Geçen hafta özellikle sosyal medyada Avukatlık Kanunu taslağı ile ilgili olarak yaklaşık 6-7 yıl önce hazırlanmış olan bir taslak belgenin yeniden gündeme gelmesiyle avukatlar arasında kanunda yapılması muhtemel değişiklikler sıkça tartışıldı.
Bu tartışmaların akabinde önce Adalet Bakanlığı resmi olarak yazılı bir açıklama yaptı ve “Güncel bir çalışmanın olmadığını, söz konusu metnin vazgeçilmiş bir taslak olduğunu ve hali hazırda böyle bir çalışmanın bakanlık bünyesinde yürütülmediğini” ifade etmişti. Bu açıklamanın hemen sonrasında Türkiye Barolar Birliği Başkanı tarafından da sosyal medyada bakanlık açıklamasını destekler şekilde güncel bir çalışmanın olmadığı belirtilmiş hatta Birlik Başkanı “Açık seçik altını çizerek ifade edeyim öyle bir taslak gündemde yok. Arşivlerde onlarca yıldır hazırlanmış onlarca taslak bulabilirsiniz. Ama hepsi kadük olmuştur. Yani gündemden, değerden düşmüş, takibi bırakılmıştır. Anlamadığım bir sebeple ya da anladığım, tahmin ettiğim sebeplerle böyle bir söylenti dolaştırılmaktadır. " diyerek bu tartışmayı yapanları da dolaylı olarak eleştirmiştir.
04 Mayıs Pazartesi günü gerek Adalet Bakanlığı’nın yazılı, gerekse de Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın sözlü açıklamalarını dikkate alarak kamuoyu bu taslağın gündemde olmadığını düşünmeye başlamıştı ki, dün (05.05.2020) Cumhurbaşkanı partisinin merkez karar yürütme kurulu toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada “Ankara Barosu'nun ve aynı zihniyetteki yapıların Diyanet İşleri Başkanımız ile onun şahsında İslam'a yönelik fütursuz saldırılarına şahit olduk. Sadece bu örnek dahi meslek kuruluşlarının seçim yöntemiyle ilgili düzenlemenin aciliyetini ve ehemmiyetini göstermiştir." ifadeleri ile hem kanun değişikliği yönünde görüşünü dile getirmiş, hem de bakanın dahi bilgisi olmayan bir şekilde cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin çokça tartıştığımız tarafını bir kez daha göstermiştir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile ilgili olarak daha sonra açıklamalarımızı sunmak kaydıyla öncelikle barolar başta olmak üzere meslek kuruluşları ile ilgili hangi düzenlemelerin ne amaçla yapılmak istendiğini irdelemenin faydalı olacağı düşüncesindeyim.
Öncelikle kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları Anayasa’nın 135. Maddesinde yer bulmuş ve tanımı, niteliği ve oluşumu açıklanmıştır.
Anayasa
Madde 135 – Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir.
Buradan hareketle Türkiye Barolar Birliği ve barolar da Anayasa’nın 135. Maddesi dayanak gösterilmek suretiyle Avukatlık Kanunu hükümleri uyarınca teşekkül etmektedir. Kanunun 109. Maddesi Türkiye Barolar Birliği’ni ve aynı kanunun 76. Maddesi de baroların kuruluşu ile görev tanımını yapmaktadır.
Madde 109 – (Değişik birinci fıkra : 2/5/2001 - 4667/58 md.)
Türkiye Barolar Birliği, bütün baroların katılmasıyla oluşan bir kuruluştur. Birlik, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Birliğin merkezi Ankara'dır.
Madde 76 – (Değişik birinci fıkra: 2/5/2001 - 4667/46 md.)
Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.
(Değişik ikinci fıkra: 18/6/1997 - 4276/3 md.) Barolar, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.
(Değişik üçüncü fıkra: 2/5/2001 - 4667/46 md.) Protokolde barolar, İl Cumhuriyet Başsavcısının yanında yer alır.
Şimdi bu yasal düzenlemeleri de dikkate aldığımızda gerek Türkiye Barolar Birliği ile baroların, gerekse de Türk Tabipler Birliği gibi diğer meslek kuruluşlarının Anayasal güvence altına alınmış kamu niteliğine haiz örgütler olduğunu ve kanunlarla da yetki ve sorumluluklarının açıkça belirtildiğini görmekteyiz.
Barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne kanunla verilen insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunmak görevlerinin neticesi olarak gerek barolar gerekse de Türkiye Barolar Birliği hak ihlallerini dile getirmekle beraber bu ihlallere itiraz etmekten de hiçbir zaman geri durmamışlardır. Özellikle son zamanlarda korku ikliminin var olduğu, basın özgürlüğü endeksinde gerilerde kalmış bir ülkede binlerce avukatın mensup olduğu barolar, bir nevi halkın sesi olmuş ve kanundan aldıkları yetki uyarınca Anayasa ve kanunlar çerçevesinde hak ihlalleri ile kanuna aykırılıkların giderilmesi için açıklama, öneri ve yasal işlemler yapmışlardır.
