I. Giriş
Olağan kanun yolları olarak düzenlenen istinafa ve temyize başvurmanın en temel farklarından birisi, gerekçe gösterme zorunluluğuna ilişkindir. Bilindiği üzere istinaf kanun yolu başvurularında; Cumhuriyet savcısı dışında sanık veya katılan tarafın kararı istinaf etmesi yeterli olup, ayrıca sebep gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır[1]. Kararı istinaf kanun yoluna götürmek isteyen taraf, verilen kısa kararla birlikte ve duruşmaya katılmamışsa kararın tebliğinden sonra Kanunda belirtilen sürede istinaf kanun yolu başvurusunu yapmak zorundadır. Sanık veya katılan tarafın ilk derece mahkemesinin kararını istinaf ettiğine dair iradesini gösteren bir başvuru, istinaf kanun yoluna konu kararın ve dosyanın bölge adliye mahkemesi ceza dairesi tarafından tüm yönleriyle incelenmesi için yeterlidir. Sanık veya katılan ile avukatlarının istinaf başvurusunda sebep gösterme zorunlulukları bulunmamaktadır.
5237 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun temyiz kanun yoluna ilişkin birden çok maddesinde ise; temyiz başvurusunun mutlak şekilde gerekçe gösterilerek yapılmasının, yani hükmün hangi yönleriyle hukuka aykırılık teşkil ettiği ve ne sebeple bozulması gerektiğine ilişkin açıklamalara temyiz yoluna başvuran sanık, katılan veya avukatlarının temyiz başvuru dilekçelerinde yer vermelerinin zorunlu olduğu düzenlenmiştir. Bu husus; CMK m.294/1’de yer alan, “Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.” hükmüyle düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye ek olarak CMK m.295/1’de bulunan; “Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.” hükmüyle, karardan itibaren yasal başvuru süresi olan 15 gün içerisinde temyiz kanun yoluna gerekçe göstermeden yapılan başvurulara, bu 15 günlük sürenin sonundan veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren temyiz gerekçelerini gösterir bir dilekçenin sunulması için 7 günlük ek bir imkan tanınmaktadır. Bu düzenlemeden açıkça anlaşılacağı üzere; yasal temyiz süresi içerisinde gerekçe göstermeden temyiz isteminde bulunan kişilerin, yasal sürenin bitiminden veya gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden itibaren, bozma sebeplerini içerir gerekçeli temyiz dilekçelerini sunmaları için 7 günlük süreleri daha olmakta, dolayısıyla her ihtimalde temyiz başvurusunun gerekçeli şekilde yapılması gerektiği Kanun tarafından ortaya koyulmaktadır. Süre tutum dilekçesi sonrasında açıklanan gerekçeli karardan sonra, bu 7 günlük sürenin sonunda da gerekçeli temyiz dilekçesinin sunulmaması halinde, Yargıtay temyiz isteminin reddine karar vermektedir[2]. Bunun yanında hükmün son cümlesi uyarınca; temyiz başvurusunda bulunan Cumhuriyet savcısının da başvuruyu sanık aleyhine mi, yoksa lehine mi yaptığını belirtmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Son olarak; “Temyiz isteminin reddi” başlıklı CMK m.298’de yer alan, “Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.” düzenlemesiyle, temyiz sebeplerinin başvuruda gösterilmemesinin, temyiz başvurusunun reddi sonucu doğuracağı kanun koyucu tarafından gösterilmiştir.
Aksi görüş olmakla birlikte, temyiz başvurusunda gerekçe gösterilmesinin istisnası CMK m.289 hükmünde bentler halinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri ile sınırlı olup, bu hükmün bentlerinde sınırlı sayıda olarak gösterilen sebeplerden bir veya birkaçı somut başvuruda sözkonusu olduğu takdirde, bu hususlara ilişkin gerekçeye temyiz dilekçesinde veya beyanında yer verilmemiş olsa dahi, bozma kararı verilmesi gerekmektedir[3]. Bu düzenlemede sayılan hallerin hariç olduğu ihtimallerde; yasal süresi içerisinde gerekçesiz olarak yapılan temyiz başvuruları, herhangi bir başka sebebe gerek olmaksızın CMK m.298 gereğince reddedilecektir.
