İcra İflas Kanunumuzun 44 ve 337/a maddesine göre ticareti terk eden borçlular, kanunda öngörülen yükümlülükleri yerine getirmezlerse, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Bu hüküm ticareti terk eden kötü niyetli borçluların iş yerlerini terk ederek, ellerindeki mallarını başkalarını devrederek alacaklılarını zarara uğratmalarını engellemek amacıyla düzenlenmiş bir hükümdür.
Ticareti terk edenler:
Madde 44 – (Değişik: 18/2/1965-538/22 md.)
Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete’de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mütat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemiyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
(Değişik beşinci fıkra: 17/7/2003-4949/11 md.) Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez. Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır.” hükmü gereği ticareti terk hükümlerine aykırı davranan tacirlerin bu davranışları müeyyideye bağlanmıştır.
Ticareti terk edenlerin cezası:
Madde 337/a – (Ek: 18/2/1965-538/133 md.; Değişik: 31/5/2005-5358/8 md.)
44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır.
Ticareti terk etme kavramı öğretide ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak olarak tanımlanmaktadır. Ancak ticareti terk etme mevzuatta belirlenen hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması veya ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını sürdürmekle beraber fiili olarak varlığını sonlandırması şeklinde de gerçekleşebilir. Buradaki en önemli kriter ticareti terk suçunun oluştuğuna karar verilebilmesi için tacir borçlu hakkında detaylı araştırma yapılmış olmasıdır. Bu konu YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ 2012/1252 Esas, 2012/3116 Karar, 03.04.2012 tarihli kararında; “.. Vergi Dairesi Müdürlüğünün yazısı ekindeki beyannamenin şikayet tarihini kapsamadığı gibi, bir ticari faaliyetin yapıldığının da belirlenememesi, borçlu ticaret şirketinin ticaret sicili adresinde yaptırılan zabıta araştırmasına göre adresini terk ettiği veya yeni adresinin tespit edilemediği ve sanıklardan duruşmadaki savunmasında, işyerini taşıdıklarını, ancak şu anda bir işyerinin olmadığına ilişkin beyanı karşısında, sanıkların üzerine atılı suçun oluştuğunun kabulü ile mahkumiyetleri yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi isabetsizdir..” hükmüyle açıkça belirtilmiştir. Buna göre zabıta araştırması yapılmalı, vergi dairesi mükellefiyetinin devam edip etmediği sorgulanmalı ve son olarak ticaret sicil kaydının devam edip etmediğinin sorgulanması gerekir.
İcra İflas Kanunu’nun md.44/1 hükmü gereği ; ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur.
Bu ilan tarihinden itibaren bir yıl içinde ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir. Yine kötü niyetli borçlulara karşı alacaklıları korumak amacıyla getirilen bu hüküm ile ticareti terk eden tacirin , mal beyanının tevdi tarihinden itibaren iki ay içinde hacze kabil malları üzerinde tasarrufta bulunması yasaklanmıştır.
Ticareti terk suçunun sadece gerçek kişi tacirler mi yoksa tüzel kişiler içinde mi geçerli olduğu uzun süre tartışma konusu olmuştur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2011/509 Esas, 2012/30 Karar, 14.2.2012 tarihli kararında;
“...Uyuşmazlık; Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin müdür veya yetkililerinin, İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası’nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY’nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların” bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir. Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından İİY’nın 337/a maddesinde düzenlenen suçun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur...” denilmiştir.
Ancak bu kararın karşı oy yazısında; “İcra ve İflas Kanununun ‘Hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği’ başlıklı 345 nci maddesindeki, ‘Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza, o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur’ şeklindeki düzenleme tek başına ticareti terk eden ticaret şirketi müdür veya yetkililerine ilişkin olmayıp, İcra ve İflas Kanununun cezai hükümlerin düzenlendiği 16 ncı Bap’taki suçları işleyen tüzel kişilerin ( ticaret şirketleri dahil ) müdür veya yetkililerine yönelik olup, mahkemece, şikâyet edilen kişinin şirket yetkilisi/müdürü olup olmadığının ticaret sicil memurluğundan sorulması gerekli olup, bu yönün göz ardı edilmiş olması halinde, söz konusu eksiklik Dairemizce de kararın bozulması yönünde uygulama yapılmaktadır.
