TESLİMDEN SONRA MÜTEAHHİDİN AYIBA KARŞI TEKEFFÜL SORUMLULUĞU

Abone Ol

Eser sözleşmesi, müteahhidin bir eser teslim etmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi taahhüt ettiği sözleşmedir. Müteahhid eseri ayıpsız olarak teslim etmekle yükümlüdür. Teslim edilen eserin ayıplı olması halinde yüklenicinin ayıba karşı tekeffül borcu söz konusu olur. İş sahibi haklarını kanunun aradığı şartları yerine getirmek suretiyle kullanabilir. Makalemizde ayıba karşı tekeffül borcuna, tarafların haklarına ve bu hakların tabi olduğu zamanaşımına değinilmiştir.

I.Teslim Nedir?

İstisna sözleşmesi ile müteaahhit sözleşmeye uygun bir eser oluşturmayı ve bunu is sahibine teslim etmeyi borçlanmıştır.[1] Ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun doğumu için öncelikle tamamlanan eserin teslim edilmesi gerekmektedir.

Teslim, müteaahidin sözleşmeye göre tamamladığı eseri iş sahibinin emrine vermesi ve onun doğrudan zilyetliğini[2] sağlamasıdır.[3] Taşınırlarda teslim vasıtasız zilyetliğin[4] devri ile gerçekleşirken taşınmazlarda ise müteaahidin iş sahibine eserin tamamlandığını bildirmesi ile gerçekleşmektedir.[5] Müteahhit tarafından eserin tamamlandığının açık veya zımni olarak iş sahibine bildirilmesi maddi bir şeyin verilmesi yerini almaktadır.[6] Eserin bağımsız bir maddi varlığa sahip olup olmamasına göre teslim kavramı da değişiklik gösterebilecektir. Zira maddi varlığı olmayan bir eserin iş sahibine nakli de mümkün olmayacaktır. Örnek vermek gerekirse duvar kağıdı yıpranan evin duvar kağıtlarının yenilenmesinde durum böyledir. Bu gibi durumlarda teslim, iş sahibinin zilyetliğini rahatsız edici durumun müteaahit tarafından giderilmesi anlamını taşımaktadır.[7]

Teslim ile kabul ise tamamen birbirlerinden farklı kavramlar olup meydana getirdiği sonuçlarda değişiklik arz etmektedir. Zira eserin kabulü ancak iş sahibi tarafından eserin, sözleşmeye uygun olduğunun bildirilmesi ile meydana gelecektir. Teslim ile birlikte müteaahhidin ayıba karşı tekeffül sorumluluğu ile meydana gelirken, işin kabulü halinde bu sorumluluk son bulur.[8]

Teslim ile birlikte iş sahibinin ihbar ve muayene yükümlülüğü başlamaktadır. İş sahibi eserin tesliminden sonra imkan bulur bulmaz eseri kontrol etmeli ve eksiklikleri müteaahhide bildirmelidir.[9] Zira teslimle birlikte zamanaşımı[10] süreleri de işlemeye başlayacaktır.

A.İş Sahibinin Muayene Ve İhbar Külfeti

İş sahibi işlerin akışına göre imkan bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve müteahhide bildirmekle yükümlüdür.[11] Yasanın iş sahibine yüklediği bu yükümlülük yerine getirilmedikçe, iş sahibi ayıba karşı tekeffül hükümlerinden faydalanamaz. Ancak dikkat edilmelidir ki bu yükümlülük yalnızca açık ayıplar için geçerlidir.[12] Bununla birlikte eksik iş söz konusu olduğunda da ihbar ve muayene yükümlülüğü meydana gelmemektedir.[13]

Muayene yükümlülüğü açısından kanunda[14] açıkça bir hüküm bulunmamaktadır. Gözden geçirme, yaygın bir teamül yoksa objektif açıkdan makul olarak beklenebilecek bir zamanda yapılmalıdır.[15]Burada tespit yapılırken oldukça geniş davranılması yerinde olacaktır. Zira kanunla açıkça sınırlama getirilmediğine göre kanun koyucu, olayın şartlarına göre değerlendirme yapılması gerektiği yönünde iradesini açıklamış ve hakime taktir yetkisi tanımıştır. Ancak bu sürenin dürüstlük kuralına[16] aykırılık teşkil etmemesi gerekmektedir.

Muayene süresi taraflar arasındaki bir sözleşme ile belirlenebilir. Ancak bu süre ayıbın tespitine yetmeyecek derecede kısa ise olağan yürüyüşüne göre gerekli süre bu kısaltılmış sürenin yerini almalıdır.[17] Ayıp ihbarında, iş sahibinin seçimlik haklarından hangisini kullandığını bildirmesi gerekmez, bu hak zamanaşımı süresi içerisinde kullanılabilir.[18] Kanun koyucun ihbarın yapılmasında herhangi bir şekil şartı da ön görmemiştir. Buna göre ihbar sözlü yapılabileceği gibi yazılı olarak da yapılabilir ve tanıkla ispatı mümkündür. Ancak ispat külfeti açısından yazılı yapılması daha uygun olacaktır. Bununla birlikte iş sahibi hal ve davranışları da ayıp ihbarı yerine geçebilir.[19] Eserin, şartlar el veriyorsa geri gönderilmesi buna örnek olarak verilebilir.

