GİRİŞ
Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarettir.
Tanınmış markalar ise başlı başına bir kalite sembolü ve reklam vasıtasıdırlar. Bu özellikleri neticesinde tanınmış markalar, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılsalar dahi, tüketiciler tarafından kolaylıkla tercih edilmektedirler. Tanınmış markalar, bu olumlu özelliklerinden dolayı üçüncü kişiler tarafından sıklıkla marka ihlallerine maruz kalmaktadırlar ve bu nedenle, uluslararası alanda, tanınmış markalara diğer markalara oranla daha geniş bir koruma sağlama fikri kabul görmüştür.
Kendilerine sağlanan genişletilmiş koruma sonucunda tanınmış markalar, bir ülkede tescilli olmasalar ve kullanılmıyor olsalar dahi, o ülkede tanınmış olmak kaydıyla korumadan yararlanmaktadırlar. Bu haliyle tanınmış markalar, markalara ilişkin genel ilkeler olan “Tescil İlkesi” ve “Ulusallık İlkesi” istisnasını oluşturmaktadır.
Kullanımda her marka az veya çok bilinmekle birlikte bazı markalar daha geniş kitleler tarafından bilinmektedir. Bu duruma dünya çapında tanınmışlık adı verilmektedir. Tanınmış marka koruması ilk olarak, 1883 tarihli Paris Sözleşmesi ile kabul edilmiş ve bu koruma kapsamı 1995 tarihli TRIPS Anlaşması ile daha da genişletilmiştir. Bu uluslararası anlaşmalar, tanınmış markalarla ilgili olarak standart düzenlemeler yapılmasına olanak sağlamıştır.
Türkiye’deki tanınmış marka koruması ilk defa, 1965 tarihli Markalar Kanunu ile düzenlenmiş ve bu kanundan sonra ise, markalara ilişkin mevcut düzenleme olan 556 sayılı KHK ile tanınmış marka koruması hükme bağlanmıştır. Buna göre tanınmış markalar Türkiye’de, mutlak ve nispi ret nedenleri ile birlikte, hükümsüzlük sebebi olarak ve tecavüz hallerinde de korumadan faydalanmaktadırlar.
Çalışmamızda tanınmış markaların ne olduğu, tanınmışlık kriterlerinin ne şekilde tespit edilebileceği ve tanınmış markaların ne şekilde korunabileceği hususlarından bahsedilecek, konu Yargıtay Kararları ışığında değerlendirilecektir.
I. TANINMIŞ MARKA KAVRAMI
Tanınmış marka konusunda, pek çok tanımla karşılaşılmaktadır. Ancak ne eski 551 sayılı Markalar Kanunu’nda, ne de 556 sayılı KHK’de bir tanım yapılmıştır.
Tanınmış marka ile ilgili 551 sayılı Markalar Kanunu’nun 11/1. maddesinde, “Memleketimizde tescil edilmiş olan dünya veya memleket çapında tanınmış yabancı veya yerli markaların ve benzerlerinin başka emtia için tescili, tanınmış marka sahibinin izni ile mümkündür.” hükmü yer almaktaydı. Bu hükümde tanınmış markanın, dünya ve Türkiye çapında tanınmak şeklinde söz konusu olduğu gösterilmekteydi[1].
Tanınmakta esas olan bilinmedir. Yani bir markanın tanımışlığı onun bilinmesinden ileri gelmektedir. Tanınmanın bu bakımdan geniş ya da çok geniş bir halk kitlesi tarafından bilinmesi olduğu söylenebilir[2]. Burada markanın geniş bir halk kitlesinde genel bir değere ulaşmış olması da lazımdır[3].
Yargıtay, tanınmış markayı bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı müşteri, akraba, dost, düşman ayrımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağırışım olarak ortaya koymuştur[4].
Yargıtay’ın bir başka kararında ise, tanınmış markanın tespiti konusunda çeşitli kriterlerin otaya konulduğundan bahsetmiş, bunları promosyon sonucunda kazanılan herkesçe bilinme durumunun dikkat alınması, toplumun önemli bir kesiminde belirli bir mal ve hizmete ilişkin olarak gerekli çağrışımı yapabilmesi, en azından o markanın kullanıldığı emtiaları tüketen orta düzeyde alıcılar açısından tanınması, emtia söylendiğinde akla o markanın gelmesi, ait olduğu sektörde iyi bilinen ve geniş bir dağıtım, pazarlama ağına sahip olması şeklinde özellikleri sıralamıştır[5].
556 sayılı KHK’nın tanınmış markayla ilgili olarak marka tescilinde mutlak red nedenlerini düzenleyen 7.maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde, Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markalara değinilmektedir[6]. Ancak Paris Sözleşmesi’nin bahsedilen maddesinde de, tanınmış marka tarifi verilmemektedir[7].
Tanınmış markadan söz edebilmek için reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, markayı taşıyan mal ve hizmetler dışında da bilinmesi esasken, kişiye ait olduğu bilinen markanın kullanıldığı o mal veya hizmetle ilgili çevrenin büyük bir kesimince bilinmesi yeterlidir[8].
Yargıtay, bir markanın tanınmış sayılabilmesi için dünya markası olması, hatta birlik ülkelerinde bilinmesinin gerekmediğini, önemli olanın Türkiye’de bilinmesi olduğunu kabul etmiştir[9]. Bu kararda, bir markanın tanınmış sayılabilmesi için herhangi bir kişi değil, bu markanın Türkiye’de hitap ettiği müşteri kitlesinin dikkate alınması ve tanınmışlığın, önemli bir kesimde ve en azından genel hedef kitledeki orta düzeydeki müşterilerce bilinmeyle ortaya çıkacağı savunulmuştur[10].
Paris Konvansiyonuna üye ülkelerde tanınmış olan bir marka, Türkiye'de de başka bir şart aranmaksızın tanınmış marka olarak korunur. Yargıtay'ın kararları da bu doğrultudadır.
Yargıtay 2004 tarihli BLACK & DECKER[11] kararında şu ifadeleri kullanmıştır: “Esasen Dairemizce öteden beri, Paris Konvansiyonu tarafı olan bir ülkede tescilli tanınmış marka ve bu markayı taşıyan ürünlerin ülkemizde hiç tanınmamış olması halinde bile Konvansiyonun 1. mükerrer 6. maddesi uyarınca iç hukukta koruma göreceği benimsenmiştir”. Aynı Karar’da tanınmışlığın iddia eden tarafça ispat edilmesi gerektiği hususu da açıkça ifade edilmiştir.
Tanınmış markaların diğer markalardan farklı değerlendirilmesinin nedenleri vardır. Tüketici tercihleri büyük oranda belli kalitede ürünleri garanti eden, artık kalite sembolü olmuş tanınmış markaların ürünlerini satın alma yönünde bir eğilim göstermektedir ve çokça, bu tür markalı ürünlere diğer ürünlere göre daha fazla ödemeyi dahi kabul etmektedirler. Bu özelliklerinden dolayıdır ki tanınmış markalar, sıklıkla marka ihlallerine maruz kalmakta ve bu ihlaller neticesinde zararlara uğramakla birlikte, başkaları haksız kazanç elde etmektedirler[12].
Tüm bu sayılanlar sonucunda tanınmış markalara diğer markalara sağlanan korumadan daha geniş anlamda bir koruma sağlanması gerekliliği ortaya çıkmıştır ve uluslararası uygulamalar ve tartışmalar da bu eksende yürütülmektedir.
II. TANINMIŞ MARKALARLA İLGİLİ ULUSLARARASI DÜZENLEMELER
Tanınmış markaların korunması gerekliliği konusu, uluslararası boyutta ülkelerin dikkatini çekmiş ve sınai mülkiyet hakları kapsamında, tanınmış markalara ilişkin özel hükümler de içeren uluslararası anlaşmalar kaleme alınmıştır. Bu anlaşmaların amaçları, sınai mülkiyet haklarının etkin bir şekilde korunmasını sağlamak ve bu şekilde kabul edilen özel hükümlerle birlikte tanınmış markalara, diğer markalara oranla daha geniş bir koruma bahşetmekti.
Bu amaçla kabul edilen ilk anlaşma, 1883 tarihli “Sınai Mülkiyetin Himayesine Mahsus Milletlerarası Bir İttihat İhdas Edilmesine Dair Paris Sözleşmesi” (Paris Sözleşmesi) olmuş ve bu anlaşmadan sonra bu defa 1995 yılında kabul edilen Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Anlaşması’nın eki olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS Anlaşması) ile tanınmış marka koruması için yeni hükümler kabul edilmiştir.
Son olarak ise, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) tarafından 1999 yılında kabul edilen, Tanınmış Markaların Korunmasına İlişkin WIPO Ortak Tavsiye Metni (Ortak Tavsiye Metni) ile tanınmış marka koruması bir adım daha ileriye götürülmüştür.