Avukatlık mesleğinin ve aynı zamanda Avukatlık Kanunu’nun birçok sorunu ve değiştirilmesi gereken hususları halihazırda bulunuyorken, pandemi günlerinde açıklanan hiçbir ekonomik pakette avukatlara yönelik bir tedbir, kolaylık ya da destek yokken mesleğin tek derdi Türkiye Barolar Birliği ile baroların seçim sistemleriymiş gibi gündem yaratılarak çalışma yapılması ve bu yönde talimat verilmesi aslında amaçlananın çok daha farklı olduğunu göstermektedir. 150.000’i aşkın avukat ve stajyer avukatlar arasında bir anket düzenlendiği takdirde büyük ihtimalle seçim sistemine dair sorunlar bu ankette yer dahi bulamayacakken, açılan hukuk fakülteleri sayısı ile avukat sayısının orantısız artışı ile çok kısa bir vadede mesleğin ekonomik sorunlarının kat be kat artması, avukatın itibarının gün geçtikçe toplum nazarında azalması ile ortaya çıkan sorunlara dair kulakların tıkanması “Benden farklı düşünen kimse olmasın.” mantığının amaçlandığını bizlere göstermiyor mu?
Bireyler adına, kişi hak ve hürriyetlerini koruyan avukatlar bunca sorunla boğuşurken siyasal iktidarlar tarafından ve çoğunluğu hukukçu yasama organında; avukatlar lehine yasal düzenlemeler yapılmasını bırakın, temsilde adaleti ve nispi temsili sağlayan bir seçim sistemini tekrar tekrar gündeme getirmenin kimseye faydası yoktur.
Yargı Reformu Stratejisi Belgesi’nde de kanunda yapılacak değişiklik ile Türkiye Barolar Birliği ve baroların seçim sisteminde bir değişiklik yapılacağı da ayrıca belirtilmemektedir. Meslek örgütlerinin ve bu örgütlere üye olan avukatların da kanunun bu hükümlerinin değiştirilmesine yönelik talepleri de yokken, hükümetin öncelikle mesleğin acil sorunlarına çözüm bulması gerektiği açıktır.
Son dönemlerde, barolar özellikle hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, sosyal hukuk devleti anlayışına dayalı, insan hakları temelli söylem ve eylemleri neticesinde toplumun sesi, ulusun nefesi olmuştur. Hukuksuzluklara karşı durabilen adaletsizlikleri gözler önüne seren kurumların önde gelenlerinden olduğu için barolar hedef alınmakta ve bazı sivil toplum kuruluşları ile meslek örgütlerinde olduğu gibi onlara da bir şekilde had bildirilmeye çalışılmaktadır.
Adalet Bakanı’nın dahi haberinin olmadığı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın gösterilen tepkilere başka anlam yüklediği bir ortamda Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nca hazırlandığını düşündüğümüz bir taslağın kamuoyu ile tartışılmadan, baroların etkili şekilde yer almadığı bir çalışma sonucu ortaya çıkarılmasının fayda getireceğini ummak hele ki “Taslak bir önümüze gelsin görüşlerimizi inceleyip sunalım.” demek en basit tabiriyle kolaycılıktır.
150.000 avukat ve stajyer avukat ile beraber özgürlük ve geleceklerini kaybetmek istemeyen her birey hayati önem taşıyan bu konuda vakit kaybedilmeksizin öncülük edecek meslek örgütleriyle beraber gerek yazılı olarak görüş ve itirazlarını gerekse de tüm yetkili kişilerle görüşmek dahil olmak üzere tüm eylemlerini ivedilikle uygulamalıdır. Avukatların ve baroların sesi, 7’den 70’e toplumun sesidir. Hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı, antidemokratik ve mesleki sorunları çözmeyen hiçbir düzenleme avukatlar tarafından kabul edilmeyeceği gibi, avukatları boyunduruk altına sokacak düzenlemelerden özellikle kaçınılmalıdır. Unutulmamalıdır ki; bu coğrafyada adaletsizlikleri seslendirmek ve hukuksuzlukları önlemek adına “Adalet Nöbeti” tutulmaktadır. Bu ülkede avukatlar iş sahiplerinin siyasi düşünce, dünya görüşü ya da iş sahiplerine isnat edilen suçlarla özdeşleştirilmektedirler. Bu ülkede avukatlar, sivri dilli ve asi görülmektedir; ancak avukatların dile getirdikleri hukuksuzluklar yıllar sonra da olsa herkes tarafından kabul edilmektedir. Ve bu ülkede biz avukatlar ettiğimiz yemine sadık kalarak mesleğimize ifa etmeye her ne koşulda olursa olsun devam etmeye, insan haklarını koruyarak toplumun sesi olmaya devam edeceğiz.