TBK MADDE 19 UYARINCA TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI

Abone Ol

TBK Madde 19 hükmü; ‘’Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.

Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.’’ Hükmünü haizdir. Bu madde metni uyarınca, alacağına kavuşma noktasında güçlük çeken ve borçlunun birtakım muvazaalı işlemler içinde bulunmuş olduğunu iddia eden alacaklı, iptal davası açma hakkına sahiptir. Esasen TBK Madde 19 hükmüne dayanılarak açılan tasarrufun iptali davaları uygulamada çok yeni olmakla birlikte genel olarak açılan iptal davalarından farklılık göstermekte ve karışıklıklara sebebiyet vermektedir.

Tasarrufun iptali davası deyince akla ilk gelen, İcra ve İflas Kanunu’nun 277. ve devamı maddeleri gereğince açılacak olan davalardır. Bu davalar, İİK’nın  277 ile 284. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. 277. Madde incelendiğinde, davayı açabilecek kişiler kanunda açıkça sayılmıştır. Bunlar; elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan alacaklılar ve İflas idaresi yahut 245. maddede ve 255. maddenin 3. fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileridir. Görüldüğü üzere davayı herhangi bir üçüncü kişinin açması madde hükümleri uyarınca mümkün değildir. Ayrıca gene ilgili maddeler incelendiğinde davanın sıkı şartlara bağlandığı açıkça anlaşılmaktadır. Mesela 284. Madde uyarınca, muvazaalı olduğu iddia edilen tasarruf tarihinin üzerinden 5 yıl geçmesiyle birlikte davacının dava açma hakkı da sona erer. İşte tam da bu hak düşürücü süre hükmünden mütevellit, birçok muvazaa olgusunda İİK Madde 277 salt olarak dayanak gösterilmek suretiyle, tasarrufun iptali davası açma yoluna gidilememekte, TBK Madde 19 hükümleri gereği iptal davası açma yoluna gidilmektedir.

Aslına bakacak olursak, TBK Madde 19 gereğince açılan iptal davaları ‘’istisnai’’ davalardır. Bunun sebebi ise diğer iptal davalarından farklı olarak bu davalarda, İİK Madde 277 ve devamındaki düzenlemeler kıyasen uygulanmakta ve ortada bir alacak borç ilişkisi bulunmaktadır.

Biraz daha somutlaştırmak gerekirse, alacaklı; alacağına kavuşamıyor ve kavuşamamasının sebebi de borçlunun yapmış olduğu muvazaalı işlem ise ilk olarak, şartları mevcutsa İİK 277 vd. maddeler uyarınca tasarrufun iptali davası yoluna gitmelidir. Eğer ki İİK 277 vd. maddeler uyarınca iptal davası açmanın koşulları yoksa veya kaybolmuşsa, örneğin, hak düşürücü süre olan 5 yıllık süre geçmişse işte o zaman TBK Madde 19 uyarınca tasarrufun iptali davası açma yoluna gitmelidir.

Alacaklının, tasarrufun iptali yoluna gidebilmesi için, borçlunun bir muvazaalı işlemini tespit etmesi ön şarttır. Bu tespit UYAP sistemi üzerinde mevcut olan sorgulama metotlarıyla maalesef ki yapılamamakta, alacaklının daha detaylı araştırmalara girmesi zaruri olmaktadır. Borçluya ait pasif tapu bilgilerini UYAP üzerinden görüntüleme imkanını bulunmamaktadır. Bu sebeple, alacaklının, borçlunun pasif mal varlığını tespit etmesi için, harici olarak tapu müdürlüklerine gidip sorgulama yapması gerekmektedir. Bu sorgulama neticesinde, alacaklı, borcun doğum tarihinden sonra yapılan bir muvazaalı devir işlemi tespit ederse iptal davası yoluna gidebilecektir.

Tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için, borçlunun, borcu karşılamaya yeter mal varlığının mevcut olmaması ve durumun alacaklı tarafından tespit edilmesi gerekmektedir. Bu durumun tespiti İİK uyarınca kesin veya geçici aciz vesikasının alınmasıyla mümkün olabilmektedir. İİK 277 vd. maddeler uyarınca açılacak tasarrufun iptali davalarında, mahkeme, mutlak surette kesin veya geçici aciz vesikasının varlığı şartını aramaktadır. Lakin yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca, bu aciz vesikası, dava kesinleşene dek sunulabilmektedir. Yani yerel mahkemenin, aciz vesikası yok diye ret kararı vermesi mümkün değildir. Aciz vesikası istinaf hatta yargıtay aşamasında bile, alacaklı tarafından dava dosyasına ibraz edilebilmektedir. Nitekim, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2884/3093 sayılı, 2009 tarihli kararı da bu yöndedir. Geçici veya kesin aciz vesikasının ibrazı hususu uygulamada biraz daha kolaydır. Borçlunun icra dosyasını zaten hakim resen incelemekle mükelleftir ve borçlunun, borcu karşılamaya yeter mal varlığı olmadığının tespiti hakimce de yapılabilmektedir. Buna ek olarak, borçlunun adresinde yapılacak bir menkul haczin tutanağında ‘’hacze kabil mal yoktur’’ veya ‘’borcu karşılamaya yeter mal yoktur’’ ibaresinin mevcut olması ve tutanağın dava dosyasına sunulması, kesin veya geçici aciz vesikası şartını sağlamaya yeterlidir. Nitekim uygulamada da çoğunlukla bu menkul haciz tutanakları dosyaya ibraz edilmektedir.

İİK 277 vd. maddeleri uyarınca açılacak tasarrufun iptali davalarında, dava esas değeri, muvazaalı devredildiği iddia edilen malın devir bedeli veya icra takibindeki ‘’takipteki kesinleşen miktardır’’. Bu iki bedelden hangisi düşük ise dava esas değeri o olacaktır. Lakin bu iki bedeli de öğrenme imkanı yoksa, dava harcı sonradan tamamlanabilecek bir husus olduğundan, davayı, fazlaya ilişkin hakları saklı tutmak kaydıyla 100 TL, 1.000 TL veya 10.000 TL gibi bedeller üzerinden de açmak mümkündür. Harç belirsizliği bakımından davanın reddedilmesi hukuken mümkün değildir. Hakim, Harçlar Kanunu ve sair yasal mevzuat uyarınca, harcı tamamlamak üzere davacıya süre vermekle mükelleftir. Uygulamada harç tamamlama aşaması, bilirkişi raporlarının dosyaya girmesiyle olmaktadır. Harca esas değer olarak, mahkemeler, genellikle, malın, muvazaalı devir tarihindeki bedelini esas almaktadır.

İİK 277 vd. maddeler uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davalarında, muvazaalı devrin iptali ile muvazaalı devredilen malın, icra dosyasındaki alacak ve ferileriyle sınırlı olmak kaydıyla, cebri icra ile satışı mahkemeden istenmelidir. Davanın kabulü halinde mahkeme davanın kabulü ve devri yapılan malın, cebri icra yolu ile satışı kararı verecektir.

Tüm tasarrufun iptali davalarında, malı muvazaalı şekilde devralan 3. Şahısların tamamı davalı durumundadır. İİK 277 vd. maddeler gereğince açılacak olan iptal davalarında, malı devralan kişiler ile borçlu arasında bir akrabalık veya arkadaşlık olması hususundan çok, satışın borçtan kurtulma amacıyla yapılan muvazaalı bir satış olup olmadığı irdelenir.

Özetlemek gerekirse İİK 277 vd. maddeler gereğince açılacak olan tasarrufun iptali davalarının şartları şunlardır;

Borçlu, borçtan kurtulmaya yönelik, borcun doğum tarihinden sonra muvazaalı bir devir işlemi yapmalıdır, bu devir işlemi taşınır veya taşınmaz her türlü malın devrini kapsamaktadır. Borcun doğum tarihi olarak da kambiyo senedinin düzenlenme tarihi veya banka alacağı mevcutsa, kredi sözleşmesinin imzalandığı tarih gibi borç ilişkisinin taraflar arasında tesis edildiği tarihler kabul edilmektedir. İkinci olarak, muvazaalı devir tarihinin üzerinden 5 yıllık süre geçmemiş olmalıdır. Üçüncüsü, borçlunun, borcu karşılamaya yeter malvarlığı olmamalı ve bu durumun geçici veya kesin aciz vesikasıyla ispatlanmış olması gerekmektedir. Bu şartlar mevcutsa, borçlunun veya zorunlu dava arkadaşlığı hasebiyle herhangi bir davalının bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde İİK 277 vd. maddeleri uyarınca tasarrufun iptali davası açılabilecektir. Uygulamada en çok karıştırılan hususlardan birisi de yetkili mahkemenin belirlenmesi hususudur. Tasarrufun iptali davaları, devredilen malın (taşınır veya taşınmaz) bulunduğu veya devredildiği yer mahkemesinde değil davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılmalıdır.