Bütün bu açıklamalardan sonra kısaca tekrarlayacak olursak ; İcra ve İflas Kanununun 337/a maddesi ile yaptırıma bağlanan eylem, tacirin ticareti terk etmesi değil, 44 ncü maddesine göre terk keyfiyetini 15 günlük süre içinde kayıtlı bulunduğu ticaret sicili memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyanında bulunmaması olup, ticaret şirketleri için ticareti terk değil, infisah ve tasfiye söz konusu olduğundan ve tasfiye sonrasında ticaret şirketine ait bir mal kalmayacağından, mal beyanında bulunulmasının da bir anlamı olmayacaktır.” İfadelerine yer verilerek çoğunluk görüşüne karşı oy kullanılmıştır.
Yargıtay’ın güncel tarihli olan kararlarına baktığımızda ise Yargıtay 12.H.D. 2021/3348 E. 2021/7069 K. 29.06.2021 T. “...Ticaret Sicili Yönetmeliğinin Üçüncü Kısım’da Ticari İşletmelerin Tescili başlığı altında Birinci Bölüm’de “Gerçek Kişilere Ait Ticari İşletmeler incelenmiş ve bu bölümün “Kaydın silinmesi” başlıklı 51. maddesinin birinci fıkrasında, “Gerçek kişiye ait ticari işletmenin, faaliyetine son verilmesi ya da başka bir gerçek veya tüzel kişiye devredilmesi halinde onbeş gün içerisinde ticaret unvanının silinmesi için ticari işletmenin sahibi tarafından müdürlüğe başvurulur.”, dördüncü fıkrasında ise, “Ticareti terk eden tacir 2004 sayılı Kanunun 44 üncü maddesine göre terk dilekçesi ile birlikte mal beyanını da müdürlüğe vermek zorundadır.” düzenlemesi ile de sadece gerçek kişi tacirlere ticari faaliyetine son vermeleri hâlinde mal beyanında bulunma yükümlülüğü verilmektedir...Ticaret Sicil Yönetmeliğinin Sona Erme, Tasfiye, Tasfiyeden Dönme ve Ek Tasfiye Uygulanacak hükümler başlıklı 104.maddesindeki; "Anonim şirketlerin sona ermelerine, tasfiyelerine, ek tasfiyelerine ve tasfiyeden dönmelerine ilişkin 86 ila 89 uncu madde hükümleri limited şirketlere de uygulanır." şeklindeki düzenlemeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde sermaye şirketlerinin İİK 44. maddesinde belirtilen mal beyanında bulunma zorunluluğunun olmadığı, madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, ticareti terk, sermaye şirketinin ticaret unvanının ticaret sicili kayıtlarından silinmesi anlamına gelmekte olup, kaydın silinmesinden önce tasfiye sürecinin başlaması gerekmekte, bu kapsamda şirketin aktif ve pasifleri belirlenmekte, varsa mal varlığının değeri saptanmakta, aktif mal varlığı satılarak borçları ödenmekte, kalan bir para olduğu takdirde hissesi oranında ortaklarına dağıtılmakta, buna ilişkin hazırlanan bilanço ile birlikte ticaret sicili müdürlüğüne başvurularak şirketin kayıtlardan silinmesi (terkini) sağlanmaktadır. Ticaret unvanı ticaret sicilinden silinen bir sermaye şirketi, 6102 sayılı Kanun uyarınca tasfiye sürecini tamamladığından, artık bundan sonra aktif ve pasifini gösteren bir mal beyanını vermesi fiilen mümkün olamayacağından, mal beyanında bulunmadığından bahisle mahkûmiyetine karar verilmesi Kanuna aykırı olacaktır. Açıklanan nedenlerle, İİK’nun 44 ncü maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirlere yönelik bir yükümlülük olduğu ve ticaret şirketlerini