TEBLİGATTA YAŞ VE EHLİYET ŞARTI

Abone Ol

Tebligat konusu, yargılama sürecinin ilerlemesi, yapılan işlemlerin geçerliliği açısından önemli bir konudur. Yargılama sürecinde aşamaların geçilmesi için tebligatın hukuka uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekir.

Bu nedenle, tebligatın geçerliliği ve hukuka uygunluğu her aşamada ayrı ayrı değerlendirilmek zorundadır.

Tebligatın geçerliliğini etkileyen konulardan biri de tebligatın verildiği kişinin yaş ve ehliyet sahibi olup olmadığı ile ilgilidir.

Kanun koyucu, tebligatın geçerli olması için tebligatın verildiği kişi açısından yaş ve ehliyet şartı aramıştır.

7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun[1] 22. maddesine göre, muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kişinin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması zorunludur.

Kimlik Araştırması

Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin “Kimlik araştırması” başlıklı 36. Maddesine göre: tebliğ memuru, tebligat yaparken muhatabın veya Yönetmelik hükümlerine göre onun adına tebliğ yapılacak kişilerin kimlikleri ile bu Yönetmelikte belirtilen şartları taşıyıp taşımadıklarını incelemeye yetkili kılınmıştır.

Yasa koyucu, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 22. Maddesindeki düzenleme ile, tebligatın muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kişinin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bir şekilde ehliyetsiz bulunmaması şartını getirmiştir.

Yasal düzenleme, muhatap yerine kendisine tebligat yapılan kişinin 18 yaşından küçük olmasının mutlaka tebliğ işleminin usulsüzlüğü sonucunu doğurmayacağına işaret etmektedir.

Tebligatın usulsüz olması halinde muhatabın tebliğden haberdar olması

Nitekim 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi, tebligatın usulsüz olması halinde muhatabı tebliğden haberdar olmuş ise geçerli sayılacağını hüküm altına almıştır. Bu nedenle muhatabın beyan ettiği tarih tebliğ tarihi olarak kabul görmesi gerekir.

Burada öncelikle tebligat aşamalarını takip etmek, tebligat geçerliliği açısından çok önemli bir konudur.

Bu yüzden tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak kişinin bilinen en son adresinde yapılmalıdır.

Ancak kendisine tebliğ yapılacak kişinin başvurusu veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması geçerli sayılmaktadır.

Muhatabın bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığı ortaya çıkarsa veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilecek ve tebligat buraya yapılacaktır. ( Teb.K. md. 10)[2]

Muhatabın adreste bulunmaması veya tebellüğden imtina etmesi

Kendisine tebligat yapılacak kişi veya tebligat yapılabilecek kişilerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim edecektir.

Ayrıca tebligat adresini ihtiva eden ihbarname, gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırılmalıdır.

Adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak kişiye keyfiyetin haber verilmesini de mümkün olduğunca en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilmesi gerekecektir.

Bu durumda ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilmektedir. ( Teb.K. md. 21)

Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim etmeli ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmalıdır.

Bu durumda ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilecektir.

Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları kendilerine teslim edilen evrakı kabul etmek zorundadırlar.

Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi

Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 29. Maddesine göre, tebligat Kanunu’nun 1- 21, 22, 23, 25, 26 ve 27'nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazmak zorundadır.

Bu durumda tebligat memuru, tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişilerin, tebliğ evrakını kabul etmek zorundadırlar.

Tebligat memuru, muhatap dışındaki kişilere tebligat yapıyorsa, bu kişinin tebligatı almaya ehil olup olmadığını tebligat parçasına açıkça yazması gerekir.

Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim etmeli ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırmalıdır.[3]

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay, tebligat memurunun muhatabın adreste bulunup bulunmadığını tespit etmesi gerektiğini, bu hususu belgelemesi gerektiğini ifade etmektedir. Örneğin, bu işlemler yapılmadan doğrudan aynı konutta kalan dayısına tebliğ edilmesi tebligat işlemini usulsüz hale getirecektir.[4]

Yargıtay, muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz olup olmadığının tebliğ tutanağına yazılmaması nedeniyle yapılan tebligat işleminin geçersiz olduğunu kararlarında ifade etmektedir.[5]

Bu nedenle tebligat memuru, muhatap dışındaki kişilere tebliğ yaparken bu kişileri gözlemeli, kişinin reşit olup olmadığı ve tebligata ehil bulunup bulunmadığını çok açık bir şekilde tespit etmeli ve bu hususu tebligata açıkça şerh etmeli ve sonra tebliğ işlemlerini yapmalıdır.[6]