Tanınmış markalar özelinde bakıldığında, bu anlaşmalar, her defasında bu korumayı bir aşama daha geliştirmiş ve tanınmış marka koruması konusunda problematik olan hususlar açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır[13]. Türkiye, sınai mülkiyet alanındaki bahsi geçen uluslararası anlaşmalara taraf olmanın verdiği yükümlülükle, marka mevzuatını bu anlaşmalara uygun olarak düzenlemiştir.
Tanınmış markalar konusunda da Türkiye, konuya ilişkin uluslararası anlaşma hükümlerini Türk mevzuatına adapte etmiştir[14]. Böylelikle, tanınmış markalar, Türkiye’de tescilli olmasalar ya da aktif olarak kullanılmıyor olsalar da, uluslararası anlaşmalar ve ulusal düzenlemeler gereğince korumadan yararlanmaktadırlar. Bu koruma kapsamı ise, tanınmış markanın konu olduğu malların veya hizmetlerin aynı veya benzerinde olabilecekken, belirli koşulların varlığında ise, koruma kapsamı farklı mallara veya hizmetlere de genişletilebilmektedir.
A) Paris Sözleşmesi
Sınai mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin ilk sözleşme, 20.03.1883 tarihinde 11 ülkenin katılımıyla Paris’te imzalanmıştır. İmza yerinden dolayı Paris Sözleşmesi olarak adlandırılan bu sözleşme; marka, patent, endüstriyel tasarımlar, coğrafi işaretler gibi sınai mülkiyet hakları ve haksız rekabet ve diğer birtakım konuları içermektedir. Sınaî mülkiyetin anayasası olarak nitelendirilen Paris Sözleşmesi; milli muamele ve rüçhan hakkını temel ilke olarak benimsemiştir ve çeşitli tarihlerde değişikliklere uğramıştır.
Bu sözleşme, 1900 yılında Brüksel’de, 1911 yılında Washington’da, 1925 yılında La Haye’de, 1934’te Londra’da, 1958’de Lizbon’da ve son olarak 1967’de Stockholm’de değişikliğe uğramıştır. Türkiye, Paris Sözleşmesi’ni kabul edeceğini Lozan Anlaşması’nda taahhüt etmiş ve nitekim 1925 yılında sözleşmeye taraf olmuştur[15].
Tanınmış marka kavramı ilk kez Paris Sözleşmesi’nin 1925 yılında imzalanan La Haye metninde yer almıştır. Ancak, tanınmış markanın tanımı bu sözleşmede yapılmamıştır. Sözleşmenin 6. maddesinde tanınmış markaya değinilmiş ve tanınmış markalar düzenlenmiştir[16].
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar…” denilmiş, tanımı yapılmamıştır. Kanunun 6. maddesinin beşinci fıkrasında, “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle…” denilerek Türkiye’de tescilli tanınmış markalar düzenlenmiştir.
Sözleşmenin “Herkesçe Bilinen Markalar (Well-Known Marks)” başlıklı 6. maddesi şu şekildedir:
“(1) Birlik ülkeleri, tescilin talep edildiği veya markanın kullanıldığı ülkenin yetkili makamı tarafından söz konusu ülkede bu Anlaşma’dan yararlanacağı kabul olunan bir kişiye ait olduğunun ve aynı veya benzeri ürünlerde kullanıldığının herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa yol açabilecek şekilde reprodüksiyonunu (özdeş baskısı), taklidini veya tercümesini içeren bir markanın tescilini gerek ülke mevzuatı uygun olduğu takdirde re’sen gerekse ilgilinin isteği üzerine ret veya hükümsüz kılmayı ve kullanımını yasaklamayı taahhüt eder. Markanın önemli bir bölümünün tanınmış bir markanın reprodüksiyonundan oluşması veya bu tanınmış markayla karıştırılabilecek bir taklitten ibaret olması durumunda da, bu hükümler geçerli olacaktır.
(2) Böyle bir markanın iptalinin istenmesi için tescil tarihinden itibaren en az beş yıllık bir sürenin tanınması gerekecektir. Birlik ülkeleri, kullanmanın yasaklanması talebinin yapılması için gerekli süreyi tanıyabilirler.
(3) Kötüniyetli tescil edilen veya kullanılan markaların kullanımının yasaklanmasını veya iptalini istemek için herhangi bir süre tespit edilmeyecektir.”
Paris Sözleşmesi’nin bu hükmü ile tanınmış markaların tüm üye ülkelerde korunmasına ilişkin koşullar düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre tanınmış markanın korunmasının koşulları şunlardır:
a) Markanın koruma talep edilen ülkede tanınmış (iyi biliniyor) olması gerekmektedir. Tanınmış olup olmadığı kararını, koruma talep edilen ülke makamları verecektir.
b) Markanın ilgili ülkede tanınması yeterli olup, o ülkede kullanılmasa da koruma sağlanmaktadır.
c) Koruma talep edilen ülkede tescil edilmemiş tanınmış markalara da koruma sağlanmaktadır.
d) Tanınmış markanın, Paris Anlaşması’nın 2. ve 3. maddelerinde belirtilen Sözleşmeden yararlanan kişilere ait olması durumunda koruma sağlanacaktır. Sözleşmenin 2. maddesinde Birlik üyesi ülke vatandaşlarının tüm üye ülkelerde korumadan yararlanacağı düzenlenmiştir. 3. Maddede Birlik üyesi dışındaki ülke vatandaşı olup üye ülkede yerleşik olan veya ticari veya sınai işletmeye sahip kişilerin de aynı korumadan yararlanacağı düzenlenmiştir.
e) Aynı veya benzer mallar için tescilde koruma sağlanmaktadır. Farklı mallar için tescilde korumaya ilişkin düzenleme yapılmamıştır. Üye ülkeler, tanınmış markanın farklı mallarda tesciline ilişkin koruma sağlama konusunda serbesttirler.
f) Anlaşma yalnızca ürün markalarına (ticari marka) koruma sağlamaktadır, hizmet markaları hariç bırakılmıştır. Bu nedenle üye ülkeler hizmet markalarına aynı tür koruma sağlama konusunda serbesttirler. Daha sonra Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS Anlaşması) ile tanınmış hizmet markaları da koruma kapsamına alınmıştır.
g) Tescil talep edilen veya kullanılan markanın, tanınmış markayla karışıklığa yol açacak şekilde reprodüksiyonunu, taklidini veya tercümesini içermesi durumunda, tanınmış marka koruması sağlanmaktadır.
h) Kötüniyetli tescil veya kullanım varsa, iptal davası için süre sınırlaması belirlenemeyecektir. Markanın kötüniyetli tescil veya kullanımı olup olmadığına, koruma talep edilen ülke makamları karar verecektir.
Görüldüğü üzere tanınmış markanın tanımı Paris Sözleşmesinde de düzenlenmemiştir. Avrupa Birliği’nin 207/2009 sayılı Birlik Markası Tüzüğü madde 8/2 (c)’de Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka, herkesçe bilinen marka kavramı ve madde 8/5’de meşhur marka kavramı kullanılmış, ancak tanımlama yapılmamıştır.
B) TRIPS Anlaşması
Fikri mülkiyet haklarını korumaya yönelik normların önemli ölçüde değişiklik gösterdiği ve uluslararası ticarette sahte mallara uygulanabilir prensip ve kurallar konusunda çok taraflı bir çerçevenin bulunmamasının uluslararası ekonomik ilişkilerde giderek artan bir gerginliğe yol açtığı görüşüne dayanılarak, Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları konusunda bir anlaşma akdedilmiştir[17].
TRIPS Anlaşması, fikri mülkiyet hakları koruması konusunda, anlaşmaya taraf ülkeler tarafından sağlanması yükümlülüğü olan asgari standartları tesis etmiştir[18].
Tanınmış markalar, TRIPS Anlaşması’nın 16. maddesinde düzenlenmiştir[19]. TRIPS ile Paris Sözleşmesi bir anlamda tamamlanmış ve uygulamada görülen sıkıntılar giderilmeye çalışılmıştır. Anlaşma, tanınmış markaların korunması konusunda üç önemli düzenleme getirmiştir.
Bunlar; birinci olarak, Paris Sözleşmesi 1. mükerrer 6. maddesinin hizmet markalarına da uygulanacağı belirtilmiş, ikinci olarak bir markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde markanın promosyonu sonucunda kazanılan toplumun ilgili kesiminde herkes tarafından bilinme durumunun dikkate alınacağı açıklanmıştır. Burada, üye ülkelerin toplumun ilgili kesiminde markanın ne kadar bilindiği yönünde, ilgili kesimde markanın promosyonu neticesinde kazanılan bilgi de dahil edilerek bir tespit değerlendirmesi yapması istenmiştir.
Üçüncü ve son olarak ise, TRIPS Anlaşması ile Paris Sözleşmesi’nin 6. maddesinin getirdiği korumadan ayrılarak, korumanın farklı mal ve hizmetlere de uygulanacağı, bu durumda dahi ilgili markanın tesciline engel olunabileceği belirtilmiştir.
