TAPU İPTALİ İLE TESCİL İSTEMLİ VASİYETNAMENİN TENFİZİ DAVASI

Abone Ol

I. Vasiyetname

Vasiyetname, mirasbırakanın ölümüne bağlı bir tasarruf olup, bu tasarrufla vasiyet eden ölümünden sonra gerçekleşmesini istediği arzularını bildirir. Vasiyetçi, malvarlığı üzerinde ölüme bağlı tasarruf yapmak hak ve yetkisine sahiptir.

Vasiyet yapmak hakkı, şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olup; vekil, veli, vasi veya kayyım aracılığı ile vasiyetname yapılması mümkün değildir. Bu kural, sonradan yapılacak ek ve değişiklikler için de geçerlidir.

Vasiyetname tek taraflı bir hukuki işlemdir. Vasiyetnamenin geçerliliği için, lehine ölüme bağlı tasarrufta bulunulanın kabulüne ihtiyaç yoktur. Yalnızca vasiyetçinin iradesini ortaya koyan beyanı yeterlidir. Yeter ki, vasiyetname kanunda belirtilen şekil şartlarına uygun olsun ve iptalini gerektirir bir sebep bulunmasın. Mirasbırakanın malvarlığı üzerinde vasiyet yapma hak ve yetkisinin sınırı, saklı paylı mirasçıların saklı payları olup, mirasbırakan bu payları ihlal edecek şekilde vasiyet yapma yetkisine sahip değildir. Saklı pay kurallarının ihlali halinde tenkis davası bu ihlalin giderilmesi istenebilir.

Bu nedenle, yani tek taraflı bir hukuki işlem olması nedeniyle, vasiyetçi ölümüne kadar her zaman vasiyetinden dönebilir.

...Miras bırakan, vasiyette bulunduktan sonra, vasiyetname ile bağdaşmayacak şekilde ölüme bağlı olmayan bir tasarrufla vasiyete konu olan şey üzerinde tasarrufta bulunursa, bu davranışı ilk vasiyetten rücu anlamını taşır... Dolayısı ile böyle bir durumda miras bırakanın eylemli olarak vasiyetten döndüğü kabul edilir...

Vasiyetçi, her ne kadar vasiyetnameden vasiyetname ile bağdaşmayan bir hukuki tasarrufla rücu edebilirse de, o tasarrufun hukuki sonuç doğurabilmesi; daha açık bir anlatımla vasiyetnameyi ortadan kaldırabilmesi için, sonradan yaptığı hukuki tasarrufun geçerli olması gerekir (Yargıtay HGK'nun 21.11.2001 gün ve 2001/1-958 Esas, 2001/1035 Karar sayılı ilamı)...[1]

TMK'nın 502. maddesine göre, bir kimsenin vasiyetname yapabilmesi için "ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olmak gerekir." Ehliyetsizlik halinde, TMK’nın 15. maddesindeki kuraldan farklı olarak, tasarrufun iptali istenebilir. Oysa TMK’nın 15. maddesine göre, ehliyetsiz olan bir kişinin yaptığı işlem batıl, yani kendiliğinden hükümsüzdür.

...Dava konusu uyuşmazlık, ehliyetsizlik iddiasına dayalı olarak vasiyetnamenin iptali talebine ilişkindir...

Somut olayda, davacı taraf, vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte, murisin 88 yaşında olduğunu belirterek, vasiyetnamenin ehliyetsizliğe dayalı olarak iptalini talep etmektedir…

Şu durumda, ehliyetsiz olduğu ileri sürülen mirasbırakanın vasiyetname tarihine yakın günlerde ve sonrasında tedavi görüp görmediği hususunda tarafların bilgisine başvurularak varsa doktor raporları, hasta müşahede kâğıtları ve film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi, sonrasında işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekmektedir...[2]

TMK'nın 531. maddesine göre, yapılış şekillerine göre vasiyetname üçe ayrılır:

-Resmi vasiyetname,

-Mirasbırakanın el yazısı ile vasiyetname,

-Sözlü vasiyet.

Resmi vasiyetname, geçerliliği bir resim memur önünde iki tanığın katılımı ile hazırlanmasına bağlı vasiyetname türüdür.

