Adli para cezasının ödenmemesi ve yerine tatbik edilen kamuya yararlı işte çalışmanın da gerçekleşmemesi durumunda gündeme gelen veya icra ceza mahkemelerince verilen tazyik, yani zorlama hapsi (adli para cezasının ödenmesi için) cezasının infazı sırasında hükümlü ceza infaz kurumundan firar ettiğinde (kaçtığında), “suçta ve cezada kanunilik” prensibi uyarınca Türk Ceza Kanunu m.292/1’de tanımlanan hükümlünün kaçması suçu gerçekleşir mi?
Esasen kesinleşmiş adli para cezası bir hükümdür ve bu cezaya mahkum olan kişi de “hükümlü” olarak kabul edilir. TCK m.52 ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Adli para cezasının infazı” başlıklı 109. maddesinde özellikle bu maddenin 8. fıkrasında tatbik edilen hapis cezasını ise; klasik bir hükme bağlı hapis cezasının infazı olarak değil, kişinin ödemediği para cezasını ödemeye zorlanması için tatbik edilen tazyik hapsi olarak görmekteyiz, ancak bunun adli para cezası hükmünün infazı olacağından bahisle kişinin “hükümlü” statüsünün olacağı ileri sürülebilir, aynı düşünce icra ceza mahkemelerince verilen tazyik hapisleri için de geçerlidir, orada da mahkeme bir yükümlülüğün kişi tarafından yerine getirilmesi amacıyla tazyik hapsini tatbik etmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme” başlıklı 60. maddesi uyarınca, kaçınılan yükümlülük yerine getirilinceye kadar tatbik edilecek azami üç aylık disiplin hapsi de bizce tazyik hapsi olarak kabul edilmedir.
TCK m.292/1’e göre; “Tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”.
Hükmün gerekçesine bakıldığında; “Madde, kanun dairesinde gözaltına alındıktan veya tutuklandıktan sonra kaçan kimseleri cezalandırmaktadır. Kanunen gözaltına alındıktan sonra kaçan kimseler de maddenin kapsamına alınmış, böylece, örneğin, karakol nezarethanesinden kaçan kimse hakkında da maddenin uygulanması sağlanmıştır.” açıklamasına yer verildiği, hükümde geçen “gözaltına alınma” ve “tutukluluk” kavramları anlaşılmakla birlikte, “ceza infaz kurumundan kaçma” kapsamına neyin girip girmeyeceği konusunda bir kısıtlamanın yapılmadığı, esas itibariyle kaçan kişinin bulunduğu yer dikkate alınarak, TCK m.292/1’de suçun tanımlandığı, failin sıfatına yer verilmediği, ancak hükmün gerekçesinde failin sıfatından bahsedildiği, “gözaltına alınan” ve “tutuklanan” sıfatlarının kullanıldığı, bu defa bulunulan yerin değil failin sıfatının esas alındığı, fakat açıklamada “hükümlü” veya “mahkum” kavramının da kullanılmadığı, bu nedenle Kanun hükmünün lafzının esas alınması gerektiği, gerekçenin Kanunun açık lafzının önüne geçemeyeceği, her ne kadar kanun koyucunun amacının anlaşılması gerektiği fikri ileri sürülse bile burada yapılacak yorumun da “Suçta ve cezada kanunilik” ilkesi başlıklı TCK m.2/3’e aykırı olamayacağı, bu hükümde suç ve ceza içeren normların kıyasa ve kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlamaya tabi tutulamayacağının belirtildiği, sonuç olarak kanun koyucunun amacının “hükümlü” veya “mahkum” sıfatını alanların kaçmasının firar suçunu oluşturacağına yönelik olduğu kabul edilse bile, bu tür bir kabulün “kanunilik” prensibine aykırı olacağı, bununla birlikte gerekçede yer almasa bile TCK m.292/1’in son kısmında “tutuklu” ve “hükümlü” ibarelerinin kullanıldığı, bu defa da “gözaltına alınan” ibaresine yer verilmediği, 1. fıkranın bir bütün halinde düşünüldüğü durumda tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçan tutuklu veya hükümlü denildiğinden, kanaatimizce failin firar sırasında usule uygun tutuklanması (Ceza Muhakemesi Kanunu m.100 ve 101 gereğince) veya hakkında kesinleşmiş hapis cezası kararının olması gerektiği, bu kapsama henüz tutuklanmadan önce gözaltına alınan kişinin girmeyeceği, gözetim altında bulunan, örneğin bir yerden bir yere nakledilen veya bir duruşma, sorgu veya ifade için adliyede bulunduğu sırada gözetimi altında olduğu görevlilerin elinden kaçan tutuklu veya hükümlünün TCK m.292/1’in kapsamına gireceği, ancak