C) Tanınmış Markalara İlişkin WIPO Ortak Tavsiye Metni
Paris Sözleşmesi ve TRIPS Anlaşması’nın tanınmış markalara ilişkin olan hükümlerinin ardından bu defa, WIPO tarafından 1999 tarihli Ortak Tavsiye Metni hazırlanmış ve yayınlanmıştır. WIPO tarafından yayınlanan bu tavsiye kararları denilebilir ki, tanınmış markalara ilişkin olan Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesi ve TRIPS Anlaşması’nın 16. maddesinde düzenlenen hükümleri aydınlığa kavuşturmuş, bu iki anlaşmada yer alan hükümleri birleştirmiş ve son olarak bu hükümlere ilaveler yaparak sorunun çözümüne katkıda bulunmaya çalışmıştır[20].
Ortak Tavsiye Metni’nin 2. maddesine göre bir markanın tanınmış marka olup olmadığının belirlenmesinde dikkate alınacak kriterler şunlardır;
- Toplumun ilgili kesiminde markanın bilinme veya tanınma derecesi,
- Markanın kullanıldığı süre, kapsam ve coğrafi alan,
- Markanın kullanıldığı mal veya hizmetlerle ilgili olmak üzere markanın reklam ve tanıtımlarını ya da fuar veya sergilerde sunumlarını içeren promosyon faaliyetlerinin süresi, kapsamı ve coğrafi alanı,
- Markanın kullanımının ve tanınmışlığının göstergesi niteliğinde olacak şekildeki marka tescillerinin veya marka tescil başvurularının süresi ve coğrafi alanı,
- Özellikle yetkili mercilerce markanın tanınmışlığına ilişkin verilen kararlar olmak üzere, marka haklarının başarılı bir şekilde uygulandığını gösterir bilgiler,
- Markaya atfedilen değer.
1999 tarihli WIPO Ortak Tavsiye Metni, üye ülkeler açısından bağlayıcılığı olmayan bir metindir. Ancak, buna rağmen birçok ülke, yayınlanmasının ardından bu metne uygun olarak tanınmış marka uygulamalarını şekillendirmiş bulundurmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21.09.2005 tarihli JUMP kararında Ortak Tavsiye Metni’ne atıfta bulunmuş ve burada sayılan kriterlere kararında yer vermiştir[21].
Söz konusu Karar, “Tanınmış markalar konusunda uluslar arası boyuttaki çalışmalar ise WIPO bünyesinde yürütülmektedir. Bu kuruluş uzmanlar komitesince benimsenen A/34/13 nolu tavsiye kararında bir markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde; markanın kullanım süresi, yaygınlığı, kapsamı ve coğrafi alan genişliği, ekonomik değeri, reklam, temsil, promosyon, fuarlara katılım ve fuar düzenleme, kataloglar hazırlama gibi tanıtım faaliyetleri, bu çalışmaların kapsamı, süresi ve mali bütçesi, işletmenin büyüklüğü, cirosu, marka hakkının hangi etkinlikte ve verimlilikte korunduğu, tanınmışlığa yönelik mahkeme ve diğer yetkili makamların kararları gibi olguların göz önünde bulundurulması kararlaştırılmıştır. Bu karar her ne kadar üye ülkeler yönünden bağlayıcı değil ise de, somut olay özelliklerine göre tanınmışlığın tespitinde nazara alınması mümkün kriterlerdir” şeklindedir.
Buna göre, Ortak Tavsiye Metni’nde de belirtildiği üzere, tanınmış markanın tespitinde somut olayın özelliklerine göre bu kriterlerden yararlanılabilecektir.
III. TANINMIŞ MARKANIN İŞLEVLERİ
McCarthy’e göre markanın belli başlı dört işlevi bulunmaktadır[22]. Bunlar; bir işletmenin mallarını tanımlamak ve bunları diğer işletmelerinkinden ayırt etmek, markalı malların belli bir işletmeden kaynaklandığını belirtmek, markalı malların aynı seviyede kaliteye sahip olduğunu belirtmek ve malların satışında ve reklamında birincil araç olarak faaliyet göstermektir. Bu sayılanlar markaların olduğu kadar, tanınmış markaların da işlevleridir[23].
A) Ayırt Etme İşlevi
Markaların ve marka tesciline konu olacak işaretlerin en önemli işlevlerinin ayırt edicilik olduğu genel kabul görmüş bir husustur. Buna göre; markanın üzerinde yer aldığı malları veya verilen hizmetleri diğer işletmelere ait olan benzeri mallar ve hizmetlerden ayırt etmesi aranmaktadır. Böylelikle marka kullanıldığı mallar veya hizmetler için adeta bir kimlik belgesi durumuna gelmektedir. Nasıl ki, kimlik belgeleri sahibine ait bilgileri içermekte ve sahibini benzerlerinden ayırt etme işlevi görmekteyse, markalarda bu anlamda bir işleve sahiptir ve pazara sunulan malları veya hizmetleri benzerlerinden ayırarak fark oluşturmaktadırlar[24].
556 Sayılı KHK markanın bu ayırt edicilik işlevine hukuki bir koruma sağlamaktadır[25].
B) Köken Belirtme İşlevi
Marka ve tanınmış markalar malın üreticisi olan veya hizmeti sunan işletmeleri birbirinden ayıran, daha doğru bir ifade ile malların veya hizmetlerin işletmesel kökenini belirten araçlardır. Böylelikle, markalı ürünlerin hangi işletmeler tarafından üretildiği konusunda alıcıların yanılma riskleri en aza indirilmekte ve tüketiciler daha önce kullanıp memnun kaldıkları ürünlerin üreticisi olan işletmeleri markaları aracılığıyla yeniden tanımakta ve aynı ürünü tekrar tercih etmektedir[26].
Alıcılar istediklerini elde ederek beklentilerine kavuştuklarında genel olarak onlar için markanın kökeninin pek bir önemi kalmamaktadır. Önemli olan, ürünün isteklerine cevap vermesi, belirli bir kalite düzeyini yakalamış olmasıdır[27].
C) Garanti (Kalite) İşlevi
Garanti işlevinin, tanınmış markaların sahip olduğu köken belirtme işlevinden daha önemli bir husus olduğunu belirtmek gerekir. Adından da anlaşılabileceği gibi, garanti işleviyle markalı malın veya hizmetlerin, tüketicilerin aradıkları standartları garanti ettiği, ürünlerin kaliteleri konusunda alıcılara güvence verdikleri belirtilmektedir. Tanınmış markalar konu olunca bu işlevin sonucunda ortaya çıkan güvencenin tüketiciler gözünde daha bir öneminin olduğu ve alıcıların tanınmış markalı ürünlere olan güvenlerinin diğer ürünlere nazaran çok daha fazla olduğu bir gerçektir[28].
Tanınmış markanın garanti işlevi, hem alıcılar için, hem de işletmeler için önemli yararları içinde barındırmaktadır. Alıcılar için önemlidir çünkü, ürünün kalite ve diğer özellikleri konusunda güvence verir ve satın alma karar sürecini kısaltır. İşletmeler açısında önemlidir çünkü, bu güvencelerle hareket eden alıcılar işletmenin ürünlerini tekrar satın almakta ve hatta işletmenin markasını taşıyan diğer ürünleri de satın alma yoluna gitmektedir.
Kısacası, tanınmış markanın garanti işlevi sonucunda, alıcılar ve işletmeler açısından bir “kazan-kazan” durumu söz konusudur ve belirli şartların tekrar etmesi koşuluyla bu durum süreklilik göstermekte, alıcılar ile tanınmış marka arasında sıkı bir bağ ortaya çıkmaktadır[29].
D) Reklam İşlevi
Reklam yoluyla, markalı malların kalitesinden veya diğer özelliklerinden dolayı tatmin olmuş sadık tüketiciler vasıtasıyla ve bazı durumlarda ağızdan ağıza iletişim yoluyla markanın sahibi olan işletme tüketiciler arasında bir itibara sahip olmaktadır. tanınmış markanın reklam işlevi, giderek önemi artan bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Zira, tanınmış markanın bu işlevi ile markanın esas olarak kullanıldığı mallar veya hizmetler yanında, marka genişlemesi sonucunda markanın kullanılacağı diğer mallar veya hizmetler fazla bir tanıtıma ihtiyaç duyulmadan pazarda yer edinebilecek ve ürüne karşı bir talep oluşturulacaktır[30]. Bunun yanında, malın kalitesinin iyi olması nedeniyle, farklı mallarda da alıcılar tarafından benimsenmesi sonucu markanın tanınmışlığı artacak ve marka bir reklam vasıtası olacaktır[31].
