‘İnsan siyasal bir hayvandır’ diyor Aristo. Bu bağlamda, insanların, insanların oluşturdukları yapılar olan sivil toplum kuruluşlarının, Baroların ve diğer meslek kuruluşlarının, siyasetin dışında kalmaları elbette düşünülemez, düşünülmemelidir. Zira siyaset kurumu yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla hepimizin hayatını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen bir kurumdur.
Bu yönden bakıldığında, gerek siyaset kurumu, gerekse yönetim işi, elbette ve sadece profesyonel siyasetçilerin işi olmadığı gibi, onların tekelinde de değildir. Aksine, siyaset, her yurttaşın, her meslek mensubunun, her meslek kuruluşunun ilgi alanı içindedir ve ilgi alanı içinde de olmalıdır. Perikles’in ‘yönetimle ilgileniniz’ demesi bundan dolayıdır. O nedenle, Baroların siyasetin dışında olmaları ve kalmaları beklenemez.
Kaldı ki insanların siyaset yapma hakkı ve özgürlüğü vardır. Bu bağlamda, her Baronun, her Baro yönetiminin, Baro üyesi olan her avukatın, Baro siyasetine eylemli olarak katılmaya hakkı olduğu gibi, ülke ve dünya siyaseti ile ilgilenmeye, bu konularda söz söylemeye, eleştiri yapmaya da hakkı ve bu konuda özgürlüğü vardır.
İnsan hakları, onun ayrılmaz bir parçası olan kadın ve çocuk hakları, dayanışma hakkı kapsamında bulunmakla, tüm dünya insanları ile dayanışarak kullanmak ve korumak zorunda olduğumuz çevre ve barış hakkı, insanların kadim dostu olan hayvanların hakları ile onların korunması, siyasi olmaktan daha çok hukuki konular ve kavramlardır ve elbette bunları korumak ve kollamak da Baroların en başta gelen görevleri arasındadır. Açıkça ifade etmek gerekir ise, Barolar da bütün bunları hakkıyla ve layıkıyla yapmaktadırlar.
Baroların siyasetle olan ilişkilerinde dikkate almaları gereken husus, günlük siyasetin dışında kalmak, bir siyasi kuruluşun ön veya arka bahçesi olmamak, böyle bir görüntü vermemek, toplumda böyle bir algı yaratmamak, Baro yönetimindeki kişilerin, Baroyu ve Baronun imkanlarını kendi siyasi amaçları ve hırsları için kullanmalarına izin ve imkan vermemektir.
Zira meslek kuruluşu olarak Baroların öncelikli işlevi ve görevi, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını korumak ve en az bu görevler kadar önemli olan, yaşamsal olan ve vazgeçilmez olan hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, çevreyi, barışı, hayvanları korumak, bunun için de önce kendi işi olan bu işleri yapmak, iyi yapmak, asli nitelikteki bu görevlerine odaklanmak, ülke hukukuna, evrensel hukuka katkı yapmak, üstüne vazife olmayan konulara dahil olmamak, her durumdan kendisine vazife çıkarmamaktır. Orkestra müzik yapar, hastane hastaları tedavi eder. Orkestra hasta tedavi etmeye, hastane de müzik yapmaya kalkarsa işleri berbat eder. O nedenle, günlük siyasetin içinde olan, bir siyasi partiyle organik ilişki içinde bulunan bir Baro da, toplum nezdindeki ağırlığını, saygınlığını, güvenirliğini yitirir. Onun için Baroların bu anlamda siyaset kurumunun dışında kalmaları, ama hukuk siyasetinin içinde olmaları, hukukun siyasetini yapmaları gerekir.
John Locke, siyaset teorisinin gidişine yön veren ‘Yönetim Üzerine İki İnceleme’ isimli ünlü eserinde, Tanrı’nın Adem’e özel bir egemenlik alanı vermediğini, yönetme hakkını genel olarak insanlığa bahşettiğini, yöneticilerin, yönettikleri toplumdaki bireylerin emrinde olduğunu, varlık nedenlerinin insanlara hizmet etmekten ibaret bulunduğunu, çoğunluğun isteğine ve yararına hizmet ettikleri sürece meşru olduklarını ve ancak bu koşulda onlara itaat edilmesi gerektiğini ileri sürer.
Locke’un 1689 yılında, yani bundan 331 yıl önce ifade ettiği bu görüşlerle birlikte, o dönemin şartlarına ve anlayışına göre son derece ileri ve şaşırtıcı bir modern düşünce doğdu. Bu düşünce, bir yandan iktidarın kaynağının Tanrısal olmadığına vurgu yaparken, diğer yandan iktidarın, iktidarını ve meşruiyetini koruyabilmek için, yönetilenlerin refahına ve mutluluğuna hizmet etmeleri, onlara yeni olanaklar sunabilmeleri gerektiğine işaret ediyordu.
