Doğrudan ve çapraz sorgu için; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.201’e ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/3-d’ye bakılmalıdır, çünkü bu hükümler tanığa soru sorma hakkının hukuki dayanaklarıdır. Bizde çapraz sorgu usulü uygulanmıyor mu? Çapraz sorgu veya doğru adlandırma ile soru sorma; davanın taraflarının, aynı tanığa, eş zamanlı olarak “bir o tarafın soru sorması, bir bu tarafın soru sorması” anlamına mı gelir? Doğrudan soru sorma, mahkeme hakimi veya başkanı araya girmeden, aracısız soru sormak mı demektir?
Elbette çapraz sorgu/çapraz soru sorma; bir tarafın tanığına, diğer tarafın soru sorabilmesi ki, bir tarafın kendi tanığına soru sormayı bitirmesi ile bu usule geçilir. Tanık iddia ve savunma tanığı olarak değil de “kamu tanığı” olarak nitelendirilmekte ise, bu halde önce Cumhuriyet savcısı ve katılan taraf, sonra sanık ve müdafii bu tanığa soru sorar. Burada geçen kamu tanığı; iddia ve savunma taraflarının dosyaya bildirdikleri tanık olmayıp, olayla ilgili doğrudan görgüleri ve bilgileri itibariyle taraf tanığı değil de kamu tanığı olarak dinlenen kişilerdir. Esasen tarafsızlıkları ve itibar edilebilirlikleri bakımından; iddia, savunma ve kamu tanıkları arasında fark bulunmamaktadır.
Tarafların tanığa soru sorma zorunlulukları olmadığı gibi, gereksiz veya soru soranın iddiasını veya savunmasını çürüten soruların, yani tanığa “lüzumsuz sorular” sorulmasından kaçınılmalıdır. Çapraz sorgunun “evet hayır” biçimde cevapları içerecek cevaplardan oluşması tavsiye edilmektedir. Ancak doğrudan soru yöneltme usulünde tercih edilen açıklattırıcı soruların; maalesef mahkeme veya taraf müdahalesi ile çapraz soru sormada da açıklattırıcı sorulara dönüştüğüne, uygulamada çapraz sorgu usulüne uyulmadığına dair yoğun eleştirilerin yapıldığını görmekteyiz.
Doğrudan soru yöneltme ise; dava taraflarının kendi gösterdikleri tanığa doğrudan soru sormaları değil, aracısız, yani mahkeme hakimi veya başkanı aracı olmaksızın Cumhuriyet savcısının, katılan vekilinin ve müdafiin tanığa doğrudan soru sorabilmeleri demektir. Sanık veya katılan; tanığa doğrudan değil, mahkeme hakimi veya başkanı vasıtasıyla soru sorma hakkına sahiptir.
“Doğrudan soru yöneltme” başlıklı CMK m.201; hem doğrudan ve hem de çapraz sorguya elverişli olmakla birlikte, uygulamada mahkeme hakimi veya başkanının buna müsaade etmemesi, tanığa “cevap verirken bana bakacaksın”, “o tarafa dönme”, “soru soranla muhatap olma” gibi tuhaf uyarıların yanında, avukatın soru sorarken tanığa yaklaşamaması, onun arkasında kalması, müdafiin sanıkla yan yana duramamasından kaynaklanan kopukluk, soruya taraflardan itiraz gelmediği halde hakimin veya başkanın müdahale etmesi, doğrudan veya çapraz sorular sorarken tarafların araya girmeleri, hakimin veya başkanın veya heyet üyesinin tekrar soru sormaya başlaması, çapraz sorguyu yaptırmaması, tanığa “evet hayır” cevabı dışında açıklama yapma imkanının tanınması, çapraz veya doğrudan soru sormak suretiyle anlaşılmasını veya kanıtlanmasının istediğiniz aşamaya gelmenize izin verilmemesi, hakimin veya başkanın özellikle çapraz sorguda son soruyu kendisinin sorması ve soru soran tarafın insicamını bozacak şekilde başkalarının soru sormasına izin verilmesi, iddianın ispatında ve savunmada önemli kısıtlılıklara yol açabilmekte, böylece maddi hakikate ve adalete ulaşılması zorlaşabilmekte, hatta imkansız hale gelebilmektedir.
Sırf CMK m.201 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/3-d’de öngörülen tanığa soru sorma hakkına bağlı usulünün şeklen tamamlanması amacıyla yapılan çapraz ve doğrudan yöneltilen soruların yanlış olduğunu ifade etmek isteriz.
Tanık, yani beyan delil çok önemlidir. Suça konu olayla ilgili doğrudan bilgisi ve görgüsü olanların; usule uygun biçimde, yani tanığa gerekli bilgiler verilerek, uyarı ve hatırlatmalar yapılarak duruşmada dinlenmeleri gerekir. Tanığın beyanlarının ve tanığa sorulan soruların duruşma tutanağına aynen alınması zaruridir, aksi halde İspat Hukuku bakımından eksiklik oluşur.
Tanık tarafsız olmak ve kalmak zorundadır. Bu nedenle; tanığın tarafsızlığı bozacak şekilde önceden kendisine iddianame gönderilmez ve tanıklık içeriği ile bilgi önceden verilmez. Tanık tanıklıktan önce duruşma salonunda da bulundurulamaz. Aksi halde, tanığın “beyan delili” niteliği tahrife uğramış olur ve bu tanık beyanı yargılamada “delil” olarak kullanılamaz.
