TEKNOLOJİ TRANSFER OFİSLERİ VE TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİNİN HUKUKİ YAPILARI VE HAK SAHİPLİĞİ

Abone Ol

ÖZET

Bu çalışmanın amacı, ülkemizde halihazırda gelişmekte olan, dünya ölçeğinde ise 2. Dünya Savaşı’ndan beri birçok örneğine rastlanılan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin tarihçesini, fonksiyonlarını, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatı bağlamında hukuki statülerini ve iş bu Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin omurgası niteliği taşıyan Teknoloji Transfer Ofisleri’nin niteliğini irdelemek ve bu kurumlarda gerçekleşen faaliyetleri fikri mülkiyet hukuku bağlamında hak sahipliği başlığıyla sınırlı olarak incelemektir.

GİRİŞ

Teknoloji, ülkelerin büyümesi, sanayileşmesi, kalkınması ve uygarlaşması için en gerekli unsurlardan biridir. Ekonomik kalkınmanın sağlanması ve bunun sürdürülebilir bir hale getirilmesi, ülkelerin üretimlerini mevcut olandan daha ileri teknolojilere dayandırması ve sahip olduğu insan gücünü bilgiyle donatıp nitelikli işgücü haline getirmesi ile mümkündür ve teknolojik ilerlemeler, günümüzün oldukça sert ve acımasız rekabet ortamında, hem firmalar hem de ülkeler açısından, ayakta kalabilmenin önemli koşullarından biri olmaktadır.[1]

Teknolojinin bu fonksiyonu dikkate alındığında teknoloji geliştirme bölgelerinin ve bu kendine has yapılanmaların en fonksiyonel taraflarından biri olan teknoloji transfer bölgelerinin incelenmesi zarureti anlaşılacaktır. Rekabetçiliğin en önemli unsuru şüphesiz yeni teknolojiler üretebilmektir. Günümüzde teknoloji geliştirmenin yolu üniversitelerde ve şirketlerde yürütülen çalışmalarla bilginin üretilmesi ve akabinde üretilen bilginin uygulamaya geçirilebilmesi halinde teknolojiye dönüştürülmesidir. Bu işbirliğinin verimli bir şekilde sağlanabilmesi ancak birtakım ara yüzlerin kamu ölçeğinde geliştirilmesi ve gerekli teşvik edici yasal düzenlemelerin yapılması ile mümkündür. Dolayısıyla devletin üniversite - sanayi işbirliğinde kolaylaştırıcı ve teşvik edici rol oynaması önemli bir koşul olmaktadır.

Bu doğrultuda ar-ge kavramının mahiyeti, teknolojinin ehemmiyeti, üniversite-sanayi işbirliği olarak adlandırılabilen ve çeşitli modellerle varlığını sürdüren teknoloji geliştirme bölgeleri, bu bölgelerin hukuki statüsü, bu bölgelerde icra edilen faaliyetlerin tabi oldukları hukuki rejim bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir.

Sonuç itibariyle, günümüzü doğuran şartları dizayn eden bu söz konusu teknoloji mabetlerinin hukuki yapısını anlamak ve rasyonel bir düzlemde izahını yapmak önem taşımaktadır. Zira hukuk, modern dönemde kapitalist ekonomik ilişkilerdeki amaçsal rasyonel eylem arasındaki bağlantıyı kurmak üzere şekillenmiştir.[2]

Ar-Ge Kavramı

Gelişmiş ekonomilerde AR-GE harcamaları, uluslararası rekabetin, verimlilik kazancının ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin belirleyici bir faktörü olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, başladığı günden bu yana hızına kaybetmeden devam eden küresel gelişime ayak uydurmak isteyen ülkeler, geçen birkaç on yıllık dönemde AR-GE harcamalarına yoğun önem vermektedir.[3]

AR-GE faaliyetleri; ekonomide yenilik yaratabilmek için, bilgi stokunda artış yoluyla teknolojik gelişmeleri sağlayan her türden yaratıcı nitelikteki sistematik aktivite olarak tanımlanabilir. [4] Teknolojik gelişimin başlangıç noktası olan AR-GE faaliyetlerinde süreç genellikle şu şekilde işlemektedir; araştırmacılar tarafından yapılan AR-GE çalışmaları sonrasında bir fikir ortaya çıkmakta ve bu fikir geliştirilmektedir. Ardından bu fikir ürün haline gelmekte ve firmalar tarafından üretimi gerçekleştirilmektedir. Son olarak ise, elde edilen bu yeni ürüne yönelik pazarlama planı hazırlanarak ürüne yönelik talebin oluşması ve arttırılması sağlanmaktadır.[5]

Daha net ve fonksiyonel bir tanım yapmak gerekirse ARGE, Araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün, deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetleri ifade eder.