Ayrıca tebligat yapılacak kişiyle aynı konutta oturanlara tebligat yapılıyorsa, bu husus ta tebligat parçasına açıkça yazılmalıdır. Örneğin, aynı adreste oturan yeğeni diye şerh düşülerek tebligat yapılması hukuka aykırı olacaktır.[7]

Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüş olarak onsekiz yaşından aşağı olmaması gerekir. Örneğin, muhatap yerine tebligat yapılan kişi 11 yaşında ise, yapılan tebligat usulsüz tebligat olarak kabul görecektir.[8]

Başka bir söylemle, muhatap dışında tebligat yapılacak kişi reşit değilse, bu kişiye yapılan tebligat hukuka aykırı olacaktır.[9]

Örneğin, tebligatın yapıldığı tarih itibariyle tebligat yapılan kişinin 17 yaşında olduğu tespit edilirse, bu tebligat işlemi geçersiz sayılacaktır.[10]

Yargıtay, muhatap dışında tebligat yapılacak kişinin fiziki görünüşünün yaşına uygun olup olmadığının tebligat memuru tarafından değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir.[11]

Örneğin, muhatap ile aynı konutta oturmadığı tespit edilen kişinin görünüşüne göre 15 yaşını bitirmiş yeğenine yapılan tebligat usulsüz tebligattır.[12]

Yargıtay, tebligat yapılacak kişinin fiil ehliyetine sahip olması gerektiğini ifade etmektedir.[13] Fiil ehliyeti konusunda Türk Medeni Kanun hükümleri dikkate alınmalıdır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 9. Maddesine göre, fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.

Bu anlamda, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti bulunmaktadır. (TMK md. 10)[14]

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 11. Maddesine göre, erginlik (reşit olma) onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar. Evlenme kişiyi ergin kılar.

Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir. (TMK md. 12)

Ayırt etme gücü

Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, Türk Medeni Kanunu’na göre ayırt etme gücüne sahiptir. (TMK md. 12)[15]

Fiil ehliyeti yokluğu; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Tebligat memuru, kişinin fiil ehliyeti ve ergin olup olmadığı hususunu görünüşe göre tespit edecektir. Bu anlamda tebligat memurunun detaylı bir inceleme yapması mümkün gözükmemektedir.[16]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------------------

[1] Tebligat Kanunu, Kanun Numarası : 7201, Kabul Tarihi : 11/2/1959, Yayımlandığı Resmî Gazete : Tarih : 19/2/1959 Sayı : 10139, Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 40 Sayfa : 147.

[2] 7201 Tebligat Kanununda 6099 sayılı Kanun ile yapılan ve 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik.

[3] Y.14.HD, E. 2015/9474, K. 2017/2216, T. 23.03.2017.

[4] Y.12.HD, E. 2016/15949, K. 2017/7777, T. 22.05.2017: “….7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun “Aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat” başlıklı 16. maddesinde; “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” hükmü, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 25. maddesinde de; “Kendisine tebligat yapılacak kişi adresinde bulunmazsa tebliğ, kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” düzenlemesi yer almaktadır. Yine bahsi geçen Kanunun “Yaş ve ehliyet şartı” başlıklı 22. maddesinde; “Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır.” hükmüne, “Tebliğ mazbatası” başlıklı 23. maddesinin 5. bendinde de; “Tebliğ bir mazbata ile tevsik edilir. Bu mazbatanın:...Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kimsenin adını, soyadını, adresini ve 22. madde gereğince tebellüğe ehil olduğunu, ...ihtiva etmesi lazımdır.” hükmüne yer verilmiştir. Mevcut bu mevzuat karşısında, öncelikle kendisine tebliğ yapılacak şahsın adreste bulunmadığı tespit edilerek mazbataya yazılmalı, daha sonra aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine tebligat yapılmalıdır. Muhatap yerine tebligat yapılan kişinin de tebellüğe ehil olduğunun mazbataya yazılması gerekmektedir. Somut olayda, borçlu adına yapılan ödeme emri tebliğine ilişkin tebliğ mazbatasının incelenmesinde; ödeme emrinin, 31.03.2014 tarihinde; “Aynı konutta oturan ehil kişi dayısı ... imzasına tebliğ edildi.” açıklaması ile Tebligat Kanunu'nun 16. maddesine göre tebliğ edilmek istendiği anlaşılmaktadır. Anılan mevzuat gereği, ödeme emrinin tebliğ memurunca, muhatap borçlunun adreste bulunup bulunmadığı tespit ve tevsik edilmeksizin doğrudan aynı konutta kalan dayısına tebliğ edilmesi usulsüzdür. Tebliğ işleminin usulsüzlüğü iddiasının yasal dayanağı İİK'nun 16. maddesi olup, bu yöndeki şikayetin, aynı maddenin 1.fıkrası uyarınca takipten haberdar olunduğu tarihten itibaren 7 gün içerisinde icra mahkemesine yapılması zorunludur. 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi gereğince, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğ işleminden haberdar olmuş ise geçerli sayılır. Bu durumda, aksine bir belge bulunmadığı sürece, muhatabın beyan ettiği öğrenme tarihi, tebliğ tarihi olarak kabul edilir. O halde mahkemece, borçlunun ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğüne ilişkin şikayetinin kabulü ile tebliğ tarihinin 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, borçlunun öğrenme tarihi olarak beyan ettiği 12.10.2015 tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir….”

