“Terörist” kavramının son zamanlarda sıklıkla kullanıldığı, bu konuda suçsuzluk/masumiyet karinesinin, “kanunilik” ilkesinin ve yargı kararlarının da dikkate alınmadığı görülmektedir. Terörist kimdir sorusunun cevabını Ceza Hukuku’nda aramak gerekir. Terörün, terörizmin ve teröristin hukuki tanımları hususunda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na, 3713 sayılı Terörle Mücadale Kanunu’na ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun’a bakılmalıdır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde terörün tanımı “yıldırı”, teröristin tanımı “yıldırıcı” ve terörizm tanımı da “yıldırıcılık” olarak belirtilmiştir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nün, terör ve bağlantılı kavramlar bakımından yeterli açıklığa sahip olmadığı görülmektedir.
Türk Ceza Kanunu incelendiğinde; “terör” kavramının bulunmadığı, sadece “Silahlı örgüt” başlıklı TCK m.314’de Devletin güvenliğine, Anayasa ile kurulu düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulan örgüte üye olma suçlarına yer verildiği, yine diğer hükümler yönünden “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı TCK m.220’ye atıf yapıldığı, bunun dışında “terör”, “terörizm”, veya “terörist” kavramlarının 5237 sayılı Kanunda yer almadığı görülmektedir.
Terörle ilgili “özel kanun” niteliği taşıyan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu incelendiğinde; Kanunun 1. maddesinde terörün tanımlandığı, 2. maddesinde terör suçlusunun kim olduğuna, 3. maddesinde terör suçlarına, 4. maddesinde terör amacıyla işlenen suçlara, 5. maddede terör ve terör amaçlı suçlardan dolayı cezalarının artırılmasına ve 7. maddenin 1. fıkrasında terör örgütü kurmanın, yönetmenin, bu örgüte üye olmanın ve örgütün faaliyetini düzenleyenlerin de örgüt yöneticisi olarak cezalandırılacağına dair hükümlere yer verildiği, 7. maddenin 2. fıkrasında terör örgütünün propagandasından bahsedildiği, terör amacıyla işlenen suçları düzenleyen 3. ve 4. maddelerinde birkaç istisna hariç ifade hürriyetinden kaynaklanan suçların sayılmadığı, 7. maddenin 2. fıkrasında terör örgütü propagandası yapılmasının türleri ile ilgili ifade hürriyetinden bahsedildiği, ancak yine 7. maddenin 2. ve devamı fıkralarında sayılan suçlar, “Cezaların artırılması” başlıklı TMK m.5’de sayılmadığından, terör suçu veya terör amacıyla işlenen suçlardan sayılmadığı görülmektedir.
6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun incelendiğinde ise; “terör” ve “terörizm” kavramlarının yer aldığı, ancak Kanunun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde bu kavramların açıklanmadığı, sadece “Fon sağlanması veya toplanması yasak filler” başlıklı 3. maddenin 1. fıkrasında yasak fiillere yer verildiği, bunlar arasında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiillerin sayıldığı, bu maddede ifade hürriyeti ile ilgili yasakların öngörülmediği, Kanunun 4. maddesinde ise terörizmin finansmanı suçunun tanımlandığı, yine Kanunda terörizmin finansmanı suçlarıyla ilgili malvarlığı dondurulması prosedürünün öngörüldüğü, fakat bunun dışında Kanunda terör ve terörist kavramlarının açıklanmadığı, ancak Kanunun 3. ve 4. maddelerini ihlal edenlerin terör ve terörist sıfatları çerçevesi içerisinde değerlendirileceği anlaşılmaktadır.
Bu şartlarda yukarıda yer verdiğimiz kısa açıklamalar ışığında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu hükümlerine göre “terörist” kimdir sorusunun cevabının bulunabileceği anlaşılmaktadır. “Kanaatimizce terörist”; “işlediği bir suç nedeniyle hakkında TMK m.5’in uygulandığı kişi” olarak adlandırılabilir. Ancak günlük dilde, teröristin çok daha geniş bir karşılığının olduğu görülmektedir. “Anarşizm” veya “karışıklık” veya TCK m.213 ila 221’de tanımlanan kamu barışına karşı suçların “terör” ve “terörist” sıfatları altında değerlendirilebildiği görülmektedir. Bu suçlardan TCK m.213’de yer alan halk arasında korku ve panik çıkarmak amacıyla tehdidin, TCK m.214’de tanımlanan suç işlemeye tahrikin ve TCK m.215’de sayılan suçu ve suçluyu övmenin, TMK m.1’de belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde terör suçu kabul edileceği anlaşılmaktadır (TMK m.4/1-a).