Nitekim 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme Ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’un “Amaç ve Kapsam” başlığını taşıyan birinci maddesinde “Ar-Ge, yenilik ve tasarım yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması için teknolojik bilgi üretilmesini, üründe ve üretim süreçlerinde yenilik yapılmasını, ürün kalitesi ve standardının yükseltilmesini, verimliliğin artırılmasını, üretim maliyetlerinin düşürülmesini, teknolojik bilginin ticarileştirilmesini, rekabet öncesi işbirliklerinin geliştirilmesini, teknoloji yoğun üretim, girişimcilik ve bu alanlara yönelik yatırımlar ile Ar-Ge’ye, yeniliğe ve tasarıma yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılmasını, Ar-Ge ve tasarım personeli ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını desteklemek ve teşvik etmektir” ifadeleri kullanılmıştır.

Kanaatimizce kanunun lafzında üç husus öne çıkmaktadır. Bunlar rekabet, maliyetin düşürülmesi ve teknolojik bilginin ticarileştirilmesi kavramıdır. Bu üç husus hem Ar-Ge faaliyetlerinin temelini teşkil etmekte hem de Ar-Ge bazlı faaliyetlerin kümelendiği Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin de karakteristiğini ortaya koymaktadır. Nitekim Yeni ürün ve yeni teknolojiyi geliştirip ekonomik büyümeye katkı sağlamanın birinci adımı bilim insanı (araştırmacı) ile teknoloji insanının (mühendis) işbirliğini sağlamak,  ikinci adımı ise bu işbirliğinden ortaya çıkan neticeyi ekonomik değere dönüştürecek girişimci yapıyı (teknoloji şirketi) hayata geçirmektir. Toplumları ekonomik açıdan ileriye götürecek, sınıf atlattıracak olan şirketlerin oluşturacağı bu katma değerdir.

Sonuç itibariyle bu iki adımı işlevsel hale getirecek üçüncü adım ise bu hususların benimsenerek kalkınma politikası haline getirilmesi ve kamusal teşvike mazhar kılınmasıdır. İşte bu durum Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin hangi isim ve hangi modelle ortaya çıkarsa çıksın dünyanın her yerindeki başlangıç noktasını ifade etmekte ve varlık sebebini ortaya koymaktadır.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri

Konuyu bir hukuki incelemenin sınırlarını aşacak mahiyette genişletmemek için doğrudan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’na bakacak olursak, kanunun 3. Maddesinin b bendinde

“b) Teknoloji Geliştirme Bölgesi (Bölge): Yüksek/ileri teknoloji kullanan ya da yeni teknolojilere yönelik firmaların, belirli bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da AR-GE merkez veya enstitüsünün olanaklarından yararlanarak teknoloji veya yazılım ürettikleri/geliştirdikleri, teknolojik bir buluşu ticari bir ürün, yöntem veya hizmet haline dönüştürmek için faaliyet gösterdikleri ve bu yolla bölgenin kalkınmasına katkıda bulundukları, aynı üniversite, yüksek teknoloji enstitüsü ya da AR-GE merkez veya enstitüsü alanı içinde veya yakınında; akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği siteyi veya bu özelliklere sahip teknoparkı ifade etmektedir.”

Denilmektedir. Yapılan tanım incelendiğinde “teknopark” ifadesinin doğrudan Teknoloji Geliştirme Bölgesi mefhumunun tanımında mündemiç ve onunla birlikte zikredildiği görülmektedir. Bu husus bir ayrıntı değil bir zorunluluktur. Zira Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Teknoloji Geliştirme Bölgesi olarak ifade edilen bölge, sınırları yasaya uygun olarak belirlenen belli bir coğrafi alanı ifade etmekte olup bu coğrafi alandaki faaliyetler ve bu faaliyetlerin hukuki ve mali rejiminde uygulanacak kurallar özel kanun niteliğindeki Teknoloji Geliştirme Bölgesi Kanunu’na göre yürütülmektedir.

