5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmalı inceleme” başlıklı 299. maddesinin 1. fıkrasının ilk haline göre; “On yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde, Yargıtay, incelemelerini sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya re’sen duruşma yoluyla yapar. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafi ve vekile haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi, kendisini bir müdafi ile de temsil ettirebilir”.
24.12.2017 yürürlük tarihli ve 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname m.100’e göre; “5271 sayılı Kanunun 299 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ‘sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya re’sen duruşma yoluyla yapar’ ibaresi ‘uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapabilir’ şeklinde değiştirilmiştir”.
08.03.2018 tarihli ve 7079 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun m.94’e göre; “5271 sayılı Kanunun 299 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ‘sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya re’sen duruşma yoluyla yapar’ ibaresi ‘uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapabilir’ şeklinde değiştirilmiştir”.
Bu değişiklik sonrasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmalı inceleme” başlıklı 299. maddesinin 1. fıkrasına göre; “On yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde, Yargıtay, incelemelerini uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapabilir. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafi ve vekile haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi, kendisini bir müdafi ile de temsil ettirebilir”.
CMK m.299’un değişmeyen 2. fıkrasına göre ise; “Sanık, tutuklu ise duruşmaya katılma isteminde bulunamaz”. Burada tartışma konumuz; tutuklu sanığın temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması halinde SEGBİS, yani uzaktan eşzamanlı sesli ve görüntülü yöntemle duruşmaya katılıp katılamayacağı, 2. fıkrada öngörülen yasağın SEGBİS’i de kapsayıp kapsamadığı, bunun sanığın savunma hakkını zedeleyip zedelemeyeceği veya dürüst yargılanma hakkına aykırı olup olmayacağı değil, 299. maddenin 1. fıkrasında düzenlenen duruşmalı inceleme sınırlamasının tatbiki ile sınırlı olacaktır.
Yeri gelmişken; iki dereceli yargılamanın sonrasında kovuşturma evresine dahil, fakat bir hukukilik denetimi aşamasını içeren temyiz incelemesinde sorgu, maddi vaka ve delil tartışması yapılmadığından, tutuklu olan veya olmayan sanığın, olağan kanun yollarında temyiz incelemesinin murafaasına katılmaması dürüst yargılanma hakkını zedelemeyecektir. Sanığı temsil eden müdafiin temyiz incelemesinin duruşma aşamasına katılması yeterli olup, geçerli bir mazeret bildirmeksizin temyiz duruşmasına katılmayan sanığın müdafiinin yokluğunda da duruşma yapılıp bitirilebilir ki, bu usul savunma hakkını kısıtlamaz. Çünkü temyiz eden veya aleyhine temyiz edilen tarafın yazılı olarak beyan ve taleplerini sunma hakkı bulunmaktadır.
Bununla birlikte, CMK m.299/2’de öngörülen, tutuklu sanığın duruşmaya fiilen veya uzaktan katılamayacağına dair yasağın “eşitlik” ilkesine aykırı olduğu ileri sürülebilir. Tutuklu olmayan sanık temyiz duruşmasına katılabilme hakkına sahipken, tutuklu sanığın bu hakka sahip olmadığı, böylece hak arama hürriyeti ve savunma hakkı bakımından dürüst yargılanma hakkının ve özellikle de “eşitlik” ilkesinin ihlal edildiği, en azından SEGBİS yoluyla talebi halinde tutuklu sanığın temyiz duruşmasına katılabilmesinin yolu açılmalıdır.
Belki kanun koyucu; tutuklu sanığın müdafiinin katılmasından hareketle, tutuklu sanık bakımından CMK m.299/2’de öngörülen kısıtlamayı getirmiş olabilir, fakat bu hükmün tutuksuz sanıklar karşısında eşitliği ihlal ettiği, bununla birlikte tutukluluk ve tutuksuzluğun iki ayrı sıfat olup, sıfatları aynı olanlar arasında bir ayırıma gidilmediği gerekçesiyle “eşitlik” ilkesinin ihlal edilmediği savunulabilir. Çünkü CMK m.299/1’in son cümlesinde; sanığın duruşmada hazır bulunabilme hakkına sahip olduğu ifade edilmekle birlikte, maddenin ikinci fıkrasında tutuklu sanığın duruşmaya katılamayacağının ifade edildiği görülmektedir.
Mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde müdahilin, yani katılanın veya avukatının temyiz duruşmasına katılma hakkının bulunmadığı halde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile bu konuda taraflar arasında bir eşitliğin sağlandığı görülmektedir (CMK m.299/1).
