Tasarrufun İptali Davaları

Abone Ol

Günümüzde borçluların büyük bir kısmının, kötü niyetli olarak, alacaklıların alacağına kavuşmasını hukuki yollarla engellediği, edineceği malvarlığı değerlerini; eşinin, dostunun, evladının, yakın arkadaşının, kısacası kendi adı haricinde herhangi birinin adı ile muvazaalı olarak edindiği ülkemizde, alacaklının mağduriyetini gidermek için maalesef bir düzenleme bulunmamaktadır. Zira resmi olarak borçlunun adına görünmeyen bir malvarlığı değerinin, aslında borçluya ait olduğunu ispat etmek ve alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak; hukuki yollar bakımından oldukça zordur.

İcra takiplerinde borçlunun, takip başlatılmadan önce veya takip başlatıldıktan sonra ancak hacizden önce elinden çıkarttığı malvarlıkları bakımından, bu tasarruflarını sınırlandıracak herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Bununla birlikte; borçluya karşı yapmış olduğu icra takibinin, sonuçsuz kalması ve başarısızlığa uğramasıyla alacağına kavuşamayan alacaklıya İİK m. 277 vd. hükümleri uyarınca borçlunun elinden çıkarmış olduğu malvarlıkları bakımından iptal davası açma hakkı tanınmıştır. Alacaklı, kendisinden mal kaçırmak isteyen kötüniyetli borçlunun elinden çıkardığı malvarlıkları için İİK m. 277 vd. hükümlerine göre tasarrufun iptali davası açabileceği gibi, gerçekleştirilen tasarrufun muvazaalı olarak yapıldığını ispatlayarak TBK m.19 hükmüne istinaden işlemin hükümsüzlüğünü isteyebilir. Üzerinde birçok tartışmanın yapıldığı bu iki dava, hizmet ettikleri amaç aynı olsa da nitelikleri ve kötüniyetli borçluya olan yaptırımları bakımından birbirinden çok farklı olan iki davadır.

Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nin277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. İİK'nun 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. Son olarak, İİK’nin 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir.

"Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1.maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Somut olayda mahkemece dava İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmiş ise de mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmadığından taraf delilleri toplanarak delillerin TBK'nun 19 maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hukuki nitelendirmede yapılan hata sonucu davanın reddi isabetli görülmemiştir." (17. HD., 2014/17449 E., 2016/9073 K., 18.10.2016 T.)

Muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri süren davacının davasının TBK m.19 hükmüne istinaden değerlendirilmesi gerektiğini ve davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1.maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiğini içtihat etmiştir.

Muvazaa Davası İle İptal Davası Arasındaki Farklar

Alacaklının, borçlunun mal kaçırma eylemini öğrendikten sonra bu eylemin hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmak için iki seçeneği vardır. Alacaklı isterse, İİK m. 277 vd. maddelerine dayanarak tasarrufun iptali davası veya TBK m. 19 hükmüne dayanarak muvazaa davası açabilir. İptal davası ile muvazaa davası arasındaki farklılıklar şunlardır;

1. Muvazaa davaları mutlak davalardır. Bu sebeple muvazaa davasında alınan karar herkes için hüküm ve sonuç doğurur. İptal davası ise nisbi bir davadır, sadece davanın tarafları için hüküm ve sonuç doğurur. Dolayısıyla iptal davasında, davanın kazanılması halinde işlem tamamen değil, alacaklının zararı oranında iptal edilecektir.

2. Muvazaa davasının amacı tarafların üçüncü kişileri aldatma kastıyla yapmış oldukları hukuki işlemin hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmektir. İptal davasında ise amaç, borçlu tarafından gerçekleştirilen ve alacaklının aleyhine sonuç doğuran geçerli bir hukuki işlemin iptalidir.

3. Muvazaa davasının açılabilmesi için özel bir belgeye ihtiyaç yoktur. Bununla birlikte, iptal davasının açılması için icra takibinin bulunması ve aciz vesikası alınması şartı vardır. Aciz vesikası tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için özel bir dava koşuludur.

4. Muvazaa davasının açılmasını, hukuki yararı olan herkes isteyebilir. Oysa, iptal davasını sadece, tasarrufta bulunan borçlunun alacaklıları açabilir.

5. Muvazaa davasında davalı sıfatı, görünüşteki sözleşmenin tarafına/taraflarına yöneltilir. İptal davasında ise davalı sıfatı, borçlu ve borçlu ile işlemde bulunan üçüncü kişilere, kötüniyetli sonraki kişilere ve bunların mirasçılarına yöneltilir.

6. Muvazaa davasında, tarafların iradeleri ile görünürdeki işlem uyuşmadığı için işlemin hükümsüzlüğüne karar verilir. Tarafların iradeleri bağış olmasına rağmen tapudaki işlemin satış olarak yapılması halinde görünürdeki satış işlemi batıl sayılacaktır. Bununla birlikte iptal davasında, tarafların gerçek iradeleri ile yaptıkları hukuki işlem uyuşsa da uyuşmasa da her koşulda iptal edilir.

7. Muvazaa davası ayni bir dava olduğu için, icra edilebilmesi için mahkeme ilamının kesinleşmesi gerekir. İptal davalarında ise, tasarrufun iptaline konu malın haciz ve satışı için mahkeme kararının kesinleşmesine gerek yoktur.

8. Muvazaa nedeniyle işlemin hükümsüzlüğü kesindir ve mallar borçlunun malvarlığı değerinden çıkmamış sayılacağından, borçlunun bir taşınmazı devir ve nakletmesi üzerine açılan muvazaa davasında, muvazaa ispat edildikten sonra tapu kayıtlarının düzeltilmesi gereklidir. Bu sebeple mallar tekrar borçlu adına tescil ettirilir. İptal davasında ise, iptal davası sonucunda tapu kayıtlarının düzeltilmesine gerek yoktur.

