Haciz veya İflâs riskiyle karşılaşan borçlular alacaklılarının alacaklarını tahsil etmesini önleyebilmek için sahip oldukları mal varlığı unsurları üzerinde bir takım tasarruflarda bulunabilmektedirler. Kanun, borçluların bu tip tasarruflarına karşı alacaklılara tasarrufun iptali davası (İİK m. 277-284) açma hakkı tanımıştır. Tasarrufun iptali davasına konu olabilecek tasarruflar tadadi şekilde Kanun’da (m. 278-280) sayılmıştır. Bunlardan biri de (Kanun’daki deyimiyle) aciz halindeki borçlunun yaptığı tasarruflar olup “Acizden dolayı butlan” başlıklı İİK m. 279’da düzenlenmiştir. Bahsi geçen maddenin birinci fıkrasının ikinci bendi uyarınca (borcunu ödeyemeyen bir borçlu tarafından) para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler iptale tâbidir.[1] Hükümde geçen “borcunu ödeyemeyen borçlu” ile borca batık olan, yani pasifi aktifinden fazla olan borçlu kastedilmektedir. Hükmün amacı borçlunun bazı alacaklıları kayırmasını engelleyerek alacaklılar arasındaki eşitliğin bozulmamasını temin etmektir.[2] Esasen borçlu ile alacaklı anlaşmak suretiyle borcun daha önce kararlaştırılandan daha farklı bir biçimde ifası ilke olarak mümkündür. İşte İİK m. 279/2 hükmü bu ilkeyi bir istisna niteliğindedir.
Belirtmek gerekir ki, hükmün (m. 279/2) can alıcı noktasını “mutat ödeme” ifadesi oluşturmaktadır.[3] Zira borçlunun yaptığı ödeme mutat ödeme vasıtası ile gerçekleşmemişse borçlu tarafından yapılan tasarruf iptale tâbidir.
Hemen belirtmek gerekir ki, mutat ödeme vasıtalarının ne olduğu somut olayın özelliklerine, tarafların durumuna ve dahi ödemenin yapıldığı yerin adetlerine göre tayin olunacaktır.[4] Bu cümleden olarak borçlunun borcuna karşılık alacaklıya para vermesi, kambiyo senedi düzenlemesi veya elindeki senedi ciro etmesi mutat ödeme addedilmektedir.[5]
Hangi ödemelerin mutat olup olmadığı konusunda Yargıtay’ın kararlarına bakıldığında Yüksek Mahkemenin daha baştan kategorik olarak bazı ödeme türlerinin mutat olmadığı sonucuna vardığı görülmektedir. Bunun tipik örneği karşımıza borcun taşınmaz devri yoluyla ödenmek istenmesi halinde çıkmaktadır. Gerçekten de Yargıtay bilhassa borcun taşınmazın devri yöntemiyle ödenmek istenmesi durumunda Kanun’un lafzını esas alarak bunu adeta otomatikman “mutat dışı bir ödeme” olarak nitelendirmektedir:
“… (Ö)zellikle borca karşılık taşınmaz alımının İİK’nun 279/2. bendi gereği mutad ödeme vasıtası olmaması nedeniyle iptali gerekmesine göre…”.[6]
“… (D)ava konularından 11 nolu bağımsız bölümü satın alan davalı… ve borçlunun açıklamalarından, taşınmazın borca karşılık devredildiği bu hali ile İİK’nun 279/2 maddesi gereğince mutad ödeme vasıtaları dışında yapılan ödemelerin iptali gerektiği gibi…”.[7]
Yargıtay’ın yukarıdaki kararları eleştiriye açıktır. Kanaatimizce Yargıtay borcun taşınmazla ödenmesi durumunda dahi somut olayın özelliklerini muhakkak göz önünde bulundurmalıdır. Söz gelimi, arsasına bedeli mukabilinde inşaat yaptıran ve fakat daha sonra borcunu nakit olarak ödeyemeyen borçlu arsa sahibi, para borcunu yapılan inşaattan kendisine düşecek bağımsız bölüm ya da bölümler aracılığıyla ödeme yoluna gidebilmelidir. Benzer durum taşınmaz alım satımıyla uğraşan borçlu bakımından da geçerlidir.
