SÜRESİZ YOKSULLUK NAFAKASI SORUNU

Abone Ol

Toplumda her ne kadar nafaka konusuna ilişkin çalışmalardan özelliklede süresiz nafakadan (yoksulluk nafakası) bahsediliyor olsa da yasada düzenlenmiş olan üç tür nafaka bulunmaktadır. Ancak toplumun özellikle üzerinde durduğu asıl nafaka türü ise yoksulluk nafakası olmaktadır. Yoksulluk nafakası, boşanma kararının kesinleşmesi sonucunda yoksulluğa düşecek olan tarafın, daha ağır kusurlu olmamak koşuluyla talep edebileceği Medeni Kanun’un 175. maddesinde düzenlenen nafaka türüdür. Yoksulluk nafakasının ne olduğu ve hangi şartlarda alınabileceği ise Türk Medeni Kanunu’nun 175/1. maddesinde; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” denilmek suretiyle kusuru ağır olan eşin yoksulluk nafakası alamayacağı ve yoksulluk nafakasının, nafakayı ödeyecek kişinin mali gücü oranında belirleneceği belirtilmiştir. Yoksulluk nafakasının birinci şartı olarak nafaka talep eden karı veya kocanın, boşanmada diğer taraftan daha kusurlu olmamasıdır. Hangi taraf boşanmada daha az kusurlu ve boşanınca yoksulluğa düşecek ise ona, mahkeme kararı ile nafaka bağlanmaktadır. Bu konuda en belirleyici husus eşlerin ekonomik ve sosyal hayat şartları olmaktadır. Eşlerin ekonomik ve sosyal hayatlarında yapılacak araştırma sonrasında hâkim, kendisine tanınan takdir yetkisini kullanarak yoksulluk nafakası konusunda karar vermektedir.

Toplumda yaratılmaya çalışılan algının aksine yoksulluk nafakası her koşulda süresiz olacağı anlamına gelmemektedir. Medeni Kanun’un 176. maddesinde belirtildiği gibi nafaka alacaklısı öldüğünde veya evlendiğinde nafaka kendiliğinden ortadan kalktığı gibi, fiilen biriyle evli gibi yaşadığında, yoksulluk durumu ortadan kalktığında, haysiyetsiz hayat sürdüğünde mahkeme kararıyla da kaldırılabilmektedir. Ayrıca mali durumun değişmesi durumunda ödenen nafakanın azaltılabilmesi ve kaldırılabilmesi de şu anki yasal düzenlemeyle mümkündür. Uygulama da çoğunlukla durumun gereklerine göre irat olarak ödenebilen nafakanın toplu olarak da ödenebileceği açıkça hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan hâkim nafakanın bir defada ve toplu olarak ödenmesine karar verebilmektedir. Esasen yoksulluk nafakası, 1988 yılına kadar sadece 1 yıl süre ile hükmediliyordu. Ancak 12.05.1988 tarihinde yapılan kanun değişikliği sonrasında yoksulluk nafakasının “süresiz” de olabilmesine imkân tanınmıştır. Söz konusu kanun değişikliği belirli bir ihtiyacın sonucu olarak ortaya çıkmış ise de, otuz yılı aşkın süreçte ortaya çıkan durum bugün fazlası ile tartışılmaktadır.

Medeni Kanun’un 175. Maddesi ile düzenlenen yoksulluk nafakasındaki “süresiz olarak” ibaresi, 2011 yılında Kestel hâkimi tarafından da Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle iptal ettirilmek istenmiştir. Bugün de en çok tartışılan ve çarpıtılan süresiz ibaresine Anayasa Mahkemesinin getirdiği açıklama halen geçerlidir: “itiraz konusu “süresiz olarak” ibaresi, nafaka alacaklısının her zaman ölünceye kadar yoksulluk nafakası alacağı anlamına gelmemektedir. Kanun koyucunun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesinde “süresiz olarak” yer verilmesinin amacı, boşanmadan dolayı yoksulluğa düşecek olan eşin diğer eş tarafından, şartları bulunduğu sürece ekonomik olarak desteklenmesi ve asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Aslında bakıldığında Medeni Kanun bu konuda bir cinsiyet ayrımı gözetmemekte, eşit kusurlu boşanmalarda taraflardan birinin muhtaç olan tarafa süresiz nafaka ödemesine imkân tanımaktadır. Bu nedenle de, kusuru daha ağır olmamak şartıyla boşanmadan dolayı yoksulluğa düşecek olması halinde erkek de kadından nafaka talebinde bulunabilmektedir. Ancak durum her ne kadar kanunda böyle ise de, uygulamada bu noktada sıkıntılar yaşanmaktadır. Nafakaya ilişkin düzenlemelerde nafakanın toplu olarak bir kez ödenmesine karar verilecek olunmasına rağmen ne yazık ki hala uygulamada çoğunlukla irat halinde ödenmesine karar verilmekte olup, nafaka yükümlüsüne daha fazla sorumluluk yüklenmektedir. Genel olarak durum her ne kadar böyle olsa da uygulamada bazı aile hakimlerinin tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ve kadının boşandıktan sonra hayatını idame ettirebilecek şekilde nafakasının toplu olarak bir kereye mahsus olarak ödenmesine karar vermiş olduğu dosyalarda mevcuttur. Yasal düzenlemeye göre her iki tarafa da nafaka bağlanması mümkün olmasına rağmen, uygulamada çoğunlukla gerek kadının iş hayatında ki istihdamı ve geçimi daha zor olduğu için gerekse de ataerkil bir toplum olmamızdan dolayı genelde mahkemelerce kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmektedir. 

