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/20411) |
|
Karar Tarihi: 30/11/2017 |
R.G. Tarih ve Sayı: 9/2/2018-30327 |
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
Başkanvekili |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Başkanvekili |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Yunus HEPER |
Başvurucu |
: |
Dilan ÖGÜZ CANAN |
Vekili |
: |
Av. Hasan ALICI |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, düzenlenen bir toplantıda slogan atıldığı ve pankart açıldığı iddiasıyla açılan kamu davasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün; davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
7. Birinci Bölüm tarafından 6/4/2017 tarihinde yapılan toplantıda verilecek kararın Bölümlerin önceden vermiş olduğu kararlarla çelişebileceği anlaşıldığından başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülmüş ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formunda ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, olayların geçtiği tarihte yirmi yaşındadır ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrencidir.
10. 12/9/2008 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi Kültür Merkezinin açılış merasimine Başbakan ve bazı üst düzey siyasetçiler ile devlet adamları katılmıştır. Açılış merasimi 12 Eylül 1980 tarihinde ordunun yönetime el koymasının yıl dönümüne denk gelmiştir. Aradan geçen otuz yılı aşkın süreye rağmen her yıl çeşitli anma toplantıları ve gösteriler ile 12 Eylül Darbesi çeşitli toplum kesimlerince hatırlanmaya ve kınanmaya devam edilmektedir.
11. Başvurucu ile birlikte başvuru evraklarından sayısı bilinemeyen bir grup öğrenci açılış töreni yapılan kültür merkezinin dışında toplanarak pankartlar taşımış ve sloganlar atmıştır. İddianameye göre protestocu grup ellerinde "AKP dışarı", "üniversiteler bizimdir, liboşa yobaza bırakmayız", "12 Eylül çoçuğu doğum gününü başka yerde kutla" şeklinde pankartlar taşımış ve sloganlar atmıştır. Bu ilk grup polisin uyarısı üzerine dağılmıştır.Kısa bir süre sonra, dağılan ilk gruptakilerle aynı kişiler olup olmadıkları tam olarak belirli olmayan yeni bir grup toplanmış ve slogan atmaya başlamıştır. İddianameye göre bu ikinci gruptakilerin ellerindeki pankartlarda "235. yılda İTÜ'de dönüm noktası fotoğrafın sağındaki insan, İTÜ Açılış töreni baş konuşmacısı", "Bir AKP Hükümeti filmi büyük işgal... AKP'nin üniversite işgalinin hikayesi", "İTÜ medrese, Rektörlük AKP şubesi değildir", "İTÜ öğrenci kollektifi" yazmaktadır. İddianameye göre protestocu grup polisin dağılın uyarısına uymamış ve Üniversitenin özel güvenlik elemanlarının talebi üzerine polis gruba müdahale etmiştir.
12. Başvurucu; ilk derece mahkemesindeki savunmasında Kültür Merkezinin önünde iki ayrı grup tarafından gösteri yapıldığını, ilk grubun polis uyarısı üzerine dağılmasının ardından kendisinin de içinde olduğu ikinci grubun geldiğini fakat bir uyarı yapılmadan polis tarafından kendilerine müdahale edildiğini, gözaltına alınmalarının ardından gece 23.00 sıralarında serbest bırakıldıklarını ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesine sunulan evraklarda başvurucunun gözaltına alındığına ilişkin bir bilgi yer almamaktadır.
13. Başvurucu ile birlikte toplam on sekiz kişi hakkında kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenlemek ve bunlara katılmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Sarıyer 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 5/11/2010 tarihli kararıyla başvurucu ile birlikte tüm sanıkların 1 yıl 6 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi 7/11/2011 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmıştır. Yapılan yargılama sonunda İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi 19/12/2013 tarihli kararıyla başvurucunun bir kez daha hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Başvurucunun yargılama aşamalarında savunmasının alınmadığı, bu hususun da savunma hakkının kısıtlanması sonucuna yol açabileceği değerlendirilerek İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi 12/2/2014 tarihli kararı ileilk derece mahkemesinin kararını bir kez daha kaldırmıştır.
14. Yeniden yapılan yargılama sonucunda İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/11/2014 tarihli kararıyla, eyleminin 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında açılan ceza davasının ertelenmesine karar verilmiştir. Karar başvurucuya 28/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 29/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun "Yasaklara aykırı hareket" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
17. 2911 sayılı Kanun’un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden... veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
b) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci madde hükümleri gözetilmeksizin,
d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen yerler dışında,
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
f) 4 üncü madde ile Kanun kapsamı dışında bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına çıkılarak,
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için,
h) Bildirimde belirtilen amaç dışına çıkılarak,
i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,
j) 12 nci madde gereğince toplantının dağılmasına karar verilmesi hâlinde,
k) 21 inci madde hükmüne aykırı olarak,
l) 3 üncü maddenin 2 nci fıkrası hükmüne uyulmadan,
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
18. 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili bölümü şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine..
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.”
B. Uluslararası Hukuk
19. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği bir karar için Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri (B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30) kararına bakılabilir.
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mevcut başvuruya benzer Oya Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01, 5/12/2006) kararında bir gösterinin sadece mevzuata uygun olmamasının barışçıl şekilde toplanma özgürlüğünün kullanılmasına müdahale edilmesini haklı kılmayacağına karar vermiştir. Oya Ataman/Türkiye kararına konu olayda İnsan Hakları Derneği üyesi bir avukat olan başvurucunun da içinde bulunduğu kırk elli kişilik bir grubun İstanbul Sultanahmet Parkı'nda F Tipi cezaevlerini protesto eden basın açıklaması ve devamında yarım saat süren gösteri yürüyüşüne, izinsiz gösteri yapıldığı ve kamu düzeninin bozulduğu gerekçesiyle polis müdahale etmiştir. AİHM, müdahaleyi orantısız bularak 11. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Söz konusu grubun trafikte karışıklık yaratması dışında kamu düzeni için tehlike oluşturduğunu gösteren bir delil bulunmadığını ve yetkililerin düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam veremediğini belirten AİHM'e göre "Göstericilerin şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığı hallerde, Sözleşmenin 11. maddesi tarafindan güvence altına alınan özgürlüğün içeriğinin boşalmaması için, kamu makamlarının barışçıl toplanmalara belirli bir hoşgörüyle yaklaşmaları büyük önem taşımaktadır." (Oya Ataman/Türkiye,§ 42).
21. Ayrıca derhâl tepki gösterilmesi gereken kimi durumlarda kanunlarda öngörülen bildirim sürelerine uymak her zaman mümkün olmayabilmektedir. Hemen gerçekleştirilmediği takdirde güncelliğini yitirecek bu tür acele toplantılara ilişkin bir kararında (Bukta ve diğerleri/Macaristan, B. No: 25691/04, 17/10/2007) AİHM, bu konuyu incelemiştir. Bir oteldeki resepsiyona katılacağı bildirilen başbakanı protesto etmek için barışçıl biçimde toplanan ancak yasal zorunluluk olan üç gün öncesinden bildirme koşuluna uymadıkları gerekçesiyle toplantıları dağıtılan başvurucuların toplantı özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla yaptıkları başvuruyu inceleyen AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM'e göre "politik bir olaya gösteri şeklinde derhal tepki verilmesinin haklı görülebileceği özel koşullarda, barışçıl toplanmaya katılanların yasadışı hareketleri olmadığı halde sadece ön bildirim yapılmamış olması nedeniyle toplantıyı yasaklamak, barışçıl toplanma hakkına orantısız bir kısıtlama oluşturur." (Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; bir gösteriye katılması nedeniyle gözaltına alınması, uzun süren yargılama sürecinde iki kez mahkûm edilmesi ve sonuç olarak hakkında bir mahkûmiyet hükmü kurulmasa bile üç yıl denetim altına alınması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
27. Başvurucunun protesto gösterisi yapan grupla birlikte gözaltına alınarak grubun dağıtılmasının toplanma hakkına yönelik bir müdahale olduğu açıktır. Bununla birlikte toplanma hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki muamelelerin de hak üzerinde “sınırlayıcı” etkisi gözetilmelidir. Başvurucu hakkında açılan kamu davası sonucunda ceza verilmemiş olsa bile başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınması toplanma hakkına yönelik bir müdahale kabul edilmelidir (Toplanma hakkına bu hakkın kullanımından sonra vaki müdahaleler için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 47; toplantı hakkına bu hakkın kullanımı sırasında yapılan müdahaleler için bkz. Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 53; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 72).
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
29. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
30. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
31. Başvurucunun içinde bulunduğu gruba yönelik polis müdahalesinin ve başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenerek onun denetimli serbestlik altına alınmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden “kamu düzeninin korunması”na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
32. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.
33. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, §§ 53-55; ifade özgürlüğü bağlamında ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§ 53, 54; Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile toplantı hakkı arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığına bakılması gerekir.
34. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 66). O hâlde mevcut başvurunun Anayasa’nın 26. maddesinin ışığında ve 34. maddesi uyarınca incelenmesi gerekir.
(a) İfade Özgürlüğü
35. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında, koruma altına alınan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel dayanaklarından ve demokratik toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin başlıca şartlarından birini oluşturduğunu her zaman vurgulamıştır. Toplumsal çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade edilebildiği özgür bir tartışma ortamında ulaşılabilir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (İnternet ortamında ifade özgürlüğünün önemine ilişkin bkz. Yaman Akdeniz ve diğerleri, B. No: 2014/3986, 2/4/2014, §§ 25, 26, sanatsal ifade özgürlüğünün önemine ilişkin bkz. Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 66, 104; bir siyasetçinin basın açıklamasında ileri sürdüğü düşüncelere ilişkin bkz. Mehmet Ali Aydın, §§ 74, 84).
(b)Toplanma Hakkı
36. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin "silahsız ve saldırısız", başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak; çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasi ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45; toplantı hakkı ile ifade özgürlüğünün birlikte ele alındığı değerlendirmeler için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 115-117).
37. Toplanma hakkı demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer alır. Demokratik bir toplumda mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68).
38. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplanma özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler demokrasiye zarar verir. Bu nedenle barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplanma hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
39. Anayasa Mahkemesi, toplanma hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğine daha önce karar vermiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlar hariç bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; Osman Erbil, § 52; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; katılımcılar açısından derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil, §§ 65, 67; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).
40. Buradan çıkan sonuca göre toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir.Alınan bu tedbirlere aykırı, barışçıl olmayan toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir ( Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; toplanma hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
41. Buna karşın bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasalarda belirtilen usullere tam olarak uyulmadan düzenlenmesi tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belirli derecede bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Bu durumların varlığı toplanma hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69).
42. Bundan başka alınan tedbirlerin veya öngörülen cezaların barışçıl toplantı hakkına dolaylı olarak usulsüz sınırlamalara dönüşmesine müsaade edilemez. Güvence altına alınan toplanma hakkını kullanırken kamu güçlerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76).
(c) Ödev ve Sorumluluklar
43. "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar. Anayasa'nın 12. maddesi, hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin çözümlenmesi sırasında bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir.
44. Bundan sonra Anayasa Mahkemesinin yapması gereken, başvuruya konu müdahaleye olayın bütünlüğü içinde bakmak, keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için barışçıl bir toplantıya katılanlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun makul gerekçelere dayanılarak gösterilip gösterilmediğini ve müdahalenin “ölçülü” olup olmadığını belirlemektir.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, Başbakan ile birlikte siyasetçi, üst düzey bürokrat ve üniversite öğretim elemanlarından oluşan bir gruba yönelik tertip edilen protesto gösterisinin engellenmesi, söz konusu gösteriye katılan başvurucunun gözaltına alınması ve hakkında üç yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının belirlenmesidir.
46. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin barışçıl gösterilere dolaylı müdahale edilmesinde kullanılma riski bulunduğunu kabul etmek gerekir. Anılan kural ile Kanun'a aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyenlere, bunlara katılanlara veya bunları yönetenlere ceza verilmesi öngörülmüştür (bkz. § 16). 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde "kanuna aykırı" olacağı sayılmıştır (bkz. § 17). İlk derece mahkemesinin kararlarından anlaşılabildiği kadarıyla başvuruya konu gösteri, Kanun'da yer alan usullere uygun biçimde bildirim verilmeden yapıldığı ve toplantının dağıtılması gerektiği polis tarafından bildirildiği hâlde göstericilerin kendi rızaları ile dağılmadıkları için Kanun'a aykırıdır.
47. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların cezalandırılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır.
48. Bir kimse sırf bir toplantı ve gösteriye katılmış olması nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin ortaya çıkıp çıkmadığı ya da kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığı olacaktır(Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88).
49. İlk olarak Anayasa Mahkemesinin yalnızca usulüne uygun olarak tertip edilmemiş bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığını temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edemeyeceği hatırlanmalıdır (bkz. § 43). Bu sebeple ilk derece mahkemesinin başvuruya konu gösterinin usulüne uygun bir şekilde bildirimde bulunulmadan yapıldığı yönündeki gerekçesi, tek başına ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak kabul edilemez.
50. İlk derece mahkemesi, ikinci olarak polisin gösterinin sonlandırılmasını istemesine rağmen göstericilerin dağılmamalarını kanuna aykırı bulmuş ve hükmüne esas almıştır. Somut olayda gösterinin yapıldığı yere oldukça yakın bir yerde Başbakan ile birlikte başka bazı siyasetçiler ve devlet adamlarının bir açılış töreni için bulunmaları nedeniyle olağandan daha fazla güvenlik önlemi alınması anlaşılabilir bir durumdur. Üstelik olay günü 12 Eylül Darbesi'nin yıl dönümüdür ve olağan olarak ülke çapında pek çok toplantı veya gösteri yapılmaktadır. Askerî rejim zamanında yapılanlardan dolayı öfkelerini resmî kanallara yönlendirmek isteyen kimi aşırılık yanlısı gruplar da şiddet olaylarına sebebiyet verebilmekte, toplantı ve gösterileri barışçıl olmaktan çıkarabilmektedir. Dolayısıyla böyle zamanlarda daha geniş güvenlik önlemlerinin alınması, onların daha sıkı gözetim altındabulundurulması ve göstericilerin kurallara uyması için daha titiz davranılması da kabul edilebilir uygulamalar olacaktır.
51. Bununla beraber -tekrar etmek gerekirse- eldekine benzer başvurularda, her hâlde toplanma hakkına müdahaleyi haklı kılacak olan, kamu düzeninin bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin bulunduğunun gösterilmesi gerekir. Dolayısıyla olayların meydana geldiği sırada kamu düzeninin bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin bulunduğunun ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilemediği, temel haklara müdahale teşkil eden her kamu gücü eylem ve işleminin temel hak ve özgürlükleri ihlal etme riski bulunmaktadır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 89).
52. Mevcut başvuruya konu olan benzer bir toplantıya müdahalenin toplumsal bir ihtiyacı karşıladığı oranda demokratik bir toplumda gerekli olabileceği kabul edilebilir. Mevcut başvuruda; ne iddianamede ne de derece mahkemelerinin kararlarında söz konusu protesto gösterisinin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
53. Bazı özel nedenlerle bir toplantı veya gösteriye yapılacak müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun ve cezaların kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle verildiğinin veya katılımcıların bu anayasalhaklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir ( Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 92).
54. Mevcut başvuruda protesto gösterisi yapan iki grup olduğu, ilk grubun polis uyarısıyla dağılması üzerine ikincisinin toplandığı ve bu ikinci grubun herhangi bir uyarı olmaksızın dağıtıldığı anlaşılmaktadır. İddianame ve derece mahkemesi kararına göre dağıtılan ikinci grup ile polis uyarısı üzerine dağılan ilk grup farklı kimselerden oluşmaktadır. Üstelik başvurucunun içinde bulunduğu grubun gösterinin barışçıl özelliğini ortadan kaldıracak bir davranışa girdiği de belirtilmemiştir (bkz. § 11).
55. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda kamu makamlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin veya basın açıklamasının ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir. Özellikle başvuruya konu olayda olduğu gibi protesto gösterisi üniversite kampüsünde gerçekleştirilmiş ve katılanlar da üniversite öğrencisi ise -üniversitelerin fikirlerin serbestçe ifade edildiği ve çarpıştığı yerlerin başında gelen yerler olması nedeniyle- gösterilecek müsamahanın çok daha fazla olması gerekir. Dahası söz konusu gösteri 12 Eylül Darbesi'nin yıl dönümünde yapılmıştır. Bu çok önemli olayın yıl dönümünde bireylerin ve grupların toplumsal ve siyasal meselelere ilişkin kanaatlerini toplantı ve gösteri yapmak gibi çeşitli araçlarla açıklamalarının engellenmesi demokratik toplumun temellerini tahrip eder.
56. Sonuç olarak mevcut başvuruda, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Gösterinin polis zoruyla dağıtılmasının, başvurucunun gözaltına alınmasının ve kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Buna göre Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA ve Recai AKYEL bu görüşe katılmamışlardır.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
60. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
61. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
62. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 6 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
63. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Başvuruda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
67. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesine (E. 2014/39) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
68. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının vemakul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA ve Recai AKYEL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/39 esas sayılı dava dosyasına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G.Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/11/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
1. 12.09.2008 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezinde, merkezin ve üniversitenin öğretim yılının açılışı için bir tören düzenlenmiştir. Törene üst düzey bazı devlet adamları ve siyasilerin yanı sıra Başbakan da katılmıştır.
2. Dosya içeriğinde yer alan belgelerden, internette bir forum sitesinde (olayın meydana geldiği) 12.09.2008 tarihinde İTÜ’ nün açılış töreni olacağının, Başbakan’ın da buraya davet edildiğinin ve her yıl yapılanın aksine öğrencilerin bu yılki törene alınmayacağının duyurulduğu ve öğrencilerin o gün yapılması planlanan basın açıklamasına davet edildiği ve basın açıklamasının metnine yer verildiği ve başvurucunun haberdar olup olmadığı bilinmemekle beraber düzenlenen toplantıya katılanlardan bazılarının forum sitesinde yapılan duyurulardan haberdar oldukları anlaşılmıştır.
3. Törenin başladığı esnada, Kültür Merkezinin önünde ellerinde “AKP dışarı”, “Üniversiteler bizimdir, liboşa, yobaza bırakmayız”, ”12 Eylül Çocuğu doğum gününü başka yerde kutla” şeklinde pankartlar bulunan ve benzer sloganlar atan bir grup toplanmıştır. Bu grup polisin uyarı ve müdahalesi üzerine dağılmış, ardından kısa bir süre sonra saat 10.40 sıralarında, dağıtılan ilk gruptakilerle aynı kişiler olup olmadıkları anlaşılamayan ve sloganlar atan yeni bir grup gelmiştir. Bu grubun elinde de “235. Yılda İTÜ’de dönüm noktası fotoğrafın sağındaki insan, İTÜ Açılış Töreni Baş Konuşmacısı, “Bir AKP Hükümeti Filmi, Büyük İşgal …. AKP’nin üniversite işgalinin hikayesi…”, “İTÜ Medrese, Rektörlük AKP Şubesi değildir” şeklinde pankartlar bulunmaktadır.
4. Grup yürüyüş yapmamış, sadece belirtilen şekilde tören yapılan Merkezin önünde toplanmış, sloganlar atıp, basın açıklaması yapmıştır. Polis de gruba bir şiddet uygulamamış, dağılmaları uyarısında bulunmuş, dağılmamaları ve üniversitenin özel güvenlik elemanlarının talebi üzerine toplantının gerçekleştirilebilmesi için yerine getirilmesi gereken yasal gerekliliklerin yerine getirilmemiş olması ve ortaya çıkan güvenlik ve kamu düzeni kaygısı nedeniyle başvurucunun da aralarında yer aldığı on sekiz kişi hakkında, kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenleme ve bunlara katılma suçundan dolayı kamu davası açılması için işlem yapmıştır.
5. Yapılan yargılamalar sonucunda İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28/11/2014 tarihli kararıyla, eyleminin 02/07/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında açılan ceza davasının ertelenmesine karar verilmiştir.
6. Başvurucu, özellikle ve özetle “düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğü” nün yargılama konusu yapılmış olmasının verilen hükmün içeriğinden bağımsız olarak Anayasal haklarını ihlal ettiğini, ayrıca bir mahkûmiyet hükmü içermese bile isnat edilen suçun, “düşünce ve kanaati açıklama yöntemleri ile işlenmiş bir suç olarak kabul edildiğini, bunun da anayasal haklarını ihlâl ettiğini ileri sürmüştür.
7. Mahkememizce, başvurucunun makul sürede yargılanmasına ilişkin olanı dışındaki şikayetlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiş, bu görüşe tarafımızca da katılınmıştır.
8. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlâl edildiğine ilişkin iddia bağlamında yapılan inceleme sonucu, Mahkememizin çoğunluğunca, başvurucunun anılan hakkına yapılan müdahalelerin (polis müdahalesinin ve verilen mahkeme kararının) kanunilik ölçütünü taşıdığı, meşru bir amacının bulunduğu, bu yönlerden bir ihlâl olmadığı, ancak söz konusu müdahalenin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
9. Aşağıda açıklayacağımız nedenlerle bu sonuca katılmıyoruz.
10. Anayasa Mahkemesi’nin önceki içtihadı ile uyumlu olarak toplanma hakkına müdahale edildiği durumlarda devlet kurumlarının olayların meydana geldiği sırada kamu düzeninin bozulduğunu veya bozulma tehlikesinin bulunduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile göstermesi gerektiği kabul edilmiş ve mevcut olayda toplantı hakkına müdahalenin gerekçesinin yeterli gerekçe ile gösterilemediği sonucuna varılmıştır. Bizce Anayasa Mahkemesi sayın çoğunluğunca olayın koşulları eksik değerlendirilmiştir.
11. Dosya içeriğinden;
- Toplantıyı organize edenlerin üniversitenin açılış gününde yapılacak olan törenin hangi tarihte ve nerede yapılacağından ve yapılacak olan törene Başbakan’ın katılacağından önceden haberdar oldukları, ancak yetkili makamlara gösteri ve toplantıya ilişkin bir bildirimde bulunmadıkları
- Polis ve özellikle de üniversitenin özel güvenlik görevlilerince, gösterinin, gösteriye katılanların açtıkları pankartlar ve attıkları sloganlarla (pankart ve sloganların içeriği nedeniyle herhangi bir işlem yapılmamış olsa da) gerçekleştirilmekte olan törenin huzur ve sükûn içerisinde, güvenli bir ortamda gerçekleştirilmesini engelleyecek boyuta ulaştığının değerlendirildiği ve bu nedenle göstericilerin önce uyarıldığı, dağılmamaları üzerine de “yasal işlem başlatma” şeklinde müdahalede bulundukları,
- Polis tarafından toplantıya katılanlara şiddet uygulandığına ilişkin bir iddia ve tespitin bulunmadığı anlaşılmıştır.
12. Mevcut gösteri 12 Eylül Darbesi’nin yıl dönümünde yapılmıştır. Her yıl aynı tarihte bazı gruplarca barışçıl olmayan toplantı ve gösteriler tertiplendiği herkesin malûmudur. İkinci olarak başvurucuların gösteri yaptığı yerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bulunmaktadır ve bazı özel güvenlik koşulları nedeniyle Başbakanın güvenliği için alınan tedbirlerin biraz daha derinleştirilmesi, arttırılması gerekmiş olabilir.
13. Bir üniversitenin öğretim yılının ve Kültür Merkezinin açılışı gibi siyasal bir yönü bulunmayan bir törende, törenle ilgisi bulunmayan ve törenin huzur ve sükûnunu sağlamakla görevli güvenlik görevlilerine heran için huzur ve güveni bozabileceği kaygısını üst düzeyde hissettiren sloganların atıldığı, gerçekleştiriliş biçimi itibariyle de yasaya uygun olmadığı değerlendirilen bir gösteri toplantısı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca tamamen barışçıl bir amaca matuf olup, barışçıl bir şekilde gerçekleştirilen açılış töreninin slogan atılmasıyla oluşan durumdan olumsuz bir şekilde etkilenmediği de söylenemez.
14. Olayda, güvenlik ihtiyacının üst seviyede olduğu bir zamanda, polis, gösteri yapan topluluğa, hem güvenliği hem de açılış töreninin huzur ve sükûn içerisinde yapılmasını teminen dağılmaları için önce uyarı yapmış, ancak Başbakanın programının devam ettiği sırada göstericiler yeniden bir araya gelmişlerdir. Başbakanın güvenliğini sağlamakla görevli polis de uyarıya rağmen yeniden bir araya gelen topluluğu tehlike olarak değerlendirmiş ve gösteriye müdahale etmiştir. Yaşandığı an itibariyle mevcut olayın koşullarını en iyi analiz edecek olanlar kolluk görevlileridir ve eldeki başvuruya yansıyan olay tutanaklarından, polisin, olayın meydana geldiği sırada kamu düzeninin bozulduğunu veya bozulma tehlikesinin bulunduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterdiği sonuca ulaşılmaması için hiçbir neden bulunmamaktadır.
15. Dolayısıyla, somut olaya bu açıklamalar ışığında bakıldığında, tüm uyarılara rağmen dağılmayarak tehlike oluşturduğu değerlendirilen gösterinin polis zoruyla dağıtılmasının ve gösteriye katıldığı sabit olan başvurucu hakkında yasal işlem yapılmasının demokratik bir toplumda gerekli olmadığının söylenemeyeceği kanaatindeyiz.
16. Öte yandan, başvurucu herhangi bir ceza ile cezalandırılmamış, hakkında yapılan kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiş ve ertelenen kovuşturmanın verildiği tarihten itibaren 3 yıl içinde aynı kapsamda bir suç işlememesi hâlinde derdest davanın düşmesine, aynı süre içinde aynı kapsamda bir suç işlemesi hâlinde ise kovuşturmaya devam olunacağına karar verilmiştir. Bir başka söyleyişle başvurucu herhangi bir ceza ile cezalandırılmamış, üç yıl süresince denetim altına alınmıştır. Bu sürenin sonunda da başvurucu hakkında herhangi bir işlem yapılmayacaktır. Nitekim söz konusu kararın verildiği tarihe (28.11.2014) göre üç yıllık süre işbu kararın (Anayasa Mahkemesi kararının) verildiği tarih (30.11.2017) itibarıyla dolmuş bulunmaktadır. Dosya içeriğinde aksine bir veri bulunmadığından söz konusu davanın 30.11.2017 tarihi itibarıyla düştüğü sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla anılan erteleme kararı nedeniyle başvurucu hakkında herhangi bir adli işlem yapılmamış olmaktadır. Hâl böyle olunca da söz konusu tedbirin gereksizliğinden ve ölçüsüzlüğünden söz edilemeyeceği kanaatine varılmaktadır.
17. Açıklanan nedenlerle somut olayda Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlâl edilmediğine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun bu kısma ilişkin görüşüne katılmıyoruz.
Üye Kadir ÖZKAYA |
Üye Recai AKYEL |
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ÖMER FARUK AKYÜZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/9247) |
|
Karar Tarihi: 4/4/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yücel ARSLAN |
Başvurucu |
: |
Ömer Faruk AKYÜZ |
Vekili |
: |
Av. Erkan ŞENSES |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılımdan dolayı açılan kamu davasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; yargılamanın uzun sürmesinden dolayı makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1982 doğumlu olup Batman'da ikamet etmektedir. Başvurucu olay tarihinde, kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) üyesidir.
9. DTP milletvekilleri "Kürt sorununun demokratik çözümü, toplumsal barışın sağlanması ve artık ölümlerin olmaması" başlığıyla çeşitli illerde düzenledikleri yürüyüşler kapsamında Batman'da da "çözüm ve barış yürüyüşü" adı altında yürüyüş düzenlemek amacıyla 14/9/2009 tarihinde saat 17.00 sıralarında Van'dan Batman'a gelmişlerdir.
10. Milletvekilleri, belediye başkan ve yöneticilerinden oluşan misafir grubunu Silvan yolu üzerinde bulunan bir petrol istasyonu önünde karşılayan topluluk, yaklaşık iki yüz araçlık bir konvoy oluşturmuştur. Grup, il merkezindeki Cihan Kavşağı'na kadar konvoy tertip etmiş; ardından araçlardan inerek Atatürk Bulvarı'nı yaya ve araç trafiğine kapatmak suretiyle yürüyüşe geçmiştir. Yürüyüşe geçen gruba dağılmaları ve yolu trafiğe açmaları yönünde ihtar yapılmıştır. İhtara rağmen grup, yürüyüşe devam etmiş ve DTP il binası önüne gelmiştir. Burada DTP Eş Başkanı Emine Ayna ve İl Başkanı Ahmet Sormaz kitleye hitaben bir konuşma yapmıştır. Grup daha sonra saat 19.10 sıralarında olaysız bir şekilde dağılmıştır.
11. Batman Emniyet Müdürlüğünün 19/8/2009 tarihli tahkikat evrakına göre gösteri yürüyüşü önceden bildirim yapılmadan düzenlenmiştir.
12. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) başvurucu ve diğer beş kişi hakkında söz konusu grupta yer aldıkları iddiasıyla, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçundan cezalandırılmaları talebiyle 14/12/2009 tarihli iddianame düzenlemiştir.
13. Dava Batman 2. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Mahkeme 20/7/2011 tarihinde başvurucu ve diğer sanıklar hakkında beraat kararı vermiştir. Beraat kararında, başvurucunun ve diğer sanıkların toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenleyicisi veya yöneticisi oldukları veya yönetici gibi göstericileri yönlendirmeye çalıştıkları yönünde kanıt mevcut olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca somut olay kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçu yönünden değerlendirilse bile, ihtara rağmen dağılmayan gruba zor kullanıldığına ve bu kişilerin ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar eden grup içinde yer aldıklarına ilişkin kanıt bulunmadığı ifade edilmiştir.
14. Beraat kararı Savcılık tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2/7/2013 tarihli tebliğnamesinde beraat hükmünün onanmasını talep etmiştir. Başsavcılık bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan bireyin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının yürüyüş sırasında yer yer görülen şiddet hareketleri sebebiyle kendiliğinden ortadan kalkmayacağını ve şiddet hareketine katılmamış olan kişilerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinde güvence altına alınan haklarının korunmaya devam ettiğini ifade etmiştir.
15. Başsavcılık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Ezelin/Fransa (B. No: 11800/85, 26/4/1991) kararına atıf yaparak dava konusu gösteride yoğun şiddet eylemlerinin sergilendiğine ve bu eylemlerin gösterinin bütününe hâkim olduğuna yönelik herhangi bir delil bulunmadığını belirtmiş ve Oya Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01, 5/12/2006) kararına atıfla önceden izin alınmamış olsa bile barışçıl bir şekilde yapılan gösterilere kolluğun bir miktar tolerans göstermesi gerektiğini ifade etmiştir.
16. Yargıtay 27/5/2014 tarihinde, 5/7/2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre (bkz. § 23) -diğer yönlerden incelemeksizin- kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur.
17. Bozma kararı sonrası Mahkeme 12/11/2014 tarihinde bozma kararına uyarak kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
18. Başvurucu 12/1/2015 tarihinde karara itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi 14/4/2015 tarihinde itirazı reddetmiştir.
19. Ret kararı, başvurucuya 8/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 22/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
21. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”"
22. Anılan Kanun’un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden... veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
b) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci madde hükümleri gözetilmeksizin,
d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen yerler dışında,
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
f) 4 üncü madde ile Kanun kapsamı dışında bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına çıkılarak,
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için,
h) Bildirimde belirtilen amaç dışına çıkılarak,
i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,
j) 12 nci madde gereğince toplantının dağılmasına karar verilmesi hâlinde,
k) 21 inci madde hükmüne aykırı olarak,
l) 3 üncü maddenin 2 nci fıkrası hükmüne uyulmadan,
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
23. 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaataçıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
...
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen ... kovuşturmaya devam olunur.”
2. Yargıtay Kararları
24. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/7/2014 tarihli ve E.2013/9-386, K.2014/353 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...gerek Anayasa, gerekse AİHS, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının,“demokratik bir toplumda gerekli olma” kriteri gözetilmek şartıyla kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceğini düzenlemektedir. Bununla birlikte soyut bir kamu düzeni ve kamu güvenliği tehlikesine dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklanmamalı, göstericilerin saldırgan ve tehdit edici herhangi bir davranış sergileyip sergilemedikleri de tespit edilmelidir..."
25. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bazı kararlarının ilgili kısımlarışöyledir:
a. "Sağlık Emekçileri Sendikası başkan ve üyeleri olan sanıkların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlamak amacı ile Valilikten izin verilmemesi üzerine Sendika binasından İlhan Koman Parkına kadar trafiği aksatmadan yolun kenarından yürüyerek şiir okuduktan ve bildiri dağıttıktan sonra kendiliklerinden dağılmaları şeklinde gerçekleşen eylemlerinin 2911 sayılı Yasanın 28. maddesinde tanımlanan suçu oluşturmayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyet karar verilmesi, " (11/12/2006, E. 2006/1660, K. 2006/9142).
b. "11.12.2000 günü İstanbul İlinde Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü otobüsünün silahla taranması sonucunda iki çevik kuvvet polis memurunun şehit edilmeleri ve bu olayın diğer illerde de emniyet mensuplarınca protesto edilmesi üzerine, sanıkların da olayı protesto etmek amacıyla İzmir ilinde Bozyaka'da bulunan hizmet binasından Konak Meydanına kadar suç teşkil etmeyen sloganlar atarak yürüyüp, Konak meydanında şehit polis memurları anısına saygı duruşunda bulunarak, İstiklal Marşı'nı okumaları ve daha sonra görevlerine dönmeleri biçimindeki güvenlik güçlerine yapılan olaylara karşı seslerini duyurmak amacıyla yaptıkları eylemlerinin içinde bulundukları üzüntü nedeniyle demokratik tepki niteliğinde olduğu ve 2911 sayılı Yasada belirtilen suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanıkların beraatleri yerine yazılı biçimde mahkumiyetlerine karar verilmesi ...(7/12/2006, E. 2006/2438, K. 2006/9022)".
c. "Olay tarihinde DEHAP Siirt İl Başkanı olan sanığın, adı geçen partinin il başkanlığı önünde kaldırım üzerinde toplanan 50-60 kişilik gruba hitaben, güvenlik güçlerinin gözetim ve hoşgörüsü altında, içeriğinde suç unsuru olmayıp eleştiri sayılabilecek ibareler içeren basına ve kamuoyuna başlıklı açıklamayı yaptıktan sonra topluluğun kısa bir süre oturması üzerine, güvenlik güçlerin dağıtma ihtarı yapması ile kendiliklerinden ve olaysız bir şekilde dağılmaları şeklinde gerçekleşen eylemde, 2911 sayılı Yasaya aykırılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine hükmolunması (2/10/2006, E. 2006/686, K. 2006/7141)".
d. "Kanuna aykırı olarak başlayıp gerçekleşen yasadışı toplantı ve gösteri yürüyüşünde, 2911 Sayılı Yasanın 32. maddesi uyarınca topluluğa dağılmalarına ilişkin usulünce ihtar yapılmadığının ve zorla dağıtılmadıklarının anlaşılması ve sanığın anılan Yasanın 28. maddesinde tanımlanan düzenleyici ve yönetici durumunda da bulunmaması karşısında, eyleminde sözü edilen Yasaya aykırılık suçlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi (11/12/2006, E. 2006/2403, K. 2006/9088)"
26. İçişleri Bakanlığının 2012 yılına kadar ve olay tarihinde yürürlükte olan 11/06/2004 tarihli ve 2004/100 sayılı Genelgesi'nin ilgili kısmı şöyledir:
"Sivil toplum örgütleri üyelerince ya da kişilerce "basın açıklaması" ve benzer adlar altında yapılacak faaliyetlerde; tüzel kişiler için yönetim ve denetim organlarının asil ve yedek üye tamsayılarının beş katını, gerçek kişiler için ise 2908 sayılı Dernekler Kanununda yönetim ve denetim organlarında öngörülen asgari asil ve yedek üye tamsayısının beş katını aşmayacak sayıda insanın açık havada, toplu veya ferdi olarak, araç trafiğini engellemeden, çevreye zarar vermeden, günlük hayatın doğal seyrini önemli ölçüde kesintiye uğratmadan ve şiddete başvurmadan, konusu suç teşkil etmemek koşulu ve megafon veya sınırlı alanda ses duyulmasını sağlayan cihazlar ile bir saati geçmemek üzere, düşünce ve görüşlerini açıklamanın konusu ile ilgili pankart-döviz açarak ve slogan atarak kamuoyuna duyurmaya çalışması, Anayasamızın 25 ve 26'ncı maddelerinde düzenlenen düşünce ve kanaat hürriyeti ve düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanımı olarak değerlendirilerek, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamı dışında kabul edilecek ve güvenlik güçleri şahıs ve mal emniyeti ile kamu düzeninin korunmasını sağlayacaklardır. "
27. İçişleri Bakanlığının 2/11/2012 tarihli ve 2012/64 sayılı Genelgesi'nde de kamuoyu oluşturmak amacıyla, şiddet içermeyen, kamu düzenini bozmadan en fazla iki saati geçmeyecek şekilde, gürültü ve çevre kirliliğine yol açmadan, yaya ve araç trafiğine engel olmayacak şekilde yapılacak yazılı veya sözlü açıklamaların basın açıklaması olarak değerlendirileceği belirtilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
1. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Kapsamı ve Önemi
28. AİHM'e göre kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına sahip olmakla birlikte toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir (Ezelin/Fransa, § 37). Dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da gözetilmelidir (Öllinger/Avusturya, B. No: 76900/01, 29/6/2006, § 38). Bu sebeple demokratik bir toplumda temel haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (G./Federal Almanya (k.k.), B. No: 13079/87, 6/3/1989; Rassemblement Jurassien Unité/İsviçre (k.k.), B. No: 8191/78, 10/10/1979).
29. AİHM, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen “bilgi” ve “fikirler” için değil incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM’e göre ifade özgürlüğü, yokluğu hâlinde “demokratik bir toplum”dan söz edilemeyecek olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
30. AİHM kararlarında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve bu hak kapsamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun en temel değerleri arasında olduğu ve demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücünün yer aldığı vurgulanmaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasa dışı olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar vermekte hatta demokrasinin varlığını sık sık tehlikeye atmaktadır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin, toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilmesi imkânı sunulmalıdır (Gün ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8029/07, 18/6/2013, § 70; Güneri ve diğerleri/Türkiye, B. No: 42853/98, 43609/98 ve 44291/98, 12/7/2005, § 76).
2. Barışçıl Toplanma Hakkının Korunması
31. AİHM, Sözleşme’nin 11. maddesi bağlamında yalnızca “barışçıl toplanma”hakkının korunduğunu hatırlatmaktadır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışında kalmaktadır (Stankov ve Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden/Bulgaristan, B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001, § 77; Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden ve Ivanov/Bulgaristan, B. No: 44079/98, 20/10/2005, § 99).
32. AİHM'in Oya Ataman/Türkiye kararında, bir gösterinin sadece mevzuata uygun olmamasının barışçıl şekilde toplanma özgürlüğünün kullanılmasına müdahale edilmesini haklı kılmayacağını belirtmiştir (Oya Ataman/Türkiye, § 39). Anılan karara konu olayda, İnsan Hakları Derneği üyesi bir avukat olan başvurucunun da içinde bulunduğu kırk elli kişilik bir grubun İstanbul Sultanahmet Parkı'nda F Tipi cezaevlerini protesto eden basın açıklaması ve devamında yarım saat süren gösteri yürüyüşüne, izinsiz gösteri yapıldığı ve kamu düzeninin bozulduğu gerekçesiyle polis müdahale etmiştir. AİHM, müdahaleyi orantısız bularak 11. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Söz konusu grubun trafikte karışıklık yaratması dışında kamu düzeni için tehlike oluşturduğunu gösteren bir delil bulunmadığını ve yetkililerin düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam veremediğini belirten AİHM'e göre "Göstericilerin şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığı hallerde, Sözleşmenin 11. maddesi tarafindan güvence altına alınan özgürlüğün içeriğinin boşalmaması için, kamu makamlarının barışçıl toplanmalara belirli bir hoşgörüyle yaklaşmaları büyük önem taşımaktadır." (Oya Ataman/Türkiye,§ 42).
33. Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Achouguian/Ermenistan, B. No: 33268/03, 17/7/2008, § 90; Berladir ve diğerleri/Rusya, B. No: 34202/06, 10/7/2012, §§ 38-43; Disk ve Kesk/Türkiye, B. No: 38676/08, 27/11/2012, § 29).
3. Önceden İzin veya Bildirim Yükümlülüğü ve Devletin Müdahalesi
34. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanması, bu usullerin amacının her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz (Bukta ve diğerleri/Macaristan, B.No: 25691/04, 17/7/2007, § 35; Oya Ataman/Türkiye, § 39; Platform "Ärzte für das Leben"/Avusturya, B. No: 10126/82, 21/6/1988, §§ 32-34). Bu kapsamda izin ve bildirim usullerinin uygulanması toplantı hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir. Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması, barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36; Oya Ataman/Türkiye, §§ 38, 39, Balçık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 25/02, 29/11/2007,§ 49, Samüt Karabulut/Türkiye, B. No: 16999/04, 27/1/2009, §§ 34, 35).
35. Diğer taraftan toplantı hakkı çerçevesindeki "sınırlama" kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar (Ezelin/Fransa, § 39; Gün ve diğerleri/Türkiye, §§ 77-85; Yılmaz Yıldız ve diğerleri/Türkiye, B. No: 4524/06, 14/10/2014, §§ 43-48). AİHM'e göre, şiddet içeren bir gösteri nedeniyle verilen bir mahkûmiyet belirli şartlar altında kabul edilebilir bir önlem olarak değerlendirilebilir (Osmani ve diğerleri/Makedonya Cumhuriyeti (k.k.), B. No: 50841/99, 11/10/2001). Bununla birlikte yasa dışı bir gösteri nedeniyle bir yaptırım uygulanması da barışçıl toplanma hakkının güvencelerine uygun olabilir (Ziliberberg/Moldova (k.k.), B. No: 61821/00, 1/2/2005). Öte yandan barışçıl bir gösteriye katılmayı içeren bu hak, herhangi bir kınanabilir olaya karışmadığı sürece bir gösteride yasaklanmamış katkılarda bulunan kişilere en düşük kabul edilecek disiplin cezasının dahi uygulanmamasını güvence altına almaktadır (Ezelin/Fransa, § 53).
36. AİHM'in yerleşik içtihadına göre toplantı hakkına yönelik bir müdahalenin orantılılığının değerlendirilmesi söz konusu olduğunda verilen cezaların niteliği ve ağırlığı da gözönüne alınacak unsurlardır. Uygulanacak cezai yaptırımlar ise özel bir gerekçe gerektirmektedir. Barışçıl gösteri kural olarak cezai yaptırıma tabi tutulmamalıdır (Kudrevičius ve diğerleri/ Litvanya [BD], B. No: 37553/05, 15/10/2015, § 146). AİHM, hapis cezalarına mahkûmiyet alternatif bir tedbirle hafifletilse bile verilen cezaların Sözleşme’nin 11. maddesi tarafından güvence altına alınan gösteri yapma hakkını kullanacak herkesi yıldıran, "caydırıcı bir etkiye" sahip olması sebebiyle aşırı olduğunu belirtmiştir. (Mesut Yıldız ve Diğerleri / Türkiye, B. No: 8157/10, 18/7/2017, §§ 35, 36; Akgöl ve Göl/Türkiye, B. No: 28495/06 ve 28516/06, 17/5/2011, § 43).
37. AİHM "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" kararı verilse bile beş yıl boyunca başvurucuların aynı türde başka suçları işlemekten kaçınacakları ve denetime tabi tutulacaklarını dikkate almaktadır. Bu nedenle AİHM, muğlak olan bu tedbirin uzunca bir süre başvurucuları ceza hükümlerinin uygulanması tehdidi altında bulunduracağını, gösteri yapma özgürlüklerinin kullanılmasında bu hükümlerin etkilerine doğrudan maruz kalmak zorunda olduklarının kabulü gerektiğini, en azından anayasal hakların kullanımı üzerindeki otosansür etkinin hiçbir şekilde varsayımsal olmadığını ve bu hükmün başvurucuların eylemleri üzerinde caydırıcı bir tedbir olarak süreceğini belirtmiştir (Mesut Yıldız ve diğerleri/Türkiye, § 37). Aynı şekilde AİHM, cezanın infazının 6352 sayılı Kanun hükümlerine göre ertelendiği bir başvuruda cezanın infazı ertelenmiş olsa bile başvurucunun ceza tehdidi altında olması nedeniyle uygulanan tedbirin izlenen amaçla orantısız bir yaptırım teşkil ettiği sonucuna ulaşmıştır (Özçelebi/Türkiye, B. No: 34823/05, 23/6/2015, § 51).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, DTP milletvekillerini karşılayan grupla birlikte yürüyüşe katıldığı için açılan kamu davasında verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının caydırıcı etkisi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu Yargıtayın salt suç konusu fiilin 6352 sayılı Kanun kapsamında kalması nedeniyle bozma kararı vermesinin mahkemeye erişim ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Yargıtayın beraat kararını bozmasının mahkemeye erişim ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğine ilişkin iddialarının özü, kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle ceza tehdidi altında bulunmasına ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun söz konusu iddialarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
41. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
43. Başvurucu hakkındaki dava bir hükme bağlanmayarak ertelenmiş ve başvurucu üç yıl denetim altına alınmıştır.
44. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararlarla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede kovuşturma tehdidinin devam ettiğini, sonunda kişinin isnat edilen suçlardan aklanma ihtimali bulunsa bile kişinin bu etki altında ilerde haklarını kullanmaktan imtina etme riski bulunduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi içtihadına göre henüz mahkûm edilmemiş olsa bile ertelenen kovuşturmanın gelecekte yeniden başlayabilme olasılığının başvurucularda stres ve cezalandırma endişesini devam ettireceği kanaatine varılmış ve söz konusu kararlarda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahalede bulunulduğu kabul edilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49; İrfan Sancı, B. No: 2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44).
45. Mevcut başvurudaki koşullar ile zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihatlarına konu başvurulardaki koşullar arasında esaslı bir farklılık bulunmamaktadır. O hâlde zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihadında konulan ilkeler ile somut olayın koşulları gözetildiğinde temyiz öncesinde beraat etmiş olan ve bozma kararı sonrasında hakkındaki kovuşturma ertelenerek üç yıl süreyle denetim altına alınan başvurucu hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen o dönem parti üyesi de olan başvurucunun ilerde kovuşturmaya maruz kalma ve cezalandırılma riskinin bulunduğunun dikkate alınması gerekir. Bu sebeplerle başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek denetim altına alınmasının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 27; toplantı hakkına bu hakkın kullanımından sonra vaki müdahaleler için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 48; toplantı hakkına bu hakkın kullanımı sırasında yapılan müdahaleler için bkz. Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 53; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 72).
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
48. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
49. Başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenerek denetimli serbestlik altına alınmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden “kamu düzeninin korunması”na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
(i) Demokratik Toplumun Düzeninin Gerekleri
50. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Dilan Ögüz Canan § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Dilan Ögüz Canan, § 32).
(ii) Ölçülülük
51. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, §§ 53-55; ifade özgürlüğü bağlamında ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§ 53, 54; Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığına bakılması gerekir.
(iii) Barışçıl Toplanma Hakkı
52. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 66).
53. Anayasa’nın 34. maddesi, fikirlerin "silahsız ve saldırısız", başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasi ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45).
54. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplanma özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilmesi imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68).
(iv) İfade Özgürlüğü
55. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında, koruma altına alınan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel dayanaklarından ve demokratik toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin başlıca şartlarından birini oluşturduğunu her zaman vurgulamıştır. Toplumsal çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade edilebildiği özgür bir tartışma ortamında ulaşılabilir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; internet ortamında ifade özgürlüğünün önemine ilişkin karar için bkz. Yaman Akdeniz ve diğerleri, B. No: 2014/3986, 2/4/2014, §§ 25, 26; sanatsal ifade özgürlüğünün önemine ilişkin karar için bkz. Fatih Taş, §§ 66, 104; bir siyasetçinin basın açıklamasında ileri sürdüğü düşüncelere ilişkin karar için bkz. Mehmet Ali Aydın, §§ 74, 84).
(v) Bildirim Yapılması ve Sınırlamanın Niteliği
56. Ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesine ilişkin olarak 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesinde bildirim usulü kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, toplanma hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğine daha önce karar vermiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; Osman Erbil, § 52). Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması hâlinde sadece bildirim yükümlülüğüne uyulmamış olması nedeniyle toplantının dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak kabul edilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 121, 122; katılımcılar açısından derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil, §§ 65, 67)
57. Kanunlarda öngörülen usullere tam olarak uyulmamış olması tek başına toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Ancak bu durumların varlığı toplanma hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri,§ 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69). Bu çerçevede günlük hayatın akışında gösterinin yol açacağı belli bir düzeye kadar rahatsızlık idarece makul kabul edilerek hoşgörü gösterilmelidir. Bu rahatsızlık düzeyini aşan ve kamu düzeninin ciddi derecede bozulmasına yol açan durumların ise somut olaylarda ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması gerekir.
58. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilirler. Alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81;toplanma hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
59. Bununla birlikte alınan tedbirlerin veya öngörülen cezaların barışçıl toplantı hakkına dolaylı olarak usulsüz sınırlamalara dönüşmesine müsaade edilemez. Güvence altına alınan toplanma hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
(vi) Caydırıcı Etki
60. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan ve bir gösteride yasaklanmamış katkılarda bulunan kişilerin toplantı hakkı, herhangi bir kınanabilir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek disiplin cezasının dahi uygulanmamasını gerektirir (Osman Erbil, § 51). Zira bu tip soruşturmalar veya cezalandırmalar caydırıcı etki doğurabilir (Osman Erbil, § 71). Gösteri öncesi yapılan müdahaleler -örneğin gösteriye katılmak isteyenlerin seyahatine engel olunması (Ali Rıza Özer ve diğerleri,§ 151)- veya gösteri sonrası yapılan müdahaleler -örneğin barışçıl gösteriye katılanlar hakkında soruşturma açılarak ceza verilmesi veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek ceza tehdidi altında tutulmaları - ileride kişilerin haklarını kullanmalarında caydırıcı etkiye neden olabilir.
61. Bu nedenlerle keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için derece mahkemelerince barışçıl bir toplantıya, tedbir almak veya alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Dilan Ögüz Canan, § 53; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 83).
(vii) Ödev ve Sorumluluklar
62. "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar. Anayasa'nın 12. maddesi, hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin çözümlenmesi sırasında bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 45).
(viii) Müdahalenin Denetimi
63. Başvurucu hakkında açılan davanın dayanağı olan 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin barışçıl gösterilere dolaylı müdahale edilmesinde kullanılma riski bulunduğunu kabul etmek gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 46). Anılan kural ile Kanun'a aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyenlere, bunlara katılanlara veya bunları yönetenlere ceza verilmesi öngörülmüştür. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde "kanuna aykırı" olacağı sayılmıştır (bkz. § 22).
64. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların cezalandırılması ya da ceza tehdidine maruz bırakılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Dilan Ögüz Canan, § 47).
65. Bir kimse sırf bir toplantı ve gösteriye katılmış olması nedeniyle cezalandırılmışve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin ortaya çıkıp çıkmadığı ya da kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığı olacaktır (Dilan Ögüz Canan, § 48; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
66. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, çeşitli illerde yürüyüş düzenleyen milletvekilleri ile belediye başkanı ve yöneticilerden oluşan bir grubu karşılamak üzere toplanan kalabalıkla birlikte yürüyüşe katılan başvurucu hakkında üç yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının belirlenmesidir.
67. Somut olayda göstericiler yolu yaya ve araç trafiğine kapatarak yürüyüşe geçmişlerdir. Göstericilerparti binası önünde DTP Eş Başkanı ve İl Başkanı'nın konuşmaları sırasında slogan atmışlardır. Polis tarafından başvurucunun da içinde bulunduğu gruba dağılmaları ve yolu trafiğe açmaları konusunda megafonla uyarı yapılmıştır. Uyarılara rağmen grup, yürüyüşe geçmiştir. Sonrasında grup kendiliğinden ve olaysız dağılmıştır. Bozma öncesi beraat kararında, ihtara rağmen dağılmayan gruba zor kullanıldığına, başvurucunun ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmayan grup içinde yer aldığına dair kanıt bulunmadığı belirtilmiştir.
68. Somut olayda, önceden usulüne uygun bildirim yapılmaması ve ihtara rağmen yürüyüşe devam edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü kanuna aykırı hâle dönüşmüştür. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin yalnızca usulüne uygun olarak düzenlenmemiş olan bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığını temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edemeyeceği hatırlanmalıdır (bkz. § 57). Bazı özel nedenlerle bir toplantı veya gösteriye yapılacak müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun ve cezaların kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle verildiğinin veya katılımcıların bu anayasalhaklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).
69. İddianame ve Mahkeme kararlarında, gösterinin şiddet içerdiğine, barışçıl olmaktan çıktığına ve kamu düzeninin bozulduğuna dair herhangi bir tespit yer almamaktadır.
70. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda, kamu makamlarının, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin veya basın açıklamasının ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 55). Bu çerçevede somut olayda olduğu gibi gösteri yürüyüşünden önce bildirim yapılmaması ve bazı göstericilerin polise taş fırlatması tek başına gösterinin bütününü barışçıl olmaktan çıkarmayacaktır. Dolayısıyla idarenin toplantının kanuna aykırı olduğunu tespit etmesi, barışçıl niteliğini kaybetmemiş ve şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi şeklindeki müdahaleyi tek başına haklı kılmaz.
71. Somut olayda, ilk derece mahkemesi beraat kararı verdiğinden Yargıtayın bozma kararı uyarınca kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun hakkına müdahalede bulunulmuştur. Yargıtay; toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığını, eylem nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediğini, kamu düzenin bozulup bozulmadığı hususları ile derhâl beraat kararı verilmesinin şartlarını değerlendirmeksizin salt 6352 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmiş olması nedeniyle bozma kararı vermiştir. Dolayısıyla Yargıtayın bozma kararı ve bu karara uymak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının gerekçesinin müdahale için ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
72. Öte yandan kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle başvurucu üç yıl denetim altına alınmıştır. Barışçıl bir gösteri nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında bulunma sonucunu doğuran erteleme kararının, kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi sağladığı söylenemez. Başvurucu hakkında verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının, başvurucunun tekrar bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp mahkûm olması durumunda, ceza yargılamasının devam etmesi ve yargılama sonucunda başvurucunun ceza alması ihtimali bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucu katıldığı bir barışçıl gösteri nedeniyle üç yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak ve bundan sonra herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde kovuşturmanın ertelenmesi kararının caydırıcı bir etkisi olacaktır.
73. Sonuç olarak mevcut başvuruda, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
M. Emin KUZ ve Recai AKYEL bu görüşe katılmamışlardır.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
75. Başvurucu toplamda 5 yıl 8 ay süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
76. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
77. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
78. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
79. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 6 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
80. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
81. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
82. Başvurucu 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
83. Başvuruda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
84. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
85. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 8.775 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
86. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE M. Emin KUZ ve Recai AKYEL'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E. 2014/365, K. 2014/449) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 8.775 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/4/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucunun hakkında açılan kamu davasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi sebebiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Somut olayda, başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçundan kamu davası açılmış ve beraat kararı verilmiştir. Bu kararın savcılık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde beraat hükmünün onanması talep edilmiş; ancak Yargıtay, 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi üzerine Kanunun geçici 1. maddesine göre kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuş ve ilk derece mahkemesi bozma kararına uyarak kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
Çoğunluğun kararında, ilk derece mahkemesi beraat kararı verdiğinden Yargıtayın bozma kararı uyarınca kovuşturmanın ertelenmesine karar verilerek başvurucunun hakkına müdahalede bulunulduğu; Yargıtayın derhal beraat kararı verilmesinin şartlarını değerlendirmeksizin salt 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe girmiş olması nedeniyle verdiği bozma kararının ve bu karara uyan ilk derece mahkemesince verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının gerekçesinin müdahale için ilgili ve yeterli olmadığı belirtilmektedir (§ 71).
Kararda ayrıca, kovuşturmanın ertelenmesi kararı sebebiyle başvurucunun üç yıl denetim altına alınmasının, bu süre içinde tekrar bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp mahkûm olması hâlinde ertelenen kovuşturmaya devam edilerek ceza alması ihtimalinden dolayı ceza tehdidine maruz kalmasına yol açacağı, bunun da mezkûr hakkın kullanılmasında caydırıcı bir etkisinin olacağı belirtilerek Anayasanın 34. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki barışçıl toplanma hakkı arasında adil bir denge sağlanamadığı ve erteleme kararının kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı ifade edilmektedir (§§ 72-73).