B.Müteahhidin Yüklendiği İş Bakımından Garanti Vermesi

Müteahhidin iş sahibine garanti vermesi ile iş sahibinin ihbar ve muayene yükümlülüğü ortadan kalkcaktır. Zira müteahhit vereceği garanti ile meydana gelen her türlü ayıbı gidermeyi taahhüt etmiş olacaktır. Taraflar arasındaki garanti sözleşmesi ile müteahhidin tekeffül sorumluluğuna ilişkin süre artırılabilir ancak azaltılamaz. Sözleşmede belirli bir süre tayine dilmediği durumda garanti süresinin sonsuza değin süreceği kabul edilemez. Bu durumda inşaat hukukundaki tekeffül süresinin kabul edilmesi yerinde olacaktır.[20]

C.İnşaatın Ayıp veya Noksanı Hakkında Müteaahit Tarafından Önceden Teminat Verilmesi

Müteahhit olası bir ayıp yahut eksiklik için iş sahibine önceden bir teminat verebilir. Bu teminat banka mektubu, senet vs şeklinde verilebilir. Yine böyle bir durumun varlığında iş sahibinin ihbar ve muayene yükümlülüğü ortadan kalkacaktır. Zira iş sahibine eksikliği yahut ayıbı gidermesi için önceden bir garanti verilmiştir. Verilen bu teminat bir ceza olmayıp ayıp veya noksan iş bedenilinin tahsiline imkan sağlar.[21] Bu nedenle verilen teminatın iade edilmesiyle müteahhidin sorumluluğu da son bulacaktır.

II. Ayıplı İş Yönünden İş Sahibinin Seçimlik Hakları

TBK. m.474’de iş sahibinin seçimlik hakları sözleşmeden dönme, bedel indirimi, ücretsiz onarım isteme şeklinde sıralanmıştır. Ayrıca müteahhidin kusuru halinde iş sahininin, genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı da saklı tutulmuştur.

Dönme, onarım ve bedel indirimi haklarının kullanılması için müteahhidin kusurlu olması aranmaz. Burada kusurzuz sorumluluk hali söz konusudur. Hangi hakların kullanılcağını belirleme yetkisi iş sahibine ait olup müteaahhidin konuya herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.[23] Bununla birlikte seçimlik hakların hepsi meydana getirdiği sonuçlar bakımından farklılık arzetmektedir. Dolayısıyla iş sahibi seçimde özgür olmasına rağmen bir takım sınırlamalar söz konusu olacaktır. Örneğin iş sahibinin arsası üzerinde yapılan şeyin niteliği bakımından kaldırılması aşırı bir zarara sebep oluyorsa iş sahibinin hakları onarım ve indirim ile sınırlıdır.[24]

A. Sözleşmeden Dönme

Eser işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa iş sahibi sözleşmeden dönebilir.[25] Eser meydana getirilen haliyle kendinden beklenen faydayı sağlamadığından iş sahibi de kabule zorlanamayacaktır. Eseri kabulden kaçınan iş sahibi dönme hakkını kullanmayı seçmiş demektir.[26] Sözleşmeyi tek taraflı olarak ortan kaldıran ve ifa edilen edimleri iadesini gerektiren dönme hakkı bozucu yenilik doğuran bir haktır.[27] Dönme iradei karşı tarafa ulaştığı anda hüküm ifade edecektir.

Türk Borçlar Kanunu bakımından dönme iradesini kullanılmasında herhangi bir şekil şartı söz konusu değildir. Ancak tarafların tacir olduğu durumlarda dönme beyanının hüküm ifade edebilmesi için bir takım kurallar getirilmiştir. Türk Ticaret Kanunu’na göre tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.[28]

Sözleşmeden dönme hakkı yapısı itibariyle ağır sonuçlar doğurabilecek bir haktır. Bu sebeple her durumda kullanılması düşünülümez. Kaldı ki kanun koyucu da yaptığı düzenlemeyle bir takım sınırlamalar getirmiştir. Yukarıda da değindiğimiz üzere bu hakkın kullanılabilmesi için iş sahibinin hakkaniyet gereği kabule zorlanamaması gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse müteahhit tarafından döşenen kaloifer sisteminin hiç bir şekilde ısıtmaması, onarımla bu ayıbın giderilebilecek durumda olmaması halinde iş sahibi sözleşmeden dönme hakkını kullanabilecektir. Zira kalorifer sistemi kendisinden sağlanan faydayı göstermemektedir.

Teslim edilen eserin kullanılamayacak durumda olması için kullanılmazlık olgusunun eserin tümünü etkilemiş olması gerekir. Sadece bir durumda oraya çıkan kullanılmazlık durumu dönme için yeterli değildir.[29] Dönme hakkının kullanılabilmesi için her durum özel olarak değerlendirilmelive karşılıklı menfaat dengesi kurulmalıdır. Bu husuta, ücretten indirim ve tmairin iş sahibinin işine yarayıp yaramayacağı veya müteaahhide vereceği kayıpla iş sahibine sağlayacağı yarar arasında aşırı dengesizliğin bulunmaması gerekmektedir.[30]

Dönme hakkının sınırlandırıldığı bir başka durum ise eserin, iş sahibinin arsasının üzerine yapıldığı haldir. Eser, işsahibinin taşınmazı üzerinde yapılmış olup, sökülüp kaldırılması aşırı zarar doğuracaksa işsahibi, sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz.[31] Burada yatan temel düşünce eserin kaldırılmasının müteaahhit açısıdından aşırı zarara yol açacağı hallerde iş sahibinin eseri kabule zorlanmasıdır.[32] Kanun koyucu iş sahibini korumayı hedeflerken müteaahhidin haklarını da koruma altına almıştır.