IV. TÜRK HUKUKUNDA TANINMIŞ MARKALAR
Tanınmış markalara ilişkin Türk hukukundaki ilk hükümler, 551 sayılı Markalar Kanunu’nda yer almış, ardından 1995 tarihinden beri yürürlükte olan 556 sayılı KHK ile taraf olunan uluslararası anlaşmalara uygun olarak yeni hükümler benimsenmiştir. 556 Sayılı KHK’da yer alan bu hükümlerin yanında TPE, 2003 yılında “Markaların Tanınmışlık Düzeyleri İle İlgili Esasları” yayınlamış ve markaların tanınmışlığına karar verilirken dikkate alınacak kriterlerin listesini ilgililerin bilgisine sunmuştur. Bu esaslardan aşağıda detaylı olarak bahsedilecektir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda da tanınmış markalara ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
A) 551 Sayılı Markalar Kanunu ve 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
556 sayılı KHK’dan önce yürürlükte bulunan 551 sayılı Markalar Kanunu’nun 11. maddesine göre dünya veya ülke çapında tanınmış yabancı ve yerli markalar, Türkiye’de tescil edilmiş olması koşuluyla, marka sahibinin izni olmaksızın farklı mallar için tescil edilememekteydi[32].
Tanınmış markalara ilişkin olarak 11. maddesinde düzenleme bulunan 1965 tarih ve 551 sayılı Markalar Kanunu, 1995 yılına kadar yürürlükte kalmış ve 556 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Marka tescilinde mutlak ret nedenlerini düzenleyen 556 sayılı KHK’nın 7/1 maddesinin ı bendi, Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markaları içeren marka tescil başvurularını marka tescilinde mutlak ret nedenleri arasında saymıştır[33].
556 sayılı KHK’nın 7/1-ı. maddesine göre korumadan yararlanacak tanınmış markaların Türkiye’de de tanınmış olmaları gerekmektedir. Aksi halde, yani Paris Sözleşmesi’ne taraf olan ülkede tanınmış olan fakat Türkiye’de tanınmayan markanın bu madde uyarınca tanınmış marka korumasından yararlanması düşünülemez. Bununla birlikte korumadan yararlanacak markalar için ilgili ülkede tescilli olma ve markayı kullanma şartı aranmamaktadır.
556 sayılı KHK’nın marka tescilinde nispi ret nedenlerini düzenleyen 8. maddesinin 4. fıkrası, tanınmış markalara ilişkin bir düzenlemeye yer vermiştir. Böylece, tanınmış markalar, Türk mevzuatında hem mutlak ret nedenleri arasında, hem de nispi ret nedenleri arasında sayılmıştır[34].
Markaların Korunması Hakkındaki 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tanınmış markalara ilişkin olarak değerlendirilen 7/1-ı ve 8/4 maddelerinin yanı sıra, KHK’nın 9/1-c maddesinde de bu konuda bir düzenlemeye yer verilmiştir[35].
556 sayılı KHK’nın 42. maddesi markanın hükümsüzlük hallerini düzenlemektedir. 42. maddenin 1. fıkrasının a ve b bentleri, 7. ve 8. maddede sayılan halleri hükümsüzlük nedeni olarak zikretmiştir[36].
B) 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na Göre Tanınmış Markalar
Marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin başvuruları, tescil ve tescil sonrası işlemleri ve bu hakların ihlaline dair hukuki ve cezai yaptırımları düzenleyen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 22.12.2016 tarihinde kabul edilmiştir.
Bu kanun anlamında “Paris Sözleşmesi, 8/8/1975 tarihli ve 7/10464 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Sınai Mülkiyetin Himayesine Mahsus Milletlerarası Bir İttihat İhdas Edilmesine Dair 20/3/1883 tarihli Sözleşmeyi ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından usulüne göre yürürlüğe konulmuş bu Sözleşme ile ilgili değişiklikleri kapsamaktadır.” (Sınai Mülkiyet Kanunu m. 2/1-ğ)
Kanunun 3. maddesine göre, bu kanundan yararlanma hakkı olanlar şunlardır: “a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, b) Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yerleşim yeri olan veya sınai ya da ticari faaliyette bulunan gerçek veya tüzel kişiler, c) Paris Sözleşmesi veya 15/4/1994 tarihli Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması hükümleri dâhilinde başvuru hakkına sahip kişiler, ç) Karşılıklılık ilkesi uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti uyruğundaki kişilere sınai mülkiyet hakkı koruması sağlayan devletlerin uyruğundaki kişiler.”
Yeni kanunda tanınmış marka ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvurularının itiraz üzerine reddedileceği düzenlenmiş ve bu husus nispi ret sebebi sayılmıştır. Kanunun madde gerekçesinde belirtildiği üzere, bu düzenleme ile Avrupa Birliği hukuku ve uluslararası uygulamalarla uyum sağlanmıştır (Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı, s. 90). Gerekçeye göre “Türkiye’de Paris Sözleşmesinden yararlanacağı kabul olunan bir şahsa ait olduğu ve aynı veya benzeri ürünlerde kullanıldığı herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir marka başvurusu tescili itiraz üzerine reddedilebilecektir.”
6769 sayılı SMK’da tanınmış markalarla ilgili birtakım düzenlemeler sevk edilmiştir. Türkiye’de ki tanınmış markalara ilişkin korumada SMK m.6/5’te de belirtildiği üzere belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaşmış markalar için mal veya hizmet sınıflarının aynı veya benzer olmasına bakılmayacağı düzenlenmiştir.
İlgili Kanun’un 6/5. maddesi, “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” şeklindedir. Bu madde Türkiye’de tanınmış markaların korunması kapsamını düzenler.
Paris Sözleşmesi’nden kaynaklanan korunmada markanın aynı veya benzer olması ve bununla birlikte mal veya hizmetin de bağlı olduğu sınıfın aynı veya benzer olması aranır. Buna karşın Paris Sözleşmesi’nden kaynaklanan korumadan yararlanmak için mal veya hizmetin Türkiye’de tescil edilmiş olması aranmaz.
SMK m.6/5’in Paris Sözleşmesi’ne göre daha geniş bir koruma sağladığı çıkarımını yapmak doğru olacaktır. SMK m.6/5 koruma kapsamını değerlendirirken göz önünde bulunduracağımız ölçütler aşağıda sayılmıştır:
- Tanınmış markanın tescilinin veya tescil başvurusunun itiraz konusu markaya göre daha önceki bir tarihte gerçekleşmiş olması,
- Tanınmış marka ile diğer markanın aynı ya da benzer olup olmadıkları değerlendirilmeli,
- Sonraki markanın tanınmış markanın itibarına zarar verip vermeyeceği,
- Sonraki markanın tanınmış markanın ayırt ediciliğine zarar verip vermeyeceği.
Belirtmek gerekir ki her ne kadar bu ölçütlerin baz alınması gerekse de tanınmış marka değerlendirmesi her somut olaya göre farklılıklar gösterebilir. Olayın kendine ait koşullarının da göz önünde bulundurulması gerekecektir.
Aynı şekilde SMK 6/5. maddesinde de, “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” ifadelerine yer verilerek korumanın sınırları belirtilmiştir.
SMK 6/6 hükmüne göre; “Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.” şeklindedir.
Açıklanan hususlarla ilgili aşağıdaki Yargıtay Kararı’ndan bahsetmek yerinde olacaktır[37]. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi bir Kararı’nda, “...Davacı vekili müvekkilinin uzun yıllardan beri JELİBON markasını kullandığını, bu markayı 1985 yılından itibaren Türkiye' de ve 43 ülkede tescil ettirdiğini, TPE tarafından da JELİBON markasının tanınmış marka olarak kabul edildiğini, davalının ise müvekkiline ait JELİBON markasını NAKO Jelibon biçiminde tescil ettirdiğini ve kullanmaya başladığını, haksız yarar elde ettiğini, davalının bu marka tescili nedeniyle müvekkilinin markasının ayırt edici karakterinin zarar göreceğini ileri sürerek davalı adına tescilli 2012/17695 sayılı markanın hükümsüzlüğünü, iptalini, sicilden terkinini talep ve dava etmiştir...Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacının JELİBON biçimindeki tanınmış markasının, davalı tarafça NAKO JELİBON biçiminde kullanılması durumunda davacının tanınmış markasının ayırt edicilik ve kaynak gösterme fonksiyonunun zarar görebileceği, ortalama tüketicinin, NAKO JELİBON markalı malların kimden geldiği yönünde tereddüt yaşayabileceği, davacı ve davalı arasında işletmesel bir bağlantı kurabileceği, yine davacının JELİBON markasının gıda sektörü bakımından tanınmış bir marka olduğu ancak bu tanınmışlığın gıda sektörü dışına taştığı, JELİBON markasının 23. sınıftaki iplikler emtiası bakımından kullanılması durumunda da, davacının markasının toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle davalı tarafça haksız bir yararlanmanın söz konusu olabileceği, böylece 556 sayılı KHK'nın 8/4 maddesindeki haksız yararlanma koşullarının oluşacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.” şeklinde karar vermiştir.
İlgili karar 556 sayılı KHK yürürlükteyken verilmiştir. Şu anda 10.01.2017 yürürlük tarihli 6769 sayılı SMK yürürlüktedir. Genel çerçevede SMK’nın çok az değişiklikle 556 sayılı KHK’nin kanunlaştırılması sonucu ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Yargıtay kararına dayanak olan 556 sayılı Kanunun ilgili kısmı ‘’...tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.‘’ şeklindedir.