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve ülkemizin de etkisinde olduğu koronavirüs salgını ile mücadele etmekte olduğumuz bu günlerde alınan bazı tedbirler kapsamında, nafaka alacağına ilişkin olanlar hariç tüm icra takipleri belirli bir süre durdurulmuştur. Ancak bu süreçte salgın nedeniyle çalışamayan, işten çıkarılan ya da ücretsiz izne çıkartılan kişiler bu şartlar altında nafakayı nasıl ödeyecekler, ödeyememeleri halinde nafaka yükümlüsü yine mi cezalandırılacak? Gibi sorular gündeme gelse de ne yazık ki şuan için bu sorulara ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Elbette ki bir gün şuan yaşamakta olduğumuz salgın süreci sona erecektir. Ancak nafaka hususunda her iki tarafında mağduriyetlerini giderecek bir düzenlemeye geçilmezse, salgın bitecek fakat yoksulluk nafakası sorunu devam etmiş olacaktır. Bu nokta da bizlerin önerileri ise şudur ki;

Öncelikle bu konuda aile mahkemelerinin ihtisaslaştırılması gerektiği kanaatindeyiz. Bunun yanı sıra ise evliliğin süresine, karşılıklı verilen emeğe, akabinde tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına bakılarak, tarafların bu evlilikte kusur durumu gözetilerek ve bu evlilik birliği sona erdiğinde yoksulluğa düşecek tarafın hayatını tekrardan kurabileceği ve hayatına tekrardan devam edebileceği şekilde belirli bir süreye bağlı olarak ya da toplu halde nafakaya hükmedilmesi daha doğru olacaktır. Bunun yanında tabi ki ileri yaşlarda boşanan ve iş hayatına hiç katılmamış insanların durumuyla henüz çok genç yaşlarda yapılmış ve çok kısa sürmüş olan evliliklerde bu durum bir olarak değerlendirilmemelidir. Burada mevcut durumda ki evlilik birliğinin süresine, evliliğe verilen emeğe, tarafların sosyal-ekonomik durumuna, kusuruna bakılmalı ve evlilik birliği sona erdikten sonra yoksulluğa düşecek olan tarafın hayatını tek başına idame ettirebilecek şekilde gerekli olan yardımın sağlanması gerekmektedir. Uygulamada şunu da duymaktayız ki; 1 aylık evliliklerde dahi çok uzun süre kişi nafaka ödemek zorunda kalmaktadır. Bu da ne yazık ki hem taraflar arasında ki bağın kopmasını engellemekte hem de nafaka yükümlüsünün psikolojisinin bozularak nafaka alacaklısına zarar vermesine sebebiyet vermektedir. Yani bu durumda her iki tarafında menfaatlerini korumak gerekmektedir. Öte yandan bakıldığında, “TÜİK 2018 verilerine göre, Türkiye de kadınların istihdam oranı yalnızca yüzde 29’dur. Bu sebeple de nafaka alacaklısı kadınların öncelikli olarak çalıştırılması, meslek edinmelerinde devlet yardımı yapılması ve teşviklerde bulunulması kadını nafakaya muhtaç olmaktan çıkaracağı gibi toplumsal statüsünü güçlendirecek aynı zamanda nafaka yükümlüsünü de rahatlatmış olacaktır.

Av. Begüm GÜREL (LL.M.) & İpek MENGİLLİ

Kaynaklar

https://www.barobirlik.org.tr