yakalanan veya gözaltında olup da henüz tutuklanmamış kişinin bu hüküm kapsamında ele alınamayacağı, bununla birlikte tutuklu veya hükümlü olup da firar eden ve sonra yakalanıp da görevlilerin kontrolü altında bulunan ve bu sırada kaçan failin ise TCK m.292/1’e göre cezalandırılabileceği, tüm bu açıklamalar ışığında TCK m.292’de tanımlanan suçun oluşabilmesi için failin o an açık veya kapalı ceza infaz kurumlarından birisinde olmasının fark etmeyeceği, bu hususun maddenin 5. fıkrasından anlaşıldığı, hatta izinli olup da açık ceza infaz kurumuna dönmeyen kişinin de yine TCK m.292’ye göre kurumdan firar etmiş hükümlü sayılacağı, ancak kısa süreli hapis cezasının özel infaz şekillerinin gereklerine uyulmaması halinde firardan cezalandırılma yoluna gidilemeyeceği, bu suçu düzenleyen 292. maddenin 6. fıkrasının 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 33. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı, tüm bu açıklamalar ışığında hapsen tazyik edilen, yani hakkında zorlama hapsi kararı verilen kişinin bulunduğu açık ceza infaz kurumundan firar etmesinin TCK m.292 kapsamına girip girmeyeceği konusunun incelenmesi gerektiği, TCK m.292/1’in ilk kısmının bu tür bir fiili de suç saydığı, ancak hükmün devamında yer alan “hükümlü” kavramı nedeniyle bu kavramın açıklanmaya, CMK m.223 kapsamında hüküm sayılıp sayılamayacağına, kişinin de hükümlü kabul edilip edilemeyeceğine, neticede TCK m.292’nin bu kişi hakkında tatbik edilip edilemeyeceğine karar verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
TCK m.292/1’in lafzına göre; firar suçunun oluşması için failin tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçması yeterli iken, hükmün devamında kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında ceza verileceği belirtilerek, bir sıfatlandırmanın ve daraltmanın yapıldığı, böylece “Tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlinin elinden kaçan kişi hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” yerine bilerek veya bilmeyerek “kaçan tutuklu veya hükümlü” ibaresini ekleyen kanun koyucu, bizce TCK m.2 kapsamında fail olabilecek kişi yönünden bir daraltma yaptığından, tutuklu veya hükümlü olmayan kişinin firar suçunu işleyebilmesi mümkün değildir.
Tutuklunun kim olduğu, hakkında yakalama kararı verilip de henüz tutuklanmayan kişinin TCK m.292/1 kapsamında değerlendirilemeyeceği, konu ile ilgili CMK m.90, 91, 98, 100 ve 101 incelendiğinde anlaşılacaktır. Burada sorun “hükümlü” kavramından ne anlaşılması gerektiğinden çıkabilir. Konu ile ilgili Yargıtay 8. Ceza Dairesi yakın zamanda verdiği bir kararında; “hükümlü” kavramından ne anlaşılması gerektiği ve CMK m.223’e ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümlerine göre kimlere “hükümlü” denebileceği tartışmasına girmeden, tartışmayı tazyik hapsine mahkum olanlar açısından incelemiş ve aşağıda yer alan kararı vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 19.06.2017 gün, 2017/9210 E. ve 2017/7691 K. sayılı kararında; “Hükümlü veya tutuklunun kaçması suçunun oluşabilmesi için, hakkında tutuklama veya kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunan kişinin, tutukevinden, ceza infaz kurumundan ya da gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçması gerektiği; somut olayda, sanık ... hakkında, … İcra Ceza Mahkemesi’nce üç aya kadar tazyik hapsi cezası verildiği ve tazyik hapsi cezasını infaz etmekte olan sanığın infaz kurumundan firar etmesi şeklinde gerçekleşen eylemi nedeni ile TCK’nın 292/1. maddesinde düzenlenen suçun yasal unsurlarının oluşmayacağı gözetilmeden sanığın beraatı yerine yazılı şekilde hüküm kurulması” bozma nedeni sayılmıştır.
Daire kararında; somut bir gerekçe ortaya koyulmadan, icra ceza mahkemesi tarafından üç ay tazyik hapsi cezası verildiği ve ceza infaz kurumundan firar etmekle suçlanan sanığın bu fiilinin TCK m.292/1’de düzenlenen suçun yasal unsurlarını oluşturmadığının ifade edildiği görülmektedir.