B.Bedel İndirimi

Eser kabule zorlanamayacak derecede ayıplı değilse iş sahibi ayıp oranında bedel inidirimi talep etme hakkına sahiptir. Ayıbın aynen giderilmesinin masraflı olduğu hallerde de bedel indirimi yoluna gidilmesini daha hakkaniyetli olacağı kanun koyucu tarafından açıkça hükme bağlanmıştır.[33] Bedel indirimi hakkı da dönme hakkı gibi tek taraflı yenilik doğuran bir hak olup açık veya zımni irade beyanıyla kullanılabilir. Bu hakkın kullanımı herhangi bir şekil şartına tabi tutulmamıştır. Ayrıca tacirler açısından TTK. m.18 ile getirilen bildirim yükümlülüğü bedel indirimi açısından da söz konusu olmayacaktır.[34] Çünkü ilgili kanun hükmünde şekil artına bağlanan haklar arasında bedel indirimi yer almamaktadır.

İndirilecek tutar işin bedelini aşamayacağı gibi eşit olması durumunda da sözleşmeden dönme hakkının kullandırılarak edimlerin iade edilmesinin sağlanması gerekmektedir.[35] Aksi durumda iş sahibinin eseri bedelsik iktisap etmesi söz konusu olacaktır ki bu durum hukuk düzenimizce korunamaz. Bedel indirimi tespitedilirken varsa iş sahibinin yaptığı masraflarda göz önünde bulundurulmalıdır.

Bedel inidirminin tespitinde hangi anın baz alınması gerektiği de bir başka sorundur. Zira değer kaybı zaman içinde artabilmektedir. Soktrindeki baskın görüle göre teslim anının dikkate alınması gerekmektedir.[36]

C.Ayıbın Aynen Giderilmesi(Onarım)

İş sahibi, aşırı bir masrafı gerektirmediği taktirde onarım hakkını kullanabilir. İş sahibi açık yahut zımni irade beyanıyla bu hakkını kullanabilecektir. Yapılacak uygulamada ayıbın giderilmesi ve işin sözleşmeye uygun hale getirilmesi için yapılacak masrafın, iş sahibine sağlayacağı yarardan fazla olmaması gerekir. [37] Görüleceği gibi müteaahhidin hakları da gözetilmektedir. Bedel henüz ödenmediyse iş sahibi bu oran kadar ödemeyi reddedebilir.[38]

Müteahhit işin başlangıcında tam ve ayıpsız bir eser meydana getirmeyi taahhüt etmiştir. Dolayısıyla iş sahibinin müteahhitten işin tam ve ayıpsız olarak teslim edilmesini isteme hakkı vardır.

Bir görüşe göre onarım hakkı, ifa hakkının değiştirilmiş şeklidir.[39]Onarım hakkının kullanılmasıyla bu hak yerini ayıbın giderilmesini isteme hakkına bırakacaktır. Zira teslimle birlikte müteaahhidin ayıpsız eser teslim etme borcu da son bulacaktır.[40] Kural olarak da iş sahibi ayıplı eserin yerine yenisinin imal edilmesini isteyemez. Bu hakkın kullanılması müteahhit bakımından yeni bir borç doğurmamakta, sadece başlangıçtan beri mevcut olan noksansız ifa borcunun teyit edilmesi anlamına gelmektedir.[41]

Buna göre, bu hakkın kullanılmasına rağmen müteaahhit bunu yerine getirmez yahut ayıbın giderilmesi objektif açıdan imkansızlaşırsa iş sahibine, sözleşmeden dönme yahut bedel indirimi isteme yolları yeniden açılır.[42] Ayrıca onarım masraflarının aşırı olmasına rağmen iş sahibi onarım talep etmişse, bu talebi geçersiz olacaktır. Bu durumda da onarım borcu doğmayacağından iş sahibi zamanaşımı süresi sonuna kadar şayet şartları doğmuşsa diğer seçimlik haklarını kullanabilecektir.[43]

Diğer bir görüşe göre ise onarım hakkı bozucu yenilik doğuran bir haktır. Bu görüş kabul edildiğinde ayıbın giderilmesi hakkı, tek taraflı ve müteaahhide yöneltilmesi gerekli bir irade açıklaması ile kullanılır ve kullanımı ile bilikte diğer seçimlik haklar düşer.[44] Görüleceği üzere onarım hakkına doğrudan bozucu yenilik doğuran bir hak demek doğru olmayacaktır. Zira müteahhidin zaten borcunu ayıpsız ifa etme borcu vardır ve iş sahibinin bu hakkını kullanması diğer seçimlik haklarını kesin olarak düşürmez.[45]

Ayıbın nasıl giderileceği müteahhide ait bir sorun olup taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça iş sahibinin emir ya da talimat verme yetkisi bulunmamaktadır.Müteaahhit kendisine verilen süre içerisinde ayıbı gidermediyse iş sahibi TBK. m.113’e dayanarak hakimden müteahhit hesabına, kendisi tarafından ayıbın giderilmesini de isteyebilir.[47] İş sahibi bu işi en ucuz şekilde yaptırmak zorunda olmayıp güvendiği bir kişiye de yaptırabilir.[48] Ancak belirlenecek bedel de dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edecek derecede fahiş olmamalıdır.