İrfan Sancı kararının karşıoy gerekçesinde de belirtildiği üzere, Mahkememiz benzer bireysel başvurularda daha önce ihlal kararları vermişse de söz konusu kararların çoğu, ilk derece mahkemelerinin verdiği mahkûmiyet kararlarının temyiz incelemesi sırasında 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi sebebiyle verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararları üzerine yapılan başvurularda ve ilk derece mahkemelerinin mahkûmiyet kararlarındaki değerlendirmeler üzerinden inceleme yapılarak verilmiştir (bkz. B. No: 2014/20168, 26/10/2017 tarihli karara ilişkin karşıoy gerekçesi).
İlk derece mahkemelerinin kovuşturmanın ertelenmesi kararlarından önce verdikleri, ancak temyiz aşamasında 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi sebebiyle kovuşturma ertelendiği için kesinleşmeyen mahkûmiyet kararları sebebiyle söz konusu üç yıllık denetim süresi boyunca cezaî yaptırım tehdidi altında bulunan başvurucuların temel haklarının ihlal edildiği sonucuna varılması mümkün olmakla birlikte, bu kabulün kovuşturmanın ertelenmesi kararından önce verilen beraat kararları bakımından isabetli olmadığı düşünülmektedir.
6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, fıkrada sayılan ve 31/12/2011 tarihine kadar işlenen suçlardan dolayı kovuşturma safhasında kovuşturmanın ertelenmesine karar verileceği; (2) numaralı fıkrasında da, hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, bu kararın verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde düşme kararı verileceği, bu süre içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlemesi ve bu yeni suçtan kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olması hâlinde ise ertelenen kovuşturmaya devam olunacağı hükme bağlanmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanununa göre kovuşturmanın, hükmün kesinleşmesine kadar olan tüm süreci ifade etmesi sebebiyle, 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ertelenmesine karar verilmesi ve (2) numaralı fıkrasında öngörülen şartların gerçekleşmesinden dolayı kovuşturmaya devam olunması hâlinde, kovuşturmaya, ilk derece mahkemesinin verdiği kararın, somut olayda beraat kararının temyiz incelemesi ile devam edilecektir. Başka bir anlatımla, 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce beraat kararı verilen ve temyiz safhasında kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilen bütün dosyalarda olduğu gibi somut başvuruya konu dava bakımından da başvurucunun mezkûr temel hak yönünden durumu, kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmeden önceki durumundan farklı değildir.
6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin birinci fıkrası hükmü, bu fıkrada belirtilen şartları taşıyan suçlardan dolayı kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi veya kovuşturmaya devam edilmesi (mesela derhal beraat kararı verilmesi ya da beraat yahut mahkûmiyet kararının onanması veya beraat kararının bozularak mahkûmiyet kararı verilmesi) bakımından derece mahkemelerine takdir yetkisi tanımadığından, incelenen başvuruda Yargıtayın bozma kararı ve ilk derece mahkemesinin bu karara uymak suretiyle kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermesinde zorunluluk bulunduğu ve her iki mahkeme kararının gerekçesinin de ilgili ve yeterli olduğu düşüncesiyle çoğunluğun görüşüne (§ 71) katılmadığımız gibi, kovuşturmanın ertelenmesi kararından önce ilk derece mahkemesince beraat kararı verilmiş olduğundan, başvurucunun üç yıllık denetim süresi boyunca ceza yaptırımı tehdidi altında kaldığı tespitine de (§§ 72-73) katılmıyoruz.
Bu sebeplerle başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği yönündeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye M. Emin KUZ |
Üye Recai AKYEL |
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ ORAK VE İRFAN GÜL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/10626) |
|
Karar Tarihi: 18/4/2018 |
R.G. Tarih ve Sayı: 4/7/2018-30468 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Murat ŞEN |
Başvurucular |
: |
Ali ORAK |
|
|
İrfan GÜL |
Vekilleri |
: |
Av. Özgür ÇIKIN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Gezi Parkı olaylarını protesto etmek için düzenlenen yürüyüşe katılma neticesinde mahkûmiyete karar verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 16/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.
8. Başvurucu İrfan Gül'ün 2014/10697 numaralı başvurusu ile başvurucu Ali Orak'ın 2014/10626 numaralı başvurusu arasında konu yönünden irtibat bulunduğu anlaşıldığından 2014/10626 numaralı başvuru dosyasında birleştirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu Ali Orak öğretmen olarak, diğer başvurucu İrfan Gül ise işçi olarak Kahramanmaraş'ın Nurhak ilçesinde görev yapmaktadır. Başvuru konusu olay tarihinde başvurucu Ali Orak, Eğitim-Sen üyesi; diğer başvurucu İrfan Gül, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Nurhak ilçe temsilcisidir.
11. Başvurucular, İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’nda yapılmak istenen çevre düzenlemelerine karşı başlayan ve Türkiye’nin birçok iline yayılan olayları protesto etmek, polisin aşırı güç kullanımına ve Hükûmetin bu duruma kayıtsız kalmasına tepki göstermek amacıyla bulundukları ilçede 21/6/2013 ve 22/6/2013 tarihlerinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmışlardır.
12. Nurhak İlçe Emniyet Amirliğinin 21/6/2013 tarihinde gösteriye ilişkin olarak hazırladığı tutanak şöyledir:
"21/6/2013 günü edinilen bilgilere göre Nurhak Eğitim-Sen İlçe Temsilciliği ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi ilçe Temsilciliği organizesinde saat 19:30'da İstanbul Taksim Gezi Parkındaki olayları protesto etmek amacıyla idaremiz Pınarbaşı Mahallesi Meydanından ilçe merkezine doğru yürüyüş yapacakları bilgisi alınması üzerine gerekli güvenlik tedbirleri alınmış, aynı gün saat: 19.30 sıralarında Pınarbaşı Mahallesi meydanında yaklaşık 70 kişinin toplandığı ve saat: 19:45 sıralarında araç ve yaya trafiğini aksatmadan Mahalle ara sokaklarını kullanarak yaklaşık 2 km mesafede yürüyüşe geçtikleri ve saat 20:05 sıralarında havanın karardığı görülmüş, yürüyüş esnasında ellerinde yaklaşık 60x150cm ebatlarında "faşizme teslim olmayacağız" ibareli afiş ile birlikte Seyitaliler Mahallesi Edison Caddesini takiben yürüdükleri esnada sayıları sonradan katılımlarla yaklaşık 120 kişiyi bulduğu, yürüdükleri sırada ellerinde bulunan tencere ve tavaları kaşıkla çalarak, elindeki megafonla Nurhak Eğitim Sen İlçe Temsilcisi öğretmen [A.Ç.nin] grubu yönlendirdiği ve "Her yer Taksim, Her Yer Direniş, Faşizme karşı omuz omuza, gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek, Halka uzanan eller kırılsın, Mustafa Kemal'in askerleriyiz, Katil Polis hesap verecek, Nurhak uyuma sokağa sahip çık, Tayyip saysana kaç kişiyiz baksana" şeklinde slogan attıkları,... Nurhak Eğitim-Sen üyesi Ali Orak, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyesi İrfan gül, isimli şahısların yürüyüş yapan grubu yönlendirdiklerinin görüldüğü ve [Atatürk Bulvarına] saat: 20.40 sıralarında gelerek yürüyüşü sonlandırmışlardır. Ardından yaklaşık 120 kişilik grup 20-25 dakika bekledikten sonra saat: 21.05 sıralarında olaysız dağılmışlardır."
13. Olaya ilişkin Nurhak İlçe Emniyet Amirliğinin hazırladığı 28/6/2013 tarihli fezlekede gösterici grubun trafiği aksatmadığı ve taşkınlık yapmadığı belirtilmiştir.
14. Nurhak İlçe Emniyet Amirliğinin 22/6/2013 tarihinde gösteriye ilişkin olarak hazırladığı tutanağın ilgili kısmı şöyledir:
"Olay tarihinde Nurhak Eğitim-Sen İlçe Temsilciliği ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi ilçe Temsilciliği organizesinde saat 19:30'da İstanbul Taksim Gezi Parkındaki olayları protesto etmek amacıyla Karaçar Mahallesi, Han Caddesi, İskender Sokak üzerinden, ilçe merkezine doğru yürüyüş yapacakları bilgisi alınması üzerine gerekli güvenlik tedbirlerinin alındığı, saat 19:15 sıralarında İskender Sokak üzerinde yaklaşık 40 kişinin toplandığı ve saat 19:30 sıralarında araç ve yaya trafiğini aksatmadan Atatürk bulvarını kullanarak yaklaşık 1 km mesafede yürüyüşe geçtikleri ve saat 20:05'de havanın karardığı, yürüyüş esnasında ellerinde 3 adet yaklaşık 60x150 cm ebatlarında "faşizme teslim olmayacağız", '' Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz'' ''Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek, halka uzanan eller kırılsın, Mustafa Kemal'in askerleriyiz, katil polis hesap verecek, Nurhak uyuma sokağa sahip çık, Nurhak uyuma susanlardan olma, ....'' ibareli afişler ile birlikte slogan attıkları, sonradan katılımlarla gösterilicilerin sayılarının 100 kişiyi bulduğu, yürüdükleri sırada ellerinde bulunan tencere ve tavaları kaşıkla çalarak, elindeki megafonla Nurhak Eğitim Sen İlçe Temsilcisi Öğretmen Abdurrahman Ebuhamza Çelik'in grubu yönlendirdiği ve grubun slogan attığı, [A.Ç.], Ali Orak ve İrfan Gül'ün yürüyüş yapan grubu yönlendirdikleri belirtilmiştir."
15. Elbistan Cumhuriyet Başsavcılığı 9/7/2013 tarihli ve E.2013/1193 sayılı iddianameyle başvurucular hakkında zincirleme şekilde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme ve yönetme suçundan 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun "Yasaklara aykırı hareket" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Zincirleme suç" kenar başlıklı 43. maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılmaları istemiyle Elbistan 1. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
16. Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığı olaylara ilişkin olarak gösteriye katılan diğer kişiler hakkında 9/7/2013 tarihinde ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"21/06/2013 ve 22/06/2013 tarihlerinde, Nurhak ilçe merkezinde, İstanbul Taksim Gezi parkında yaşanan olayları protesto etmek ve destek olmak amacıyla haklarında iddianame tanzim edilen Ali Orak, İrfan Gül ve [A.Ç.] tarafından düzenleme kurulu oluşturulmadan, mülki amire yapılması gereken bildirimlerin yapılmadan zaman şartına uyulmadan ve daha önceden mülki amirlik tarafından belirlenen toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergahı kullanılmadan düzenlenen ve yönlendirilen toplantı ve gösteri yürüyüşüne yaklaşık 120 kişinin katıldığı, bu kişilerin ellerinde bulunan tencere ve tavaları kaşıkla çaldıkları ve slogan attıkları, grubun trafiği engellemediği ve taşkınlık yapmadığı, Nurhak İlçe Emniyet Amirliği'nin 05/07/2013 tarihli tutanağı uyarınca toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların oluşturduğu grubun dağılması konusunda herhangi bir ikazın yapılmadığı ve grubun dağıtılması için zor kullanılmadığı, şüphelilerin üzerine atılı kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılma suçunun oluşabilmesi için 2911 sayılı yasanın 32/1. maddesi uyarınca kolluk tarafından yapılan ihtara ve zor kullanmaya rağmen katılanların dağılmamakta ısrar etmelerinin gerektiği, ancak yukarıda yazılı kolluk tutanağından açıkça anlaşıldığı üzere ilgili kolluk tarafından herhangi bir ihtar ve zor kullanma yapılmadığı için müsnet suçun unsurları itibariyle oluşmadığıtüm dosya kapsamından anlaşılmakla, ... [kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir]."
17. Elbistan 1. Asliye Ceza Mahkemesi 21/2/2014 tarihli ve E.2013/452, K.2014/138 sayılı kararıyla başvurucuların zincirleme şekilde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve yönetme suçlarından 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermişve başvurucuların yeniden suç işlemeyeceği kanatine vararak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları gereği verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararvermiştir.
18. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; Sanık [A.E.Ç] Eğitim Sen Sendikası, Nurhak İlçe Temsilcisi, Ali Orak'ında Ezilenlerin Sosyalist Partisi Nurhak İlçe Temsilcisi oldukları, İstanbul Taksim Gezi Parkında yaşanan olayları protesto etmek ve destek olmak amacıyla 21/06/2013 ve 22/06/2013 tarihlerinde düzenleme kurulu oluşturmadan, mülki amire yapılması gereken bildirimleri yapmadan, daha önceden mülki amirlik tarafından belirlenen toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergahını kullanmadan ve zaman şartına uymadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenledikleri ve yaklaşık 120 kişilik grubu yönlendirdikleri, her ne kadar sanıklar mahkememizdeki savunmalarında kendiliğinden toplanan ve yürüyüş yapan kitleye katıldıklarını, yürüyüşü organize etmediklerini beyan etmemiş iseler de, sanıklar [A.Ç.E.] ve Ali Orak'ın soruşturma aşamasındaki beyanlarında halktan gelen talep ve istek üzerine Nurhak merkezde yürüyüş yapma kararı aldıklarını beyan ettikleri, Dosyada mevcut 21/06/2013 ve 22/06/2013 tarihli tutanaklarda sanıkların toplanan grubu yönlendirdiklerinin belirtildiği, yine dosyada mevcut Nurhak İlçe Emniyet Amirliği tarafından düzenlenen fezlekelerde yer alan ve yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin fotoğraflarında da sanıkların ayrı ayrı grubu yönlendiren şahıslar olduklarının tespit edildiği anlaşılmakla, sanıkların cezadan kurtulmaya yönelik mahkememizdeki savunmalarına itibar edilmeyerek sabit görülen zincirleme şekilde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek ve yönetmek suçlarından cezalandırılmaları yoluna gidilmiştir."
19. Anılan karara başvurucular tarafından yapılan itiraz, Elbistan Ağır Ceza Mahkemesinin 29/4/2014 tarihli ve 2014/227 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.
20. Bu karar, başvurucular vekiline 16/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucular 16/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 2911 sayılı Kanun’un 9. maddesi şöyledir:
"Bu Kanuna göre yapılacak toplantılar, fiil ehliyetine sahip ve onsekiz yaşını doldurmuş, en az yedi kişiden oluşan bir düzenleme kurulu tarafından düzenlenir. Bu kurul, kendi aralarından birini başkan seçer.
Diplomatik dokunulmazlıkları bulunan kişiler, düzenleme kurulu başkan veya üyesi olamazlar.
Tüzel kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, yetkili organlarının kararına bağlıdır."
23. 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesi şöyledir:
"Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir.
Bu bildirimde;
a) Toplantının amacı,
b) Toplantının yapılacağı yer, gün, başlayış ve bitiş saatleri,
c) Düzenleme kurulunun başkan ile üyelerinin açık kimlikleri, meslekleri ikametgahları ve varsa çalışma yerleri,
Belirtilir ve bildirime yönetmelikte gösterilecek belgeler eklenir.
Bu bildirim karşılığında gün ve saati gösteren alındı belgesi verilmesi zorunludur.
Bu bildirim, valilik veya kaymakamlıkça kabul edilmez veya karşılığında alındı belgesi verilmez ise keyfiyet bir tutanakla tespit edilir. Bu halde noter vasıtasıyla ihbar yapılır. İhbar saati bildirimin verilme saati sayılır.
Aynı yerde, aynı gün toplantı yapmak üzere ayrı ayrı düzenleme kurullarınca bildirim verilmişse ilk verilen bildirim geçerlidir. Diğerlerine durum hemen yazılı olarak bildirilir."
24. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
“a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
b) (Değişik bent: 30/7/1998 tarih ve 4378 sayılı Kanun’un 1 md.) Ateşli silahlar veya patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci madde hükümleri gözetilmeksizin,
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
f) 4 üncü madde ile Kanun kapsamı dışında bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına çıkılarak,
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için,
h) Bildirimde belirtilen amaç dışına çıkılarak,
İ) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,
j) (Değişik bent: 2/3/2014 tarih ve 6529 sayılı Kanun’un 9. md) 12 nci madde gereğince toplantının dağılmasına karar verilmesi hâlinde,
k) 21 inci madde hükmüne aykırı olarak,
l) 3 üncü maddenin 2 nci fıkrası hükmüne uyulmadan, Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.”
25. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
26. 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/06/2005-5377 S.K./6.mad) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.”
27. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları şöyledir:
"(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez."
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.”
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 11. maddesinde düzenlenen barışçıl toplanma özgürlüğünün geniş anlamda örgütlenmeyi, yürüyüş veya gösteriye katılmayı (Irkçılığa ve Faşiszme Karşı Hristiyanlar/Birleşik Krallık, B. No: 8440/78, 16/7/1980), hareketsiz toplanmaları ve oturma eylemlerini (G./Almanya, B. No: 13079/87, 6/3/1989), resmî veya gayriresmî özel veya herkese açık organizasyonları kapsadığını kabul etmektedir.
30. Sözleşme'nin 11. maddesi barışçıl toplanmaları koruma altına almaktadır. 11. maddenin kapsamının bu temel sınırlaması, şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösterileri barışçıl toplanma kavramı dışında bırakmaktadır (Stankov ve Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden/Bulgaristan, B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001, § 77; Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden ve Ivanov/Bulgaristan, B. No: 44079/98, 20/10/2005, § 99).
31. AİHM, 11. maddede korunan haklara keyfî müdahalenin engellenmesi için taraf devletlerin negatif yükümlülüğünün olduğunu belirtmiştir (Wilson, Gazeteciler Ulusal Birliği ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 30668/96, 30671/96 ve 30678/96, 2/7/2002, § 41). Bu müdahale etmeme yükümlülüğünün istisnası 11. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebepleridir.
32. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün hâlinde değerlendirilerek ortaya konulmalıdır. Bunun dışında toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurması diğerleri açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ezelin/Fransa, B. No: 11800/85, 26/4/1991, § 41). Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasa dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz (Oya Ataman/Türkiye, B. No: 74552/01, 5/12/2006, § 39). Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Achouguian/Ermenistan, B. No: 33268/03, 7/7/2008, § 90; Berladir ve diğerleri/Rusya, B. No: 34202/06, 10/7/2012, §§ 38-43; Disk ve Kesk/Türkiye, B. No: 38676/08, 27/11/2012, § 29).
33. Diğer taraftan toplantı hakkındaki sınırlama kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanılmasından sonra yapılan muameleleri de kapsar (Ezelin/Fransa, § 39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 18/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucular, Gezi Parkı'nda yaşanan olayları protesto etmek, polisin aşırı güç kullanımına ve Hükûmetin bu duruma kayıtsız kalmasına tepki göstermek amacıyla kamu düzeni bozulmadan ve şiddet kullanılmadan düzenlenmiş olan toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmaları sebebiyle haklarında kamu davası açıldığını, savunmalarına ve AİHM içtihatlarına itibar edilmeyerek mahkûm edildiklerini, yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine rağmen neticede barışçıl şekilde düzenlenen yürüyüşe katılma eyleminin suç olarak yorumlandığını ve beş yıllık denetim süresine tabi tutulduklarını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespiti ile tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.
36. Bakanlık görüşünde; AİHM'in ve Sözleşme'nin 11. maddesi kapsamındaki içtihatlarına atıfta bulunulmuş ve başvurucuların da içinde bulunduğu eylemin 2911 sayılı Kanun gereğince yasa dışı bir eylem olduğunun mahkeme tarafından tespit edildiği, bu durumda kolluğun müdahalesinin yasal bir zemine dayandığı ve müdahalenin amacının kamu düzeninin korunması olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte Bakanlık, toplanma hakkına yapılan bir müdahalenin zorlayıcı toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ile orantılılık hususunun incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu hususların irdelenmesi sırasında da söz konusu gösteri yürüyüşünün yapıldığı dönemde toplumda üst seviyelere çıkmış olan hassasiyetin, yürüyüş yapılan yerdeki toplumsal koşulların, aynı dönemde ülkemizdeki söz konusu gösterilerin geniş kapsamı ve genel şartlar gibi hususların da gözetilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
B. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gereken hususlar olduğu gözetilerek başvurucuların iddiaları Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
39. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu hak, Anayasa'nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Bu kapsamda kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli, dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da gözetilmelidir. Bu sebeple demokratik bir toplumda güvence altına alınan temel haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115).
40. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade özgürlüğü, demokratik toplumunun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasa dışı olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar verir. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesine imkân verilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 117).
41. Anayasa'nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan bu hak, düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşünceleri açıklama imkânı vermektedir. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışında kalmaktadır. Bu kapsamda toplanma hakkının amacı şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 118).
42. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası, bazı durumlarda toplanma hakkının sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 11. maddesinin ikinci fıkrasında da sınırlama nedenleri öngörülmüştür. Bu kapsamda toplantı hakkına getirilecek her türlü sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi ön şarttır. Kanunun öngördüğü durumlarda dahi bu hakka müdahalenin meşru amaçlar çerçevesinde olması gerekmektedir. Meşru amaçlar, 34. maddede "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması" olarak belirtilmiştir. Sözleşme'de de benzer bir şekilde düzenleme yapılmıştır. Meşru amaçlar çerçevesinde kanun ile yapılacak sınırlamalar dahi Anayasa'nın 13. maddesi gereğince Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Dolayısıyla toplantı hakkına müdahale demokratik toplum için gereklilik arz etmelidir. Son olarak müdahale, meşru amaçları gerçekleştirmek için ölçülü olmak zorundadır.
43. Ölçülülük kriteri, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığını tespit etmek için kullanılmaktadır. Bu kriter, her somut olayın koşulları gözetilerek değerlendirilmelidir.
44. Diğer taraftan toplantı hakkı çerçevesindeki sınırlama kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanılmasından sonra yapılan muameleleri de kapsar. Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, §§ 70-72).
45. Anayasa’nın 34. maddesinin üçüncü fıkrasında toplantı hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin kanunda gösterileceği düzenlenmiştir. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinde toplantı hakkının izin almaksızın kullanılabileceği kabul edilmiş ise de aynı Kanun’un 10. maddesinde toplantının yapılabilmesi için kırk sekiz saat öncesinden mülki amire bildirim usulü öngörülmüştür.
46. Anayasa'nın 34. maddesinde herkesin önceden izin almaksızın barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesinde, toplantı ve gösteri yürüyüşleri için bildirim usulü kabul edilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanması, bu usullerin amacının her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bu kapsamda izin ve bildirim usullerinin uygulanması, toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir. Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında bu tür bir eylemin sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122).
47. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
48. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
49. Başvurucuların Gezi Parkı olaylarında meydana gelen olaylara yönelik olarak kolluğun ve Hükûmetin tutumunu protesto amacıyla mülki amire yapılması gereken bildirimleri yapmadan, daha önceden mülki amirlik tarafından belirlenen toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergâhını kullanmadan, zaman şartına uymadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenledikleri ve yaklaşık 120 kişilik grubu yönlendirdikleri gerekçesiyle 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Başvurucuların yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılarak verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararverilmiştir.
50. Başvurucuların katıldıkları gösteri yürüyüşü esnasında kolluğun herhangi bir müdahalesi olmamakla birlikte sonrasında kolluk tarafından tutulan tutanak esas alınarak Mahkeme tarafından 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olsa bile başvurucular beş yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınmıştır ve başvurucuların sendika üyesi ve parti temsilcisi olduğu gözetildiğinde bu süre içinde cezalarının infaz edilme riski her zaman vardır. Bununla birlikte toplanma hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki muamelelerin de hak üzerinde sınırlayıcı etkisi gözetildiğinde (bkz. § 45) başvurucular hakkında açılan kamu davası sonucunda hapis cezasına hükmedilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi toplanma hakkına yönelik bir müdahale olarak kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
51. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa'nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme,Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
52. Başvuru konusu olayda müdahalenin yasal dayanağı 2911 sayılı Kanun'un 10. ve 23. maddeleridir. Öte yandan 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi başvurucuların mahkûmiyet kararının yasal dayanağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası gereğince toplanma hakkının sınırlandırılması hususunda gerekli yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Bu sebeple toplanma hakkına müdahalenin kanunilik unsuru mevcuttur.
(2) Meşru Amaç
53. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması" amaçlarına yönelik olması gerekir.
54. Başvurucuların hapis cezasına mahkûm edilmelerinin amacının kamu düzenin bozulmasını engellemeye ve kamu güvenliğinin sağlanmasına yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Anayasa'nın 34. maddesi gereğince polisin yaptığı müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı kabul edilmelidir.
(3) Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
55. Elbistan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin kabulü kapsamında başvurucu Ali Orak Eğitim-Sen üyesi, diğer başvurucu İrfan Gül ise Ezilenlerin Sosyalist Partisi Nurhak ilçe temsilcisi olarak 21/6/2013 ve 22/6/2013 günlerinde İstanbul Taksim Gezi Parkı'ndaki olayları protesto etmek amacıyla gösteri yürüyüşü organize etmişlerdir. Yaklaşık yüz yirmi kişiye ulaşan katılımcılar ellerinde afişle sloganlar atarak 1-2 km mesafede iki ayrı gösteri yürüyüşü gerçekleştirmişlerdir. Katılımcılar, kolluk tutanakları ve Mahkeme kabulüne göre araç ve yaya trafiğini aksatmadan yürüyüşü sonlandırmışlardır. Gösteri esnasında slogan atma, ıslık ve tencere, tavaları kaşıkla çalma dışında ilçe halkına herhangi bir rahatsızlık verildiği de belirtilmemiştir. Bu bağlamda kamu güvenliğinin korunması ve kamu düzeninin sağlanması için polis ya da idari yetkiler tarafından gerekli tedbirlerin alınmasını ya da herhangi bir müdahalede bulunmayı gerektirecek taşkınlıklar da yaşanmadığı tutanaklara yansımıştır (bkz. §§ 12-14). Kolluk müdahalesi olmayan gösteri yürüyüşlerinde göstericilerin herhangi bir şiddet olayına karıştığı belirtilmemiştir. Dolayısıyla anılan gösteri yürüyüşlerinin barışçıl amaçlarla yapıldığı hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
56. Öte yandan kolluk, anılan gösteri yürüyüşlerinin 2911 sayılı Kanun'a aykırı olarak, düzenleme kurulu oluşturmadan ve bildirim olmaksızın yapıldığından bahisle hazırladığı soruşturma dosyasını Elbistan Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, gösteri yürüyüşünün organizasyonunda bulunmadığını değerlendirdiği katılımcılar hakkında grubun dağılması konusunda herhangi bir ikazın yapılmadığı ve grubun dağıtılması için zor kullanılmadığı gözetilerek suç unsurlarının oluşmadığından bahisle ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir (bkz. § 15). Gösteri yürüyüşünü organize ettiği değerlendirilen başvurucular ve diğer bir kişi hakkında ise 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi uyarınca cezalandırılmaları için kamu davası açılmıştır.
57. Başvurucular hakkında açılan kamu davası, Elbistan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin başvurucuların zincirleme şekilde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve yönetme suçlarından 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmaları ve verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanmıştır. Mahkeme; başvurucuların 2911 sayılı Kanun'un 9. maddesi gereğince düzenleme kurulu oluşturmadan, aynı Kanun'un 10. maddesi gereği mülki amire yapılması gereken bildirimleri yapmadan, aynı Kanun'un 6. maddesi uyarınca daha önceden mülki amirlik tarafından belirlenen toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergâhını kullanmadan ve aynı Kanun'un 7. maddesi uyarınca zaman şartına uymadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlediklerini belirtmiştir.
58. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında belirli bir takdir payına sahip olduğu açıktır. Ancak bu takdir payının Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp kullanmadığını değerlendirmektir. Ayrıca şikâyete konu müdahaleyi bir bütün olarak inceleyip meşru amacın gerçekleşmesine yönelik olarak müdahalenin amacın gerçekleştirilmesi için ölçülü olup olmadığını ve müdahale gerekçelerinin ilgili ve yeterli olup olmadığını belirlemektir. Böylelikle kamu otoritelerinin şikâyete konu olayda aldığı kararların Anayasa'nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir.
59. Başvuru konusu olayda başvurucular; 2911 sayılı Kanun'un 9. ve 10. maddeleri gereğince düzenleme kurulu oluşturmadan, kırk sekiz saat önceden bildirimde bulunmadan ve aynı Kanun'un 6. ve 7. maddelerine aykırı olarak mülki amirin önceden belirlediği güzergâh dışında akşam saatlerinde gösteri yürüyüşü düzenlemişlerdir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin 2911 sayılı Kanun 10. maddesi uyarınca bildirim usulüne bağlanmasının kural olarak tek başına toplanma hakkını ihlal ettiği söylenemez. Aksi takdirde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının bildirim gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle yaptırım uygulanmasını yasakladığı gibi yanlış bir sonuca ulaşılabilir. Bu kapsamda 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesinde düzenlenen bildirim usulünün uygulanması toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak için olduğu gözetilmelidir (bkz. § 44).
60. Öte yandan bildirim usulüne uyulmaması, ancak spontane bir şekilde gerçekleşen gösteri yürüyüşünün özel koşullarına göre makul kabul edilebilir (Spontane gösterilerde bildirim yükümlülüğünün aranmamasına ilişkin bir karar için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 136; Osman Erbil, § 67). Bunun dışında bildirim yükümlülüğüne uyulmamasının belirli bir yaptırıma bağlanması tek başına toplanma hakkını ihlal eder şekilde yorumlanamaz. Ancak bildirim yükümlülüğünün -göstericiler tarafından şiddet kullanılmaması hâlinde- Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasını işlevsiz kılacak kadar katı uygulanmaması gerekir. Kamu otoritelerinin barışçıl gösterilere belli ölçüde hoşgörü göstermeleri hakkın etkin kullanılmasına imkân sağlamak için önemlidir.
61. Bu bağlamda Elbistan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin kararında belirtilen 2911 sayılı Kanun'a diğer aykırılık hâllerinin de değerlendirilmesi gerekir. Kararda belirtilen anılan Kanun'un 9. maddesi gereğince düzenleme kurulunun oluşturulmaması, 6. maddesi uyarınca daha önceden mülki amirlik tarafından belirlenen toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergâhının kullanılmamasının ve 7. maddesi uyarınca zaman şartına uymadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesinin belirli bir yaptırıma bağlanması da bildirim yükümlülüğüne ilişkin yapılan değerlendirme kapsamında kabul edilmelidir. Kamu düzenini sağlamaya yönelik bu tedbirlerin tek başına toplantı hakkını ihlal ettiği kabul edilemez. Her somut olayın koşulları açısından bu hususlar değerlendirilerek sonuca ulaşılmalıdır. Bu değerlendirmelerde anılan düzenlemelerin getiriliş amacına uygun olarak toplantı ve gösterilerin barışçıl olup olmadığı, eylem nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediği, kamu düzeninin bozulup bozulmadığı somut olayın koşulları açısından mahkeme kararının gerekçesinde tartışılmalıdır. Mahkeme meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi gözeterek karar vermelidir.
62. Somut olay açısından başvurucular, Gezi Parkı olayları sürecinde yaşananları ve kolluğun olaylara müdahalesini protesto etmek için bir araya gelmişlerdir. Gezi Parkı olaylarının bir süre devam ettiği, başvurucuların bulunduğu il ve ilçe açısından Gezi Parkı olayları ile doğrudan ilgili bir sürecin yaşandığına dair bir iddianın ileri sürülmediği gözetildiğinde başvurucuların 2911 sayılı Kanun hükümlerine uymadan gösteri yürüyüşü düzenlemelerinin nedeni başvuru formu ve eklerinden anlaşılamamıştır. Başvurucular, somut olayın koşulları açısından bildirimde bulunmasını engelleyecek herhangi bir olgudan da bahsetmemişlerdir. Bu durumda gösteri yürüyüşünün bildirim yükümlülüğüne uyulmadan yapılması için haklı nedenlerin olduğu söylenemez. Bu nedenle başvurucuların belirli bir yaptırıma maruz bırakılmaları demokratik toplum düzeninin gerekleri açısından makul kabul edilebilir. Ancak bu durumda dahi bildirim yükümlülüğünün temel amacının her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu gözönünde tutulmalıdır (bkz. §§ 45, 46).
63. Başvurucuların mahkûm olduğu hapis cezasının açıklanmasının geri bırakılması kararının hakka ölçüsüz müdahale oluşturup oluşturmadığı da ayrıca değerlendirilmelidir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına göre hükümlü beş yıl denetim süresine tabi tutulur; aynı maddenin (10) ve (11) numaralı fıkraları uyarınca hükümlü denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, hükümlünün denetim süresi içinde kasten ve yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir.
64. Başvurucular hakkında verilen geri bırakma kararının başvurucuların tekrar toplantı ve gösteri yürüyüşüyle bağlantılı veya bağlantısız bir suç nedeniyle mahkûm olması durumunda açıklanma ve bu durumda 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasının infaz edilme ihtimali bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucular, katıldığı bir barışçıl gösteri nedeniyle beş yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak ve bundan sonra herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde geri bırakma kararının caydırıcı bir etkisi olacaktır (Osman Erbil, § 71; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 72-76).
65. Öte yandan Elbistan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçesinde, başvurucuların cezalandırılmasının gerekip gerekmediği hususunda yapılan gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığı değerlendirilmemiştir (bkz. § 18). Mahkeme 2911 sayılı Kanun'un kamu düzenini korumak için öngördüğü hükümleri şeklî olarak değerlendirerek başvurucuların anılan hükümlere aykırı davrandıklarını tespit etmekle yetinmiştir. Mahkeme; gerçekleştirilen yürüyüşün kamu düzenini bozup bozmadığını, toplumsal hayatın bu yürüyüşten nasıl etkilendiğini irdelememiştir. Nitekim kararda belirtilen kolluk tutanaklarına göre gösteri yürüyüşlerinde araç ve yaya trafiği aksatılmadığı gibi katılımcıların taşkın hareketlerine de rastlanmamıştır. Bu kapsamda barışçıl bir gösteri nedeniyle başvurucuların cezai yaptırım tehdidi altında bulunmasının somut olay açısından meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi (bkz. § 57) sağladığı söylenemez.
66. Somut olayda başvurucuların barışçıl bir gösteri olmasına rağmen kanuna aykırı olması gerekçesiyle 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına mahkûm edilmesinin -hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi- başvurucuları ceza tehdidi altında tutmaya devam etmesi ve kararın caydırıcı etkisi nedeniyle ölçülü olduğu söylenemeyeceği gibi Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen kamu düzeni ve millî güvenliğin sağlanması için gerekli olduğu da söylenemez. Bu bağlamda başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kamu düzeni ve güvenliğinin korunması arasında dengenin sağlanamadığı sonucuna varılmıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
69. Başvurucular, ihlalin tespiti ile ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminattalebinde bulunmuşlardır.
70. Başvuruda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
71. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elbistan 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
72. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elbistan 1. Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara ayrı ayrı net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
H. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/4/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Başvurucular, kamuoyunda “Gezi Parkı Olayları” olarak bilinen protesto gösterilerini desteklemek, polisin aşırı güç kullanımına ve Hükûmetin bu duruma kayıtsız kalmasına tepki göstermek amacıyla toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmaları sebebiyle haklarında kamu davası açıldığını, yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, yargılamada, şiddet kullanılmadan barışçıl şekilde düzenlenen ve kamu düzenini bozmayan yürüyüşe katılma eyleminin suç olarak yorumlanması suretiyle sonuçlandırılmış olmasının toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ile adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşler, ihlalin tespiti ile tazminat talebinde bulunmuşlardır.Anılan iddialar Mahkememizce Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında değerlendirilmiş ve Çoğunlukça söz konusu hakkın ihlal edildiğine karar verilmiştir. Mahkememiz çoğunluğunca ulaşılan ihlal sonucuna aşağıda açıklanan sebeplerle iştirak edilememiştir.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrasında “Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmü yer almaktadır.
Başvurucular 2911 sayılı Kanun'un 9. maddesi gereğince düzenleme kurulu oluşturmadan, aynı Kanun'un 10. maddesi gereği mülki amire yapılması gereken bildirimleri yapmadan, aynı Kanun'un 6. maddesi uyarınca daha önceden mülki amirlik tarafından belirlenen toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergâhını kullanmadan ve aynı Kanun'un 7. maddesi uyarınca zaman şartına uymadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlediklerinin sabit olduğundan bahisle cezalandırıldıklarından, toplanma hakkına yapılan müdahalenin kanunilik unsuru bakımından bir sorun bulunmamaktadır.
Olayda, başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin amacının Anayasa’nın 34. ve AİHS’nin 11. maddesinde öngörülen sebeplerden olan kamu düzenin bozulmasının önlenmesi ve kamu güvenliğinin sağlanması olduğunda herhangi bir kuşku bulunmadığından yapılan müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı açıktır.
Hal böyle olunca, başvurucuların haklarına yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı (zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmama) ve ölçülülük yönlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere kimi hukuk kurallarıyla devlet, toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla, bireylere, davranış yükümlülüklerini tek taraflı olarak öngörmekte ve bunların ihlal edilmesi halinde yaptırım uygulanacağını söylemektedir. Bu bağlamda bir davranışın yaptırıma bağlanmasının nedeni, (kimi zaman hiçbir kamusal zarar oluşmasa da) salt bir normu ihlal etmiş olması olabilmektedir. Sonucuna bağlı olmaksızın salt bir normun ihlal edilmiş olmasının yaptırıma bağlanmasının nedeni de normun ihlal edilmesiyle ortaya çıkma olasılığı bulunan ve toplum düzenini bozabilecek veya tehdit edebilecek nitelikteki suçların meydana gelmesinin önlenmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla kimi zaman bir kısım eylemler suç olarak nitelendirilip yaptırıma bağlanırken, eylemle, her durumda toplum düzeninin bozulmuş olması değil, toplum düzeninin bozulma ihtimalinin gerçekleşmesinin önüne geçilmek istenmesi gerekçesine dayanılmaktadır. Yani, kimi zaman bir eylem kamu düzeninin bozulma ihtimalini ortadan kaldırmak için suç olarak nitelendirilebilmektedir. Buradaki kamusal yararı, söz konusu ihtimalin ortaya çıkması ihtimalinin önlenmesi hususu oluşturmaktadır. Olayda başvurucuların 21.06.2013 ve 22.06.2013 tarihlerinde düzenleme kurulu oluşturmadan, mülki amire yapılması gereken bildirimleri yapmadan, daha önceden mülki amirlik tarafından belirlenen toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergâhını kullanmadan ve zaman şartına uymadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenledikleri ve yaklaşık 120 kişilik grubu yönlendirdikleri hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Devlet, barışçıl toplanma hakkını sadece korumakla değil, aynı zamanda bu hakkın kullanılmasına makul olmayan dolaylı kısıtlamalar getirmekten kaçınmakla da yükümlüdür. Ancak bu yükümlülük asayişin sağlanması veya korunması için, yani bir anlamda hem gösteriye katılan ve hem de gösteri ile ilgi ve bağlantısı olmayan kişilerin güvenliğini de sağlamak ve kamu düzenini korumak için toplantı düzenlemeyi bildirim yahut yer sınırlaması gibi şekil şartlarına bağlamasına engel teşkil etmemektedir.
Anayasanın 34. maddesinin son fıkrası bağlamında 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesinde de toplantı ve gösteri yürüyüşleri için bildirim usulü kabul edilmiştir. Kuralın sadece toplantı veya gösteriye katılanların toplanma haklarının etkin kullanılmasına imkân sağlamak için var olduğu söylenmez. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bildirim usulüne bağlanmasının amacı, göstericiler bakımından her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasının güvence altına alınması, yani toplanma hakkının etkin kullanılması imkânının verilebilmesi için kamusal makamlara makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlanması, toplantı veya gösteriye katılmayan toplumun ilgili diğer kesimleri bakımından da bu kesimin ve kamunun söz konusu etkinlik nedeniyle zarar görebilme olasılıklarının önlenmesi için yine kamusal makamlara makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlanmasıdır. Bir başka söyleyişle, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bildirim usulüne bağlanmasının, ilkece biri toplantı ve gösteriyi düzenleyen ve katılanlar diğeri de toplantıya katılmayan kişiler olmak üzere iki temel yararlanıcısı bulunmaktadır.
Olayda, çoğunluk görüşünde de kabul edildiği üzere, başvurucular, somut olayın koşulları bağlamında bildirimde bulunmalarını engelleyecek herhangi bir durumla karşılaşmamışlardır. Süreç itibarıyla bildirim usulüne uymamalarını makul kılabilecek, gerçekleştirdikleri toplantı ve gösterinin spontane bir şekilde gerçekleşmesini gerektirecek bir nedenleri de bulunmamaktadır. Buna rağmen 21.06.2013 ve 22.06.2013 tarihlerinde, düzenleme kurulu oluşturmadan, mülki amire yapılması gereken bildirimleri yapmadan, daha önceden mülki amirlik tarafından belirlenen toplantı yeri ve gösteri yürüyüşü güzergâhını kullanmadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemişler ve yaklaşık 120 kişilik grubu yönlendirmiş bulunmaktadırlar. Bu arda yürüyüş esnasında birçok slogan atılmış ve afişler taşınmıştır.
Gösteri yürüyüşünde şiddet içeren herhangi bir eylem söz konusu olmamıştır. Gösteriye katılanlara yönelik olarak başvurucular dışında herhangi bir kamu davası açılmamıştır. Başvurucular dışındaki göstericiler hakkında Cumhuriyet başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucuların ise gösteri yürüyüşünün organizasyonunu gerçekleştiren kişiler olduğu tespiti yapılarak haklarında kamu davası açılmış ve hükmedilen hapis cezasının açıklanması geri bırakılmıştır.
Olayda başvurucuların cezalandırılmasındaki temel gerekçe başvurucuların gösteri yürüyüşünü düzenleyici kişiler olmasıdır. Göstericiler şiddet eylemlerine karışmamış da olsa, eylem barışçıl nitelikte de olsa, eylem neticesinde kamu düzeninde somut bir bozulma meydana geldiği tespiti yapılmamış da olsa, kamuoyunda “Gezi Parkı Olayları” olarak bilinen olayların kapsamı, yaygınlığı ve kamu düzenin sağlanmasındaki zorluklar dikkate alındığında gösteri yürüyüşü düzenleyen başvurucuların spontane kabul edilemeyecek nitelikte eylemlerinden dolayı bildirim yapmamalarının zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığı söylenemez. Dolayısıyla Çoğunluk görüşünün de kabul ettiği gibi bildirim yapılmamasının yaptırıma bağlanmasının demokratik bir toplumda gerekli olduğu açıktır. Başvurucuların aldığı hapis cezası ise herhangi bir denetimli serbestlik yükümlülüğü olmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla sonuçlanmıştır.
Hal böyle olunca, belirtilen bağlamda organizasyondan sorumlu kabul edilen başvurucular hakkında hem takdir edilen ceza miktarı hem de hükmün açıklanmasının geri bırakılmış olması dikkate alındığında uygulanan tedbirin ölçüsüzlüğünden de söz edilemeyeceği kanaatine varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle somut olayda Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği kanaatinde ulaştığımdan sayın çoğunluğun görüşüne dayalı ihlal kararına katılmıyorum.
|
|
|
|
Üye Kadir ÖZKAYA |
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ÖZGE ÖZGÜRENGİN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/5218) |
|
Karar Tarihi: 19/4/2018 |
R.G. Tarih ve Sayı: 4/7/2018-30468 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Murat ŞEN |
Başvurucu |
: |
Özge ÖZGÜRENGİN |
Vekili |
: |
Av. Duygu ARSLAN ERGÜN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Gezi Parkı olayları sırasında polisin güç kullanması sonucu meydana gelen yaralamaya ilişkin olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. 1992 doğumlu olan başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen süreçte protesto eylemlerine katılmıştır.
10. Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından Ekim 2014'te yayımlanan Gezi Parkı Olayları Raporu'nda yer alan bazı tespitler şöyledir:
a. Gezi Parkı, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde Taksim Meydanı’nın yakınlarında konumlanan bir şehir parkıdır. Gezi Parkı'nın bu ismi alması ve söz konusu mekânda gerçekleşen değişimler, Gezi Parkı olayları vesilesiyle gündeme gelmiş; konuya ilişkin birçok açıklama yapılmış ve tartışma yürütülmüştür.
b. Gezi Parkı olayları, İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’nda yapılmak istenen çevre ve imar düzenlemelerine engel olmak için 27/5/2013 tarihinde iş makinelerinin Gezi Parkı'na girmesiyle başlamış ve haziran-temmuz aylarında yoğunlaşarak Türkiye’nin birçok iline yayılmış toplantı ve gösteri yürüyüşleridir.
c. Gezi Parkı olaylarının kronolojik gelişimine dair bir kısım bilgi şöyledir:
i. 27/5/2013: Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi'ne bakan duvarının üç metrelik kısmının gece 22.00 civarında yüklenici firmaya ait iş makineleri tarafından yıkılması ve beş ağacın yerinden sökülmesi üzerine çeşitli sivil toplum kuruluşlarından oluşan Taksim Dayanışması üyelerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık yirmi kişi iş makinelerini durdurarak parkta nöbet tutmaya başlamıştır.
ii. 28/5/2013: Ağaçların sökülmesini engellemek için durumdan haberdar olan birçok kişi parka gelmiş, eylemciler ile eylemcilere ait parktaki çadırları sökmek isteyen zabıtalar arasında arbede yaşanmıştır.
iii. 30/5/2013: Kolluk kuvvetleri tarafından saat 05.00 civarında parktaki eylemcilere müdahale edilmiştir. Kaldırılan çadırların bir kısmı yakılmış, geri kalanına el konulmuştur. İnşaat ekibi parktaki çalışmalarına tekrar başlamıştır.
iv. 31/5/2013: Saat 04.30 sıralarında parkta bulunanlara müdahale edilmiş, park boşaltılarak girişler polis bariyeriyle kapatılmış, parkın boşaltılmasından sonra Taksim Meydanı ve çevresinde toplanan göstericilere biber gazı ve basınçlı su kullanılarak yapılan müdahaleler sonucunda birçok kişi yaralanmıştır. Protestolar başka şehirlere de yayılmış, özellikle Ankara Merkez'de birçok eylem yapılmıştır.
v. 1/6/2013: Gezi Parkı eylemine müdahale eden polisin güç kullanımını protesto eylemleri tüm Türkiye’ye yayılmış, Ankara Kızılay Meydanı’nda toplanan gruplara kolluk görevlilerince yoğun olarak gaz bombası atılmıştır. İçişleri Bakanı48 ilde 90'ın üzerinde eylem yapıldığını, 939 kişinin gözaltına alındığını, 53'ü vatandaş, 26'sı polis olmak üzere toplam 79 kişinin yaralandığını ve bu yaralıların 19'unun İstanbul'da tedavilerinin devam ettiğini açıklamıştır.
vi. 2/6/2013: İçişleri Bakanı 67 ilde 235 eylem yapıldığını, 1.730 kişinin gözaltına alındığını, 115 güvenlik görevlisinin yaralandığını, 58 kişinin tedavisinin devam ettiğini ve 6 kişinin yoğun bakımda olduğunu açıklamıştır.
vii. 3/6/2013: İzmir Karşıyaka’da bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ilçe binası göstericiler tarafından ateşe verilmiş, İstanbul Dolmabahçe’de polis ve eylemciler arasında çatışma yaşanmış; polis, biber gazı ve tazyikli suyla müdahale ederken eylemciler kaldırım taşlarından barikatlar kurmuş; polise taş ve molotof kokteylleriyle karşılık vermişlerdir.
viii. 4/6/2013: İstanbul Adliyesinde, ülke çapındaki gösterilerde yaşanan polis müdahalesi avukatlar tarafından protesto edilmiş; İstanbul Beşiktaş’taki Başbakanlık ofisine yürümek isteyen ve dağılma uyarısını dikkate almayan gruba polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etmiştir.
ix. 5/6/2013: Taksim Dayanışması Platformu temsilcileri Başbakan Yardımcısı ile görüşme yapmış ve taleplerini iletmişlerdir. Bu platforma katılan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Tabipler Birliği (TTB) ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Türkiye genelinde iş bırakma eylemi başlatmıştır.
x. 6/6/2013: İçişleri Bakanı 915 kişinin hastaneye kaldırıldığını, 79 kişinin tedavisinin sürdüğünü, 4 kişinin hayati tehlikesinin devam ettiğini ve 8 kişinin yoğun bakımda bulunduğunu, 516 kolluk görevlisinin yaralandığını açıklamıştır.
xi. 9/6/2013: Taksim Dayanışması Platformu, Taksim Meydanı’nda geniş katılımlı miting düzenlemiştir.
xii. 11/6/2013: Kolluk kuvvetleri on gün aradan sonra sabah erken saatlerde göstericilerin hazırladığı barikatları aşarak Taksim Meydanı'na gelmiş ve meydandaki pankartları indirmiştir. Polisin Gezi Parkı'na müdahalesi sonucu protestocularla kolluk kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanmıştır.
xiii. 12/6/2013: Sabah saat 04.00’e kadar süren olaylar, polisin meydandan çekilmesi ile sakinleşmiştir. Aynı gün Başbakan, Gezi Parkı’ndaki eylemlerde yer alan bazı grupların temsilcileri ile Ankara’da bir araya gelmiştir.
xiv. 14/6/2013: Başbakan, Gezi Parkı’ndaki eylemlerde yer alan bazı grupların temsilcileri ile ikinci kez bir araya gelmiştir.
xv. 15/6/2013: Taksim Dayanışması Platformu üyeleri eylemlerini sadece Taksim Dayanışması çadırında sürdüreceklerini, park ve çevresindeki diğer çadırlar, flamalar ve bayrakların indirileceğini açıklamış; bu doğrultuda saat 16.00 civarında Taksim Dayanışması Platformuna ait olanlar haricindeki diğer flama ve bayraklar indirilmiş; ayrıca Gezi Parkı’ndan meydana açılan bölgedeki barikatlar temizlenmiştir. Bazı grupların alanda kalmaya devam edeceklerini beyan etmeleri üzerine saat 17.30’dan itibaren kolluk kuvvetleri parktaki göstericilere dağılmaları yolunda anons yapmaya başlamış ve gaz sıkmış; saat 20.50’de göstericilere müdahale etmeye başlamıştır. Kolluk kuvvetleri kısa sürede Gezi Parkı’na girmiş ve park girişe kapatılmıştır.
xvi. 24/6/2013: Olayların yaşandığı Gezi Parkı'nda haber yapmaya çalışan basın mensuplarına yönelik müdahale ve gözaltılar gerçekleşmiştir.
xvii. 6/7/2013: Polis, Taksim Dayanışması Platformunun çağrısı üzerine Gezi Parkı'na gelen kişilere müdahale etmiştir.
d. Kamuoyunda olayların çevreci bir saikle başladığını, bireylerin yaşadıkları çevreye ilişkin kararların kendilerine sorulması talebini ortaya koyduklarını ifade edenler olduğu gibi yerleri değiştirilen ağaçların bahane olarak kullanıldığını, hareketin iktidara karşı yurt dışı destekli bir kalkışma olduğunu belirtenler ve polisin sert müdahalesini, Başbakanlık binasının ele geçirilmeye çalışılması, kamunun ve özel kişilerin mallarına zarar verilmesi ile ilişkilendirenler de mevcuttur.
e. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 28/5/2013 ile 6/9/2013 tarihleri arasında 80 ilde Gezi Parkı olayları çerçevesinde 5.532 eylem/etkinlik gerçekleştirilmiş bu eylem ve etkinliklere 3.611.208 kişi katılmış, olaylara ilişkin 104.519 emniyet personeli görevlendirilmiş, söz konusu gösterilerden 164’üne müdahalede bulunulmuş, bir komiser yüksekten düşme nedeniyle şehit olmuş, üçü silahla ve ikisi bıçakla olmak üzere 697 güvenlik görevlisi yaralanmış, olaylar sırasında yaşamını yitiren dört sivil vatandaşın ölümüyle ilgili adli ve idari soruşturma yürütülmüş, olaylarda gözaltına alınan 5.513 kişiden 148'i tutuklanmış, görevlendirilen polislerden 127'si hakkında uygulamaları nedeniyle araştırma/soruşturma işlemleri yapılmıştır.
f. Gezi Parkı olayları sırasında bazı ölüm olayları da yaşanmıştır.
g. TTB verilerine göre kamu hastanelerine, özel hastane ve tıp merkezlerine, olayların yaşandığı alanlarda kurulan revirlere toplam 8.163 kişi yaralı olarak başvurmuştur. Bunlardan 106'sı kafa travmasına uğramış, 63'ü ağır yaralanmış, 11'i gözünü kaybetmiştir.
11. Başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı olarak bilinen olaylar esnasında polisin aşırı güç kullanımına ve Hükûmetin bu duruma kayıtsız kalmasına tepki göstermek amacıyla 3/6/2013 tarihinde İzmir Gündoğdu Meydanı'nda başlatılan protesto gösterilerine katıldığını belirtmiştir.
12. Anılan meydanda yapılan gösterilerde 31/5/2013, 1/6/2013, 2/6/2013 ve 3/6/2013 tarihlerinde meydan çevresinde bulunan birçok özel işyerinin, kamu binasının ve aracın yağmalandığı, yakılıp yıkıldığı, göstericilerin bu hareketleri ile kanunsuz hâle gelen eylemlere polisin müdahale ettiği İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca tespit edilmiştir.
13. Başvurucu 3/6/2013 tarihindeki gösteriye katıldığını, barışçıl bir şekilde protesto eylemi yaparken gece saat 01.00 sıralarında polisin toplumsal olaylara müdahale araçları (TOMA) ile içinde bulunduğu gruba su sıktığını ve Çevik Kuvvet polisinin fiziki müdahalede bulunduğunu, bunun üzerine kendisinin kaçtığını ileri sürmüştür.
14. Polisten kaçarken bir işyerinin önünde yere düştüğünü belirten başvurucu; birçok polisin joplarla kendisine vurmaya başladığını, daha sonra bir polisin kendisini işyerinin içine atarak elindeki tahta sopa ile vurmaya devam ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca resmî kıyafetli polisin sinkaflı hakaret ettiğini iddia etmiştir. İşyeri sahiplerinin koruma çabalarının yetersiz olduğunu ifade eden başvurucu, daha sonra birçok polisin işyerine gelerek kendisini darbetmeye devam ettiğini ileri sürmüştür.
15. Başvurucu, biber gazına maruz kalmasına bağlı mide bulantısı ve darbedilme şikâyetiyle Nevvar Salih İşgören Alsancak Devlet Hastanesine başvurmuştur. 3/6/2013 tarihli ve 40384 sayılı Genel Adli Muayene Raporu'na göre başvurucuda sol kürek kemiği hizasında künt travmaya bağlı ekimoz (morluk, çürük), her iki omuz altı kürek kemiği hizasında kalçası üzerinde ve sol üst bacakta ekimoz tespit edilmiştir. Raporda, yaralamanın yumuşak doku travması (YDT) olduğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir. Raporda olayın öyküsü kısmında başvurucunun polisten darp gördüğü belirtilmiştir. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine sunduğu fotoğraflar incelendiğinde anılan rapora uyumlu olarak kalçasında ve sol üst bacak üstünde yaygın ekimozlar olduğu görülmüştür.
16. Öte yandan başvurucu, olaya ilişkin olarak 16/7/2013 tarihinde Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliğine (TİHV) başvurmuştur. TİHV tarafından başvuru epikrizi hazırlanmıştır. Bu epikrizde başvurucuyla ilgili psikiyatrik değerlendirme yapılmıştır. Sonuç olarak başvurucunun "insan eliyle oluşturulmuş travma"ya maruz kaldığı ve travmanın Dünya Sağlık Örgütünün uluslararası hastalık sınıflandırmasında "işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele" kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Ayrıca başvurucuya dejeneratif diskopati+minimal listezis, akut travma sonrası stres bozukluğu tanıları konmuştur.
17. Başvurucu, kendisine kötü muamelede bulunan ve buna muvafakat gösteren kamu görevlileri hakkında 9/12/2013 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyetçi olmuştur.
18. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 13/12/2013 tarihinde İzmir İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğüne ve Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğüne talimat yazmıştır. Talimatta olay yerini gösterir MOBESE ile olay yeri çevresinde bulunan apartman, işyeri vb. yerlerden elde edilecek kamera görüntülerinin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi istenmiştir. Ancak olaya ilişkin herhangi bir görüntü tespit edilememiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı, anılan talimat yazısı dışında herhangi bir soruşturma işlemi yapmaksızın 30/1/2014 tarihinde (Soruşturma No: 2013/114610) kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Gezi parkı olayları sebebiyle İzmir Gündoğdu meydanında yapılan gösterilerde 31.05.2013, 01.06.2013, 02.06.2013, 03.06.2013 günü İzmir Gündoğdu meydanı ve çevresinde bir çok özel iş yeri ve kamu binasının ve kamu araçlarının yağmalandığı, yakılıp yıkıldığı, (örnek 2013/6178 soruşturma sayılı dosya) göstericilerin bu hakeretleri ile kanunsuz hale gelen protesto eylemlerinin önlenmesi için kamu görevlilerinin zor kullanma yetki ve sınırı çerçevesinde müdahale ettikleri, müşteki vekilininşikayet dilekçesinde de belirtildiği gibi, müşteki Özge ÇOLAK'ın [başvurucu olay tarihinde kızlık soyadını kullanmaktadır. Evlendikten sonra Özgürergin soyadını almıştır.] kanunsuz hale gelen gösteri sırasında TOMA araçlarından sıkılan su ile ıslandığı, bu sebeple müştekinin meydana gelen olaylardaki gibi kamu görevlilerine saldırmış olduğu kabul edilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan ... isimli iş yerinde güvenlik kamerası ve iş yeri güvenlik kamerası tespit edilememiştir, müşteki şikayet dilekçesi ve müşteki hakkında düzenlenen adli rapor 31.05-03.06.2013 tarihleri arasında meydana gelen gezi olayları protestolarının seyri birlikte değerlendirildiğinde şüpheli Emniyet müdürlüğü görevlilerini zor kullanma sınır ve yetkileri içerisinde protestoları kanunsuz hale gelmiş olan müşteki Özge ÇOLAK'a karşı zor kullanma yetki ve sınırları içerisinde müdahale ettikleri anlaşıldığından, [kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildi]"
20. Başvurucunun Cumhuriyet Başsavcılığının kararına yaptığı itiraz, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/3/2014 tarihli kararıyla usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu 24/3/2014 tarihinde kararı öğrenmiştir.
21. Başvurucu 15/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 22. maddesi şöyledir:
"Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur."
23. 2911 sayılı Kanun’un 24. maddesi şöyledir:
" (Değişik fıkra: 02/03/2014-6529 S.K./10. md) Kanuna uygun olarak başlayan bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, daha sonra 23 üncü maddede belirtilen kanuna aykırı durumlardan bir veya birkaçının vuku bulması sebebiyle, Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü hâline dönüşürse:
a) Düzenleme kurulu veya kurul başkanı toplantı veya gösteri yürüyüşünün sona erdiğini topluluğa ilan eder ve durumu derhâl yetkili kolluk amirine bildirir.
b) Düzenleme kurulunun veya kurul başkanının bu görevi yerine getirmemesi hâlinde, durum yetkili kolluk amiri tarafından mahallin en büyük mülki amirine bildirilir. Mahallin en büyük mülki amiri tarafından toplantının sona erdirilip erdirilmeyeceğine dair karar alınır.
c) Mahallin en büyük mülki amiri, yazılı veya acele hâllerde sonradan yazı ile teyit edilmek kaydıyla sözlü emirle, mahallin güvenlik amirlerini veya bunlardan birini görevlendirerek olay yerine gönderir.
Bu amir, topluluğa Kanuna uyularak dağılmalarını, dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar eder. Topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır.(Mülga cümle: 02/03/2014-6529 S.K./10. md)
Birinci fıkrada düzenlenen durumlarda güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya mukavemet veya korudukları yerlere ve kişilere karşı fiili saldırı hali mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor kullanılır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne 23 üncü madde (b) bendinde yazılı silah, araç, alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların bulunması halinde bunlar güvenlik kuvvetlerince uzaklaştırılarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne devam edilir. Ancak, bunların sayıları ve davranışları toplantı veya gösteri yürüyüşünü Kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını gerektirecek derecede ise yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne silah, araç, alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların tanınması ve uzaklaştırılmasında düzenleme kurulu güvenlik kuvvetlerine yardım etmekle yükümlüdür.
Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."
24. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir."
25. İçişleri Bakanlığının yayımladığı 25/8/2011 tarihli Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge'de; toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili olarak hazırlanması gereken planlar, bu planların uygulanmasında gözönünde bulundurulacak esaslar, toplantı ve gösteri yürüyüşleri öncesinde alınması gereken tedbirler, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine müdahale sırasında uygulanacak taktik, düzen ve genel prensipler ile müdahale sonrasında yapılması gereken işlemler belirlenmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
1. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağı Yönünden
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM), Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğu vurgulanmıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin güvenlik güçlerini, mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi kötü muamele yasağının hiçbir istisnasına yer verilmediği, içtihatlarda hatırlatılmıştır (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
28. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin "minimum ağırlık eşiği"ni aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993 § 30). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de (Eğmez/Kıbrıs, § 53; Selmouni/Fransa, § 104) dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir.
29. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin “tartışılabilir” ve “makul şüphe uyandıran” kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
30. Devletin bireyleri koruma yükümlülüğü, sadece esasa ilişkin olmayıp usule ilişkin boyutu da içermektedir. Usule ilişkin yükümlülükler, Sözleşme’de düzenlenen hakların teorik veya hayali olmayıp etkili ve uygulanabilir olmasının zorunlu bir sonucudur. Aksi takdirde polis veya diğer kamu görevlileri tarafından yapıldığı ileri sürülen kötü muamele yasağının ihlali iddialarının soruşturulması, kötü muamele yasağının temel ve mutlak niteliğine rağmen uygulamada etkisiz kalacak ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin cezasız kalmasına yol açacaktır (Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 102; Labita/İtalya, §§ 131-136).
31. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
2. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı Yönünden
32.Sözleşme’nin "Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.
2.Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.”
33. AİHM; Sözleşme'nin 11. maddesinde düzenlenen barışçıl toplanma özgürlüğünün geniş anlamda örgütlenmeyi, yürüyüş veya gösteriye katılmayı (Irkçılığa ve Faşizme Karşı Hristiyanlar/Birleşik Krallık, B. No: 8440/78, 16/7/1980), hareketsiz toplanmaları ve oturma eylemlerini (G./Almanya, B. No: 13079/87, 6/3/1989), resmî veya gayriresmî özel veya herkese açık organizasyonları kapsadığını kabul etmektedir.
34. Sözleşme'nin 11. maddesi "barışçıl" toplanmaları koruma altına almaktadır. 11. maddenin kapsamının bu temel sınırlaması, şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösterileri barışçıl toplanma kavramı dışında bırakmaktadır (Stankov ve Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden/Bulgaristan, B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001, § 77; Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden ve Ivanov/Bulgaristan, B. No: 44079/98, 20/10/2005, § 99).
35. AİHM, 11. maddede korunan haklara keyfî müdahalenin engellenmesi için taraf devletlerin negatif yükümlülüğünün olduğunu belirtmiştir (Wilson, Gazeteciler Ulusal Birliği ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 30668/96, 30671/96 ve 30678/96, 2/7/2002, § 41). Bu müdahale etmeme yükümlülüğünün istisnası 11. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebepleridir.
36. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün hâlinde değerlendirilerek ortaya konmalıdır. Bunun dışında toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurması diğerleri açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ezelin/Fransa, B. No: 11800/85, 26/4/1991, § 41). Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasa dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz (Oya Ataman/Türkiye, B. No: 74552/01, 5/12/2006, § 39). Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Achouguian/Ermenistan, B.No: 33268/03, 7/7/2008, § 90; Berladir vediğerleri/Rusya, B. No: 34202/06, 10/7/2012, §§ 38-43; Disk ve Kesk/Türkiye, B. No: 38676/08, 27/11/2012, § 29).
37. Diğer taraftan toplantı hakkındaki “sınırlama” kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar (Ezelin/Fransa, § 39).
38. AİHM, gösterileri engellemek amacıyla güvenlik güçleri tarafından yapılan sert müdahalenin şeklinin, kullanılan araçların ve bumüdahalenin orantılılığının barışçıl gösterilere meşru olarak katılmak isteyenler üzerinde caydırıcı etki yapacağını belirtmiştir (Süleyman Çelebi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37273/10 vd., 24/5/2016, § 116).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 19/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu; Gezi Parkı olayları sırasında katıldığı eylem nedeniyle polisin güç kullandığını ve yaralandığını, buna karşın yaptığı şikâyetin etkili bir şekilde soruşturulmayarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçsuz kaldığını belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
41. Bakanlık görüşünde; AİHM ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının negatif ve pozitif yükümlülük boyutlarına atıfta bulunulduktan sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının değerlendirmeleri hatırlatılmıştır. Bakanlık, Cumhuriyet Başsavcılığının kararında başvurucunun da içinde bulunduğu katılımcıların şiddet içeren eylemleri nedeniyle kanuna aykırı hâle gelen gösterilere kamu görevlilerinin yetki ve sınırları çerçevesinde müdahale ettiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
43. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
45. Diğer taraftan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin devletin negatif ve pozitif sorumluluğuna bağlı olarak maddi ve usule ilişkin boyutlar bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekir. Bu nedenle başvurucunun şikâyetleri, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki devletin maddi ve usule ilişkin yükümlülükleri açısından ayrı ayrı değerlendirilecektir.
b. Esas Yönünden
i.İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel ilkeler
46. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
47. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
48. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
49. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
50. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda bir muamele “işkence”, “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile tanımlanabilmektedir (Bu kavramların kapsamlarının belirlenmesi için bkz. Tahir Canan, §§ 22-24; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015,§§ 76-80; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91).
51. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler ise “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza” olarak tanımlanabilir. Uygulanan bu muamele “eziyet”ten farklı olarak kişide bedensel ya da ruhsal bir acı oluşturmasa da küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki yaratmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
52. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin kapsamında olduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya kamuoyunun bilgi sahibi olması, muamelenin aşağılayıcı niteliğinin belirlenmesinde rol oynasa da muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin kendini değersiz hissetmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte böyle bir amacın belirlenememesi muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
53. Belirtilmelidir ki Anayasa'nın 17. maddesi bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür bir güç, sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller, prensip olarak Anayasa'nın 17. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52).
54. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82)
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
55. Somut olayda başvurucu; Gezi Parkı olarak bilinen olaylar esnasında polisin aşırı güç kullanımına ve Hükûmetin bu duruma kayıtsız kalmasına tepki göstermek amacıyla 3/6/2013 tarihinde Gündoğdu Meydanı'nda başlatılan gösteriye katıldığını, protesto eylemi barışçıl bir şekilde yapılırken gece saat 01.00 sıralarında polisin TOMA'yla, içinde bulunduğu gruba su sıktığını ve fiziki müdahalede bulunduğunu, bunun üzerine kendisinin kaçtığını belirtmiştir. Başvurucu; polisten kaçarken yere düştüğünü, kendisine yetişen birçok polisin copla kendisine vurduğunu ve işyerine sığınmasına rağmen polisin fiziksel müdahalesinin devam ettiğini belirtmiştir.
56. Başvurucu aynı gün hastaneye başvurmuş, hastanede düzenlenen 3/6/2013 tarihli Adli Muayene Raporu ile TİHV tarafından hazırlanan raporu ve anılan iddialarını da ekleyerek 9/12/2013 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir (bkz. §§ 15-17). İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma sonucunda güvenlik güçlerinin müdahalesininzor kullanma yetkisinin kullanılmasının yasal sınırları kapsamında kaldığının kabulü ile takipsizlik kararı vermiştir (bkz. § 19). Bahse konu kararda, başvurucunun yaralanmasının müdahale dışındaki bir olaydan kaynaklandığına dair herhangi bir iddia değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun yaralanmasının güvenlik güçlerinin müdahalesi ile gerçekleştiği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Aynı şekilde polisin müdahalesi sonucunda başvurucu yakalanıp gözaltına alınmadığı gibi hakkında adli soruşturma açıldığına dair bir bulguya da rastlanmamıştır.
57. Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kabulü karşısından insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu açısından Anayasa Mahkemesinin incelemesi gereken husus polisin müdahalesinin gerekli olup olmadığı, gerekli ise ölçülü olup olmadığıdır.
58. Polisin müdahalesinin gerekliliğinin değerlendirilmesinde Gezi Parkı olaylarına ilişkin olarak yukarıda belirtilen sürecin (bkz. § 10) dikkate alınması gerekmektedir. Gezi Parkı olayları 27/5/2013 ile 6/9/2013 tarihleri arasında meydana gelen birçok eylemin ortak adı olarak kullanılmaktadır. Türkiye İnsan Hakları Kurumu raporuna göre 27/5/2013 tarihinden başvurucunun İzmir'de katıldığı 3/6/2013 tarihindeki eyleme kadar ülke çapında birçok eylem gerçekleştirilmiştir.
59. Raporda belirtilen 1/6/2013 tarihli İçişleri Bakanı'nın açıklamalarına göre 48 ilde 90'ın üzerinde eylem yapılmış, 939 kişi gözaltına alınmış, 53'ü sivil vatandaş, 26'sı polis olmak üzere toplam 79 kişi yaralanmıştır. 2/6/2013 tarihinde ise 67 ilde 235 eylem yapıldığı, 1.730 kişinin gözaltına alındığı, 115 güvenlik görevlisinin yaralandığı, 58 kişinin tedavisinin devam ettiği ve 6 kişinin yoğun bakımda olduğu açıklanmıştır. 3/6/2013 tarihinde İzmir Karşıyaka’da bulunan AK Parti ilçe binası göstericiler tarafından ateşe verilmiş, İstanbul Dolmabahçe’de polis ve eylemciler arasında çatışma yaşanmış; polis, biber gazı ve tazyikli suyla müdahale ederken eylemciler kaldırım taşlarından barikatlar kurmuş; polise taş ve molotof kokteylleriyle karşılık vermişlerdir.
60. Anılan olaylar daha sonraki günlerde de devam etmiş ve bu süreçte bir komiser şehit olmuş, dört sivil vatandaş hayatını kaybetmiştir. Ayrıca birçok güvenlik görevlisi ve vatandaş da yaralanmıştır.
61. Somut olaya konu olan başvurucunun katıldığı gösteri 27/5/2013 tarihinde başlayan Gezi Parkı olayları ile birlikte değerlendirildiğinde ülke genelinde yaygın bir şekilde bozulan kamu düzeninin İzmir'e yansıması olarak görülmektedir. Başvurucunun gösterilere katıldığı 3/6/2013 tarihinde İzmir'de meydana gelen gösterilerde bir siyasi parti binasının ateşe verildiği, Gündoğdu Meydanı ve çevresinde birçok özel işyerinin ve kamu binasının, kamu araçlarının yağmalandığı, yakılıp yıkıldığı (bkz. § 19) gözetildiğinde polisin Gezi Parkı olayları çerçevesinde düzenlenen gösterilere karşı sıkı tedbirler alması kamu düzeni açısından kaçınılmaz bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda ülke çapına yayılmış olaylar karşısında kamu düzeninin tekrar sağlanmasına yönelik olarak İzmir'deki güvenlik güçlerinin hassas ve sıkı tedbirler alması makul ve olması gerekli bir tutum olarak değerlendirilmelidir.
62. Güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler kapsamında gösteriye müdahalenin gerekliliği değerlendirilirken gözetilmesi gereken en önemli husus gösterinin barışçıl olup olmadığının tespit edilmesidir. Gösterinin barışçıl olup olmadığı hususu; insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında, güvenlik güçlerinin müdahalesinin gerekliliği için önemli bir kriter olmakla birlikte barışçıl toplanma hakkı kapsamında bir eylem olup olmadığının değerlendirilmesi açısından da gözetilmelidir. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile 34. maddesinin kesiştiği bu alanın belirlenmesi önemlidir.
63. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararında belirtilenler (bkz. § 19) ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu raporuna göre 3/6/2013 tarihinde İzmir'de düzenlenen eylemlerin şiddete evrildiği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak eylemlerin genel olarak şiddete evrilmesi, şiddete başvurmayan katılımcılarla başvuranlar arasında ayrım gözetilmeksizin tüm katılımcılara aynı şekilde müdahaleyi haklı göstermez. Dolayısıyla somut olay açısından başvurucunun barışçıl amaçlarla eyleme katılıp katılmadığının ve takipsizlik kararında belirtilen şiddet eylemlerinin içinde bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
64. Bu değerlendirmede başvurucunun barışçıl olması ve bu sebeple müdahale edilmemesi gereken biri olması hâlinde dahi güvenlik görevlilerinin müdahalesi sırasında ortaya çıkan panik ve kargaşadan etkilenmesinin mümkün olduğu gözetilmelidir. Bu tür durumlarda kolluk görevlilerinden kontrollü hareket etmesi ve müdahaleyi gerektiren durumu yaratan kişiler dışındakilerin müdahaleden etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alması beklenir. Ancak müdahalenin oluşturduğu kargaşa ve panik ortamında bu tedbirlerin kolluk görevlileri tarafından her zaman mutlak olarak uygulanmasının zorluğunu da kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki bir karar için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 94).
65. Başvurucunun barışçıl amaçla eyleme katılıp katılmadığının değerlendirilmesinde başvuru dosyasındaki ve Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelerin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun eylemdeki tutumuna ilişkin herhangi bir kişisel değerlendirme yapmadan olay günü birçok şiddet eyleminin olduğunu ve başvurucunun da TOMA'dan sıkılan su ile ıslandığını dikkate alarak kamu görevlilerine saldırdığını kabul etmiştir. Başvurucu hakkında herhangi bir adli soruşturma açılmaması anılan kabulün genelleme içerdiği ve eylem kişiselleştirilmeden sonuca ulaşıldığı algısı yaratmaktadır.
66. Güvenlik görevlilerinin müdahalesi sırasında ortaya çıkan panik ve kargaşadan başvurucunun TOMA'dan sıkılan su ile ıslanarak etkilenmesi kabul edilebilir bir durum olmasına rağmen bu müdahaleden kaçarken düşmesi sonrası polisin copla fiziksel müdahalede bulunmasının haklı olup olmadığının değerlendirilmemesi müdahalenin gerekliliğinin tespitinde özenli davranılmadığını ortaya koymaktadır. Bu bağlamdabaşvurucunun sadece güç kullanımı ile kontrol edilebilecek nitelikte saldırgan bir tutum sergilediği tespit edilememiştir. Gösterinin kamusal düzenin sağlanması için dağıtılmasının tek başına başvurucunun maruz kaldığı müdahalenin şiddetini haklı göstermeye yetmeyeceği açıktır.
67. 3/6/2013 tarihli Adli Muayene Raporu'nda; başvurucunun sol kürek kemiği hizasında künt travmaya bağlı ekimoz, her iki omuz altı kürek kemiği hizasında, kalçası üzerinde ve sol üst bacakta ekimoz tespit edilmiştir.Başvurucunun polise karşı herhangi bir saldırıda bulunduğuna dair herhangi bir iddiada bulunulmadığı gibi şiddete karıştığından bahisle adli soruşturma açıldığına dair bir bulgu olmadığı da dikkate alındığında yirmi bir yaşındaki bir insana yaygın ekimoz oluşturacak şekilde copla müdahale edilmesinin ölçülü olduğu söylenemez.
68. Başvuru konusu olay değerlendirildiğinde şiddete karıştığı tespit edilemeyen ve toplanma özgürlüğünü barışçıl şekilde kullanmadığına dair herhangi bir bulgu olmayan başvurucunun polisten kaçarken düşmesi üzerine fiziksel müdahaleye maruz kalması ve bunun sonucunda adli raporda belirtilen yaygın ekimozların oluşması gözetildiğinde durumun “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele” olarak nitelendirilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
69. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
ii. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel ilkeler
70. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
71. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
72. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
73. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmeli, bir şikâyet olmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirti olduğunda soruşturma açmalıdır(Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116).
74. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
75. Yukarıda belirtilen ilke kararlarında da vurgulandığı üzere Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği soruşturma, kural olarak olayın gerçekleştiği koşulların belirlenmesini sağlayacak nitelikte olmalı; ayrıca soruşturmada olay ve olgular ciddiyetle öğrenilmeye çalışılmalı ve soruşturmayı sonlandırmak için temelden yoksun sonuçlara dayanılmamalıdır.
76. Başvuru konusu olayda başvurucu, polisin müdahalesi ile meydana gelen yaralanmasına ilişkin olarak 3/6/2013 tarihinde sağlık kuruluşuna başvurmuştur.İlgili sağlık kuruluşunun düzenlediği raporun öykü kısmında başvurucunun polisten darp gördüğü belirtilmiştir (bkz. § 15). Dolayısıyla polisin başvurucuya kötü muamelede bulunduğuna dair iddiadan kamu makamları ilk kez 3/6/2013 tarihinde haberdar olmuştur. İddianın adli soruşturmayı gerektirebilecek nitelikte olduğu değerlendirildiğinden genel adli muayene raporu düzenlenmiştir.
77. Anılan raporun düzenlendiği 3/6/2013 tarihinden başvurucunun İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyetçi olduğu 9/12/2013 tarihine kadar ilgili kamu makamları resen herhangi bir işlem yapmamışlardır. Dolayısıyla somut olayda soruşturmanın etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekliliğinin sağlandığı söylenemez. Anılan raporun içeriği gözetildiğinde kötü muamele iddiasını destekler yeterli belirtiler olmasına rağmen ilgili kamu makamları derhâlharekete geçmemiş ve başvurucunun şikâyet dilekçesini verdiği tarihe kadar soruşturma açmamışlardır.
78. Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığı, şikâyete ilişkin olarak başvurucunun ayrıntılı beyanını almamıştır. Aradan geçen yaklaşık altı aydan sonra kamera görüntüleri istenmiş ise de bir sonuç elde edilememiştir. Dolayısıyla Cumhuriyet Başsavcılığı; faillerin tespitine ilişkin herhangi bir çalışma yürütmeden, yapılan müdahalenin kaçınılmaz olup olmadığını ve başvurucunun polis müdahalesini gerektirecek bir eyleminin olup olmadığını titizlikle araştırmadan ve başvurucunun şiddet içeren eylemlere karıştığına dair bir tespit olmadan dosya üzerinden orantılılık incelemesi yaparak takipsizlik kararı vermiştir.
79. Soruşturmanın etkililiği konusunda bu bölümde yer verilen değerlendirmeler bir bütün hâlinde ele alındığında gerçekleşme koşulları tam olarak açıklığa kavuşturulamamış olan başvuru konusu olayda, polisin zor kullanma yetkisine dair ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlerin bulunup bulunmadığına ilişkin kapsamlı bir inceleme gerçekleştirilmemesi nedeniyle etkili bir soruşturma yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
80. Açıklanan gereçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
81. Başvurucu, Gezi Parkı olayları sırasında katıldığı barışçıl eylemin polisin ölçüsüz müdahalesi ile dağıtılmasının ve bu esnada kendisine fiziksel müdahalede bulunulmasının Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
82. Bakanlık kabul edilebilirlik açısından sunduğu görüşünde, AİHM'in toplanma hakkına ilişkin başvurularda hakkın kullanımına yönelik cezai bir takibatın söz konusu olmadığı durumlarda başvuru süresini eylem tarihinden başlattığını hatırlatmış; AİHM'in anılan görüşü doğrultusunda somut olayda süre aşımı kriterinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
83. Bakanlık esas açısından sunduğu görüşünde, AİHM içtihatlarında toplanma özgürlüğünün önemini vurguladıktan sonra somut olayda Cumhuriyet Savcılığının polis tarafından yapılan müdahalenin ölçülü olduğu ve zor kullanma yetkisinin sınırının aşılmadığı sonucuna ulaştığını ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
84. Anayasa’nın 34. maddesi şöyledir:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
85. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik iddialar açısından toplantıya yapılan müdahalelere ve müdahale sonucundaki yaralanmalara ilişkin olarak adli makamlara yapılacak şikâyetleri bir bütün hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kötü muamele yasağına ilişkin başvuru olarak kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki bir karar için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 94). Nitekim bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne polisin müdahalesi ile meydana gelen sonuçlar açısından kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının aynı anda ihlal edilmesi mümkündür. Mevcut başvuru gibi şikâyetlerde kötü muamele yasağı ile toplantı hakkını birbirinden ayırmanın zorluğu, bireysel başvuruda bulunabilmek için her iki hak için ayrı ayrı başvuru yolu gösterilmesini anlamsız kılmaktadır. Nitekim başvurucu, kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik yapılan müdahalelere dair şikâyetinde iki iddiayı birlikte ileri sürdüğünden Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı aynı temelde incelemektedir. Bu nedenle her iki hak için ayrı yargılama mercilerine başvurulmasını beklemek, hak ihlali iddiasına konu olayların aydınlatılmasında ve hakların özünün korunmasında yetersiz ve gereksiz bir sonuca yol açabilecektir (Onur Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 61).
86. Bu nedenle mevcut başvuru gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının aynı müdahale kapsamında ihlal edildiğine ilişkin başvurularda, kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddia edilen müdahaleyi gerçekleştirenlere karşı Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan şikâyet, tüketilmesi gereken başvuru yolu olarak kabul edilmektedir (Onur Cingil, § 62). Dolayısıyla başvuru süresinin somut olayda başvuru yolu olan Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan şikâyetin sonuçlanmasından veya bu yolun etkisizliğinin anlaşıldığı tarihten itibaren başlatılması kabul edilmelidir.
87. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
88. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu hak, Anayasa'nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Bu kapsamda kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da gözetilmelidir. Bu sebeple demokratik bir toplumda güvence altına alınan temel haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115).
89. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade özgürlüğü, demokratik toplumunun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasa dışı olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar verir. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı verilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 117).
90. Anayasa'nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan bu hak, düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı vermektedir. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışında kalmaktadır. Bu kapsamda toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 118).
91. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşün yasa dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi -tek başına- toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Ancak bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).
92. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası, bazı durumlarda toplanma hakkının sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 11. maddesinin ikinci fıkrasında da sınırlama nedenleri öngörülmüştür. Bu kapsamda toplantı hakkına getirilecek her türlü sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi ön şarttır. Kanunun öngördüğü durumlarda dahi bu hakka müdahalenin meşru amaçlar çerçevesinde olması gerekmektedir. Meşru amaçlar, 34. maddede "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması" olarak belirtilmiştir. Sözleşme'de de benzer bir şekilde düzenleme yapılmıştır. Meşru amaçlar çerçevesinde kanun ile yapılacak sınırlamalar dahi Anayasa'nın 13. maddesi gereğince Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Dolayısıyla toplantı hakkına müdahale demokratik toplum için gereklilik arz etmelidir. Son olarak müdahale, meşru amaçları gerçekleştirmek için ölçülü olmak zorundadır.
93. Ölçülülük kriteri, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığını tespit etmek için kullanılmaktadır. Bu kriter, her somut olayın koşulları gözetilerek değerlendirilmelidir.
94. Diğer taraftan toplantı hakkı çerçevesindeki "sınırlama" kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar. Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, §§ 70-72) .
95. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
ii. Genel İlkelerin Uygulanması
(1) Müdahalenin Varlığı
96. Başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı olarak bilinen olaylar esnasında polisin aşırı güç kullanımına ve Hükûmetin bu duruma kayıtsız kalmasına tepki göstermek amacıyla 3/6/2013 tarihinde İzmir Gündoğdu Meydanı'nda başlatılan protesto gösterilerine katılmıştır.
97. Başvurucunun da içinde bulunduğu eylemcilere gece saat 01.00 sıralarında polis TOMA ile müdahale ederek su sıkmıştır. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararına göre de Çevik Kuvvet polisi göstericilere ve başvurucuya fiziki müdahalede bulunmuştur.
98. Başvurucunun polise karşı bir saldırıda bulunduğuna dair herhangi bir iddiada bulunulmadığı gibi şiddete karıştığından bahisle adli soruşturma açıldığına dair bir bulgunun da olmadığı gözetildiğinde barışçıl olmadığı söylenemeyecek eyleme karşı yaralanmasına neden olacak şekilde polisin fiziki müdahalede bulunması ve böylelikle gösteriye son vermesi toplanma hakkına yönelik bir müdahale olarak kabul edilmelidir.
(2) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
99. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(a) Kanunilik
100. Başvuru konusu eylemde müdahalenin yasal dayanağı 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesi ve 2911 sayılı Kanun’un 22. ve 24. maddeleridir. 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde polisin hangi durumlarda zor ve silah kullanabileceği, bunun hangi ölçüde olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve ölçülü olarak zor kullanmaya yetkilidir. Bu yetki sadece polisin direnen kişilere karşı bedensel kuvvet kullanmasını değil maddi güç kapsamında kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları gibi bazı araçların da kullanılmasını içerir. Diğer taraftan Emniyet Genel Müdürlüğünün yayımladığı Yönerge ile (bkz. § 25) toplumsal olaylara müdahalede gözetilecek hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında toplanma hakkının sınırlandırılmasında ve müdahale usulünde izlenecek hususlarda gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu sebeple somut olayda toplanma hakkına müdahalenin “kanunilik” unsuru mevcuttur.
(b) Meşru Amaç
101. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması" amaçlarına yönelik olması gerekir.
102. Eyleme yönelik müdahalenin hangi amaçla yapıldığına ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığının kararı incelendiğinde amacın kamu düzeninin bozulmasını engellemeye yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu olayda Anayasa’nın 34. maddesi gereğince polisin yaptığı müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı kabul edilmelidir.
(c) Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
103. Başvurucunun toplanma hakkını kullanmasına müdahale edilmesinin “demokratik bir toplumda gerekli” olup olmadığı hususunda öncelikle belirtilmesi gereken, hükûmetin politikaları ile ilgili olarak bireylerin tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymalarının çoğulcu demokrasilerin karakteristik özelliği olduğudur. Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında azınlık veya muhalif düşüncelerin ifade edilebilmesine fırsat verilmesi demokratik bir devletin yükümlülüğüdür. Devletin barışçıl amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekmektedir.
104. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında belirli bir takdir marjına sahip olduğu açıktır. Ancak bu takdir payının Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp kullanmadıklarını değerlendirmektir. Ayrıca şikâyete konu müdahaleyi bir bütün olarak inceleyip meşru amacın gerçekleşmesine yönelik olarak müdahalenin amacın gerçekleştirilmesi için ölçülü olup olmadığını ve müdahale gerekçelerinin "ilgili ve yeterli" olup olmadığını belirlemektir. Böylelikle kamu otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararların Anayasa'nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir.
105. Başvuru konusu olayda başvurucu, Gezi Parkı olaylarına ilişkin olarak tepkisini göstermek amacıyla İzmir Gündoğdu Meydanı'ndaki protesto gösterilerine katılmıştır. Bu bağlamda başvurucunun Hükûmetin tutumuna yönelik olarak endişelerini veya muhalif fikirlerini toplu olarak ifade etme çabası demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır. Ancak Gezi Parkı olayları kapsamında başlatılan protesto gösterilerinin ülkede yaygınşiddet eylemlerine dönüşmesi güvenlik güçlerini sert önlemler almaya yönlendirmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi İzmir'de meydana gelen gösterilerde bir siyasi parti binasının ateşe verildiği, Gündoğdu Meydanı ve çevresinde birçok özel işyeri, kamu binası ve kamu araçlarının yağmalandığı, yakılıp yıkıldığı (bkz. § 19) gözetildiğinde sıkı tedbirler alınmasının kamu düzeni açısından kaçınılmaz bir durum olduğu açıktır.
106. Somut olay açısından başvurucunun eyleminin barışçıl olup olmadığının değerlendirilmesinde (bkz. §§ 63-66) başvurucu hakkında herhangi bir adli soruşturma açılmaması tek başına başvurucunun barışçıl eylemde bulunduğunu ortaya koymamakla birlikte polisin müdahalesinden kaçarken düşmesi sonrasında copla kendisine fiziksel müdahalede bulunulmasının haklı olup olmadığının Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından değerlendirilmemesi müdahalenin gerekliliğinin tespitinde özenli davranılmadığını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda başvurucunun sadece güç kullanımı ile kontrol edilebilecek nitelikte saldırgan bir tutum sergilediği tespit edilememiştir. Gösterinin kamu düzeninin sağlanması için dağıtılmasının tek başına başvurucunun maruz kaldığı müdahalenin şiddetini haklı göstermeye yetmeyeceği de açıktır.
107. 3/6/2013 tarihinde İzmir'de meydana gelen gösterilerin şiddete evrilmesi nedeniyle polisin müdahalesinin gerekli olduğu kabul edilebilir. Ülke geneline yayılan şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin sağlanmasının elzem olduğu da açıktır. Bu kapsamda müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekliliği kabul edilse dahi bu müdahalenin ölçülü olması da gerekmektedir.
108. Somut olayda başvurucunun polis müdahalesinden kaçarken coplarla vücudunda yaygın ekimozlar oluşacak şekilde müdahaleye maruz kalmasının ölçülü olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu şekilde tamamen hoşgörüsüz davranılmasının başvurucu açısından caydırıcı bir etki oluşturduğu ve bu müdahalenin temel bir sosyal ihtiyacı karşılama niteliğinden yoksun olduğu değerlendirilmiştir.
109. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
110. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
111. Başvurucu 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
112. Başvuruda, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
113. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması içinyeniden soruşturma yapılmak üzere kararın bir örneğinin İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
114. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
115. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ DEMİRCİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/16311) |
|
Karar Tarihi: 20/9/2018 |
R.G. Tarih ve Sayı: 18/10/2018-30569 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yücel ARSLAN |
Başvurucular |
: |
1. Ali DEMİRCİ |
|
|
2. Güven ATABAY |
|
|
3. İsmet ATAR |
|
|
4. Metin KARAMAN |
|
|
5. Şenel YORULMAZ |
|
|
6. Yunis ERTOPCU |
Vekili |
: |
Av. Emrah DUMAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gösteri yürüyüşüne katılma nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/10/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 25/1/2015 tarihinde 10.00-14.00 saatleri arasında Fatsa ilçesi Ata Caddesi üzerinde, bir şirketin siyanürle altın elde etme faaliyetlerinin çevre ve insan sağlığına zararlı olduğu gerekçesiyle "Siyanüre Hayır" konulu bir gösteri yürüyüşü düzenleyeceklerine ilişkin 22/1/2015 tarihinde idareye bildirimde bulunmuşlardır. Emniyet yetkilileri tarafından gerekli emniyet tedbirleri alınmıştır.
9. Anılan tarihte saat 11.30'da yaklaşık beş yüz kişilik grup ellerinde döviz ve pankartlarla Ata Caddesi'ni takiben Cihat Sokak, Altkumru Caddesi ve Reşadiye Caddesi'ni takiben Cumhuriyet Meydanı'na yürüyerek geçiş yapmıştır.
10. Burada gruba hitaben Fatsa Ünye Doğa Koruma Platformu Üyesi Ö.Y. basın açıklaması yapmıştır. Basın açıklaması 11.45'te başlamış ve 12.10'da son bulmuştur. Basın açıklamasının ardından grup uyarıya rağmen izin verilen güzergâhın sonu olan Ata Caddesi'nin bitişinde yürüyüşü sonlandırmamış ve Ata Caddesi sonunda Sevgi Köprüsü girişinde bekleyen araçlara binerek Yukarı Bahçeler köyüne hareket etmiştir.
11. Başvuruculardan Metin Karaman gösteri yürüyüşünün Düzenleme Kurulu başkanı, diğer başvurucular ise üyesidir. Düzenleme Kurulu Başkanı'na güzergâhın Ata Caddesi olduğu, güzergâhın aşılması hâlinde yasal işlem yapılacağı emniyet yetkilileri tarafından sözlü olarak iletilmiştir.
12. Başvurucuların içinde bulunduğu grubun bildirimde bulunulan güzergâhı aşarak yürüyüşe devam etmesi ve başvurucuların 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu'nun 11. maddesi gereğince kolluk amirine vermeleri gereken, Düzenleme Kurulunun başkan dâhil en az yedi üyeyi toplantının yapıldığı yerde bulundurduğuna dair tutanağı teslim etmedikleri gerekçesiyle haklarında anılan Kanun'a muhalefet suçundan iddianame düzenlenmiştir.
13. İddianamede, Düzenleme Kurulu Başkanı Metin Karaman'a yürüyüş güzergâhının aşılması durumunda yasal işlem yapılacağının sözlü olarak iki kez bildirilmesine rağmen yürüyüşün sonlandırılmadığı ve 2911 sayılı Kanun'un 11. maddesine göre yetkili kolluk amirine teslim edilmesi gereken tutanağın teslim edilmediği tespitine yer verilmiştir.
14. Kamu davası Fatsa 2. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür.
15. Başvurucular, Mahkemedeki savunmalarında yürüyüş alanında bulunduklarına dair tutanağı o gün için emniyete vermeyi unuttuklarını ve yürüyüş yapan kalabalığı engelleyemedikleri için yürüyüşün devam ettiğini ifade etmişlerdir.
16. Mahkeme 15/7/2015 tarihinde başvurucular hakkında 5 ay hapis cezasına hükmetmiş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde, başvurucuların idare tarafından belirlenen yürüyüş güzergâhı boyunca yürüyüş yaptıktan sonra güzergâh sonunda yürüyüşü sonlandırmadıkları belirtilmiştir. Yine yürüyüşü düzenleyen Düzenleme Kurulu başkan ve üyeleri olan başvurucuların toplantının yapıldığı yerde bulunduklarına dair tutanağı düzenleyerek kolluk amirine teslim etmedikleri ifade edilmiştir.
17. Başvurucular 21/7/2015 tarihinde söz konusu karara itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Ünye Ağır Ceza Mahkemesi 6/8/2015 tarihinde itirazı reddetmiştir.
18. Ret kararı başvuruculara 7/9/2015 ve 9/9/2015 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 6/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 2911 sayılı Kanun'un "Toplantının yapılması" kenar başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Toplantı, 6 ncı madde hükümlerine uymak suretiyle bildirimde belirtilen yerde yapılır. Düzenleme kurulu, kendi üyelerinden başkan dahil en az yedi kişiyi toplantının yapıldığı yerde bulundurmakla yükümlüdür. (Değişik cümle: 02/03/2014-6529 S.K./7. md) Bu yükümlülüğün yerine getirildiğine dair tutulan tutanak, düzenleme kurulu tarafından hazırlanarak yetkili kolluk amirine teslim edilir."
21. Aynı Kanun'un "Düzenleme kurulunun görev ve sorumlulukları" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"Düzenleme kurulu, toplantının sükun ve düzenini, bildirimde yazılı amaç dışına çıkılmamasını sağlamakla yükümlü ve sorumludur. Kurul, bunun için gereken önlemleri alır ve gerektiğinde güvenlik kuvvetlerinin yardımını ister. (Değişik cümle: 02/03/2014-6529 S.K./8. md) Toplantının amacı dışına çıktığı veya düzen içinde gerçekleşmesini imkânsız gördüğü takdirde kurul veya toplanamadığı takdirde kurul başkanı dağılma kararı alır ve durumu derhâl yetkili kolluk amirine bildirir.
Düzenleme kurulunun sorumluluğu, topluluk toplantı yerinden tamamen dağılıncaya kadar sürer"
22. Yine aynı Kanun'un "Yasaklara aykırı hareket" kenar başlıklı 28. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“11 ve 12 nci maddelerde yazılı görevleri yerine getirmeyen düzenleme kurulu üyeleri, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
23. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği kararlar için Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, §§ 20, 21; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30;Ömer Faruk Akyüz, B. No:2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37 kararlarına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 20/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; gösteri yürüyüşünün tamamen barışçıl olduğunu ve şiddet içermediğini, kolluğun yürüyüş sırasında herhangi bir engellemede bulunmadığını, suç işleme kasıtlarının olmadığını, yürüyüş sırasında maddi ve manevi zarar meydana gelmediğini belirtmişlerdir. Başvurucular, gösterinin barışçıl nitelikte olmasına rağmen haklarında açılan kamu davasında verilen 5 ay hapis ve HAGB kararı nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak olan Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
28. Başvurucular hakkında HAGB kararı verilerek beş yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınmaları toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
31. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
32. Başvurucular hakkında verilen HAGB ve denetimli serbestlik altına alınmalarına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
33. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
34. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
35. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
36. Toplantı hakkı üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
37. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Dilan Ögüz Canan § 33; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; Adalet Mehtap Buluryer, § 71).
38. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların toplantılara ve gösteri yürüyüşlerine müdahale ederken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan §§ 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50).
(c) Barışçıl Toplanma Hakkı
39. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasi ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Ömer Faruk Akyüz, § 53; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45).
40. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır.(Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Ömer Faruk Akyüz, § 54; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 67, 68). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 38; Osman Erbil, § 54).
41. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir.Alınan bu tedbirlere aykırı, barışçıl olmayan toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Ömer Faruk Akyüz, § 58; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; toplantı hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
42. Kanunlarda öngörülen usullere tam olarak uyulmamış olması tek başına toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belirli derecede bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Bu durumların varlığı toplanma hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri,§ 119; Ömer Faruk Akyüz, § 57; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69).
(d) Caydırıcı Etki
43. Bundan başka alınan tedbirlerin veya öngörülen cezaların barışçıl toplantı hakkına dolaylı olarak usulsüz sınırlamalara dönüşmesine müsaade edilemez. Toplanma hakkını kullanırken kamu güçlerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Ömer Faruk Akyüz, § 59; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76). Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan ve bir gösteride yasaklanmamış katkılarda bulunan kişilerin toplantı hakkı, herhangi bir kınanabilir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek disiplin cezasının dahi uygulanmamasını temin eder (Osman Erbil, § 51). Zira bu tip soruşturmalar veya cezalandırmalar caydırıcı etki doğurabilir (Osman Erbil, § 71).
44. Bu nedenlerle keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için derece mahkemelerince barışçıl bir toplantıya, tedbir almak veya alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Dilan Ögüz Canan, § 53; Ömer Faruk Akyüz, § 61; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 83).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Anayasa Mahkemesinin önündeki mesele, barışçıl bir şekilde başlayıp sona eren bir gösteri yürüyüşünde idarece belirlenen alanlar dışına çıkılması ve Düzenleme Kurulu üyesi başvurucuların bazı belgeleri zamanında idareye teslim etmemeleri nedeniyle başvuruculara 5 ay hapis cezası verilerek buna ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve beş yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının belirlenmesidir.
46. Öncelikle bir toplantı gösteri yürüyüşünden önce idareye bildirim yapılması yükümlüğünün amacının toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu hatırda tutulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 39). Devletin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasında toplantı ve gösteriye zorunlu sosyal ihtiyaç baskısı olmadığı sürece müdahale etmemesi negatif yükümlülüğünün yanında bazı pozitif yükümlülükleri de mevcuttur. Trafiğin düzenlenmesi, diğer gösteriler söz konusu ise gerekli önlemlerin alınması ve gösterici grupların korunması, yeterli sayıda ambulans ve sağlık görevlisi bulundurulması gibi önlemler bunlar arasında sayılabilir.
47. Bu çerçevede başvurucular hakkında açılan davanın dayanağı olan 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin üçüncü fıkrasında, aynı Kanun'un 11. maddesindeki bildirim yükümlülüğüne dair usule ilişkin işlemlerin yerine getirilmemesi yaptırıma bağlanmıştır. Söz konusu işlemlerin amacı da bildirim yükümlülüğünde olduğu gibi Düzenleme Kurulu üyelerinin yürüyüş sırasında toplantının sükûn ve düzeninin korunması, güvenli bir şekilde göstericilerin seslerini duyurabilmesi için kolluk kuvvetleriyle iletişim hâlinde olmalarını ve bu suretle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirirken gerekli önlemlerin alınmasına yardımcı olmalarını amaçlamaktadır. Bir diğer deyişle Düzenleme Kurulu başkanı ve üyeleri idarenin gösteri yürüyüşü öncesinde ve yürüyüş sırasındaki muhatabıdırlar. Bu kişilerin yükümlülüklerini yerine getirmediklerinde bazı yaptırımlarla karşılaşmaları doğal kabul edilmelidir.
48. Bununla birlikte bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyenlerin cezalandırılması ya da ceza tehdidine maruz bırakılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Dilan Ögüz Canan, § 47).
49. Başvurucular Düzenleme Kurulu üyeleri olarak Kanun tarafından öngörülen tutanağı zamanında idareye teslim etmemeleri ve uyarıya rağmen belirtilen sınırı geçmiş olmaları nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi bu cezalandırmayla temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin ortaya çıkıp çıkmadığı ya da kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığı olacaktır (Dilan Ögüz Canan, § 48; Ömer Faruk Akyüz, § 65;Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88).
50. Somut olayda kolluk kuvvetleri, bildirimde belirtilen yerlerin dışına çıkılmaması konusunda düzenleme kurulu başkanı olan başvurucu Metin Karaman'ı birkaç kez sözlü olarak uyarmıştır. Dolayısıyla Düzenleme Kurulu Başkanı yürüyüş sırasında orada bulunmuştur ve yetkililerle iletişim hâlinde olmuştur. Başvurucular hakkında ceza davası açılmasına dayanak olan Kanun maddesinde, toplantının bulunduğu yerde Düzenleme Kurulu üyelerinin bulunduğuna dair tutanağın verilmemesi hürriyeti bağlayıcı ceza yaptırımına tabi tutulmuştur.
51. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin yalnızca usulüne uygun olarak düzenlenmemiş olan bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığını temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul etmediği hatırlanmalıdır. Bazı özel nedenlerle bir toplantı veya gösteriye yapılacak müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun ve cezaların kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle verildiğinin yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53; Ömer Faruk Akyüz, § 68).
52. Somut olayın iki yönü bulunmaktadır: Birincisi gösteri yürüyüşü yapan grubun bildirimde belirtilen yerleri aşarak yürüyüşe devam etmesidir. İkincisi ise anılan tutanağın idareye zamanında teslim edilmemesidir. Bu kapsamda başvurucuların ceza almalarına neden olan tutanağı zamanında teslim etmemelerinin somut olayda kamu düzeni açısından ne şekilde sonuç doğurduğu incelenmelidir. Dosyada yer alan idarenin tutanakları, iddianame ve mahkeme kararında, belirlenen yerleri aşacak şekilde yürüyüş yapılması ve bununla bağlantılı olarak Düzenleme Kurulunca verilmesi gereken tutanağın idareye teslim edilmemesi nedeniyle toplantının barışçıl olmaktan çıktığına ve kamu düzeninin bozulduğuna dair herhangi bir tespit yer almamaktadır.
53. Göstericilerin şiddete başvurmadıkları ya da katlanılması gerekmeyen toplumsal bir kargaşaya yol açmadıkları durumlarda kamu makamlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin veya basın açıklamasının ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 55; Ömer Faruk Akyüz, § 70).
54. Bu çerçevede somut olayda olduğu gibi gösteri yürüyüşünün belirlenen yerler dışına taşması veya Düzenleme Kurulu Başkan ve üyelerinin toplantı yerinde bulunduğuna dair tutanağın verilmemesi ya da geç verilmesi de dâhil bazı usule ilişkin eksikliklerin giderilmemesi tek başına gösteriyi barışçıl olmaktan çıkarmayacaktır. Dolayısıyla Mahkemece barışçıl niteliğini kaybetmemiş ve şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenler hakkında 5 ay hapis cezası ve HAGB kararı verilmesi şeklindeki müdahaleyi tek başına haklı kılmaz.
55. Buna ek olarak somut olayda ilk derece mahkemesi kararında; toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığı, eylem nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediği ve kamu düzenin bozulup bozulmadığı değerlendirilmemiştir. Yine kararda göstericilerin kamusal yararı oldukça yüksek olan bir amaca yönelik olarak bir araya geldikleri ve düşüncelerini barışçıl ve iyi niyetli şekilde ortaya koydukları dikkate alınmamış, usule ilişkin eksiklikler gerekçe gösterilerek cezalandırma yoluna gidilmiştir. Dolayısıyla belirtilen hususlar çerçevesinde müdahalenin zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği yönünde herhangi bir tespit de yapılmamış olup ilk derece mahkemesi tarafından müdahalenin gerekli olduğunu gösterilebilmiş değildir. Bu nedenle verilen ceza hükmü ve HAGB kararının gerekçesinin müdahale için ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
56. Öte yandan HAGB kararı verilmesi nedeniyle başvurucular beş yıl denetim altına alınmıştır. Barışçıl bir gösteri nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında bulunma sonucunu doğuran söz konusu kararın kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi sağladığı söylenemez. Başvurucular hakkında verilen HAGB kararlarının başvurucuların tekrar bir toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri ya da bunlara katılmaları ve mahkûm olmaları durumunda ceza yargılamasının devam etmesi ve yargılama sonucunda ceza alma ihtimalleri bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucular yönünden ileride toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ya da katılmalarına ilişkin olarak HAGB kararının caydırıcı bir etkisi olacaktır.
57. Sonuç olarak mevcut başvuruda HAGB kararı verilerek başvurucuların beş yıl denetimli serbestlik altına alınmasının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucuların her biri 1.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
61. Başvuruda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
62. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Fatsa 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
63. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Fatsa 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/404, K.2015/708) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara ayrı ayrı net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/9/2018 tarihinde karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SEVİNÇ HOCAOĞULLARI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/271) |
|
Karar Tarihi: 15/11/2018 |
R.G. Tarih ve Sayı: 7/12/2018-30618 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yücel ARSLAN |
Başvurucu |
: |
Sevinç HOCAOĞULLARI |
Vekili |
: |
Av. Deniz ÖZBİLGİN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, basın açıklaması yapmak üzere toplanan kişilere kolluk güçlerince yapılan müdahale nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 1976 doğumlu olan başvurucu, Ankara Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yapmaktadır.
10. 13/5/2014 tarihinde Manisa'nın Soma ilçesinde kömür madeninde vardiya değişimi sırasında yangın çıkması ve su basması sonucu yer altında kalan 787 madenciden 301'i yaşamını yitirmiş ve Soma maden faciası olarak bilinen bu kaza üzerine üç günlük ulusal yas ilan edilmiştir. Söz konusu kaza nedeniyle ülkede protesto gösterileri düzenlenmiştir.
11. Anılan maden kazasını protesto etmek ve sorumluların yargılanması talebini dile getirmek için 14/5/2014 tarihinde Ankara'da yapılmak istenen gösteriye polis müdahale etmiştir.
12. Başvurucunun da aralarında bulunduğu on kişi; demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve bireylerin katılımıyla oluşturulan ve Ankara Dayanışması olarak adlandırılan platformun aldığı karar üzerine maden kazasını ve bir gün önce polisin yaptığı müdahaleyi protesto etmek amacıyla 15/5/2014 tarihinde saat 18.00'de Kızılay'da bulunan Güvenpark'a gitmişlerdir. Başvuru dosyasında göstericilerin idareye önceden bildirim yaptıklarına dair bir bilgi bulunmamaktadır.
13. Kolluk yetkilileri üstlerinde Ankara Dayanışması önlükleri bulunan gruba yapılacak etkinliğin programını sormuşlar, grup üyeleri 18.00'de basın açıklaması yapılacağı bilgisini vermişlerdir. Bunun üzerine parkta bulunan Çevik Kuvvet polisleri grubun etrafını sarmıştır. Bu gelişme sonrasında tek sıra hâlinde ayakta bekleyen grup içinde yer alan başvurucu da yere oturmuştur. Daha sonra kolluk güçleri grup üyelerini kollarına girmek, çekmek ve kaldırıp götürmek suretiyle gruba müdahale etmiştir.
14. Başvurucu tarafından başvuru formu ekinde sunulan CD'de yer alan 1 dakika 47 saniyelik görüntü incelendiğinde Çevik Kuvvet ekiplerinin, üstlerinde aynı önlükler bulunan yaklaşık altı yedi kişiden oluşan grubun çevresini -Güvenpark'ın girişindeki kaldırım üzerinde yere çökerek bekledikleri sırada- anonsla birlikte sardığı ve çok kısa bir süre içinde grupta yer alanları kollarından tutarak ve bir kişiyi de hem kol hem de bacaklarından tutarak götürdüğü görülmektedir.
15. Başvurucu; kendisine müdahale eden polisler hakkında kasten yaralama, görevi kötüye kullanma ve zor kullanma yetkisinin sınırının aşılması suçlarından soruşturma başlatılması talebiyle 28/8/2014 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) başvurmuştur.
16. Savcılık 15/9/2014 tarihinde; eylemin kanuna aykırı olduğunu, polisin görevini yaparken zor kullanma yetkisinin bulunduğunu, somut olayda polisin bu yetkisini en basit hâliyle kullandığını ve zor kullanma sınırının aşılmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
17. Başvurucunun anılan karara yaptığı itirazı Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 4/11/2014 tarihinde kesin olarak reddetmiştir. Hâkimlik kararında, başvurucu vekilinin dosyaya sunduğu CD'deki görüntülere göre güvenlik görevlilerinin yerde oturanların koluna girmek, çekmek ve kaldırıp götürmek suretiyle müdahale ettikleri ve başkaca eylemlerinin bulunmadığı belirtilmiştir. Hâkimlik, dosya içinde başvurucunun yaralandığına dair herhangi bir raporun da bulunmadığını ifade etmiştir. Dosyada başvurucunun gözaltına alındığına dair herhangi bir bilgi yer almamaktadır.
18. Karar başvurucuya 4/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 5/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
20. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 2. maddesinin (B) bendinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Aşağıda yazılı hallerde;
VII. İşlenmekte olan bir suçun işlenmesine veya devamına mani olmak için...
IX.Kanunsuz toplantı veya kanunsuz yürüyüşleri dağıtmak veya suçluları yakalamak için...
IX - Kanunsuz toplantı veya kanunsuz yürüyüşleri dağıtmak veya suçlularını yakalamak için...
XII.Herhangi bir sebeple tıkanmış olan yolların trafiğe açılmaları için...
XIII - Yukardaki maddeler dışında diğer kanunlarda istisnai olarak zabıtanın sözlü emirle yapmaya mecbur tutulduğu haller için, Yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenilemez. Bu hallerde emrin yerine getirilmesinden doğabilecek sorumluluk emri verene aittir."
21.2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur..."
2. Yargıtay Kararları
22. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/7/2014 tarihli ve E.2013/9-386, K.2014/353 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...gerek Anayasa, gerekse AİHS, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının,“demokratik bir toplumda gerekli olma” kriteri gözetilmek şartıyla kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceğini düzenlemektedir. Bununla birlikte soyut bir kamu düzeni ve kamu güvenliği tehlikesine dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklanmamalı, göstericilerin saldırgan ve tehdit edici herhangi bir davranış sergileyip sergilemedikleri de tespit edilmelidir..."
23. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bazı kararlarının ilgili kısımları şöyledir:
a. "Oluş ve tüm dosya içeriğinden, "YÖK Yasa Tasarısını ve Kamu Reformu Yasa Tasarısını protesto etmek ve sırf demokratik tepki ortaya koymak için basın açıklaması yapmak üzere Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsünde toplanan yaklaşık 100 kişilik grubun, ellerinde suç oluşturmayan bazı pankartlar taşıyarak marşlar ve sloganlar eşliğinde kaldırım üzerinden Kolej kavşağına kadar yürüdüğü, kavşakta ellerindeki pankart ve flamaları açıp Kızılay istikametine yürüyüşe geçtikleri sırada güvenlik güçlerinin grubu barikat içine alıp dağılmaları yönünde ihtarda bulunmasına rağmen makul süre tanıyıp dağılmalarına fırsat vermeden grubu gözaltına almaya başladığı anlaşılmakla; sanığa yüklenen 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 32. maddesinde tanımlanan suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı ve beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı biçimde mahkumiyet hükmü kurulması (9/2/2010, E. 2007/9352, K. 2010/1550)"
b. "Kanuna aykırı olarak başlayıp gerçekleşen yasadışı toplantı ve gösteri yürüyüşünde, 2911 Sayılı Yasanın 32. maddesi uyarınca topluluğa dağılmalarına ilişkin usulünce ihtar yapılmadığının ve zorla dağıtılmadıklarının anlaşılması ve sanığın anılan Yasanın 28. maddesinde tanımlanan düzenleyici ve yönetici durumunda da bulunmaması karşısında, eyleminde sözü edilen Yasaya aykırılık suçlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi (11/12/2006, E. 2006/2403, K. 2006/9088)"
B. Uluslararası Hukuk
24. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının verildiği kararlar için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 20-21; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30;Ömer Faruk Akyüz, B. No:2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37 kararlarına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 15/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu, eyleminin barışçıl nitelikte olduğunu ve kamu düzenin bozulması gibi bir sonuç doğurmadığını belirtmiştir. Başvurucuya göre basın açıklaması için toplanan on kişinin etrafı henüz anons yapılmakta iken ve dağılmalarına olanak vermeyecek şekilde polis tarafından sarılmıştır. Başvurucu; Güvenpark'a gelişleri ile polis müdahalesi arasında 10 dakika gibi kısa bir süre bulunduğunu, müdahale ile eş zamanlı anons yapıldığını öne sürmüştür. Başvurucu, basın açıklaması yapmalarının engellenmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verilerek devlet görevlilerinin hem toplantı ve gösteri yapanların hem de halkın güvenliğini sağlama yükümlülükleri bulunduğu, gösteri barışçıl da olsa kamu düzenini bozma riski taşıyan olaylara müdahale etmelerinin gerekebileceği ifade edilmiştir. Bakanlık, gösterici grubun bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğini, somut başvurunun konusunun başvurucu hakkında idari yaptırım uygulanması ya da soruşturma yürütülmesi olmadığını vegösterinin Ankara'nın en merkezî yerlerinden, sosyal ve ticari hayatın merkez konumlarından biri olan Güvenpark'ta yapıldığının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
28. Başvurucu karşı beyanında, Bakanlık görüşlerini kabul etmediğini belirterek Soma maden kazasının gösteriden iki gün önce gerçekleştiğini ve derhâl tepki verilmesi gereken durumlarda bildirim yapılmasının beklenemeyeceğini, aksi hâlde somut olayda kazadan önce bildirim yapılması gibi bir durumun ortaya çıkacağını belirtmiştir. Yine başvurucu gösteri nedeniyle kamu düzeninin bozulduğuna, sosyal ve ticari merkez olduğu belirtilen Güvenpark'ta hayatın etkilendiğine dair herhangi bir veri bulunmadığını ifade etmiştir.