Belirtmeliyiz ki; hakkında TMK m.5 uygulanmayan kişiye “terörist” denilmesi isabetli değildir. Ancak bunun da bir mahsurunun olduğu ifade edilmektedir ki, terör örgütünün kurucusu, lideri, yöneticisi veya üyesi olduğu iddia edilip de, yurtdışında olduğundan bahisle yargılanamayanların, “terörist” olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı sorusu akla gelebilir. Suçsuzluk/masumiyet karinesi bakımından yapılan değerlendirmede; elbette bir mahkemenin kesinleşmiş kararıyla suçlu olduğu sabit olmayan bir kişiye suçlu denilemez, fakat işlediği iddia edilen suçtan dolayı suçlanan sıfatıyla terör veya terörist kavramlarıyla anılabilir ki, burada “suçlu” olarak kabul edilmese bile, suçlanan kişinin ne ile suçlandığının ortaya koyulması bakımından terör suçlamasının gündeme getirilmesinde hukuki sakıncanın bulunmayacağı ileri sürülebilir.
Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörün tanımına yer verildiği, buna göre; “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç̧ ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir”. Terörle Mücadele Kanunu’nun 2.maddesinde terör suçlusunun, yani teröristin kim olduğundan bahsedildiği, buna göre de terör suçlusu; “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç̧ işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur. Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç̧ işleyenler de terör suçlusu sayılır”. Yine 7. maddenin 1. fıkrasında terör örgütü kavramına yer verildiği ve bu konuda “Silahlı örgüt” başlıklı TCK m.314’e atıf yapıldığı görülmektedir.
Kanaatimizce bir kişinin terörist olarak kabulünde belirleyici hüküm ”Cezaların artırılması” başlıklı TMK m.5/1’dir. Bu hükme göre; “3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adli para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış̧ müebbet hapis cezasına hükmolunur”.
Bu şartlarda terörist kime denir? Belki terörist kavramı yerine terör örgüt mensubu sıfatını kullanmak hukuki açıdan daha doğrudur, fakat günlük dile yerleşen kavramın “terörist” olduğu görülmektedir. Bir kişi terör suçuyla ve terörist olmakla suçlanamayacaksa veya mahkum edilmemişse, terörist olarak itham edildiğinde, hakaret veya iftira suçlarının varlığı ortaya çıkabilir.
Çünkü bir kimsenin terörist olarak nitelendirilmesi; elbette onun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu olabileceği gibi, soyut sıfatlandırmada sövme olarak da kabul edilebilecektir ki, bu durumda kişinin onur, şeref ve saygınlığına saldırılmış olur. Yersiz ve dayanaksız olarak terörist olmakla itham edilen kişi, TCK m.267’de öngörülen yasal dayanakların varlığı halinde iftiraya da uğramış kabul edilir. Bundan başka, bir kişinin TCK m.215 kapsamında terör suçu işlemiş biri veya terörist olarak kabulünde, o suçun işlendiğinin veya suçu işlediğinin kesinleşmiş bir mahkeme kararına yansıması şarttır. Aksi halde; terör suçu veya terör amacıyla bir suç işlemekle itham edilen kişi, “şüpheli”, “sanık” veya “suçlanan” konumunda olacaktır.
Bir kişinin eleştirilerini ortaya koyması, yaptığı bazı açıklamalarla kamu barışını bozduğu iddiası, onun terör veya terör amacıyla işlenen bir suçla itham edilmesini mümkün kılmaz. Ceza Hukukunun vazgeçilmez prensibi olan “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi mutlaka gözetilmelidir. Bir taraftan “hukuk devleti” ilkesinden hareketle herkesin temel hak ve hürriyetlerinin olduğunun kabul edilmesi, fakat diğer taraftan bu temel hak ve hürriyetlerin, kamu otoritesinin izin verdiği veya istediği ölçüde kullanılabileceğinin var sayılması ciddi bir çelişkidir.
“İltisak/kaynaşma” ve “irtibat/ilişki” kavramları ile birlikte, “kanunilik” ilkesinin gözardı edildiği ve herkese “terörist” denilebilme riskinin gündeme geldiği görülmektedir. Buna göre; birisi ile görüşmek veya oturmak, sosyal ilişki kurmak, akraba veya arkadaş olmak, birisinden profesyonel hizmet almak, iş ilişkisine girmek, sivil toplum örgütlerine katılmak, iltisaklı veya irtibatlı sayılmak için yeterli görülebilmektedir. Grinin tüm tonlarını, iltisak ve irtibat kavramı içine sokmak mümkün olabilir. Bu kabul, “kanunilik” ilkesi açısından kesinlikle kabul edilemez.
Oysa iltisak ve irtibat, yani kaynaşma ve ilişki kavramları gerçek kişiler için değil, tüzel kişiler için gündeme gelebilir. Gerçek kişiler yönünden bir suçun işlenip işlenmediğinin tartışılması; kanunilik/tipiklik, maddi, manevi ve hukuka aykırılık unsurlarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmemesi ile sınırlıdır. Bu ilişki yüzeysel olmayıp, şüpheyi sanık aleyhine yüzde yüz yenen somut delillerle ortaya koyulmalıdır. Aksi halde; itham sisteminde, suçluluğu hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş kanıtlarla ortaya koyulamayan hiç kimse suç işlemiş kabul edilemez ve hiç kimseye suçlu muamelesinde bulunulamaz.