D.Tazminat İsteme Hakkı

Eserdeki ayıbın meydana gelmesinde müteahhidin kusuru var ise iş sahibi, tazminat hakkını da kullanabilir. Buradaki tazminat hakkı TBK. m.475/1’de sayılan seçimlik hakların yerini almaz.[49] Başka bir deyişle iş sahibi, tazminat talebine ayıptan doğan diğer haklarının yerini almak üzere başvuramaz.[50] Yani iş sahibi seçimlik haklarını kullansaydı sağlayacağı menfaati, yalnızca tazminat talep etmek suretiyle karşılayamaz. Zira kanun koyucu ayıbın varlığı halinde iş sahibine bir takım seçimlik haklar tanımıştır. Tazminat hakkı ise bu haklara ek olarak getirilmiştir. Kanun koyucu burda seçimlik hakların kullanımıyla giderilemeyecek orandaki zararları tazmin etmeyi amaçlamaktadır.İş sahibi şartları oluşmuşsa seçimlik haklarına ek olarak tazminat isteme hakkını da kullanabileceği gibi tek başına da tazminat talep edebilir. Ancak iş sahibi seçimlik haklarla birlikte tazminat talep etmişse, tazminata konu zarar buna göre hesaplanacaktır.[51]Burada tazminat genel hükümlere göre talep edilecektir. TBK. m.112’ye göre ispat külfeti müteahahidin üzerine bırakılmıştır.[52] Buna göre müteaahit zararın meydana çıkmasında kusursuz olduğunu ispat etmelidir.

III. MÜTEAHHİDİN AYIBA KARŞI TEKEFFÜL BORCUNUN SONA ERMESİ

Müteahhidin ayıba karşı tekeffül sorumluluğunu sona erdiren haller TBK.’nın 476 ve 478 maddeleri arasında sayılmıştır. Buna göre eserdeki ayıbın iş sahibine yüklenebilir olması, ayıplı eserin herhangi bir çekince koymaksızın kabul edilmesi ve zamanaşımı sürelerinin geçmesi halinde iş sahibi ayıba karşı tekeffül hükümlerinden faydalanamayacaktır.

A.Ayıbın İş Sahibinin Kusurlu Davranışından Kaynaklanması

Ayıbın iş sahibinin kusurlu hareketlerinden kaynakladığı durumlar kanunda açıkça sayılmamıştır. Bu nedenle durumun şartlarına göre bir tespit yapılmalıdır. Ancak ayıbın, iş sahibinin verdiği talimattan kaynaklanması hali TBK. m.476[53]’da açıkça belirtilmiştir. Böyle bir halin varlığı halinde iş sahibi ayıba karşı tekeffül sorumluluğundan faydalanamayacaktır.

Buradaki talimat ile anlatılmak istenen, iş sahibinin eser sözleşmesi kapsamında verdiği bağlayıcı emirlerdir.[54] Bu emirler genellikle işin yapılış şekli, kullanılan malzeme çeşidi vs. gibi haller çerçevesinde toplanmaktadır. Örnek vermek gerekirse iş sahibi ucuz demir kullanılmasını istemiş ve bunun doğal sonucu olarak eserde herhangi bir kusur meydana gelmişse müteaahhit, bundan sorumlu olmayacaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu meydana gelen eserin iş sahibinin talimatı sonucu ayıplı olmasıdır. Eser başka bir sebep nedeniyle ayıplı ise iş sahibinin hatalı talimatı müteahhidi sorumluluktan kurtarmayacaktır.

Doğan zararda iş sahibinin kusuru aranmaz.[55] İş sahibinin kusuru olmasa dahi böyle bir durumun varlığında ilgili hükümlerden faydalanamayacaktır. Zira burada önemli olan iş sahibinin talimatının ayıba sebep olmasıdır. Ancak salt iş sahibinin talimat olması tek başına müteaahhidi sorumluluktan kurtarmaya yetmemektedir. Eser sözleşmelerinde uzman olan taraf eseri meydana getirecek olan müteahhittir. Dolayısıyla müteaahhit, o eserin hangi şartlar altında ve hangi malzemeler kullanılarak en sağlıklı bir şekilde meydana getirilebileceğini tespit edebilecek yetiye sahip olup olası bir aksaklığa karşı iş sahibini uyarması gerekmektedir. Bu özellikle dürüstlük kuralının bir gereği olup TBK. m.476’da da “müteahhidin açıkça yaptığı ihtara karşın” denerek vurgulanmıştır.[56]

Müteahhidin yapacağı uyarının zamanına ilişkin kanunda açıkça bir hüküm yer almamaktadır. Ancak objektif olarak kendisinden beklenen zamanda bu uyarıyı yapması gerekmektedir. Müteahhidin yapacağı uyarı bir irade açıklaması[57] olmayıp yalnızca bilgi aktarımı şeklindedir.[58] İş sahibinin talimat vermesi herhangi bir şekle bağlanmadığı gibi müteaahhidin yapacağı uyarı da şekle tabi değildir. Ancak ispat kolaylığı açısından her ikisinin de yazılı olmasının daha iyi olacağı kanaatindeyiz.