kapsamadığı anlaşılmakla, atılı suçtan sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerekirken...” Gerekçeleriyle İİK’nun 44 ncü maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirlere yönelik bir yükümlülük olduğu ve ticaret şirketlerini kapsamadığından bahisle ticareti terk etme suçunun ancak gerçek kişiler için geçerli olduğuna dair karar verdiği görülmektedir. (Ayrıca aynı yönde kararlar için bknz: Yargıtay 12.H.D. 2021/5128 E. 2021/7055 K. 29.06.2021 T.,Yargıtay 12.H.D. 2021/5192 E. 2021/6757 K. 22.06.2021 T., Yargıtay 12.H.D. 2021/3348 E. 2021/7069 K. 29.06.2021 T. )
Ticareti Terk suçu ile ilgili olarak görevli mahkemeler İcra Ceza Mahkemeleri olup; yetkili mahkeme ise icra takibinin yapıldığı yer mahkemesidir. Alacaklının yetkili İcra Ceza Mahkemesine vereceği şikayet dilekçesi üzerine dava açılıp yargılama yapılır. Bu şikayet ile ilgili dava zamanaşımı süresi ise fiilin öğrenildiği tarihten itibaren 3 ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıldır. Buradaki “öğrenme” den kasıt ne olabilir? İcra takibinde borçlunun adresine ödeme/icra emrinin tacir sıfatına haiz borçlunun adresten taşınmış olması nedeni ile tebliğ edilememesi durumunda alacaklı borçlunun ticareti terk ettiğine muttali olmuş sayılabilecek midir? Yahut icra takibi kesinleştirilip borçlunun faaliyet göstermesi gereken adresinde haciz işlemi yapılmak istendiğinde borçlunun adresi terk etmiş olduğu anlaşılırsa alacaklının şikayet süresi başlamış olur mu? Bu konu tartışmalı olmakla beraber kararın somut olaya göre şekillenmesi gerekeceğini söylemek daha doğru bir yorum olacaktır.
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi E. 2004/3142 K. 2004/6188 T. 21.4.2004
Mahkemece ticareti terk hükmüne aykırı davranmak suçundan sanık hakkında mahkumiyete dair hüküm kurulmuş ise de; yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Ankara Ticaret Sicili Memurluğu'nun şikayet dilekçesine ekli yazı örneği ve takip dosyasındaki yazı aslından anlaşıldığı üzere faal gözüken limited şirket ortağı olan sanığın Türk Ticaret Kanunu'nun 540. maddesi uyarınca şirketi temsile tek başına yetkili olup olmadığı araştırılmamıştır. Yine Ticaret Sicili Memurluğu'nun yazı cevabından faal gözükmekle birlikte ticaret sicilindeki adrese çıkartılan ödeme emri şirket adresten ayrıldığından bahisle bila tebliğ iade edilmiş, aynı adreste şikayet tarihinden sonra Tebligat Kanunu'nun 35.maddesine göre ödeme emri tebliğ edilmiştir. Borçlu şirketin halen ticarete devam edip etmediği vergi dairesinden sorulmamış, mahkemece başkaca araştırma da yapılmamıştır. Sanık vekili, şirketin faal olduğunu ileri sürdüğüne ve sadece adreste bulunmamanın adres değişikliğinden kaynaklanabileceğinin de gözetilerek bu hususun sanık vekilinden de sorulması gerekir. Eksik inceleme sonucu mahkumiyete dair hüküm kurulması isabetsiz bulunduğu gibi, 4949 sayılı Yasa'nın 103. maddesi ile yürürlükten kaldırılan İİK.nun 354. maddesinin 2. fıkrasının hükümde yer alması da isabetsiz bulunmaktadır.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2019/7410 E. , 2019/11549 K.