Yine kanunun lafzından hareketle Teknoloji Geliştirme Bölgesi olarak tanımlanan bölgenin site veya teknopark olarak kurulabileceği anlaşılmaktadır. Site ve ya teknopark olarak kurulan bölgenin konumunun ise seçimli olarak ya üniversite alanı içerisinde ya yüksek teknoloji enstitü alanı içerisinde ya Ar-Ge merkez veya enstitüsü alanı içerisinde kurulabileceği belirtilmektedir. Ülkemizde TGB olarak ilan edilen alanlar genellikle üniversite alanı içerisinde kurulmakta ve yapı olarak site değil teknopark tercih edilmektedir.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin bir tüzel kişiliği olmadığı nazar-ı itibara alındığında iş bu coğrafi alanların kurulumu, tüzel kişilik kazanarak hukuki hak ve fiil ehliyeti kazanmaları ve dolayısıyla hukuki bir rejime nasıl tabi olacakları hususu aydınlatılmalıdır.

Kanun’un 3. Maddesinin j ve k bentlerine bakıldığında “Kurucu Heyet” ve “Yönetici Şirket” tanımlarının yapıldığı görülmektedir.  Kanuna göre Kurucu Heyet, bölgenin içinde veya bulunduğu ilde yer alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da kamu AR-GE merkez veya enstitüsü ve diğer kuruluş temsilcilerinden oluşan, Bölge yönetici şirketi kuruluşuna kadar geçen süreçte ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde Bölgenin kurulması ile ilgili tüm iş ve işlemlerden sorumlu heyeti; yönetici şirket ise bu kanuna uygun ve anonim şirket olarak kurulan, bölgenin yönetimi ve işletmesinden sorumlu şirketi ifade etmektedir.

Kurulacak bölgenin yapısına göre kurucu heyet veya yönetici şirket ortaklığının seçeceği yer konusunda Teknoloji Geliştirme Bölgesi ilan edilecek İl sınırları içerisinde en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da kamu ar-ge merkez veya enstitüsünün bulunması şartı ile yörede yeterli ar-ge ve sanayi potansiyelinin bulunması ve finansal yeterlilik şartı aranır.[6]

Kanunun tamamında ve bilhassa 3/i ve 3/d maddelerinde zikredilen şartlar tamamlandıktan sonra başvurular Kurucu Heyet ya da Yönetici Şirket tarafından yapılır.

4691 sayılı kanunun uygulanmasına dair elimizdeki en önemli kaynak 10 Ağustos 2016 Çarşamba günü Resmi Gazetede Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca yayımlanan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği’dir. Bu yönetmeliğe göre

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği’nin Kurucu heyet ya da yönetici şirket temsilcisi tarafından imzalı, bölge alanı sınırları ve köşe noktalarının işaretli olduğu ve Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü’nce istenilen sistemdeki koordinat değerleri, yüzölçümü miktarı, ölçeği, kuzey işareti ve Bölge adı ile il, ilçe ve belde/mahalle/köy bilgilerinin belirtildiği A4 formunda uygun ölçekli haritası harita mühendisi sorumluluğunda hazırlanır. Bu harita ve başvuru Değerlendirme Kurulunca incelenir.  Değerlendirme Kurulu’nun kuruluşu ve işleyiş esasları da Yönetmelikle belirlenmiştir. Gerekli şartların yerine getirilmesi ve mevzuatın ön gördüğü prosedüre riayet edilmesi neticesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 3194 sayılı İmar Kanununa uygun olarak hazırlanmış uygulama projelerine onay verilir ve iş bu uygulama imar planlarına göre arazi alanı tespit edilerek Resmi Gazetede yayımlanarak ilan edilir.

Belirlenen bu coğrafi alanın yönetiminden Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun 3. Maddesinin (k) bendi hükmünce  anonim şirket olarak kurulan “Yönetici Şirket” sorumludur.