Yargıtay kararına konu olan enteresan bir olayda borçlu borcunu “canlı balık” vermek suretiyle ödemiş, onun bu tasarrufu hemen “mutat olmayan bir ödeme” olarak nitelendirilip İİK m. 279/2 kapsamına sokularak iptal edilmiştir.[8] Hâlbuki olaya yakından bakıldığında borçlunun canlı balık verdiği üçüncü kişinin de benzer sektörde faaliyet gösterdiği, balık yetiştirme çiftliğinin borçlununkine yakın olduğu ve böylelikle canlı balığın naklinin kolay olduğu için böyle bir ödemenin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kullanılan ödeme aracının ilk bakışta mutat olmayan bir şey gibi gözükmesi bizi doğrudan doğruya o tasarrufun iptali sonucuna götürmemeli, olayın kendine özgü koşulları muhakkak göz önünde bulundurulmalıdır.[9]
Diğer yandan unutmamak gerekir ki, borca batık dahi olsa borçlunun yapmış olduğu mutat olmayan ödemenin iptali için ek bir koşulun daha gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre, şayet üçüncü kişi, tasarruf anı itibarıyla borçlunun borca batık olduğunu bilmediğini kanıtlayabilirse tasarrufun iptali önlenebilecektir (bkz. İİK m. 279, II). Bu hükümden yola çıkılarak borçlunun borca batık olduğu hakkında davalı üçüncü kişinin, borçlunun durumunun kuşku uyandırmadığını ya da kuşkunun doğduğunu ve fakat edindiği bilgiler çerçevesinde bunun ortadan kalktığını ispatlaması durumunda tasarrufun iptali davasının reddedilebileceği kabul edilmektedir.[10]
Av. Dr. Cenk AKİL
-----------------
[1] Kanaatimizce hükmün (İİK m. 279/2) isabeti tartışmaya açıktır. Gerçekten de borçlunun mutat olmayan bir ödeme aracıyla borcunu ifa etmesi onun muhakkak alacaklılardan birini kayırdığı anlamına gelmeyebilir. Söz gelimi, borçlunun alacaklılarından birine 6.000.000 TL borcu, buna karşılık 5.000.000 TL değerinde de bir taşınmazı olduğunu varsayalım. Borçlu borcuna karşılık olmak üzere alacaklısıyla anlaşmak suretiyle bu taşınmazı ona devredip üzerine de 1.000.000 TL ödemek suretiyle borcundan kurtulabilir. Buna müsaade edilmemesi durumunda (başkasından da borç alamayan) borçlu taşınmazını vade baskısından dolayı belki de 4.000.000 TL gibi bir meblağa satmak ve bunun üzerine 2.000.000 TL eklemek zorunda kalacaktı. Bu durum ise aktifin daha da fazla azalmasına yol açabilecektir. Kanaatimizce burada önemli olan borçlunun para borcuna karşılık olarak verdiği şeyin değeridir. Farklı bir ifadeyle ivazların dengesiz olup olmadığına bakılmalıdır. Şayet borçlu borca batık olmakla beraber kârlı bir iş yapmışsa (tasarrufta bulunmuşsa) bunun iptal edilmemesi gerekir.
[2] Burhan Gürdoğan, İflâs Hukuku Dersleri, Ankara 1966, s. 277.
[3] Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Süleyman Topak, “Ticari Borcun Ödenmesi Amacıyla Yapılan Taşınır veya Taşınmaz Devirlerinin İcra ve İflâs Kanunu Madde 279/2 de Düzenlenen Mutad Ödeme Vasıtası Kriteri ve Bu Kriterin Tasarrufun İptali Davası Bakımından Değerlendirilmesi”, Yargıtay Dergisi, 2022, S. 1, s. 49 vd.
[4] Bilge Umar, Türk İcra İflâs Hukukunda İptal Davası, İstanbul 1963, s. 77; Necmeddin Berkin, İflâs Hukuku, 4. B., İstanbul 1972, s. 509; Serdar Kale, “Aciz Halindeki Borçlunun Bir veya Birden Fazla Alacaklısını Koruyan Fiillerden Dolayı İptal Davası”, Prof. Dr. Ergun Önen'e Armağan, İstanbul 2003, s. 199.
[5] Umar, s. 77.
[6] Yarg. 4. HD, 08.06.2021, E. 2021/1233, K. 2021/2601.
[7] Yarg. 17. HD, 09.03.2021, E. 2019/2307, K. 2021/2433.
[8] Yarg. 17. HD, 25.02.2020, E. 2018/1569, K. 2020/2061.
[9] Karş. Kamil Yıldırım, İcra ve İflâs Hukukunda İptal Davaları, İstanbul 1995, s. 212.
[10] Umar, s. 79. Karş. Berkin, s. 510.