Eğer ki İİK 277 vd. maddeler uyarınca dava açabilme şartları ortada yoksa ve alacaklı, muvazaalı, TBK Madde 19 uyarınca, yani genel muvazaa maddeleri gereğince muvazaalı bir işlem olduğunu düşünüyorsa; TBK Madde 19 hükmü doğrultusunda tasarrufun iptali davası açma yoluna gidebilecektir. Örneğin, devir işleminin üzerinden 10 yıl geçmiş, borçlu da taşınmazını, borcun doğum tarihinden sonra kardeşine, ederinin çok altında bir bedelle devretmiş olsun. Kanun koyucu, ortada olan bu apaçık muvazaalı işlemin de iptalini TBK Madde 19 hükümleri uyarınca mümkün kılmaktadır. Lakin unutulamamalıdır ki TBK Madde 19 uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davalarında ispat, İİK Madde 277 vd. maddeleri uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davalarına kıyasla daha zordur. Davacının yani alacaklının, bu davalarda genel muvazaayı ispatlama zorunluluğu bulunmaktadır.

TBK Madde 19 uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davaları da gene İİK 277 vd. maddelere göre açılanlarda olduğu gibi davalının bulunduğu yer asliye hukuk mahkemelerinden açılır. Lakin İİK 277 vd. maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davaları basit yargılama usulüne tabi iken TBK Madde 19 uyarınca açılacak tasarrufun iptali davaları yazılı yargılama usulüne tabidir. TBK Madde 19 uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davalarında herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre mevcut olmadığı gibi, davacının yani alacaklının kesin veya geçici aciz vesikası sunma zorunluluğu da bulunmamaktadır. Çünkü bu davalar genel bir muvazaaya dayanır ve bu muvazaalı işlemin iptali taleplidir.

TBK Madde 19 uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davalarında da dava esas değeri, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla sonradan belirli hale getirilebilecektir. Mahkemenin harç belirsizliği açısından davayı reddetme gibi bir yetkisi bulunmamaktadır.

TBK Madde 19 uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davaları, yukarıda da bahsettiğimiz gibi istisnai davalardır. Bu davaları istisnai yapan özellik ise bir alacağın olması, borçlunun, borçtan muvazaalı olarak kurtulma saiki ile hareket etmesi lakin bu eylemlerini genel muvazaa tanımına uygun şekilde yapmış olmasıdır. Bu özelliği sebebiyle TBK Madde 19 uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davalarında, İİK 277 vd. maddelerin kıyasen uygulanması talep edilmelidir. Bu davalarda da İİK Madde 283/1 uyarınca, muvazaalı devredilen mal üzerinde cebri icra ve satış yetkisi istenmelidir. Mahkeme davanın kabulü halinde, İİK Madde 283/1 uyarınca, davacıya, davaya konu mal üzerinde, alacak ve ferileriyle sınırlı kalmak kaydıyla cebri icra ve satış yetkisi verecektir. Bu sebeple TBK Madde 19’a dayanan tasarrufun iptali dava dilekçemizin konu kısmına; ‘’TBK Madde 19 ve İİK 277 vd. Maddeler uyarınca tasarrufun iptali davasıdır.’’ İbaresini yazmamız gerekmektedir ve mutlak surette TBK Madde 19 uyarınca muvazaanın söz konusu olduğuna değinmeli, davaya konu işlemin TBK Madde 19 uyarınca iptalini, davaya konu mal veya mallar üzerinde İİK Madde 283/1 uyarınca cebri icra ve satış yetkisi verilmesini istemeliyiz. Uygulamada dava dilekçelerinin, mahkemelerce, davacıya açıklattırıldığı, davaların hak düşürücü süreler veya dava şartı yokluğundan reddedildiği görülmektedir. Bilhassa TBK Madde 19 uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarının, basit yargılama usulü ile görüldüğü ve bu davalarda da geçici veya kesin aciz vesikası istendiği gözlemlenmektedir. Bu uygulamalar tamamen yanlıştır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, bir dava dilekçesinde TBK Madde 19’a değiniliyor ve tasarrufa konu işlemin TBK Madde 19 uyarınca iptale tabi olduğundan bahsedilip, iptali isteniyorsa; o dava, TBK Madde 19 uyarınca açılmış tasarrufun iptali davasıdır; sadece İİK 277 vd. maddelerin (bilhassa İİK Madde 283/1) kıyasen uygulanması talep edilmektedir.

Sonuç olarak tasarrufun iptali davası açmayı düşünüyorsanız ve İİK 277 vd. maddeler uyarınca açma şartlarınız mevcut değilse, TBK Madde 19 hükümlerini değerlendirmeniz sizi amaca ulaştırabilecektir. TBK Madde 19 uyarınca açılacak olan bir tasarrufun iptali davasıyla 30 yıl, 40 yıl öncenin bile muvazaaya konu işlemlerini iptal ettirebilmeniz mümkün olabilecektir.