Yönetici Şirketin hukuki yapısı, tabi olduğu mali rejim ve muafiyetler bu çalışma kapsamı dışında bırakılmıştır. Ancak önemle ifade etmek gerekir ki Teknopark Yönetici anonim şirketi TGBK’nın niteliği gereği özel kanunla kurulan bir anonim şirkettir. Dolayısıyla yönetici şirketin hukuki kişiliğinin tespitinde 6102 sayılı TTK ile TGBK birlikte yorumlanmalıdır.[7]

Teknoloji Transferi ve Teknoloji Transfer Ofisleri

Teknoloji Transferi “dünyada meydana gelen teknolojik ilerlemelerin takip edilmesi, ihtiyaç duyulan bilgi, beceri, ürün, üretim sistemi, makine sistemine ilişkin teknolojilerin seçimi, bu seçilen teknolojilerin ülkeye ithal edilmesi, ithal edilen teknolojilerin yerel şartlara ve teknolojilere uygulanması, geliştirilmesi, yayılması gibi birbirini takip eden süreçler” şeklinde tanımlanabilir.[8]

TGBK’nın Tanımlar maddesine baktığımızda Teknoloji Transfer Ofisleri “Teknoloji geliştiricisi Ar-Ge kurum ve kuruluşları ile teknoloji kullanıcısı sanayi şirketleri veya diğer teknoloji ya da Ar-Ge kurum ve kuruluşları arasında bilgilendirme, koordinasyon, araştırmayı yönlendirme, yeni ArGe şirketlerinin oluşturulmasını teşvik etme, işbirliği geliştirme, fikri mülkiyet haklarının korunması, pazarlanması, satılması, fikri mülkiyetin satışından elde edilen gelirlerin yönetilmesi konularında faaliyet gösteren yapı” olarak tanımlanmaktadır.

Uygulamaya bakıldığında dünya üzerinde kurulan  Teknoloji Geliştirme Bölgesi ismi verilen habitatın içinde yapılanan Teknoparkların birçok biçimi mevcuttur. Bunlar özetle bilim parkları, teknoloji ve araştırma parkları, teknoloji ve iş yeniliği merkezleri , teknoloji transfer merkezleri, kuluçka merkezleri ve tekno-polislerdir.[9]

Ülkemizde akademisyenler ya da araştırmacılar sahip oldukları projeyle birlikte üniversitelerin bünyesindeki teknoloji transfer ofislerine başvuruda bulunurlar. Bir sonraki aşamada teknoloji transfer ofisleri ve proje sahipleri karşılıklı görüşmelerle birlikte projenin gereksinimlerini belirler. Teknoloji transfer ofislerinin uygun buldukları projeler için patent başvuruları yapılır ve bu projeye ihtiyaç duyabilecek firmalarla proje sahipleri bir araya getirilir. Daha sonraki süreçte proje sahibiyle firmalar arasındaki görüşmeler sonucu olumlu bir sonuç ortaya çıkarsa karşılıklı iki taraf arasında gizlilik sözleşmesi imzalanır. Bu anlaşmalar bir tür lisans anlaşmalarıdır. Proje sahibi teknoloji transfer ofisinin proje hazırlama ve yazılması türünden destekler alır. Başvuruların olumlu olması durumunda teknoloji transfer ofisleri projeye desteklerini verir.

Eğer proje başvurusu sonucu sonrası süreçte diğer girişimcilerin uygun görmediği ya da başlangıç için riskli görülen projeler üniversite bünyesindeki girişimciler tarafından oluşturulan firmalarca transfer edilip proje değerlendirilebilir. Böylelikle projenin ticarileştirilmesi için alternatif yollar bulunmuş olur. Başka bir alternatif ise projenin hayata geçirilmesini sağlamada başlangıç desteğini sağlayabilecek girişimciler bulmaktır. Yine olumlu görülen projeler proje sahibinin kendisinin gerekli destekleri bulması durumunda da desteklenebilir. Bu noktada girişimciler açısından yeni teknoloji projelerine ulaşma açısından üniversitelerle sürekli ilişki içinde olmak son derece önemlidir.

Kısaca özetlediğimiz bu uygulama sürecinin tanzimi için 7 Aralık 2017 tarihinde Yükseköğretim Kurumu tarafından “Yükseköğretim Kurumları Teknoloji Transfer Ofisi Yönetmeliği” yayımlanmıştır. Bu yönetmeliğin 6. Maddesiyle TTO’ların görevleri belirlenmiştir. Bütün bir maddeyi yazmak yerine, konumuza temas eden ve TTO’ları karakterize eden hususu ifade etmek gerekirse o da maddenin 1. Fıkrasının g bendindeki “Üretilen bilgi ve yapılan buluşları fikri mülkiyet kapsamında koruma altına almak ve uygulamaya aktarmak.” Hususudur.