El yazılı vasiyetname, geçerliliği vasiyetnamenin baştan sona kadar mirasbırakanın el yazısı ile yazmasına ve el yazısı ile imzalamasına bağlı vasiyetname türüdür.

Sözlü vasiyet, geçerliliği diğer vasiyetnamelere başvurmaya engel olacak derecede bir olağanüstü halin bulunmasına bağlı olan vasiyet türüdür.

TMK'nın 517. maddesine göre, belirli mal vasiyeti mirasbırakanın kişiyi mirasçı olarak atamadan belli bir mal veya hakkı vasiyetname ile bir başkasına bırakmasıdır. Belirli mal vasiyetinin konusu sadece belirli bir maldır. Bir alacak ve talep hakkı doğuran her şey olabilir. Mutlaka nakdi değeri olması gerekmez. Nakdi bir değeri olmayıp, ancak gerek vasiyetçi ve gerekse lehine vasiyet yapılan için anlam taşıyan her şey (örneğin bir hatıra defteri) mal vasiyetinin konusu olabilir.

Ancak mal vasiyetine konu olan şeyin mutlaka belirli veya belirlenebilir olması gerekir. Aksi halde ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden hükümsüzdür.

Mal vasiyeti, gerçek veya tüzel kişiler lehine yapılabilir. Kişi olmayanlar örneğin hayvanlar lehine mal vasiyeti yapılmaz. Ancak, mirasbırakan ölümünden sonra bir hayvanına bakılmasını istiyorsa mirasçılarına veya musalehe bu konuda mükellefiyet yükleyebilir.

Mirasçı olmayan vasiyet alacaklısı (musaleh), tereke üzerinde tam hak sahibi olmayıp, vasiyet borçlusuna karşı ileri sürebileceği bir şahsi hak kazanır. Çünkü lehine belirli mal vasiyeti yapılanın yani musalehin mirasbırakanın külli halefi olma durumu söz konusu değildir. TMK'nın 600/1. maddesine göre, “Vasiyet alacaklısı, vasiyeti yerine getirme görevlisi varsa ona; yoksa yasal veya atanmış mirasçılara karşı kişisel bir istem hakkına sahip olur.” Kişisel hakka dayalı olarak terekeden alacaklı duruma geçer ve sadece malı istemek hakkı kazanır. Yani bir borç ilişkisi doğar. Musaleh bir alacaklı durumundadır. Vasiyet alacaklısı kendisine vasiyet edilen şey üzerindeki hakka ancak bu malın vasiyet borçlusu tarafından usulüne uygun olarak kendisine devri ile kazanır.

II. Vasiyetnamenin tenfizi

A.Genel Olarak

Yukarıda açıklandığı üzere mirasbırakan, vasiyetname ile kanuni veya atanmış mirasçıya belirli bir mal bırakılabilir.

Belirli mal bırakmanın geçerli olabilmesi için, vasiyetnamede öngörülen malın ve bırakıldığı kişinin belli olması veya hiç değilse belli edilebilir olması gerekir. Eğer vasiyetin konusu ve bırakıldığı kişi belli değilse veya belli edilemiyorsa vasiyet geçersiz olur.

Ayrıca belirli mal bırakmanın mutlaka karşılıksız olması gerekir.

Vasiyetnamenin konusu olan herhangi bir vasiyet borcu, mirasbırakanın ölümü anında kendiliğinden doğar. 

Mirasçı olmayan vasiyet alacaklısı (musaleh), tereke üzerinde tam hak sahibi olmayıp, vasiyet borçlusuna karşı ileri sürebileceği bir şahsi hak kazanır. Kişisel hakka dayalı olarak terekeden alacaklı duruma geçer ve sadece malı istemek hakkı kazanır. Vasiyet alacaklısı kendisine vasiyet edilen şey üzerindeki hakka ancak bu malın vasiyet borçlusu tarafından usulüne uygun olarak kendisine devri ile kazanır. Mutlaka karşılıksız olması gerekir. Lehtarına vasiyetin yerine getirilmesi için dava hakkı verir. Vasiyet borçlusu ise, genellikle yasal ve atanmış mirasçılar olup, bazen diğer musaleh de olabilir. Vasiyet borçlusunun borcun ifası kapsamında, vasiyet olunan bir taşınırsa ise musalehe teslimini, vasiyet edilen bir taşınmaz ise musaleh adına tescilini ve vasiyet edilen bir alacak hakkı ise temlikini yapması gerekir. Musaleh vasiyet borçlusunun teslim, tescil ve temlikinden sonra malik veya hak sahibi olur.  TMK’nin 600. maddesine göre kendisine belli bir mal vasiyet edilen kimse ölümle beraber mülkiyet hakkını tescilsiz kazanmaz. Onun hakkı sadece bu malın mülkiyetinin adına tescil ettirilmesini talep hakkından ibarettir.  TMK’nin 600/2. maddesi gereği, vasiyet alacağının muaccel olması için, vasiyet borçlusu sıfatını taşıyan mirasçının, mirası kabul etmesi veya mirası ret hakkının düşmesi gerekir.

