Başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyada, nüfusun artışıyla birlikte suç oranlarının yükseldiğini, suç işleyen bireylerin giderek arttığını malesef ki biliyoruz.Ülkemiz bazında değerlendirme yapacak olursak, bazı suçlara ilişkin yapılan yargılamalarda en önemli delil, arama, yakalama ve muhafaza altına alma tutanakları olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin TCK'nun 188. Maddesinde hükme bağlanan Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti suçunda, ihbar üzerine ve re'sen arama sonucunda narkotik maddenin ele geçirilmesi neticesinde, kolluk kuvvetlerince tutulan arama, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağı, yargılama dosyasının bir bakıma fihristi niteliği taşımaktadır.
Konumuza dönecek olursak, kolluk kuvvetlerince yapılan aramaların çoğunun, yazılı emir olmadan talimat üzerine yapılan aramalar olduğu söylenebilir. Bu tür yapılan aramaların hukuka aykırı olup olmadığını değerlendirebilmek için ikili bir ayrım yapılması elzemdir. Bu ayrımın başlıklarını ''Konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan yerler'' ve ''bu yerlerden olmayan diğer kısımlar'' olarak sıralayabiliriz. CMK'nun 119. Maddesinde aramanın hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının, Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri tarafından yapılacağı belirtilmiştir. Maddenin devamında; konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan yerlerde yapılacak aramaların ancak hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının yazılı emriyle arama yapılabileceği belirtilmiştir. Görüleceği üzere, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan yerlerde yapılacak aramalar, gecikmesinde sakınca bulunan hallerin varlığında dahi kolluk amirinin yazılı emriyle yapılamayacaktır. Bu yerlerde yapılan aramaların genellikle Cumhuriyet Savcısının talimatıyla yapıldığı, bu talimatın sonradan yazılı emre dönüştürüldüğünü, önümüze gelen çeşitli dosyalarda görmekteyiz. Cumhuriyet Savcısının talimatı olsa dahi, yazılı emir olmadan konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan yerlerde yapılacak aramalar hukuka aykırı arama olacak ve bu arama neticesinde elde edilen deliller mahkemece hükme esas alınamayacaktır. Arama tedbirinin ilk ön şartı gecikmede sakınca ya da tehlike bulunmasıdır. Bu şart hem arama tedbirine başvurulması hem de kim tarafından karar verilebileceğinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması, derhal işlem yapılmadığı takdirde tedbirden beklenen faydanın elde edilemeyecek, ceza muhakemesinin gereği gibi ve amacına uygun biçimde yapılamayacak olmasıdır.(1) Gecikmesinde sakınca olduğu kabul edilse bile Yargıtay CGK'nın 25.11.2014 gün ve 2013/610, 2014/512 sayılı kararında belirtildiği gibi arama yazılı bir karara veya emre dayanmak zorundadır. Sonradan yazıya çevrilmiş olsa bile sözlü emir ile arama yapılması mümkün olmayıp yazılılık şartı Anayasa'nın 20, 21 ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 116. maddelerinin amir hükmü gereğidir. Sonradan belgelendirilen sözlü talimat ile arama emri verilemez. Hukuka aykırı arama ile gerçekleştirilen aramadaki el koyma işleminin hâkime onaylatılması da işlemi hukuka uygun hâle getirmez
Sonuç olarak yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde, özellikle Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti suçuna ilişkin yapılan yargılamalara bakıldığında, sonradan yazılı emre dönüştürülmek üzere alınan talimatlar doğrultusunda arama yapıldığını ve suç unsurlarına el konulduğu görmekteyiz. Bu şekilde; konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan yerlerde yapılan aramalar hukuka aykırı arama kabul edilecektir. Elde edilen deliller ise yargılamada delil olarak kullanılamayacaktır.(2)
------------------------
(1) Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 2016, 3. Bası, s.339)
(2) Yargıtay CGK; 25.11.2014 Tarih ve 2013/610 Esas, 2014/512 Karar.