Müteahhidin ikaz sorumluluğu mutlak bir bir sorumluluk değildir. Müteahhit, iş sahibinin talimatının yanlışlığını bilmiyor ve bilmesi de gerekmiyorsa herhangi bir uyarı yükümlülüğünden bahsedilemeyecektir.[59] Yine, genel olarak ikazın yarasız olacağı ve iş sahibinin talimatında ısrar edeceğinin müteahhit tarafından ispatlanması halinde de ikaz şartı aranmamalıdır.[60]

Eserdeki ayıbın iş sahibinden kaynaklanmış olmasına bunlar dışında bir çok örnek vermek mümkündür. Yukarıda da dediğimiz gibi her olay kendi içerisinde değerlendirilmelidir. Projenin iş sahibi tarafından seçilen mühendislere çizdirilmesi halinde müteahhit kendine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği taktirde proje bazlı meydana gelen kusurlardan sorumlu olmayacaktır.[61]

B. Ayıplı Eserin Herhangi Bir Çekinde Konmadan İş Sahibince Kabul Edilmiş Olması

TBK. n.477’de[62] eserin iş sahibi tarafından açık veya örtülü kabul edilmesinin, müteahhitti sorumluluktan kurtaracağı kabul edilmiştir. “Teslim Ve Kabul Nedir?” başlığı altında değindiğimiz gibi teslim ve kabulün birbirine karıştırılmaması gerekmektedir. Zira teslim en yalın hali ise eserin iş sahibine verilmesidir. Kabul ise iş sahibinin, teslime dilmiş olan eserin sözleşmeye uygun olduğunun beyan edilmesidir.[63] Bununla birlikte iş sahibinin ihbar ve muayene yükümlülüğünü yerine getirmemesinin de kabul anlamına geleceğine bir kez daha değinmekte fayda olduğunu düşünmekteyiz. Bu durumda da müteahhidin sorumluluğu son bulacaktır.

Burada, eserde mevcut ayıbın gizli ayıp mı yoksa açık ayıp mı olduğu önem taşıyacaktır. Açık ayıbın varlığı halinde yukarıda saydığımız bir takım yükümlülüklerini yerine getirmeyen iş sahibi eseri kabul etmiş sayılacaktır. Ancak gizli ayıbın varlığı halinde, ayıptan haberi olmayan iş sahibinin eseri kabul ettiği de düşünülemez. Gizli ayıbın farkında varan iş sahibi derhal müteahhide haber vermelidir.[64] Aksi halde eseri kabul etmiş sayılacaktır.[65]

C. Zamanaşımı Süresinin Geçmiş Olması

Bir hakkın kazanılmasında yahut kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelen zamanaşımı, şartlartı gerçekleşmiş ise bir hakkı kazandıran yahut borçtan kurtaran bir yoldur.[66] Kanun burada yenilik doğuran bir hakkı zamanaşımına tabi tutmuştur. Ancak dikkat edilmelidir ki zamanaşımı süresinin dolması ile yenilik doğuran hakkın varlığı değil, bu hakkın kullanılmasından doğan alacak hakkı zamanaşımına uğramaktadır.[67] Bu noktada hak düşürücü süre ile zamanaşımı kavramının ayrımı dikkatli bir şekilde yapılması gerekmektedir.

Zamanaşımı bir def’i olup hak sahibince ileri sürülmedikçe hakim tarafından dikkate alınmayacaktır. Hak düşürücü süre ise itiraz niteliğinde olup bir hakkın doğumunu engelleyen yahut onu ortadan kaldıran bir hukuki kavramdır. Hak düşürücü sürenin söz konusu olduğu hallerde sadece dava ve takip hakkı değil, talep hakkını da ortadan kalkar.[68] Zamanaşımı ise yalnızca hakkın dava ve talep hakkını ortadan kaldırır. Bunun dışında zamanaşımına uğrayan borç geçerli bir borcun bütün niteliklerini koruyacaktır. Ayrıca hak düşürücü süre hakkı ortadan kaldırdığı için sürenin kesilmesi gibi bir durum söz konusu değilken bir alacaklı ya da borçlunun bir takım hareketleri doğrultusunda zamanaşımı süresinin kesildiğini yahut durduğunu görmekteyiz. Zamanaşımını durduran sebepler TBK. m.153’de[69], kesen sebepler ise TBK. m.154’de[70] belirtilmiştir.

Müteahhit ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve müteahhidin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.[71] Görüleceği gibi TBK. m.478’de eser sözleşmeleri için iki, beş ve yirmi yıllık zamanaşımı sürelerinden bahsetmektedir.