Yasal düzenlemelerden anlaşıldığı üzere; kanun koyucu 5271 sayılı CMK ile birlikte 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda öngördüğü re’sen temyiz tercihinden vazgeçmiş, hükmün neden dolayı bozulmasının istenildiğinin, temyiz sebeplerinin başvuruda gösterilmesinin zorunluluğunu kabul etmiştir.
II. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yazımıza konu kararında tartışılan husus; CMK m.294/1’de belirtilen temyiz isteminde gerekçelerin belirtilmesi zorunluluğuna ilişkin kuralın, bölge adliye mahkemelerinde verilen temyizi kabil kararlarda gösterilmesinin zorunlu olup olmadığına ilişkindir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.11.2023 tarihli, 2023/242 E. ve 2023/610 K. sayılı kararında; “Bir karara karşı başvurulacak yasa yolunun, süresinin, merciinin ve şeklinin ilgilisine bildirilmesi ve ayrıca sonuçlarının açık bir şekilde ihtar edilmesi hem hukuk devleti ilkesinin hem de CMK'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasının gereği olup Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında da; ‘Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.’ hükmü yer almaktadır.
CMK’nın 294. maddesinin birinci fıkrasına göre temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’ndan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini ve temyiz sebeplerini göstermek mecburiyetinde olduğunu kabul etmiştir.
Bu düzenlemeler karşısında, ilgililerin mahkemeye erişim haklarının kısıtlanmaması ve hak kaybıyla sonuçlanabilecek durumların önlenmesi bakımından, hükmün hangi nedenlerden dolayı bozulması istendiğinin temyiz dilekçesinde belirtilmesi gerektiğine ve bu nedenlerin belirtilmemesi durumunda temyiz talebinin sebep yokluğundan reddedileceğinden dolayı hükmün kesinleşeceğine dair ihtara kararlarda ayrıca ve açıkça yer verilmelidir. Söz konusu hususların bildirilmemesi veya eksik ya da yanlış bildirilmesi halinde yasal süreler tebliğ tarihinden itibaren değil öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayacak, öğrenme tarihinin kesin olarak belirlenememesi durumunda ise taraf beyanı esas alınacaktır.” ifadelerine yer vererek, ilk başlıkta belirttiğimiz temyiz başvurusunun gerekçeli olarak yapılması gerektiğini, aksi durumda temyiz isteminin reddedileceğine ilişkin düzenlemeleri bölge adliye mahkemelerinin kararlarında belirtmelerinin zorunlu olduğunu, aksi takdirde temyiz isteminde bulunulmasına ilişkin yasal sürelerin tebliğ tarihinden itibaren değil, temyiz başvurusunu yapacak olan kişi veya kişilerin bu zorunluluğu öğrendikleri tarihten itibaren başlayacağını ortaya koymuştur. Bunun yanında Yargıtay Ceza Genel Kurulu, somut bir olayda temyiz başvurusunu yapacak kişinin, temyiz başvurusunu gerekçeli olarak yapması zorunluluğunu öğrendiği tarihin kesin olarak belirlenememesi durumunda da, başvuruyu yapan tarafın beyanının esas alınması gerektiğine hükmetmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu incelediğimiz kararda; kriterler belirtildikten sonra kararına konu somut olaya ilişkin değerlendirmesinde, “Bölge Adliye Mahkemesince dosya üzerinden verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın sanık müdafiine 06.04.2018 tarihinde tebliğ edildiği, sanık müdafiinin 19.04.2018 tarihli dilekçesinde; "İlgili kararı temyiz ediyoruz." ibaresine yer verip herhangi bir neden belirtmeden temyiz yoluna başvurduğu, Özel Dairece 18.02.2021 tarihinde verilen kararla temyiz başvurusunun sebep içermemesinden dolayı reddedildiği, sanık müdafii tarafından 06.04.2021 