Bu halde “hükümlü” kimdir? Çünkü TCK m.292/1’in ilk kısmına göre ceza infaz kurumunda ceza çekmek için kalan kişinin sıfatı önemli değildir. Neticede tazyik hapsi de bir cezadır ve Daire kararında “tazyik hapsi cezası” ibaresine yer verildiği görülmektedir. Bu durumda sorun, ilk fıkranın son kısmında kime “hükümlü” deneceğinden çıkmaktadır. Bu soruya cevap bulunduğunda, TCK m.292/1’in tazyik hapsi verilen kişinin ceza infaz kurumundan kaçması durumunda cezalandırılıp cezalandırılamayacağı anlaşılacaktır. Konu ile ilgili “Tanımlar” başlıklı CMK m.2’de açıklama olmadığı ve hükümlünün tanımlanmadığı, esas itibariyle bu konunun İnfaz Hukuku ile ilgili olduğu görülmektedir.
Tazyik hapsi cezasının infazı dahil tüm hapis cezaları, 5275 sayılı Kanun ile bu Kanuna uygun çıkarılan Yönetmeliğe tabi tutulurlar. Bu açıdan ilk bakışta, tazyik hapsi cezasından ceza infaz kurumuna koyulan kişilerin “hükümlü” olarak kabulü gerekir. Kanunda hükümlünün kim olduğu konusunda özel bir tanımlamaya yer verilmemiştir. Kanunun 4. maddesinde mahkumiyet hükümlerinin kesinleşmesi bir infaz şartı olarak aranmış ve 6. maddesinde kesinleşen cezanın infazına tabi olan kişinin “hükümlü” olarak kabul edileceği belirtilerek, hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkelere yer verilmiştir. Yazı konumuzla ilgili bir diğer hüküm ise “Açık ceza infaz kurumları” başlıklı 14. maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre açık ceza infaz kurumları; firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik açısından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlar olup, hükümlülerin açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarına ilişkin usul ve esasların ilgili Yönetmelikte gösterileceği, kimlerin doğrudan doğruya açık ceza infaz kurumuna geçeceği ve hangi hallerde hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna infaz hakiminin onayı ile geri gönderilmesine karar verilebileceği açıklanmıştır. Bu maddeye göre Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin “Doğrudan açık kuruma alınacak hükümlüler” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasının (c) ve (ç) bentlerinde; adli para cezası hapis cezasına çevrilenler ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu gereğince tazyik hapsine tabi tutulanların cezalarının doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine getirileceği belirtilmekle, esasında tazyik hapsine tabi tutulanların “hükümlü” sayıldıkları ortaya koyulmuştur. Hatta Yönetmeliğin “Açık kuruma ayrılamayacak hükümlüler” başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu uyarınca verilen hapsen tazyik veya tazyik hapisleri dışında diğer kanunlarda düzenlenen, tazyik, disiplin veya zorlama hapislerinin tümünün kapalı kurumlarda infaz edileceğine dair hükme yer verilerek, diğer tazyik ve disiplin hapislerinden mahkum olanların “hükümlü” olduğuna vurgu yapıldığı görülmektedir. Ayrıca, 5275 sayılı Kanunun “Hükümlünün istemiyle infazın ertelenmesi” başlıklı 17. maddesinin 6. fıkrasının (c) bendinde disiplin veya tazyik hapsine mahkum olanların infaz ertelemesinden yararlanamayacağı ifade edilmekle, bu kişilerin “hükümlü” olarak görüldükleri, İnfaz Kanunu’nda bu sıfatı ve TCK m.292’nin tatbikini engelleyen bir hükmün bulunmadığı açıktır. İnfaz Kanunu’nda TCK m.292’nin geçtiği iki madde vardır ki, bunlardan birisi izinden dönmeme veya geç dönme ve diğeri de denetimli serbestlik tedbiri kapsamında öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde TCK m.292’nin uygulanacağına ilişkin olup, tazyik hapsi ile ceza infaz kurumunda bulunup da kaçan kişiye TCK m.292 uyarınca ceza tatbik edilmeyeceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır.
Kanaatimizce; tazyik, disiplin ve diğer zorlama hapis cezalarına mahkum olup da açık ceza infaz kurumunda bulunanların, bulundukları ceza infaz kurumundan kaçmaları veya kaçmaya teşebbüs etmeleri durumunda, “hükümlü” sıfatını taşımaları nedeniyle TCK m.292’nin tatbiki yoluna gidilebilecektir. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin yukarıda yer verilen kararına katılmadığımızı ve tazyik hapsinden mahkum olup da ceza infaz kurumunda bulunan bir hükümlünün kaçması halinde TCK m.292’ye göre cezalandırılması gerektiğini belirtmek isteriz.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)