Somut olayda Yargıtay; davacının markasının kendi hizmet sınıfının dışına taşmış bir tanınmışlığı olduğunu, itiraz konusu markanın mal veya hizmetinin aynı veya benzer bir sınıfa dâhil olmasa bile, markanın kaynak fonksiyonuna ve ayırt ediciliğine zarar geldiği tespitini yapmıştır. Sonraki markanın, ortalama tüketicinin davacı ve davalı arasında işletmesel bir bağlantı olabileceğini düşünmesine sebep olabileceği ve tanınmış markanın ününden ve tüketici nezdinde oluşan intibadan haksız şekilde yararlanmanın meydana geldiğine vurgu yapmıştır.
C. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’ndaki Düzenlemelerin 556 Sayılı KHK İle Karşılaştırılması
556 sayılı KHK’de tanınmış markalar hem mutlak ret hem de nispi ret nedenleri arasında sayılmıştır[38]. Sınai Mülkiyet Kanunu’nda tanınmış markalar mutlak ret nedeni olmaktan çıkarılmış ve sadece nispi ret nedeni olarak düzenlenmiştir.
556 sayılı KHK’nin “marka tescilinde ret için mutlak nedenler” başlıklı 7. maddesinin 1-ı bendinde “Sahibi tarafından izin verilmeyen Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesine göre tanınmış markalar” belirtilmiştir. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun “marka tescilinde nispi ret nedenleri” başlıklı 6. maddesinin dördüncü fıkrasında “Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.” hükmü düzenlenmiştir[39].
Yeni kanunda Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markalar, nispi ret sebebi olarak düzenlenmiş ve aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından ret sebebi olduğu açıkça düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK’nin “marka tescilinde ret için nispi nedenler” başlıklı 8. maddesinin dördüncü fıkrasında “tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilir.” hükmü düzenlenmiştir[40].
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6. maddesinin beşinci fıkrasında “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” hükmü yer almaktadır. Yeni Kanunda tescilli markanın farklı mal veya hizmetlerde tesciline itiraz için tanınmış marka olması bakımından, “Türkiye’de tanınmış olma” kriteri düzenlenmiştir.
Yeni Kanundaki diğer farklılık, tescil talebinde bulunan kişinin haklı bir sebebe dayanma halinin istisna olarak düzenlenmesidir[41].
556 sayılı KHK’nin 35. maddesinde düzenlenen ret sebeplerine ilişkin itirazlar ile kötüniyetli tescil başvurularına ilişkin itirazların süresi üç ay iken, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 18. maddesinde ret sebeplerine ilişkin itiraz süresi iki ay olarak düzenlenmiştir. Böylece tescil prosedürünün hızlandırılması sağlanmıştır.
Yeni düzenlemede, 556 sayılı KHK’den farklı olarak yayıma itiraz ve karara itiraz ayrımı düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde, mutlak veya nispi ret sebepleri mevcutken tescil edilen markaların mahkeme kararıyla hükümsüz sayılacağı düzenlenmiştir.
KHK’nin 42. maddesinin 1/a bendine göre, iptal davası açma süresi sadece tanınmış markalar için düzenlenmiştir. Bu süre tescil tarihinden itibaren beş yıldır ve kötüniyetli tescil varsa iptal davası açmak süreye bağlı değildir.
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 25. maddesinde, hükümsüzlük halleri ve hükümsüzlük talebi düzenlenmiştir. Tanınmış markalara ilişkin özel bir düzenleme yapılmadan, tüm mutlak ve nispi ret sebeplerinde marka sahibinin iptal davası açabileceği düzenlenmiştir.
Sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, kötü niyetli tescil halleri dışında markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremeyeceği düzenlenmiştir.. Beş yıllık süre, marka sahibinin markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği durumdan itibaren işleyecektir. Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesinde de belirtildiği üzere, kötüniyetli tescilde süre koşulu aranmayacaktır[42].
V. MARKALARIN TANINMIŞLIK DÜZEYLERİ İLE İLGİLİ ESASLAR VE UYGULAMASI
Türk Patent Enstitüsü Markalar Dairesi Başkanlığı, 19.11.2003 tarih ve 25294 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5000 sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 13. maddesinin d bendi uyarınca “İlgili mevzuat hükümlerine göre, markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemlerini yapmak…” ile görevlendirilmiştir.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 47. ve 48. maddeleri uyarınca tüm Enstitü kararlarına karşı, bu karardan zarar gören kişiler, Enstitü nezdinde itiraz edebileceği gibi Markaların Tanınmışlığına ilişkin karara da itiraz edilebilmektedir.
Markalar Dairesi Başkanlığı, markanın halk tarafından tanınmışlık düzeyini, markanın herkes tarafından bilinirliğini, markanın, malın potansiyel ve fiili kullanıcılarının da ötesinde ulaşmış olduğu genel tanınmışlık düzeyini aşağıdaki kriterler çerçevesinde değerlendirilmektedir[43].
“1. Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (Markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi),
2. Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam (Yurt içi ve yurt dışı tesciller nelerdir?),
3. Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir?
4. Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (Özellikle de Türkiye'deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafi alan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (Tv reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.),
5. Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.),
6. Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, halen devam etmekte olan marka, haksız rekabet davaları, itiraz sayıları vb.)
7. Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir?
8. Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları.
9. Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (Firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, karı, yurt çapında ve yurt dışında sahip olduğu dağıtım kanalları: şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hakimiyeti vs.),
10. Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu?
11. Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb. kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı?
12. Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları (marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir?
13. Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir?
14. Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Örnek: sadece "gazozlar" için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları içine alan bir tescil.)
15. Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır?
16. Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari alan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu?
17. Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile ciklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (Doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi?
18. Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmış markaları belirleme yetkisi yasa ile Türk Patent Enstitüsü’ne verilmiş olup, Türk Patent Enstitüsü uzun zamandan beri tanınmış markaları tespit ve ilan etmektedir. Türk Patent Enstitüsü, tanınmış markaların belirlenmesinde uygulanmak üzere, WIPO Uzmanlar Komitesinin tavsiyelerini dikkate alarak “Markaların Tanınmışlık Düzeyleri ile İlgili Esaslar ve Uygulama Kriterleri”ni hazırlamış ve ilan etmiştir Ancak, tanınmışlık belirlenirken, Türk Patent Enstitüsü başka kriterleri de dikkate alabilir. Kısacası yukarıda sayılan esaslar sınırlı sayıda olmayıp somut olayın özelliklerine göre de birtakım esaslar gündeme gelebilmektedir.
TRIPS’e göre, üye devletler bir markanın tanınmış olup olmadığını belirlerken, markanın promosyon sonucunda üye devlette toplumun ilgili kesimindeki bilinme durumunu dikkate alacaklardır. Kısaca tanınmışlık ilgili sektörde aranmaktadır. Dolayısıyla bir markanın tanınmışlığından bahsedebilmek için, o markanın ülkenin büyük bir kesiminde bilinmesi şart değildir, markayı taşıyan ürünlerin hitap ettiği toplumsal çevrede tanınması yeterlidir. Bir markanın tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi açısından, tanınmışlığın mal ya da hizmetin hitap ettiği ilgili sektörde aranması yeterli kabul edilmektedir.
Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve yargı kararları bir markanın tanınmış marka olabilmesi için taşıması gereken kriterleri belirlemiş bulunmaktadır. Söz konusu kriterler de yukarıda belirtildiği şekilde 18 (on sekiz) ana başlık altında toplanarak Türk Patent Enstitüsü tarafından ilan edilmiştir. Türk Patent Enstitüsü’nün tanınmışlık esasının belirlenmesine yönelik kriterleri de markayı taşıyan ürünlerin hitap ettiği toplumsal çevrede tanınması gerektiği hususunun dikkate alındığını göstermektedir.
VI. TANINMIŞ MARKALARIN KORUNMASI
Ulusal ve uluslararası hukukta henüz tanımı yapılmayan tanınmış markalar için kesin olan bir husus varsa o da, bu markaların normal markalara oranla genişletilmiş korumadan yararlandıklarıdır[44]. Tanınmış markaların genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için, ille de ilgili ülkede tescilli olması zorunluluğu aranmayacaktır. Bu durumda, tanınmış markalar kendilerine sağlanan bu koruma kapsamında, tescilli oldukları malların veya hizmetlerin aynı veya benzeri mallar ve hizmetler için ve bazı şartların varlığında da farklı mallar veya hizmetlerde kullanılacak olsalar dahi korunacaktır.
Özel korunan markalar; Tanınmış Markalar, WIPO Koruması ve Türk Koruması olarak üç ana başlık altında değerlendirilebilir. Tanınmış markaların, ulusal veya uluslararası düzenlemelerde yapılmış pek çok tanımı mevcuttur. Zira tanınmışlık her somut olayda farklılık gösteren, önceden belirlenmiş kriterlere uymayan ve zamanla değişen bir olgudur.