tarihli dilekçeyle temyiz nedenlerinin bildirildiği anlaşılan dosyada; Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunun esastan reddi kararında ve bu karara ilişkin tebliğ mazbatasında hükmün hangi nedenlerden dolayı bozulması istendiğinin temyiz dilekçesinde bildirilmesi gerektiğine ve bu sebeplerin bildirilmemesi durumunda temyiz talebinin sebep yokluğundan reddedileceğinden dolayı hükmün kesinleşeceğine dair herhangi bir ihtar mevcut olmadığı görülmekle; mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmaması ve hak kaybıyla sonuçlanabilecek durumların önlenmesi bakımından, Anayasa'nın 40/2 ve CMK'nın 34/2. maddesine uygun şekilde sanık müdafiinin temyiz nedenlerini içeren 06.04.2021 tarihli dilekçesinin öğrenme üzerine ve süresinde olduğu kabul edilip anılan dilekçe doğrultusunda temyiz incelemesi yapılması gerektiğinden temyiz isteminin reddine dair Özel Daire kararının isabetli olmadığı kabul edilmelidir.” şeklindeki tespitlere yer vererek, temyiz isteminin reddine ilişkin Yargıtay (kapatılan) 16. Ceza Dairesi’nin kararının kaldırılmasına hükmetmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına konu somut olayda; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nin sanık ve müdafiinin yokluğunda verdiği hükmünde, CMK m.294/1’de yer alan temyiz nedenlerinin gösterilmesi gerektiğine ilişkin kuralı göstermediği gibi, bu hususa ilişkin bir ihtarın yapılan tebligatta da anlaşılmadığını belirterek, bu sebeplerle yasal sürenin sonrasında verilen gerekçeli ek temyiz dilekçesinin öğrenme üzerine olması sebebiyle süresi içerisinde olduğunun kabul edilmesinin ve bu dilekçe kapsamında inceleme yapılmasının zorunlu olduğunu ortaya koymuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu; bu içtihadı oluştururken, Anayasanın 40. maddesinde yer alan, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü ile CMK m.34/2’de bulunan, “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.” düzenlemesini hukuki dayanak olarak almıştır. Bu düzenlemeler yanı sıra Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre, bir karara karşı başvurulacak yasa yolunun, süresinin, merciinin ve şeklinin ilgilisine bildirilmesi ve ayrıca sonuçlarının açık bir şekilde ihtar edilmesi “hukuk devleti” ilkesinin de bir gereğidir.
Netice olarak; Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu kararıyla birlikte, temyizi kabil olan bölge adliye mahkemesi kararlarında ve karara ilişkin tebliğ mazbatasında CMK m.294/1’de düzenlenen temyiz başvurusunun gerekçeli olması zorunluluğunun mutlaka belirtilmesi gerektiğine, diğer bir ifadeyle bu husussun açık bir şekilde yazılacağına, aksi takdirde yasal sürenin bu hususun öğrenilmesiyle başlayacağına ve böyle bir durumda temyiz başvurusunun başvuru dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğinden bahisle CMK m.298 uyarınca reddedilemeyeceğine karar vermiştir.
III. Sonuç
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun oluşturduğu bu içtihat sonrasında öncelikli olarak, bölge adliye mahkemesi kararlarının yazımının daha önemli hale geldiğini ifade etmek gerekir. Bu içtihat gereğince; bölge adliye mahkemelerince verilen ve temyizi kabil olan kararlarda, CMK m.294/1 hükmünde düzenlenen temyiz başvurusunun gerekçeli olarak yapılmasının zorunlu olduğuna ve aksi takdirde temyiz isteminin CMK m.298 uyarınca reddolunacağına ilişkin kuralların belirtilmesi, ayrıca bu hususlara karara ilişkin tebliğ mazbatasında da yer verilmesi gerektiği açık bir şekilde içtihatla ortaya koyulmuştur.