Ülkemiz mevzuatında TTO’ların kuruluş ve işleyişlerine dair temel hukuki metin Yüksek Öğretim Kurumu tarafından yayımlanan Yükseköğretim Kurumları Teknoloji Transfer Ofisi Yönetmeliği metnidir.    Bu  Yönetmelik haricinde bünyesinde TTO barındırıan her üniversite kendisi bir kuruluş metni ve işleyiş yönetmeliği yayımlasa da  iş bu metinler büyük bir oranda YÖK’ün metniyle ayniyet arz etmektedir. 

Dolayısıyla TTO’ların kuruluş ve işleyiş esaslarına dair iş bu metne baktığımızda  “Öğretim elemanları tarafından yükseköğretim kurumlarında üretilen bilgi ve yapılan buluşları ticarileştirmek amacıyla yükseköğretim kurumu yerleşkelerinde veya yükseköğretim kurumunun ortağı olduğu Teknoloji Geliştirme Bölgeleri içerisinde” kurulduklarını, kuruluşa  ilişkin başvurunun ilgili yükseköğretim kurumu senatosu tarafından alınan kararla birlikte Yükseköğretim Kuruluna iletilerek r Yükseköğretim Yürütme Kurulunca karara bağlandığını Yükseköğretim Yürütme Kurulu tarafından faaliyet izni verilmesi halinde ilgili yükseköğretim kurumu yönetim kurulu tarafından TTO’ların faaliyete başladığını söyleyebiliriz.

Sonuç itibariyle, Teknoloji Geliştirme Bölgesi ismini verdiğimiz ve çalışma kapsamında irdelediğimiz coğrafi yaşam alanının amaçlarını gerçekleştirmede en fonksiyonelleşmiş ara yüz olan Teknoloji Transfer Ofisleri ülkemizde halihazırda gelişmekte olup, üniversite-sanayi işbirliği odağında patent ve buluşlara dair fikri mülkiyet hukuku faaliyetleri yürütmekte olup aktörler arasındaki sözleşmesel ilişkilerin tesisinde önemli rol oynamaktadır.

Hak Sahipliği

Hukuk devletinin üç bileşeni vardır: Birincisi, bireyin medeni ve siyasi özgürlüklerinin korunması, güvenceye alınması, ikincisi, anayasaya göre konmuş hukuk normlarının devlet gücünü bağlamaları ve üçüncüsü yönetim ve yasama bağlamındaki amaç/araç ilişkisinde oranlılık ilkesine uyulmasıdır.[10]

Hak, hukuksal ilişkinin birinci ve temel ögesidir. En geniş anlamıyla hak, hukukun kişilere tanıdığı ve koruduğu yetkidir. Fikri mülkiyet hukuku bağlamında ise fikri mülkiyet hakları maddi varlığa sahip olmama, somutlaştığı eşyadan farklı ve süreyle sınırlı olma gibi özellikleriyle eşya mülkiyetinden ayrılır.[11]

Türk fikri mülkiyet hukukunda fikri ürünü geliştiren, o fikri ürünün sahibidir. Buna “gerçek hak sahipliği ilkesi” denir. Bu ilke hem telif hakları hem de sınai mülkiyet hakları bakımından geçerlidir.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 18. Maddesi bunu teminat altına aldığı gibi  6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Hak Sahipliği ve Gasp başlığını taşıyan 109. Maddesinin gerekçesine baktığımızda “Buluş, fikri bir faaliyetin ürünü olduğu için, tüzel kişiler buluş sahibi olamaz, buluş sahibi gerçek kişidir.” denilmektedir.[12]

Buluş bir probleme teknik bir çözüm getiren yeniliklerdir. Bu yenilikler tamamıyla yeni bir makine, ürün, kimyasal bileşik veya bir yöntem olabileceği gibi  bilinen bir makine, ürün veya yöntemde yapılan bir geliştirme de olabilir.