Bununla birlikte yine TBK.’nın 147/6. Maddesinde müteahhidin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar için beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanacağından bahsetmiştir. Bu durumda müteahhidin ağır kusurunun varlığı halinde ise genel zamanşımı olan on yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır.[72]

Burada dikkat edilmesi gereken konu, TBK.’nın 147/6 numaralı bendinin müteahhit yönünden bozuk eser meydana getirilmesi dışında kalan başka sözleşmeye aykırılık durumlarında uygulama alanı bulacağıdır.[73] Buna göre iş sahibi eserin ayıplı olmasından kaynaklanan haklarını TBK. m.478’e göre talep edebilecekken eser sözlşemesinden kaynaklı diğer alacaklar TBK. m.146 ve m.147/6 kapsamında talep edilebilecektir. Örnek vermek gerekirse iş sahibinin ücret ödeme borcu TBK. m.147/6 uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.

Zamanaşımının başlangıcı teslim anıdır. Taraflar, zamanaşımı süresinin dolması ile birlikte taleplerini ileri sürme hakkını kaybedeceklerdir. Ancak zamanaşımı hakim tarafından re’sen dikkate alınmayacağı için taraflarca ileri sürülmesi gerekmektedir. Bununla birlikte zamanaaşımı itirazının ne zaman ileri sürüleceği yönünde net bir hüküm bulunmamaktadır. Zamanaşımı savunmanın değiştirilmesi yasağının başladığı ana kadar yapılabilecektir.[74]

Bununla birlikte farklı kanunlarda, Türk Borçlar Kanunu’nda belirlenen zamanaşımı sürelerinden farklı süreler belirlenmektedir. Örnek vermek gerekirse Tükecinin Korunması Hakkında Kanun’un 12. Maddesinde iki ve beş yıllık zamanaşımı süreleri belirlenmiştir. Müteaahhidin ağır kusurlu olması halinde ise herhangi bir zamanaşımı süresi öngörmemiştir.[75] Ancak taraflar daha uzun bir süre belirlemişlerse bu süre uygulanacaktır.

SONUÇ

Eser sözleşmesi, iş sahibinin ödemeyi taahhüt ettiği ücret karşılığında müteahhidin eser meydana getirdiği bir sözleşme türüdür. Eser sözleşmesi bu niteliği gereği tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme türüdür. Eserde iş sahibinin borcu bedelin müteahhide ödenmesi, müteahhidin borcu ise, eseri iş sahibinin amacına uygun, fen ve sanata uygun imal ve teslim etmektir. [76]

Müteahhidin ayıba karşı tekeffül sorumluluğu teslim ile başlamaktadır. Ancak eserin tesliminden önce de iş sahibinin bir takım hakları bulunmaktadır. Bunlar müteahhide verilecek uygun sürede ayıbın veya aykırılığın giderilmesini isteme aksi takdirde hasar ve masrafları müteahhide ait olmak üzere, onarım veya işe devamı bir üçüncü kişiye bırakma hakkıdır. Bu hakların kullanılması için gerekli dört şart vardır. Bu şartlardan ilki, müteahhidin eseri meydana getirirken sözleşmeye aykırı davranmış olmasıdır. İkincisi, eserin ayıplı veya sözleşmeye aykırı olacağının açıkça görülüyor olmasıdır. Üçüncüsü, sözleşmeye aykırılık veya ayıbın, müteahhidin kusurundan ötürü meydana gelmesi ve kusur ile sözleşmeye aykırılık ve ayıp arasında illiyet bağı bulunmasıdır. Ve sonuncu olan dördüncüsü, iş sahibinin bu hakları kullanacağını müteahhide bildirmesi ve işi düzeltmesi için ona bir süre tanımasıdır.

Buna göre teslim edilen eserde gizli yahut açık ayıbın varlığı söz konusu olabilir. Açık ayıbın varlığı durumunda iş sahibi objektif olarak kendisinden beklenebilecek süre içerisinde eseri muayene etmeli ve müteahhidi durumdan haberdar etmeldir. Aksi taktirde iş sahibi eseri kabul etmiş sayılacağından ayıba karşı tekeffül hükümlerinden faydalanamayacaktır. Eserde gizli ayıbın varlığı halinde ise iş sahibi ayıbın meydana gelmesinden itibaren makul bir süre içerisinde ayıbı müteahhide ihbar etmelidir. Ancak zamanaşımı dolmuşsa müteahhidin herhangi bir sorumluluğundan bahsedilemeyecektir.

Ayıbın varlığı halinde kanun tarafından kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine geiren iş sahibi sözleşmeden dönme, bedelsiz onarım ve ücret indirimi gibi bir takım seçimlik haklarını kullanabilecektir. İş sahibi seçimlik haklarını kullanmakta serbest olmakla birlikte hukukuk düzeninin koyduğu bir takım sınırlamalar da mevcuttur.

Sözleşmeden dönme seçimlik haklar arasındaki en ağır yaptırımları olan haktır. Bu nedenle eser iş sahibini kabule zorlanamayacak derecede ayıplı ise ancak dönme hakkı kullanılabilecektir. Zira dönme aradaki sözleşmeyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilecek nitelikte olup yerine getirilen edimlerin de iade edilmesini gerektirir. Örneğin iş sahibi sırf binanın asansörü olmadığı için dönme hakkını kullanamayacaktır.