29. Başvurucu, kendisi ile aynı gün Kızılay'ın farklı bölgelerinde gözaltına alınan kırk iki kişi hakkında dava açıldığını ve bu davaların beraat kararı ile sonuçlandığını belirtmiş; başvuru formundaki taleplerini yinelemiştir. Başvurucunun karşı beyan dilekçesi ekinde sunduğu Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesinin istinaf yolu açık olmak üzere verdiği 26/4/2018 tarihli kararda, başvurucunun ve diğer sanıkların 13/5/2014 Soma'da meydana gelen maden kazasını protesto etmek amacıyla demokratik haklarını kullandıkları ve önceden izin almayı da gerektirmeyen gösterinin barışçıl olduğu belirtilmiştir. Anılan kararda 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 32. maddesi kapsamında haklarında iddianame düzenlenen sanıkların üzerlerine atılı suçu işleme kastı bulunmadığından beraatlerine karar verildiği ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
30. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak olan Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
32. Başvurucu ve arkadaşlarının toplanmalarına engel olunmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
35. 2559 sayılı Kanun'un 2. ve 16. maddelerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
36. Başvurucuya toplantı sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
(i) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
37. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
38. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, § 52).Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).
(ii)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
39. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
40. Toplantı hakkı üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
41. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Dilan Ögüz Canan § 33; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; Adalet Mehtap Buluryer, § 71).
42. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların toplantılara ve gösteri yürüyüşlerine müdahale ederken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan § 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50).
(iii) Barışçıl Toplanma Hakkı
43. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi ve gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
(iv) Bildirim Yapılması ve Sınırlamanın Niteliği
44. Anayasa Mahkemesi, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğine daha önce karar vermiştir. Bununla birlikte derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması hâlinde sadece bildirim yükümlülüğüne uyulmamış olması nedeniyle toplantının dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak kabul edilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 121, 122; katılımcılar açısından derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil, §§ 65, 67).
45. Kanunlarda öngörülen usullere tam olarak uyulmamış olması tek başına toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Bu durumun varlığı toplanma hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri,§ 119; Ömer Faruk Akyüz, § 57; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69).
46. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun, müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, barışçıl bir şekilde basın açıklaması yapmak ya da basın açıklamasına katılmak için toplanan kişilere kolluk güçleri tarafından yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesidir.
48. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde kanuna aykırı olacağı sayılmıştır. Savcılık kararında da toplantının kanunsuz olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte kanunda belirtilen usule uygun olarak düzenlenmemiş olması bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne müdahale için yeterli kabul edilemez (bkz. § 45). Somut başvuruda, olay tarihinden iki gün önce Soma'da 301 madenci hayatını kaybetmiştir. Dolayısıyla maden kazasının hemen sonrasında yapılan toplantının derhâl tepki verilmesi gereken hâllerden olduğu (bkz. § 44) da gözetildiğinde idareye önceden bildirim yapılmaması tek başına toplantının dağıtılması için yeterli gerekçe kabul edilemez.
49. Somut olayın oluş şekli, dosya içeriği ve başvurucu tarafından sunulan görüntüler birlikte incelendiğinde toplanan kişilerin barışçıl olarak bir araya geldikleri, kolluk güçlerinin müdahalesinin ve göstericilerin müdahale karşısındaki tepkilerinin birbiriyle orantılı ve şiddet içermediği (bkz.§ 14) anlaşılmaktadır.
50. Mevcut başvuruda söz konusu protesto gösterisinin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme mevcut değildir. Somut olayda anılan şartlar gerçekleşmediği hâlde başvurucu ve arkadaşlarının maden kazasını barışçıl şekilde protesto etmeleri ve basın açıklaması yapmalarının kolluk güçlerince engellendiği tespit edilmiştir. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda kamu makamlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 55; Ömer Faruk Akyüz, § 70).
51. Somut olayda polis dağılmaları için göstericilere uyarıda bulunmuş ve neredeyse eş zamanlı olarak müdahale etmiştir. Gerçekten de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahalenin gerekli olduğu durumlarda göstericilerin ihtar edilmesi Yargıtay içtihatları uyarınca zorunludur. Bununla birlikte toplananlara müdahale etmeden önce yapılması gereken bu ihtarın uygun vasıtalarla -örneğin megafonla-yapılması ve ihtardan sonra makul bir süre verilmesi gerekir (bkz.§ 23). Somut olayda ise -görüntülerden anonsun içeriği tam anlaşılamamakla birlikte- göstericilere yapılan ihtara ilişkin anons ile birlikte müdahalenin de başladığı görülmektedir. Bu nedenle somut olayda usulüne uygun bir ihtardan da bahsedilemez.
52. Sonuç olarak mevcut başvuruda müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısına karşılık gelmediği ve dolayısıyla kamu düzeni meşru amacının sağlanmasında demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
54. Başvurucu, soruşturma süresince maddi vakıaların değerlendirilmediğini iddia etmiş; şüpheli polis memurlarının tespit edilerek etkin bir soruşturma yapılmadığını, ifade ve toplanma özgürlüğünün yok sayılarak hiçbir işlem yapılmamasının etkili başvuru hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
55. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çerçevesinde incelenmesinin uygun olduğu belirtilmiş ve anılan hak kapsamında görüş bildirilmiştir.
56. Başvurucu, karşı beyanında başvuru formundaki beyanlarını tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
57. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin toplantı sırasında yapılan müdahalenin orantısız olduğu iddiasına dayanması nedeniyle kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
58.Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
59. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “İşkence yasağı” kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”
60. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
61. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
62. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda bir muamele işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile tanımlanabilmektedir (bu kavramların kapsamlarının belirlenmesi için bkz. Tahir Canan, § 22-24; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 76-80; Cezmi Demir ve diğerleri, § 84-91).
63. Kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83). Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür bir güç sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir. Buna göre yakalama sırasında kötü muamele yapıldığı iddiaları değerlendirilirken güç kullanmayı gerektiren bir durumun olup olmadığı ve kullanılan gücün orantılı olup olmadığı gözetilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 75; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 51, 52).
64. Somut olayda başvurucu, polisin yakalama işlemi yaparken orantısız güç kullandığına ve kötü muameleye yol açacak surette davrandığına ilişkin olarak iddialarını incelemeye değer kılacak herhangi bir delil ortaya koymamıştır. Kullanılan güç genel itibarıyla yere oturan eylemcileri kollarından veya bacaklarından tutarak çekme veya taşıma şeklinde gerçekleşmiştir. Başvurucu herhangi bir doktor raporu da sunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun yakalanması ve gözaltına alınması ile ilgili olarak polisin kullandığı gücün Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline neden olacak şekilde gereksiz ve ölçüsüz olduğu söylenemez.
65. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin maddi boyutunun ihlaline ilişkin savunulabilir şikâyetlerinin bulunmadığı tespit edilen başvurucunun etkili soruşturma yapılmadığı yönündeki usul boyutuna ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucu 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
69. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
70. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/11/2018 tarihinde karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
EYLEM ONUK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/8018) |
|
Karar Tarihi: 15/11/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yücel ARSLAN |
Başvurucu |
: |
Eylem ONUK |
Vekili |
: |
Av. Aycan İRMEZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılımdan dolayı cezalandırılma nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. 1981 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Şırnak Belediye eş başkan adayı olup Şırnak’ta ikamet etmektedir.
10. Bazı suçlardan dolayı tutuklu olarak ceza infaz kurumunda bulunan BDP Şırnak Milletvekilleri Faysal Sarıyıldız ve Selma Irmak'ın, Anayasa Mahkemesinin tutukluluk süresinin makul süreyi aştığı gerekçesiyle verdiği 3/1/2014 tarihli ihlal kararları sonrasında tahliyelerinin ardından 5/1/2014 tarihinde Şırnak BDP il binasına gelmeleri üzerine bina önünde yaklaşık 500-600 kişilik bir grup milletvekillerini karşılamak üzere toplanmıştır.
11. Toplanan grup, yolu çift taraflı olarak trafiğe kapatmış ve halay çekmiştir. Bu esnada grup tarafından slogan atılmıştır. BDP il binasının karşısında bulunan inşaata çıkan bazı şahıslar terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın resmini ve çeşitli yazıların bulunduğu pankartları asmışlardır.
12. BDP il binasına gelen milletvekilleri gruba hitaben konuşma yapmışlardır. Konuşma sırasında bazı sloganlar atılmış, pankartlar açılmış ve terör örgütünün sözde marşı söylenmiş ise de dosyada bu yönde açılmış bir soruşturma veya verilmiş bir mahkeme kararı olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır.
13. Toplantı öncesi herhangi bir bildirim yapılmamıştır. Ayrıca söz konusu toplantının yapıldığı yer Şırnak'ta Valilikçe belirlenen toplantı ve gösteri yapılabilecek yerler arasında değildir. Başvurucu da olay tarihinde milletvekillerini karşılamak için BDP il binasında bulunduğunu belirtmektedir.
14. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) söz konusu toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar hakkında soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sonucunda Savcılık başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçundan25/6/2014 tarihinde iddianame düzenlemiştir.
15. Başvurucu da dâhil on kişinin yargılandığı dava Şırnak Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Mahkeme 18/2/2015 tarihinde başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir.
16. Mahkeme kararında; toplantının bildirimde bulunulmaksızın ve Valilikçe önceden belirlenen alanların dışında yapılması, toplantı sırasında yasa dışı sloganlar atılması ve terör örgütü lideri Abdullah Öcalan posterleri asılması nedenleriyle toplantının kanuna aykırı hâle geldiği belirtilmiştir. Kararda, başvurucunun da milletvekillerini karşılamak için toplanan grup içinde yer aldığının tespit edildiği belirtilerek bu suretle kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu işlediği ifade edilmiştir.
17. Başvurucu, HAGB kararına itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi 10/4/2015 tarihinde itirazı reddetmiştir. Karar başvurucuya 20/4/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 11/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."
20. 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"(Değişik fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Kanun'un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir."
21. 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
...
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
...
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
22. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
23. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ilgili uluslararası hukuk kaynaklarının verildiği kararlar için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri ([GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30) ve Ömer Faruk Akyüz (B. No: 2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 15/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; milletvekillerini karşılamak üzere bekleyen grupla birlikte dışarıda bulunmadığını, BDP il binası içinde beklediğini, karşılama sırasında kendisininherhangi bir slogan atmadığını ve kendisi hakkındaki delilin sadece tanık beyanlarından ibaret olduğunu, bu beyanların da polis tarafından hazırlandığını ifade etmiştir. Başvurucu; Mahkemenin bu beyanlara dayanarak karar verdiğini, kendisinin isnat edilen suçlamalarla ilgisinin olmadığını belirterek katıldığı toplantı nedeniyle hakkında HAGB kararı verilmesinin adil yargılanma ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verilerek başvurucunun katıldığı gösteride önceden bildirim yapılmaması yanında atılan sloganlar ve açılan pankartlar nedeniyle de gösterinin kanuna aykırı hâle geldiği, göstericilerin trafik akışını engelleyecek surette gösteri yaptıkları belirtilmiştir. Yine Bakanlık görüşünde; toplantıya güvenlik güçlerinin herhangi bir müdahalesi olmadığı, başvurucu hakkında HAGB kararı verildiği, bunun adli sicil kayıtlarına işlenmeyeceği ve denetim süresinde yeni bir suç işlenmediği takdirde hükmedilen cezanın düşeceği ifade edilerek izlenen meşru amaçla yapılan müdahalenin orantılılığının değerlendirilmesi gerektiği görüşüne yer verilmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin olduğundan iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
28. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
30. Başvurucu hakkında 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedilmesi ve 5 yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınmasının toplantı hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
33. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
34. Başvurucu hakkında HAGB kararı verilmesine ilişkin kararın kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
35. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
36. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
37. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
38. Toplantı hakkı üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
39. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Dilan Ögüz Canan § 33; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; Adalet Mehtap Buluryer, § 71).
40. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengeninkurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların toplantılara ve gösteri yürüyüşlerine müdahale ederken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan § 33, 56; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50).
(c) Barışçıl Toplantı Hakkı
41. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi, gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilme imkânı kişiye sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
(d) Bildirim Yapılması ve Sınırlamanın Niteliği
42. Anayasa Mahkemesi, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğine daha önce karar vermiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplantı hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; Osman Erbil, § 52). Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması hâlinde sadece bildirim yükümlülüğüne uyulmamış olması nedeniyle yapılan müdahaleler barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak kabul edilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 121, 122; katılımcılar açısından derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil, §§ 65, 67)
43. Kanunlarda öngörülen usullere tam olarak uyulmamış olması tek başına toplantı veya yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri,§ 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69).
44. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilirler. Alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; toplantı hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
45. Bununla birlikte güvence altına alınan toplantı hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
(e) Caydırıcı Etki
46. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan ve bir gösteride yasaklanmamış davranışlarda bulunan kişilerin toplantı hakkı, kınanabilir bir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek cezanın dahi uygulanmamasını temin eder. Zira bu tip soruşturmalar,cezalandırmalar ya da haklarında HAGB veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek kişilerin ceza tehdidi altında tutulmaları caydırıcı etki doğurma potansiyeli taşımaktadır (Osman Erbil, §§ 51, 71; Ömer Faruk Akyüz, § 60).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Başvurucunun toplantı hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun olup olmadığının tespitinde somut olayın koşulları değerlendirilmelidir. Somut olayda başvurucu, BDP Şırnak milletvekillerini karşılamak üzere toplanan grup içinde yer almıştır. Milletvekilleri konuşma yaptıktan ve toplananları selamladıktan sonra grup kendiliğinden ve olaysız dağılmıştır. Toplantıdan önce ise idareye herhangi bir bildirim yapılmamıştır.
48. Milletvekillerinin gruba hitaben konuşma yapmasından önce ve sonra terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ı övücü nitelikte sloganlar atıldığı, toplantı sırasında terör örgütünün sözde marşının söylendiği ve terör örgütü liderinin posterleri ile çeşitli yazıların bulunduğu pankartların asıldığı belirtilmekle birlikte, bireysel başvuru konusu olan derece mahkemesi kararının dayanağı belirtilen hususlar olmayıp kanuna aykırı toplantıya katılmaya ilişkindir. Bu nedenle başvurucu açısından atılan sloganlar ve ifadeler nedeniyle uygulanan bir yaptırım söz konusu olmadığından bu hususlar doğrudan bu incelemenin konusu değildir.
49. Somut olayda olduğu gibi gösteri yürüyüşünden önce bildirim yapılmaması ve idarece belirlenen alanlar dışında toplanılması tek başına gösteriyi barışçıl olmaktan çıkarmayacaktır. Zira somut olayda yapılan toplantı milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında tahliyeleri üzerine yapılmış olup, derhal tepki verilmesi gereken haller kapsamında değerlendirilmelidir.Dolayısıyla toplantının bu yönlerden kanuna aykırı olduğunun tespit edilmesi, barışçıl niteliğini kaybetmemiş ve şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar hakkında HAGB kararı verilmesi şeklindeki müdahaleyi tek başına haklı hâle getirmez. Toplantının barışçıl niteliğini kaybetmesi hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yapılan müdahalenin gerekçelerinin olayın somut koşulları çerçevesinde toplantıya katılan ve hakkında bu nedenle yaptırım uygulanan kişiler bakımından ilgili ve yeterli olarak ortaya konulması gereklidir (Ömer Faruk Akyüz, § 57).
50. Somut olayda ilk derece mahkemesi tarafından HAGB kararı verilmesi nedeniyle başvurucunun toplantı hakkına müdahalede bulunulmuştur. Mahkeme kararında, toplantının barışçıl olup olmadığı, eylem nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediği, kamu düzenin bozulup bozulmadığı hususları değerlendirilmeksizin sadece bildirim yapılmaması, belirlenmiş yerler dışında toplanılması ve yasa dışı slogan atılması başvurucu hakkında kanunsuz toplantıya katılmaktan ceza hükmü ve HAGB kararı verilmesine yeterli gerekçe olarak kabul edilmiştir (bkz. § 16).
51. Her toplantı ve gösteri yürüyüşü doğası gereği günlük hayatın akışında belli bir karışıklık ya da rahatsızlığa sebep olabilir ve olumsuz tepkilere yol açabilir. Mahkeme kararında söz konusu bellidüzeyi aşan bir karışıklığın oluştuğu, toplantının şiddet içerdiği ve kamu düzeninin bozulduğu yönünde herhangi bir tespit yer almamaktadır. Toplantının olaysız şekilde kendiliğinden dağıldığı da Mahkemece gözönüne alınmamıştır. Ayrıca Mahkeme kararında, atılan sloganların ve göstericilerin davranışlarının toplantının barışçıl özelliğini ne şekilde ortadan kaldırdığı ve başvurucunun davranışlarının bu duruma katkısı bireyselleştirilmek suretiyle ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi tarafından verilen HAGB kararının gerekçesinin müdahale için ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
52. Öte yandan HAGB kararı verilmesi nedeniyle başvurucu beş yıl denetim altına alınmıştır. Barışçıl bir gösteri nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında bulunma sonucunu doğuran HAGB kararının kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplantı hakkı arasındaki dengeyi sağladığı söylenemez. Hakkında HAGB kararı verilen o dönemde belediye eş başkan adayı olan ve aktif olarak siyasetin içinde yer alan, bu nedenle tekrar bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılması kendisinden beklenebilecek olan başvurucunun bir toplantıya veya yürüyüşe katılması ve mahkûm olması durumunda bu ceza yargılamasının da devam etmesi ve yargılama sonucunda ceza alması ihtimali bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucu katıldığı bir barışçıl gösteri nedeniyle beş yıl boyunca bir cezanın uygulanabilmesi tehdidine maruz kalacak ve herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde HAGB kararının başvurucu için caydırıcı bir etkisi olacaktır (Osman Erbil, § 71).
53. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, belirtilenler ışığında mevcut başvuruda Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Başvurucunun katıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşü nedeniyle hakkında HAGB kararı verilmesi şeklindeki müdahalenin henüz mahkûm edilmemiş olsa dahi başvurucunun siyasetçi kimliği de dikkate alındığında Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanmasında demokratik toplum gereklerine uygun olduğu söylenemez.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucu 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
57. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Şırnak Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Şırnak Asliye Ceza Mahkemesine (E.2014/394, K.2015/148) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CEBRAİL BEKTAŞ VE YÜKSEL ŞAHİN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/4787) |
|
Karar Tarihi: 25/9/2019 |
R.G. Tarih ve Sayı: 22/10/2019-30926 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Hüseyin KAYA |
Başvurucular |
: |
1. Cebrail BEKTAŞ |
|
|
2. Yüksel ŞAHİN |
Vekili |
: |
Av. Mehmet Ruştu TİRYAKİ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir protesto gösterisine kolluk görevlilerince orantısız şekilde müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; müdahale sırasında yaralanma ve bu olaya ilişkin olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmaması nedeniyle de eziyet yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular öğretmen olup bir eğitim sendikasının yöneticisidir.
9. Öğretmenler Günü öncesi 23/11/2013 tarihinde bir eğitim sendikasının öncülüğünde Ankara'da protesto gösterisi düzenlenmiştir. Başvurucuların da aralarında bulunduğu grup Tandoğan Meydanı'nda toplanmış ve Kızılay Meydanı'na kadar herhangi bir taşkınlık yapmadan yürüyüş gerçekleştirmiştir. Yürüyüş esnasında kolluk görevlilerince gerekli tedbirler alınmış, bölünmüş yolun bir tarafı trafiğe kapatılarak göstericilerin güvenliği temin edilmiştir.
10. Göstericiler Kızılay Meydanı'na geldiklerinde kolluk görevlilerince oluşturulan barikatla karşılaşmışlar ve bu noktadan ileri gitmelerine izin verilmemiştir. Amaçlarının Millî Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması yapmak olduğunu belirten göstericiler ile kolluk görevlileri arasında yapılan müzakere sonucunda uzlaşı sağlanamamıştır. Kolluk görevlileri bu esnada kalabalığa hitaben gösterinin yasal olmadığı ve dağılmaları gerektiği, aksi takdirde zor kullanılacağı yönünde hoparlörle uyarı yapmaya başlamıştır. Bir süre sonra ise kolluk kuvvetince göstericilerin üzerine tazyikli su sıkılarak güç kullanılmaya başlanmış ve göz yaşartıcı gaz kapsülleri ile müdahale edilmiştir. Göstericiler bu şekilde Tandoğan istikametine doğru kademe kademe uzaklaştırılarak kalabalık dağıtılmıştır.
11. Başvurucu Cebrail Bektaş kolluk görevlilerince atılan göz yaşartıcı gaz kapsüllerinden birinin sol ayağına isabet etmesiyle yaralanmıştır. Diğer başvurucu Yüksel Şahin ise üzerine sıkılan tazyikli suyun etkisiyle baygınlık geçirmiştir. Başvurucular bu nedenle ilgililer hakkında şikâyetçi olmak üzere Çankaya Polis Merkezine müracaatta bulunmuşlardır.
12. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) olay hakkında çok yönlü adli soruşturma başlatılmıştır. Söz konusu soruşturma kapsamında başvurucuların da aralarında olduğu toplam on yedi gösterici hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlamasıyla adli işlem yapılmıştır. Ancak başvurucular hakkında ilk etapta 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlamasıyla herhangi bir gözaltı işlemi yapılmamıştır. Öte yandan başvurucuların şikâyetlerine ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheli kimlik bilgilerinin temin edilmesi ve savunmalarının alınması yönünde bir belgeye rastlanmadığı gibi bu yönde herhangi bir girişime de dosya kapsamından erişilememiştir.
13. Yürütülen soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca, Radyo TV ve Foto Film Şube Müdürlüğü tarafından çekilen olay anına ilişkin kamera görüntüleri temin edilmiş ve bu kayıt üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucuların müşteki-şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmış ve başvurucular hakkında düzenlenen geçici adli raporlar da dosyaya konulmuştur. Ancak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucular hakkında kati adli rapor temin edildiğine ilişkin bir bilgi, belge ya da bu yönde bir girişime soruşturma dosyası kapsamında rastlanmamıştır. Soruşturma dosyasının bulunduğu Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesinden gelen yazı ekinde de sadece başvurucular hakkında düzenlenen geçici adli raporların olduğu görülmüştür.
14. Başvurucular hakkında düzenlenen her iki geçici adli raporda da tespit edilen yaralanmaların basit bir tıbbi müdahale ile giderilip giderilemeyeceği noktasında sarih bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.
i. Başvurucu Cebrail Bektaş hakkında düzenlenen adli raporda, olay öyküsü "Toplumsal olayda arbede sırasında düşen hasta, bacağına gaz bombası geldiğini ifade ediyor" şeklinde tanımlanmış ve başvurucunun sol ayak bileğinde şişlik olduğu tespit edilmiştir. Raporda konsültasyon bulgusu olarak X-Ray: sol lateral (yan) malleol (ayak bileği üst kısmı) kırığı bulgusuna yer verildiği ve hastaya 10 iş günü istirahat önerildiği görülmektedir.
ii. Başvurucu Yüksel Şahin hakkında düzenlenen adli raporda, olay öyküsü "toplumsal olayda biber gazına ve tazyikli suya maruz kaldığını ifade eden hasta" ibarelerine yer verilerek açıklanmış ve gözlerde bilateral (iki yanda) hiperemi (kanlanma) lezyonu tespit edilmiştir. Raporda, akut konjonktivit (gözde bulunan konjonktiva tabakasının iltihabı) tanımlanmadığı tespitine de yer verilerek başvurucunun üç gün istirahatinin uygun olduğu belirtilmiştir.
15. Her iki başvurucu da verdiği ifadede 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle Millî Eğitim Bakanlığı önünde bir basın açıklaması yapmak istediklerini, bunun demokratik hakları olduğunu, ancak kolluk görevlilerince buna müsaade edilmeyerek gösterinin orantısız güç kullanılarak dağıtıldığını, bu nedenle yaralandığını ve ilgililer hakkında şikâyetçi olduğunu dile getirmiştir. Söz konusu ifadelere göre başvurucu Cebrail Bektaş kolluk görevlilerince atılan gaz kapsülünün sol ayak bileğine isabet etmesiyle, başvurucu Yüksel Şahin ise yaya üst geçidinde tek başına olduğu hâlde kolluğa ait toplumsal olaylara müdahale aracından (TOMA) yüzüne sıkılan tazyikli suyla yaralanmıştır. Başvurucu Yüksel Şahin ifadesinde ayrıca kolluğun topluluğu dağıtırken göz yaşartıcı gaz da kullandığını belirtmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/4/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"Yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı şüphelilerin KESK’e (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) bağlı olarak düzenlenen '24 Kasım Öğretmenler Gününü Anma' amacıyla miting yaptıkları, Çankaya İlçesi GMK Bulvarı Tandoğan Kavşağında bulunan mahalle geldikleri, sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı önüne giderek basın açıklaması yapmak istedikleri, gösterinin yasa dışı olduğu ve Milli Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması yapmalarının mümkün olmadığı, bu nedenle Kızılay’da basın açıklamasında bulunup dağılmaları yönünde kolluk kuvvetlerince taraflarla görüşmelerin yapıldığı, eylemlerinde ısrar eden şüphelilerin tüm ihtarlara rağmen dağılmamakta direnmeleri üzerine kolluk kuvvetlerince orantılı şekilde güç kullanıldığı ve müdahale edildiği, bu sırada göstericilerin, Colins Mağazasının bulunduğu yerde oluşan yoğunluktan ve göstericilerin buraya sığınma gayretinden dolayı kapı camının kırılmasına sebebiyet verdikleri, olaylar devam ederken kolluk kuvvetlerinin topluluğun dağılmaması üzerine, müdahalesi sırasında atılan gaz fişeğinden müşteki şüpheli Cebrail Bektaş’ın yaralandığı, yine tazyikli su nedeniyle Yüksel Şahin’in de bayıldığı belirlenmiş ise de;
...
Türk Ceza Kanununun 256. maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin görevi yaptığı sırada kişilere karşı görevin gereklerinin gerektirdiği ölçünün dışına çıkarak zor kullandığı yönünde herhangi bir delil elde edilemediği, dağılın ihtarına rağmen dağılmayan gruba orantılı şekilde güç kullanırken söz konusu yaralanmaların meydana geldiği, kasten işlenmesi mümkün bu suçta şüphelilerin bu eylemi kasten yaptıklarına dair herhangi bir bulguya ulaşılmadığı,
Müşteki şüphelilerden Yüksel Şahin ve Cebrail Bektaş’ın söz konusu eylemlere katılmakla birlikte dağılın ihtarlarına rağmen dağılmadıklarına dair herhangi bir delilin bulunmadığı, yalnızca toplantı mahalline yürürken görüntülerinin yer aldığı, burada da kolluk kuvvetlerinin herhangi bir müdahalelerinin bulunmadığı anlaşılmakla, delil yokluğu nedeniyle şüpheliler hakkında mala zarar verme ve yaralamaya neden olma ve 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet suçlarından Kovuşturmaya Yer Olmadığına [karar verilmiştir]"
17. Bu karara başvurucular itiraz etmiş, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 21/1/2015 tarihli kararla itiraz reddedilmiştir. Ret kararı başvuruculara 12/2/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucular 16/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
19. Öte yandan başvurucular dışındaki on beş gösterici hakkında 21/4/2014 tarihinde iddianame tanzim edilerek kamu görevlisine hakaret, görevi yaptırmamak için direnme ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından göstericilerin cezalandırılması talep edilmiştir.
20. Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianame sonrası başlayan kovuşturma aşaması 1/7/2019 tarihinde 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçu açısından verilen beraat kararı ile sona ermiş, ancak kanun yolu aşaması henüz tamamlanmamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
22. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
23. 5237 sayılı Kanun'un "Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" kenar başlıklı 87. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması hâlinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır."
24. 5237 sayılı Kanun'un "Kanunun hükmü ve amirin emri" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.
(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.
(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.
(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur."
25. 5237 sayılı Kanun'un "Sınırın aşılması" kenar başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur."
26. 5237 sayılı Kanun'un "Taksirle yaralama" kenar başlıklı 89. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile (2) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
...
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
...
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır."
27. 2911 sayılı Kanun'un "Yasak yerler" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ... gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur."
28. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"a) ... uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
...
e) ...22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
...
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
29. 2911 sayılı Kanun'un "Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması" kenar başlıklı 24. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
"Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."
30. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
..."
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
B. Uluslararası Hukuk
1. Mevzuat
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."
33. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
34. Sözleşme'nin "Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü" kenar başlıklı 11. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir...
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz..."
2. İçtihat
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) devlet görevlileri tarafından güç kullanılması nedenine bağlı olarak yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasını incelediği bir başvuruda Sözleşme'nin 2. maddesinin sadece kasıtlı öldürmeleri korumadığını, bunun yanı sıra gerekli olmayan güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olaylarının da anılan koruma kapsamında kaldığını vurgulamıştır (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 148). AİHM, Sözleşmede kullanılan gücün "kesinlikle gerekli olması" ifadesine dikkat çekerek yapacağı incelemede Sözleşme'nin 8., 9., 10. ve 11. maddelerinde bu testi "Demokratik Toplumda Gereklilik" başlığı altında uyguladığından daha katı bir orantılılık değerlendirmesine gideceğini de belirtmektedir (aynı kararda bkz.§ 149).
36. Devlet görevlilerinin güç kullanımına bağlı olarak ileri sürülen kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarını incelerken de AİHM'in benzer yaklaşımını sürdürdüğü görülmektedir (Rehbock/Slovenya, B. No: 29462/95, 28/11/2000; R.L. ve M.-J.D./Fransa, B. No: 44568/98, 19/5/2004; Dembele/İsviçre, B. No: 74010/11, 24/9/2013; Anzhelo Georgiev ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 51284/09, 30/9/2014; Şakir Kaçmaz/Türkiye, B. No: 8077/08, 10/11/2015; İzci/Türkiye, B. No: 42606/05, 23/7/2013). AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesi kapsamında yaptığı incelemede devlet görevlilerinin güç kullanımının gerekliliğini ve hedeflenen amaçla orantılı olmasını değerlendirirken ayrıca kamusal gücün kasıt unsuruyla ortaya çıkmış olması şartını aramamaktadır. Başka bir ifadeyle Sözleşme'nin 3. maddesi sadece kasıtlı güç kullanımı ile ortaya çıkan kötü muamele iddialarını değil aynı zamanda devletin dikkat ve özen yükümlülüğü bağlamında ortaya çıkan sorumluluğunu da inceleme kapsamına almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 25/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağı ve Eziyet Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
38. Başvurucular, katıldıkları barışçıl bir gösteride kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması sonucu yaralandıklarını belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında ve Sözleşme'nin 3. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ve eziyet yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca olaya ilişkin olarak yürütülen soruşturmada olay anına ilişkin görüntü kayıtlarının ham hâlinin çeşitli yayın organlarından temin edilmesi yerine kolluk tarafından montajlanan kayıt üzerinden inceleme yapılmasının etkili soruşturma yapılmadığını gösterdiğini iddia ederek Anayasa'nın 36. maddesi ile Sözleşme'nin 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların kolluk görevlilerince kullanılan güç sonucu yaralanmalarına ve bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmadığına ilişkin şikâyetleri açısından Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ve eziyet yasağı çerçevesinde bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucuların adil yargılanma hakkı ihlali olarak ileri sürdükleri şikâyetlerin ise anılan yasağın usul boyutuna ilişkin olduğu anlaşıldığından, bu hakla ilgili ayrı bir inceleme yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
41. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
42. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
43. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, §64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
44. Anayasa Mahkemesi Cemil Danışman (B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44) kararında, devlet görevlilerince güç kullanılmasına bağlı olarak ileri sürülen hak ihlali iddialarını devletin negatif yükümlülüğü bağlamında ele alacağını belirtmiş ve bu yükümlülüğün hem kasıtlı hem de kasıtlı olmayan eylemleri içerdiğini vurgulamıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi, devlet görevlilerinin güç kullanımına başvurduğu bazı durumlarda olayla ilgisi olmayan üçüncü kişilerin yaralanmasını devletin negatif yükümlülüğü kapsamında inceleme yoluna gitmiş ve kolluğun bu gibi durumlarda olayla ilgisi bulunmayan kişilerin zarar görmemesini de gözetmesi gerektiğine dikkat çekmiştir (Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016; Pınar Durko, B. No: 2015/16449, 28/6/2018).
45. Başvurucuların şikâyetine konu ettiği orantısız güç kullanma eylemi devlet görevlilerinden sâdır olduğu için kural olarak devletin negatif yükümlülüğü kapsamında bir hak ihlali olup olmadığının incelenmesi gerekir. Ayrıca başvurucuların şikâyetine konu kamusal eylem nedeniyle yapılan soruşturmanın etkili olmadığı ve bunun sonucunda kovuşturmasızlık kararı verildiği iddiası ise pozitif yükümlülükler bağlamındaki etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından ele alınmalıdır.
i. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağı ve Eziyet Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel İlkeler
46. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında ise kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
47. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3. maddesi istisna öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
48. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
49. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
50. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
51. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda bulunması aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
52. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
53. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisine uyduğunu belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
54. Başvurucuların olay tarihinde düzenlenen gösteriye katıldıkları ve bu gösteriye kolluk görevlilerince güç kullanılarak yapılan müdahale sırasında yaralandıkları iddiasının Cumhuriyet Başsavcılığınca da kabul edildiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinden anlaşılmaktadır (bkz. § 16). Bu nedenle, söz konusu kamusal müdahaleye ilişkin olarak kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerinin bulunup bulunmadığı, söz konusu yetkinin kullanımının gerekli olup olmadığı ve zor kullanmadaki şiddetin orantılı olup olmadığı hususlarında bir değerlendirme yapılacaktır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren karar için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 52, 53).
55. Toplumsal olaylar karşısında kamu gücünü kullanan kolluk görevlilerinin nasıl davranacağı ve hangi şartlarda toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahalede bulunabileceği yasal birtakım güvencelere bağlanmış durumdadır (bkz. §§ 27-29). Ayrıca kolluk görevlilerinin zor kullanmaları gerektiğinde nasıl ve ne şekilde hareket etmeleri gerektiği hususunda belli bir prosedür belirleyen yasal kurallar da mevcuttur (bkz. § 30). Anılan mevzuat uyarınca somut olayda kolluk görevlilerinin başvurucuların da aralarında bulunduğu göstericilere karşı güç kullanma eyleminin kanuni bir dayanağının olmadığı söylenemeyecektir. Başka bir ifadeyle kolluk gücünün kanunla öngörülen bir zor kullanma yetkisinin olduğu açıktır.
56. Başvurucuların gerek Tandoğan Meydanı'nda toplanmaları gerekse buradan Kızılay meydanına kadar yaptıkları yürüyüş esnasında barışçıl olmayan herhangi bir tutum içinde olduklarına ya da suç işlediklerine dair soruşturma evrakına yansıyan bir tespitin bulunmadığı görülmektedir. Bilakis bu süreçte kolluk görevlilerin de aldığı bazı yapıcı tedbirlerle (bkz. § 9) yürüyüşün sağlıklı şekilde gerçekleştirilebildiği anlaşılmaktadır. Kızılay Meydanı'nda kolluk görevlileri tarafından kurulan barikata ya da kolluk görevlilerine başvurucuların saldırdığı veya barışçıl olmayan eylemlerde bulundukları yönünde herhangi bir yargısal tespit bulunmadığı gibi başvurucuların kolluğa karşı aktif bir direnme dahi sergilemediği de kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan anlaşılabilmektedir. Buna göre kolluk görevlileri tarafından başvuruculara karşı kullanılan gücün gerekli olduğu söylenemeyecektir. Gerekli olmadığı anlaşılan zor kullanımın orantılığı hususunda ise daha ileri bir değerlendirme yapılmasına gerek duyulmamıştır. Ancak başvurucu Cebrail Bektaş'ta meydana gelen yaralanmanın kemik kırığı oluşturacak ağırlığa ulaştığı da gözetildiğinde bu başvurucu açısından kullanılan gücün orantılı olmaktan uzak olduğu da söylenmelidir.
(a) Başvurucu Yüksel Şahin Yönünden
57. Başvurucu Yüksel Şahin'e karşı kolluk görevlilerince gereksiz şekilde uygulanan kamusal gücün -özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle- kasten ağır acı veya ızdırap verme şeklinde gerçekleştirildiği söylenememektedir. Eylemin uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya ya da yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olacak şekilde ortaya çıkmış olduğu da iddia edilemez. Bu durumda söz konusu eylemin işkence veya eziyet boyutuna varmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucuya uygulanan şiddetin düzeyi, süresi, şekli ve eylem nedeniyle başvurucuda meydana gelen yaralanmaların niteliği bir bütün olarak ele alındığında eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak tanımlanması mümkündür.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(b) Başvurucu Cebrail Bektaş Yönünden
59. Başvurucu Cebrail Bektaş'a uygulanan şiddetin düzeyi, süresi, şekli ve eylem nedeniyle başvurucuda meydana gelen yaralanmaların niteliği bir bütün olarak ele alındığında ise eylemin eziyet olarak tanımlanması mümkündür.
60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağı ve Eziyet Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
(1) Genel İlkeler
61. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
62. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın bu maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan,§ 25).
63. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli olarak yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
64. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın bireylerin vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığı noktasında yeterli bir değerlendirme de içermesi gerekmektedir (benzer yöndeki karar için bkz. Cemil Danışman, § 99).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Başvurucuların polis karakoluna müracaatları üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca olay hakkında derhâl adli bir soruşturma başlatılması kamu makamlarının insan haklarına saygı yükümlülüğü açısından olumlu bir adım olarak belirtilmelidir. Soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca kolluğun ilgili birimi tarafından kaydedilen olay anına ilişkin görüntüler temin edilmiş, bu görüntüler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve başvurucuların ifadeleri alınarak olaya ilişkin şikâyetleri dinlenmiştir. Başvurucular hakkında düzenlenen geçici adli raporlar da dosyaya konulmuştur. Ancak başvuruculardaki yaralanmanın tam olarak tespit edilmesi amacıyla kati adli rapor tanzimi için soruşturma makamınca herhangi bir girişimde bulunulmaması delillerin özenle toplanması ilkesi açısından sorunludur.
66. Başvurucuların şikâyetlerine muhatap olan kolluk görevlilerinin kimliklerinin belirlenmesi ve savunmalarının alınması ile ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca herhangi bir girişimde bulunulduğu konusunda da soruşturma evrakına yansıyan bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Bunun yanı sıra soruşturmanın seyrini ve sonucunu etkileme noktasında oldukça önemli ve objektif bir delil olma yönü bulunan olay anına ilişkin kamera görüntülerinin sadece kolluk tarafından kaydedilen ve gönderilen kısmı ile yetinilmesi, başvurucular tarafından soruşturmanın etkisiz olduğu iddiasına dayanak yapılmıştır. Ne var ki verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucularda meydana gelen yaralanmaların kolluk görevlilerinin eylemlerinden kaynaklandığı kabul edilmiştir (bkz. § 16). Bu nedenle söz konusu kabulden sonra daha kapsamlı bir kamera görüntüsü araştırmasına gidilmemiş olması delil toplama faaliyetinde özensiz hareket edildiği anlamına gelmeyecektir.
67. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, başvurucuların dağılın ihtarına uymadıklarına ilişkin herhangi bir delil elde edilemediği belirtilmesine rağmen başvurucuların kasten yaralandıkları hususunda yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle kolluk görevlileri hakkında söz konusu kararın verildiği görülmektedir. Yukarıda yer verilen AİHM içtihadı ve genel ilkelerde (bkz. §§ 35-36, 44) de değinildiği üzere Anayasa Mahkemesi negatif yükümlülük ihlali kapsamında yaptığı incelemede kamu görevlilerinin kastından bağımsız olarak inceleme yapmaktadır. Bu doğrultuda, kamu otoritelerince kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu hususunun ilgili yargı makamlarınca yeterli bir gerekçeyle açıklanması önem arz etmektedir. Kovuşturmasızlık kararında başvurucuların, kolluğun güç kullanmasını haklı kılacak herhangi bir eylem içinde olduklarından bahsedilmemekte, bilakis başvurucuların suç içeren bir eylemlerinin olmadığı belirtilmektedir. Buna göre kendilerine karşı güç kullanılmasının gerekli olmadığı anlaşılan başvurucuların kullanılan güç sonucu yaralanmaları olayı hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, soruşturma kapsamında elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olma ilkesiyle çelişmektedir.
(a) Başvurucu Yüksel Şahin Yönünden
68. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(b) Başvurucu Cebrail Bektaş Yönünden
69. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
70. Başvurucular demokratik bir haklarını kullanmak maksadıyla barışçıl bir şekilde toplandıklarını ve yürüyüş gerçekleştirdiklerini, buna karşın kolluk görevlilerince yapılan orantısız bir müdahale ile Anayasa'nın 34. ve Sözleşme'nin 11. maddelerinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
71. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
72. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
73. Başvurucuların katılmış olduğu bir gösteri sırasında kolluk görevlileri tarafından güç kullanılması ile toplantının dağıtıldığı, bunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
74. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
75. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
76. 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
77. Başvuruculara gösteri sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
78. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
79. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması(Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve orantılı (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48) olması gerekir.
80. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi ve gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
81. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun, müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).
82. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün hâlinde değerlendirilerek ortaya konulmalıdır. Bunun dışında toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurmaları diğerleri açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119). Genel olarak polisin müdahalesi orantılı kabul edilse de somut olayın özellikleri gözetildiğinde kolektif olarak kullanılan ancak bireysel hak olan toplanma hakkının başvurucuların eylemdeki tutumları çerçevesinde polisin müdahalesinin ölçülülüğü ayrı ayrı değerlendirilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 145).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
83. Başvurucuların katıldığı bir gösterinin kolluk görevlilerince yapılan müdahale ile dağıtılması sırasında başvurucu Cebrail Bektaş'ın sol ayağına isabet eden gaz kapsülü nedeniyle kırık oluşacak şekilde, başvurucu Yüksel Şahin'in ise yüzüne gelen tazyikli suyun etkisi ile gözlerinden yaralandığı anlaşılmaktadır.
84. Başvurucular dışında kalan on beş kişi hakkında düzenlenen iddianamede bazı göstericilerin kolluk görevlilerine karşı barışçıl olmayan tutum ve davranışlar içinde olduğu belirtilmektedir (bkz. § 19). Ancak başvurucuların da barışçıl olmayan eylemler içinde yer aldıkları yönünde soruşturma evrakına yansıyan bir bilgi ya da belge olmadığı gibi kolluk görevlilerine aktif bir direnme sergiledikleri yönünde delil elde edilemediği de kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda belirtilmiştir. Şu hâlde kolluk görevlilerince toplantıya güç kullanımı ile yapılan müdahalenin başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı açısından zorunlu sosyal bir ihtiyaca karşılık geldiği söylenemeyecektir.
85. Öte yandan müdahale sonucunda başvurucularda meydana gelen yaralanmaların düzeyine bakıldığında müdahalenin orantılı olmaktan da uzak olduğu görülmektedir. Bu durumda zorunlu sosyal bir ihtiyacı karşılamayan ve orantılı da olmayan müdahale, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun değildir.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
87. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
88. Başvurucular ileri sürdükleri hak ihlali iddialarının tespit edilmesini ve yeniden soruşturma yapılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir. Başvurucular maddi ya da manevi tazminat talebinde bulunmamışlardır.
89. Anayasa Mahkemesi Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) başvurusuna dair vermiş olduğu kararda, bireysel başvuruya konu olayın incelenmesi sonucunda ihlal kararı verilmesi durumunda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler hususunda detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Anılan içtihat doğrultusunda 6216 sayılı Kanun uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için temel kural olan eski hâle getirmenin başvuruya konu olayda uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
90. Kolluk görevlilerince başvurulan güç kullanımı sonucunda başvurucu Yüksel Şahin açısından insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, başvurucu Cebrail Bektaş açısından ise eziyet yasağının maddi ve usul boyutları itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca toplantıya yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olması nedeniyle her iki başvurucu açısından toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
91. Eziyet yasağıyla insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Basın Soruşturma No: 2014/204) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
92. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Yüksel Şahin yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, başvurucu Cebrail Bektaş yönünden ise eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Başvurucu Yüksel Şahin yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, başvurucu Cebrail Bektaş yönünden ise Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının, maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin eziyet yasağı ile insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutuna ilişkin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ETEM AYKAÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/10633) |
|
Karar Tarihi: 9/6/2020 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Burak FIRAT |
Başvurucular |
: |
1. Etem AYKAÇ |
|
|
2. Özkan RONA |
|
|
3. Veli ÖZKAN |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Cemile KÜÇÜK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir toplantıya katılan başvurucuların cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 3/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. 2016/10633, 2016/10634 ve 2016/10635 numaralı bireysel başvuru dosyalarının aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/10633 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2016/10633 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, öğretmen olarak görev yapmaktadır. Olay tarihinde başvuruculardan Özkan Rona, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası Bursa Şubesi başkanıdır.
10. Eğitim iş kolunda faaliyet gösteren Türk Eğitim Sendikası, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası ve Aktif Eğitimciler Sendikasının Bursa Şubeleri, gerçekleştirilen okul müdürleri atamalarını protesto etmek amacıyla 10/9/2014 tarihinde çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla bir yürüyüş organize etmiştir. Yürüyüş kapsamında Bursa İl Millî Eğitim Müdürlüğü (Müdürlük) önünde bir basın açıklaması yapılması planlanmıştır.
11. 10/9/2014 tarihinde aralarında başvurucuların da bulunduğu grup saat 12.30'da Şehreküstü Meydanı'nda toplanmaya başlamıştır. Yürüyüş başlamadan önce emniyet görevlileri ile gerçekleştirilen görüşmede, yapılacak konuşmalar ve basın açıklamasının ardından Bursa İl Millî Eğitim müdürü ile katılımcı sendikaların şube başkanlarının yüz yüze görüşmeleri konusunda mutabık kalınmıştır. Anılan grup saat 13.00'te hareket etmiş, Fevzi Çakmak Caddesi'ni takip ederek Müdürlük önüne gelmiştir. Yürüyüş esnasında kamu düzenini aksatan herhangi bir olay yaşanmamıştır.
12. Müdürlük önünde her sendikanın şube başkanı toplanan gruba hitaben konuşma yapmıştır. Yapılan konuşmalar yaklaşık 35 dakika sürmüştür. Son konuşmayı gerçekleştiren sendika temsilcisi konuşmasını sonlandırırken sendika başkanları olarak il millî eğitim müdürü ile görüşeceklerini, gruptan isteyen kişilerin de ilgili birimlerle görüşme yapabileceklerini söylemiştir.
13. Sendika şube başkanlarının Müdürlük binasına girmesinin hemen ardından gruptan bazıları da içeri girmek istemiştir. Bu arada giriş kapısı önünde görev alan sivil polisler grubun içeri girmesini hat oluşturmak suretiyle engellemiştir. Buna karşın içeri girmek isteyen grubun giriş kapısında bulunan sivil polislere yüklenmesi sonucu arbede yaşanmış ve Müdürlük girişi kapanmıştır. Ardından daha önceden Müdürlük içinde tedbir alan emniyet görevlileri kapıya gelerek grubun önünde hat oluşturmuş ve grup içeri alınmamıştır.
14. Emniyet görevlileri tarafından şube başkanlarına, müzakerede temsilci bazında içeriye girileceğinin söylendiği hatırlatılmıştır. Bu teklifin kendileri tarafından da kabul edildiği, çıkan gerginliğe gerek olmadığı, temsilcilerin içeriye girebileceği ve diğer grubun Millî Eğitim Müdürlüğünün önündeki geniş alanda bekleyebileceği ifade edilmiştir. Daha sonra özel kalem müdürü kapıya gelerek gruba hitaben toplu hâlde içeriye giremeyeceklerini ancak sendika yöneticilerinden heyet oluşturmak suretiyle içeriye girilebileceğini topluluğun önünde beyan etmiştir.
15. Sendika yöneticilerinin Müdürlük binasına girmekte ısrarcı olduklarını ifade etmelerinin ardından grup, kapı önünde bulunan polis memurlarına tekrar toplu hâlde yüklenmiştir. Bu arada yapılan eylemin kanunsuz olduğu, eylemin derhâl sonlandırılması gerektiği, aksi takdirde yasal işlem yapılacağı ses yayın aracıyla anons edilmiştir. Akabinde içeri girmeye çalışan grup, kademeli güç kullanmak ve iteklenmek suretiyle merdivenlerden bahçe kısmına indirilmiş; Müdürlük bina girişi güvenliğe alınmıştır. Bu esnada Müdürlük giriş kapısının camlı bölmesi ile bir polis kalkanı kırılmış, bir polis memuru da basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmıştır. Yaşananların ardından gruba hitaben sendikaların temsilcileri tarafından teşekkür konuşmaları yapılmış ve sonrasında grup olaysız bir şekilde dağılmıştır.
16. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) söz konusu toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar hakkında soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sonucunda Savcılık başvurucular hakkında kamu malına zarar verme ile kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma suçlarından 14/1/2015 tarihinde iddianame düzenlemiştir.
17. Başvurucular da dâhil yirmi yedi kişinin yargılandığı dava Bursa 16. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Mahkeme 25/2/2016 tarihli kararında; başvurucuların Müdürlük binasına girme konusunda ısrarcı olduklarını, polis memurlarına doğru toplu hâlde yüklenildiğini ve uyarı anonslarına uymamaları sonucu arbede yaşandığını belirtmiştir. Olay yerinin görüntülerini içeren dokümanları ve sanık savunmalarını birlikte değerlendiren Mahkeme, başvurucular hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Başvurucular, mala zarar verme suçundan ise beraat etmişlerdir.
18. Başvurucular, HAGB kararına itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi 20/4/2016 tarihinde itirazı reddetmiştir. Karar, başvurucuların vekiline 5/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 3/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
21. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ilgili uluslararası hukuk kaynaklarının verildiği kararlar için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30 ve Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 9/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular; yürüyüşün tamamen barışçıl bir şekilde gerçekleştiğini, yerleşik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uygun olarak gerçekleştirdikleri eylemlere devletin tolerans göstermesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Haklarında verilen cezanın yarattığı caydırıcı etkiye dikkat çeken başvurucular ifade özgürlüğü ile sendika ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin olduğundan iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
25. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
27. Başvurucular hakkında 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedilmesi ve başvurucuların 5 yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınmasının toplantı hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
29. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
30. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
31. Başvurucular hakkında açıklanması geri bırakılan hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesine ilişkin kararın kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
32. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
33. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
34. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18). Toplantı hakkı üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
35. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Dilan Ögüz Canan, § 33; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; Adalet Mehtap Buluryer, § 104).
36. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Kamu gücünü kullanan organların toplantılara ve gösteri yürüyüşlerine müdahale ederken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan, §§ 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50).
(c) Barışçıl Toplantı Hakkı
37. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi, gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilme imkânı kişiye sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
(d) Sınırlamanın Niteliği
38. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilirler. Alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; toplantı hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
39. Bununla birlikte güvence altına alınan toplantı hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Somut olayda başvurucuların içinde bulunduğu grup, yeni eğitim-öğretim yılının başlamasına bir hafta kala okul müdürü atamalarını protesto etmek amacıyla Şehreküstü Meydanı'nda toplanarak Müdürlük önüne yürümüş ve burada bir basın açıklaması yapmıştır. Başvurucuların eğitim alanındaki atamaları barışçıl bir şekilde eleştirmelerine, endişelerini veya fikirlerini toplu olarak ifade etmelerine demokratik bir toplumda imkân tanınmalıdır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda devlet yetkililerinin sabırlı ve hoşgörülü bir tutum takınması beklenir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 77).
41. Başvurucuların yürüyüşleri ile başlayan ve dağılmalarına kadar geçen süreçte (bkz. §§ 12-16) polisin sabırlı ve hoşgörülü davranmadığına yönelik herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Aksine emniyet görevlileri gerçekleştirilen yürüyüş ve basın açıklamasının amacına ulaşmasına katkı sağlayacak davranışlar sergilemiştir. Bu davranışlar kapsamında emniyet görevlileri öncelikle grubun Müdürlük kapısına yönelerek içeri girmek istediği ilk teşebbüsü sadece bir hat oluşturarak bertaraf etmiştir. İkinci olarak yetkililer, sendikaların oluşturacağı bir heyetin görüşme yapabileceğini belirtmiş, grubun oluşturulan hattı aşarak ikinci kez içeri girme teşebbüsünde birkaç defa uyarı anonsu yaptıktan sonra kalkanlarıyla itmek suretiyle gruba orantılı bir müdahalede bulunmuş ve Müdürlüğün giriş kapısından grubu uzaklaştırmışlardır. Dolayısıyla emniyet görevlilerinin bu şekildeki yaklaşımı olayın akışına göre kademeli ve orantılı olup somut olayda başvuruculara barışçıl toplantı ve gösteri düzenleme haklarını kullanmaları için kendilerine gerekli hoşgörü ve sabrın gösterilmediği, endişelerini ve muhalif görüşlerini dile getirme fırsatı verilmediği söylenemez.
42. Öte yandan başvurucuların yürüyüş esnasında ve Müdürlük önünde yapılan konuşmalar süresince kamu düzenini bozan ya da bu tehlikeyi ortaya çıkaran davranışları bulunmamaktadır. Başvurucular, yapılan konuşmaların ardından birbirine yakın aralıklarla iki defa Müdürlük binasına girmek için polis hattını aşmak istemiş ancak her defasında orantılı polis müdahalesi ile karşılaşmışlardır. Bu esnada başvurucular ile polis arasında temas yaşanmakla birlikte başvurucuların polise tekme veya tokat atmak ya da sopa ve benzeri aletlerle vurmak gibi herhangi bir fiziki saldırısı olmamıştır. Başvurucuların ikinci kez Müdürlük binasına girme denemelerinde dağılmaları için yapılan uyarı anonslarına uymayarak polis tarafından oluşturulan güvenlik hattına tekrar aşmaya çalışmaları haklarını kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara aykırı olduğu söylenebilirse de bu durum somut olayda kamu düzenini bozucu bir etkiye yol açmamıştır. Son olarak başvurucuların olaysız dağıldıklarını, dağılmaları esnasında herhangi bir polis müdahalesi yaşanmadığını ve kamu düzenini aksatan bir davranışlarının da bulunmadığını dikkate almak gerekir.
43. İlk derece mahkemesi kararına bakıldığında toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığı, eylem nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediği ve kamu düzenin bozulup bozulmadığı hususlarının değerlendirilmediği görülmektedir. Kararda, toplantının olaysız şekilde ve kendiliğinden dağıldığı da gözönüne alınmamıştır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi tarafından müdahalenin zorunlu sosyal bir ihtiyacı karşıladığı, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konamamıştır.