İlkesel olarak durum arz ettiğimiz şekilde olsa da bu çalışmanın kapsamı çerçevesinde Yükseköğretim Kurumlarında gerçekleştirilen buluşlar söz konusu edileceği için, genel kapsamda “çalışan buluşları” ve buna binaen düzenlenen ilgili hususlar konuya temas ettiği seviyede incelenecektir.

Bu kapsamda, çalışan buluşlarına dair kanun hükümleri ile Yüksek Öğretim Kurumlarında gerçekleştirilen buluşların organik bağlantısı şöyledir:

Gerek YÖK’e gerekse Milli Savunma ve İç İşleri Bakanlığına bağlı yükseköğretim kurumlarında yapılan bilimsel çalışmalar veya araştırmalar sonucunda gerçekleştirilen buluşlara, özel kanun hükümleri ile 6769 sayılı yasanın 121. Maddesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla  6769 sayılı  Sınai Mülkiyet Kanunu’nun çalışanların buluşlarına ilişkin 113. Ve devamı hükümleri uygulanır. [13]

Yükseköğretim Kurumlarında Gerçekleştirilen Buluşlar

Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 121. Maddesinde Yüksek Öğretim Kurumlarında gerçekleştirilen buluşlar ele alınmaktaysa da kanunun bu hükümleri kanaatimizce “Çalışan Buluşlarına, Yükseköğretim Kurumlarında Gerçekleştirilen Buluşlara Ve Kamu Destekli Projelerde Ortaya Çıkan Buluşlara Dair Yönetmelik” hükümleri ile birlikte değerlendirilmelidir. Nitekim doktrinde kanunun uygulanması ile yönetmeliğin ön gördüğü sınırlar arasında çatışmanın mevcudiyeti çeşitli yazarlar tarafından dile getirilmiştir.[14]

Bu ifade olunan hususlar muvacehesinde mevzuatımızda öngörülen sistemi anlamak için hizmet buluşu ve serbest buluş kavramlarını yükseköğretim kurumlarında gerçekleştirilen buluşlar çerçevesinde  izah etmek gerekir.

Hak sahipliğinin temel iki kavramı olan hizmet buluşu ve serbest buluş kavramları yükseköğretim kurumlarındaki hizmet buluşları: Yükseköğretim kurumlarında gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar veya araştırmalar sonucunda gerçekleştirilen buluşlar ya da  buluşu yapanın yükseköğretim kurumunda edindiği deneyim ve çalışmalara dayanarak veya  yükseköğretim kurumunun araç ve gereçleri kullanılarak gerçekleştirilen buluşlar olarak tanımlanabilir. Bunlar dışında kalan buluşlar serbest buluş niteliği taşımakta olup konumuzun kapsamı dışında kalmaktadır.

Yükseköğretim Kurumlarında gerçekleştirilen buluşlara SMK’nın bedele ilişkin 115, patent başvurusuna ilişkin 116, patent başvurusuyla ilgili tarafların hak ve yükümlülüklerine ilişkin 118 ile işletmenin faaliyet alanına ilişkin serbest buluşlar bakımından çalışanın teklifte bulunma yükümlülüğüyle ilgili 119/4 hükümleri hariç çalışan buluşlarına ilişkin hükümler uygulanır.

Buluşu yapan, buluşunu yazılı olarak ve geciktirmeksizin yükseköğretim kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Üniversite hak talebi halinde patent başvurusu yapmakla yükümlüdür. Aksi takdirde buluş, serbest buluş niteliği kazanır.

SMK’nın 121/9 maddesi uyarınca öğretim elemanları ile stajyerlerin ve öğrencilerin diğer kamu kurumları veya özel kuruluşlarla belirli bir sözleşme kapsamında yapmış oldukları çalışmalar sonucunda ortaya çıkan buluşlar üzerindeki hak sahipliğinin belirlenmesinde, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla sözleşme hükümleri esas alınır.

Burada uygulama kapsamında altını çizmek gerekir ki çoğunlukla Teknoloji Transfer Ofisleri aracılığıyla gerçekleştirilen şirket ve sanayi işbirliği neticesinde doğan buluşlara genel itibariyle sözleşme hükümleri uygulanmaktadır. Hem üniversite hem şirket ve akademisyenlerin içinde bulunduğu bu üçlü ilişkiye dair SMK 121/9’un hükmü uyarınca sözleşme hükümleri uygulanmakta olup mevzuatın öngördüğü birçok husus bu yolla aşılmaktadır.