Ücretsiz onarım hakkının kullanılabilmesi için aşırı bir masrafı gerektirmemesi gerekmektedir. Kanun koyucu bu durumu açıkça hüküm altına almıştır. Buna göre eserin, dönmeyi gerektirecek derecede ayıplı olmaması ve ayıbın objektif oalrak giderilebilecek derecede olması gerekmektedir.

İş sahibinin bedel indirimi seçimlik hakkını kullanabilmesi için ise yapılacak indirimin, eserin değerinden daha fazla olmaması gerekir. Diğer bir deyişle ayıp, eseri tamamen değersiz kılmamalıdır. Böyle bir durumun varlığında yine iş sahibi dönme hakkını kullanmalıdır. Zira aksinin kabulü halinde iş sahibinin sebepsiz zenginleşmesi söz konusu olacaktır.

Türk Borçlar Kanunu iş sahibine, seçimlik haklarının yanı sıra tazminat isteme hakkı da sunmuştur. İş sahibi tazminat hakkını tek başına kullanabileceği gibi seimlik haklarla birlikte kullanma hakkına da sahiptir. Ancak tazminat hakkı, seçimlik hakların yerine kullanılamayacaktır.

Eserde meydana gelen ayıbın iş sahibinden kaynaklı bir sebeple meydana gelmişse müteaahit ayıptan sorumlu olmayacaktır. Ancak bunun için söz konusu olayın oldukça özenli bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Buna göre müteaahhidin, iş sahibini uyarıp uyarmadığı önem taşımaktadır. Zira eser sözleşmelerinde uzman kişi müteahhittir. Müteahhit iş sahibinin talimatının, sağladığı malzemenin vs. söz konusu ayıba sebep olacağını bilebilecek durumdaysa açıkça iş sahibini uyarması gerekir. Tüm uyarılar rağmen iş sahibi ısrarcı davranıyorsa artık müteahhidin ayıba karşı herhangi bir sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. Ancak müteahhit bunu bilebilecek durumda değilse herhangi bir ihbar yükümlülüğü doğmayacaktır. Yine ayıplı eserin iş sahibi tarafından kabul edilmesi halinde de müteahhidin sorumluluğuna gidilemeyecektir. Burada önemli olan nokta teslim ile kabul kavramlarının karıştırılmamasıdır. Kabul, eserin sözleşmeye uygun olduğunun iş sahibi tarafından müteahhide bildirilmesidir. İş sahibi tüm bu haklarını ancak zamanaşımı süreleri içerisinde kullanabilir. Ancak müteaahhit zamanaşımından daha uzun süreli bir garanti vermişse artık bu süre geçerli olacaktır.

Av. Büşra KESİK CANBULUT

KAYNAKÇA

Ayan, Mehmet;Eşya Hukuku I, Konya, 2010.

Ayan, Mehmet; Medeni Hukuka Giriş, Konya, 2011.

Doğan, Cem;İstisna Sözleşmelerinde Müteaahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2009.

Karataş, İzzet; Eser(İnşaat Yapım) Sözleşmeleri, Ankara, 2009

Kostakoğlu, Cengiz; İçtihatlı İnşaat Hukuku Ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmeleri, Ankara, 2010.

Uçar, Ayhan: İstisna Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, 2003.

https://karararama.yargitay.gov.tr

www.kazanci.com.tr

KISALTMALAR

TBK.   :Türk Borçlar Kanunu
TTK.    :Türk Ticaret Kanunu
THK.      :Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
s.          :Sayfa
m.         :Madde
Bkz.     :Bakınız
vd.       :Ve Devamı
vs.        :Ve Saire

----------------------------------------------------------

[1] Doğan, Cem; İstisna Sözleşmelerinde Müteaahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2009, s.40.

[2] Zilyetlik, kişi ile eşya arasındaki bilinçli bir şekilde kurulup sürdürülen fiili hakimiyet ilişkisinden kaynaklanan ve kişi lehine bir takım hak ve yetkilerle aleyhine bazı ödevler getiren hukuki bir durumdur. Bkz. Ayan, Mehmet;Eşya Hukuku I, Konya, 2010, s.38.

[3] Uçar, Ayhan: İstisna Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, 2003, s.89-90

[4] Vasıtasız zilyetlik, eşya üzerindeki hakimiyetin doğrudan kullanılabilmesini ifade etmektedir.

[5] Doğan, Cem; s.42.

[6] Uçar, Ayhan; s.109.

[7] Uçar, Ayhan; s.110.

[8] Uçar,Ayhan: s.90.

[9] Doğan, Cem; s.45.

[10] TBK. m. 478; “Müteahhit ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve müteahhidin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”

[11]Bknz; TBK. m.473.

[12] Karataş, İzzet; Eser(İnşaat Yapım) Sözleşmeleri, Ankara, 2009, s.190

[13] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/810 E. , 2018/2504 K. Sayılı kararında ihbar ve muayene yükümlülüğünün açık ayıbın varlığı halinde söz konusu olacağını açıkça hükme bağlamıştır. Bununla birlikte işin eksik olması durumunda bu yükümlülük meydana gelmeyecektir. Zira eksik bir iş aslında teslim edilmemiş bir iştir. İhbar/muayene yükümlülüğü ise teslim ile ortaya çıkmaktadır. https://karararama.yargitay.gov.tr (Erişim Tarihi:21.03.2019)

[14] Bkz. TBK. m.474.