44. Her toplantı ve gösteri yürüyüşü doğası gereği günlük hayatın akışında belli bir karışıklık ya da rahatsızlığa sebep olabileceği gibi belli bir gerginliği ve kargaşayı da bünyesinde taşır (Eylem Onuk, B. No: 2015/8018, 15/11/2018, § 51, Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri,§ 119; Ömer Faruk Akyüz, § 57; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69). Bu bağlamda başvurucuların yürüyüşü ile başlayan ve dağılmalarıyla sona eren sürece bir bütün olarak bakıldığında toplantı ve gösterinin barışçıl niteliğinin ortadan kalktığı sonucuna ulaşmak mümkün gözükmemektedir. Bu tespitler ışığında başvurucuların cezalandırılmaları şeklindeki müdahalenin somut olayda zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği söylenemez.
45. Nitekim somut olayda başvurucuların her biri 1 yıl 3 ay hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmıştır. Başvuruculara verilen ceza ertelenmiş olsa bile HAGB kararı nedeniyle başvurucular beş yıl denetim altına alınmıştır. Haklarında HAGB kararı verilen o dönemde sendika üyesi olan, tekrar bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılmaları kendilerinden beklenebilecek olan başvurucuların bir toplantıya veya yürüyüşe katılmaları ve mahkûm olmaları durumunda mahkûmiyet hükmü açıklanacaktır. Dolayısıyla başvurucular, katıldıkları barışçıl bir gösteri nedeniyle beş yıl boyunca 1 yıl 3 ay hapis cezasının infaz edilme tehdidine maruz kalacak; verilen HAGB kararının sendika üyesi olan başvurucular için herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde caydırıcı bir etkisi olacaktır (Osman Erbil, § 71).
46. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde mevcut başvuruda Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçların gerçekleştirilmesi için gerekli görülen önlemler ile başvurucuların aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Dolayısıyla müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun olduğu söylenemez.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucular, yeniden yargılama talebinde bulunmuşlardır.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
53. İncelenen başvuruda, başvurucular hakkında hapis cezasına hükmedilmesi ve başvurucuların 5 yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa 16. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 718,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.718,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa 16. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/163, K.2016/204) GÖNDERİLMESİNE,
D. 718,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.718,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEZİYET YILDIZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/17038) |
|
Karar Tarihi: 18/6/2020 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Yücel ARSLAN |
Başvurucular |
: |
1. Meziyet YILDIZ |
Vekili |
: |
Av. Sercan ARAN |
|
|
2. Sedat ÇAKMAK |
Vekili |
: |
Av. Doğukan Tonguç CANKURT |
|
|
3. Tankut SERTTAŞ |
Vekili |
: |
Av. Linda Sevinç HOCAOĞULLARI |
|
|
4. Cem KAYA |
Vekili |
: |
Av. Deniz ÖZBİLGİN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir protesto eylemi sırasında pankart açan başvurucuların gözaltına alınması ve idari para cezası verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/3/2017, 27/4/2017, 10/5/2017 ve 4/10/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. 2017/22479, 2017/24110 ve 2017/35506 numaralı bireysel başvurular aralarında konu yönünden irtibat bulunması nedeniyle 2017/17038 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş ve inceleme 2017/17038 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmıştır.
8. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
10. Anayasa Mahkemesi 12/11/2015 tarihli ve E.2015/26, K.2015/100 sayılı kararıyla 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun çocuğun cinsel yönden istismarına ilişkin 103. maddesinin (2) numaralı fıkrasını iptal etmiş ve kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesini uygun görmüştür. Anayasa Mahkemesi 26/5/2016 tarihli ve E.2015/108, K.2016/46 sayılı kararıyla da anılan Kanun maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna, iptaline ve kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.
11. Bunun üzerine 2/12/2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun ile yukarıda anılan Kanun maddesinde değişiklik yapılmıştır. Değişikliğe göre Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hükümler yeniden düzenlenmiş ve mağdurun 12 yaşının altında olması hâlinde cezanın alt sınırını artıran yeni bir hüküm eklenmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları sonrasında ve kanun değişikliği çalışmaları sırasında çocuğa yönelik cinsel istismar suçlarında çocuğun rızasına ilişkin yaş sınırının 15'ten 12’ye düşürülüp düşürülmediği yönünde tartışmalar kamuoyu gündemini meşgul etmiştir.
B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler
12. Başvurucular sırasıyla 1995, 1996, 1997 ve 1994 doğumlu olup olay tarihinde öğrencidir.
13. Başvurucular 20/11/2016 tarihinde saat 14.30 civarında Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Ankara İl Başkanlığı önünde 5237 sayılı Kanun'da Anayasa Mahkemesinin iptal kararları sonrasında yapılacak kanun değişikliği çalışmalarını protesto etmek amacıyla ellerinde bulunan pankartı açmaya çalışmışlardır. Ancak kolluk kuvvetleri tarafından müdahalede bulunulmuş ve pankartı açmalarına izin verilmemiştir. Başvurucuların beyanına göre ilk üç başvurucu pankart açmış, dördüncü başvurucu da pankartın görüntüsünü almaya başlamıştır. Bunun üzerine kolluk kuvvetleri tarafından müdahale edilerek başvurucular yakalanmışlardır.
14. Pankartın üzerinde şunlar yazmaktadır:
"Tecavüzü Aklayan Yasa Meclis'ten Geçmeyecek - Tecavüz Meşrulaştırılamaz Öğrenci Kolektifleri"
15. Polis tutanağına göre polise direnmeye başlayan ve uyarılara rağmen direnmeye devam eden başvurucular hakkında yakalama işlemi yapılmış, yakalama sırasında "Tecavüzcü AKP, Hırsız AKP, Hepiniz Aynısınız, Tecavüzü Aklama Suça Ortak Olma" şeklinde slogan atmışlardır.
16. Başvurucular Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürülmüşler ve 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca 20/11/2016 tarihli idari yaptırım tutanağı ile başvurucuların her birine izinsiz afiş asma eylemini gerçekleştirdikleri gerekçesiyle 219 TL idari para cezası uygulanmıştır.
17. Başvurucular 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesinde afiş asma fiilinin düzenlendiğini oysa somut olayda başvurucuların pankartı ellerinde taşıdıklarını belirterek anılan Kanun hükmüne göre ceza uygulanmasının suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği ve protestonun barışçıl şekilde yapıldığı dikkate alındığında idari para cezası verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal ettiği iddialarıyla idari para cezalarına karşı itiraz yoluna başvurmuşlardır. Başvurucuların itirazlarını Ankara 1., 2., 3. ve 4. Sulh Ceza Hâkimlikleri 30/1/2017, 8/2/2017 20/3/2017, 2/7/2017 tarihli kararları ile reddetmiştir. Anılan kararlarda, idari yaptırım kararları ile verilen idari para cezalarının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.
18. İtirazın reddine ilişkin kararlar, başvuruculara 13/2/2017, 29/3/2017, 10/4/2017 ve 7/9/2017 tarihlerinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular süresinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 5326 sayılı Kanun’un "Afiş asma" kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) ... cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait ... alanlara, rızası olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kâğıt ve benzeri afiş ... asan kişiye, ... idarî para cezası verilir. Aynı içerikteki afiş ve ilânlar, tek fiil sayılır.
(2) Birinci fıkra hükmü, yetkili makamlardan alınan açık ve yazılı izne dayalı olarak asılan afiş ve ilânlar açısından uygulanmaz. ...
...
(4) Bu kabahatler dolayısıyla idarî para cezasına, kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.
..."
20. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Zor ve silah kullanma
Madde 16 - Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
…"
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile bu hak kapsamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun en temel değerleri arasında olduğu ve demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücünün yer aldığı vurgulanmaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeleri ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasa dışı olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar vermekte hatta demokrasinin varlığını sık sık tehlikeye atmaktadır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı kişilere sunulmalıdır (Gün ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8029/07, 18/6/2013, § 70; Güneri ve diğerleri/Türkiye, B. No: 42853/98, 43609/98 ve 44291/98, 12/7/2005, § 76).
22. AİHM Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye (B. No: 19620/12, 23/1/2018) başvurusunda eldeki başvuruya benzer bir konuyu incelemiştir. Söz konusu karar şu şekilde özetlenebilir:
i. AİHM'in kararına konu olayda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası üyesi başvuruculara, gerçekleştirilen grev kapsamında bir okul binasının dış cephesine üzerinde "Bu iş yerinde grev vardır." yazılı afiş astıkları gerekçesiyle 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca idari para cezası verilmiştir. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinde güvence altına alınan barışçıl olarak toplanma özgürlüğü kapsamında incelediği başvuruda değerlendirilmesi gereken başlıca konunun idari para cezasının demokratik toplumda gerekli olup olmadığı hususu olduğunu ifade etmiştir (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 28).
ii. AİHM gösterinin tamamen barışçıl olarak sürdürüldüğüne, gösteride idari makamların veya polisin kamu düzenini korumak için müdahale etmesini gerektirecek taşkınlıklar yaşanmadığına dikkat çekmiştir (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 29). AİHM'e göre başvuranlar görsel bir kirliliğe sebebiyet veren, şiddet içeren bir afiş asmamış ve binanın dış cephesine veya herhangi bir kamu malına zarar vermemişlerdir. Söz konusu afişin asılmasının barışçıl olarak toplanma özgürlüğünün kullanımına bağlı bir unsur olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 33).
iii. AİHM; sulh ceza mahkemesi tarafından yapılan denetimin çok kısıtlı olduğunu, ilgililere isnat edilen fiillerin gerçekliğini doğrulamakla sınırlı kaldığını vurgulayarak itiraz incelemesinde bir yandan barışçıl toplanma hakkının başvurucularca kullanılması, diğer taraftan kamu düzeninin sağlanması, başkasının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi mevcut farklı menfaatlerin dengelenmeye çalışıldığını gösteren hiçbir unsur bulunmadığını belirtmiştir (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 34). AİHM, afişin binada eğitimi herhangi bir şekilde engellediğine dair bir görünüm olmadığını söyleyerek ihtilaf konusu para cezalarının barışçıl olarak toplanma hakkının kullanımı üzerinde caydırıcı bir etkisi olduğu tespitinde bulunmuştur (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 36). AİHM sonuç olarak başvuruculara verilen idari para cezasının demokratik bir toplumda zorunlu olmadığı kanaatini açıklamıştır (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 37).
23. AİHM Obote/Rusya (B. No: 58954/09, 19/11/2019) kararına konu olayda yedi kişiden oluşan ve flash mob (belli bir yerde kendi aralarında haberleşerek birden toplanıp kısa süreli gösteri yaptıktan sonra dağılan ve resmî bir organizasyon içermeyen grup) olarak adlandırılan bir grup, ağızlarına boş kâğıt bantlayarak Rusya Hükûmet binası önünde bir gösteri düzenlemiştir. Saat 13.00 sıralarında toplanan bu kişilere polis saat 13.20'de dağılmaları yönünde ihtarda bulunmuş ve sonrasında polis, dağılma ihtarının gerekçesini soran başvurucuyu polis merkezine götürmüştür. Başvurucuya bildirim yükümlülüğüne uymadığı gerekçesiyle 22 avro idari para cezası verilmiştir. Rusya'nın Toplantı Kanunu'na (Public Events Act) göre iki ve daha fazla kişiden oluşan statik toplantı ve gösterilerde üç gün önceden bildirim zorunluluğu bulunmakta, bir kişiden oluşan gösterilerde ise bildirim şartı aranmamaktadır. AİHM anılan kararda, flash mob şeklinde bir araya gelen kişilerden oluşan grubun yaptığı gösterilerin Toplantı Kanunu kapsamında kalıp kalmadığını gözönüne almadan başvurucunun barışçıl toplantı hakkına riayet edilip edilmediğinin tespitinin AİHM için esas mesele olduğunu belirtmiş, toplantı hakkı çerçevesinde başvuruyu inceleyerek somut olayda flash mobun şiddete teşvik ve kamu düzenine yönelik bir tehdit içermediği ve eylemin demokratik ilkelerin reddi niteliğinde olmadığı tespitiyle toplantı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 18/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; çocuğun cinsel yönden istismarına ilişkin yasa değişikliğini protesto etmek amacıyla pankart açtıklarını, eylemlerinin Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan gösteri hakkı kapsamında kaldığını, ifade ve toplantı hakkının toplantının yapılacağı alanı belirleme özgürlüğünü de içerdiğini belirterek barışçıl şekilde yaptıkları protesto eylemine müdahale edilerek haklarında yakalama işlemi yapılması ve idari para cezası verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.
26. Başvurucular ayrıca idari para cezasının dayandığı Kanun hükmünde düzenlenen kabahatin oluşması için izinsiz bez, kâğıt veya benzeri afiş ya da ilan asılmasının düzenlendiği oysa kendilerinin eyleminin pankart açmak şeklinde olduğunu ve bunun bir yaptırımının bulunmadığını, Hâkimlik kararlarında söz konusu kabahate ilişkin Kanun hükmünün nasıl uygulandığının gerekçesinin yer almadığını belirterek gerekçeli karar hakkı ve suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular hakkında izinsiz afiş asmaya ilişkin5326 sayılı Kanun'un 42. maddesine göre işlem yapıldığı, afiş içeriğiyle ilgili herhangi bir yaptırım uygulanmadığı, somut olayda asılan afişin toplanma özgürlüğünün kullanımına bağlı bir unsur olduğu dikkate alındığında başvurucuların iddialarının bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (katılımcı sayısı bakımından somut olaya benzediği ölçüde bkz. § 23)
28. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
30. Protesto amaçlı toplantıya müdahale edilerek başvurucular hakkında yakalama işlemi yapılması suretiyle gösterinin engellenmesi ve açtıkları pankart nedeniyle izinsiz afiş asma fiilini işledikleri gerekçesiyle başvurucuların idari para cezası ile cezalandırılmalarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
(1) İdari Para Cezaları Yönünden
33.Somut olayda başvuruculara 5326 sayılı Kanun'un "Afiş asma" kenar başlıklı 42. maddesinde yer alan "Meydanlara veya parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara, rızası olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kağıt ve benzeri afiş ve ilan asmak" hükmü esas alınarak idari para cezası uygulanmıştır. İdari para cezasına ilişkin tutanakların izinsiz afiş asma fiili nedeniyle düzenlendiği ve tutanaklarda başvurucuların eylemine dair bir açıklama yapılmadığı görülmüştür.
34. Uygulanan cezaya dayanak olarak gösterilen 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesinin gerekçesinde; toplumun tüm bireylerinin kullanımına tahsis edilmiş bulunan meydan ve parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara -yetkili makamlardan açık ve yazılı bir izin alınmadıkça- bez, kağıt ve benzeri afiş veya ilan asılmasının bu madde hükmü ile kabahat olarak tanımlandığı belirtilmiştir. Gerekçede görüntü kirliliği oluşturan bu nesnelerin -özel kişilere ait alanlara da- ilgilisinin rızası bulunmadıkça asılamayacağı, doğal olarak bu tür afiş ve ilanlar tek nüsha olmayacağından, -aynı içerikte olmak kaydıyla- sayısı ne kadar olursa olsun bütün afiş ve ilanların tek fiil olarak kabul edileceğine yer verilmiştir. Madde gerekçesinde yetkili makamdan verilen izne dayalı olarak afiş ve ilan asılması durumunda ise fiilin hukuka uygun olacağı ifade edilmiştir. Bu nedenle somut başvuruya konu toplantı sırasında afiş açma olgusunun mevzuat ve gerekçesinde belirtilen izinsiz afiş asma kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilmelidir (afiş asılmasının somut olayın şartlarına göre ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve görüntü kirliliği yönünden değerlendirmeler için bkz. Gökçe Ekin Baran, B. No: 2016/13539, 9/1/2020, §§ 30-36; toplantı hakkı yönünden bkz. Sinan Cem Öztürk, B. No: 2016/13477, 9/1/2020, §§ 40-48).
35. Anayasa'da Türkiye Cumhuriyeti devletinin insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında hukuk devletinin insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlet olduğunu vurgulamıştır (5326 sayılı Kanun'un 37. maddesi yönünden suç ve cezaların kanuniliği ilkesine ilişkin olarak bkz. Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017, § 105).
36. Anayasa Mahkemesinin Cem Burak Karataş kararında yukarıdaki ilkeler gözetilerek Anayasa'nın 6. maddesine göre hiç kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı, kamu makamlarının kendilerince rahatsız edici buldukları hâl ve davranışları hukuk boşluğu bulunduğunu öne sürerek yorum yoluyla cezalandırmaları ve bu suretle kanunda öngörülmeyen bir kabahat ihdas etmelerinin kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır.
37. Yasa koyucunun 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesinde görüntü kirliliğini önlemek için kanuni düzenleme yaptığı ve bu davranışı yaptırıma bağladığı görülmektedir. Anılan Kanun hükmünde afiş asma eylemini işleyen kişiye yaptırım uygulanacağı açık olup somut olayda başvurucuların bu şekilde eylemi olduğu yönünde herhangi bir tespit yoktur. Gerek 5237 sayılı Kanun'da gerekse 5326 sayılı Kanun'da ifade hürriyetinin ve bunun daha özel şekli olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasının araçlarından birisi olan, barışçıl olmak ve şiddete çağrı içermemek kaydıyla Anayasa'nın korumasında olan tek başına afiş veya pankart açma/taşıma fiilinin suç veya kabahat olarak düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Kabahat kavramı 5326 sayılı Kanun’un 2. maddesinde “kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık” olarak tanımlanmış olup 5326 sayılı Kanun'un hiçbir hükmünde izinsiz afiş açma ya da pankart taşıma fiili kabahat olarak belirtilmemektedir. Dolayısıyla 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesinde yer alan "izinsiz afiş asmak" hükmünün "afiş açma veya pankart taşıma" fiili bakımından kanunilik unsurunu taşımadığı ve anılan fiili kapsamadığı sonucuna varılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Cem Burak Karataş, §§ 114, 115; Murat Ünal, B. No: 2015/226, 12/12/2018, § 33).
38. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların 5326 sayılı Kanun'da kabahat olarak öngörülmemiş olan fiilleri nedeniyle kamu makamlarınca yoruma dayalı olarak idari para cezası ile cezalandırılmaları nedeniyle müdahalenin kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
(2)Toplantının Engellenmesi ve Yakalama İşlemi Yönünden
ii. Kanunilik
39.2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
iii. Meşru Amaç
40. Başvuruculara müdahale edilmesi ile sonrasında başvurucuların idari para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iv. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
41. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
42. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğü ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).
43. İfade özgürlüğünde olduğu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da sadece toplumun geneli tarafından savunulan, kabul gören görüş ve fikirleri korumakla yetinmez. Bunun haricinde toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şoke edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenebilir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 33).
44. Toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur. Bununla birlikte -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasal ve kamusal meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45; Ömer Faruk Akyüz, § 53).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
45. Buna göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahale zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70) ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan, §§ 33, 56; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74) demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(c) Barışçıl Toplantı Hakkı
46. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle mevcut düzenin değiştirilmesi gerektiğini savunanlara dahi toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla bu fikirlerini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Olay tarihinde öğrenci olan başvurucular iktidar partisinin il binası önünde toplanarak ve pankart açarak o dönemde kamuoyu gündeminde olan, çocuğun cinsel yönden istismarına ilişkin kanun çalışmalarını ve iktidar partisinin konuya yaklaşımını kendi bakış açılarına göre protesto etmek istemişlerdir.
48. Olay tutanağına göre dört kişi olan başvurucular toplanarak çocuğun cinsel yönden istismarına ilişkin yasa çalışmalarının devam ettiği ve kamuoyunda tartışmaların yoğun olduğu günlerde düzenledikleri protesto gösterisi sırasında bir pankart açmışlardır. Pankart üzerinde yer alan "Tecavüzü Aklayan Yasa Meclis'ten Geçmeyecek - Tecavüz Meşrulaştırılamaz Öğrenci Kolektifleri" şeklindeki ifadelerin şiddete teşvik edici veya şiddet çağrısında bulunan ifadeler olmadığı görülmektedir. Tutanaklara göre başvurucuların eylemi başlar başlamaz kolluk kuvvetleri tarafından müdahale edilmiş ve eylemlerini gerçekleştiremeden haklarında yakalama işlemi yapılmıştır. Dosya kapsamında afiş içeriği nedeniyle başvurucular hakkında kamu makamlarınca herhangi bir adli veya idari soruşturma açıldığı yönünde bir bilgi bulunmamaktadır.
49. Toplantı veya gösteri yürüyüşüne müdahalenin gerekli olduğu durumlarda 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve Yargıtay içtihatları uyarınca zorunlu olup, göstericilerin öncelikle toplantının ya da gösterinin kanuna aykırı yapıldığı yönünde ihtar edilmesi, toplananlara müdahale edilmeden önce yapılması gereken bu ihtarın uygun vasıtalarla -örneğin megafonla-yapılması ve ihtardan sonra göstericilerin dağılmaları için makul bir süre tanınması gerekir (Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, §§ 22, 23, 51). Ancak barışçıl amaçlarla bir araya gelen kişilerin kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan davranışlarına ise devletin sabır ve hoşgörü göstermesi de çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54). Her somut olaya göre kolluk kuvvetlerinin kamu düzeninin sağlanması veya bozulmasının önlenmesi amacıyla göstericilere müdahale edilmesinin gerekli olup olmadığını değerlendirerek ihtarda bulunduktan sonra makul bir süre tanıması veya devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında gerekli güvenlik önlemlerini almak suretiyle belli bir süre gösteri yapılmasına hoşgörü göstermesi gerekir.
50. Somut olayda idarenin ya da Hâkimliklerin toplantının barışçıl olmadığına, kamu düzeninin bozulduğuna, bozulma tehlikesinin ortaya çıktığına dair bir tespiti ve değerlendirmesi de bulunmamaktadır. Bir başka deyişle kamu makamlarınca grubun kamu düzenini bozduğu ya da bozma tehlikesi oluşturduğuna dair bir gerekçe de ortaya konulmamıştır. Ayrıca kolluk kuvvetleri tarafından herhangi bir ihtar yapılmaksızın ve makul bir süre tanınmaksızın gruba müdahale edildiği, kısa bir süre olsa bile pankartın açılarak gösteri yapılmasına tahammül gösterilmediği ve bu şekilde başvurucuların anayasal güvence altında olan barışçıl gösteri haklarını kullanmalarına engel olunduğu anlaşılmıştır.
51. Sonuç olarak başvurucuların şiddet içeren davranışlarının bulunmadığı, sayıca az kişiden oluşan bir grubun söz konusu olduğu ve gündemde tartışmalara yol açan bir mesele ile ilgili görüşlerini protesto yoluyla dile getirdikleri dikkate alındığında belli bir süre kolluk tarafından hoşgörü gösterilmesi gerektiren bir durum olduğu kuşkusuzdur.
52. Somut olayın koşulları çerçevesinde barışçıl bir protesto gösterisi sırasında başvuruya konu afişin açılması ve gösteri yapılması nedeniyle başvuruculara müdahale edilmesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulamamıştır (benzer yönde bkz. Sevinç Hocaoğulları, § 52).
53. Ayrıca barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında hukuken kınanabilir bir olaya karışmayan kişilere en hafif kabul edilecek cezanın dahi uygulanması caydırıcı etki doğurabilecektir (Osman Erbil, §§ 51, 71; Ömer Faruk Akyüz, § 60).
54. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığından Anayasa’nın 34. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini ve maddi zararlarının karşılığında -verilen idari para cezası tutarında- ayrı ayrı 219 TL maddi tazminat; başvurucu Tankut Serttaş 10.000 TL, diğer başvurucular ise ayrı ayrı 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
57. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
58. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
59. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
60. İncelenen başvuruda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden ve eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.
61. Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Hâkimliklere gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
62. Maddi tazminat talebine ilişkin olarak ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
63. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuların her birine ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2016/6358) ve Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2016/6595), Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2016/6591), Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2016/6796) GÖNDERİLMESİNE,
D. 5.000 TL manevi tazminatın başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUTLU ÖZTÜRK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/8525) |
|
Karar Tarihi: 28/1/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 18/3/2021-31427 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucular |
: |
1. Mutlu ÖZTÜRK |
|
|
2. Aydın ŞALIŞ |
|
|
3. Hüseyin FİDANBOY |
|
|
4. Mehmet Emin ELMA |
|
|
5. Ali EDEBALİ |
|
|
6. Müslüm KILIÇ |
|
|
7. Necla YILDIZ |
|
|
8. Songül ÇELİK |
|
|
9. Şefa ALAR |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Ramazan DEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucuların toplantıya katılmaları ve toplantıda slogan atmaları dolayısıyla tutuklanmaları nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/2/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türk Silahlı Kuvvetlerince Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarının devamı olarak 9/10/2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı başlatılmıştır. Millî Savunma Bakanlığının 9/10/2019 tarihinde söz konusu harekâta ilişkin yaptığı basın açıklaması şöyledir:
"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatları ile hazırlanan 'Barış Pınarı Harekât Planı' Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bugün saat 16.00’dan itibaren uygulanmaya başlanmıştır.
Harekât, ülkemizin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, BMGK’nin terörle mücadeleye yönelik özellikle 1373 (2001), 1624 (2005), 2170 (2014), 2178 (2014), 2249 (2015), 2254 (2015) sayılı kararları ve BM sözleşmesinin 51’inci maddesinde yer alan 'Meşru Müdafaa Hakkı' çerçevesinde, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olarak icra edilmektedir.
Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekâtı’nda olduğu gibi, harekâtın planlama ve icrasında sadece teröristler ile bunlara ait barınak, sığınak, mevzii, silah, araç ve gereçler hedef alınmakta, sivil/masum kişilerin ve harekât bölgesindeki tarihi, kültürel, dini yapılar, altyapı tesisleri ile bölgede bulunması muhtemel dost ve müttefik ülke unsurlarının zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyet gösterilmektedir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur."
9. Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Başkanlığı ve Beykoz, Beşiktaş, Beylikdüzü, Şişli, Bağcılar İlçe Başkanlıklarının sosyal medya hesapları üzerinden 12/10/2019 tarihinde "Partimizin 7. yıl kuruluş yıldönümü vesilesiyle savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı savunmak için 13 Ekim günü saat: 14.30’da Beşiktaş HDP ilçe binasında Eş Genel Başkanımız Sayın Sezai Temelli ve vekillerimizle buluşacağız. Yüreği yaşamdan ve demokrasiden yana atan herkesi davet ediyoruz. Savaşa Hayır Barış Hemen Şimdi!" şeklinde bir etkinlik çağrısı yapılmıştır.
10. Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğünce bu çağrılar üzerine bir toplantı düzenleneceği yönünde bilgi alınmış ve Beşiktaş Kaymakamlığından söz konusu etkinliğe izin verilmemesi talep edilmiştir. Kaymakamlık oluruyla kabul edilen talep yazısı şöyledir:
"HDP ilçe teşkilatlarına ait olduğu değerlendirilen sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlarda 'Partimizin 7. Yıl kuruluş yıldönümü vesilesiyle savaşa karşı BARIŞI, ölüme karşı YAŞAMI savunmak için 13 Ekim günü (yarın) saat: 14.30’da Beşiktaş HDP ilçe binasında Eş Genel Başkanımız Sayın Sezai Temelli ve vekillerimizle buluşacağız. Yüreği yaşamdan ve demokrasiden yana atan herkesi davet ediyoruz. Savaşa Hayır Barış Hemen Şimdi!' şeklinde paylaşımlar olduğu ve toplanma çağrıları yapıldığı görülmektedir.
Bu kapsamda yapılması muhtemel protestolar sırasında suç işleneceğine dair açık ve yakın bir tehlike mevcut olduğundan milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliğinin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 32/b, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 23/f maddesi kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Barış Pınarı Operasyonunu protesto ile ilgili kapalı yer toplantısı, açık hava toplantısı, gösteri yürüyüşü, oturma eylemi, basın açıklaması vb. Faaliyetlere izin verilmemesini takdirlerinize arz ederim."
11. HDP Beşiktaş İlçe Başkanlığında yapılacak olan etkinliğe Beşiktaş Kaymakamlığınca izin verilmemesi üzerine anılan yerde kolluk kuvvetleri hazır bulunmuştur. 13/10/2019 tarihinde saat 15.00 itibarıyla başvurucuların da aralarında bulunduğu Partililer alana gelmeye başlamıştır. HDP milletvekilleri ve yöneticileri Parti binasına girmiş, akabinde milletvekilleri bina dışında basın açıklaması yapmak istemiştir. Kolluk kuvvetleri söz konusu etkinliğe izin verilmediğini belirtmiş, daha sonra Partililer binaya girerek burada basın açıklamasında bulunmuştur. Basın açıklaması yapıldıktan sonra saat 15.20 sıralarında Parti görevlileri binadan çıkarak Parti binasına yakın bir yerde bekleyen 30-40 kişilik gruba doğru yürümüş ve bu şahıslar ile birlikte "Katil Devlet, Biji Berhodane Rojova, Biji Berhodane Kobane" şeklinde sloganlar atmaya başlamıştır.
12. Olaya ilişkin olarak kolluk görevlilerince tutulan tutanakta başvurucuların aralarında bulunduğu grubun kaldırımı ve araç yolunu kapattıkları, böylelikle araç ve yaya güvenliğini tehlikeye düşürdükleri ifade edilmiştir. Buna göre kolluk kuvvetlerince sesli cihazlarla gruba dağılmaları ihtarında bulunulmuş, ihtara rağmen dağılmayan gruba müdahale edilmiştir. İhtara rağmen dağılmayan grup içinde yer alan başvurucular yakalanmış ve savcının talimatıyla gözaltına alınmıştır.
13. Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğünün olaya ilişkin hazırladığı 13/10/2019 tarihli Açık Kaynak Araştırma Tutanağı şöyledir:
"Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Büro Amirliği olarak sosyal medya sitesi twitter üzerinde yapılan açık kaynak araştırmalarında İstanbul Beşiktaş, Bağcılar İlçe teşkilatlarına ait olduğu değerlendirilen hesaplar tarafından halkların demokratik partisinin kuruluş yıldönümü bahane edilerek 9 Ekim 2019 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye ülkesi kuzeyinde bulunan PKK/KCK, PYD/YPG terör örgütleri mensuplarına yönelik başlatılan Barış Pınarı Harekatı'nı protesto etmek amacıyla ‘Savaşa karşı Barışı, ölüme karşı yaşamı savunmak için 13 Ekim günü saat: 14.30’da Beşiktaş HDP ilçe binasına yüreği yaşamdan ve demokrasiden yana atan herkesi davet ediyoruz.’ şeklinde paylaşımlar yapıldığı görülmüş (Ek1,Ek2,Ek3),
Konu ile ilgili belirtilen alanda gerekli güvenlik tedbirleri alınmış olup belirtilen çağrı saati olan 14:30 sıralarında Beşiktaş HDP binası içerisinde aralarında HDP milletvekillerin de bulunduğu bir grup bina içerisine girerek burada HDP eş genel başkanı Sezai Temelli tarafından basın açıklaması gerçekleştirilmiş, basın açıklamasına dair görüntü Ek4’te sunulmuş,
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli Ek4’te görseli bulunan 32 saniyeden ibaret video görüntülerinde ‘Bu ülkenin onurlu vatandaşlarına sesleniyorum bugün savaşa karşı çıkmak ülkemize sahip çıkmaktır. Bugün savaşa karşı çıkmak geleceğimize çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmaktır. Bunu bildikleri için herkesin sesini kısmaya çalışıyorlar. Tüm aydınlara sesleniyorum, hukukçulara, gazetecilere sesleniyorum. Akademisyenlere Sesleniyorum. Şimdi savaşa karşı çıkma zamanıdır. Sesimizi yükseltme zamanıdır.' şeklinde konuşma yaptığı, HDP genel Merkezi'nin onaylı twitter hesabı olduğu değerlendirilen hesaptan yapılan paylaşımdan anlaşılmış, basın toplantısı akabinde HDP binasından dışarıya çıkan grup bu esnada bina önünde bekleyen gruba dahil olarak Barbaros Bulvarı üzerinden Meydan (sahil) istikametine yürüyüşe geçmiş,
Ek5’te görseli sunulan 14 saniyelik video içeriğinde Barbaros Bulvarından sahil istikametine inen grubun arasında kaçan şahıslar olduğu, gruba mensup şahısların video kaydına girmediği, ancak 'Savaşa Hayır, Barış Hemen Şimdi' şeklinde ve video içeriğinde ne dediği anlaşılmayan şekilde slogan attıkları görülmüştür."
14. Gözaltına alınan başvurucuların müdafileri eşliğinde emniyette ifadeleri alınmıştır. Başvuruculara söz konusu toplantı ve bu toplantıda "Katil Devlet, Biji Berhodane Rojava, Biji Berhodane Kobane" şeklinde slogan atıp atmadıkları sorulmuştur. Başvurucuların ifadeleri özetle şöyledir;
- Aydın Salış ifadesinde; HDP'nin kuruluş yıldönümü toplantısı için Beşiktaş Meydanı'ndaki HDP binasına doğru gittiğini, polislerin orada kalabalığa müdahale ettiğini gördüğünü, hiçbir yasa dışı eyleme katılmamasına rağmen orada bulunduğu için gözaltına alındığını, herhangi bir slogan atmadığını, böyle bir slogan atıldığını da duymadığını, suçlamaların tamamen asılsız olduğunu belirtmiştir.
- Hüseyin Fidanboy ifadesinde; HDP'nin Küçükçekmece ilçe başkanı olduğunu, kuruluş yıldönümü toplantısı için ve eş başkanları karşılamak amacıyla Beşiktaş Meydanı'ndaki ilçe binası önüne gelir gelmez polislerin herhangi bir uyarı yapmadan biber gazı ile saldırdığını, sonra gözaltına alındığını, kimseye zorluk çıkarmadığını, dağılmamakta ısrar eden bir kişiyi de görmediğini, herhangi bir slogan atmadığını, böyle bir slogan atıldığını da duymadığını, suçlamaların tamamen asılsız olduğunu belirtmiştir.
- Şefa Alar ifadesinde; HDP'nin kuruluş yıldönümü toplantısı için arkadaşlarıyla Beşiktaş Meydanı'nda buluştuklarını, eş başkanların basın açıklamasının yapılacağı HDP binasına girmek istediklerini ancak polislerin girmelerine izin vermediğini, basın açıklamasını duymadıklarını, aşağıda bekledikleri sırada polislerin dağılma ihtarında bulunarak müdahale ettiğini, dağılmamakta ısrarcı olmadıklarını, polislere zorluk çıkarmadıklarını, apar topar gözaltına alındıklarını, herhangi bir slogan atmadığını, böyle bir slogan atıldığını da duymadığını, suçlamaların tamamen asılsız olduğunu belirtmiştir.
- Mutlu Öztürk ifadesinde; HDP’nin kuruluş yıldönümü toplantısı için arkadaşlarıyla Beşiktaş Meydanı'nda buluştuklarını, orada bulunan polislerce sebepsiz bir şekilde gözaltına alındıklarını, polislere zorluk çıkarmadıklarını, neden gözaltına alındığını bilmediğini, herhangi bir slogan atmadığını, böyle bir slogan atıldığını da duymadığını, suçlamaların tamamen asılsız olduğunu belirtmiştir.
- Songül Çelik ifadesinde; HDP’nin kuruluş yıldönümü toplantısı için arkadaşlarıyla Beşiktaş Meydanı'nda buluştuklarını, polislerin basın açıklamasını dışarıda değil Parti binası içinde yapılmasını istediğini, basın açıklamasının bina içinde yapıldığını, dışarı çıktıklarında polislerin müdahale ettiğini, apar topar gözaltına alındıklarını, darbedildiklerini, yasa dışı bir eylemde bulunmadıklarını, sebepsizce böyle bir müdahaleye maruz kaldıklarını, herhangi bir slogan atmadığını, suçlamaların tamamen asılsız olduğunu belirtmiştir.
- Ali Edebali ifadesinde; üyesi olduğu HDP'nin Genel Merkezinden gönderilen mesaja binaen Beşiktaş ilçesinde bulunan Parti binasına gittiğini, burada HDP eş genel başkanının, milletvekillerinin ve Parti yöneticilerinin basın açıklaması yaptığını, basın açıklamasından sonra binadan çıktığını, çıktıktan sonra vapura binmek üzere meydana doğru yürüdüğü esnada polislerce gözaltına alındığını, polisin dağılma ihtarını duymadığını, slogan atmadığını, ''Savaşa Hayır'' diye bir slogan duyduğunu ancak o esnada kargaşa olduğundan kimin slogan attığını görmediğini, isnat edilen suçlamayı kabul etmediğini belirtmiştir.
- Müslüm Kılıç ifadesinde; HDP üyesi olduğunu, sosyal medyadaki çağrı üzerine Parti binası önüne geldiğini, polislerin Parti binasına girmeye izin vermemesi nedeniyle yakın civarda beklemeye başladığını, bu esnada polislerin dağılma ihtarında bulunduğunu, ihtara uyarak alandan meydana doğru uzaklaşmaya çalışırken gözaltına alındığını, HDP'nin kuruluş yıldönümü nedeniyle orada bulunduğunu, başka bir amacının olmadığını, direnmemesine rağmen kolluğun kötü muamelesine maruz kaldığını, herhangi bir slogan atmadığını, yaşanan arbedede slogan atıldığını duymadığını belirtmiştir.
- Mehmet Emin Elma ifadesinde; HDP Zeytinburnu İlçe Teşkilatı Yönetim Kurulunda görevli olduğunu, HDP'nin kuruluş yıldönümü münasebetiyle Parti binasına gittiğini, binanın çevresinin polislerce kapatılması üzerine yakın civarda beklemeye başladığını, dağılma anonsu üzerine alandan ayrılarak meydana doğru yürüdüğünü, slogan atıldığını duyduğunu ancak sloganın ne şekilde olduğunu hatırlamadığını, kendisinin bir slogan atmadığını, kuruluş yıldönümü nedeniyle orada bulunduğunu, başka bir amacının olmadığını, Barış Pınarı Harekâtıyla ilgili de herhangi bir söylemde bulunmadığını belirtmiştir.
- Necla Yıldız ifadesinde; HDP'de daha önceden yöneticilik yaptığını, HDP'nin kuruluş yıldönümü münasebetiyle Partinin sosyal medya hesaplarından yapılan çağrılar üzerine Parti binasına gittiğini, o esnada polisin dağılma çağrısı yaptığını, çağrıya uyarak alandan ayrılıp meydana doğru yürüdüğü sırada polislerce yakalandığını, herhangi bir slogan atmadığını, kargaşa nedeniyle böyle bir slogan atıldığını da duymadığını, suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir.
15. Başvurucular 14/10/2019 tarihinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından tutuklanmaları istemiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir. Tutuklamaya sevk yazısının içeriği şöyledir:
"Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından güney sınırımızda 9/10/2019 günü terör örgütlerine yönelik olarak Barış Pınarı Operasyonu başlatıldığı, akabinde operasyona karşı olarak Halkların Demokratik Partisi tarafından sosyal medya üzerinden 'Savaşa Karşı Sesini Yükselt' diyerek 13/10/2019 günü saat 15:00'de eylem çağrısında bulunulduğu, bunun üzerine Beşiktaş Kaymakamlığı'nın 12/10/2019 tarih ve 2019/123 sayılı kararı ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Barış Pınarı Operasyonu ile ilgili kapalı yer toplantısı, açık yer toplantısı, gösteri yürüyüşü, oturma eylemi, basın açıklaması ve benzeri faaliyetlerin yasaklandığı,
Buna rağmen şüpheliler Mutlu Öztürk, Songül Çelik, Mehmet Emin Elma, Şefa Alar, Ali Edebali, Müslüm Kılıç, Aydın Şalış, Necla Yıldız ve Hüseyin Fidanboy'un da aralarında bulunduğu grubun 13/10/2019 günü saat 15:30 sıralarında Beşiktaş Meydanı'nda yasadışı olarak toplandıkları, kolluk görevlilerinin toplantının yasak olduğunu defalarca gruba bildirmesine rağmen grubun dağılmamakta ısrar ederek 'katil devlet, biji berhodane rojava, biji berhodane kobane' (yaşasın Kuzey Suriye direnişi ve yaşasın Ayn el Arap direnişi) diyerek slogan attıkları, grubun, kolluk görevlileri tarafından dağıtılarak şüphelilerin yakalandığı, şüphelilerin attıkları sloganlarla YPG silahlı terör örgütünün kontrol altındaki Suriye'nin kuzeyi ve Ayn el Arap şehirlerindeki YPG'li teröristlere moral destekte bulundukları, bu konuda kamuoyu oluşturmaya çalıştıkları, böylelikle YPG silahlı terör örgütünün propagandasını yaptıkları, şerefli Türk ordusuna katil diyerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne hakaret ettikleri, şüphelilerin üzerilerine atılı suçları işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla; şüphelilerin üzerilerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suçlara dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın 100. vd. maddeleri uyarınca tutuklanmalarına... [karar verilmesi talep olunur.]"
16. Başvurucular 14/10/2019 tarihinde İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin huzuruna çıkarılmıştır.
- Başvurucu Ali Edebali sorgusunda; HDP üyesi olduğunu, İstanbul yönetiminden toplantı çağrısı gelmesi üzerine Beşiktaş'ta Parti başkanı ile birlikte basın açıklaması yapıldığını, dağıldıkları esnada polislerin üzerilerine doğru koşmaya başladığını, slogan atmadığını, basın açıklamasının kapalı alanda yapıldığını, afiş vs. olmadığını, yarım saat içinde dağıldıklarını ifade etmiştir.
- Başvurucu Hüseyin Fidanboy sorgusunda; toplantı ve basın açıklaması için orada bulunduğunu, bir slogan duymadığını, pankart veya afiş görmediğini, yapılan anonsu duymadığını, basın açıklamasına katılmak üzere Parti binası önüne varmadan otobüs durağında gözaltına alındığını ifade etmiştir.
- Başvurucu Müslüm Kılıç sorgusunda; olay günü illegal bir durumun bulunmadığını, mensubu olduğu Partinin kuruluş yıldönümü münasebetiyle oraya gittiğini, polisin dağılma uyarısında bulunduğunu, dağıldıkları esnada polisin saldırısına uğradıklarını, Parti binasında bir toplantı olduğunu, gösteri yapılmadığını, herhangi bir pankart görmediğini, kimseye bir zarar gelmediğini ve taşkınlık olmadığını, kendilerine orantısız bir güç uygulandığını ifade etmiştir.
- Başvurucu Aydın Salış sorgusunda; herhangi bir suç işlemediğini, HDP'nin kuruluş yıldönümü münasebetiyle gösteriye katıldığını, slogan atmadığını, atanı da duymadığını ifade etmiştir.
- Başvurucu Şefa Alar sorgusunda; bir eylem veya gösteri için orada bulunmadıklarını, Partinin kuruluş yıldönümünü kutlamak için basın açıklaması yapılması amacıyla orada bulunduğunu, polislerin Parti binasına girmelerine izin vermediğini, slogan atmadığını, atanı da duymadığını, gaz atılınca kaçmaya başladığını, akabinde polis tarafından gözaltına alındığını ifade etmiştir.
- Başvurucu Mehmet Emin Elma sorgusunda; slogan atmadığını, slogan duyduğunu ancak kim tarafından nasıl atıldığını fark etmediğini, hastalığı nedeniyle gazdan dolayı kaçmak durumunda kaldığını, sonra gözaltına alındığını belirtmiştir.
- Başvurucu Mutlu Öztürk sorgusunda; herkes gibi toplantı hakkının olduğunu, sloganları duymadığını, HDP ile ilgili "Hak, Hukuk, Adalet HDP ile Gelecek ve HDP Doğum Günün Kutlu Olsun" şeklinde slogan attığını, anayasal gösteri hakkının çiğnendiğini, Kaymakamlığın ve kolluk kuvvetlerinin temel anayasal hakkını engellediğini, bir partinin kuruluş yıldönümü kutlamasını kimsenin engelleme hakkının bulunmadığını beyan etmiştir.
- Başvurucu Necla Yıldız sorgusunda; suçlamayı kabul etmediğini, slogan atmadığını, oraya vardığı zaman kargaşa hâlinin söz konusu olduğunu, kuruluş yıldönümü kutlaması için oraya gittiğini ancak etkinliğe yetişemediğini, duraktayken gözaltına alındığını ifade etmiştir.
- Başvurucu Songül Çelik sorgusunda; suçlamayı kabul etmediğini, basın açıklamasının yapıldığı binadan çıktıktan sonra gözaltına alındığını, herhangi bir slogan atmadığını, atıldığını da duymadığını belirtmiştir.
17. Hâkimlik 14/10/2019 tarihinde başvurucuların atılı suçlardan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Soruşturma dosyasında bulunan yakalama tutanağı, şüpheliler savunması, diğer kolluk tutanakları ve diğer belgeler incelendiğinde; 13/10/2019 tarihli kolluk tutanağında Beşiktaş Akatlar mahallesinde bulunan MKM'de yapılacak olan etkinlik ile hdp Beşiktaş ilçe başkanlığında yapılacak olan etkinliğe Beşiktaş Kaymakamlığının izin vermediği, 13/10/2019 günü saat 15:00 sıralarında hdp ilçe başkanlığı önüne partililerin gelmeye başladığının görüldüğü, partililere parti binasında basın açıklaması yaptıkları, açıklamada barış pınarı harekatını eleştirdikleri bilgisinin alındığı, saat 15:20 itibarı ile bina içerisinden çıkışların başlandığı, bu esnada yakın bir yerde bekleyen 30-40 kişilik bir gruba doğru yürüdükleri, bu şahıslarla birlikte 'katil devlet, yaşasın kuzey suriye direnişi ve yaşasın kobane direnişi' şeklinde slogan atmaya başladıkları tespit edilmiş, dağılmaları gerektiği yönünde defalarca anons edilmesine rağmen dağılmak istemeyen şüphelilere müdahale edilerek gözaltına alındığı, şüphelilerin bu sloganları atanlardan ve kanuna aykırı toplantıya devam etmek isteyen şahıslar olduğuna dair tespitin bulunduğu Türk Silahlı Kuvvetlerine sınır ötesinde yürütmüş olduğu terör örgütlerine karşı Barış Pınarı Harekatına karşı kamuoyu sağlama ve terör örgütü YPG'ye destek sağlamak istendiğine dair şüphenin varlığı, şüphelilerce yapılan eylemin zaman ve amaç bakımından ehemmiyeti dikkate alınarak yine şüphelilerin eyleminin ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığı, açıkça terör örgütünün şiddet içeren eylemlerini meşru gösterecek şekilde ve destek sağlamak amacıyla yapıldığına dair kuvvetli suç şüphesinin bulunması, söz konusu eylemlerin halkın yoğun olarak yaşadığı yerlerde gerçekleştirilmesinin halkın galyana gelmesi ihtimalini ortaya çıkardığı bu şekilde şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, yüklenen suçun yasada öngörülen ceza miktarı, alması muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu, Soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan ‘ölçülülük’ ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheliler açısından ‘yetersiz’ kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak şüpheliler ve müdafisinin serbest bırakılma istemlerinin REDDİ ile tüm şüphelilerin üzerine atılı olan Kanuna Aykırı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Düzenleme Yönetme Bunların Hareketlerine Katılma, Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçundan 5271 sayılı CMK’nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca tüm şüphelilerin ayrı ayrı tutuklanmalarına... [karar verildi.]"
18. Başvurucuların bu karara yaptığı itiraz İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 25/10/2019 tarihinde reddedilmiştir.
19. Kolluk tarafından 15/11/2019 tarihinde söz konusu olaya ilişkin olarak Görüntü İzleme Tutanağı düzenlenmiştir. Görüntü İzleme Tutanağı şöyledir:
"İki adet DVD’nin 1 olarak numaralandırılmış DVD içerisinde görüntülerin incelenmesinde 30 dakika 8 saniyeden ibaret olduğu görülmüş ve video dosyalarının izlenilmesi neticesinde;
Görüntülerin 00.00-05:10 dakikaları arasında alınan emniyet tedbirleri ve Barbaros Bulvarı olarak bilinen yer önünde toplanmakta olan şahısların bulunduğu,
Görüntülerin 05:10-08:15 dakikaları arasında kolluk görevlileri ile gruba müzahir şahıslar arasında konuşma yapıldığı kolluk görevlilerinin herhangi bir toplanmaya müsaade edilmeyeceği bahse konu yerden dağılmaları yönünde ikazda bulunduğu,
Görüntülerin 08:15-10:00 dakikaları arasında kolluk görevlilerine gruba hitaben megafon marifeti ile dağılmaları Aksi takdirde zor kullanılacağı grupta içerisinde sağlık problemi bulunan şahıslar ile yaşlılar ve Çocukların ayrılması yönünde ikazlar da bulunduğu,
Görüntülerin 10. dakikasında kolluk görevlilerinin gruba hitaben megafon marifetiyle dağılmaları Aksi takdirde zor kullanılacağı grup içerisinde sağlık problemi bulunan şahıslar ile yaşlılar ve kadınların ayrılması yönünde ikazlar da bulunulduğu,
Görüntülerin 11.00-18.00 dakikaları arasında grubun dağılmadığı,
Görüntülerin 18:00-20.40 dakikaları arasında aralarında yakalanan Ali Edebali ve Aydın salış isimli şahısların da olduğu Yaklaşık 40 kişilik grubun Barbaros Bulvarı no: 49’da bulunan binanın içerisine girdikleri,
Görüntülerin 20:45-21:45 dakikaları arasında aralarında yakalanan Mehmet Emin elma isimli şahsın da olduğu Yaklaşık 40 kişilik grubun bina dışında kaldırım üzerinde beklemeye devam ettiği,
Görüntülerin 23:50-27:35 dakikaları arasında aralarında yakalanan Ali Edebali isimli şahsın da olduğu yaklaşık 60 kişilik grubun binadan çıktığı görüntülerin 28:00 dakikasından sonra bozuk olduğu izlenemediği,
2 numara olarak numaralandırılmış DVD içerisinde görüntülerin incelenmesinde 9 dakika 37 saniyeden ibaret olduğu görülmüş ve görüntülerin çözümleme işlemine başlanılmıştır.
Görüntülerin 00:00-01:40 dakikaları arasında kolluk görevlileri ile gruba müzahir şahıslar arasında konuşma yapıldığı kolluk görevlilerinin herhangi bir toplanmaya müsaade edilmeyeceği bahse konu yerden dağılmaları yönünde ikazda bulundu megafon marifetiyle dağılmaları Aksi takdirde zor kullanılacağı grupta içerisinde sağlık problemi bulunan şahıslar ile yaşlılar ve kadınların ayrılması yönünde ikazlarda bulunduğu,
Görüntülerin 03:10-04:00 dakikaları arasında aralarında yakalanan Necla Yıldız Mehmet Emin elma, mutlu Öztürk, Müslüm Kılıç, Şefa Alar isimli şahısların da olduğu yaklaşık 50 kişilik grubun beklediği,
DVD içerisinde 9 olarak numaralandırılmış video dosyasının 01. 23 dakikadan ibaret olduğu video içeriğinde gruba mensup şahısların yakalama işlemine tepki gösterdikleri Songül Çelik isimli şahsın Bu esnada alkış yaptığı akabinde 'Biji Bervadana Rojava' şeklinde slogan atıldığı, akabinde aralarında Songül Çelik isimli şahsın da bulunduğu gruba mensup şahısların Barbaros Bulvarı'ndan Meydan istikametine yürür vaziyette zafer işareti yaparak ‘Biji Bervadana Rojava’ ‘Biji Bervadana Kobane’ şeklinde slogan attığı görülmüş olup, işbu görüntü izleme tutanağı tarafımızdan tanzimle altı birlikte imza altına alınmıştır."
20. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 21/11/2019 tarihinde başvurucuların kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"12/10/2019 tarihinde Twitter üzerinden HDP 'nin 7. kuruluş yıldönümü için partinin Beşiktaş HDP ilçe binasına herkesin davet edildiği, yine davetiyede Beşiktaş Akatlar Mahallesinde bulunan MKM'de 7. yıl kutlamaları ile 'Savaşa Hayır' konulu etkinlik düzenleneceğinin ilan edildiği, bahse konu HDP Beşiktaş ilçe Başkanlığınca yapılacak olan etkinliğe, Beşiktaş Kaymakamlığının .... tarihli kararı ile izin verilmediği, suça konu parti yetkililerinin binada basın açıklaması yaptıktan sonra saat 15:20 sıralarında binadan çıkmaya başladıkları veparti binasına yakın bir yerde bekleyen 30-40 kişilik gruba doğru yürüdükleri, gruptakilerle birlikte 'katil devlet, biji berhodane Rojava, biji berhodane Kobane (yaşasın Kuzey Suriye direnişi ve yaşasın Ayn el Arap direnişi)' şeklinde sloganlar attıkları, kaldırımı ve araç yolunu kapattıkları, araç ve yaya güvenliğini tehlikeye düşürdükleri, kolluk görevlilerinin sesli olarak toplantının yasak olduğunu gruba defalarca bildirmesine rağmen grubun dağılmamakta ısrar ederek eylemlerine devam ettikleri, bunun üzerine kolluk görevlilerinde orantılı güç kullanılarak grupta yer alan şüpheliler Mutlu Öztürk, Songül Çelik, Mehmet Emin Elma, Şefa Alar, Ali Edebali, Müslüm Kılıç, Aydın Şalış, Necla Yıldız ve Hüseyin Fidanboy'un yakalandıkları ve yürüyüşün bu şekilde son bulduğu,
Her ne kadar şüpheliler atılı suçlamaları reddetmişlerse de, yukarıda sözü edilen eylemleri gerçekleştirdiklerinin 15/11/2019 tarihli kolluk görüntü izleme tutanağı ile sabit olduğu, şüphelilerin attıkları sloganlarla Barış Pınarı Harekatına karşı çıkarak YPG silahlı terör örgütünün kontrol altındaki Suriye'nin kuzeyi ve Ayn el Arap şehirlerindeki YPG'li teröristlere moral destekte bulundukları, bu konuda kamuoyu oluşturmaya çalıştıkları, böylelikle YPG silahlı terör örgütünün propagandasını yaptıkları, yine şüphelilerin Kaymakamlık tarafından izin verilmediği halde yürüyüş ve gösteri yaparak 2911 sayılı yasaya muhalefet ettikleri ve üzerlerine atılı suçu işledikleri ... atılı suçtan ... sevk maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına ... karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur."
21. İddianame İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) 9/12/2019 tarihinde kabul edilerek E.2019/531 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
22. Mahkeme 4/2/2020 tarihinde yaptığı tutukluluk incelemesi sonucunda başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucuların bu karara yaptığı itiraz 12/2/2020 tarihinde İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.
23. Başvurucular 17/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Mahkeme 21/2/2020 tarihli duruşmada tutuklulukta geçirdikleri süreleri dikkate alarak başvurucuların tahliyesine karar vermiştir.
25. Dava bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
26. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa."
27. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
28. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin propaganda suçunu düzenleyen ikinci fıkrasının 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile değiştirilen ve somut olayda başvurucular için uygulanan hâli şöyledir:
"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır... "
29. Anılan değişikliğin gerekçesi şöyledir:
"AİHM, şiddeti teşvik edici nitelikte olmayan açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek, içeriğinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ya da kişileri silahlı isyana teşvik edici nitelikte olmayan açıklamalar nedeniyle bireylerin Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde cezalandırılmasını ifade özgürlüğüne aykırı bulmaktadır.
Yapılan düzenlemeyle, maddenin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurları yeniden belirlenmekte, maddeye 'cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde' ibaresi eklenerek suçun kapsamı AİHM standartlarına uyumlu hale getirilmektedir."
30. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun "Bildirim verilmesi" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir."
31. 2911 sayılı Kanun'un "Toplantının ertelenmesi veya bazı hâllerde yasaklanması" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir."
32. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"a) ... uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
...
f) 4 üncü madde ile Kanun kapsamı dışında bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına çıkılarak
...
i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden
...
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
33. 2911 sayılı Kanun'un "Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması" kenar başlıklı 24. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
"Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."
34. 2911 sayılı Kanun'un "Suç işleyenlerin yakalanması" kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Topluluk içinde suç işleyenleri ve suçluları yakalamak için 24 üncü maddede belirtilen emir ve ihtarların yapılmasına gerek yoktur."