Konumuza dönecek olursak;
CMK m.299’un ilk halinde Yargıtay’ın; hapis cezasının veya birden fazla hapis cezasına mahkumiyetin her birisi 10 yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin olmak (toplamının 10 yıl hapis cezası süresine ulaşması yeterli olmayıp, her bir hapis cezası bakımından 10 ve üstünde olması) şartıyla, sanığın veya katılanın temyiz başvurusunda talebi üzerine veya re’sen temyiz incelemelerini duruşmalı yapması öngörülmüş idi. Eski düzenlemeye göre; 10 yıl ve üstünde hapis cezasına mahkumiyet kararının, sanığın veya katılanın ilk temyiz başvurusunda duruşmalı inceleme talebi olması halinde, Yargıtay’ın bu talebi reddetmesi mümkün değildi. Talep olmadığında ise, duruşmalı incelemeye Yargıtay re’sen de karar verebilirdi.
CMK m.299/1’de yapılan değişiklikle; 10 yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde, Yargıtay tarafından temyiz incelemelerinin ancak uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapılabileceği, Yargıtay’ın taraf talebi ile bağlı olmadığı, sanık veya katılan tarafın temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına dair talebinin hiçbir anlamının ve gereğinin bulunmadığı, duruşmalı temyiz incelemesi yapılması konusunda tüm yetkinin temyiz incelemesini yapacak Yargıtay’ın ilgili ceza dairesine bırakıldığı, bunun da “uygun görmesi halinde” ibaresinin fıkraya eklenmesinden kaynaklandığı, değişiklik sonrasında Yargıtay ceza dairelerinin, değişikliğin yürürlüğe girdiği 24.12.2017 tarihinden sonra verilen kararların temyiz incelemesinde, karara konu olayın eski tarihli veya daha önce hakkında bozma kararı verilip ikinci verilen kararın m.299/1 değişikliğinin sonrasında olması durumunda, temyiz incelemelerini duruşmalı yapmama konusunda de facto bir uygulamaya geçtiklerinin anlaşıldığı, mevcut durumda sadece 24.12.2017 tarihinden evvel verilen kararlar yönünden CMK m.299/1’in ilk halinin uygulandığı, yani taraf talebi olması halinde 10 yıl ve üzerinde olan hapis cezaları bakımından temyiz incelemelerinin duruşmalı yapıldığı, bunun dışında kalanlarda ise temyiz incelemelerinin dosya üzerinde yapılıp duruşma açılmadığı, buna gerekçe olarak da sadece tehlikeli salgın hastalık Kovid-19’un değil, Yargıtay’da temyiz incelemelerinin dosya üzerinden değil de duruşmalı yapılmasında fayda görülmemesi kanaatine dayanıldığı, duruşmalı incelemelerde genellikle tarafların temyiz dilekçelerinde yazdıklarını uzunca tekrar ettiklerinin ileri sürüldüğü, bunun da yoğun dosya yükü ile karşılaşan Yargıtay ceza dairelerini zorladığı, bunun yerine incelemelerin dosya üzerinden yapılmasının tercih edildiği, hatta Yargıtay hukuk dairelerinin de benzer düzenlemenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na getirilmesini istediği anlaşılmaktadır.
Yargıtay ceza dairelerinin; CMK m.299/1’de yapılan değişiklikle, temyiz incelemelerinin duruşmalı yapılması hususunda tüm yetkinin ilgili ceza dairesine bırakılması sonrasında, “uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapabilir” ibaresinde geçen, “uygun görmesi” şartını tümü ile “uygun görmemeye” çevirip, 10 yıl ve daha fazla hapis cezasını içeren mahkumiyet hükümlerinin hiçbirisinde ayırımcılığa gidilmemesi ve “eşitlik” ilkesinin gözetilmesi gerekçe gösterilerek, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasından vazgeçilmesi, esas itibariyle keyfiliği ve CMK m.299/1’in gereğinin yerine getirilmediğini gösterir. Çünkü kanun koyucu bu hükümde; temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasını yasaklamamış olup, süresi 10 yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin mahkumiyet kararları ile ilgili özellikle sanık tarafının talebi olması ve dosya içeriğinin duruşmalı temyiz incelemesini gerektirmesi halinde, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması lüzumunu öngörmüştür. Aksi halde, kovuşturma aşamasından sayılan ve olağan kanun yolu olan temyiz incelemesinde sanığın dürüst yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılır. Özellik arz eden veya müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemelerinin re’sen veya sanık tarafının talebi olması halinde mutlaka duruşmalı yapılması gerekir. Ceza Yargılaması Hukukunda; sözlü yargılamanın faydalı olduğu, tarafların sorunlarını ve taleplerini hakimle yüz yüze gelmek ve derdini hakime anlatmak suretiyle çözülmesini tercih ettikleri, içerdiği mahkumiyet hükmü sebebiyle ağırlık içeren mahkumiyet hükümleri bakımından, sanık tarafının talep etmesi halinde temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasında fayda olacağı, belki sanık müdafiine anlatım süresi için sınırlama getirilebileceği, mevcut durumda ise, geliştirilen fiili yasak yoluyla sanığın ve müdafiinin temyiz incelemesinde sözlü beyanda bulunma hakkından mahrum bırakıldıkları görülmektedir.