Yukarıda zikrettiğimiz üzere  “Çalışan Buluşlarına, Yükseköğretim Kurumlarında Gerçekleştirilen Buluşlara Ve Kamu Destekli Projelerde Ortaya Çıkan Buluşlara Dair Yönetmelik”in 29. Maddesini incelediğimizde öngörülen sistem şöyle özetlenebilir:

- Öğretim görevlisi üniversiteye yapacağı buluş bildiriminde buluşun konusu, teknik problem, bu problemin çözümü ve buluşun nasıl gerçekleştirilmiş olduğunu açıklar. Buluşun daha iyi açıklanması bakımından gerekli diğer bilgi ve belgeler de verilir. Ayrıca buluşun serbest buluş niteliğinin olup olmadığı ve gerekçeleri de sunulur.

- Buluş birden çok kişi tarafından gerçekleştirilmişse bu bildirim birlikte yapılabilir. Bildirimde buluşu yapanların adları ve buluş üzerindeki katkı payları belirtilir. Aksi takdirde katkı paylarının eşit olduğu kabul edilir.

- Buluşun farklı yükseköğretim kurumundaki kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olması halinde, buluşu yapanlar buluş bildirimini kendi yükseköğretim kurumlarına ayrı ayrı yaparlar.

- Buluşu yapan kişilerin, buluşu kendi yükseköğretim kurumları dışında farklı yükseköğretim kurumlarının imkânlarını da kullanarak gerçekleştirmiş olmaları halinde, buluşu yapan kişiler buluş bildirimini kendi yükseköğretim kurumlarına ve imkânlarından yararlanılan yükseköğretim kurumlarına ayrı ayrı yaparlar.

- Buluş bildiriminin eksik yapılması halinde yükseköğretim kurumu, bildirimin kendisine ulaştığı tarihten itibaren iki ay içinde eksikliklerin giderilmesini buluşu yapana bildirir. Buluşu yapan, belirtilen eksiklikleri, bildirimin kendisine ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde giderir. Aksi takdirde buluş bildirimi usulüne uygun olarak yapılmamış sayılır ve buluş bildirimi yeniden yapılır. (Eksikliği giderme için belirlenen süre 1 ay)

- Buluşu yapan, bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle yükseköğretim kurumu aleyhine doğan zararlardan sorumludur.

Arz ettiğimiz üzere birçok hususun sözleşme ile çözüme kavuşturulduğu, ülkemizde TTO’ların gelişim aşamasında olduğu göz önüne alınacak olursa ilgili mevzuatın uygulanmasına yönelik yüksek yargı kararlarının az olmasının sebebi de anlaşılacaktır.

Sonuç olarak TGB ve TTO’ların hukuki nitelikleri ve faaliyetleri üst başlığında ve bu üst başlıkla alakadar olmak kaydıyla hak sahipliği hususlarını incelemeye gayretinde olduğumuz bu çalışmada Yükseköğretim Kurumlarında gerçekleştirilen buluşlara dair uygulanacak hukuki rejimin mahiyetine bu kadar değinmekle yetindik.

Sonuç

Kasım 2021 tarihi itibariyle ülkemizde toplam 89 adet TGB mevcut olup 73 tanesi aktif olup 16 tanesinin altyapı çalışmaları devam etmektedir. Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin tamamında halihazırda 7226 şirket faal halde olup 74.778 personel çalışmaktadır.  Her ne kadar bu şirketlerin büyük çoğunluğu yazılım alanında faaliyet göstermekteyse de bugüne kadar 1361 patent tescil sayısına ulaşan TGB’lerin mali, fiziki ve teknik imkanları düşünüldüğünde  mevcut hukuki yapılarının kavranması, karşılaştırmalı hukuk çalışmaları çerçevesinde yeni düzenlemelerin incelenmesi, sürecin daha nitelikli bir zemine oturtulması önem arz etmektedir. Çalışmamızda karşılaştırmalı verilere ve hukuki rejimlere yer veremesek de Türk mevzuatı çerçevesinde ilgili yapıların hukuki statüleri ve faaliyet halinde oldukları alanların temel kavramları izah edilmeye çalışılmıştır. Çalışmamız bu anlamıyla gelecekte yapılması muhtemel çalışmalara bir alt yapı hazırlama, ülkemizde gelişmekte olan TGB’lerin faaliyetlerine ışık tutma niyetiyle yapılmış bir niteliktedir.