Ancak atanmış mirasçının vasiyetnamenin tenfizi istemine ilişkin dava açmasında hukuki yararı yoktur. Atanmış mirasçının vasiyetnamenin tenfizini dava yolu ile istemesi halinde davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerekir. Çünkü atanmış mirasçı alacağı veraset belgesi ile bu hakkını elde edebilir.

"...miras bırakandan intikal eden ayni hakların, atanmış mirasçı adına tescili için vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasına dolayısıyla mahkeme hükmüne ihtiyaç yoktur. Atanmış mirasçıya, buna ilişkin mirasçılık belgesi verilmesi (TMK. 598/2) yeterli olup, bu nitelikteki belge ile ayni hakların bu kişi adına tapuda (resmi senet düzenlenmeksizin tescili) mümkündür (Tapu Sicili Tüzüğü md.21/a). Yukarıda açıklandığı üzere davacı TMK. 598/2 uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinden veraset ilamı alarak aynı sonuca ulaşabilecektir. O halde mahkemece davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken..."[3]

B. İstihkak istemli vasiyetnamenin tenfizi (tapu iptali ile tescil) davası

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.02.1991 tarih, 1990/2-648 Esas, 1991/65 Karar sayılı kararına göre, vasiyetnamenin tenfizi davası, bir ayni hakkın tesisi için değil, yalnızca sulh hukuk mahkemesince açılan vasiyetnamenin, TMK’nin 595. ve devamı maddelerine göre tebliği işlemlerinin tamamlanmasından ve gerekli kanuni sürelerin geçmesinden sonra, herhangi bir itiraza uğramadığı ve iptalinin istenmediği, bu nedenle de kesinleşmiş olduğunun tespitinin sağlanması amaçlıdır. Yani vasiyetnamenin tenfizi, vasiyetnamenin açılıp itiraza uğramadığı veya yapılan itirazların sonuçsuz kaldığının tespitinden ibarettir. Bu tespit başlı başına ayni bir hakkın geçirimini sağlamaz. Çünkü vasiyetname ile kendisine bir taşınmaz[4] mülkiyetinin devri[5] ya da o taşınmazla ilgili olarak sınırlı bir ayni hakkın kurulması vasiyet edilen bir vasiyet alacaklısı bunu ancak, TMK’nin kabul ettiği ayni sistem[6] ve tescil ilkesi[7] nedeniyle, tapuya tescil ile kazanır. Oysa mirasbırakanın ölümü ile külli halef sıfatını taşıyan mirasçılar kendiliğinden bu taşınmazı kazanırlar. Bu nedenle tescil yapılmadığı sürece vasiyetnameyi yerine getirme borcu mirasçılara aittir. Yani, vasiyet ifa ile borçlu birden fazla mirasçının oluşturduğu miras ortaklığı, mirasın paylaşımına kadar vasiyet borçlusu; paylaşımdan sonra ise, o taşınmaz kime düşmüşse o mirasçı vasiyet borçlusudur. Mirasbırakanın ölümü üzerine öncelikle o taşınmaz tapuda miras ortaklığını oluşturan mirasçılar adına geçirilmelidir.