“Hukuk devleti” ilkesinin geçerli olduğu dikkate alınarak, Anayasa m.138/1’e göre Anayasa ile kanunlara uymak zorunda olan hakimlerin, esas itibariyle ilk şekli hukuka ve dürüst yargılanma hakkına uygun olan CMK m.299/1’i değiştiren ve duruşmalı temyiz incelemesi inisiyatifini tümü ile hakime bırakan kanun koyucu ne kadar hatalı olsa da, CMK m.299/1’de yapılan değişiklikten sonra yeni hükmün duruşmalı temyiz incelemesini tümü ile yasaklamayıp hakimin takdirine bıraktığı bir durumda, hakim tarafından bu takdir yetkisinin kötüye kullanılmaması ve sübjektif gerekçelerle duruşmalı temyiz hakkının sınırlanmaması veya yasaklanmaması gerekir. Belki CMK m.299/1’de öngörülen hapis cezası sınırı 15 veya 20 yıla çıkarılabilirdi veya duruşmaya katılma hakkı sadece sanık ve müdafii ile de sınırlı tutulabilirdi. Ancak bu yöntem izlenmeyip, bugün uygulamada duruşmalı temyiz hakkının ceza yargılamalarında tümü ile yasaklanmasının önünü açan değişiklik isabetli olmadığı gibi, hükümde tanınan yetkinin aşırı kullanılıp uygulamada duruşmalı temyiz hakkının de facto kısıtlanması da aynı şekilde hatalıdır ve yasal düzenlemeye aykırıdır.
Kanuna ve dürüst yargılanma hakkına açıkça aykırı, temyiz incelemesinin duruşmasız yapılmasını öngören de facto uygulamaya bir an evvel son verilmelidir. Mevcut yasal düzenlemede değişikliğe gidilmediği takdirde, Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun belirleyeceği prensipler dahilinde ceza yargılamasında duruşmalı temyiz incelemesinin önü açılmalıdır. Kovuşturmada sözlü yargılamanın tatbik edildiği dikkate alındığında, sanığın ve müdafiinin temyiz sebeplerini duruşmalı yapılacak temyiz incelemesinde dile getirme isteği haklıdır ve hukuka uygundur.
Ceza yargılamasında olağan kanun yolu sayılan ve kovuşturma aşamasına dahil temyiz incelemesinin duruşması yapılmasını mahkemeye erişim hakkını engellemediği ve hak arama hürriyetini kısıtlamadığı, çünkü Kanunda belirtilen sürelerde tarafların temyiz ve cevap dilekçelerini sunabildikleri, aynı şekilde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamelerine cevap verebildikleri, her ne kadar temyiz incelemesinde sebeple bağlılık kuralı getirilse de, Yargıtay’ın son kararları CMK m.289’da sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinde Yargıtay’ın re’sen inceleme yetkisini kullanması sebebiyle, duruşmasız yapılan temyiz incelemesinde dürüst yargılanma hakkı sorunu yaşanmayacağı ileri sürülebilir.
Bu görüşe katılmadığımızı, en azından belli ağırlıkta olan mahkumiyet kararları ile ilgili sanık veya müdafiinin ilk dilekçede duruşmalı temyiz incelemesi talebinin olması kaydıyla, sözlü yargılama ve doğrudanlık olarak da belirtebileceğimiz mahkemeye erişim hakkı ve sanık ile müdafiinin temyiz sebeplerini Yargıtay ilgili ceza dairesince açılacak bir murafaada sözlü dile getirebilme haklarının korunması için, ya CMK m.299/1’in ilk şekline dönülmeli veya şartları biraz ağırlaştırılmak, fakat duruşmalı temyiz incelemesi yetkisinin tümü ile Yargıtay ilgili ceza dairesine bırakılmadığı yasal değişikliğe gidilmesi elzemdir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)