KAYNAKÇA

SULUK, CAHİT (2019), FİKRİ MÜLKİYET HUKUKU, SEÇKİN YAYINLARI, 3. BASKI

GÜNEŞ, İLHAMİ (2020) SINAİ MÜLKİYET KANUNU IŞIĞINDA UYGULAMALI PATENT VE FAYDALI MODEL HUKUKU, SEÇKİN YAYINLARI, 3. BASKI

YILDIZ, OZAN ALİ (2021), SINAİ MÜLKİYET KANUNU GEREKÇE, BİBLİYOGRAFYA VE MAHKEME KARARLARIYLA BİRLİKTE

TATAR,HİCRİ AYTAÇ, (2016)  TEKNOLOJİ TRANSFERİ VE UYGULAMALARI: TÜRKİYE ÖRNEĞİ, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT POLİTİKASI BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ

EWİNG, SALLY; “FORMAL JUSTİCE AND THE SPİRİT OF CAPİTALİSM: MAX WEBER’S SOCİOLOGY OF LAW”, LAW & SOCİETY REVİEW, VOL. 21, NO. 3, 1987

TAŞ/TAŞAR/AÇCI, ŞEBNEM/İZZET/YUNUS (2017), ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİSİ, CİLT-SAYI: 10(2)

MEÇİK, OYTUN (2020), TÜRKİYE EKONOMİSİNİN REKABETÇİLİĞİ, EFİL YAYINEVİ

ÖZCAN/ARI, BURCU,AYŞE (2014) ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME HARCAMALARI VE EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: PANEL VERİ ANALİZİ, MALİYE DERGİSİ (166)

DÜNDAR, EFE (2021) TEKNOPARK ANONİM ŞİRKETİ, SEÇKİN YAYINLARI, BİRİNCİ BASKI

DEMİR, İ. (1988). TEKNOLOJİK GELİŞME VE TÜRKİYE’NİN TEKNOLOJİK MESELELERİ. ANKARA: DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI, ÖZEL İHTİSAS KOMİSYONU RAPORU

-----------------

[1] TATAR,HİCRİ AYTAÇ, (2016)  TEKNOLOJİ TRANSFERİ VE UYGULAMALARI: TÜRKİYE ÖRNEĞİ, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT POLİTİKASI BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ

[2] Ewing, Sally; “Formal Justice and the Spirit of Capitalism: Max Weber’s Sociology of Law”, Law & Society Review, Vol. 21, No. 3, 1987, p. 488- 512

[3] Taş/Taşar/Açcı, Şebnem/İzzet/Yunus (2017), Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt-Sayı: 10(2) ss: 197-206

[4] Meçik, Oytun (2020), Türkiye Ekonomisinin Rekabetçiliği, ss:670, Efil Yayınevi

[5] Özcan/Arı, Burcu,Ayşe (2014) Araştırma-Geliştirme Harcamaları ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Panel Veri Analizi, Maliye Dergisi (166), 39-55.

[6] Dündar, Efe (2021) Teknopark Anonim Şirketi, ss:16, Seçkin Yayınları

[7] Dündar, Efe (2021) Teknopark Anonim Şirketi, ss:49, Seçkin Yayınları

[8] Demir, İ. (1988). Teknolojik Gelişme ve Türkiye’nin Teknolojik Meseleleri. Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu.

[9] LYASHENKO, E.A., The Formation of Technoparks As A Vector of The Innovative Development of The National Academy of The Russian Federation, North-East Asica Academic Forum, 2012, ss. 33-35, s.34

[10] Yücel, Mustafa Tören, (2005)  Hukuk Felsefesi, ss. 71,.118-119.

[11] Suluk, Cahit (2019), Fikri Mülkiyet Hukuku, ss:1

[12] YILDIZ, Ozan Ali (2021), Sınai Mülkiyet Kanunu Gerekçe, Bibliyografya ve Mahkeme Kararlarıyla Birlikte, ss:373

[13] Suluk, Cahit (2019), Fikri Mülkiyet Hukuku, ss:259

[14] GÜNEŞ, İlhami (2020) Sınai Mülkiyet Kanunu Işığında Uygulamalı Patent ve Faydalı Model Hukuku, ss:160