Genel olarak tanınmış markalar “…bir kişiye veya girişime sıkı bir biçimde bağlılık, güvence, kalite, reklam gücü, yaygın bir dağıtım ağına bağlı, müşteri ve diğer sübjektif ilgi ve ilişkiler ayrımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredekilerce refleks halinde beliren bir çağrışım…” şeklinde tanımlanabilir[45].
WIPO aracılığıyla Türk Patent’e gönderilmiş olan, garanti ve kontrol işlevi gören işaretler veya resmi kurum ve organizasyonlara ait işaretler de bu kapsamdadır. Örneğin OECD, IMF, WTO ibareleri bu kapsamda korunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hükümranlığı ile ilgili işaretler, devlet tarafından resmi kontrol ve garanti işareti olarak kabul edilmiş işaret ve adlandırmalar; devlete, mahalli idarelere ve diğer kamu tüzel kişilerine ait iktisadi nitelik arz etmeyen işaret ve adlandırmalar; ticaret ve hizmet markası olarak tescil edilemeyecek nitelikteki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait işaret ve adlandırmalar; Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına çalışır durumda bulunan derneklere ait işaret ve adlandırmalar; kamu yararı açısından korunması gereken diğer işaretler de (siyasi parti amblemleri gibi) bu kapsamda korunmaktadır[46].
Tanınmış markanın aynısının veya benzerinin farklı mal ya da hizmetlerde kullanılması, bazı hallerde tanınmış markanın itibarına zarar verebilir. Aynı tür mal ya da hizmette kullanılmamasına rağmen, tanınmış markanın garanti veya reklam gücünden yararlanılarak tanınmış markanın itibarına zarar verilir. Markanın birden çok farklı emtiada kullanılması, tanınmış markanın gücünün ve etkileme alanının azalmasına sebebiyet verebilir[47].
556 sayılı mülga KHK’nın 8. maddesinin 4. fıkrası ile 9. maddenin 1. fıkrasının c bendine göre, tanınmış marka, ayrıca markanın ayırt edici karakterine zarar verilmesi durumunda da korunmaktaydı. Buna göre, tanınmış markanın aynısı veya benzeri olan başka bir marka için tescil talebinde bulunulması veya tanınmış markanın aynısı veya benzerini içeren bir işaretin kullanılması durumunda ve bunların tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, tanınmış marka sahibi, başvuruya itiraz edebilecek veya işaretin kullanılmasının önlenmesini talep edilebilmekte idi.
VII. TANINMIŞ MARKALARA SAĞLANAN KORUMA BİÇİMLERİ
Türkiye’de tescilli tanınmış markalara ilişkin mülga 556 Sayılı KHK m. 8/4 düzenlemesine, SMK’nın m. 6/5 hükmünde yer verilmiştir. Buna göre, tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
Mülga KHK düzenlemesinden farklı olarak SMK madde 6/5’te tanınmış markanın tescili için başvuruda bulunmanın haklı sebepleri varsa, başvuru sahibine haklı sebepleri olduğunu ileri sürebilme imkanı tanınmıştır.
KHK döneminde başvuru sahibinin haklı sebep ileri sürebilme imkanı bulunmamaktaydı. Yeni düzenlemeye göre başvuru sahibinin haklı sebepleri varsa tanınmış marka sahibinin itirazı reddedilecektir.
Tanınmış markadan haksız bir yararın sağlanmasına, markanın itibarının zedelenmesine veya ayırt edici karakterinin zedelenmesine neden olacak bir marka tescil başvuru yapan kişinin, nasıl bir haklı sebep iddiasına dayanabileceğini izah etmek güçtür. Haklı sebebin mevcudiyeti somut olayın özelliklerine göre incelenmeli ve araştırılmalıdır. Örneğin, İngiltere’de “Paco” “Paco Life in Colour” markalarının esas unsuru olan “Paco” ibaresine başvuruda yer verilmesi başvuru sahibinin adı olduğu gerekçesiyle haklı sebep kabul edilmiştir[48].
Koruması sona ermiş olan ortak ve garanti markalarına dayalı nispi red nedeni düzenlemesi 556 sayılı KHK’nın 8/6. maddesinden SMK’nın 6/7. maddesine aktarılmıştır.
Yukarıda da bahsedildiği üzere SMK m. 6/7 uyarınca, ortak markanın ve garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka ve garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir. SMK düzenlemesi mülga KHK hükmünden farklı olarak ortak ve garanti markalarının yenilenmeme nedeniyle sona ermesi halinde bu nisbi red nedenine dayalı yayına itiraz yapılabileceğini düzenlemiştir. Mülga KHK m. 8/6 hükmünde ise herhangi bir sona erme nedenini zikredilmemiş ve sona erme sebebinin ne olduğu düzenlenmemiştir.
Diğer marka sahiplerine ise SMK m. 6/8 kapsamında yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından itibaren iki yıl içerisinde yapılan aynı veya benzer marka başvurularına itiraz etme imkanı tanınmıştır. SMK m. 6/8 hükmü, KHK m. 8/7 hükmünün paralel düzenlemesidir. Ancak ilgili SMK düzenlemesi, bu nispi red sebebine dayalı itiraz hakkının kullanılabilmesini KHK’dan farklı olarak markanın bu iki yıllık süre içinde kullanılmış olması şartına bağlamıştır.
SMK’nın 6/4. maddesi, “Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.” şeklinde düzenlenerek tanınmış markalarla ilgili mutlak bir koruma getirilmiştir.
Aynı şekilde SMK 6/5. maddesinde de, “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” ifadelerine yer verilerek korumanın sınırları belirtilmiştir.
Mülga 556 Sayılı KHK’nin 8/5. madde düzenlemesine, SMK’nın 6/6. maddesinde yer verilmiştir. SMK 6/6. maddesi kapsamında nispi ret nedeni olarak sayılan önceki haklar kapsamına ticaret unvanı da eklenmiştir. Buna göre, başkalarına ait ticaret unvanını içeren marka başvuruları hak sahibinin itirazı üzerine reddedilecektir.
SMK 6/6 hükmüne göre; “Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.” şeklindedir. Mülga KHK m. 8/5 hükmü ise “Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” şeklinde düzenlenmişti.
SMK değişikliği ile mülga KHK’dan farklı olarak başkasına ait ticaret unvanını içeren marka başvurularının reddedileceği açıkça madde kapsamında ifade edilerek hüküm altına alınmıştır. Tescilli ticaret unvanına dayalı olarak marka tescil başvurusuna itiraz ediliyor ise, ticaret unvanına ait sicil kaydındaki faaliyet konuları ile tescil edilmek istenen markanın kapsayacağı mal ve/veya hizmet listesinin karşılaştırılarak, başvurunun mal ve/veya hizmet listesinin faaliyet konuları ile aynı veya benzer olup olmadığı incelenecektir[49].
VIII. TANINMIŞLIK İDDİASININ İSPATI
Tanınmışlık iddiasında bulunanın, bu konudaki ispat araçlarını TPE’ye ve Mahkemeye sunması gerekmektedir. Burada, tanınmışlık kavramı ile ön sorun ilişkisine de değinmekte yarar bulunmaktadır. Bilindiği üzere bir davada, davaya devam edilebilmesi ve davanın karara bağlanabilmesi için çözümlenmesi gereken bir sorun, ön sorunu oluşturmaktadır.
Yargıtay 11. HD, 26.2.2004 tarih, 2003/7150E. ve 2004/1792K. sayılı kararında “öncellikle mahkemece davacı markasının tanınmış olup olmadığı hususunda gerekli delillerin toplanarak değerlendirilmesi, tanınmış olduğunun kabulü halinde de davalının tescilinin kötüniyetli olduğunun ispatı gerekmekte olup..” değerlendirmesinde tanınmışlığa dayalı olarak açılmış olan bir hükümsüzlük davasında mahkemenin öncelikle tanınmışlık iddiası hakkında karar vermesi gerektiğine işaret etmiştir[50].
Yargıtay, tanınmışlığın tespiti hususunda doğrudan mahkemeye tespit davası açılamayacağını, öncelikle TPE’ye başvurulması gerektiği görüşündedir. Yargıtay 11. HD, 2005/13979 E. ve 2007/827 K. sayılı, 25.01.2007 tarihli kararında “Bir markanın tanınmışlığının tespit ve tescili ileride yapılacak muhtemel tecavüzleri önleme, karışıklığa, markanın itibarı ve şöhretinden yararlanmaya yönelik tescillere engel olma gibi sonuçlar doğuracağından bu yönde yapılan bir tespitte hak sahibinin hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Bu itibarla marka sahibi markasının tanınmış marka olduğunun tespiti ile tanınmış marka olarak Kurum nezdinde tutulan sicile kaydını isteyebilirse de somut olayda davalı nezdinde yapılmış bir tanınmış marka tescil başvurusu bulunmadan markanın tanınmış olduğunun tespiti doğrudan dava yolu ile istenmektedir. Oysaki Türkiye’de marka tescili konusunda tek yetkili Kurum olan TPE’ye başvuruda bulunmadan doğrudan tescil davası yolu ile bu sonuca ulaşılmak istenilmesi markaların tescili sistemine de uygun düşmemektedir. Markanın tanınmışlığı yönünde TPE’ne başvurulup, tescil prosedürü tamamlanmadan, bu yönde TPE Başkanlığı tarafından yapılacak inceleme sonucu verilecek karar beklenilmeden doğrudan anılan Kurum aleyhine dava açılmasında esasen hukuki yarar bulunmamaktadır.” görüşünü savunarak böyle bir davada hukuki yararın bulunmadığına karar vermiştir[51].