Ancak vasiyetnamenin tenfizi ile birlikte vasiyete konu alacağın temliki veya malın teslimi veyahut taşınmazın tescili de istenilmişse bu durumda tespit davası ile birlikte istihkak davası da söz konusu olacağından artık verilecek karar yalnız vasiyetnamenin tenfizine ilişkin olmayıp, aynı zamanda eda hükmü de yani alacağın temliki, malın teslimi veya taşınmazın tesciline de ilişkin olmalıdır. Çünkü yukarıda belirtildiği üzere TMK’nin 600. maddesi gereğince kendisine belirli bir mal vasiyet edilen kimse, bu vasiyeti yerine getirmekle yükümlü olan kimse varsa ona, yoksa yasal ve seçilmiş mirasçılara karşı açacağı istihkak davası ile malın kendisine teslimini isteyebilir.

"...vasiyetnamenin tenfiziyle mirasçılar adına olan tapu kaydının iptaliyle adına tesciline karar verilmesi istenilmiştir... bağımsız bölüm yönünden: sağlığında vekaletname vererek satışı sağlayan murisin bu işleminin geçersiz olması sebebiyle tapu iptal ve mirasçılar adına tescile karar verilmiş olması sebebiyle artık bu taşınmaz yönünden vasiyetnameyi ayakta tutacak şekilde yorum yapılarak bu kısım için (vasiyetnamenin iptal edilmediği de gözetilerek) vasiyetnamenin tenfiziyle davacı adına tesciline kararı verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir..."[8]

"...Dava, vasiyetnamenin tenfizi istemine ilişkindir.

Vasiyetnamenin tenfizi davasında davanın kabulüne karar verilmişse, hüküm fıkrası açık olmalı, duraksama yaratmamalıdır. Bu nedenle de hükümde tenfizine karar verilen taşınmazın tapu kayıt bilgileri, kimin hissesinin iptal edildiği ve kimler adına tescil kararı verildiğinin gösterilmesi gerekir. Sadece vasiyetnamenin tenfizine şeklinde hüküm kurulamaz. Karar bu haliyle infazı kabil nitelikte değildir..."[9]

Vasiyetnamenin tenfizi içerikli istihkak davası üzerine yapılan yargılama sonucu verilen kararın infaza da elverişli olması zorunludur. Bu nedenle henüz kat mülkiyeti tesis edilmemiş taşınmazların üzerinde bulunan binaların bağımsız bölüm olarak tescilleri mümkün olmadığından bu yerlerle ilgili vasiyetlerin öncelikle kanunen mümkünse taşınmaz mal üzerinde kat mülkiyeti kurulmak suretiyle vasiyete konu bağımsız bölümlerin davacı adına tescili suretiyle, eğer kat irtifakı ya da kat mülkiyeti kurulması mümkün değilse tapuya şerhi suretiyle tenfizine karar verilmelidir. Çünkü dava konusu taşınmaz mal üzerinde henüz kat mülkiyetinin kurulmamış olması; TBK’nın 117/1. maddesinde yer alan objektif imkânsızlık olarak nitelendirilemez.

...Uyuşmazlık, vasiyetin tenfizi talebine ilişkindir.

Vasiyetnamenin tenfizi talebi halinde hakim, murisin iradesini ayakta tutacak bir yol izlemeli, azami biçimde murisin iradesini yerine getirmeli, vasiyetin tenfizine imkân sağlamalıdır. Vasiyetnamenin yorumunda murisin iradesini ayakta tutacak bir yol izlenmelidir (YHGK. 07.06.1966 tarih 738 - 309 sayılı ve 2.HD 10.05.2001 tarih 5921- 7312 sayılı kararları).

İnfaz imkânının doğması 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası'nın 12, 14 ve 50. maddeleri hükümleri gereği kat irtifakı veya mülkiyetinin kurulmasına bağlıdır. Söz konusu taşınmaz mal üzerinde henüz kat mülkiyetinin kurulmamış olması; Borçlar Kanunu'nun 117/1. maddesinde yer alan ve borcun sübutuna yol açan objektif imkansızlık olarak nitelendirilemez.

Dava konusu 22.02.2012 tarihli vasiyetnamede; "Ölümümden sonra geçerli olmak üzere, ...parselinde kayıtlı taşınmaz üzerindeki 3 katın tamamını söz konusu dairelerin yapılmasını ve masraflarını yapan kızım ...'a vasiyet ediyorum. Ben öldükten sonra hiçbir mirasçımın bu gayrimenkuller üzerinde hak talep etmemelerini ve vasiyetnamenin açılması ile bu taşınmazın mülkiyetinin vasiyet edilene devri konusunda engel çıkarmamalarını vasiyet ediyorum. Son arzu ve isteklerim bundan ibarettir." şeklinde belirtildiği görülmüştür.