[5] Y.14.HD, E. 2015/9474, K. 2017/2216, T. 23.03.2017: “…Somut olayda; dava dilekçesinin, davalılar ..., ..., ... vasisi ... ve ...'nin bilinen en son adreslerine tebliğe çıkarılıp bilinen en son adreslerin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatapların adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresleri, bilinen en son adresleri olarak kabul edilip tebligatların buraya yapılacağı hükmü gözardı edilerek ilk seferde bu davalıların mernis adreslerine Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesine göre yapılan tebligatların usulüne uygun olmadığı, davalılar ... ve ...'na ise dava dilekçesi, aynı konutta birlikte oturan imzasına tebliğ edilmişse de muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmadığı ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmadığının tebligat parçasına şerh edilmediğinden tebligatın usulüne uygun olmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, öncelikle duruşma açılarak şikayetçiye ve karşı tarafa (alacaklıya) anılan konudaki delillerini sunmaları için imkan tanınmalı, borçlu adına tebligat yapılan kızı Zehra'nın tanık olarak dinlenmek suretiyle görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olup olmadığı ve bariz bir surette ehliyetsiz olup olmadığı değerlendirildikten ve Gaziosmanpaşa İcra Ceza Mahkemesi'nin 2007/3459 Esas sayılı dosyasında borçluya tebligat yapılıp yapılmadığı ve şikayetin süresinde olup olmadığı belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken evrak üzerinde eksik inceleme ile ve alacaklı tarafın delilleri toplanmadan yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir….” Ayrıca bkz.; Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 2008/5220 K. 2008/7804 T. 15.04.2008.

[6] Y.22.HD, E. 2015/13836, K. 2016/6763, T. 25.04.2016: “….Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce çıkartılan ihtaratlı tebligatın tebliğ tarihi itibariyle 14 yaşında olan suça sürüklenen çocuğun velisinin kızı ...'ya 03/05/2012 tarihinde tebliğ edilmiş ise de, tebliğ tarihinde yürürlükte olan Tebligat Kanunu’nun 22 ve 23/5. maddeleri gereğince, muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz olup olmadığının tebliğ tutanağına yazılmaması nedeniyle yapılan tebligat işleminin geçersiz olduğu bu haliyle sanığın denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranmış sayılamayacağından hükmün açıklanamayacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi,…”

[7] Y.20.HD, E. 2017/6723, K. 2017/4528, T. 17.05.2017: “…Bilindiği üzere, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 10. maddesinde; aynen, "Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır" denilmiştir. Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa aynı Kanunun 16. maddesi uyarınca, tebliğ aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır. Ayrıca muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır (7201 sayılı Tebligat Kanunu m. 22). Keza 25/01/2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 25. maddesi uyarınca kendisine tebligat yapılacak kişi adresinde bulunmazsa tebliğ, kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır, düzenlemesi karşısında, somut olayda aynı konutta birlikte oturup oturmadığı belirtilmeden ve Kanun hükmüne aykırı olarak sadece "aynı adreste" ibaresi şerh verilerek yeğeni sıfatıyla adı yazılı kişiye tebligat yapıldığı anlaşılmıştır. Bu haliyle davacı ...’ye yapılan tebligat usule aykırıdır…”

[8] Y.2.CD, E. 2014/36971, K. 2017/6428, T. 01.06.2017: “…Yokluğunda hüküm kurulan suça sürüklenen çocuk ...'in aynı konutta oturan kardeşine Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca 09/01/2014 tarihinde tebligat yapılmış ise de, anılan Kanun'un 22. maddesine göre “Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır.”şeklindeki düzenleme ile tebligat yapılan...'in tebligat tarihinde 11 yaşında olduğunun anlaşılması karşısında yapılan tebligat usulsüz olduğundan, suça sürüklenen çocuğun 19/03/2014 havale tarihli temyiz isteminin öğrenme üzerine süresinde olduğu kabul edilerek ve temyiz isteminin reddine dair 20/03/2014 tarihli ek karar kaldırılarak yapılan incelemede;…”