35. 2911 sayılı Kanun'un "Yasaklara aykırı hareket" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
2. Yargıtay İçtihadı
36. Yargıtay birçok kararında 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin terör örgütünün propagandasını yapma suçuna ilişkin ikinci fıkrasında 2013 yılında yapılan değişikliğin anlamını açıklamış ve bu kararlarda, terörle mücadelenin uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerin ihmal edilebileceği bir alan olmadığının altını çizmiştir. Yargıtaya göre söz konusu değişiklik sonucunda, terör örgütünün propagandası suçunun oluşabilmesi için örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek şekilde yapılması zorunlu kılınmıştır. Yargıtay -toplantı veya gösteri yürüyüşü sırasında olsun veya olmasın- yazı veya sözlerle (atılan slogan, taşınan pankart veya giyilen üniforma) verilen mesajın şiddete çağrı, tahrik ve teşvik edici ya da silahlı direnişe ve isyana davet şeklinde veya insanda saldırgan duygular oluşturacak biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun bir ortamın oluşmasını körükleyecek nefret söylemi niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi, doğrudan veya dolaylı şiddete çağrı var ise sanığın kimliği, konumu, konuşulan yer ve zaman gibi açık ve yakın tehlike testi bakımından analize tabi tutulması gerektiğini ifade etmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15/6/2017 tarihli ve E.2017/1334, K.2017/4470 sayılı; 29/9/2016 tarihli ve E.2016/1297, K.2016/4872 sayılı; 9/6/2016 tarihli ve E.2015/8605, K.2016/3876 sayılı kararları). Nitekim Yargıtayın bu yaklaşımı neticesinde ''Biji Serok Apo'' (Yaşasın Başkan Apo) şeklindeki bir sloganın terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini öven, meşru gösteren ya da teşvik eden içerik taşımadığına, olayın meydana geldiği yer ve muhatap kitle de dikkate alındığında propaganda suçunun unsurlarının oluşmadığına karar verilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 29/9/2016 tarihli ve E.2016/1297, K.2016/4872 sayılı;15/6/2017 tarihli ve E.2017/1334, K.2017/4470 sayılı kararları).
37. Yargıtay bir kararında da önceki uygulamalarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) yerleşik içtihatlarına atıf yaparak ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasını makul gösterebilecek hâlleri saymıştır. Yargıtaya göre yapılan bir düşünce açıklamasında 1) şiddet bir araç olarak görülüyorsa, 2) kişiler hedef gösterilip kanlı bir intikam isteniyorsa, 3) benimsenen düşünceler için şiddete başvurmanın meşru bir yol olduğu ileri sürülüyorsa, 4) insanda saldırgan duygular uyandıracak biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun ortam kışkırtılıyorsa ifade özgürlüğüne müdahale edilmesi mümkündür. Yargıtay söz konusu kararda, somut olayda çeşitli sendikalar ve legal sivil toplum kuruluşlarının gerekli bildirimleri yaparak organize ettiği barışçıl bir 1 Mayıs gösterisinde "Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş" şeklindeki sloganın şiddeti çağrıştırsa bile toplumda bilinen ve kalıplaşmış sözlerden olduğu, izinli ve olaysız gösteride atıldığı, ulusal güvenlik ve kamu düzeni üzerindeki potansiyel etkisinin sınırlı olduğu, ciddi bir tehlike yaratmadığı gibi diğer sloganlarla birlikte değerlendirildiğinde genelinde Hükûmet icraatlarını eleştiri mahiyetinde ifadeler içerdiği, sloganda ismi geçen kişilerce yapılan şiddet eylemlerinin olay tarihinden uzunca bir zaman önce gerçekleştirildiği gibi gerekçelerle propaganda suçunun unsurlarının oluşmadığına karar vermiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 9/2/2016 tarihli ve E.2015/7466, K.2016/1025 sayılı kararı).
38. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 23/1/2020 tarihli ve E.2019/9554, K.2020/593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"2911 sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen 'Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenlemek' fiili; hazırlıklar da dahil olmak üzere toplantı veya yürüyüşün yapılabilmesi için gerekli her türlü işlemi yapmak; 'yasa dışı toplantı ya da gösteri yürüyüşünü yönetmek' fiili; topluluğun dağılmaması, amaçlanan doğrultuda devam etmesi için topluluğa ya da etkin bazı kişilere gerekli talimatları vermek, duruma göre, inisiyatif geliştirmek, gerekli idare işlemlerini yapmak, topluluğu hareketlendirmek ve yönlendirmek; 'kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşünü düzenleyen ve/veya yönetenlerin hareketlerine katılmak' fiili ise, bu toplantı veya yürüyüşü düzenleyen ve yönetenlerden olmamakla birlikte, bizzat toplantı ve yürüyüşte hazır bulunarak bu kişilerin hareketlerini paylaşmak anlamına gelmektedir (Anayasa Mahkemesinin 2011/39 Esas, 2012/37 Karar sayılı kararı; RG:13.10.2012, 28440; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 22.06.2016, 2016/1725-4550 sayılı kararları). 2911 sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç seçimlik hareketli bir suç olup, bu suçun oluşması için failin 'düzenlemek, yönetmek veya düzenleyen veya yönetenlerin hareketlerine katılmak' fiillerinden birini işlemesi suçun oluşması için yeterlidir. Nitekim; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25/6/1979 gün ve 232-303 sayılı kararında da; 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinin suç tarihindeki karşılığını oluşturan 171 sayılı Kanunun 18/1. maddesindeki yazılı suçun; kanunsuz toplantı ve yürüyüşün 'tertip edilmesi', 'idare edilmesi' ve 'tertip ve idare edenlerin hareketlerine bilerek iştirak edilmesi, hareketlerinin paylaşılması' durumunda oluşacağı ifade edilmiştir."
B. Uluslararası Hukuk
39. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Meki Katar [GK], B. No: 2015/4916, 3/10/2019, §§ 30-35; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, §§ 34-39; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 81-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 28/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucular; makul bir şüphe veya kuvvetli bir belirti dahi olmadan ve hiçbir somut gerekçe gösterilmeden, ayrıca nasıl bir toplumsal ihtiyacın baskın geldiği açıklanmadan barışçıl gösteri yürüyüşü ve ifade özgürlüklerini kullanmaları dolayısıyla tutuklandıklarını ve tutukluluk hâllerinin devam ettirildiğini, tutukluluk hâllerinin devam ettirilmesini haklı gösterecek bir delilin ortaya konulamadığını, gerekçelerin ilgili kanun hükümlerini tekrar etmekten ibaret olduğunu, siyasi kimlikleri dikkate alınarak adli kontrol kararı verilebilecekken neden böyle bir tedbirin yeterli olmayacağının açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Başvurucular ayrıca savaş karşıtı muhalefetin susturulması ve korkutulmasının amaçlandığını, savaşa karşı barışın ve çatışmasızlığın savunulmasının suç olarak kabul edilmesinin, ifade ve basın özgürlüklerini kullandıkları için insanların hedef alınıp tutuklanmasının kişilerde caydırıcı etki oluşturduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüşünde; başvurucular hakkında verilen tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda açıklanan gerekçeler, iddianameyle başvuruculara isnat edilen eylemler ile bu eylemlere ilişkin olarak dayanılan delillerin içeriği dikkate alındığında tutuklamaya esas alınan delillerin objektif bir gözlemciyi başvurucuların üzerine atılı suçları işlediği konusunda ikna edecek yeterlilikte olduğu ve tutuklama anında da somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtilmiştir. Bakanlık; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye'de gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekâtı sırasında ve Türkiye'ye yönelik terör eylemlerini gerçekleştiren terör örgütleri ile mücadele edildiği bir dönemde başvurucuların toplumda infial uyandırabilecek şekilde terör örgütünün propagandasını yaptıklarının dikkate alınması gerektiğini, başvurucuların İstanbul gibi büyük bir şehirde yaya ve araçların yoğun olarak bulunduğu bir yerde terör örgütünün propagandasını yapmalarının kamu düzeni ve güvenliğini bozmasının yanı sıra kendilerinin maddi ve manevi bütünlüklerine yönelen suçların işlenmesine de sebebiyet verme tehlikesi oluşturduğunu, bu koşullar nazara alındığında soruşturma ve/veya kovuşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi, soruşturma ve kovuşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabileceğinden tutuklamanın meşru bir amaca yönelik ve ölçülü olduğunu ileri sürmüştür.
44. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanında ilk tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama nedenlerinin ortaya konulamadığını, tutuklanmalarının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
46. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. .
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
48. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 6/12/2016, §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Başvurucular; kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, terör örgütü propagandası yapma suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Bu itibarla başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama suretiyle yapılan müdahalenin kanuni bir temeli bulunmaktadır.
50. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda başvurucuların tutuklandıkları suçlar (terör örgütünün propagandasını yapma ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma) bakımından kuvvetli belirtilerin bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.
51. Tutuklama kararında, kolluk tutanağına atıf yapılarak HDP Beşiktaş İlçe Başkanlığında düzenlenecek etkinliğe Beşiktaş Kaymakamlığınca izin verilmediği, 13/10/2019 tarihinde saat 15.00 sıralarında HDP İlçe Başkanlığı önüne Partililerin gelmeye başladığı, Partililerin Parti binasında basın açıklaması yaptığı, açıklamada Barış Pınarı Harekâtı'nı eleştirdikleri bilgisinin alındığı, saat 15.20 itibarı ile binadan çıkışların başladığı, içeriden çıkan kişilerin bu esnada yakın bir yerde bekleyen 30-40 kişilik bir gruba doğru yürüdükleri, bu şahıslarla birlikte "Katil Devlet, Yaşasın Kuzey Suriye Direnişi ve Yaşasın Kobane Direnişi" şeklinde slogan atmaya başladıkları, dağılmaları gerektiği yönünde defalarca anons edilmesine rağmen dağılmak istemeyen başvurucuların müdahale edilerek gözaltına alındığı, başvurucuların bu sloganları atanlardan ve kanuna aykırı toplantıya devam etmek isteyen şahıslar olduğuna dair tespitin bulunduğu belirtilmiştir.
52. Tutuklama kararında ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesinde terör örgütlerine karşı yürütmüş olduğu Barış Pınarı Harekâtı'na karşı kamuoyu oluşturmak ve terör örgütü YPG'ye destek sağlamak istendiğine dair şüphenin olduğu, yapılan eylemin zaman ve amaç bakımından ehemmiyeti dikkate alındığında ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığı, açıkça terör örgütünün şiddet içeren eylemlerini meşru gösterecek şekilde ve terör örgütlerine destek sağlamak amacıyla yapıldığına dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, söz konusu eylemlerin halkın yoğun olarak yaşadığı yerlerde gerçekleştirilmesinin halkın galeyana gelmesi ihtimalini ortaya çıkardığı, bu şekilde başvurucuların üzerilerine atılı suçu işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu belirtilmiştir.
53. Somut olayda HDP'nin kuruluş yıldönümü kapsamında Partinin Beşiktaş ilçe binasının önünde "Savaşa Karşı Sesini Yükselt", "Savaşa Hayır" konulu bir etkinlik düzenlenmek istenmiştir. Söz konusu etkinliğe ilişkin olarak Partinin sosyal medya hesaplarından "Tüm halklarımıza ve demokrasi güçlerine çağrımızdır! Partimizin 7. yıl kuruluş yıldönümü vesilesiyle savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı savunmak için 13 Ekim günüsaat:14.30’da Beşiktaş HDP ilçe binasında Eş Genel Başkanımız Sayın Sezai Temelli ve vekillerimizle buluşacağız. Yüreği yaşamdan ve demokrasiden yana atan herkesi davet ediyoruz. Savaşa Hayır Barış Hemen Şimdi!" şeklinde çağrı yapılmıştır. Beşiktaş Kaymakamlığınca bu etkinliğe izin verilmemiştir. Aralarında milletvekillerinin ve Parti yöneticilerinin de olduğu Partililerce dışarıda bir basın açıklaması yapılmak istenmiş ancak kolluk kuvvetlerinin buna izin vermemesi üzerine basın açıklaması Parti binasının içinde yapılmıştır. Başvurucuların Parti binasına girmesi engellenmiş, bu nedenle başvurucular dışarıda beklemiştir. Bu basın açıklamasında Barış Pınarı Harekâtı'nın eleştirildiği ifade edilmiştir. Basın açıklamasından sonra binadan çıkan kişiler dışarıda bekleyen başvurucuların da dâhil olduğu 30-40 kişilik bir gruba doğru yürümüş, bu şahıslarla birlikte slogan atmaya başlamıştır. Söz konusu gruba dağılmaları gerektiği yönünde anonslar yapılmış, akabinde başvurucular yakalanmıştır.
54. Başvurucuların da aralarında olduğu bazı kişilerin söz konu etkinlik sırasında "Katil Devlet", "Biji Berhodane Rojova (Yaşasın Rojova Direnişi)" ve "Biji Berhodane Kobane (Yaşasın Kobani Direnişi)" şeklinde PKK terör örgütü lehine slogan atarak terör örgütünün propagandasını yaptıkları ileri sürülmektedir. Buna karşılık soruşturma mercilerince olaylara ilişkin görüntü kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucunda yalnızca başvurucu Songül Çelik'in "Yaşasın Rojova Direnişi" şeklinde slogan attığı belirlenmiştir (bkz. § 19). Anılan "Rojova Direnişi" ifadesinin Suriye'ye yaşanan YPG ve DAEŞ terör örgütleri arasındaki çatışmalarla ilgili olduğu açıktır. Bu nedenle salt bu ifadeye dayanılarak propaganda suçu yönünden kuvvetli belirti olduğunu kabul etmek mümkün görünmemektedir. Bu nedenle suça konu edilen diğer ifadeler yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılması gerekli görülmemiştir.
55. Diğer taraftan başvurucuların da katıldığı söz konusu etkinliğin HDP'nin kuruluş yıldönümünün yanı sıra Barış Pınarı Harekâtı'na yönelik tepki ve eleştirilerin dile getirilmesi amacıyla gerçekleştirildiği görülmektedir. Anılan harekât Suriye'de konuşlanan ve PKK terör örgütünün Suriye kolu olan YPG mensubu terörist yapılanmaya karşı Türkiye'nin millî güvenliğinin korunması amacıyla gerçekleştirilmiş sınır ötesi askerî bir operasyondur. Bu bağlamda bu şekilde güvenlik güçlerinin terör örgütü mensuplarıyla silahlı çatışma içinde olduğu bir dönemde terör örgütlerince gerçekleştirilen şiddet eylemlerini veya saldırıları öven, meşru gösteren ya da sahiplenen açıklamaların kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün olabilir. Bununla birlikte somut olayda başvurucuların katıldıkları etkinlik sırasında bu yönde bir eylemde bulunulduğu tespit edilmiş değildir. Yine bu etkinliğe ilişkin yapılan çağrılarda şiddete teşvik edici veya şiddet çağrısında bulunan ifadeler kullanılmamış; terör suçları işlemeye, meşru makamlara karşı ayaklanmaya yönelik herhangi bir teşvikte de bulunulmamıştır.
56. Barışçıl yollarla hükûmetin iç ve dış güvenlik politikasının ya da yürütmüş olduğu askerî bir harekâtın eleştirilmesi, sorgulanması veya askerî harekâta son verilmesi çağrısında bulunulması amacıyla toplantı düzenlenmesinin başlı başına suç olarak değerlendirilmemesi gerekir. Terörle mücadele kapsamında yapılan bir askerî harekâtın eleştirilmesi, bunun teröre veya teröristlere destek veren niteliğe dönüşmemesi koşuluyla Hükûmet politikalarının ve uygulamalarının eleştirmesi olarak değerlendirilebilir. Bu tür söylemler terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek nitelikte olmadığı sürece terör propagandası olarak kabul edilmemelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 54; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 69).
57. Öte yandan başvurucuların HDP tarafından gerçekleştirilen söz konusu etkinliğe katılmaları dolayısıyla kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçu bakımından da tutuklanmaları söz konusudur. Tutuklamaya konu olan bu suç 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan maddede kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen ya da yönetenlerle bunların hareketlerine katılma suç olarak kabul edilmiş ve suç yaptırıma bağlanmıştır.
58. Anayasa Mahkemesi, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğine daha önce karar vermiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplantı hakkının etkin şekilde kullanılması imkânını sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §122; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 52). Anayasa Mahkemesine göre barışçıl nitelikteki toplantılarda sadece bildirim yükümlülüğüne uyulmaması hâlinde bu yükümlülüğün ihlali nedeniyle uygulanacak ceza yalnızca toplantıyı organize edenlere ya da yönetenlere yönelik olmalıdır. Bildirime ilişkin prosedürlerin tamamlanıp tamamlanmadığından toplantıyı organize edenler ya da yönetenler sorumlu olup bu kişilerden olmayan katılımcılardan bu süreçlerden haberdar olmalarının beklenemeyeceği dikkate alınmalıdır (Hüseyin Karabulut ve diğerleri, B. No: 2017/24457, 17/6/2020, § 43).
59. Ancak somut olayda söz konusu etkinliğin bildirimli veya bildirimsiz olmasından bağımsız olarak baştan yasaklanması durumu söz konusudur. Soruşturma mercilerince de etkinliğin Kaymakamlık tarafından yasaklanmış olmasına dayanılarak toplantının kanuna aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Bununla birlikte başvurucuların söz konusu toplantının düzenlenmesinde herhangi bir şekilde görev aldıkları belirlenmemiştir. Aksine soruşturma mercileri söz konusu etkinliğin HDP tarafından sosyal medya üzerinden yapılan açıklamalarla gerçekleştirildiğini ve Partinin ilçe binasındaki basın açıklamasına eş genel başkanının da katıldığını ifade etmektedirler. Bu bağlamda başvurucuların kanuna aykırı bir toplantının organize edilmesinde bir rollerinin olduğu ortaya konulamamıştır. Yargıtay da anılan kanun hükmünde yer alan "bunların hareketlerine katılanlar" ibaresinin kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleme veya yönetme eylemlerine katılanlar olarak tanımlamaktadır (bkz. § 38).
60. Diğer taraftan söz konusu toplantının kanuna aykırılığıyla ilgili olarak soruşturma mercilerinde dayanılan olgular toplantının barışçıl olmadığını kabul etmeye yeterli görünmemektedir. İlk olarak idari makamlar, toplantıya izin vermezken (yasaklarken) suç işleneceğine dair açık ve yakın bir tehlike mevcut olduğu yönündeki değerlendirmenin sebebine dair bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle idari makamların hangi tespit ve olgulardan hareket ederek toplantı sırasında suç işleneceğine dair açık ve yakın bir tehlike olduğu yönünde kanaate ulaştıkları söz konusu karardan anlaşılamamaktadır (bkz. § 10). Bu şekilde genel geçer ifadelerle toplantı veya etkinliklerin idari makamlarca yasaklanmasının Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının özünü zedeleyebileceği hatırda tutulmalıdır. Ayrıca anılan kararda atıf yapılan kanun hükümleri dolayısıyla toplantının kanuna aykırılığı hususunda soruşturma mercilerince bir belirlemede bulunulmamıştır.
61. Bunun yanı sıra söz konusu etkinlik sırasında başvurucuların şiddet çağrısı veya övgüsü niteliğinde sözler sarf ettikleri belirlenmemiştir. Kolluk kuvvetlerinin müdahalesi ile toplantının dağıtılmasına kadar da katılımcıların muhtemel trafik sıkıntıları dışında kamu düzenini tehlikeye atacak bir tehdit oluşturdukları veya şiddet içeren davranışlarının olduğu gösterilememiştir.
62. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda her iki suç bakımından tutuklama için gerekli olan kuvvetli suç belirtisinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
63. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
65. Öte yandan başvurucular hakkında tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle ihlal sonucuna varıldığından tutukluluğun devamına dair kararların gerekçelerin matbu olduğuna yönelik iddiaların ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
66. Son olarak tutuklama süreci ve eldeki belgeler dikkate alındığında somut olayda başvurucuların Anayasa'da öngörülen amaç dışındaki amaçlarla tutuklandığına ilişkin şikâyetinin yeterli temelinin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
67. Başvurucular; Barış Pınarı Harekâtı'nı protesto ettikleri için tutuklandıklarını, her ne kadar bu yönde bir protesto içinde yer almadıklarını ve slogan atmadıklarını belirtmişlerse de bu yönde bir eylemleri olduğu düşünülse bile bu eylemlerinin ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının koruması altında olduğunu, soruşturma evrakının da gösterdiği üzere şiddet içeren eylemlerde bulunmadıklarını, kolluk kuvvetlerine aktif bir direnişte bulunduklarına ilişkin bir iddianın da bulunmadığını, protesto gösterisine dahi dönüşemeyen bir olay nedeniyle yakalanıp gözaltına alındıklarını belirtmiştir. Başvurucular toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik olarak toplantının dağıtılması, toplantı sırasında yakalanmaları ve akabinde tutuklanmaları şeklinde üç müdahalenin olduğunu ileri sürmüştür.
68. Başvurucular; kamu otoritelerinin şeklî bir bakış açısı ile devletin yürüttüğü sınır dışı bir operasyonu eleştirmek amacıyla yapılan toplantının kanuna aykırı olduğunu tespit etmesinin, bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyenlere müdahale etmesinin tek başına müdahaleyi haklı çıkarmayacağını, müdahalenin gerekçelerinin ilgili ve yeterli olması gerektiğini, söz konusu sloganların başvurucular tarafından atıldığı kabul edilse bile ortada ani ve kendiliğinden gelişen bir protesto eylemi söz konusu olduğundan 2911 sayılı Kanun gereğince bildirimde bulunulmasının mümkün olmadığını, toplantının barışçıl nitelikte olduğunu, söz konusu toplantı nedeniyle toplumsal hayatın etkilendiğine ve kamu düzeninin bozulduğuna dair tespitin bulunmadığını, basın açıklaması yapılmasına dahi izin verilmeden apar topar gözaltına alınmalarının ölçüsüz bir müdahale olduğunu belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
69. Başvurucular söz konusu sloganların kim tarafından ne şekilde atıldığının gösterilmediğini, sloganların kendileri tarafından atıldığı varsayılsa bile bu sloganların şiddete yol açma potansiyelinin olduğundan bahsedilemeyeceğini, 30-40 kişilik bir kalabalıkta atılan sloganların devlet ve toplum hayatında olumsuz sonuçlar doğurduğunun, devletin terörle mücadele faaliyetleri üzerinde kayda değer bir etki oluşturduğunun ortaya konulamadığını, Hükûmetin dış politikasını eleştirdiklerini ancak bu politika karşısında hiçbir şekilde şiddete başvurulmasını savunmadıklarını, sloganların şiddete teşvik edip etmediğine dair bir değerlendirme yapılmadan tutuklanmalarının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini dile getirmiştir.
70. Bakanlık görüşünde, başvurucuların derece mahkemelerinin istinaf ve temyiz süreçleri beklenmeden toplantı hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlali şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği, bu iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği belirtilmiştir.
71. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanında Anayasa Mahkemesinin yeni içtihatları ışığında bu şikâyetin incelenebilmesi için yargılamanın bitmesinin gerekmediğini, ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamındaki eylemleri nedeniyle tutuklanmalarının öngörülebilir olmadığını, bu haklarına yapılan müdahalenin kanunilik şartını taşımadığını belirtmiş ve başvuru dilekçesindeki beyanlarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
72. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özünün toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasına ilişkin olması nedeniyle iddiaların bir bütün olarak Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
74. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
75. Somut olayda başvurucular katılmış olduğu toplantının yasaklanması, kolluk görevlilerince toplantıya müdahale edilmesi ve toplantıya katıldıkları için tutuklanmaları nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahalede bulunulduğunu ifade etmiştir. Ancak somut olayın koşullarında başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yalnızca tutuklama suretiyle yapılan müdahale yönünden bir inceleme yapılması yeterli görülmüştür. Başvurucuların idari makamlarca yasaklanan bir toplantıya katılmaları sonrasında tutuklanmaları nedeniyle anılan hakka bir müdahalenin olduğu kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
76. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
77. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
78. Tutuklama şeklindeki müdahale açısından ise kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutuklamanın hukukiliğine ilişkin yapılan değerlendirmede müdahalenin kanun tarafından öngörülme koşulunu sağladığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 49). Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bakımından da bu sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
(2) Meşru Amaç
79. Başvuruculara toplantı sırasında müdahale edilmesinin ve akabinde başvurucuların tutuklanmalarının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
(i) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
80. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, § 45).
81. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifade edilebilmesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).
(ii) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
82. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması(Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve orantılı (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan §§ 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50) olması gerekir.
83. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi ve gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı kişilere sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
84. Başvurucular, mensupları olduğu Partinin çağrısı üzerine Partinin de kuruluş yıldönümü münasebetiyle "Savaşa Karşı Sesini Yükselt", "Savaşa Hayır" konulu bir etkinliğe katılmak istemiştir. Söz konusu etkinliğe Kaymakamlıkça izin verilmemiştir. Başvurucular anılan toplantıya katılmaları nedeniyle kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçundan tutuklanmıştır. Anayasa Mahkemesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden yaptığı incelemede başvurucular bakımından tutuklamanın hukukiliği bağlamında bu suç için kuvvetli belirtilerin soruşturma mercilerince ortaya konulamadığı değerlendirmesinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi ayrıca başvurucuların toplantı sırasında terörü öven veya meşru gösteren ya da şiddeti teşvik eden eylemlerinin tespit edilmediği sonucuna varmıştır. Suça konu edilen toplantıya ilişkin olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden başvurucularla ilgili yapılan bu tespit ve değerlendirmelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden de geçerli olduğu açıktır. Buna göre başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına tutuklama suretiyle yapılan müdahalenin demokratik toplumun gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
86. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
87. Başvurucular; ihlalin tespitini, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin derece mahkemesine gönderilmesini, maddi ve manevi zararlarının karşılanmasını talep etmiştir.
88. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
89. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
90. Somut olayda başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Yargılandıkları davada başvurucuların 21/2/2020 tarihinde tahliyesine karar verilmiş ve tutukluluk hâlleri sona ermiştir.
91. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
92. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
93. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 446,90 harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.046,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Başvurucuların her birine ayrı ayrı net 40.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 446,90 harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.046,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/531) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/1/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Bir başka söyleyişle, etkili olduğu kabul edilecek olan başvuru yolunun, Anayasa’da öngörülmüş güvencelere aykırılık nedeniyle hakkın ihlal edildiğini özü itibarıyla tespit etme ve yeterli giderim sağlama imkânı sunan bir yol olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29). Bununla birlikte soyut olarak makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir başvuru yolunun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair şüphe, o başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz. Özellikle sonradan oluşturulan ve henüz uygulaması olmayan başvuru yollarının bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir (Ramazan Korkmaz, B. No: 2016/36550, 19/7/2017, §33).
Öte yandan, başvurucuların belirli bir hukuk yolunun etkililiği konusunda sadece bir kuşku duyması, kendilerini söz konusu hukuk yolunu tüketme girişiminde bulunma yükümlülüğünden kurtarmaz. Başvuruculardan, yorum yetkilerini kullanarak mevcut hakları geliştirme fırsatı vermek için yargı organlarına başvurmaları beklenebilir. Ancak yerleşik mahkeme içtihatları ışığında, belirtilen hukuk yolunun gerçekte olumlu sonuçlanması konusunda makul bir ihtimalin bulunmadığı durumlarda ise başvurucunun söz konusu hukuk yolunu kullanmamış olması başvuru yollarının tüketilmediği sonucunu doğurmaz. Bununla birlikte bir hukuk yolunun başarısız olduğunu ortaya koyacak bir durum söz konusu değilse o hukuk yolunun etkili bir şekilde işlediğine ilişkin emsal davaların bulunmaması tek başına başvurucuyu bu hukuk yolunu tüketme yükümlülüğünden kurtarmaz. Zira başvurucunun bu hukuk yoluna başvurması halinde mahkemelerin içtihatlarını başvurucunun lehine olacak şekilde geliştirmeleri ihtimali her zaman vardır.
Somut olayda 14.10.2019 tarihinde tutuklanan ve 17.02.2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunan başvurucuların suç isnadına bağlı tutulma durumu, 21.02.2020 tarihinde serbest bırakılmasıyla (tahliye edilmesiyle) birlikte bu tarihten itibaren sona ermiş bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesince başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucuların suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılması hali sona ermiş bulunduğundan, bireysel başvuru kapsamında tutukluluğun hukuki olmadığı yönünden yapılabilecek olan olası bir ihlal tespiti, başvurucular açısından ancak lehine bir miktar tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bunun dışında muhtemel bir ihlal kararına bağlı olarak başvurucular açısından (örneğin tahliye edilmek gibi) bir sonuç ortaya çıkmayacaktır.
Hal böyle olunca, belirtilen duruma bağlı olarak, bireysel başvurunun ikincillik niteliği gereğince, olayda, aşama itibarıyla bireysel başvuru yolu dışında başvurucuya, tutmanın hukuki olmadığını tespit edecek ve giderim olarak da tazminat ödenmesini sağlayabilecek başka bir hak arama yolunun mevcut olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nce, tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına dayalı olarak yapılan tüm başvurularda, tutuklama kararının hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddia incelenirken ilk olarak şikâyet konusu tutuklamanın kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı, ikinci olarak kuvvetli suç şüphesinin mevcut olup olmadığı, üçüncü olarak tutuklamanın meşru bir amacının bulunup bulunmadığı (tutuklama nedenlerinin var olup olmadığı), son olarak da tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı incelenmektedir.1
Anayasa Mahkemesince yapılan bu inceleme, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 100 ve 101. maddelerde yer alan hükümlerle de uyumlu bir incelemedir. Zira 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.” Yine aynı Kanunun 101. maddesinin ikinci fıkrasına göre de “Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda; a) Kuvvetli suç şüphesini, b) Tutuklama nedenlerinin varlığını, c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.”
Öte yandan, 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasına (fıkranın a bendine) göre "Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında; kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, ... kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
Görüldüğü üzere 141. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde de “tutuklama için kanunda belirtilen koşullara" atıf yapılmaktadır. Dolayısıyla Kanunda (kuvvetli suç şüphesi, tutuklama nedeni, ölçülülük gibi) öngörülen koşullara aykırı olarak tutuklandığını düşünen bir kişi için Kanun tazminat isteme ve alma imkânı öngörmektedir.
Anayasa Mahkemesi konuya ilişkin önceki kararlarında; bireysel başvurunun incelenme tarihi itibarıyla başvurucunun tutukluluk halinin sona ermiş olması ve tutuklama tedbirinin ilişkili olduğu kamu davasında verilen beraat veya mahkûmiyet hükmünün kesinleşmiş olması şartlarının bir arada gerçekleşmiş olması hallerinde, başvurucunun tutuklamanın hukuka aykırı olduğu iddiasına yönelik olarak CMK 141/1-a hükmü kapsamında tazminat davası açabileceğini belirtmiş ve mezkûr iddiayı başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.2 Bununla birlikte, başvurucu tahliye edilmiş olsa dahi hakkında açılan kamu davasının devam ediyor olması veya hakkında verilen beraat veya mahkûmiyet hükmünün kesinleşmemiş olması hallerinde ise tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına dayalı başvuruları CMK 141/1-a hükmü kapsamı dışında tutmuş ve işin esasını incelemiştir.
Anayasa Mahkemesi, tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin başvurularda yukarıda belirtildiği şekilde ortaya koyduğu yaklaşımını sonradan kısmen değiştirmiş bulunmaktadır. Mahkemenin güncel yaklaşımında, tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasının CMK 141. madde kapsamında tazminata konu edilebileceğinin kabul edildiği tek durum, CMK 141/1-e hükmünde düzenlenen tazminat nedenine ilişkin durumdur.
Anayasa Mahkemesinin son dönemdeki bir çok kararına göre; başvuruya konu edilen tutuklamanın ilişkili/ilgili olduğu davada başvurucu hakkında beraat kararı verilmiş veya başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ve bu kararlar bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kesinleşmiş ise tutuklamanın hukuki olmadığı iddiası, CMK 141/1 a ve e hükmünde düzenlenen tazminat yolunun tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunmaktadır.3 Mahkeme, bu içtihadında CMK 141/1-e hükmünün yanı sıra CMK 141/1-a hükmünü de dikkate almakta ve söz konusu hükümlerde öngörülen tazminat yolunu tutuklamanın hukuki olmadığı iddiası yönünden etkili bir kanun yolu olarak nitelendirmektedir.4 Tutukluluğun hukuki olmadığı iddiasına dayalı tüm başvurularda, belirtilen durum dışındaki tüm hallerde ise işin esası incelenmektedir.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi, CMK 141/1-a hükmünde düzenlenmiş olan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında tutukluluğun devamına karar verilmesi halini de kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin tazminat alabileceğini öngören CMK 141/1-d'de düzenlenen tazminat yoluyla beraber değerlendirmektedir. Bir başka söyleyişle Mahkeme, tutukluluğun kanuna aykırı bir şekilde gerekçesiz kararlarla uzatılarak makul sürenin veya kanuni sürenin aşıldığına ilişkin iddiaları, başvuru yollarının tüketilmemesi gerekçesine dayanarak reddetmekte ve CMK’nın 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentlerine birlikte dayanmaktadır.5
Belirtilen durumla birlikte, Mahkemece, gözaltının hukuki olmadığına ilişkin şikâyetlere dayalı başvurularda da CMK’nın 141. maddesindeki tazminat yoluna başvurulması gerektiği söylenmektedir. Bir başka söyleyişle, gözaltının hukuki olmadığına ilişkin şikâyetlerde de davanın mahkûmiyetle sonuçlanıp sonuçlanmadığına, davanın devam ediyor olup olmadığına bakılmaksızın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmektedir.6
Anılan kararlarda bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündeki Yargıtay kararlarına atıf yapıldığı için gözaltının hukuki olmadığına ilişkin şikâyetlerde CMK’nın 141. maddesindeki yolun tartışmasız bir biçimde etkili bir hukuk yolu olduğu iddia edilebilir ise de; Yargıtay tarafından istikrarlı bir biçimde tersine oluşturulmuş bir uygulama tespit edilmediği sürece, tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına dayalı başvurularda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilirken, bu konuda Yargıtay uygulamasının var olup olmadığına bakılmasına gerek olmadığından ve biraz önce değinilen kararlarda atıf yapılan Yargıtay kararları7 somut delil olmadan gerçekleştiği iddia edilen bir gözaltına alınmayla ilgili olmadığından anılan iddiaya itibar edilmesi mümkün değildir.8
Hal böyle olunca, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuka aykırı olduğu iddialarının her ikisini de içeren başvurularda, Anayasa Mahkemesince, gözaltı tedbirine dair iddia yönünden tazminat yoluna başvurulması gerektiğine karar verilirken, tahliye edilmiş bir başvurucunun tutuklama tedbirine ilişkin iddiasında tazminat yolunun gösterilmemesi çelişkili bir durum oluşturmaktadır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi'nce, etkili bir başvuru yolunun bulunup bulunmadığının belirlenmesinde başvurulan uygulamaya atıf yapma yaklaşımından B.T. kararıyla vazgeçilmiştir. B.T. kararında, geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının kötü muamele oluşturduğu iddiasına dayalı başvuru, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, geri gönderme merkezlerindeki koşulların kötü muamele oluşturduğu iddiasını, uygulamada başarıyla sonuçlandığını gösteren herhangi bir örneğini tespit etmemiş olmasına rağmen, tam yargı davasına konu edilebileceğini belirterek incelememiştir.
İdari gözetim altında tutulma koşullarına karşı etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı iddiasına dayalı başvuruda Mahkeme; AİHM'nin Türk hukukunda tutulma koşullarına karşı etkili bir başvuru olmadığına dair kararları bulunduğunu belirttikten sonra, yasal düzenlemeyle oluşturulan ve kanunun objektif anlamına bakıldığında var olduğu hususunda bir tereddüt uyandırmayan bir hukuksal yolun fiilen denenmemiş veya kullanılmamış olmasının söz konusu yolun etkili olmadığı veya bulunmadığı sonucuna ulaşılabilmesi bakımından yeterli olmayacağı tespitinde bulunmuş, bu tespit kapsamında da bu güne kadar böyle bir davanın açıldığını ve tazminata hükmedildiğini gösteren herhangi bir mahkeme kararının mevcut olmamasına dayanılarak tazminata ilişkin etkili bir başvuru yolunun bulunmadığının söylenmesinin hatalı olacağını ifade etmiştir.9
Cafer Yıldız kararında da benzer bir değerlendirmeyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir. Anayasa Mahkemesi, Cafer Yıldız kararında, tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen kararların tebliğ edilmemesi ya da tutukluluğa yapılan itirazın karara bağlanmaması nedeniyle tutuklama işlemine karşı başvuru imkanlarından yararlandırılmamaya ilişkin iddiaların CMK’nın 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi kapsamında açılacak davada incelenebileceği gerekçesiyle kabul edilemezlik kararı vermiştir. Mahkeme, buradaki tazminat yolunun başarıyla uyguladığını gösteren emsal davalar bulunmamasına rağmen böyle bir hukuk yolunun kesinlikle başarısız olacağını iddia edebilmeyi ortaya koyacak bir durum da söz konusu olmadığı için bu türden şikâyetlere çözüm getirmeye elverişli nitelik taşıyan bu yola işlerlik kazandırmak ve yasal düzenlemenin kapsamını belirlemek amacıyla derece mahkemelerine başvurulmasında yarar bulunduğunu belirtmiştir.10
Tahliye edilen ve hakkında açılan kamu davası devam eden kişinin CMK 141/1-a kapsamında açacağı tazminat davasında kuvvetli suç şüphesinin ve tutukluluğun diğer kanuni şartlarının bulunmadığına ilişkin yapılacak tespitin devam eden kamu davasını etkileyebilecek olması ve tazminat davasını yürüten mahkemenin bu tür değerlendirmelerden kaçınabileceği ihtimali yahut hakkında mahkûmiyet hükmü verilen ve bu hüküm kanun yolu incelemesi aşamasında olan veya kesinleşen kişilerin açacakları tazminat davasında mahkemenin, tutuklama tedbirinin hukuka aykırı olup olmadığı tespitini kanun yolu merciinin verdiği veya vereceği karara rağmen yapıp yapamayacağı hususları da kanun yolunun etkililiği açısından elbette ki büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte, bu bağlamda, kişinin tutuklanması ve tahliye edilmesi ile hakkında beraat veya mahkûmiyet hükmü verilmesi arasında belirleyici ölçüde bir bağlantı olmadığını söylemek yerinde olacaktır.
Belirtilen duruma göre, bir kişinin tutuklanması hukuka uygun olmakla birlikte bu kişi kamu davasından beraat edebilir ya da tutuklanması hukuka aykırılık arz ederken hakkında açılan davada mahkûmiyet sonucuna varılabilir. Bu nedenle CMK 141/1-a kapsamında açılacak bir davada tutukluluğun hukukiliğine ilişkin olarak kişi hakkındaki ceza davasından bağımsız bir inceleme yapılmasının mümkün olduğu sonucuna varılmalıdır. (Muzaffer Korkmaz, Koruma Tedbiri Nedeniyle Tazminat Davaları ve Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2019, s. 93). Tutukluluğun hukukiliğinin incelenmesinde, tutuklamanın ilişkili/ilgili olduğu davada mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiş olmasının ya da davanın devam ediyor olmasının bir önemi olmamalıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesince de, mahkûmiyet kararı verilmesi veya davanın devam ediyor olması durumunda da tutuklamanın hukukiliği incelenmektedir.11 Eğer bir davanın devam ediyor olması veya davada mahkûmiyet kararı verilmesi tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesine engel teşkil ediyor olsaydı, Anayasa Mahkemesinin de böyle bir inceleme yapamaması gerekirdi. Dolayısıyla bir davada beraat veya takipsizlik kararı verilmesi tutuklamayı kendiliğinden hukuka aykırı hale getirmeyeceği gibi mahkûmiyet kararı verilmesi de kendiliğinden tutuklamanın hukuka uygun olduğunu göstermez. Nitekim Anayasa Mahkemesi Mehmet Özdemir12 başvurusunda beraat kararı verilmiş olan başvurucunun tutuklanmasının hukuka uygun olduğuna karar vermiş iken, Ali Bulaç13 başvurusunda hakkında mahkûmiyet kararı verilen başvurucunun tutuklanmasının hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir.
Esasen CMK 141/1-a hükmünün de, tutuklamanın hukukiliği bağlamında bu hükme dayalı olarak dava açılmasını kişi hakkındaki yargısal sürecin bitmesine ve kesinleşmiş bir kararın varlığına bağlı tutmadığı anlaşılmaktadır.
Konuya ilişkin Yargıtay kararlarında da14 anılan hükümde düzenlenen tazminat nedeninin, yargısal sürecin kesinleşmesine bağlı olarak tazminata konu edilebilecek tazminat nedenleri arasında sayılmadığı görülmektedir. Söz konusu kararlara göre, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlarına karar verilen, yine mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdikleri süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır.
Hal böyle olunca uygulamada, tutuklama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasına yönelik CMK 141/1-a hükmüne dayalı tazminat davasının, tutuklamanın ilişkili/ilgili olduğu ceza davası derdestken açılamayacağına ilişkin kesin bir kabulün bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, yukarıda da belirtildiği üzere tazminat davasını inceleyecek olan derece mahkemesinin tutuklama şartlarını incelemekten imtina edebileceği şeklindeki bir görüşün kabulünün de mümkün olmadığını belirtmek gerekmektedir. Zira CMK 141/1-a hükmü karşısında tazminat mahkemesinin de (ağır ceza mahkemesinin de) tutuklama koşullarının var olup olmadığını inceleyebilmesi gerekmektedir. Anılan hükme göre tutuklamanın kanunda öngörülen şartlara uygun olup olmadığını tespit etmek tazminat mahkemesinin kanundan kaynaklanan görevi durumundadır. Nitekim kovuşturma aşamasında yargılamayı yürüten herhangi bir ağır ceza mahkemesinin verdiği tutuklama veya tahliye kararı, yapılan itiraz üzerine bir başka ağır ceza mahkemesi tarafından, tutuklama şartlarının var olup olmadığı incelenerek kaldırılabilmektedir. Bu konuda herhangi bir tartışma bulunmamaktadır. Böyle olunca da bir ağır ceza mahkemesinin veya sulh ceza hâkimliğinin verdiği tutuklama kararının hukuka aykırı olup olmadığının tazminat mahkemesince tespit edilmesinin önünde de herhangi bir engel bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Suç isnadına bağlı olarak tutukluluk halini içerenler dışındaki tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin şikâyetlerde CMK 141/1-a’daki tazminat yolunun tüketilmesinin aranması, Anayasa Mahkemesinin tutukluluk statüsünün sona ermiş olması kaydıyla tutukluluğun makul süreyi aştığına yönelik iddiaların, CMK’nin 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ile (d) bentlerinde düzenlenen tazminat yoluna konu edilmesi gerektiğine ilişkin yaklaşımıyla da uyumluluk gösterir.15 Zira tahliye edilen ve hakkındaki kamu davası devam eden veya aleyhine verilen mahkumiyet hükmü kanun yolu aşamasında olan veya kesinleşen kişinin Anayasa Mahkemesi içtihadı doğrultusunda bireysel başvuru öncesi uzun tutukluluk iddiasına ilişkin açacağı tazminat davasında ilk derece mahkemesi, tutukluluğun devamına ilişkin kararların hukuka uygunluğunu inceleyecek, bu incelemeyi yaparken de kuvvetli suç şüphesinin var olup olmadığını ve diğer tutuklama nedenleriyle birlikte devam edip etmediğini gözetecektir (Muzaffer Korkmaz, a.g.e., s.94) Nitekim Anayasa Mahkemesi’nce de tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin olup esastan incelenen başvurularda kuvvetli şüphenin var olup olmadığı, tutuklama nedenlerinin devam edip etmediği de incelenmektedir.16 Ayrıca, bu konuya ilişkin olup başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilen başvurularda da, tazminat davasına bakacak olan mahkemenin de kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama nedenlerinin var olup olmadığını değerlendireceği varsayılmaktadır. Aksinin kabulü halinde bu tür başvurularda kişilerin tazminat davası yoluna yönlendirilmemesi gerekirdi. Sonuç olarak, eğer tazminat davasına bakacak mahkeme, uzun tutukluluk şikâyetlerinde kuvvetli şüphenin, tutuklama nedenlerinin var olup olmadığını inceleyebiliyorsa, tutuklamanın hukukiliği şikâyetlerinden kaynaklanan davalarda da tutuklamanın hukukiliğini inceleyebilmelidir.
Bu noktada Mustafa Avcı kararına17 da değinmek gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu başvuruda başvurucunun uzun tutukluluk şikâyetini, inceleme tarihi itibarıyla tahliye edilmiş olması nedeniyle CMK 141’de düzenlenen tazminat yolunun tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.18 Başvurucunun, tutuklanmasına neden olan fiillerin tamamının siyasi faaliyetleri ile ilgili olduğu ve bu sebeple siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak ise Anayasa Mahkemesi; başvurucunun uzun tutukluluk şikâyetiyle ilgili açacağı tazminat davasında ilk derece mahkemesinin hukuka aykırılığı tespit ve yeterli giderim sağlama hususlarında karar verirken tedbirin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı dışında siyasi faaliyette bulunma hakkına müdahale teşkil edip etmediği de dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarını dikkate almak durumunda olacağını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, CMK’nin 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun; gözaltı, yakalama, tutuklama gibi tedbirlerinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının yanı sıra diğer temel haklara müdahale sonucunu doğurması hallerinde de etkili bir kanun yolu niteliğini haiz olduğunu ifade etmiş ve bu kabulü doğrultusunda siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden de başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir.19 Bu olayda başvurucunun, tutuklanmasına neden olan fiillerin tamamının siyasi faaliyetleri ile ilgili olduğu ve bu sebeple siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiası zımnen tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına benzemektedir. Bu kişinin CMK 141. maddedeki yola başvurması durumunda tazminat mahkemesi ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğini tespit edebiliyorsa, diğer bir deyişle başvurucunun tutuklanmasına konu eylemlerin siyasi faaliyetler kapsamında olup olmadığını tespit edebiliyorsa, tutuklamanın hukuki olup olmadığını da elbette ki tespit edebilir. Zira deliller değerlendirmeden tutuklamanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğinin tespit edebilmesi mümkün değildir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Anayasa Mahkemesi beraat veya takipsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde kişilerin 141. maddenin (e) veya a) bendi uyarınca tazminat alabilmelerinin mümkün olduğunu belirterek başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermektedir (Fatma Maden (B. No: 2016/28719, 17/7/2018, Ertuğrul Raşit Benal, B. No:2016/25245, 17/7/2018). Anayasa Mahkemesi bu kararlarında CMK’nın 141/1-a bendine de atıf yapmaktadır. Ancak CMK’nın 141. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine başvurulması için, CMK’da, tutuklamayla ilgili/ilişkili davanın beraatla veya takipsizlik kararıyla sonuçlanması şartı aranmamaktadır. Tutuklamaya konu davanın beraatla veya takipsizlik kararıyla sonuçlanması şartı 141/1-e bendi için geçerlidir. Kanaatimizce beraat veya takipsizlik halinde CMK 141/1-e bendindeki hükmün tutuklamanın hukukiliği açısından birincil nitelikte etkili bir yol olmadığını belirtmek gerekir. 141/1-e bendi uyarınca tazminat istenebilmesi için tutuklamanın hukuki olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Kişi beraat edince bu bent kapsamında tutuklamanın hukuki olup olmadığına ilişkin bir tespit yapılmadan otomatik olarak tazminat ödenmektedir. Oysa bir yolun etkili kabul edilmesi için o yolun hakkın ihlal edildiğini tespit edebilmesi ve ihlali giderebilmesi gerekir.20 AİHM de Mergen ve diğerleri kararında benzer gerekçelerle 141/1-e bendindeki yolun tüketilmesi gerektiği itirazını reddetmiştir. Dolayısıyla bu bağlamda 141/1- e bendinin değil, 141/1-a bendinin etkili bir yol olduğu söylenebilir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bu durumu göz önüne alarak bu kararlarında 141/1-a bendine de atıf yapma gereği duymuştur. 141/1-a bendi beraat veya takipsizliğe bağlı olmadığı için tahliye durumunda da bu yolun etkisiz olduğunu söylemek mümkün değildir.
Yukarıda açıklanan hususlar birlikte değerlendirildiğinde tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyetlerine dayalı başvurularda, tutuklamanın ilgili/ilişkili olduğu dava mahkûmiyetle sonuçlanmış olması veya kişinin tahliye edilmiş hallerinde de CMK’nın 141. maddesindeki tazminat yolunun tüketilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıkladığım gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu görüşüyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Üye Selahaddin MENTEŞ |
-------------
1 Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16.2.2017.
2 Reşat Ertan, 2013/5700, 15/04/2015, § 26; Mehmet Emin Güneş, 2013/5707, 16/04/2015, § 29; Mecit Gümüş, 2013/9105, 25/6/2015, §32; Hüseyin Hançer, 2013/8319, 7/1/2016,§§ 39, 40; Ömer Köse, 2014/12036, 16/11/2016, § 34
3 Kamil Erdoğan, B. No: 2017/4023, 19/4/2018, §40; Bilal Canpolat, §§ 37-43; Fatma Maden, §49; Ertuğrul Raşit Benal, B. No: 2016/25245, 17/7/2018, §42
4 Fatma Maden, §47, Ertuğrul Raşit Benal, §40
5 Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §54; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§37
6 Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, § 30- 38; Ahmet Ünal, B. No: 2016/17624, 9/5/2018, § 24-26.
7 Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı
8 Benzer durumlar bakımından, Yargıtay uygulamasında tazminat yolunun başarıyla uyguladığını gösteren emsal kararlar bulunmamakla birlikte, böyle bir hukuk yolunun kesinlikle başarısız olacağını iddia edebilmeyi ortaya koyacak bir durum da söz konusu değildir.
9 B.T. [GK], B. No: 2014/15769, 30/11/2017, §§ 40-60.
10 Cafer Yıldız, B.No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40.
11 Bkz. Besime Konca, B. No: 2017/5867, 3/7/2018.
12 Mehmet Özdemir, B. No: 2017/37283, 29/11/2018
13 Ali Bulaç [GK], B. No: 2017/6592, 3/5/2019
14 bkz. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/7/2015 tarihli ve E.2014/20624, K.2015/12265 sayılı, 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararları.
15 İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, § 19, 37
16 Bkz. Örneğin, Hüsnü Aşkan, B. No: 2015/4057, 31/10/2018, § 45, Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, § 87.
17 Mustafa Avci, B. No: 2014/1545, 22/3/2018
18 Mustafa Avci, §27
19 Mustafa Avci, §35-38
20 Mergen ve diğerleri/Türkiye kararı, §36
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SELAHATTİN DEMİRTAŞ BAŞVURUSU (9) |
(Başvuru Numarası: 2017/28948) |
|
Karar Tarihi: 15/6/2021 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Hasan HÜZMELİ |
Başvurucu |
: |
Selahattin DEMİRTAŞ |
Vekili |
: |
Av. Aygül DEMİRTAŞ GÖKALP |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, konuşma yaptığı bir açık hava toplantısında terör örgütü lehine slogan atıldığı ve pankart açıldığı gerekçesiyle aleyhine kamu davası açılan başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesinin ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, olayın geçtiği tarihte Diyarbakır milletvekili ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) genel başkanıdır.
10. 12/9/2010 tarihinde Anayasa'nın pek çok maddesinde değişiklik öngören bir kanun referanduma sunulmuştur. BDP Silopi İlçe Teşkilatı 17/8/2010 tarihinde, Anayasa değişikliğine ilişkin yapılacak referandum hakkında açık hava toplantısı yapmak için Silopi Kaymakamlığına (Kaymakamlık) bildirimde bulunmuştur.
11. 19/8/2010 tarihinde Şırnak'ın Silopi ilçesinde açık hava toplantısı yapılmış ve başvurucu, Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmasına ilişkin görüşlerini içeren bir konuşma yapmıştır. İdari otoritelerin düzenledikleri raporlara göre 19/8/2010 tarihinde ilçe Belediye binası yanında bulunan alanda BDP bölge milletvekilleri, yöneticileri ve belediye başkanlarının içinde bulunduğu yaklaşık 5.000 kişilik bir grubun toplandığı, miting başlarken yüzleri kapalı şahıslar tarafından 3x10 metre (Bir diğer tutanakta ise 1.5x6 metre olarak belirtilmiş.) ebadında PKK terör örgütüne ait bayrağın taşındığı, BDP Silopi İlçe Teşkilatı Başkanı B.A. ve başvurucunun 12/9/2010 tarihinde yapılacak Anayasa değişikliğine ilişkin konuşma yaparken grup içinde bulunan şahıslar tarafından "Biji Serok Apo (yaşa Önder Apo), Öcalan, Öcalan, Pkk Halktır Halk Burada", "Dısa Dısa Serhildana Öcalan (yine Yine Başkaldırı Öcalan İçin Başkaldırı)" şeklinde sloganlar atıldığı, başvurucunun konuşmasını bitirmesi sonrası toplantı alanını terk ettiği, toplantı alanında kalan 1.000 kişilik grup tarafından "Biji Serok Apo, Dişe Diş Kana Kan Seninleyiz Öcalan, Kahraman Apo, Öcalan Öcalan" şeklinde sloganlar atılmaya devam edildiği belirtilmiştir.
12. Başvurucunun yaptığı konuşma sırasında toplantıda yer alan bir grup tarafından PKK terör örgütü lehine sloganlar atılması, örgütün bayrağını simgeleyen renkte bezlerin sallanması, katılımcıların bir bölümünün yüzlerini kapatarak PKK örgütüne ait bayrağı açmaları ve bu eylemlere rağmen başvurucunun toplantıdan ayrılmaması nedenleriyle başvurucu hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanuna aykırı toplantı düzenleyen veya yönetenlerin hareketlerine katılma suçunu işlediği gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır.
13. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle anılan suçtan bila tarihli fezleke düzenlemiş ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne göndermiştir.
14. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda kabul edilen 20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 13) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciye iade edileceği öngörülmüştür.
15. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki fezlekeye konu olan soruşturma dosyası da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla gereğinin takdir ve ifası için 20/6/2016 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığı ile Başsavcılığa gönderilmiştir. Bunun üzerine Başsavcılık 7/9/2016 tarihinde başvurucu hakkında bir iddianame düzenlemiştir. İddianamede başvurucunun açık hava toplantısında yapmış olduğu konuşması sırasında toplanan grupta bulunan bazı kişilerin kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini örttüğü, PKK, Kongra-Gel terör örgütüne ait amblem ve bayrakları taşıdığı ve örgüt lehine slogan atıldığı ileri sürülmüştür. İddianameye göre toplantı söz konusu eylemler nedeniyle kanuna aykırı duruma geldiği hâlde başvurucu, toplantıdan ayrılmayarak kanuna aykırı toplantı düzenlemek ve yönetmek suçunu işlemiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak olan referandum öncesinde Silopi BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) İlçe teşkilatı tarafından 19/08/2010 tarihinde saat 20:00 sıralarında miting düzenlendiği, bu miting nedeniyle yaklaşık 5.000 kişilik bir grubun Silopi Belediyesi yanında bulunan boş alanda toplandığı, halen HDP (Halkların Demokrasi Partisi) Milletvekili olan şüpheli Selahattin Demirtaş'ın bu mitingte konuşma yaptığı, konuşma sırasında toplanan grup tarafından 'Biji Serok Apo, Pkk Pkk, Pkk halktır halk burada, dısa dısa öcalan, öcalana serhıldan' şeklinde terör örgütü lehine sloganlar atıldığı ve yüzlerini bezlerle kapatan bir grup katılımcı tarafından yaklaşık 3x10 metre büyüklüğünde PKK-Kongra-Gel terör örgütüne ait sözde bayrağın açıldığı, bu bayrağın ellerde taşındığı, yine kalabalık içerisinde bulunan bazı şahıslar tarafından terör örgütünü simgeleyen renklerden oluşan bezlerin sallandığı;
2911 Sayılı Kanunun 23. maddesinde; ...' kanuna aykırı sayıldığı, aynı kanunun 28. maddesinde kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar için yaptırım öngörüldüğü, şüphelinin de suç tarihinde terör örgütünün propagandasına dönüşen, terör örgütüne ait sloganların atıldığı kanuna aykırı toplantıya katıldığı ve kanuna aykırı hale gelen toplantıdan ayrılmadığı, birlikte hareket ederek üzerine atılı suçu işlediği..."
16. Silopi 1. Asliye Ceza Mahkemesi başvurucuya isnat edilen suçun 2012 tarihinde kabul edilen ve davaların ertelenmesini düzenleyen 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun (bkz. § 21) kapsamında kaldığından bahisle 16/2/2017 tarihinde anılan suç yönünden kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
17. Başvurucunun bu karara itirazı Cizre 2. Ağır Ceza Mahkemesince 14/4//2017 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 13/6/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 11/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2911 sayılı Kanun’un "Yasaklara aykırı hareket" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
20. 2911 sayılı Kanun’un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden... veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
b) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
...
