Tazminat Davalarında İkame Araç Bedelinin Tazmini: Yargıtay Kararları ve TBK Madde 50 Kapsamında Hukuki Değerlendirme

Abone Ol

Trafik kazaları sonucu meydana gelen araç hasarları, genellikle tazminat davalarının karmaşık ve çekişmeli bir parçasını oluşturur. Bu tür davalarda, mağdurların zararlarının tazmini talebiyle mahkemelere başvurdukları sıkça görülür. Zarar tazminatı talepleri arasında, hasarlı aracın tamir sürecinde kullanılamaması nedeniyle ikame araç bedelinin tazmini de önemli bir yer tutar.

Türk hukuk sisteminde, trafik kazaları sonucu meydana gelen maddi zararların tazmini genellikle Türk Borçlar Kanunu'nun ilgili hükümleri çerçevesinde şekillenir. Ancak, pratikte farklı yargı kararları ve yorumlarla karşılaşılabilir. Bu nedenle, Yargıtay'ın tazminat davalarına ilişkin verdiği kararlar, hukuki açıdan büyük önem taşır. İnceleyeceğimiz  Yargıtay kararları, ikame araç bedelinin tazmini için aracın kiralanmış olmasının bir zorunluluk olmadığına dair açık bir hüküm içermektedir. Kararlarda, trafik kazası sonucu hasar gören araç sahibinin, aracının tamir sürecinde kullanamaması nedeniyle ikame araç bedelinin tazmini talebinin haklılık arz ettiği belirtilmektedir. Özellikle, mahkemelerce belirlenen makul tamir süresi dikkate alınarak, araç sahibinin ikame araç bedelinin tazminini  2. Bir araç kiralanmaksızın  kabul edilmiştir.

Aşağıda inceleyeceğimiz ilamının  önemi, trafik kazaları sonucu hasar gören araç sahipleri için büyük bir öneme sahiptir. Çünkü bu karar sayesinde, araç sahipleri araçlarını tamir sürecinde kiralamış olmasalar dahi, araç mahrumiyet bedelinin tazmini talebinde bulunabileceklerdir. Bu durum, mağduriyetin giderilmesi ve hakkaniyetin sağlanması açısından son derece önemlidir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 03.10.2019 tarihli ve 2016/16080 E., 2019/8929 K. sayılı kararı;

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davalı ... idaresindeki aracın davacıya ait araca çarpması sonucu araçta hasar ve değer kaybı oluştuğunu ayrıca aracın kaza nedeniyle uzun süre çalışamadığı için de zararları oluştuğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir. Davalı ... vekili, davalının aracını muayene ve sigorta işlemlerinin yapılması için sigorta yetkilisi olan şahıslara verdiğini rızası ve bilgisi dışında bu şahıslar tarafından aracının kazaya karışan ... isimli şahsa verildiğini bu nedenle kazayla ilgili herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre;1-Davacının davasının kısmen kabulü ile, 8.540,00 TL maddi tazminatın davalı ...'dan alınarak davacı tarafa kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte verilmesine, Diğer davalı ... açısından ise davalının aracını sigorta ve muayene işlemleri nedeniyle dava dışı kişilere bıraktığı KTK 104. Maddesi uyarınca olayda işleten sıfatına sahip olmadığı gerekçesi ile açılan davanın reddine, dair verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

Davalı ... vekili, davalının aracını muayene ve sigorta işlemlerinin yapılması amacıyla sigortacılık işi yapan ... Sigorta adlı iş yerinin yetkilileri dava dışı ... ve ... isimli kişilere teslim ettiğini davalının rızası hilafına ve bilgisi dışında aracın üçüncü kişi tarafından kullanıldığı sırada kazanın gerçekleştiğini belirterek davalının araç işleteni sıfatı bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece savunma kabul edilerek KTK 104. Madde uyarınca dava konusu olayda davalının işleten sıfatının bulunmadığı kanaati ile davalı yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.

İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK'nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay'ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.

Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay'ın uygulamalarında işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.

Diğer yandan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 104. maddesi gereğince, motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunan kişiler, bu tür araçların gözetim, onarım, bakım, alım-satım, araçta değişiklik yapılması amacı ile veya benzeri amaçla kendisine bırakıldığı durumlarda, aracın fiili hakimiyetlerinde bulunduğu zamanda sebep olduğu zararlardan dolayı işleten gibi sorumludur. Somut olayda; davalı ... tarafından aracın sigorta işlemleri ile iştigal eden kişilere bırakıldığı anlaşılmaktadır. Aracın sigorta işlemleri için sigorta işi ile iştigal eden şahıslara bırakılması gerekmediği gibi bu işlem 104. Maddede sayılan hallere de girmemekte, kanunun kapsadığı kapsam dışında kalmaktadır. O halde davalı araç maliki ...'ın da hükmedilen tazminattan sorumlu tutulması gerekirken yazılı gerekçe ile davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. 3-Davacının ikame araç bedeli talebi hakkında hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı tarafından araç kiraladığına dair belge veya ödeme belgeleri sunulmaması nedeni ile hesaplama yapılmamış mahkemece de bu hesap raporu doğrultusunda yapılan hesap hükme esas alınarak karar verilmiştir. Bu süre ile ilgili araç kiralandığına dair belge sunulmasa da B.K.42 maddesi (50.md) uyarınca hakim zararı belirleyebilir. Bu durumda mahkemece, davacı aracında oluşan hasarın niteliğine göre makul tamir süresinin belirlenmesi ihtiyaçları için aracı kullanamamaktan doğan, bu süre içinde davacının (ikame araç) ödemesi gereken bedelin ne

olacağı konularında ayrıntılı, gerekçeli, denetlenebilir rapor almak suretiyle davacının mahrumiyet bedeli talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde eksik inceleme ile karar verilmesi isabetli değildir. 4-Bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin vekalet ücreti ve yargılama giderine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 03/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 29.09.2022 tarihli ve 2021/26777 E., 2022/11236 K. sayılı kararı ilamında ;