[9] Y.15.HD, E. 2015/1643, K. 2015/5813, T. 17.11.2015: “…7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun yaş ve ehliyet şartı başlıklı 22. maddesi uyarınca muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması gerekmektedir. Ancak muhatap yerine kendisine tebligat yapılan A.Y.'ın görünüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmadığı hususunda tebliğ evrakı üzerinde şerh bulunmadığı gibi alınan nüfus kaydına göre de 18.03.1999 doğumlu olduğu ve tebligat tarihinde 15 yaşında olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle davalı K.. Y..'a usulüne uygun yemin davetiyesi tebliğ edildiği kabul edilemez. Mahkemece davalının tebliğe elverişli adresi nazara alınarak usulüne uygun şekilde yemin davetiyesi tebliği sağlandıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu hususlar göz ardı edilerek davalı K.. Y.. hakkında yemin davetiyesi çıkarılmasına rağmen duruşmaya katılmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Bu nedenle davalının temyiz itirazları yerinde olup kararın davalı K.. Y.. lehine bozulması gerekmiştir….”

[10] Y.2.CD, E. 2014/17947, K. 2014/29695, T. 10.12.2014: “….Elektronik ortamda UYAP-MERNİS’ten alınan nüfus kayıt örneği incelendiğinde tebligatın yapıldığı tarih itibariyle A. K.'nın 17 yaşında olduğu görülmektedir. Ayrıca köy muhtarı tarafından düzenlenen ve komşulardan iki kişinin imzasının da bulunduğu 03.07.2008 tarihli tutanakta A. K.'nın okuma yazma bilmediğinin belirtilmiş olması dikkate alındığında, 7201 sayılı Kanun'un 22. ve 24. maddelerinde belirtilen yöntemlere aykırı olarak A. K.'ya yapılan tebligat işlemi geçersiz olup, 07.05.2008 tarihli hükme yönelik sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede…” Y.7.CD, E. 2014/11258, K. 2014/15392, T. 16.09.2014: “…Tebligat Kanunu'nun 22.maddesine göre "muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır" amir hükmüne aykırı olarak sanık ...'in gıyabında verilen kararın sanığın kayden 17 yaşında olan kızına tebliğ edildiğinden tebliğin usulsüz olduğuna ve öğrenme üzerine temyizin süresinde yapıldığı gözetilerek, mahkemece verilen 09.04.2012 tarih 2011/621-2012/25 E.K. sayılı temyiz isteminin reddine ilişkin ek karar kaldırılarak yapılan incelemede;…”

[11] Y.4.CD, E. 2014/18056, K. 2014/30436, T. 27.10.2014: “…2-7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır” şeklindeki 22. maddesi gereğince, tebligatı alan Y.. E.. B..’un, tebliğ tarihindeki fiziki görünüşünün yaşına uygun olup olmadığı değerlendirilmeden, boşanma davasının tarafları dinlenip, dosya incelenerek yapılan tebligat sonucunda eylemin, kişilerin mağduriyetlerine, kamu zararına yol açıp açmadığı ya da kişilere haksız kazanç sağlayıp sağlamadığı tartışılıp açıklanmadan yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,…”

[12] Y.2.CD, E. 2017/3631, K. 2017/11553, T. 09.11.2017: “….Tebligat Kanunu’nun 22. maddesine göre muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır”şeklindeki yasal düzenlemeye aykırı biçimde usulsüz şekilde aynı konutta oturmadığı tespit edilen sanığın görünüşüne göre 15 yaşını bitirmiş yeğenine yapılan tebligatın usulsüz olduğu, sanığın öğrenme üzerine hükmü süresinde temyiz ettiği kabul edilerek ve 19.12.2013 tarih 2012/799-2013/626 E-K sayılı ek karar kaldırılarak yapılan temyiz incelemesinde;….”

[13] Y.9.HD, E. 2008/34017, K. 2009/14967, T. 01.06.2009.

[14] Emsal karar için bkz.; Y.9.HD, E. 2008/34017, K. 2009/14967, T. 01.06.2009.

[15] Kanuni temsilcisi bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligat usulü de Tebligat Kanunu'nun 11/2. maddesinde açıklanmıştır. Emsal karar için bkz.; Y.6.HD, E. 2013/16144, K. 2014/358, T. 16.01.2014: “…4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 14. maddesinde, ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetlerinin bulunmadığı belirtmiştir. Kısıtlıyı vesayet dairelerinin yekilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasisi temsil eder….”

[16] Y.3.HD, E. 2018/7742, K. 2019/46, T. 14.01.2019: “….2-) Fiil ehliyeti yokluğu; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele fiil ehliyetinin nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kuruluşu olan Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da zorunlu kılmaktadır…” Y.3.HD, E. 2017/5651, K. 2019/541, T. 24.01.2019: “…1- Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun” fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9.maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10.maddesinde de, fil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek” ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “eylem ve işlev ehliyeti olarakda tarif edilerek aynı yasanın 13.maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır…”