SONUÇ
Marka kavramı her ülkenin ulusal mevzuatıyla korunuyor olsa da, "Tanınmış Marka" veya "Herkes Tarafından Bilinen Marka" kavramlarının ortaya çıkmasıyla beraber markaların ülkesel anlamda korunması hak sahiplerinin haklarını korumak ve tecavüzleri önleyici nitelikte olmaktan çıkmıştır. Hukukun dinamik olması ve dünyadaki değişimlerin hızlı olması ulusal yasaları yetersiz hale getirmiştir.
Bu tür markalara sahip olan kişilerin haklarını korumak maksadıyla ulusal mevzuatlarda değişik isimlerle adlandırabileceğimiz toplumda belirli bir tanınmışlığa eriştiği için korunması gereken tanınmış markalan himaye altına almak maksadıyla düzenlemeler yapılmıştır. Ulusal mevzuatların ülkesel olması sebebiyle Paris Sözleşmesi ve Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalarla Tanınmış markaların korunması güçlendirilmiştir.
Gerek 556 sayılı KHK gerekse de 6769 sayılı SMK, sadece tanınmış marka kavramını kullanmışken; Avrupa Birliği’nde Paris Sözleşmesi birinci mükerrer 6. madde kapsamında korunacak markalar için “tanınmış marka”, Tüzük madde 8(5) kapsamında korunacak markalar içinse “üne sahip marka” kavramları kullanılmıştır. Kavramsal bir farklılık bulunmamasının Türkiye açısından yol açtığı sonuç, tanınmış marka tespit eşiğinin yüksek tutulması halinde, bu korumadan yararlanacak markaların sayısının çok sınırlı kalması, eşiğin düşürülmesi halinde ise üne sahip neredeyse her markanın tanınmış marka olarak kabul edilmesi riskinin ortaya çıkmasıdır.
Türkiye’de tanınmış marka olma hususu, Tanınmış Marka Listesi adı verilen bir listenin oluşturulması ve bu listeye dahil olmak için yapılan başvuruların incelenmesi suretiyle yapılmaktadır ki bu husus eleştiriye açıktır Nitekim bu listeye dahil olmasa da birçok markanın üne sahip marka olarak kabul edilmesi mümkündür ve yayıma itiraz incelemesi sırasında sunulacak deliller, her vaka bazında incelenerek itirazların sonuçlandırılması mümkündür. Kısaca, tanınmış marka listesine dahil olmasa da, markaların tanınmış marka olarak değerlendirilmesi mümkündür ve bu hususun ispatı yükümlülüğü iddia sahibine aittir.
Paris Sözleşmesi’nin birinci mükerrer 6. maddesi bağlamında tanınmış marka koruması tescilli olmayan markalara yönelik olduğundan, tescilli dahi olmayan bir markanın tanınmış marka listesinde bulunması beklentisinin anlamlı olduğu söylenemez. Bu çerçevede, tanınmış marka listesine dâhil olmanın, Paris Sözleşmesi’nin birinci mükerrer 6. maddesi bağlamında tanınmış marka olmakla da herhangi bir bağlantısı bulunmadığını belirtmek gerekmektedir.
Bu bağlamda, Türk uygulamasındaki bazı konular eleştiriye açıktır. Zira tanınmış veya üne sahip marka iddiasını ispatlamak, iddia sahibinin sorumluluğudur. Bir dönem tanınmış veya üne sahip bir markanın, yıllar sonra bu özelliğini yitirmesi mümkündür. Dolayısıyla, süresiz olarak düzenlenen tanınmış marka listesi veya koruması bu anlamda da haksız sonuçlara yol açmaktadır. Türk uygulamasına ilişkin sorunların çoğunluğu, kaynakların ve mevzuatın özümsenmeden, günün şartlarına göre ve günü kurtarmak amacıyla geliştirilen uygulamaların zamanla kalıcı hale gelmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum da tanınmış markalara ilişkin karşılaşılan sorunların zaman ilerledikçe daha da artacak olması anlamına gelmektedir.
Ülkemizde 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile koruma altına alınmış olan tanınmış marka kavramı aynı zamanda Paris Sözleşmesi ile Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşmasına taraf olmamız sebebiyle ülkemizde uluslararası mevzuat açısından da korunmaktadır. Çalışmamızda tanınmış marka kavramı, tanınmışlık kriterleri ve korumadan ne şekilde yararlanılacağı hususu Yargıtay Kararları ışığında izah edilmeye çalışılmıştır.
KAYNAKÇA
ADIGÜZEL, Burak, “Tescil Edilmiş Tanınmış Markanın Kullanmama Nedeniyle Kısmen Hükümsüzlüğü Sorunu (Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararının Değerlendirilmesi)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 15, Özel Sayı, 2013, s. 1019-1044.
AYOĞLU, Tolga, Türk Hukukunda Tanınmış Markalara Sağlanan Koruma, Fikri Mülkiyet Hukuku Yıllığı 2009, İstanbul 2009, s. 117-135.
ÇOLAK, Uğur, Türk Marka Hukuku, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 3. Baskı, İstanbul, 2016.
DİRİKKAN, Hanife, Tanınmış Markanın Korunması, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003.
ERSOY, Ali Fuat, “Üniversite Öğrencilerinin Giysi ve Ayakkabı Tüketiminde Markaya Yönelik Davranış ve Tercihleri”, Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, 2004, S. 14, s. 1-12.
GÜRBÜZ GÜNGÖR, Esin, “Paris Sözleşmesi Kapsamında Tanınmış Markaların Sınai Mülkiyet Kanunu’na Göre Korunması”, Journal of Economic and Administrative Studies, 2017, (16. UİK Özel Sayısı), s. 293-310.
İMİROĞLU, Dilek, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre Marka Hukukunda Ayırt Edicilik ve Markanın Ayırt Ediciliğinin Zedelenmesi, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017.
KARASU, Rauf; SULUK, Cahit; NAL, Temel, Fikri Mülkiyet Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2017.
MC CARTHY, J.T, “Trademarks and Unfair Competition”, The Lawyers Co-operative Publishing Co., 2004.
NOMER, Füsun, Tanınmış Marka, Nike, Erdoğan Moroğlu’na 65.Yaş Günü Armağanı, İstanbul, 1999, s. 485-507.
ORHAN, Ali.; Yargıtay Kararları Işığında Tanınmış Markalar, Arıkan Yayınları, Ankara, 2007.
ÖZDEMİR, Kubilay, Tanınmış Marka Kavramı ve Ulusal Uluslararası Uygulamalar, Uzmanlık Tezi, Ankara, 2008.
ŞENOCAK, Kemal, Toplumda Tanınmışlık Düzeyine Erişmiş Markanın Farklı Mal veya Hizmetlere İlişkin Korunması (556 sayılı KHK m.8/IV), BATİDER, 2009, C. 25, S.2, s. 133-176.
YASAMAN, Hamdi.; “Tanınmış Markalar”, Ord. Prof. Dr. Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İstanbul, 1978, s.691-705.
https://www.kazanci.com.
https://www.kazanci.com.
https://www.turkhukuksitesi.com.
http://www.ankarabarosu.org.tr.
http://www.teknolojitransferi.gov.tr.
https://legalbank.net.
https://legalbank.net.
https://www.lexpera.com.tr.
https://www.turkpatent.gov.tr.
------------------------
[1] ADIGÜZEL, Burak, “Tescil Edilmiş Tanınmış Markanın Kullanmama Nedeniyle Kısmen Hükümsüzlüğü Sorunu (Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararının Değerlendirilmesi)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 15, Özel Sayı, 2013, s. 1021.
[2] ŞENOCAK, Kemal, Toplumda Tanınmışlık Düzeyine Erişmiş Markanın Farklı Mal veya Hizmetlere İlişkin Korunması (556 sayılı KHK m.8/IV), BATİDER, 2009, C.25, S.2, s. 145; YASAMAN, Hamdi.; “Tanınmış Markalar”, Ord. Prof. Dr. Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İstanbul, 1978, s. 693.
[3] NOMER, Füsun, Tanınmış Marka, Nike, Erdoğan Moroğlu’na 65.Yaş Günü Armağanı, İstanbul, 1999, s. 488.
[4] Yarg. 11. H.D. 13.03.1998 T. 1997/5647 E. 1998/1704 K., https://legalbank.net, Son Erişim Tarihi: 20.05.2019.