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, Sanıkların üzerlerine atılı “Ticareti Usülüne Aykırı Terk Etmek” suçunun takibi şikayete bağlı olup,haciz tarihi olan 18/08/2010 tarihinde öğrenmenin gerçekleşmesine rağmen, şikayetçi vekilinin İİK'nın 347. maddesinde düzenlenen fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra 12/10/2011 tarihinde şikayette bulunması nedeniyle sanıklar hakkında şikayet hakkının düşürülmesi yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, Kanuna aykırı ve şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin BOZULMASINA, bozma sebebi 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi uyarınca yeniden yargılama yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bulunduğundan, İİK'nın 347. maddesi uyarınca şikayet hakkının DÜŞÜRÜLMESİNE, 01/07/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2019/3296 E. , 2019/11913 K.
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Ticareti Terk suçu açısından Terk eyleminin şikayetçi tarafça sicile kayıtlı bulunan adreste 28.08.2014 tarihinde yapılan haciz işlemi sırasında öğrenildiği anlaşılmakla, tebliğnamedeki bozma yönündeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre;
1) İİK’nın 337/a maddesine aykırılıktan kurulan hükme yönelik yapılan incelemede;
Şikayet hakkının düşürülmesine yönelik şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,
2 ) İİK’nın 345/a maddesine aykırılıktan yapılan şikayete yönelik incelemede;
09.01.2015 havale tarihli şikayet dilekçesinde, sanık hakkında İİK'nın 345/a maddesine aykırılıktan cezalandırılması içinde şikayette bulunulduğu halde bu suçtan hüküm kurulmaması,
Kanuna aykırı ve şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 03/07/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU ESAS NO. :2012/16.HD-527 KARAR NO:2013/14
Sanıkların yasal temsilcisi olduğu şirketin, müşteki tarafından haricen öğrenilen Yüzüncü Yıl Bulvarı Kosova İş merkezi No: 137/1 Ostim/Ankara adresinde 16.01.2007 tarihinde yapılmış olan hacizde, şirketin belirtilen adresten taşındığının belirlendiği, bunun üzerine şirketin Ticaret Sicilinde kayıtlı olan Rüzgarlı Celal Atik Sk. No 3/C Ulus-Altındağ/Ankara adresinde 16.01.2008 tarihinde hacze gidildiği ve borçlu şirketin belirtilen adresten de herhangi bir adres bırakmaksızın ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Borçlu şirketin adres değiştirip bir başka adrese taşınmış olması tek başına ticareti terk olarak değerlendirilemeyeceğinden, 3 aylık şikayet süresinin başlangıcının 16.01.2007 olarak kabulü mümkün değildir. Borçlu şirketin yeni taşındığı adresinin tespit edilememesi nedeniyle Ticaret Sicilinde kayıtlı olan adresinde 16.01.2008 tarihinde yapılan ikinci hacizde, borçlu şirketin herhangi bir adres bırakmaksızın adresi terk etmiş olması ve başkaca tespit edilebilecek bir adresinin de olmaması nedeniyle ticareti terk suçu yönünden 3 aylık şikayet süresinin 16.01.2008 günü itibariyle başladığının, dolayısıyla müşteki vekili tarafından 28.01.2008 tarihinde yapılan şikayetin süresinde olduğunun kabulügerekmektedir.
Bu itibarla, şikayetin süresinde yapılmadığından bahisle müştekinin şikayet hakkının düşürülmesine karar veren yerel mahkemenin direnme hükmü isabetsiz olup, bozulmasına karar verilmelidir.
Kaynakça :
Prof. Dr. Baki Kuru; http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/323/3202.pdf
http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/45034.pdf
Kazancı mevzuat programı