Somut olayda, davaya konu vasiyetname incelendiğinde murisin asıl iradesinin taşınmazın üzerinde bulunan 3 katlı binaya ilişkin olduğu anlaşılmış olup davacılar tarafından sunulan 30.12.2016 tarihli dilekçede de murisin iradesini doğrular şekilde 3 katlı binanın tamamının vasiyet edildiği belirtilmiştir. Bu talebin davacıları bağlayacağı kuşkusuzdur... Davaya konu vasiyetname, Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre belirli ve muayyen bir şeyi ifade etmemekte, dolayısıyla şimdilik infaz kabiliyeti bulunmamaktadır.

O halde bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi kararında açıkça belirtildiği gibi vasiyetin tenfizine konu yerine, taşınmazın üzerinde bulunan 3 katlı bina olduğu, davacılar adına tescilinin mümkün olmadığı, davacıların vasiyete konu taşınmaz üzerinde hak sahibi oldukları göz önüne alınarak vasiyete konu 3 katlı binanın davacılara ait olduğunun tespitine, vasiyetin tapunun beyanlar hanesine yazılmasına karar verilmesi gerekirken...[10]

C. Davanın tarafları

Vasiyetnamenin tenfizi davalarında davacı, vasiyetname ile kendisine belirli mal bırakılan kişidir. Belli mal vasiyeti, gerçek ve tüzel kişilere hatta tüzel kişilikleri olmamasına rağmen bir amaç etrafında toplanan ve birleşen insan topluluğuna da yapılabilir. Ancak, hayvanlara, diğer canlı ve cansız varlıklara mal vasiyeti yapılamaz. Atanmış mirasçı açısından sulh hukuk mahkemesinden atanmış mirasçı olduğunu gösteren mirasçılık belgesi aynı sonucu sağlayacağından, vasiyetin yerine getirilmesi talebinde hukuken korunmaya değer menfaati, diğer bir ifade ile hukuki yararı bulunmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddi gerekir.

...vasiyetnamenin tenfizi davası "vasiyet alacaklısı" tarafından açılabilir. Somut olayda ise vasiyeti yerine getirmekle yükümlü bulunan kişi vasiyetnamenin tenfizini istemiştir. Bu durumda davacının aktif dava ehliyetinin (davacı sıfatının) bulunmadığı gerekçesiyle istemin reddi gerekirken vasiyetnamenin tenfizine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

Diğer taraftan, vasiyet alacaklısı, vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmış ise ona karşı kişisel bir istem hakkına sahip olur. Vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmamışsa yasal veya atanmış "mirasçılara" karşı dava açılması gerekir. Dolayısı ile hasımsız olarak vasiyetnamenin tenfizi davası açılamaz. Mahkemece bu hususun gözetilmemiş olması usul ve yasaya uygun bulunmamıştır...[11]

Vasiyetnamenin tenfizi davalarında davalı, vasiyetname ile bir tenfiz memuru yani vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmışsa ona, yoksa kanuni ve varsa atanmış mirasçılara karşı açılmalıdır. Bu durumda kanuni mirasçılar ve varsa atanmış mirasçı zorunlu dava arkadaşıdırlar.

"...Dava; vasiyetnamenin tenfizine ve vasiyetnameye konu taşınmazın tapu kaydının iptali ve tesciline ilişkindir...

Vasiyetnamenin tenfizi davası, vasiyeti yerine getirme görevlisi varsa ona, yoksa yasal veya atanmış mirasçılara karşı açılır.

Davaya konu tenfizi istenen vasiyetname incelendiğinde; vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmadığından, vasiyetnamenin tenfizi davasının murisin yasal mirasçılarına karşı açılması gerekmektedir. Davalının temyiz dilekçesine eklediği mirasçılık belgesi incelendiğinde, yasal mirasçılar Gazanfer... ile Meral ..'un davada davalı olarak yer almadıkları, hak sahibi oldukları halde taraf teşkili sağlanmadan tescile yönelik hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır.