[5] YHGK. 21.09.2005 T. 2005/11-476 E. 2005/483 K., www.kazanci.com, Son Erişim Tarihi: 16.04.2019.
[6] ADIGÜZEL, s. 1023.
[7] AYOĞLU, Tolga, Türk Hukukunda Tanınmış Markalara Sağlanan Koruma, Fikri Mülkiyet Hukuku Yıllığı 2009, İstanbul 2009, s. 121.
[8] AYOĞLU, s. 120.
[9] Yarg. 11. H.D. 03.04.2007 T. 2005/14028 E. 2007/5223 K., www.kazanci.com, Son Erişim Tarihi: 16.04.2019.
[10] ADIGÜZEL, s. 1024
[11] Yarg. 11 .H.D. 09.12.2004 T. 2004/1146 E. 2004/12103 K., https://legalbank.net, Son Erişim Tarihi: 16.04.2019.
[12] ÖZDEMİR, Kubilay, Tanınmış Marka Kavramı ve Ulusal Uluslararası Uygulamalar, Uzmanlık Tezi, Ankara, 2008, s. 7., http://www.teknolojitransferi.gov.tr/TeknolojiTransferPlatformu/resources/temp/A9651010-6785-43 A6-9D36-562AC2062E03.pdf;jsessionid=5F9CC9F0DC81091F95C6F9F0513B066D., Son Erişim Tarihi: 01.05.2019.
[13] ÖZDEMİR, s. 2.
[14] ÖZDEMİR, s. 2.
[15] ÖZDEMİR, s. 15.
[16] Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesi; “(1) Birlik ülkeleri, tescilin yapıldığı ülkenin yetkili makamınca söz konusu ülkede bu sözleşmeden yararlanacağı kabul olunan bir kişiye ait olduğu, aynı veya benzeri mallar için kullanıldığı bilinen tanınmış bir markanın herhangi bir karışıklığa yol açabilecek bir şekilde yeniden reprodüksiyonunu, taklit edilmesini veya aslına yakın bir şekilde değiştirilmesini içeren bir markanın kullanılmasını gerek mevzuat izin verdiği takdirde re’sen gerekse ilgilinin isteği üzerine yasaklamayı ve tescilini reddetmeyi veya iptal etmeyi taahhüt ederler. Markanın elzem bir bölümünün tanınmış bir markanın reprodüksiyonundan oluşması veya bu tanınmış markayla karıştırılabilecek bir taklitten ibaret olması durumunda da, bu hükümler geçerli olacaktır. (2) Böyle bir markanın iptalinin istenmesi için tescil tarihinden itibaren en az beş yıllık bir sürenin tanınması gerekecektir. Birlik ülkeleri, kullanmanın yasaklanması talebinin yapılması için gerekli süreyi tanıyabilirler. (3) Kötü niyetli tescil edilen veya kullanılan markaların kullanımının yasaklanmasını veya iptalini istemek için herhangi bir süre kısıtı tespit edilmeyecektir.”, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/frmmakale/2010-1/3.pdf Son Erişim Tarihi: 26.05.2019.
[17] ÖZDEMİR, s. 18.
[18] ÖZDEMİR, s. 19.
[19] TRIPS Anlaşması’nın 16. maddesinde tanınmış markalar düzenlenmiştir. Anlaşma’nın 16/2. maddesi: “Paris Sözleşmesi’nin 6. mükerrer maddesi doğrudan hizmet markalarına da uygulanacaktır. Bir markanın tanınmışlığını kararlaştırırken o Üyede markanın tanıtımı sonucu elde edinilen bilgi de dahil olmak üzere, toplumun ilgili kesiminde markanın bilinmesi aranacaktır”. şeklindedir. Anlaşması’nın 16/3. maddesi ise; “Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesi uygun düştüğü ölçüde, tescilli markanın ait olduğu mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetler için de uygulanacaktır, şu kadar ki bu mal ve hizmetlere ilişkin kullanım, tescilli markanın sahibi ile bu mal ve hizmetler arasında bir bağlantı bulunduğunu göstersin ve bu kullanım sonucunda tescilli markanın sahibinin menfaatlerinin zarara uğrama ihtimali söz konusu olsun.” şeklindedir.
[20] ÖZDEMİR, s. 22.
[21] YHGK 21.09.2005 T. 2005/11-476 E. 2005/483 K., https://legalbank.net, Son Erişim Tarihi: 22.04.2019; ORHAN, Ali.; Yargıtay Kararları Işığında Tanınmış Markalar, Ankara, 2007, s.20.
[22] MC CARTHY, J.T, Trademarks and Unfair Competition, 2004, s.86.
[23] ÖZDEMİR, s. 10.
[24] ÖZDEMİR, s. 10.
[25] DİRİKKAN, Hanife, Tanınmış Markanın Korunması, Ankara, 2003, s.12.
[26] ÖZDEMİR, s. 10.
- YASAMAN, s.696.
[28] ERSOY, Ali Fuat, “Üniversite Öğrencilerinin Giysi ve Ayakkabı Tüketiminde Markaya Yönelik Davranış ve Tercihleri”, Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, 2004, S. 14, s.10.
[29] ÖZDEMİR, s. 12.
[30] ÖZDEMİR, s. 13.
[31] YASAMAN, s. 9.
[32] 551 sayılı Markalar Kanunu’nun 11. maddesi; “Memleketimizde tescil edilmiş olan dünya ve memleket çapında tanınmış yabancı veya yerli markaların ve benzerlerinin başka emtia için tescili, tanınmış marka sahibinin izni ile mümkündür. Birinci fıkraya aykırı olarak tescil yapılmış olması halinde, tanınmış marka sahibi ve bu yüzden zarara uğramış olan her ilgili kişi, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde tescilin terkinini talep ve dava edebilir. Markanın tescilinde suiniyet mevcut ise terkin davası açılması müddete bağlı değildir.”; DİRİKKAN, s. 319.
[33] ÖZDEMİR, s. 53.
[34] 556 Sayılı KHK’nın 8/4. maddesi; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir”.
[35] 556 Sayılı KHK’nın Marka Tescilinden Doğan Hakların Kapsamı başlığını taşıyan 9. maddenin 1. fıkrasının (c) bendi; “Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal veya hizmetlerle benzer olmayan mal veya hizmetlerde kullanılması halinde, tescili istenen işaretin kullanılmasıyla tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.”
[36] Bkz. 556 Sayılı KHK madde 42. “Aşağıdaki hallerde markanın hükümsüz sayılmasına yetkili mahkeme tarafından karar verilir: a) 7 nci maddede sayılan haller. (Ancak 7 nci maddenin (ı) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davanın " tescil tarihinden itibaren " 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.) b) 8 inci maddede sayılan haller…”
[37] Yarg. 11. H.D. 27.9.2017 T. 2016/2539 E. 2017/4808 K., https://www.lexpera.com.tr, Son Erişim Tarihi: 05.04.2019.
[38] GÜRBÜZ GÜNGÖR, Esin, “Paris Sözleşmesi Kapsamında Tanınmış Markaların Sınai Mülkiyet Kanunu’na Göre Korunması”, Journal of Economic and Administrative Studies, 2017, (16. UİK Özel Sayısı), s. 301.
[39] GÜRBÜZ GÜNGÖR, s. 301.
[40] GÜRBÜZ GÜNGÖR, s. 301.
[41] GÜRBÜZ GÜNGÖR, s. 302.
[42] GÜRBÜZ GÜNGÖR, s. 302.
[43] https://www.turkpatent.gov.tr/TURKPATENT/resources/temp/500B9FBD-FDBA-4F34-A822-B73C72D84A 80.pdf, Son Erişim Tarihi: 19.04.2019.
[44] ÖZDEMİR, s. 114.
[45] https://www.turkpatent.gov.tr/TURKPATENT/commonContent/Specific, Son Erişim Tarihi: 15.04.2019.
[46] https://www.turkpatent.gov.tr/TURKPATENT/commonContent/Specific, Son Erişim Tarihi: 15.04.2019.
[47] GÜNEY, Gültekin, Tanınmış Marka Kavramı, 2006, s. 24-26, www.turkhukuksitesi.com, Son Erişim Tarihi: 21.04.2019.
[48] İMİROĞLU, Dilek, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre Marka Hukukunda Ayırt Edicilik ve Markanın Ayırt Ediciliğinin Zedelenmesi, Ankara, 2017, s. 249; KARASU, Rauf; SULUK, Cahit; NAL, Temel, Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2017, s. 200.
[49] ÇOLAK, Uğur, Türk Marka Hukuku, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 357; KARASU, SULUK, NAL, s. 200.
[50] Yarg. 11. H.D, 26.02.2004 T. 2003/7150 E. 2004/1792 K., www.kazanci.com, Son Erişim Tarihi: 21.05.2019.
[51] Yarg. 11. H.D, 25.01.2017 T. 2005/13979 E. 2007/827 K., www.kazanci.com, Son Erişim Tarihi: 21.05.2019.