9. Muvazaa davalarında, kanun herhangi bir karineye yer vermemişken; iptal davasında borçlunun alacaklılardan mal kaçırma amacına yönelik durumlar hususunda bazı karinelere yer vermiştir.

10. Muvazaa davasında muvazaalı işlemin hangi tarihte yapıldığının önemi yoktur. Bununla birlikte iptal davasında, iptale konu hukuki işlemin gerçekleştiği tarih önem arz eder. İİK m.280’de belirtilen borçlunun mal kaçırma kastı ile gerçekleştirdiği hukuk işlemler için iptal davası beş yıl içinde açılmalıdır. İİK m. 279’da sayılan durumlarda aciz veya iflastan önceki bir yıl içinde gerçekleştirilen işlemler; İİK m. 278’de düzenlenen hallerde ise haciz veya aciz vesikasının düzenlendiği tarihten geriye doğru iki yıl içindeki tasarruflar iptale tabidir.

11. Muvazaa davalarının amacı, muvazaa sebebiyle hükümsüz olan bir işlemi tespit ettirmektir. Hükümsüz işlemler baştan beri geçersiz olduğu için, muvazaa davalarının açılması herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir. Bununla birlikte iptal davası İİK m.284 hükmüne göre beş yıllık hak düşürücü süreye tabiidir.

"Kural olarak üçüncü kişiler, danışıklı işlem nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Üçüncü kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Muvazaalı işlemler ile kendisinin zararlandırıldığını ileri süren davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Çünkü, danışıklı bir hukuki işlem ile üçüncü kişilere zarara verilmesi onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Ancak üçüncü kişilerin danışıklı işlem ile haklarının zarara uğratıldığının benimsenebilmesi için, onların, danışıklı işlemde bulunandan alacakları bulunmalı ve danışıklı işlem o alacağın ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış bulunmalıdır. Muvazaa iddiasına dayalı tasarrufun iptali davaları her zaman açılabilecek olup, muvazaa iddialarında hak düşürücü süre ya da zamanaşımı süresi söz konusu olmaz. Bu, hükümsüzlüğün doğal bir sonucudur. Tasarrufun iptali davasında tasarrufun, borcun doğum tarihinden sonra yapılması dava açılabilmesinin sebeplerinden biriyken, muvazaa davalarında işlemin ne zaman yapıldığının bir önemi yoktur. Nitekim, kesin hükümsüz sayılan bir işlemin ne zaman yapıldığının bir önemi de bulunmamaktadır. Zira işlem, yapıldığı andan itibaren geçersiz sayılır. Davaya konu edilen muvazaalı işlem, borcun doğumundan önce veya sonra yapılmış olsa da butlan yaptırımına tabidir. Temlik eden kişinin yaptığı bir bağış ya da ivazsız tasarruf ancak gerçek iradeye uygun değilse iptal edilebilir." (4.HD.,2020/1254 E., 2021/1330 K., 22.3.2021 T.)

İİK 277 vd. maddeleri, muvazaalı temliklerden tamamen bağımsız olarak, borçlunun alacaklılarının zararına olacak şekilde haklarını ve mallarını karşılıklı veya karşılıksız olarak devretmesi durumunda, alacaklılara bu tasarrufu iptal ettirme yetkisi tanımıştır. TBK m.19 bakımından hükümsüz olan işlemler hakkında, iptal davası açılmasına gerek yoktur. Zira, bu gibi durumlarda, tasarruf konusu mal ya da hak, borçlunun malvarlığı değerinden çıkmamıştır.

Muvazaa ve iptal davaları birbirinden tamamen farklı davalar olduğu için, biri hakkında verilen davanın reddi kararı, diğeri için kesin hüküm oluşturmaz. Muvazaalı temliklerde iptal davası açılmışsa, ayrıca muvazaa nedeni ile de tapunun iptali her zaman istenilebilir. Muvazaa davasının reddi halinde, koşulları varsa iptal davası yoluna başvurulabilir. Muvazaalı bir hukuki işlem ile üçüncü kişinin zarara uğratılması ona karşı haksız bir eylem niteliğindedir. Dolayısıyla borçlunun muvazaalı bir işlemde bulunduğunu öğrenen alacaklı, dilerse İİK 277 vd. maddelerine göre iptal davası, dilerse TBK m. 19 hükmüne göre yapılan işlemin muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğunun tespiti için muvazaa davası açabilir. Alacaklı, tasarrufun iptali davası ile muvazaa davasını terditli olarak da açabilir.

Muvazaa (TBK m.19) Hükümlerine Davasında Tasarrufun İptali Davasında Hükümlerine Dayanılması

TBK m. 19 gereğince ve İİK m. 277 vd. maddelerinin kıyasen uygulanması istemi ile açılan muvazaa davasının amacı, borçlunun alacaklılardan mal kaçırma kastıyla ve muvazaalı işlemle borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kimselerle yaptığı işlemlerin hükümsüzlüğünü sağlamak ve alacağı tahsil etmektir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulacaktır.

"Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça muvazaa hukuksal nedenine dayandığından ve hak düşürücü süre eldeki davada uygulanmayacağından, davanın TBK'nin 19.maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilerek hak düşürücü süre nedeniyle davanın red edilmesi isabetli görülmemiştir." (17. HD., 2015/19086 E., 2018/12264 K., 17.12.2018 T.)