Davacı vekili, davacıya ait araca, davalıların maliki ve sürücüsü oldukları aracın çarpması sonucunda araçta hasar meydana geldiğini belirterek, araçta meydana gelen maddi hasar, araç değer kaybı ve araç mahrumiyet bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Denizli 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/06/2020 tarih, 2019/98 Esas, 2020/113 Karar sayılı ilamında; toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulü ile 5.270,00-TL hasar bedeli alacağının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, ikame araç kiralandığına dair belge sunulamadığı ve aracın önceden hasarı bulunduğu gerekçesiyle değer kaybı ile araç mahrumiyeti bedeli talebinin reddine karar verilmiş, hükmün Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından HMK’nın 363. maddesi gereğince kanun yararına bozulması talep edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve değer kaybı talebi yönünden verilen hükmün usul ve yasaya uygun olmasına göre Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü'nün aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yerinde görülmeyen sair, kanun yararına temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, meydana gelen kazada davacıya ait aracın hasarlandığını, aracın onarım süresince aracından mahrum kaldığını açıklayıp diğer taleplerinin yanında araç mahrumiyet bedelinin de tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Kural olarak haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında gerçek zarar ilkesi geçerlidir. Zarar gören ancak haksız fiil sebebiyle uğradığı gerçek zararını haksız fiil sorumlularından isteyebilir. Olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 50'nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı tarafından araç kiraladığına dair belge veya ödeme belgeleri sunulmasa da hakim zararı belirleyebilir. Bu durumda mahkemece, davacı aracında oluşan hasarın niteliğine göre makul tamir süresinin belirlenmesi, ihtiyaçları için aracı kullanamamaktan doğan ve bu süre içinde davacının (ikame araç) ödemesi gereken bedelin ne olacağı konularında alınan bilirkişi raporuna göre davacının araç mahrumiyet bedeli talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davacının bu talebini objektif kriter ve delillerle ispatlayamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü'nün kanun yararına temyiz itirazlarının reddine, (2) nota bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün kanun yararına temyiz itirazlarının, kabulüyle 6100 sayılı HMK’nın 363. maddesi uyarınca hükmün, hukuki sonuçlarına etkili olmamak kaydı ile KANUN YARARINA BOZULMASINA, bozma kararının bîr örneğinin Resmî. Gazete'de yayınlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesine 29/09/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yukarıda Yargıtayın fikir birliği içerisinde olduğu iki kararda da 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50 .Maddesi temel alınmıştır.

Madde Metni

“Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.”

Türk Borçlar Kanunu'nun 50. maddesi, bu tür durumlarda zarar görenin haklarını korumayı amaçlamaktadır. İncelenen Yargıtay kararlarında da, bir tazminat davasının incelenmesine ilişkin önemli bir referans noktası sunmaktadır. Davacı, aracına davalıların aracının çarpması sonucu hasar meydana geldiğini belirterek, maddi hasar, araç değer kaybı ve araç mahrumiyet bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar vermiş ve hasar bedelinin tahsiline hükmetmiştir. Ancak, ikame araç kiralandığına dair belge sunulmadığı ve aracın önceden hasarlı olduğu gerekçesiyle değer kaybı ve araç mahrumiyeti bedeli taleplerini reddetmiştir.

Bu noktada, Türk Borçlar Kanunu'nun 50. maddesi devreye girmektedir. Söz konusu madde, zarar görenin haksız fiil sebebiyle uğradığı gerçek zararın tazmin edilmesini sağlar. Olay tarihinde yürürlükte olan bu maddeye göre, davacı tarafından aracın kiralandığına dair belge veya ödeme belgeleri sunulmasa dahi, mahkeme zararı belirleyebilir. Bu çerçevede, mahkeme, davacının araç mahrumiyet bedelini tazmini talebini objektif kriterler ve delillerle ispatlayamadığı gerekçesiyle reddetmiştir.

Ancak, Yargıtay kararları incelendiğinde, mahkemenin bu değerlendirmesinin hatalı olduğu ve Türk Borçlar Kanunu'nun 50. maddesine uygun düşmediği görülmektedir. Mahkeme, davacının araç mahrumiyet bedeli talebini kabul ederken daha detaylı bir değerlendirme yapmalı ve davacının zararını ispatlaması için gerekli imkanları sağlanması gerekmektedir. Bu noktada, Yargıtay'ın kararı, hukuki açıdan önemli bir düzeltme sağlamış ve davacının haklarının korunması adına önemli bir adım atmıştır.

Av. Mert Can FAFUL

Av. Fuat KOCA

Av. Şüheda Şeyda TAŞ