O halde; mahkemece, vasiyetnameyi yerine getirme görevlisi bulunmadığından, vasiyetnamenin tenfizi talebinin tüm yasal mirasçılara yöneltilmesi gerektiği belirlenmekle; murisin mirasçılık belgesinin onaylı örneğinin getirtilerek, mirasçıları Gazanfer... ile Meral ...'un (ve varsa diğer mirasçılarının) davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlanması gerekirken..."[12]

D. Harç ve vekâlet ücreti

Vasiyetnamenin tenfizi ile birlikte vasiyete konu alacağın temliki veya malın teslimi veyahut taşınmazın tescili de istenilmişse bu durumda tespit davası ile birlikte istihkak davası da söz konusu olacağından artık verilecek karar yalnız vasiyetnamenin tenfizine ilişkin olmayıp, aynı zamanda eda hükmü de yani alacağın temliki, malın teslimi veya taşınmazın tesciline de ilişkin olacağından dava değeri üzerinden nispi karar ve ilam harcına tabi olacaktır. Bu durumda mahkemece dava değerinin tespiti için tenfizi istenilen vasiyetnameye konu hak, alacak ve malın dava tarihi itibarıyla değerinin keşif ve bilirkişi raporu ile tespiti zorunludur. Bu durumda yargılama sonucu taraf vekilleri lehine hükmedilecek vekâlet ücreti de nispi vekâlet ücreti olacaktır.

Aydın Tekdoğan

Avukat

Emekli Hâkim

-----------------------

*  Ayrıntılı bilgi için Tekdoğan A., Vasiyetnamenin Tenfizi ve İptali Davaları, Güncellenmiş 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Temmuz 2023, 688 Sayfa;

[1]Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2009/2-455 K. 2009/464 T. 4.11.2009(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[2]Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2015/18917 K. 2016/412 T. 20.1.2016(UYAP sisteminden alınmıştır.)

[3]Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2010/12478 K. 2010/19947 T. 6.12.2010(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[4]TMK’nin 704. maddesine göre, “Taşınmaz mülkiyetinin konusu şunlardır: 1. Arazi, 2. Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar, 3. Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler.”

[5]4721 Sayılı TMK’nin 705. maddesine göre, ayni hakların kazanılmasında esas olan ilke tapu kütüğüne tescil ilkesi olup, tescilsiz kazanma veya sicil dışı kazanma, ancak Kanunun öngördüğü hallerde mümkün olabildiğinden, istisnai niteliktedir. Kanuni istisnalar dışında tescil yapılmadıkça taşınmaz kazanılamaz. TMK’nin 1022/1. maddesine göre, “Ayni haklar, kütüğe tescil ile doğar; sıralarını ve tarihlerini tescile göre alır.”

[6]Devletin tapu sicili düzenleme yükümlülüğü kanunda düzenlenmiş olup, TMK’nin 997/1. maddesine göre, "Taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tapu sicili tutulur." Bu sistemde devlet bu sicillerin tutulmasında sorumludur ve ayrıca denetim görevi vardır. Tapu Sicili Tüzüğü'nün 5. maddesine göre, "Tapu sicili, Devletin sorumluluğu altında, tescil ve açıklık ilkelerine göre taşınmazlar ile üzerindeki hakların durumlarını göstermek üzere tutulan sicildir." TMK’nin 1000/1. maddesine göre "Her taşınmaza kütükte bir sayfa ayrılır ve sayfa numaraları birbirini izler." Ayni sistem adı verilen bu sistemde tapu kütüğünde her bir taşınmaza ayrı bir sayfa ayrılır.

[7]Tapu siciline hakim olan ilkeler ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun E. 1979/4-548 K. 1982/46 T. 20.1.1982 kararına göre, "...Tapu siciline hakim temel prensipler ise; tescil prensibi, illiyet prensibi, aleniyet prensibi, güven prensibi, aynî aleniyet prensibi ve Devletin sorumluluğu prensipleridir..."

[8]Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2012/3-235 K. 2012/600 T. 19.9.2012(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[9]Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2016/20131 K. 2018/7342 T. 28.06.2018(UYAP sisteminden alınmıştır.)

[10]Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2019/4748 K. 2020/1142 T. 12.02.2020(UYAP sisteminden alınmıştır.)

[11]Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2009/20745 K. 2010/3921 T. 09.03.2010(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[12]Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2017/9973 K. 2018/13057 T. 20.12.2018(UYAP sisteminden alınmıştır.)