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
21. 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine
...
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.”
22. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/7/2014 tarihli ve E.2013/9-386, K.2014/353 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...gerek Anayasa, gerekse AİHS, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, 'demokratik bir toplumda gerekli olma' kriteri gözetilmek şartıyla kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceğini düzenlemektedir. Bununla birlikte soyut bir kamu düzeni ve kamu güvenliği tehlikesine dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklanmamalı, göstericilerin saldırgan ve tehdit edici herhangi bir davranış sergileyip sergilemedikleri de tespit edilmelidir..."
23. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bir kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Olay tarihinde DEHAP Siirt İl Başkanı olan sanığın, adı geçen partinin il başkanlığı önünde kaldırım üzerinde toplanan 50-60 kişilik gruba hitaben, güvenlik güçlerinin gözetim ve hoşgörüsü altında, içeriğinde suç unsuru olmayıp eleştiri sayılabilecek ibareler içeren basına ve kamuoyuna başlıklı açıklamayı yaptıktan sonra topluluğun kısa bir süre oturması üzerine, güvenlik güçlerin dağıtma ihtarı yapması ile kendiliklerinden ve olaysız bir şekilde dağılmaları şeklinde gerçekleşen eylemde, 2911 sayılı Yasaya aykırılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine hükmolunması (2/10/2006, E. 2006/686, K. 2006/7141)."
24. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bazı kararlarının ilgili kısmı şöyledir:
"2911 sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç seçimlik hareketli bir suç olup, bu suçun oluşması için failin 'düzenlemek, yönetmek veya düzenleyen veya yönetenlerin hareketlerine katılmak' fiillerinden birini işlemesi suçun oluşması için yeterlidir. Nitekim; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.06.1979 gün ve 232-303 sayılı kararında da; 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinin suç tarihindeki karşılığını oluşturan 171 sayılı Kanunun 18/1. maddesindeki yazılı suçun; kanunsuz toplantı ve yürüyüşün 'tertip edilmesi', 'idare edilmesi' ve 'tertip ve idare edenlerin hareketlerine bilerek iştirak edilmesi, hareketlerinin paylaşılması' durumunda oluşacağı ifade edilmiştir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, somut olaylarda, yasadışı toplantıya dönüşen etkinliklerde grup içerisinde yer almaktan başkaca eylemi bulunmayan sanığa atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinde belirtilen şekilde kanuna aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenleme, yönetme veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak etme suçlarının unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması (23/3/2018, E. 2018/276, K.2018/944)."
...
"... 14.01.2013 ve 18.02.2013 tarihli eylemlerde BDP Malazgirt ilçe teşkilatı binası önünde toplanan ve sanığın da içerisinde bulunduğu grupların Narinkale caddesi istikametine doğru yürüyüşe geçtikleri, yolu kısmen trafiğe kapatan gruba güvenlik görevlileri tarafından dağılmaları yönünde anonsların yapıldığı, buna rağmen dağılmayan grupların yürüyüşe devam ederek yeniden teşkilat binası önüne gelip burada zor kullanma olmaksızın dağıldıkları ve 30.10.2012, 04.11.2012 ve 05.11.2012 tarihli olaylarda ise grup içerisinde yer almaktan başkaca eylemi bulunmayan sanığa atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinde belirtilen şekilde kanuna aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenlediği, yönettiği veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak etme suçlarının unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması (8/5/2017, E. 2017/1006, K.2017/3910)."
...
"...09.10.2012 günü Diyarbakır ili Bağlar ilçesinde Barış ve Demokrasi Partisi’nin çağrısı üzerine PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den ayrılmasıyla başlayan süreci protesto amacıyla düzenlenen ve suç tarihinde Bağlar Belediye Başkanı olan sanığın da aralarında bulunduğu parti yönetici ve üyelerinin katıldığı, PKK silahlı terör örgütüne destek mahiyetinde sloganların atıldığı ve kalabalığın polisin uyarısı üzerine olaysız şekilde dağıldığı anlaşılan gösteride bulunan sanık [Y.B.’ın] mahkumiyetine karar verilen 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinin kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanların cezalandırılmasını düzenlediğinin anlaşılması karşısında, dosya kapsamına göre sanığın kanuna aykırı olarak yapılan gösteri yürüyüşünü düzenlediği, yönettiği veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak ettiğine dair deliller karar yerinde gösterilip tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması (8/10/2020, E.2019/3216, K.2020/4824)."
...
"Sanığın kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü organize edip, yönetmesi gösteriye katılım sağlanması yönünde çalışmalarda bulunup adam toplaması halinde eyleminin 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesi kapsamında kalacağı dikkate alınarak, sanığın kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenlenmesinde ya da katılım sağlanması yönünde bir çalışmasının olup olmadığının tespit edilerek sonucuna göre değerlendirme yapılması gerektiğinin gözetilmemesi (5/4/2017, E.2016/682, K. 2017/3601)."
B. Uluslararası Hukuk
25. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ilgili uluslararası hukuk kaynaklarının yer aldığı kararlar için Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30 ve Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37 kararlarına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 15/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; şiddet içermeyen barışçıl ortamda gerçekleşen toplantıda konuşma gerçekleştirdiğini, idarenin toplantıya izin vermemesinin, toplantıda slogan atılmasının ve yasa dışı örgütlere ait amblem taşınmasının toplantının barışçıl niteliğini etkilemediğini ve toplantıyı kanuna aykırı hâle getirmediğini, Mahkemenin kararı ve yorumunun Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) kararları ile uyumlu olmadığını, nitekim toplantıda gerçekleştirilen sloganlar ve eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu ve Mahkemece etkili soruşturma yürütülmeden gerekçesiz şekilde karar verildiğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca kovuşturmanın ertelenmesi kararıyla denetim altına alındığı ve aklanma hakkı tanınmadığını, mevcut kararın parti eş başkanı olan başvurucunun düşüncelerini açıklamasında caydırıcı etkisi olduğunu belirterek etkili başvuru hakkı, ifade hürriyeti, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde, AİHM ve Anayasa Mahkemesinin toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin bazı kararları hatırlatılmıştır. Bakanlığa göre başvurucunun üç saat süren toplantıda konuşma yapması, başvurucu hakkında toplantı nedeniyle adli kontrol tedbirlerinin uygulanmaması ve mahkûmiyet hükmü kurulmaması nedenleriyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılmış herhangi bir müdahale olmadığı belirtmiştir. Bununla birlikte Bakanlık, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahale olduğu kabul edilse bile somut olayda müdahalenin yasal dayanağı olduğunu kamu düzeninin ve güvenliğinin korunması suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması anlamında meşru amaç güttüğü ve müdahalenin demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu görüşündedir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu hakkında esas itibarıyla bir toplantıya katılması nedeniyle kamu davası açılmış ve kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucu denetim altına alınmıştır. Bu sebeple başvurucunun şikâyetlerinin bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
30. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
32. Başvurucu hakkındaki dava bir hükme bağlanmayarak ertelenmiş ve başvurucu üç yıl denetim altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararlarla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede kovuşturma tehdidinin devam ettiği, sonunda isnat edilen suçlardan aklanma ihtimali bulunsa bile kişinin bu etki altında ilerde haklarını kullanmaktan imtina etme riski bulunduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi içtihadına göre henüz mahkûm edilmemiş olsa bile ertelenen kovuşturmanın gelecekte yeniden başlayabilme olasılığının başvurucularda stres ve cezalandırma endişesini devam ettireceği kanaatine varılmış ve söz konusu kararlarda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahalede bulunulduğu kabul edilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49; İrfan Sancı, B. No: 2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44).
33. Mevcut başvurudaki koşullar ile zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihatlarına konu başvurulardaki koşullar arasında esaslı bir farklılık bulunmamaktadır. O hâlde zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihadında konulan ilkeler ile somut olayın koşulları gözetildiğinde hakkındaki kovuşturma ertelenerek üç yıl süreyle denetim altına alınan başvurucu hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen o dönem parti eş başkanı ve üyesi de olan başvurucunun ilerde kovuşturmaya maruz kalma ve cezalandırılma riskinin bulunduğunun dikkate alınması gerekir. Bu sebeplerle başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek denetim altına alınmasının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerekir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
35. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
36. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
37. Başvurucu hakkında gösteri ve toplantı kanununa muhalefet suçundan bir iddianame ile kamu davası açılması ve kovuşturmanın ertelenerek denetimli serbestlik altına alınması yönünde verilen kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
38. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
39. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 33; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74).
40. Toplantı hakkı üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Bu sebeple Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığına bakılması gerekir.
(b) Barışçıl Toplantı Hakkı
41. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
42. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, § 52).Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).
43. İfade özgürlüğünde olduğu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı da sadece toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören görüş ve fikirleri korumakla yetinmez. Bunun haricinde toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şok edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenebilir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 33; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 42).
44. Toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur. Bununla birlikte -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasal ve kamusal meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45; Ömer Faruk Akyüz, § 53).
45. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesini savunan kişilere siyasi fikirlerini toplanma özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edebilme imkânı sunulmalıdır. Dolayısıyla toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68).
46. Bununla birlikte bir kimsenin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, katıldığı bir toplantı sırasında yer yer görülen şiddet hareketleri sebebiyle otomatik olarak ortadan kalkmaz (Ferhat Üstündağ, § 54; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 43).
47. Dolayısıyla kamu gücünü kullanan organlar, toplantı hakkının kullanılmasını engellemiş ise ya şiddetin toplantı ve gösteri yürüyüşünün tamamına hâkim olduğunu ya da hakkına müdahale ettikleri bireylerin bizzat bu şiddet olaylarına katıldığını ispat etme yükümlülüğü altındadır (Ferhat Üstündağ, § 56; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş,§ 45).
48. Toplantı ve gösteri yapma hakkı sayesinde vatandaşlar; politikacıların ve ülkeyi yönetenlerin davranışlarını eleştirme, ülkede uygulanan politikalar ve projeler üzerinde etkide bulunma ve demokratik taleplerini dile getirme imkânına sahip olmaktadırlar. Bu yönüyle toplantı özgürlüğüne ve göstericilerin ifade özgürlüklerine müdahale edilmesi demokratik kurumları işlevsiz kılabileceği gibi bu durumun aksine bu hakkın barışçıl olmayan yöntemlerle kullanılması anayasal hakları tehlikeye düşürebilecektir (Ferhat Üstündağ, § 58).
(c) Ödev ve Sorumluluklar
49. Barışçıl toplantı hakkı bireylerin bu hakkı kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklardan ayrı düşünülemez. "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12. maddesi, hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin incelenmesi sırasında bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 43; Ömer Faruk Akyüz, § 62).
(d) Caydırıcı Etki
50. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan ve bir gösteride yasaklanmamış davranışlarda bulunan kişilerin toplantı hakkı, kınanabilir bir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek cezanın dahi uygulanmamasını temin eder. Zira bu tip soruşturmalar veya cezalandırmalar caydırıcı etki doğurma potansiyeli taşımaktadırlar (Osman Erbil, §§ 51, 71; Ömer Faruk Akyüz, § 60).
(e) Takdir Yetkisi
51. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen ve Anayasa'nın 34. maddenin ikinci fıkrasına konu olan kısıtlamaların zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi hususunda kamu gücünü kullanan organlar ile mahkemelerin belirli bir takdir yetkisi vardır. Bununla birlikte olayın somut koşullarında bir toplantı veya gösterinin şiddet içerdiğine ilişkin idari mercilerin veya derece mahkemelerinin kabulleri ile gerekçelerinin nihai denetim yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir (Dilan Ögüz Canan, § 32).
(f) Müdahalenin Denetimi
52. Başvurucu hakkında açılan davanın dayanağı olan 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin barışçıl gösterilere müdahale edilmesinde kullanılma riski bulunduğunu kabul etmek gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 46). Anılan kural ile Kanun'a aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyenlere, bunlara katılanlara veya bunları yönetenlere ceza verilmesi öngörülmüştür. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde kanuna aykırı olacağı sayılmıştır (bkz. § 20).
53. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların cezalandırılması ya da ceza tehdidine maruz bırakılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Dilan Ögüz Canan, § 47).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
54. Bireysel başvuru dosyasında, başvurucunun hitap ettiği topluluğun bir kısmının tanınmamak amacıyla yüzlerini kapatarak terör örgütüne ait bayrak taşıdıkları ve terör örgütü liderini övücü nitelikte slogan attıkları anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, başvurucunun konuşma yaptığı toplantıda bu olaylar gerçekleştiği halde başvurucunun etkinlikten ayrılmaması nedeniyle hakkında üç yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının belirlenmesidir.
55. Somut olayda göstericiler, başvurucunun BDP Eş Başkanı sıfatıyla yaptığı konuşma sırasında yasa dışı örgüte ait bayrağı taşımış, örgütü ve örgütün liderini övücü nitelikte slogan atmıştır. Başvurucu toplantı alanından ayrıldıktan sonra da toplantı alanında bekleyen grup, örgüt lehine slogan atmış; sonrasında kendiliğinden ve olaysız şekilde dağılmıştır. Toplantı sona erdikten sonra başka bir caddede toplanan küçük bir grubun emniyet güçlerine taşlı saldırısı nedeniyle bu gruba müdahale edilmiştir (bkz. § 11).
56. Bir kimse sırf emre aykırı davranmış olması nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus emre aykırılık nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin bulunup bulunmadığı ya da böyle bir tehlikenin ortaya çıkıp çıkmadığı veya kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığı olacaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88; Rıza Gökçen Erus, § 63; Dursun Soydan ve diğerleri, B. No: 2015/2948, 14/11/2018, § 57).
57. Bazı özel nedenlerle bir toplantı veya gösteriye yapılacak müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun ve cezaların kamu düzeninin bozulması ya da bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle verildiğinin veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).
58. Mevcut başvuruda; iddianamede ve mahkeme kararlarında gösterinin şiddet içerdiğine, barışçıl olmaktan çıktığına ve kamu düzeninin bozulduğuna dair herhangi bir tespit yer almamaktadır. Nitekim emniyet güçleri iki ayrı tutanakta, toplantının herhangi bir şiddet hareketi yaşanmadan sona erdirildiğini -toplantı alanı dışında ve toplantı sona erdikten sonra yaşanan olaylar hariç olmak üzere- ifade etmiştir. Olayda yüzlerini örterek terör örgütüne açıkça destek veren kişilerin varlığına rağmen toplantının tümüyle barışçıl olmaktan çıktığını değerlendirmemiştir. Bununla birlikte bazı göstericilerin yüzlerini örtmek, terör örgütünün bayrağını taşımak ve terör örgütünün lehine slogan atmak biçimindeki kanun dışı eylemleri gerçekleştirmelerine başvurucunun söz ve davranışlarıyla teşvik ettiği veya toplantıdan sonra şiddet eylemleri yaşanmasında herhangi bir sorumluluğu bulunduğu da iddia edilmemiştir.
59. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda, kamu makamlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 55). Özellikle bir siyasi parti başkanının Anayasal değişikliklere yönelik düşüncelerini açıkladığı bir toplantıya daha fazla müsamaha gösterilmesi beklenir (benzer yönde açıklama için bkz. § 44).
60. Bununla birlikte şiddet hareketleri nedeniyle barışçıl olmaktan çıkan toplantıda, niyeti barışçıl olan bir toplantıya katılan kişinin sorumlu tutulabilmesi için şiddet hareketlerine iştirak ettiğinin veya davranışlarıyla şiddet kullanma niyetinin ortaya konulması gerekmektedir. Nitekim Yargıtayca da kabul edildiği üzere (bkz. §§ 22-24) mahkûmiyet cezası verilmesinin haklı kabul edilebilmesi için kanunsuz hâle gelen toplantı ve yürüyüşün tertip edilmesi, idare edilmesi, tertip ve idare edenlerin hareketlerine bilerek iştirak edilmesi veya hareketlerinin paylaşılması gerekmektedir.
61. Anayasa Mahkemesi, şiddet hareketlerine iştirak etmemiş kişilerin toplantı özgürlüğünün korunması gerektiğini belirtmiş; barışçıl bir şekilde bir yürüyüşe ve basın açıklaması etkinliğine katılan, terör örgütü liderini övücü mahiyette atılan sloganlara iştirak etmeyen ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan kişilerin toplantı özgürlüklerinin öncelikle korunması gerektiğini ifade etmiştir (Ferhat Üstündağ, § 56).
62. Anayasa Mahkemesi yakın tarihli bir kararında barışçıl bir gösteride bazı kimselerin bu fırsatı kullanarak bir terör örgütü liderini övücü mahiyette slogan atmalarının bu toplantıya katılanların tümünün toplantı hakkına müdahale edilmesini haklı kılmayacağını, böyle durumlarda kamu makamlarının toptan bir cezalandırma yerine barışçıl toplantı yapanlarla terör örgütü liderini övücü mahiyette slogan atanları ayrıştırma ödevi bulunduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca atılan sloganların toplantı hakkına yönelik bir müdahaleyi haklı kılıp kılmayacağının sloganın içeriği ve her somut olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğine karar vermiştir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 34).
63. Başvuru konusu olayda yüzünü kapatan, terör örgütüne ait flamalar taşıyan ve örgüt lehine slogan atan grubun eylemlerinin toplantının gerçek amacını görünür olmaktan çıkaracak derecede baskın duruma geldiğine ve başvurucunun da bu durumda herhangi bir şekilde etkisi bulunduğuna dair herhangi bir değerlendirme ortaya konulamamıştır. İdarenin toplantının kanuna aykırı olduğunu tespit etmesi toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini bozmayan katılan hakkında Anayasa'nın 34. maddesi ile güvence alınan hakkını ortadan kaldırmayacaktır. Bu çerçevede başvurucunun toplantıda bulunduğu esnada bazı göstericiler tarafından terör örgütünü ve örgüt liderini övücü slogan atılması ve örgütün bayrağının açılması, başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi şeklindeki müdahaleyi haklı kılmayacaktır.
64. Somut olayda ilk derece mahkemesi toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığını, eylem nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediğini, kamu düzenin bozulup bozulmadığı hususları ile derhâl beraat kararı verilmesinin şartlarını değerlendirmeksizin salt 6352 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmiş olması nedeniyle kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermiştir. Bu nedenle mahkeme gerekçesinin müdahale için ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
65. Öte yandan kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle başvurucu üç yıl denetim altına alınmıştır. Barışçıl bir gösteri nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında bulunma sonucunu doğuran erteleme kararının kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi sağladığı söylenemez. Başvurucu hakkında verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının başvurucunun tekrar bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp mahkûm olması durumunda, ceza yargılamasının devam etmesi ve yargılama sonucunda başvurucunun ceza alması ihtimali bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucu katıldığı bir barışçıl gösteri nedeniyle üç yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak ve bundan sonra herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde kovuşturmanın ertelenmesi kararının caydırıcı bir etkisi olacaktır.
66. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde mevcut başvuruda, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
69. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
70. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
71. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
72. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
73. İncelenen başvuruda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
74. Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Silopi 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
75. Somut olayda ihlalin tespitinin yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
76. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Silopi 1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/1089, K.2017/352) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MAHİR ENGİN ÇELİK VE SAKİNE ESEN YILMAZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/8776) |
|
Karar Tarihi: 7/9/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 21/10/2021-31635 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Ceren Sedef EREN |
Başvurucular |
: |
1. Sakine ESEN YILMAZ |
|
|
2. Mahir Engin ÇELİK |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Zühal ÇOLAK |
|
|
Av. Mehmet Ruştu TİRYAKİ |
|
|
Av. Necmiye ŞABBAZ BAŞEL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, halkı kanuna aykırı toplantıya kışkırtmak suçundan hapis cezasına mahkûm edilen başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek görülmediğini belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuru konusu olayların yaşandığı tarihte başvurucu Sakine Esen Yılmaz, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Sendika) genel sekreteri; başvurucu Mahir Engin Çelik ise aynı Sendikanın Mersin Şubesi Yönetim Kurulu üyesidir.
9. Sendikanın bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu 12/3/2012 tarihinde, Türkiye genelinde yapılacak nevruz kutlaması etkinliklerine örgüt olarak kitlesel katılımın sağlanmasına, etkinliklerin yapılacağı illerde hazırlık komitelerinde yer alınmasına, etkinliklerin yapılamayacağı illerde ise bağlı sendika şubelerinin örgütlülük durumlarına göre kendilerinin belirleyecekleri etkinlikleri organize etmelerine dair karar almış ve bu karar, Sendika Genel Merkezince tüm şubelere duyurulmuştur.
10. Nevruz; Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Kültür Portali'nde kuzey yarım kürede bulunan ülkelerde, özellikle Türkçe ve Farsça konuşan topluluklar arasında yaygın olarak kutlanan ve pek çok toplum için yılbaşı niteliği de taşıyan bir bahar bayramı olarak nitelendirilmiştir. Anılan kaynakta başlangıç tarihinin miladi takvime göre 21 Mart olduğu belirtilen Nevruz Bayramı ve kutlamalarının Anadolu’da sözlü kültürün, toplumsal uygulama ve ritüellerin, doğa ve evrene ilişkin bilgi ve deneyimlerin nesilden nesile aktarıldığı en uygun ortamlardan birini oluşturduğu, bu açıdan bakıldığında nevruzun nesiller arası iletişimin en güzel örneklerinden biri olduğu ifade edilmiştir. Nevruz, 2016 yılında 12 ülkeli çok uluslu dosya olarak UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsilî Listesi'ne kaydettirilmiştir.
11. Nevruz Bayramı ülkemizde de her yıl toplumun farklı kesimlerince, özel kişiler veya resmî kurumlarca çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mersin İl Teşkilatı 12/3/2012 tarihli ve 55 sayılı Yönetim Kurulu kararı doğrultusunda 20/3/2012 Salı günü 10.00 ve 17.00 saatleri arasında Mersin'in Tırmıltepe miting alanında nevruz kutlaması için açık hava toplantısı düzenleneceğini oluşturulan Toplantı Tertip Komitesi aracılığıyla 14/3/2012 tarihinde Mersin Valiliğine bildirmiştir. Söz konusu Toplantı Tertip Komitesi; BDP İl Teşkilatı Yönetim Kurulu Üyesi A.K., İl Yöneticisi A.O., Toroslar İlçe Teşkilatı Yönetim Kurulu Üyesi M.B.Ö., Halkevleri Derneği Mersin Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi O.Y., Kibele Kadın Derneği Başkanı H.B. ile M.G. ve Ş.İ.den oluşmaktadır.
12. İçişleri Bakanlığı 15/3/2012 tarihinde "21 Mart Nevruz Etkinlikleri" konulu Genelge yayımlamıştır. Anılan Genelge şu şekildedir:
"Tarihten gelen ve ülkemizin bulunduğu ve ilgili olduğu coğrafyada yaşayan toplulukların ortak kültür ve geleneğinin bir parçası ve baharın müjdeleyicisi olan Nevruz; yeni bir yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve 21 Mart günü geçmişten günümüze kadar bayram havasında kutlanmıştır.
Bolluk ve bereketin sembolü olan Nevruzun toplum hayatımızda farklı fakat bütünleştirici fonksiyonları da bulunmaktadır. Nevruz; insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygıyı kuvvetlendirme, dargınlıkları unutturarak insanları kardeşçe kucaklaştırma, geleneklerin göreneklerin, inançların sergilendiği bir bayram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Milli birlik ve beraberliğin, birlikte yaşama isteğinin güçlenmesi ve dayanışmanın sağlanmasında da önemli yer tutan Nevruzun, amacına ve anlamına uygun olarak kutlanması önem arz etmektedir.
Nevruzun, 21 Mart günü festival havasında kutlanması amacıyla illerimizde oluşturulan 'Nevruz Etkinlikleri Düzenleme Heyetleri' koordinesinde veya çeşitli siyasi parti ve sivil toplum örgütlerince miting, şölen ve şenlik adı altında değişik kesimlerin katılımını sağlayacak şekilde etkinlikler gerçekleştirilmektedir.
Ancak geçmiş yıllarda olduğu gibi Nevruz kutlamaları adı altında çeşitli gruplar, terör örgütü ve yandaşı çevreler tarafından terör örgütünün propagandasına yönelik yasa dışı eylem ve etkinliklerin yapılacağına dair bilgiler edinilmiştir.
Nevruzun herhangi bir şekilde istismar edilmesi ve bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlış bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir.
Nevruz kutlamalarının huzur içinde geçmesi, bölücü terör örgütüne mensup veya müzahir kişi ve gruplarca toplumun huzur ve sükununu bozmaya yönelik provokatif eylemler yapılmaması amacıyla Bakanlığımızca aşağıda belirtilen tedbirleri alınması uygun görülmüştür.
1- Gerek ülkemizde gerekse bütün dünyada özel gün veya bayram kutlamaları belirlenen tarihlerde yapılmaktadır. Belirlenen tarihler dışında kutlama yapılması, o özel günle ilgili amacın dışına çıkıldığı izlenimi vermektedir.
2- Nevruzun anlam ve önemine uygun olarak belirlenen günde kutlanmaması halinde, farklı günlere yayılarak amacı dışına çıkan eylem ve etkinliklere dönüşeceği değerlendirildiğinden; bütün illerimizde müracaat sahibi kişi veya kuruluşlara Nevruz kutlamalarının yalnızca 21 Mart 2012 Çarşamba günü düzenleneceği bildirilecektir.
3- Bunun haricinde belirtilen günlerde ve hava karardıktan sonra açık alanlarda 2911 sayılı Kanun'a aykırı bir şekilde yapılmaya çalışılan eylem, etkinlik ve benzeri faaliyetlere müsaade edilmeyecektir.
4- 21 Mart 2012 günü yapılacak etkinliklerde alınacak tedbirlerde bütün kolluk personelinin, 16/9/2011 tarih ve 2011/53 sayılı Bakanlık Genelgesi'nde belirtilen hususlara riayet etmeleri sağlanacaktır.
5- Nevruz günü kutlamaların amacına ve anlamına uygun bir şekilde barış ve huzur içerisinde yapılabilmesi için istihbari çalışmalara ağırlık verilmesini, gerekli emniyet ve güvenlik tedbirlerinin alınmasını, yasa dışı eylemlere izin verilmeyerek tevessül edenler hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını, kutlamalar ve eylemler ile ilgili bilgilerin en seri şekilde Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan Kriz Yönetimi Merkezinin ... numaralı faks ve ... telefonlarına ayrıca ... e-posta adresine gönderilmesini önemle rica ederim."
13. Söz konusu genelge uyarınca Mersin Valiliği, başvuru konusu nevruz kutlamasının Tertip Komitesine hitaben 16/3/2012 tarihinde "21 Mart Nevruz Etkinlikleri" konulu bir karar vermiştir. Bu karar 16/3/2012 tarihinde Tertip Komitesi üyelerinden birine tebliğ edilmiştir. Anılan karar şu şekildedir:
"BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) Mersin İl Teşkilatının 12/3/2012 tarih ve (55) numaralı yönetim kurulu kararı doğrultusunda; BDP İl Yönetim Kurulu üyesi [A.K.] Başkanlığında, il yöneticisi [A.O.], BDP Toroslar İlçe Yönetim Kurulu Üyesi [M.B.Ö.], Halkevleri Derneği Mersin Şubesi yönetim kurulu üyesi [O.Y.], Kibele Kadın Derneği Başkanı [H.B.], [M.G.] ve [Ş.İ.] üyeliklerinde oluşturulan (7) kişilik tertip komitesi olarak 20 Mart 2012 Salı günü 10.00 - 17.00 saatleri arasında ilimiz Tırmıltepe Miting Alanında 'NEVRUZ MİTİNGİ' adı altında açık hava toplantısı düzenlemek istediğiniz ilgi (a) sayılı bildirimden anlaşılmıştır.
Tarihten gelen ve ülkemizin bulunduğu ve ilgili olduğu coğrafyada yaşayan toplulukların ortak kültür ve geleneğinin bir parçası ve baharın müjdeleyicisi olan Nevruz; yeni bir yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve 21 Mart günü geçmişten günümüze kadar bayram havasında kutlanmıştır. Bolluk ve bereketin sembolü olan Nevruzun toplum hayatımızda farklı fakat bütünleştirici fonksiyonları da bulunmaktadır. Nevruz; insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygıyı kuvvetlendirme, dargınlıkları unutturarak insanları kardeşçe kucaklaştırma, geleneklerin göreneklerin, inançların sergilendiği bir bayram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Milli birlik ve beraberliğin, birlikte yaşama isteğinin güçlenmesi ve dayanışmanın sağlanmasında da önemli yer tutan Nevruzun, amacına ve anlamına uygun olarak kutlanması önem arz etmektedir. Nevruzun, 21 Mart günü festival havasında kutlanması amacıyla illerimizde oluşturulan 'Nevruz Etkinlikleri Düzenleme Heyetleri' koordinesinde veya çeşitli siyasi parti ve sivil toplum örgütlerince miting, şölen ve şenlik adı altında değişik kesimlerin katılımını sağlayacak şekilde etkinlikler gerçekleştirilmektedir.
Gerek ülkemizde gerekse bütün dünyada özel gün veya bayram kutlamaları belirlenen tarihlerde yapılmaktadır. Belirlenen tarihler dışında kutlama yapılması, o özel günle ilgili amacın dışına çıkıldığı izlenimi vermektedir.
Ancak geçmiş yıllarda olduğu gibi Nevruz kutlamaları adı altında çeşitli gruplar, terör örgütü ve yandaşı çevreler tarafından terör örgütünün propagandasına yönelik yasa dışı eylem ve etkinliklerin yapılacağına dair bilgiler edinilmiştir.
Nevruzun herhangi bir şekilde istismar edilmesi ve bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlış bir yaklaşım olarak değerlendirildiğinden ilgi (b) sayılı genelge ile Nevruz'un anlam ve önemine uygun olarak 21 Mart 2012 Çarşamba günü tüm ülke genelinde kutlanması gerektiği bildirilmiştir.
Düzenleme kurulu olarak, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 'Erteleme veya Yasaklama Kararının Tebliği' başlıklı 18. maddesinin son fıkrasındaki ' ... Toplantının ertelenen günden sonraki bir günde yapılabilmesi, düzenleme kurulunun 10 uncu maddeye göre yeni bildirimde bulunmasına bağlıdır.' hükmü gereğince, aynı Kanun'un 'Bildirim Verilmesi' başlıklı 10. maddesi hükümleri doğrultusunda, yukarıda belirtilen ilgi (b) sayılı Genelge dikkate alınarak yapacağınız yeni bir müracaatınız değerlendirilecektir."
14. Bu arada Mersin İl Emniyet Müdürlüğü de halkı kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşüne davet niteliğindeki afiş ve el ilanlarının toplatılarak ele geçirilecek suç unsurlarına el konulmasına karar verilmesini (kapatılan) Mersin 1. Sulh Ceza Mahkemesinden talep etmiştir. Anılan Mahkeme, talep üzerine 19/3/2012 tarihinde bu nitelikteki afiş ve el ilanlarına el konulmasına karar vermiştir. Söz konusu karar şu şekildedir:
"...İlimizde kurulu ve faaliyette bulunan BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) organizesinde İl merkezinde BDP İl Yönetim Kurulu Üyesi [A.K.] Başkanlığında oluşturulan (7) kişilik tertip komitesince; 20 Mart 2012 Salı günü 10.00-17.00 saatleri arasında İlimiz Tırmıltepe Miting Alanında, 'NEVRUZ MİTİNGİ' adı altında 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında açık hava toplantısı düzenleme talebinde bulunulmuş olup, İçişleri Bakanlığının 15/03/2012 gün ve B.05.1.EGM.0.12.48285/(12470)-3377-2162/62258 sayılı yazısı gereğince Nevruz Kutlamalarının 21 Mart 2012 günü yapılması hususu Tertip Komitesine tebliğ edilmiş olup,
Tertip Komitesine, İçişleri Bakanlığının yukarıda bahsedilen genelgesi tebliğ edilmesine rağmen;
Üzerinde arap harfleriyle yazı ile dağ ve topluluk resmi bulunan 'Halkın Newroz Bayramı Kutlu Olsun. Newroz Pîroz be! Yer: Tırmıl Tepesi (Miting Alanı) Tarih: 20.03.2012 Saat:10.00-17.00 tertip Komitesi' içerikli ekte A4 kağıdına basılmış fotoğrafı bulunan AFİŞ’in bilboardlara asıldığı,
Ekte örneği bulunan 'NEWROZ’A DAVET' başlıklı, 'Bazen Yüreklerdeki ağıt Bazen de dağlarda yankılanan özgürlük türküsüdür NEWROZ…' şeklinde devam eden, 'Yer: Termıl Tepesi (Miting Alanı) Tarih: 20.03.2012 (Salı) Saat: 10.00-17.00' şeklinde sona eren BDP logosu ile 'BDP Mersin İl Başkanlığı' yazılı EL İLANI’nın ilimiz merkezinde muhtelif yerlere atıldığı,
Ekte örneği bulunan 'NEWROZ ATEŞİNİ HEP BİRLİKTE YAKALIM!' başlıklı 'Ezilmişliğe, haksızlığa, zulme, işkenceye ve sömürüye karşı…' şeklinde devam eden, 'HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ-HALK EVİ-YER: Tırmıl Tepesi TARİH: 20 Mart 2012 SAAT : 10.00-17.00 arası' sona eren EL İLANI’nın ilimiz merkezinde muhtelif yerlerde atıldığı bildirildiğinden
2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 'Kışkırtma Yasağı' başlıklı 27. Maddesinin 'Halka karşı, doğrudan doğruya veya ses yükselten veya ileten herhangi bir alet veya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kâğıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak yasaktır. Bu hareketler güvenlik kuvvetlerince derhal menedilir.' şeklindeki hükmüne aykırı olarak asılmak ve dağıtılmak suretiyle halkı kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşe davet niteliğindeki yukarıda içeriği bulunan afiş ve el ilanlarının TOPLATILMASINA ve ele geçirilebilecek suç unsurlarına ELKONULMASINA ..."
15. Başvurucular, Sendika tarafından Mersin'de 20/3/2012 tarihinde yapılması planlanan nevruz kutlaması için görevlendirilmiş ve başvurucu Sakine Esen Yılmaz 18/3/2012 tarihinde Mersin'e giderek Sendika çalışmalarını başlattığını ifade etmiştir.
16. Anılan başvurucu 19/3/2012 tarihinde ise kendisine eşlik eden diğer başvurucu Mahir Engin Çelik ile birlikte Mersin Emek ve Demokrasi Platformu tarafından Mersin Gazeteciler Cemiyetinde gerçekleştirilen basın açıklamasına katılmıştır. Başvurucular söz konusu basın açıklamasında nevruz kutlaması için Valiliğe bildirimde bulunan Tertip Komitesi üyelerinin İçişleri Bakanlığı Genelgesi'ne karşı gerekli yollara başvurduğu, bu nedenle nevruz kutlamasının daha önce belirlendiği şekilde 20/3/2012 tarihinde gerçekleştirilebileceği algısını yaratabilecek ifadelerde bulunmuştur. Başvurucular basın açıklaması sonunda 20/3/2012 tarihinde gerçekleştirilmek istenen nevruz kutlaması için (kapatılan) Mersin 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından el konulmasına karar verilen davetiye niteliğindeki bildirileri dağıtma hazırlığı içerisindeyken güvenlik görevlileri tarafından gözaltına alındıklarını ve bildirileri dağıtamadan bildirilerin tamamına el konulduğunu ifade etmiştir.
17. Başvurucuların dağıtmak istediği bildirinin içeriği şu şekildedir:
"Biji Newroz, Yaşasın Newroz, Newroz'a Davet, Bazen yüreklerdeki ağıt, bazen de dağlarda yankılanan özgürlük türküsüdür Newroz, yayılır zindanlardan alanlara, bir anda milyonlar tek yürek olur, dirençle parçalar köleliğin zincirlerini, bizler ki eğmedik boynumuzu, zalim Dehak'ın zulmüne direndik, bu gün de direniyoruz, direneceğiz... Özgürlüğe, barışa ve halkların kardeşliğine dair büyüterek umutlarımızı, Newroz Özgürlüktür! Newroz Barıştır! Newroz ortak vatanda özgür ve eşit yaşamanın adıdır."
18. Söz konusu bildiride nevruz kutlamasının 20/3/2012 Salı günü saat 10.00 ve 17.00 arasında Tırmıltepe'de yapılacağı da belirtilmiş ve katılımcıların isimlerine de yer verilmiştir. Bildiride bahsedilen toplantı, belirtilen yer ve zamanda belirtilen kişilerle yapılamamıştır. Ancak aynı gün 35-40 kişilik bir grup Mersin'de bir ara sokakta toplanarak ateş yakmış ve yolu lastiklerle araç trafiğine kapatmış, söz konusu yasa dışı toplantı güvenlik güçlerince dağıtılmıştır.
19. Başvurucular hakkında söz konusu bildirileri dağıtmaları nedeniyle halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma suçundan kamu davası açılmıştır. 28/3/2012 tarihli iddianamenin ilgili kısmı şu şekildedir:
"İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 15/03/2012 tarihli 21 Mart Etkinlikleri konulu, Nevruz kutlamaları adı altında çeşitli gruplar terör örgütü ve yandaşı çevreler tarafından terör örgütünün propagandasına yönelik yasadışı eylem ve etkinliklerin yapılacağına dair bilgilerin alındığının, bu nedenle belirlenen tarihler dışında kutlama yapılması, 2911 sayılı Kanuna aykırı bir şekilde yapılmasına müsade edilmeyeceği, Nevruz günü kutlamaların amacına ve anlamına uygun bir şekilde barış ve huzur içerisinde yapılabilmesi için istihbari çalışmalara ağırlık verilmesi, gerekli emniyet ve güvenlik tedbirlerinin alınması, yasadışı eylemlere izin verilmeyecerek tevessül edenler hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasının bildirildiği,
İl Emniyet Müdürlüğü ekiplerince İçişleri Bakanlığının 15/03/2012 tarihli yazısı Mevruz Mitingi Teptip Komitesine 18/03/2012 tarihinde tebliğ edildiği,
...
Ancak yapılan tebligata rağmen 19/03/2012 tarihinde şüphelilerin, üzerinde 'newroz'a davet', 'newroz ateşini hep birlikte yakalım' başlıklı, tarih ve saat, yer, BDP logosu bulunan 'BDP Mersin İl Başkanlığı' ve 'Halkların Demokratik Kongresi-Halk Evi' yazılı el ilanları dağıttıklarının tespit edildiği ve el konulduğunun anlaşıldığı,
Terör örgütünün talimatları doğrultusunda ilimizde 20 Mart 2012 tarihinde yasadışı yapılar tarafından terör örgütünün talimatı uyarınca düzenlenecek nevroz kutlamalarına ilişkin yukarıda açık kimlik bilgileri ve suçları yazılı bulunan şüphelilerin el ilanı dağıtırak halkı organize etmeye çalıştıkları, aynı gün Tırmıl Tepesi bölgesine doğru değişik bölgelerden bu organizasyon dahilinde hareket eden şahısların güvenlik güçlerine molotoflu, taşlı saldırılar düzenledikleri, terör örgütünün propagandasını yaptıkları anlaşılmakla,
Şüphelilerin bu suretle üzerlerine atılı suçları işledikleri..."
20. Mersin 7. Asliye Ceza Mahkemesince görülen dava sonucunda başvurucular suçlu bulunarak her biri 3 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Derece mahkemesi; büyük ölçüde iddianamenin tekrarı mahiyetinde olan gerekçesinde 20/3/2012 tarihinde planlanan organizasyonun yasaklandığına dair Valilik kararının Tertip Komisyonuna tebliğ edildiğini, başvurucuların da savunmalarında basın açıklamasını gerçekleştiren Tertip Komitesi üyelerinin İçişleri Bakanlığı genelgesine karşı iptal davası açıldığından bahsettiklerini ifade ettiklerini, dolayısıyla başvurucuların anılan toplantının yasaklandığından haberdar olmadıklarının kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Derece mahkemesi ayrıca söz konusu bildirilere el konulmasına rağmen 20/3/2012 tarihinde öğle saatlerinde değişik yaş gruplarından 35-40 kişinin bir sokakta toplandığını ve yolu lastiklerle araç trafiğine kapattığını, ateş yakmaları üzerine de güvenlik güçlerince müdahale edildiğini ve grubun dağıtıldığını belirtmiştir. Derece mahkemesi meydana gelen bu olaylar ile başvurucuların da aralarında bulunduğu sanıkların söz konusu bildirileri dağıtmaları arasında ilişki kurarak bu durumu başvurucuların mahkûmiyet hükmünde dikkate almıştır.
21. Başvurucular anılan hükme karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 9/2/2016 tarihinde mahkûmiyet hükmünü onamıştır. Başvurucular onama ilamından 11/4/2016 tarihinde haberdar olduklarını beyan etmiştir.
22. Başvurucular 9/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun "Toplantının ertelenmesi veya bazı hallerde yasaklanması" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir."
24. 2911 sayılı Kanun'un "Kışkırtma yasağı" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"Halka karşı, doğrudan doğruya veya ses yükselten veya ileten herhangi bir alet veya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kağıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak yasaktır.
Bu hareketler güvenlik kuvvetlerince derhal menedilir."
25. 2911 sayılı Kanun'un "Tahrikçiler ve suç ortakları" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"27 nci maddedeki yasağa aykırı hareket edenler toplantı veya yürüyüş vuku bulmamış veya vukubulmuş olup da ilk emir ve ihtar üzerine dağıtılmış ise, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan dört yıla, toplantı ve yürüyüş zorla dağıtılmış ise üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 7/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
27. Başvurucuların Anayasa Mahkemesine sundukları beyanlar özetle şu şekildedir:
i. Başvurucular 19/3/2012 tarihli basın açıklamasına katıldıklarında yalnızca İçişleri Bakanlığı Genelgesi'nden haberdar olduklarını, Mersin Valiliğinin yasaklama kararından haberdar olmadıklarını ifade etmiştir.
ii. Başvurucular ayrıca ilgili Genelge ve Valilik yasaklama kararının da hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucular kendilerine, anılan Genelge hakkında Tertip Komitesince dava açıldığının söylendiğini, kaldı ki söz konusu bildirileri dağıtamadan güvenlik görevlilerinin bildirilere el koyduğunu ve kendilerini gözaltına aldığını, kendilerinde suç işleme kastı bulunduğundan bahsedilemeyeceğini ileri sürmüştür.
iii. Başvuruculara göre yasaklanan nevruz kutlamalarında yasa dışı eylemler ve şiddet olayları yaşanırken yasaklama kararı verilmeyen durumlarda nevruz kutlamaları barışçıl biçimde gerçekleştirilmektedir.
iv. Başvurucular 20/3/2012 tarihinde meydana gelen olaylar ve kendilerinin dağıtamadıkları bildirilerle kurulan ilişki konusunda da somut hiçbir delil ortaya konulamadan haklarında 3 yıl 4 ay hapis cezası gibi ağır bir yaptırıma hükmedilmesinin orantısız bir müdahale oluşturduğunu ifade etmiştir.
Başvurucular yukarıda sayılan sebeplerle haklarında verilen mahkûmiyet hükmünün adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü, sendika hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucuların katıldıkları toplantı sonunda dağıttıkları el ilanları nedeniyle hukuka aykırı olarak haklarında halkı kanuna aykırı toplantıya kışkırtma suçundan hapis cezasına hükmedildiği iddialarının bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
30. Başvurucuların, dağıttıkları el ilanları nedeniyle halkı kanuna aykırı toplantıya kışkırtma suçundan hapis cezasına hükmedilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
33. Başvuru konusu müdahalenin dayanağı olan 2911 sayılı Kanun'un 27. ve 34. maddelerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığına karar verilmiştir.
ii. Meşru Amaç
34. Başvuru konusu yasaklama kararının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
35. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
36. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının demokratik toplumdaki yüksek önemi nedeniyle Anayasa koyucu Anayasa’nın 34. maddesinde fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını özel olarak düzenlemiş ve güvence altına almıştır. Toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle mevcut düzenin değiştirilmesi gerektiğini savunanlara dahi toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla bu fikirlerini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 54).
37. Keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için barışçıl bir toplantıya tedbir almak veya alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun derece mahkemelerince ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması, kamu düzeni ya da diğer meşru amaçlar ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımı arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Dilan Ögüz Canan, § 53; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 83; Ömer Faruk Akyüz, § 61).
38. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahale zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa (Dilan Ögüz Canan, § 32) ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse (Dilan Ögüz Canan, §§ 33, 56) demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(2) Somut Olayın Değerlendirilmesi
39. Somut olayda İçişleri Bakanlığı 15/3/2012 tarihinde çıkardığı Genelge ile nevruz kutlamalarının 21/3/2012 tarihiyle sınırlı olarak gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmiş ve ilgili önlemlerin alınması için söz konusu Genelge'yi Valiliklere göndermiştir. Mersin Valiliği de 16/3/2012 tarihli yazısında, nevruzun anlam ve önemine dair kısa bir açıklamadan sonra geçmiş yıllarda olduğu gibi nevruz kutlamaları adı altında çeşitli gruplar ile terör örgütü ve yandaşı çevreler tarafından terör örgütünün propagandasına yönelik yasa dışı eylem ve etkinliklerin yapılacağına dair bilgiler elde edildiğinden bahsetmiş; bu doğrultuda nevruzun herhangi bir şekilde istismar edilmesinin ve bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılmasının engellenmesi için İçişleri Bakanlığının 15/3/2012 tarihli Genelgesi doğrultusunda nevruzun anlam ve önemine de uygun olarak tüm ülke genelinde nevruz kutlamalarının 21/3/2012 tarihinde gerçekleştirilmesi gerekliliğinden bahsetmiştir. Bununla birlikte Valiliğin söz konusu yazısında 20/3/2012 tarihinde yapılması öngörülen ve bildirimi de yapılmış nevruz kutlamasının yasaklandığı ya da ertelendiği hususu açıkça belirtilmemiştir.
40. Valiliğin ilgili yazısı 20/3/2012 tarihli toplantıyı düzenlemek isteyen Tertip Komitesi üyesine 16/3/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bununla birlikte başvurucular bu yazıdan haberdar olmadıklarını, yalnızca İçişleri Bakanlığı Genelgesi konusunda bilgi sahibi olduklarını, o konuda da kendilerine iptal davası açmak suretiyle gerekli önlemlerin alındığının ifade edildiğini belirtmişlerdir.
41. İçişleri Bakanlığının her yıl nevruz kutlamaları adı altında terör örgütü ve yandaşlarınca terör örgütü propagandası yapılan ve şiddet olayları gerçekleştirilen toplantılar düzenlenmesi nedeniyle böyle bir uygulama yoluna gittiği görülmektedir. Başvurucular da daha önce bu etkinliklerde yasa dışı olaylar ve şiddet eylemleri gerçekleştirildiğini ifade etmiştir (bkz. § 27). Bu durumda idarenin daha önceki yıllarda olduğu gibi şiddet olaylarının yaşanmasını engellemek için gerekli tedbirleri almak, böylece toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerini etkin biçimde yerine getirmek amacıyla nevruz kutlamalarını 21/3/2012 tarihiyle sınırlandırdığı yani başvuru konusu olay bakımından 20/3/2012 tarihinde yapılması planlanan etkinliği 21/3/2012 tarihine ertelediği anlaşılmaktadır. Buna karşın başvurucuların -söz konusu Genelge'nin ve Valilik kararının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerse de- nevruz kutlamalarını neden 20/3/2012 tarihinde gerçekleştirmeleri gerektiği ve neden bir gün sonra gerçekleştiremediklerine ilişkin hiçbir açıklama yapmadıkları, sebep sunmadıkları görülmektedir.
42. Öte yandan başvurucuların şikâyet ettiği esas müdahale, dağıtmak istedikleri bildiriler nedeniyle haklarında halkı kanuna aykırı toplantıya kışkırtmak suçundan hapis cezasına hükmedilmiş olmasıdır. Somut olayda başvurucuların söz konusu bildirileri dağıtmalarına izin verilmemiş ve güvenlik güçlerince bildirilere el konulmuştur. Güvenlik güçlerince gerçekleştirilen bu müdahale İçişleri Bakanlığının Genelgesi ile Valilik kararında öngörülen tedbirlerin uygulanmasından ibarettir. Başvurucuların söz konusu bildirilere el konulmasına ilişkin de bir şikâyetlerinin bulunmadığı görülmektedir.
43. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolü ve ifade özgürlüğünün özel bir biçimi olması, ayrıca demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki inkâr edilemez önemi nedeniyle (Dilan Ögüz Canan, § 34; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66) toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale sonucunu doğuracak her tür kamu gücü işlemi titizlikle gerçekleştirilmeli, derece mahkemeleri de bu müdahaleleri dikkatli bir şekilde ele almalıdır. Toplantı hakkına yapılan her tür müdahalenin haklı olduğunun kabul edilmesi ancak zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ve orantılı olduğunun ikna edici biçimde gösterilmesiyle mümkündür.
44. Özellikle eldeki başvurudaki gibi toplantı hakkını kullanmak isteyen kişilerin ağır hürriyeti bağlayıcı cezalar ile cezalandırılmaları hâlinde kamu düzeninin sağlanması ya da diğer meşru amaçların elde edilmesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımı arasında adil bir denge kurulduğunun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması gerekir.
45. Somut olaya dönüldüğünde başvurucuların Genelge'den haberdar olduklarında bir şüphe bulunmamaktadır. Buna karşın mahkûmiyet kararının dayanağı olan Valilik yasaklama kararından haberdar oldukları her türlü şüpheden uzak biçimde ortaya konulamamıştır. Derece mahkemeleri, başvurucuların İçişleri Bakanlığı Genelgesi'nden haberdar olmalarını halkı kanuna aykırı toplantıya kışkırtma suçunu bilerek ve isteyerek işlediklerini kabul etmek için yeterli saymıştır. Bu konuda başvurucuların Tertip Komitesince kendilerine Genelge'ye karşı iptal davası açmak suretiyle gerekli işlemlerin gerçekleştirildiğini ifade ettikleri iddiasının da derece mahkemesi kararında yeterince irdelenmediği ve açıklığa kavuşturulmadığı görülmektedir.
46. Bunun yanında başvurucuların dağıtmak istedikleri bildiriler ve 20/3/2012 tarihinde gerçekleşen şiddet olayları arasında da (bkz. § 18) somut ve güçlü bir ilişki bulunduğu gösterilememiştir. Başvurucuların ellerindeki bildirilere güvenlik güçlerince el konulmuş, bildiride belirtilen nevruz kutlaması da hiç yapılamamıştır. Ne başvurucular ne de bildiride katılımcı olarak adı geçen diğer kişiler bahse konu bildiride ilan edilen yer ve zamanda belirtilen etkinliği gerçekleştirmiş veya gerçekleştirmeye teşebbüs etmiştir. Başvurucuların bildirileri dağıtmakla sebebiyet verdikleri ima edilen olaylar, bildiride yer verilen adreste de gerçekleşmemiştir. Mahkeme kararlarında, her hâlükârda açıkça şiddete çağrı içermeyen bildirileri dağıtmak isteyen başvurucular ile meydana gelen olaylar arasındaki bağa ilişkin somut hiçbir açıklamada da bulunulmamıştır.
47. Bu durumda derece mahkemelerinin, İçişleri Bakanlığı ve Valilik kararı ile yasaklanmış bir toplantıya ilişkin davetiye niteliğindeki bildirilere el konulması yanında bir de başvurucuların -üstelik 3 yıl 4 ay süreli bir hapis cezasıyla- cezalandırılmalarını gerekli kılan bir ihtiyacın varlığını ve bu doğrultuda yarışan değerler arasında adil bir denge kurulduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koyduklarından bahsedilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
48. Tüm bu açıklamalar ışığında başvuru konusu mahkûmiyet kararlarının başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
53. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
54. İncelenen başvuruda başvurucular hakkında verilen mahkûmiyet kararının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
55. Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu değerlendirilmiştir. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 7. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
56. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesi ve yargılamanın yenilenmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında manevi tazminat talebinde bulunan başvuruculara ayrı ayrı net 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için ise başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmamış ve belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 7. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2012/472, K.2012/1175) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 15.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
OSMAN BAYDEMİR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/24509) |
|
Karar Tarihi: 15/9/2021 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Hasan HÜZMELİ |
Başvurucu |
: |
Osman BAYDEMİR |
Vekili |
: |
Av. Serdar ÇELEBİ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmasından dolayı açılan kamu davasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile yargılamanın uzun sürmesi dolayısıyla da makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1971 doğumlu olup olay tarihinde kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP)üyesi ve Diyarbakır büyükşehir belediye başkanıdır.
10. DTP Genel Merkezinin aldığı karar doğrultusunda ateşkesin kalıcılaştırılması ve operasyonların durdurulması amacıyla Diyarbakır'da başlayan ve Ankara'da sona ermesi planlanan barış yürüyüşü adıyla gösteriler düzenlenmiştir. Bu kapsamda 16/12/2006 tarihinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde görev yapan DTP'li belediye başkanları ve parti mensuplarının katılımıyla Şanlıurfa'dan Gaziantep'e hareket edilmiştir.
11. 17/12/2006 tarihinde saat 09.45'te Gaziantep DTP yöneticileri ve mensuplarının da katıldığı yaklaşık 2.000 kişilik grup, DTP Şehitkamil İlçe Teşkilatı binasına yakın olan Yunus Emre Mahallesi 28 numaralı caddede toplanmıştır. Anılan grup caddeyi tamamen trafiğe kapatmak suretiyle halay çekmiştir.
12. DTP Genel Başkan Yardımcısı A.T. ile başvurucu -ses cihazları bulunan- bir minibüsten kitleye hitaben beş dakika süren bir konuşma yapmıştır. Bu esnada toplulukta bulunan bir grup "Biji Serok Apo (Yaşasın Apo Başkan), Gençlik Aponun Fedaisidir, Dısa Dısa Serhilden Sero Kime Öcalan (Yine Yine Baş Kaldır Başkanım Öcalan), Barışa Bir Ses Çift Taraflı Ateşkes, Biji Aşiti, Barışa Uzanan Eller Kırılsın, Baskılar Bizi Yıldıramaz" şeklinde slogan atmıştır.
13. Toplantıya katılan göstericilerin bir kısmı ellerinde "kutsal barış doğarsa yeniden dirileceği Yurtsever Özgür Gençlik Hareket YÖGEH" yazılı pankart ile yürümüştür. Ayrıca Diyarbakır'dan gelen grup "demokratik çözüm ve barış için operasyonlar durdurulsun, barış eli havada kalmasın, demokratik çözüm ve birlikte yaşam için Ankara'ya yürüyoruz" yazılı pankart açmıştır. Başvurucu ile göstericiler saat 11.30'da otobüs ve özel araçlarla Gaziantep'ten ayrılmıştır. Gösteri olaysız şekilde sona ermiştir.
14. Konuşma sırasında bazı sloganlar atılmış ve pankartlar açılmış ise de başvurucu hakkında bu yönde açılmış bir soruşturma veya verilmiş bir mahkeme kararı olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır.
15. Gaziantep Emniyet Müdürlüğünün 2/11/2006 tarihli yazısına göre gösteri yürüyüşü, idareye önceden bildirim yapılmadan düzenlenmiştir.
16. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucu ve diğer on altı kişi hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrası gereğince kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçundan cezalandırılmaları talebiyle -görevsiz mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamenin iadesi sonrası- 23/3/2007 tarihli ve E.2007/4002 sayılı iddianame düzenlemiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"Olay tarihinde ... adlı şüphelilerin [başvurucunun adı yer almamakta] DTP tarafından barış yürüyüşü olarak adlandırılan faaliyet kapsamında 2911 sayılı yasanın 10. maddesi gereği bildirimde bulunmaksızın ve usulünce izinler alınmadan saat: 10:00 sıralarında Yunus Emre mahallesi 28. caddeyi trafiğe kapatmak yoluyla toplantı ve gösteri yaptıkları, bu toplantı sırasında haklarında ayırma kararı verilen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR ve DTP’nin genel başkan yardımcısı [A.T.un] konuştukları, şüphelilerin eylemlerinin 2911 sayılı yasanın 28/1. maddesine aykırılık teşkil ettiği yukarıda sayılan delillerle tereddüde yer bırakmayacak şekilde anlaşılmış, şüphelilerin eylemin organize olarak düzenlenmediği, kalabalığın kendiliğinden toplandığı yolundaki savunmalarının aksi tereddüde yer bırakmayacak şekilde ve yukarıda sayılan delillerle anlaşılmıştır.