Tanığın davayı gören mahkeme tarafından duruşma salonunda dinlenmesi bir prensiptir. Bu prensibin, aşağıda kısaca değineceğimiz istisnaları da vardır. Çok başvurulan bu istisnai tanık dinleme yöntemleri; somut gerekçeye sahip değilse ve yeterli usuli güvence sağlanmamışsa, adil/dürüst yargılanma hakkının ihlaline yol açabilir. Örneğin; tanığın duruşma dışı veya talimatla dinlenmesine ilişkin gerekçeler, somut, hukuki ve fiili dayanaklara sahip olmalı, bu husus duruşma zaptına kaydedilmeli, talimatla veya duruşma dinlenmesine karar verilen tanığın ne zaman ve hangi mahkemede dinleneceği hususu taraflara bildirilmelidir.
Tanık duruşmada dinlenirken; tanıklığını, kağıttan okuyarak veya bir yere bakarak veya yanında avukatı olacak şekilde avukatından yardım alarak yapamaz. Tanık dinlenmesinde; SEGBİS’le, talimatla veya gizli tanık dinlenirken yeterli usuli güvencenin sağlanmasına dikkat edilmelidir. SEGBİS’le dinlenen tanığın önceden hazırlanan kağıttan tanıklık yapacağı olayla ilgili bildiklerini ve gördüklerini anlatmasına izin verilmemelidir. Yine talimatla dinlenen tanığın yanında getirdiği flaş bellekle veya imzaladığı bir kağıdı mahkemeye sunmak suretiyle tanıklığına müsaade edilmemelidir.
Gizli tanık da dinlenirken; duruşma salonunda bulunanlar gizli tanığı göremediklerinden, gizli tanığın tanıklık yaparken bir yerden veya yanında bulunan herhangi bir kişiden yardım alıp almadığına dikkat edilmeli, adil/dürüst yargılanma hakkı bakımından bu konuda yeterli usuli güvenceler temin edilmelidir. Gizli tanığın duruşma dışı, yani haricen dinlenmemesi gerekir. Aksi halde; sanığa yeterli usuli güvence sağlanmamış, tanığa soru sorma hakkı kısıtlanmış ve delillerin doğrudan doğruya değerlendirilmesi tümü ile ihlal edilmiş olur, çünkü zaten bu istisnai tanık usulü birçok yönden sanığın savunma hakkını kısıtlamaktadır.
SEGBİS usulü geldikten sonra tanıkların; talimatla değil, “doğrudan doğruyalık” ve “yüzyüzelik” ilkeleri gereğince SEGBİS üzerinden eşzamanlı ve taraflara soru sorma hakkı tanınmak suretiyle dinlenmeleri elzemdir.
Son olarak belirtmeliyiz ki; duruşmada tanıkların dinlenmesinde özellikle davaya konu olaya müdahil olan zabıt mümzii (resmi tutanakta imzası olan görevli) sıfatıyla tarafsız tanık olarak yemin ettirilerek dinlenilen polis, jandarma ve gümrük muhafaza görevlilerinin dinlenmelerinde ciddi sorunların yaşandığı, zaten soruşturma aşamasında taraf olan, esasen suça konu olayı görmeleri, tespit etmeleri, delil toplamaları, Cumhuriyet savcısının talimatlarını yerine getirmeleri itibariyle tanıklıkları da bulunan soruşturma görev alan kamu görevlilerinin, kimisinin duygusal, kimisinin kendisini taraf gibi görerek ve sorulan sorulara cevap vermekten imtina ederek veya alınganlık göstermek suretiyle konuyu şahsileştirip cevap verdikleri, taraflarla ve özellikle avukatlarla tartışmaya girdikleri, bu duruma da mahkeme hakiminin veya başkanının göz yumduğu, maddi hakikate ve adalete ulaşılmasında olay yeri tespiti, delil toplama ve olayla ilgili doğrudan görgüsü ve bilgisi açısından önemli olan soruşturmaya müdahil kamu tanıklarına gerekeli soruların sorulamadığı ve cevapların alınamadığı, bu tanıkların kendilerini mahkemenin ve savcılık makamının koruması altında ve dosyaya müdahil kolluk gibi görüp ifade verdikleri, ister istemez görevli olarak katıldıkları soruşturmayı ve dosyayı savundukları, bu nedenle duruşmada tartışmaların yaşandığı görülmektedir. Duruşma düzenini ve disiplinini sağlamakla, tanıkların ifadesini almakla görevli ve yetkili mahkeme hakiminin veya başkanının; zabıt mümzii sıfatıyla soruşturmaya katılan veya soruşturmaya konu olay hakkında kolluk veya kamu görevlisi sıfatıyla bilgisi olan görevlilerin duruşmada şikayetçi, katılan, sanık, kolluk veya herhangi bir taraf sıfatıyla bulunup dinlenmedikleri, maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmesi için tarafsızlarını korumak suretiyle tanık olarak dinlendiklerini hatırlatarak, bu konuda gerekli tedbirleri alıp doğrudan ve çapraz soruya, yani tanığa soru sorma imkanını taraflara ve avukatlarına tanıması gerekir.
Duruşmada dinlenen tüm tanıklarda; sorulan sorulara verilen cevaplarda bir çekingenlik ve kendilerini savunmaya çalışma, söyleyeceklerinden dolayı hukuki manada başlarına bir şey geleceğinden endişe ettikleri görgüsü sıklıkla müşahede edilmektedir. Tanıklık bir kamu görevi olup, yargılamaya konu olayla ilgili doğrudan sahip olunan görgü ve bilginin beyan delil niteliğinde duruşmada mahkemeye, taraflara ve dosyaya aktarılmasından ibarettir. Tanıklıkta bu bilinçle hareket edilmesi ve mahkeme tarafından bu hususun bildirilmesinde/hatırlatılmasında fayda olacaktır.
Son söz; sanık müdafii için önemli, tanığın güvenilirliğinin sorgulanıp ortaya çıkarılması ve sanığın haklarının korunmasıdır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)