[15] Uçar, Ayhan; s.142.

[16] Bkz. T.M.K. m.2.

[17] Uçar, Ayhan; s.144.

[18] Karataş, İzzet; s.195.

[19] Karataş, İzzet; s.196.

[20] Kostakoğlu, Cengiz; İçtihatlı İnşaat Hukuku Ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmeleri, Ankara, 2010, s.464

[21] Kostakoğlu, Cengiz; s.465.

[22] Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/333 E. , 2016/156 K. , https://karararama.yargitay.gov.tr (Erişim Tarihi:22.03.2019)

[23] Doğan, Cem; s.74.

[24] Uçar, Ayhan; s.172.

[25] Bkz. TBK. m.475.

[26] Karataş, İzzet; s.198.

[27] Uçar, Ayhan; s.172.

[28] Bkz. TTK. m.18/3.

[29] Doğan, Cem; s.80.

[30] Uçar, Ayhan; s.178-179.

[31] Bkz. TBK. mç475/3.

[32] Uçar, Ayhan; s.179.

[33] Bkz. TBK. m.475/1,3.

[34] Doğan Cem; s.87.

[35] Kostakoğlu, Cengiz; s.462.

[36] Doğan, Cem; s.89.

[37] Kostakoğlu, Cengiz; s.463.

[38] Karataş, izzet; s.205.

[39] Uçar,Ayhan; s.192’den naklen “Guhl/Merz/Koller, 485; BGE 107 II 439”.

[40] Doğan, Cem; s.91.

[41] Uçar, Ayhan; s.194.

[42] Uçar, Ayhan; s.195.

[43] Öz, Turgut; s.207.

[44] Doğan, Cem; s.97.

[45] Öz,Turgut; s.208.

[46] Doğan, Cem; s.95.

[47] Bkz. TBK. m.113 “Yapma borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde alacaklı, masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini isteyebilir; her türlü giderim isteme hakkı saklıdır.”

[48] Doğan, Cem; s.98.

[49] Karataş, izzet; s.211.

[50] Uçar, Ayhan; s.209.

[51] Öz, Turgut; s.218.

[52] Bkz. TBK. m.112 “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.”

[53] Bkz. TBK. m.476. “Eserin ayıplı olması, müteahhidin açıkça yaptığı ihtara karşın, işsahibinin verdiği talimattan doğmuş bulunur veya herhangi bir sebeple işsahibine yüklenebilecek olursa işsahibi, eserin ayıplı olmasından doğan haklarını kullanamaz.”

[54] Uçar, Ayhan; s.234.

[55] Uçar, Ayhan; s.234.

[56] Uçar, Ayhan; s.236.

[57] Ayan, Mehmet; Medeni Hukuka Giriş, Konya, 2011, s.116 “İrade açıklamaları(beyanları), doğrudan insan iradesini ortaya koyan fiilerdir.” Kısaca, hukuki sonuçlar doğurmaya yönelmiş açıklamalar bütünüdür.

[58] Doğan, Cem; s.107.

[59] Doğan, Cem; s.109.

[60] Uçar, Ayhan; s.241.

[61] Uçar, Ayhan; s.249.

[62] Bkz. TBK. m.477 “Eserin açıkça veya örtülü olarak kabulünden sonra, müteahhit her türlü sorumluluktan kurtulur; ancak, onun tarafından kasten gizlenen ve usulüne göre gözden geçirme sırasında fark edilemeyecek olan ayıplar için sorumluluğu devam eder. İşsahibi, gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, eseri kabul etmiş sayılır.”

[63] Doğan, Cem; s.111.

[64] Doğan, Cem; s.113.

[65] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/1233 E. ,2018/2610 K. Sayılı kararında gizli ayıplarında çıkar çıkmaz müteahhide bildirilmesi gerektiği yönünde hüküm kurmuştur. Aksinin kabulü ise iş sahibine sınırsız bir hak sağlayacayacağından hakkaniyetle bağdaşmayacaktır. htts://karararama.yargitay.gov.tr (Erişim Tarihi:25.03.2019)

[66] Uçar, Ayhan; s.260.

[67] Şenocak, Zarife; s.227

[68] Kılıçoğlu, Ahmet M. ;Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s.1084.

[69] Bkz. TBK. m.153; “Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa durur: 1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için. 2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları için. 3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için. 4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için. 5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece. 10782 6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı sürece. 7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek sürece. Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün bitiminde zamanaşımı işlemeye başlar veya durmadan önce başlamış olan işlemesini sürdürür.”

[70]Bkz. TBK. m. 154; “Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir: 1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse. 2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.”

[71] Bkz. TBK. m.478.

[72] Bkz. TBK. m.146 “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.”

[73] Duman, İlker Hasan; İnşaat Hukuku, 2014, s.915.

[74] Bkz. H.M.K. m.141 “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.”

[75] Bkz. THK. m.12 “Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda taşınmazın teslim tarihinden itibaren beş yıldır. Bu Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası saklı olmak üzere ikinci el satışlarda satıcının ayıplı maldan sorumluluğu bir yıldan, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise üç yıldan az olamaz. Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.”

[76] Bkz. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/3044 E. , 2018/3032 K. Sayılı kararı.