Şüphelilerin açıklanan eylemleri dikkate alındığında 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 10. maddesine uygun şekilde bildirim yapmaksızın yaklaşık 2000 kişilik gurubu toplayarak izinsiz toplantı ve gösteri gerçekleştirdikleri, bu eylemlerinin işlendiği yer, zaman ve eyleme katılanların sayısı dikkate alındığında trafikte aksamalara yol açıldığı, ... caddenin trafiğe kapatıldığı, dolayısıyla eylemlerinin 2911 Sayılı Yasanın 28/1. maddesindeki suç tipine uyduğu sabittir."
17. Dava, Gaziantep 4. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Mahkeme 17/11/2011 tarihinde başvurucu ve diğer on dört sanık hakkında 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmetmiş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Bilirkişi söz konusu cd'lerin dosyada bulunan fotoğraflar eşliğinde yapılan incelemesinde; [M.B.], [A.O.], [D.Z.], [V.D.], [H.D.], [T.S.], [M.B.] isimli şahısların bahse konu toplantı ve yürüyüşe katıldıkları, yürüyüşe katılan grubun zaman zaman biji serok Apo, gençlik Aponun fedisidir, barışa bir ses çift taraflı ateşkes, biji bıratiya gelan şeklinde sloganlar attıkları, ayrıca Abdullah ÖCALAN'a ait posterlerin taşındığı, yukarıda adı geçen şahısların ise slogan attıkları veya bu şekilde poster ve resim taşıdıklarının görülmediği şeklinde rapor tanzim etmiştir.
Dosya kapsamı toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde, sanıklar savunmalarında Demokratik Toplum Partisi adayı olan adayların seçim bölgelerinde yeterli oy almalarına rağmen baraj neden ile meclise girememiş olan milletvekili adaylarından oluşan temsilcilerin Diyarbakır'da toplanarak Gaziantep'e geldiklerini, ertesi gün misafirleri yolcu etmek üzere parti yöneticileri olarak toplandıklarını, bu sırada çağrı ve davet olmadan kitlenin organizasyon olmadan toplandıklarını, beyan etmiş ise de sanıkların toplanan kalabalık içerisinde oldukları ve kalabalık grup içerisinde yasa dışı terör örgütü olan PKK ve örgüt lideri Abdullah Öcalan adına sloganlar attıkları, bu suretle toplantının kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne dönüştüğü, ..."
18. Başvurucu 19/12/2011 tarihinde karara itiraz etmiştir. Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesi 27/1/2012 tarihinde HAGB'nin kabul edip edilmediği sorulmadan uygulanması nedeniyle itirazın kabulü ile HAGB kararının kaldırılmasına karar vermiştir. İtirazın kabulü üzerine dosya 9/2/2012 tarihinde yeniden Mahkemenin esasına kaydedilmiştir.
19. Başvurucu savunmasında; DTP karar organları ve başkanlarının çağrısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı'na barış talepli mektup sunmak amacıyla Diyarbakır'dan Ankara'ya yürüyüş düzenlendiğini belirtmiştir. DTP'ye üye belediye başkanları, Meclis üyelerinin de katılımıyla yol güzergâhında olan yerleşim birimlerinde gösteriler yapıldığını ifade etmiştir. Başvurucu; belediye başkanı sıfatıyla, devam eden kardeş kavgasının sona erdirilmesi ve sorunların barışçıl diyalog ile çözülmesi için açıklama yaptığını belirtmiştir. Başvurucu; kalabalık nedeniyle kaldırımdan yola taşmalar olduğunu ancak yolun trafiğe kapatılmadığını, nitekim gruba herhangi bir müdahalede bulunulmadığını ifade etmiştir.
20. Mahkeme 28/3/2013 tarihinde aynı gerekçe ile (bkz. § 17) başvurucu hakkında 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmetmiş ve cezanın ertelenmesine karar vermiştir.
21. Mahkûmiyet kararı başvurucu tarafından 12/2/2014 tarihinde temyiz edilmiştir. Başvurucu, kanuni düzenlenme gereğince kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi zorunlu olmasına rağmen cezanın ertelenmesine dair kararın kanuna aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
22. Yargıtay 18/6/2015 tarihinde, 5/7/2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre (bkz. § 34) -esasa ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadan- kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur.
23. Bozma kararı sonrası Mahkeme 11/9/2015 tarihinde, başvurucunun 7/6/2015 tarihinde milletvekili seçilmesi nedeniyle yargılamanın durdurulmasına ve Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılması için dosyanın TBMM'ye sunulmak üzere Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne (Müdürlük) gönderilmiştir.
24. TBMM Genel Kurulunda kabul edilen 20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 23) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciye iade edileceği öngörülmüştür.
25. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki dosya 20/6/2016 tarihinde işlem yapılmak üzere Mahkemeye gönderilmiştir.
26. Müdürlüğün iade yazısı sonrası Mahkeme, bozma kararına uyarak 13/2/2018 tarihinde kovuşturmanın ertelenmesine ve üç yıl denetime tabi tutulmasına karar vermiştir.
27. Başvurucu 16/2/2018 tarihinde kovuşturmanın ertelenmesi kararına itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesi 18/5/2018 tarihinde itirazı reddetmiştir.
28. Ret kararı, başvurucuya 18/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucu 15/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
30. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."
31. 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"(Değişik fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Kanun'un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir."
32. 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
...
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
...
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
33. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
34. 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
...
(b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
...
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen ... kovuşturmaya devam olunur.”
2. Yargıtay Kararları
35. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bazı kararlarının ilgili kısmı şöyledir:
"2911 sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç seçimlik hareketli bir suç olup, bu suçun oluşması için failin 'düzenlemek, yönetmek veya düzenleyen veya yönetenlerin hareketlerine katılmak' fiillerinden birini işlemesi suçun oluşması için yeterlidir. Nitekim; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.06.1979 gün ve 232-303 sayılı kararında da; 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinin suç tarihindeki karşılığını oluşturan 171 sayılı Kanunun 18/1. maddesindeki yazılı suçun; kanunsuz toplantı ve yürüyüşün 'tertip edilmesi', 'idare edilmesi' ve 'tertip ve idare edenlerin hareketlerine bilerek iştirak edilmesi, hareketlerinin paylaşılması' durumunda oluşacağı ifade edilmiştir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, somut olaylarda, yasadışı toplantıya dönüşen etkinliklerde grup içerisinde yer almaktan başkaca eylemi bulunmayan sanığa atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinde belirtilen şekilde kanuna aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenleme, yönetme veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak etme suçlarının unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması ( 23/3/2018, E. 2018/276, K.2018/944);
... 14.01.2013 ve 18.02.2013 tarihli eylemlerde BDP Malazgirt ilçe teşkilatı binası önünde toplanan ve sanığın da içerisinde bulunduğu grupların Narinkale caddesi istikametine doğru yürüyüşe geçtikleri, yolu kısmen trafiğe kapatan gruba güvenlik görevlileri tarafından dağılmaları yönünde anonsların yapıldığı, buna rağmen dağılmayan grupların yürüyüşe devam ederek yeniden teşkilat binası önüne gelip burada zor kullanma olmaksızın dağıldıkları ve 30.10.2012, 04.11.2012 ve 05.11.2012 tarihli olaylarda ise grup içerisinde yer almaktan başkaca eylemi bulunmayan sanığa atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinde belirtilen şekilde kanuna aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenlediği, yönettiği veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak etme suçlarının unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması (8/5/2017, E. 2017/1006, K.2017/3910);
Dosya kapsamında bulunan olay, yakalama ve el koyma tutanağından sanıkların, 28.10.2012 tarihinde İzmir Konak Meydanında bulunan SGK İl Binası önünde, cezaevlerinde bulunan terör örgütü mensubu hükümlü ve tutukluların açlık grevlerine destek vermek amacıyla resmi mercilere bildirimde bulunmadan basın açıklaması ve oturma eylemi yaptıkları sırada; kolluk kuvvetlerince dağılmaları hususunda ihtar yapılmasına rağmen dağılmayarak, herhangi bir şiddet eylemine başvurmadan ve kolluk kuvvetlerince zor kullanılmadan gözaltına alındıklarının anlaşılması karşısında; basın açıklaması ve oturma eylemi yapma dışında başkaca eylemi bulunmayan sanıklara atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinde belirtilen şekilde kanuna aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenlediği, yönettiği veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak etme suçlarının unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanıkların beraatleri yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması (14/9/2017, E.2017/1919, K. 2017/4928);
Sanığın kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü organize edip, yönetmesi gösteriye katılım sağlanması yönünde çalışmalarda bulunup adam toplaması halinde eyleminin 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesi kapsamında kalacağı dikkate alınarak, sanığın kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenlenmesinde ya da katılım sağlanması yönünde bir çalışmasının olup olmadığının tespit edilerek sonucuna göre değerlendirme yapılması gerektiğinin gözetilmemesi (5/4/2017, E.2016/682, K. 2017/3601)."
B. Uluslararası Hukuk
36. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ilgili uluslararası hukuk kaynaklarının yer aldığı kararlar için bkz. Emre Soyasalan, B. No: 2014/11306, 18/4/2019, §§ 20-22; Selma Elma B. No : 2017/24902, 4/7/2019, § 21; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30 ve Ömer Faruk Akyüz B. No: 2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 15/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu, farklı illerde düzenledikleri etkinliklerde basın açıklaması yapması nedeniyle açılan kamu davasında hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, beraat kararı yerine hakkaniyete aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
39. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin bazı kararları hatırlatılmıştır. Başvurucu hakkında yargılama sonucu kovuşturmanın ertelenmesine karar verilip mahkûmiyet kararı verilmediğini ve koruma tedbiri uygulanmadığını bu nedenlerle başvurucunun mağdur sıfatının bulunmadığını ileri sürmüştür. Başvurucunun bildirim usulüne uyulmadan ve araç trafiğini engelleyecek şekilde gerçekleştirilen kanuna aykırı toplantıya katıldığını, toplantının günlük hayatın akışını bozacak nitelikte olduğunu, toplanan kalabalık tarafından terör örgütü ve örgüt liderini meşrulaştıran, övücü nitelikte sloganlar atıldığı ve posterler taşındığını ifade etmiştir. Öte yandan başvurucunun da terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemleri toplum nezdinde meşrulaştıran konuşma gerçekleştirdiğini belirtmiştir. Bakanlık görüşünde son olarak, gösterinin barışçıl toplantı kapsamında değerlendirilemeyeceğini, derece mahkemelerinin gerekçeli kararlarında ilgili ve yeterli gerekçe bulunduğu, kovuşturmanın ertelenmesi kararının ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden biri olduğunu, anılan kararla çatışan menfaatler arasında adil bir denge kurulduğunu ileri sürmüştür.
40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; bireysel başvuruda bulunurken ileri sürdüğü iddialarını yineleyerek ifade ve toplantı hakkının kullanması nedeniyle hakkında birçok davanın devam ettiğini, denetimli serbestlik süresi içerisinde yeniden kovuşturmaya maruz kaldığını, başvuruya konu kararın ifade özgürlüğü üzerinde baskı oluşturduğunu ifade etmiştir. Bu nedenlerle düşünceyi yayma ve açıklama özgürlüğü ile toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun derece mahkemesinin beraat kararı yerine kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının özü, kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle ceza tehdidi altında bulunmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğidir. Bu nedenle başvurucunun söz konusu iddialarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
42. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
44. Başvurucu hakkındaki dava bir hükme bağlanmayarak ertelenmiş ve başvurucu üç yıl denetim altına alınmıştır.
45. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararlarla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede kovuşturma tehdidinin devam ettiği, sonunda isnat edilen suçlardan aklanma ihtimali bulunsa bile kişinin bu etki altında ilerde haklarını kullanmaktan imtina etme riski bulunduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi içtihadına göre henüz mahkûm edilmemiş olsa bile ertelenen kovuşturmanın gelecekte yeniden başlayabilme olasılığının başvurucularda stres ve cezalandırma endişesini devam ettireceği kanaatine varılmış ve söz konusu kararlarda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahalede bulunulduğu kabul edilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49; İrfan Sancı, B. No: 2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44).
46. Mevcut başvurudaki koşullar ile zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihatlarına konu başvurulardaki koşullar arasında esaslı bir farklılık bulunmamaktadır. O hâlde zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihadında konulan ilkeler ile somut olayın koşulları gözetildiğinde, temyiz öncesinde hapis cezasına hükmedilerek erteleme kararı verilen ve bozma kararı sonrasında hakkındaki kovuşturma ertelenerek üç yıl süreyle denetim altına alınan başvurucu hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen o dönem milletvekili olan başvurucunun ilerde kovuşturmaya maruz kalma ve cezalandırılma riskinin bulunduğunun dikkate alınması gerekir. Bu sebeplerle başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek denetim altına alınmasının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 27; toplantı hakkına bu hakkın kullanımından sonra vaki müdahaleler için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 48; toplantı hakkına bu hakkın kullanımı sırasında yapılan müdahaleler için bkz. Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 53; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 72).
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
47. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
48. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
49. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
50. Başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenerek denetimli serbestlik altına alınmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
(i) Demokratik Toplumun Düzeninin Gerekleri
51. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Dilan Ögüz Canan, § 32).
52. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren orantılı bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, §§ 53-55; ifade özgürlüğü bağlamında ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§ 53, 54; Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığına bakılması gerekir.
(ii) Barışçıl Toplanma Hakkı
53. Anayasa’nın 34. maddesi, fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasi ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45).
54. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplanma özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edebilmesi imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68).
(iii) Bildirim Yapılması ve Sınırlamanın Niteliği
55. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilirler. Alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; toplantı hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
56. Bununla birlikte güvence altına alınan toplantı hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
57. Bireyin bu şekilde korunması ihtiyacı nedeniyle toplantı öncesi bildirim yükümlülüğüne uyulmaması hâlinde idare ve mahkemeler şu ilkeleri gözetmelidir:
i. Toplantı barışçıl ise veya herhangi bir şiddet tehlikesi bulunmuyorsa yalnızca bildirim yükümlülüğüne uyulmadığı gerekçesiyle dağıtılmamalıdır.
ii. Bununla birlikte bildirim usulü öngörülmesini anlamsız kılacak şekilde hareket edilmemeli ve bu yükümlülüğün yaptırımsız bir emirden ibaret olduğu düşünülmemelidir. Bu nedenle bildirim usulüne uyulmaması hâlinde bu yükümlülüğü yerine getirmekle mükellef olanlara ölçülü bir yaptırım uygulanabilmelidir. Ancak bildirim yükümlülüğünün ihlali nedeniyle uygulanacak ceza yalnızca toplantıyı organize edenlere ya da yönetenlere yönelik olmalıdır. İzin veya bildirime ilişkin prosedürlerin tamamlanıp tamamlanmadığından toplantıyı organize edenler ya da yönetenler sorumlu olup sözü edilen kişilerden olmayan katılımcıların bu süreçlerden haberdar olmalarının beklenemeyeceği dikkate alınmalıdır.
iii. Toplantıyı organize edenlere ya da yönetenlere yaptırım uygulanabilmesi için bu kişilerin bildirim prosedürüne başvurma imkânlarının bulunması ve buna rağmen başvurmamış olmaları gereklidir.
iv. Toplantı, derhâl tepki verilmesini gerektiren olaylara ilişkin olmamalıdır. Zira bu durumda bildirim şartına uyulmasını beklemek hakkın özüne dokunabilir.
v. Ceza, izlenen meşru amaçlarla orantılı olmalıdır. Barışçıl bir gösteri veya basın açıklaması nedeniyle ilke olarak bu gösteri ya da toplantıya katılan kişilere kınanabilir bir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek cezai bir yaptırım da uygulanmaması gerekir. Zira barışçıl gösteriye katılanlar hakkında gösteri sonrasında idari para cezaları verilmesi gibi yaptırımlar kişilerin haklarını kullanmalarında caydırıcı etkiye neden olabilir (Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, B. No: 2014/17391, 19/4/2018, § 55; Erdal Karadaş, B. No: 2017/22700, 28/5/2019, § 68).
vi. İdare ve derece mahkemeleri para cezasının salt prosedürel yükümlülüklere uyulmaması nedeniyle verildiğini, toplantıda dile getirilen görüşler ya da toplantıya katılmaktan kaynaklanmadığını somut olayla ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya koymalıdır (Selma Elma, § 47).
(iv) Caydırıcı Etki
58. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan ve bir gösteride yasaklanmamış katkılarda bulunan kişilerin toplantı hakkı, herhangi bir kınanabilir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek disiplin cezasının dahi uygulanmamasını gerektirir (Osman Erbil, § 51). Zira bu tip soruşturmalar veya cezalandırmalar caydırıcı etki doğurabilir (Osman Erbil, § 71). Gösteri öncesi yapılan müdahaleler -örneğin gösteriye katılmak isteyenlerin seyahatine engel olunması (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 151)- veya gösteri sonrası yapılan müdahaleler -örneğin barışçıl gösteriye katılanlar hakkında soruşturma açılarak ceza verilmesi veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek ceza tehdidi altında tutulmaları- ileride kişilerin haklarını kullanmalarında caydırıcı etkiye neden olabilir.
59. Bu nedenlerle keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için derece mahkemelerince barışçıl bir toplantıya, tedbir almak veya alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konması, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Dilan Ögüz Canan, § 53; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 83).
(v) Ödev ve Sorumluluklar
60. "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar. Anayasa'nın 12. maddesi, hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin çözümlenmesi sırasında bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 45).
(vi) Müdahalenin Denetimi
61. Başvurucu hakkında açılan davanın dayanağı olan 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin barışçıl gösterilere dolaylı müdahale edilmesinde kullanılma riski bulunduğunu kabul etmek gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 46). Anılan kural ile Kanun'a aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyenlere, bunlara katılanlara veya bunları yönetenlere ceza verilmesi öngörülmüştür. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde kanuna aykırı olacağı sayılmıştır (bkz. § 32).
62. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların cezalandırılması ya da ceza tehdidine maruz bırakılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Dilan Ögüz Canan, § 47).
63. Bir kimse sırf bir toplantı ve gösteriye katılmış olması nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin ortaya çıkıp çıkmadığı ya da kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığı olacaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
64. Eldeki başvuru dosyasında idareye bildirimde bulunulmadan toplantı düzenlenmiş ve toplantı sırasında yol araç trafiğine kapatılmıştır. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, bu toplantıda konuşma yapan başvurucu hakkında üç yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının belirlenmesidir. Anayasa Mahkemesince yapılacak inceleme, somut olayın koşullarında iddianame ve ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında kovuşturmanın ertelenmesi kararı için gösterilen sebeplerle sınırlı olacaktır.
65. Somut olayda başvurucu, Diyarbakır belediye başkanı sıfatıyla konuşma yapmıştır. Başvurucunun hitap ettiği topluluğun bir kısmı terör örgütünü ve terör örgütü liderini övücü nitelikte slogan atmıştır. 25/12/2016 tarihli Çözüm Tutanağı'na göre göstericiler yolu tamamen araç trafiğine kapatarak halay çekmiştir. DTP Genel Başkan Yardımcısı ve başvurucu konuşma yaptıktan sonra grup kendiliğinden ve olaysız dağılmıştır. Toplantıdan önce ise idareye herhangi bir bildirim yapılmamıştır (bkz. § 15).
66. Başvurucunun gruba hitaben konuşması sırasında terör örgütü ve terör örgütü liderini övücü nitelikte sloganlar atıldığı belirtilmekle birlikte iddianamede belirtilen eylemlere ilişkin herhangi bir isnat bulunmamaktadır (bkz. § 16). Dolayısıyla toplantı esnasında atılan sloganlar ve açılan pankartlar nedeniyle uygulanan bir yaptırım söz konusu olmadığından bu hususlar doğrudan incelemenin konusu yapılmamıştır. Bununla birlikte Mahkemece görevlendirilen bilirkişinin görüntü kayıtlarının incelenmesine ilişkin raporunda, haklarında kamu davası açılan şahısların yasa dışı slogan attıklarına veya suç unsuru poster taşıdıklarına dair herhangi bir tespit yapılamadığı belirtilmiştir (bkz. § 17).
67. İddianame içeriğine göre başvuruya konu gösteri 2911 sayılı Kanun'da yer alan usullere uygun biçimde bildirim verilmeden yapıldığı ve toplantı esnasında yol araç trafiğine kapatıldığı için Kanun'a aykırıdır. Kamu davasında başvurucunun da kanuna aykırı toplantıda konuşma yapmak suretiyle kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu işlediği ifade edilmiştir. Dolayısıyla somut olayda bu iki husus irdelenmelidir.
68. İlk olarak Anayasa Mahkemesinin yalnızca usulüne uygun olarak tertip edilmemiş bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığını temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edemeyeceği hatırlanmalıdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşünden önce idareye bildirim yapılması yükümlüğünün amacının toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; Osman Erbil, § 52). Bu sebeple başvuruya konu gösterinin usulüne uygun bir şekilde bildirimde bulunulmadan yapıldığı yönündeki gerekçe, tek başına ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak kabul edilemez.
69. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla tedbirler alabilirler. Bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de ceza verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81). Bu tedbir ve cezalar barışçıl toplantı hakkına dolaylı sınırlamalara dönüşmemelidir. Toplantı hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76; Erdal Karadaş, § 61).
70. Anayasa Mahkemesi bireyin bu şekilde korunması ihtiyacı nedeniyle toplantı öncesi bildirim yükümlülüğüne uyulmaması hâlinde idare ve mahkemelerce gözetilmesi gereken ilkeleri Selma Elma kararında belirlemiştir (bkz. § 57).
71. Buna göre ilk olarak somut olayda dosya içeriğinde toplantıyı organize eden ya da yönetenler tarafından herhangi bir bildirim veya izin prosedürüne başvurulduğuna yönelik bir bilginin mevcut olmadığı görülmektedir. İkinci olarak başvurucunun başvuruya konu toplantıyı organize edenler ya da yönetenler arasında yer aldığı yönünde bir tespite de rastlanmamıştır. Somut olayda başvurucunun etkinlikte konuşma yapması dışında bir eylemi tespit edilememiştir. Derece mahkemeleri de kararlarında başvurucunun kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü organize ettiği ve yönettiği yönünde bir tespitte bulunmamıştır. Başvurucunun toplantının katılımcılarından olması, toplantıda konuşma yapması onu otomatik olarak toplantıyı organize eden, bildirim yükümlülüğünde bulunması gereken kişi statüsüne getirmez.
72. Öte yandan somut başvuruya konu iddianame ve mahkeme kararlarında, bahse konu toplantının bütünüyle barışçıl olmayan bir toplantıya dönüştüğü de kabul edilmemiştir. Nitekim olaya ilişkin düzenlenen tutanaklarda, toplantının herhangi bir şiddet hareketi yaşanmadan sona erdiği ifade edilmiştir. Emniyet görevlilerince toplantı tamamen dağıtılmamış, sonrasında belirli kişiler hakkında soruşturma açılmıştır.
73. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda, kamu makamlarının, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 55). İdare, toplantının mevzuatta yer alan bazı kurallara aykırı olduğunu tespit etmesi bir toplantının barışçıl niteliğini kaybettirmez.
74. Toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur. Bununla birlikte -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasal ve kamusal meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45; Ömer Faruk Akyüz, § 53). Bu kapsamda belediye başkanı olan ve aktif olarak siyasetin içinde yer alan başvurucunun -PKK'nın sebep olduğu silahlı şiddetin sona erdirilmesi için yapılan çağrıların bir parçası olarak başlatılan, Diyarbakır'dan Ankara'ya kadar devam edecek bir yürüyüşün Gaziantep durağında- düşüncelerini açıklamak için katıldığı bir toplantıya daha fazla müsamaha gösterilmesi beklenir.
75. İddianamede ikinci olarak toplantı esnasında yolun araç trafiğine kapatılması kanuna aykırı hâl olarak kabul edilmiştir. Mahkemenin kovuşturmanın ertelenmesine dair kararında, hükme esas alınan eylemlere ilişkin bir açıklama yapılmamıştır.
76. Barışçıl şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan kişilerin bu hakkın kullanımı sırasında diğer hukuk normlarını ihlal etmeleri durumunda ise somut olayın özellikleri dikkate alınmalıdır. Trafik akışını kısa süreli durdurmak ya da aksatmak veya trafiği tehlikeye düşürmek gibi fiiller toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasının belli bir düzeye kadar doğal sonucu olabilir. Bu fiillerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasının gerektirdiği düzeyi aştığı ve bunun başkalarının haklarına etkisi ile kamu düzeni açısından olumsuz sonuçları kamu gücünü kullanan yetkili mercilerin kararlarında (örneğin ceza tutanağını düzenleyen polis raporlarında veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmelidir (Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, § 73).
77. İddianame ve Görüntü Kaydı Çözüm Tutanağı incelendiğinde, yolun tamamen trafiğe kapatıldığı bilgisi dışında herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Dosya kapsamında trafiğin ne kadar süreyle aksadığına ve araçların ilerlemesi için alternatif yolların mevcudiyetine ilişkin herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla göstericilerin toplantı esnasında trafiği ne ölçüde aksattıklarına, kamu düzenini bozup bozmadıklarına, yürüyüşün doğası gereği hoşgörü gösterilmesini gerektiren kabul edilebilir sınırı aşıp aşmadıklarına yönelik değerlendirme yapılmamıştır.
78. Bununla birlikte her toplantı ve gösteri yürüyüşü doğası gereği günlük hayatın akışında belli bir karışıklık ya da rahatsızlığa sebep olabilir. Nitekim somut olayda iki bini aşkın kişinin bir sokakta toplandığı, Şanlıurfa'dan hareket eden katılımcıların çoğunun araçlarıyla toplantı mahalline geldiği de gözetildiğinde somut olayda araç trafik akışının belli bir düzeyde aksaması bu hakkın kullanımının doğal sonucu olarak kabul edilmelidir.
79. Öte yandan derece mahkemelerinin kararlarında da trafiğin aksadığı süre içinde kamu düzeni ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması çerçevesinde katlanılması zor veya imkânsız bir zarar ya da zarar tehlikesi ile karşılaşıldığına ilişkin herhangi bir tespit yer almamaktadır. Toplantının olaysız şekilde kendiliğinden dağıldığı da Mahkemece gözetilmemiştir.
80. Somut olayda Yargıtay; toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığını, eylem nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediğini, kamu düzenin bozulup bozulmadığı hususları ile beraat kararı verilmesinin şartlarını değerlendirmeksizin salt 6352 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmiş olması nedeniyle bozma kararı vermiştir. Dolayısıyla Yargıtayın bozma kararının ve bu karara uymak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının gerekçesinin müdahale için ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
81. Başvurucu kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle üç yıl denetim altına alınmıştır. Barışçıl bir gösteri nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında bulunma sonucunu doğuran erteleme kararının kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi sağladığı söylenemez. Hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen tarihte milletvekili olan ve aktif olarak siyasetin içinde yer alan, bu nedenle tekrar bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılması kendisinden beklenebilecek olan başvurucunun, tekrar bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp mahkûm olması durumunda ceza yargılamasının devam etmesi ve yargılama sonucunda başvurucunun ceza alması ihtimali bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucu katıldığı bir barışçıl gösteri nedeniyle üç yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak ve bundan sonra herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde kovuşturmanın ertelenmesi kararının caydırıcı bir etkisi olacaktır.
82. Sonuç olarak mevcut başvuruda Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
84. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
85. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
86. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
87. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
88. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 10 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
89. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
90. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
91. Başvurucu 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
92. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
93. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
94. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
95. İncelenen başvuruda, başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
96. Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
97. Başvuruda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edilmesi nedenleriyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya -taleple bağlı kalınarak- net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
98. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294.70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ile OYÇOKLUĞUYLA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ile OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gaziantep 4. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/538, K.2018/170) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/9/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm 2018/24509 esas sayılı dosyada çoğunluk başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir. Aşağıda açıkladığım sebeplerle kabul edilebilirlik yönünden bu karara katılmadım.
Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında özetlenmiştir.
Başvurucu hakkında Gaziantep Asliye Ceza Mahkemesince kurulan hüküm yapılan yasal değişiklik sonucu kovuşturmanın ertelenmesi kararıyla neticelenmiştir. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı 13.02.2018 tarihinde kesinleşmiştir. Bu süre içerisinde başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılama sürecinde bir koruma tedbiri ve mahkumiyet hükmüyle karşı karşıya kalmamıştır.
Yasa koyucu tarafından başvurucu lehine yapılan yasal düzenlemenin uygulama sürecindeki hukuki işlemler başvurucu hakkında hak ihlali olarak değerlendirilmesi yapılan yasal düzenlemenin ve işleyiş sürecinin mantığına aykırıdır. Lehe yasal uygulama sonucu başvurucu hakkında yargı süreci 13.02.2018 tarihinde kesinleşmiştir. Bu süreç içerisinde başvurucu herhangi bir koruma tedbiri ya da mahkumiyet hükmüyle karşı karşıya kalmamıştır. Bu nedenle başvurucunun mağdur sıfatı bulunmadığı gerekçesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Üye Selahaddin MENTEŞ |
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AYSEL TUĞLUK BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2019/10405) |
|
Karar Tarihi: 31/3/2022 |
R.G. Tarih ve Sayı: 25/5/2022-31846 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Hasan HÜZMELİ |
Başvurucu |
: |
Aysel TUĞLUK |
Vekili |
: |
Av. Serdar ÇELEBİ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, katıldığı bir açık hava toplantısında terör örgütü lehine slogan atıldığı ve pankart açıldığı gerekçesiyle aleyhine kamu davası açılan başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/3/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, olay tarihinde bağımsız Van milletvekilidir.
10. 8/12/2010 tarihinde Nusaybin ilçesinde başvurucu ile Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı A.T., Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) divan üyeleri ve yerel yöneticilerinin de katılımıyla açık hava toplantısı düzenlenmiştir. 2007 yılında çok sayıda sivil toplum örgütünü çatısı altında toplayarak kurulan DTK, o tarihten itibaren çok ciddi suçlamaların odağında yer almış, pek çok adli soruşturma ve kovuşturmaya konu edilmiştir.
11. Kamera kayıtlarına ilişkin tutanağa göre Nusaybin ilçesine gelecek olan başvurucu ile DTK Eş Başkanı A.T.yi karşılamak üzere 100-150 kişi toplanmıştır. Anılan grup, PKK terör örgütü bayrakları ile örgüt lideri A.Ö.nün posterlerini taşımış; PKK'nın alt kanadı olan Demokratik Yurtsever Gençlik örgütü adına bazı yasa dışı pankartlar açmış, PKK terör örgütünü ve onun silahlı mensuplarını öven sloganlar atmıştır. Toplanan kalabalığın 400-450 kişiyi bulması üzerine emniyet görevlisi megafonla, yapılan eylemin yasa dışı olduğu ve yolu trafiğe açmalarına, aksi hâlde müdahale edileceğine dair ihtarda bulunmuştur. Başvurucu da toplanan grupla birlikte Çağ Caddesi'nden ilçe merkezinde bulunan Mitanni Kültür Merkezine (Kültür Merkezi) kadar yürümüştür. Grup, toplantının gerçekleştirileceği Kültür Merkezine yürüyüş esnasında yasa dışı sloganlar atmıştır. Göstericilerin bir kısmının yüzlerini kapatarak terör örgütü bayrağını ve bayrağı temsil eden renkte bezleri taşıdığı, örgüt liderinin posterlerini açtığı ve örgüt lideri lehine slogan attığı tespit edilmiştir. Kültür Merkezinin bahçesinde kurulan platformda, PKK terör örgütünün eylemlerini övücü sözleri olan Kürtçe bir şarkı çalınmıştır.
12. Olay Tutanağı'na göre başvurucu ve DTK Eş Başkanı A.T. saat 11.40'ta Kültür Merkezindeki toplantıya katılarak alanda kurulu platformdan topluluğu selamlamıştır. DTK Eş Başkanı A.T., topluluğa hitaben bir konuşma yapmıştır. Konuşma esnasında topluluk, terör örgütünün bayrağını, yukarıda belirtilen pankartları ve örgüt liderinin posterlerini taşımış; "Biji Serok Apo" sloganları atmıştır. Konuşma bittikten sonra topluluk olaysız şekilde dağılmıştır.
13. Başvurucunun katıldığı toplantıda atılan sloganlar ve açılan pankartlar nedeniyle başvurucu ile birlikte yirmi bir kişi hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrası uyarınca soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkındaki soruşturma, milletvekili olması nedeniyle farklı soruşturma usulüne tabi olduğundan tefrik edilmiştir.
14. Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle, anılan suçtan 10/9/2012 tarihli fezleke düzenlemiş ve Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) göndermiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılması için dosyayı 25/9/2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne göndermiştir.
16. 7/6/2015 tarihinde yapılan 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'nde başvurucunun yeniden seçilememesi nedeniyle milletvekilliği -dolayısıyla yasama dokunulmazlığı- sona ermiştir.
17. Başvurucunun milletvekilliğinin sona ermesi üzerine Başsavcılık başvurucu hakkında 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinin (b) fıkrası yollamasıyla 28. maddesinin birinci fıkrası gereğince, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü gerçekleştiren grupla birlikte hareket ettiği gerekçesiyle 13/12/2016 tarihinde iddianame düzenlemiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"08/12/2010 tarihinde dönemin Milletvekili şüpheli Aysel Tuğluk'un beraberindekilerle birlikte Nusaybin ilçesine ziyaret amaçlı geldikleri, şüpheli ve beraberindekileri karşılamak için 100-150 kişilik grubun ilçemiz Çağ Çağ Şirin Bulvarı kesişiminde toplandıkları, grubun daha sonraki katılımlarla sayısının 400-450 kiyişi bulduğu, grubun hep birlikte Lozan Caddesi üzerinde bulunan Mitanni Kültür Merkezine geldikleri, burada çeşitli şahısların konuşma yaptıkları, daha sonra grubun olaysız dağıldığı, ancak 25/01/2011 tarihli kolluk tespit tutanağına göre konuşmalar esnasında grubun sık sık 'biji serok apo,öcalan, öcalan, intikam, intikam, gerilla, gerilla, vur vur vur vur gerilla vur, vur gurban olurum sana, haydi gençler haydi geçler, gabar cudi sizi bekler, haydi gençler haydi gençler, xakurke zap sizi bekler, vur vur vur gerilla vur vur gurban olurum sana, vur vur anaların yüreğisin, kürt halkının umudusun, dağlarda kayalarda şehirlerde meydanlarda vur vur vur haydi gençler haydi gençler Serhat Botan sizi bekler, amed, dersim sizi bekler' şeklinde şarkı söyledikleri ve sloganlar attıkları, ayrıca üzerinde kürtçe yazılar yazılı pankart açtıkları anlaşılmakla,
Şüphelinin grup içinde grupla birlikte hareket ettiği, atılan sloganlar ve açılan pankartlar nedeniyle eylemin 2911 Sayılı Yasanın 23/b yollamasıyla 28/1 kapsamında olduğu..."
18. Dava, Nusaybin 1. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Mahkeme başvurucuya isnat edilen suçun davaların ertelenmesini düzenleyen 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun (bkz. § 23) kapsamında kaldığından bahisle 1/11/2018 tarihinde kovuşturmanın ertelenmesine ve başvurucunun üç yıl denetim altına alınmasına karar vermiştir.
19. Başvurucunun bu karara itirazı Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesince 23/1/2019 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 25/2/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 22/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
21. 2911 sayılı Kanun’un "Yasaklara aykırı hareket" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
22. 2911 sayılı Kanun’un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
b) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
...
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
23. 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine..
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.”
2. Yargıtay Kararları
24. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/7/2014 tarihli ve E.2013/9-386, K.2014/353 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...gerek Anayasa, gerekse AİHS, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, 'demokratik bir toplumda gerekli olma' kriteri gözetilmek şartıyla kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceğini düzenlemektedir. Bununla birlikte soyut bir kamu düzeni ve kamu güvenliği tehlikesine dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklanmamalı, göstericilerin saldırgan ve tehdit edici herhangi bir davranış sergileyip sergilemedikleri de tespit edilmelidir..."
25. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bir kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Olay tarihinde DEHAP Siirt İl Başkanı olan sanığın, adı geçen partinin il başkanlığı önünde kaldırım üzerinde toplanan 50-60 kişilik gruba hitaben, güvenlik güçlerinin gözetim ve hoşgörüsü altında, içeriğinde suç unsuru olmayıp eleştiri sayılabilecek ibareler içeren basına ve kamuoyuna başlıklı açıklamayı yaptıktan sonra topluluğun kısa bir süre oturması üzerine, güvenlik güçlerin dağıtma ihtarı yapması ile kendiliklerinden ve olaysız bir şekilde dağılmaları şeklinde gerçekleşen eylemde, 2911 sayılı Yasaya aykırılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine hükmolunması (2/10/2006, E. 2006/686, K. 2006/7141)."
26. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bazı kararlarının ilgili kısmı şöyledir:
"2911 sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç seçimlik hareketli bir suç olup, bu suçun oluşması için failin 'düzenlemek, yönetmek veya düzenleyen veya yönetenlerin hareketlerine katılmak' fiillerinden birini işlemesi suçun oluşması için yeterlidir. Nitekim; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.06.1979 gün ve 232-303 sayılı kararında da; 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinin suç tarihindeki karşılığını oluşturan 171 sayılı Kanunun 18/1. maddesindeki yazılı suçun; kanunsuz toplantı ve yürüyüşün 'tertip edilmesi', 'idare edilmesi' ve 'tertip ve idare edenlerin hareketlerine bilerek iştirak edilmesi, hareketlerinin paylaşılması' durumunda oluşacağı ifade edilmiştir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, somut olaylarda, yasadışı toplantıya dönüşen etkinliklerde grup içerisinde yer almaktan başkaca eylemi bulunmayan sanığa atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinde belirtilen şekilde kanuna aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenleme, yönetme veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak etme suçlarının unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması (23/3/2018, E. 2018/276, K.2018/944 ).
...
...14.01.2013 ve 18.02.2013 tarihli eylemlerde BDP Malazgirt ilçe teşkilatı binası önünde toplanan ve sanığın da içerisinde bulunduğu grupların Narinkale caddesi istikametine doğru yürüyüşe geçtikleri, yolu kısmen trafiğe kapatan gruba güvenlik görevlileri tarafından dağılmaları yönünde anonsların yapıldığı, buna rağmen dağılmayan grupların yürüyüşe devam ederek yeniden teşkilat binası önüne gelip burada zor kullanma olmaksızın dağıldıkları ve 30.10.2012, 04.11.2012 ve 05.11.2012 tarihli olaylarda ise grup içerisinde yer almaktan başkaca eylemi bulunmayan sanığa atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinde belirtilen şekilde kanuna aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenlediği, yönettiği veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak etme suçlarının unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması (8/5/2017, E. 2017/1006, K.2017/3910).
...
...09.10.2012 günü Diyarbakır ili Bağlar ilçesinde Barış ve Demokrasi Partisi’nin çağrısı üzerine PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den ayrılmasıyla başlayan süreci protesto amacıyla düzenlenen ve suç tarihinde Bağlar Belediye Başkanı olan sanığın da aralarında bulunduğu parti yönetici ve üyelerinin katıldığı, PKK silahlı terör örgütüne destek mahiyetinde sloganların atıldığı ve kalabalığın polisin uyarısı üzerine olaysız şekilde dağıldığı anlaşılan gösteride bulunan sanık [Y.B.’ın] mahkumiyetine karar verilen 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinin kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanların cezalandırılmasını düzenlediğinin anlaşılması karşısında, dosya kapsamına göre sanığın kanuna aykırı olarak yapılan gösteri yürüyüşünü düzenlediği, yönettiği veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak ettiğine dair deliller karar yerinde gösterilip tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması (8/10/2020, E.2019/3216, K.2020/4824).
...
Sanığın kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü organize edip, yönetmesi gösteriye katılım sağlanması yönünde çalışmalarda bulunup adam toplaması halinde eyleminin 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesi kapsamında kalacağı dikkate alınarak, sanığın kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenlenmesinde ya da katılım sağlanması yönünde bir çalışmasının olup olmadığının tespit edilerek sonucuna göre değerlendirme yapılması gerektiğinin gözetilmemesi (5/4/2017, E.2016/682, K. 2017/3601)."
B. Uluslararası Hukuk
27. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ilgili uluslararası hukuk kaynaklarının yer aldığı kararlar için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Anayasa Mahkemesinin 31/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu; milletvekili olduğu ve siyasi faaliyetler kapsamında toplantıya katıldığı hâlde Mahkemece beraat yerine kovuşturmanın ertelenmesi kararı verildiğini, toplantıda konuşma yapmadığını ve hukuka aykırı eylemi olmadığını belirterek ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu; başvuruya konu olaydan beş yıl sonra soruşturmaya başlandığını, yargılama aşamasında müdafi yardımından yararlandırılmadığını, tanıkları sorgulama ve dosyadaki belgelere erişim hakkı tanınmadığını iddia ederek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, mahkeme kararının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla da uyumlu olmadığını belirterek başvuru formunda ilgili kararlara atıf yapmıştır.
30. Bakanlık görüşünde; kanunların suç saydığı nitelikte afiş, pankart, araç ve gereçler taşınan, bu nitelikte sloganlar atıldığı için kanuna aykırı hâle gelen toplantıya başvurucunun katılması nedeniyle hakkında ceza davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde başvurucu hakkında herhangi bir koruma tedbiri veya siyasi ve mesleki faaliyetlerini yapmasını engelleyecek bir tedbir alınmadığı belirtilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun benzer suçlardan daha önce yargılandığına veya gelecekte kaçınılmaz olarak bu türden bir yargılamaya maruz kalacağına ve mahkûm edilme riski altında olduğuna dair bir iddiasının bulunmadığı, kovuşturmanın ertelenmesi kararının toplantı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmadığı vurgulanmıştır. Öte yandan AİHM ve Anayasa Mahkemesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile bu hakkın güvence altına alınmasına ilişkin alınabilecek tedbirlere dair bazı kararları hatırlatılmıştır. Somut olayda toplanan kalabalığın PKK silahlı terör örgütü ile örgütün elebaşını meşrulaştırıcı ve övücü nitelikte sloganlar attığı ve posterler taşıdığı hâlde başvurucunun etkinlikten ayrılmaması nedeniyle hakkında kamu davası açıldığı, iddianame ve gerekçeli kararda ilgili ve yeterli gerekçenin ortaya konulduğu, kovuşturmanın ertelenmesi kararının ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden olduğu, anılan kararla çatışan menfaatler arasında adil bir denge kurulduğu ileri sürülmüştür.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuruda bulunurken ileri sürdüğü iddialarını yineleyerek Anayasa Mahkemesinin aynı nitelikteki bir olayla ilgili verdiği ihlal kararını hatırlatmış; ifade ve toplantı hakkını kullanması nedeniyle hakkında çok sayıda davanın devam ettiğini, hükümlü olduğu dosya dışında da ceza tehdidi altında olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenlerle düşünceyi yayma ve açıklama özgürlüğü ile toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurunun özü, başvurucunun bir toplantıya katılması nedeniyle hakkında kamu davası açılması ve kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi neticesinde ceza tehdidi altında olmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğine ilişkindir. Bu sebeple başvurucunun anılan şikâyetlerinin bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
33. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
35. Başvurucu hakkındaki dava bir hükme bağlanmayarak ertelenmiş ve başvurucu üç yıl denetim altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararlarla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede kovuşturma tehdidinin devam ettiği, sonunda isnat edilen suçlardan aklanma ihtimali bulunsa bile kişinin bu etki altında ileride haklarını kullanmaktan imtina etme riski bulunduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi içtihadına göre henüz mahkûm edilmemiş olsa bile ertelenen kovuşturmanın gelecekte yeniden başlayabilme olasılığının başvurucularda stres ve cezalandırma endişesini devam ettireceği kanaatine varılmış ve söz konusu kararlarda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahalede bulunulduğu kabul edilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49; İrfan Sancı, B. No: 2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44).
36. Mevcut başvurudaki koşullar ile zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihatlarına konu başvurulardaki koşullar arasında esaslı bir farklılık bulunmamaktadır. O hâlde zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihadında konulan ilkeler ile somut olayın koşulları gözetildiğinde hakkındaki kovuşturma ertelenerek üç yıl süreyle denetim altına alınan başvurucunun hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen o dönem milletvekili olan başvurucunun ileride kovuşturmaya maruz kalma ve cezalandırılma riski olduğunun dikkate alınması gerekir. Bu sebeplerle hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun denetim altına alınmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerekir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
37. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
38. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
39. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
40. Başvurucu hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan bir iddianameyle kamu davası açılması ve kovuşturmanın ertelenerek başvurucunun denetimli serbestlik altına alınması yönünde verilen kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
41. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
42. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurulmasıdır (Dilan Ögüz Canan B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 33; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74).
43. Toplantı hakkı üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Bu sebeple Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığına bakılmalıdır.
(b) Barışçıl Toplantı Hakkı
44. Anayasa’nın 34. maddesi, fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasi yararı ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
45. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup demokratik bir toplumda kişilere, mevcut düzene itiraz edilen ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplanma özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı tanınmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68).
(c) Ödev ve Sorumluluklar
46. Barışçıl toplantı hakkı, bireylerin bu hakkı kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklardan ayrı düşünülemez. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki 12. maddesi, hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin incelenmesi sırasında bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 43; Ömer Faruk Akyüz, § 62).
(d) Caydırıcı Etki
47. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan ve bir gösteride yasaklanmamış davranışlarda bulunan kişilerin toplantı hakkı, kınanabilir bir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek cezanın dahi uygulanmamasını temin eder. Zira bu tip soruşturmalar veya cezalandırmaların caydırıcı etki doğurma potansiyeli vardır (Osman Erbil, §§ 51, 71; Ömer Faruk Akyüz, § 60). Gösteri öncesi yapılan müdahaleler -örneğin gösteriye katılmak isteyenlerin seyahatine engel olunması (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 151)- veya gösteri sonrası yapılan müdahaleler -örneğin barışçıl gösteriye katılanlar hakkında soruşturma açılarak ceza verilmesi veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek ceza tehdidi altında tutulmaları- ileride kişilerin haklarını kullanmalarında caydırıcı etkiye neden olabilir.
(e) Takdir Yetkisi
48. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına getirilen ve Anayasa'nın 34. maddenin ikinci fıkrasına konu olan kısıtlamaların zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi hususunda kamu gücünü kullanan organlar ile mahkemelerin belirli bir takdir yetkisi vardır. Bununla birlikte olayın somut koşullarında bir toplantı veya gösterinin şiddet içerdiğine ilişkin idari mercilerin veya derece mahkemelerinin kabulleri ile gerekçelerinin nihai denetim yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir (Dilan Ögüz Canan, § 32).
(f) Müdahalenin Denetimi
49. Başvurucu hakkında açılan davanın dayanağı olan 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin barışçıl gösterilere müdahale edilmesinde kullanılma riski olduğu kabul edilmelidir (Dilan Ögüz Canan, § 46). Anılan kural ile kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyenlere, bunlara katılanlara veya bunları yönetenlere ceza verilmesi öngörülmüştür. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde kanuna aykırı olacağı sayılmıştır (bkz. § 22).
50. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantıya ve gösteri yürüyüşüne katılanların cezalandırılması ya da ceza tehdidine maruz bırakılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Dilan Ögüz Canan, § 47).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
51. Bireysel başvuru dosyasında, başvurucunun da katıldığı gösteri yürüyüşü esnasında toplanan kalabalıktan bazı kişiler, PKK terör örgütü bayrağı ve örgüt lideri A.Ö.nün posterini taşımış; terör örgütünü ve örgüt liderini destekler nitelikte slogan atmıştır. Toplantı alanında kurulu platformda ise benzer içerikte Kürtçe şarkılar çalınmıştır (bkz. § 11). Başvurucu, toplantı alanına DTK Eş Başkanı A.T. ile gelerek platformdan topluluğu selamlamıştır. A.T.nin topluluğa yaptığı konuşma sırasında göstericiler, terör örgütü bayrağı ve örgüt liderinin posterini taşımış; "Biji Serok Apo" şekilde slogan atmıştır. Konuşma sonrasında grup, kendiliğinden ve olaysız şekilde dağılmıştır.
52. Söz konusu toplantıya katılması nedeniyle başvurucu hakkında kamu davası açılmış ve yargılama sonrasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucu denetim altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, başvurucunun katıldığı toplantıda gerçekleşen olaylar nedeniyle üç yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının belirlenmesidir. Anayasa Mahkemesince yapılacak inceleme, somut olayın koşullarında iddianame ve ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında kovuşturmanın ertelenmesi kararı için gösterilen sebeplerle sınırlı olacaktır.
53. İdare tarafından düzenlenen tutanaklara göre gösteri yürüyüşü sırasında gruptaki bazı kişilerin -yolu araç trafiğine kapatma, ihtara rağmen dağılmama, yüzlerini gizlemek için kapatma, terör örgütü lehine slogan atma- 2911 sayılı Kanun'a aykırı eylemleri belirtilmekle birlikte iddianamede -toplantı alanındaki konuşma öncesi- bu süreçteki eylemlere ilişkin olarak başvurucu aleyhine herhangi bir isnat bulunmamaktadır (bkz. § 17). Dolayısıyla başvurucu hakkında gösteri yürüyüşü esnasında gerçekleştirilen anılan eylemler nedeniyle uygulanan bir yaptırım söz konusu olmadığından bu hususlar doğrudan incelemenin konusu yapılmamıştır.
54. İddianame içeriğine göre başvuruya konu gösteride topluluğa hitap edilmesi sırasında açılan pankartlar, atılan sloganlar ve söylenen şarkılar 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinin (b) fıkrası kapsamına girmesi nedeniyle kanuna aykırıdır. Kamu davasında, başvurucunun da kanuna aykırı toplantıya katılarak kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu işlediği ifade edilmiştir. Dolayısıyla somut olayda bu hususlar irdelenmelidir.
55. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan, kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla tedbirler alabilir. Bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de ceza verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81). Bu tedbir ve cezalar barışçıl toplantı hakkına dolaylı sınırlamalara dönüşmemelidir. Toplantı hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 76; Erdal Karadaş, B. No: 2017/22700, 28/5/2019, § 61).
56. İddianamede, başvurucunun toplantıya katılma faaliyeti dışında bu hakka yönelik ödev ve sorumluluğuna aykırı olarak gerçekleştirdiği eylemleri açıklanmamıştır. Bununla birlikte göstericilerin toplantı sırasında terör örgütü ve örgütü lideri lehine slogan atmak, terör örgütünün bayrağını açmak biçimindeki kanun dışı eylemleri gerçekleştirmelerini başvurucunun söz ve davranışlarıyla teşvik ettiği veya bu konuda herhangi bir sorumluluğu bulunduğu iddia edilmemiştir.
57. Öte yandan 25/1/2011 tarihli CD Çözüm Tutanağı'na göre başvurucunun toplantı alanına gelmeden önce platformda çalınan şarkılar kamu davasına konu edilmiş ise de başvurucunun başvuruya konu toplantıyı organize edenler ya da yönetenler arasında yer aldığı yönünde bir tespite rastlanmamıştır. Bunun yanında başvurucunun toplantının katılımcılarından olması onu otomatik olarak toplantı ve gösteri yürüyüşünü organize eden, yöneten kişi statüsüne de getirmez.
58. Bununla birlikte şiddet hareketleri nedeniyle barışçıl olmaktan çıkan toplantıda, niyeti barışçıl olan bir toplantıya katılan kişinin sorumlu tutulabilmesi için şiddet hareketlerine iştirak ettiğinin veya davranışlarıyla şiddet kullanma niyetinin ortaya konulması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi şiddet hareketlerine iştirak etmemiş kişilerin toplantı özgürlüğünün korunması gerektiğini belirtmiş; barışçıl bir şekilde bir yürüyüşe ve basın açıklaması etkinliğine katılan, terör örgütü liderini övücü mahiyette atılan sloganlara iştirak etmeyen ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan kişilerin toplantı özgürlüklerinin öncelikle korunması gerektiğini ifade etmiştir (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 56). Nitekim Yargıtayca da kabul edildiği üzere (bkz. §§ 24, 25) mahkûmiyet cezası verilmesinin haklı kabul edilebilmesi için kanunsuz hâle gelen toplantının ve yürüyüşün tertip edilmesi, idare edilmesi, tertip ve idare edenlerin hareketlerine bilerek iştirak edilmesi veya hareketlerinin paylaşılması gerekmektedir.
59. Anayasa Mahkemesi bir kararında; barışçıl bir gösteride bazı kimselerin bu fırsatı kullanarak bir terör örgütü liderini övücü mahiyette slogan atmalarının bu toplantıya katılanların tümünün toplantı hakkına müdahale edilmesini haklı kılmayacağını, böyle durumlarda kamu makamlarının toptan bir cezalandırma yerine barışçıl toplantı yapanlarla terör örgütü liderini övücü mahiyette slogan atanları ayrıştırma ödevi bulunduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, atılan sloganların toplantı hakkına yönelik bir müdahaleyi haklı kılıp kılmayacağının sloganın içeriği ve her somut olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğine karar vermiştir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 34).
60. Başvuru konusu olayda -daha önce de belirtildiği üzere- idarenin toplantının kanuna aykırı olduğunu tespit etmesi, toplantının ve gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini bozmayan katılanın Anayasa'nın 34. maddesi ile güvence alınan hakkını ortadan kaldırmayacaktır. Bu çerçevede başvurucunun toplantıda bulunduğu esnada bazı göstericiler tarafından örgüt liderini övücü nitelikte slogan atılması ve örgütün bayrağının açılması; başvurucunun cezalandırılması için bir kamu davası açılması, kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek üç yıl denetim altına alınması şeklindeki müdahaleyi haklı kılmayacaktır.
61. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun cezalandırılabilir kusurlu hareketlerinin neler olduğunu göstermeden salt 6352 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmiş olması nedeniyle kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermiştir. Bu nedenle mahkeme gerekçesinin müdahale için ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
62. Öte yandan kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle başvurucu, üç yıl denetim altına alınmıştır. Barışçıl bir gösteri nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında olma sonucunu doğuran erteleme kararının kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi sağladığı söylenemez. Başvurucu hakkında verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararı -başvurucunun tekrar bir toplantıya ve gösteri yürüyüşüne katılıp mahkûm olması durumunda- ceza yargılamasının devam etmesi ve yargılama sonucunda başvurucunun ceza alması ihtimalini barındırmaktadır. Dolayısıyla başvurucu, katıldığı barışçıl gösteri nedeniyle üç yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak; bundan sonra da herhangi bir toplantıya ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde kovuşturmanın ertelenmesi kararının caydırıcı bir etkisi olacaktır.
63. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde mevcut başvuruda, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
65. Mevcut başvuruda çözülmesi gereken ana meselenin kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasına bağlı olarak ortaya çıkan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmesi olduğu ve bu kapsamda ihlal sonucuna ulaşıldığı ortadadır. Şu hâlde Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkı kapsamında yapılan şikâyetlerin ayrıca incelenmesine gerek olmadığını değerlendirmiştir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
67. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile 7.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
70. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
71. İncelenen başvuruda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
72. Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Nusaybin 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
73. Somut olayda ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
74. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmamış ve belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
75. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ile OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ile OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Nusaybin 1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/216, K.2018/605) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/3/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm 2019/10405 esas sayılı dosyada çoğunluk başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aşağıda açıkladığım gerekçelerle bu karara katılmadım.
Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında özetlenmiştir.
Başvurucu hakkında Nusaybin 1. Asliye Ceza Mahkemesince kurulan hüküm yapılan yasal değişiklik sonucu kovuşturmanın ertelenmesi kararıyla neticelenmiştir. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı 23.01.2019 tarihinde kesinleşmiştir. Bu süre içerisinde başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılama sürecinde bir koruma tedbiri ve mahkumiyet hükmüyle karşı karşıya kalmamıştır.
Yasa koyucu tarafından başvurucu lehine yapılan yasal düzenlemenin uygulama sürecindeki hukuki işlemler başvurucu hakkında hak ihlali olarak değerlendirilmesi yapılan yasal düzenlemenin ve işleyiş sürecinin mantığına aykırıdır. Lehe yasal uygulama sonucu başvurucu hakkında yargı süreci 23.01.2019 tarihinde kesinleşmiştir. Bu süreç içerisinde başvurucu herhangi bir koruma tedbiri ya da mahkumiyet hükmüyle karşı karşıya kalmamıştır. Bu nedenle başvurucunun mağdur sıfatı bulunmadığı gerekçesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Üye Selahaddin MENTEŞ |