Yazımıza konu kararda; temyizde sebep gösterme zorunluluğunun yerine getirilmediği durumda, temyiz talebinin usulden reddi ihtimaline karşı usuli bir güvence sağlamak ve temyize başvurmak isteyenin hak arama hürriyeti ile buna bağlı haklarını korumak amacıyla, istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin, taraflara tebliği de sağlanacak olan kararında sadece temyiz başvuru hakkının, bunun yapılacağı adli merciin ve süresinin belirtilmesinin yeterli olmayacağına, ilgili hükümlere yer verilmek suretiyle sebep gösterme zorunluluğunun da bulunduğunun belirtilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.
İstinaf kararında; temyizde sebep gösterme zorunluluğundan bahsedilmemişse, temyize başvuran sebeple ve süre ile bağlı olmaksızın temyiz incelmesinin sonuna kadar yeni sebep veya sebepler ileri sürebilir, belki bu konuda tarafın bu zorunluluğu öğrendiği anı esas almak suretiyle sebep zorunluluğuna ilişkin süre başlatılabilir, ancak burada ispat yükü öğrenmeyi iddia edene aittir. Belirtmeliyiz ki; temyizde sebeple bağlılık, yeni sebepler ortaya koymayı engellemekle birlikte, CMK m.289’de sayılan hukuka kesin aykırılık hallerini kapsamaz ve sebeple bağlılık gösterilen sebepler konusunda temyize giden dosyaya yeni gerekçeler sunulmasını da engellemez.
Kanaatimizce; Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu hususlara bölge adliye mahkemesi kararlarında yer verilmesi zorunluluğunu, CMK m.34/2 hükmündeki başvurulacak kanun yolunun şekillerinin belirtilmesi gerektiği kapsamında görmüş, temyiz başvurusunun gerekçeli olarak yapılması gerektiğine ilişkin bu düzenlemelerin başvurulacak kanun yolunun şekillerine ilişkin kurallardan birisi olduğunu kabul etmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yaptığı bu kapsayıcı yorum isabetli olup, kişilerin gerek hak arama hürriyetlerinin ve gerekse de hukuk güvenliği haklarının daha etkin şekilde korunmasına hizmet edecek, temyiz kanun yolundaki birçok hak kaybının önüne geçecektir.
Bu içtihat sonrasında, özellikle uygulamada bölge adliye mahkemelerinin kararlarının incelenmesi bakımından önemli bir kriterin ortaya çıktığı söylenilebilir. Bu karardan itibaren artık yasal süresi içerisinde gerekçeli temyiz başvurusunun yapılmadığı her somut olayda, olaya ilişkin bölge adliye mahkemesi kararı dikkatle irdelenmeli, bölge adliye mahkemesi kararında temyiz başvurusunun gerekçeli olarak yapılması gerektiğine ilişkin ihtara yer verilmediği tespit edildiğinde, temyiz yasal süresinin bu husus öğrenildikten sonra başladığına ilişkin incelediğimiz Yargıtay Ceza Genel Kurulu içtihadı dayanak alınarak yeni bir gerekçeli ek temyiz dilekçesi ile temyiz başvurusu yapılmalıdır.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Cem Serdar
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
---------------
[1] 5237 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İstinaf istemi ve süresi” başlıklı 273. maddesinin 4. fıkrasına göre, “Sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe veya beyanında, başvuruya ilişkin nedenlerin gösterilmemesi inceleme yapılmasına engel olmaz”.
5237 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.273/5’e göre, “Cumhuriyet savcısı, istinaf yoluna başvurma nedenlerini gerekçeleriyle birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir. Bu istem ilgililere tebliğ edilir. İlgililer, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde bu husustaki cevaplarını bildirebilirler”.
[2] Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 25.03.2019 tarihli, 2018/7210 E. ve 2019/2004 K. sayılı kararına göre; “…sanık müdafiinin 24.05.2018 tarihinde usulüne uygun olarak kendisine tebliğ edilen hükmü 31.05.2018 tarihinde gerekçe göstermeden temyiz ettiği ve CMK’nın 295/1. maddesinde öngörülen yasal süresi içerisinde gerekçeli temyiz dilekçesi vermediği anlaşılmakla; temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE,”
[3] “Hukuka kesin aykırılık halleri” başlıklı CMK m.289’a göre; “(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır: a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hakimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hakimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlal edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması”.