Çifte standart ve farklı uygulama iddialarına girmeksizin, bağlı olunan Anayasa ve uluslararası sözleşmeler tahtında; muhalif olanın, bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılmak suretiyle protestosunu ortaya koyan veya propaganda yapan kişinin terör suçlusu sayılması isabetli değildir. Nitekim terör örgütü propagandası yapma suçunun unsurları; 30 Nisan 2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 8. maddesi ile TMK m.7/2’de yapılan değişiklikle zorlaştırılmıştır. Yetkili makamların veya yargının kararıyla terör örgütü olduğu kabul edilen bir illegal yapının propagandasının yapılması, ancak onun cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapılması suretiyle olabilir. Değişiklikten önce, sadece terör örgütünün propagandasının yapılması suç iken, 2013 yılında yapılan değişiklikle bu suçun maddi unsurunun zorlaştırıldığı görülmektedir. Anayasa m.38, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.7 ile TCK m.2’nin güvencesi altında bulunan “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi gözetilmelidir, hatta bu ilkeden taviz verilemez.
Ülkemizde elbette FETÖ/PDY’nin etkili olduğu dönemden gelen bir zihin karışıklığı bulunmaktadır, bir dönem sözde Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi dosyalardan yargılananlara “terörist” denilmekte idi. Ancak 15 Temmuz 2016 tarihli darbeye teşebbüsün bastırılmasında; 17/25 Aralık 2013 sürecinden sonra tahliye olan ve görevlerine dönen, o dönem “terörist” olarak adlandırılan subayların ciddi katkısı olmuştur.
Sonuç olarak; hakkında, “Cezaların artırılması” başlıklı TMK m.5 uygulanmayan veya TMK m.5’in uygulanması talep edilmeyen kişiye “terörist” denilemez. TMK m.5’in tatbiki suretiyle mahkum olanlar “terörist” olarak adlandırılabilir, ancak bu sıfatlandırmanın da gelişi güzel, her istenildiğinde ve sırf mahkum olduğu gerekçesiyle keyfi kullanılması, kişilik haklarının ihlali sayılabilir. Henüz yargılama süreçleri devam edenlere ise, “terör mensubu” veya “terörist iddiasıyla yargılanan” veya “terör suçu işlemekle itham edilen kişi” denilebilir. Kişinin suçsuzluk/masumiyet karinesine saygı gösterilmelidir.
Günlük dilde, kamuoyunda ve siyasi tartışmalarda gündeme getirilen “terör suçu” ve “terörist” kavramlarının hukuki bir karşılığının bulunmadığını, burada maksadın aşıldığını, konunun hukukilik yönünün zedelendiğini, kişilik haklarının ihlal edildiğini ve demokratik bir hukuk devletinde görüşlerini dile getiren, hatta bu sırada 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun sınırlarını aşan kişiye “terörist” denilemeyeceği gibi, o kişinin terör suçunu işlemekle de itham edilemeyeceğini ifade etmek isteriz.
Yeri gelmişken; Anayasa m.34/1’e ve 2911 sayılı Kanunun 3. maddesi uyarınca herkesin, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu belirtmek isteriz. Bununla birlikte; 06.10.1983 tarihinde kabul edilen 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun bir çok sınırlama öngördüğü, mülki amirlere toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düzenleneceği yerleri ve zamanı sınırlama, yasaklama, toplantı ve gösteri yürüyüşü izne bağlı olamasa da önceden idari makama bildirim yapma zorunluluğu sebebiyle kamu otoritesi lehine, bu hakkı kullanmak isteyen bireyin aleyhine kısıtlamaların yer aldığı, idari makama toplantı ve gösteri yürüyüşünü sonlandırma ve toplananları dağıtma yetkisi tanındığı, uyarıya rağmen dağılmayanların kolluğa karşı direnme suçunu işlediğinden bahisle suçlandığı dikkate alındığında, teoride bireyin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı izne bağlı olmasa da, pratikte örtülü ve keyfi bir izin sisteminin tatbik edildiği, buradan hareketle insanların yakalanıp gözaltına alınabildikleri görülmektedir.
Türk Hukuku’nun en önemli meselesi; hukukun evrensel ilke ve esasları ile bunlar arasında yer alan “hukuk devleti” ve “kanunilik” ilkelerini içerikleri itibariyle ve eşit bir şekilde uygulamaya yansıtamamasından kaynaklanmaktadır. Ülkede, yazılı bir hukuk sistemi vardır ve bir de bu metinleri kendilerine göre değerlendirip açıklayan siyasi görüşler bulunmaktadır. Bir hukuk devletinin en önemli özelliği; öngörülebilirlik, hukuk güvenliği hakkı ve adalette eşitliğin uygulamada teminat altında olduğunun herkesçe bilinmesi ve herkesin buna inanmasıdır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)