Locke ile başlayan ve devam eden 150 yıllık süreç içinde ve aşama aşama siyasal eşitliğe ve ekonomik olanaklar ilkesine yönelen siyaset felsefesi, Amerikan Devrimi ile birlikte günlük hayat pratiğine uygulanabilme olanağı buldu. Bu devrimle birlikte, ilerleme olanaklarının kısıtlı olduğu, statünün bireylerin yaşına ve ailevi durumlarına göre belirlendiği, babadan oğula geçen aristokratik hiyerarşi sona erdi.
Bunun yerine toplumlara, statünün büyük ölçüde başarıyla, insanlara ve toplumlara sağladığı refah, mutluluk ve güvenle ölçüldüğü dinamik bir yapı egemen olmaya başladı. Hizmetçiler işverenlerine ‘hanımefendi’ ya da ‘beyefendi’ diye hitap etmekten vazgeçtiler, ‘Esquire’ ya da ‘His Honor’ gibi unvanların kullanılması yasaklandı. Mirasın babadan en büyük erkek evlada kalmasını öngören hukuk sistemi yürürlükten kaldırıldı, kız çocuklarına ve dul kalan eşlere eşit oranda miras edinme hakkı doğdu. Ayrıcalığın ve birçok durumda katıksız ahmaklığın aristokrasisinin yerini erdemin, yeteneğin, liyakatin, başarının aristokrasisi almaya başladı. Walt Whitman’ın özlü ifadesi ile “Vatandaşların Başkana değil, Başkan’ın vatandaşlara şapka çıkardığı” bir sürecin önü açıldı.
Bu süreçle birlikte ve giderek, katı ideolojileri araç olarak kullanmaya indirgenmiş siyaset yapma dönemi etkisini ve işlevini yitirmeye başladı. Onun için günümüzde siyasetin önde gelen misyonu, insanlara iyi bir hayat, güvenli bir gelecek sağlamak, toplumun ve insanların hayat kalitesini yükseltmek, bireyin entelektüel yönden kendisini geliştirmesine katkı yapmaktır. Bu misyon, sadece refah üretmek ya da zenginliğe indirgenmiş bir misyon olarak değil; değer üretmek, üretilen değerleri adil bir biçimde paylaşmak ve siyaseti bu bütünlük içinde anlayıp uygulamak üzerine kurulu bir misyon olarak kabul görüyor.
Genel siyasetten çok da farklı olmayan Baro siyasetinin misyonu da aynı olmakla, Baro yönetimine talip olanların, Baro üyesi olan avukatlara iyi bir yaşam ve güvenli bir gelecek sağlamayı, onların gerek mesleki, gerekse entelektüel yönden kendilerini geliştirmelerine katkı yapmayı, bunun için yeni değerler ve projeler üretmeyi, yanı sıra avukatlık mesleğinin kalitesini, saygınlığını yükseltmeyi amaçlamaları ve bunun için gerekli donanıma sahip olmaları gerekir.
Diğer taraftan, hepimizin bildiği üzere devletin, devlet kavramının ve kurumunun geçirdiği evreler vardır. Bu bağlamda, insanlık tarihi, bekçi devlet, dadı devlet, devlet baba, sosyal devlet, refah devleti vs. gibi evreleri yaşamış ve bunların hepsini geride bırakmıştır. Günümüzde devletin en önemli vasfı hukuktur. Hukuk devleti olmasıdır. Günümüz de devletin sahip olması gereken bir diğer vasfı ve özelliği, ‘teknik devlet’ olmaktır. Teknik devlet, vatandaşın günlük yaşantısını kolaylaştıran ve güzelleştiren devlet demektir. Esasen bir hizmet organizasyonu olan devlet bunun için vardır.
Vatandaşın günlük yaşantısını kolaylaştırmak ve güzelleştirmek işlevi hukuku da, devletin en temel işlevi olan adalet hizmetlerini, bu hizmetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini de kapsar. Zira hukuk olmadan, hukuk devleti olunmadan, adalet olmadan, adalet hizmetleri hakkıyla yapılmadan bunun gerçekleşmesi, yani teknik devlet olunması mümkün değildir. Buna göre devlet bir hizmet organizasyonudur, yurttaşlarına hizmet etmek için vardır.
Yani Hegel’in ‘kutsal devlet’ anlayışı, devleti kutsaması çok ama çok eski zamanlarda kalmıştır. Esasen devleti böyle görmek, devleti baba olarak, dadı olarak, bekçi olarak görmek ve kutsamak, devlete sizi dövmek hakkını, size terbiye etmek yetkisini vermek demektir. Teknik devlette ve hukuk devletinde, vatandaşlar kendi işlerini kendileri görürler, devlet onların kendi işlerini yapmalarının vasatını hazırlar, her alanda ve konuda standartları tespit eder, bunları takip eder, vatandaşlar arasında eşitliği, adaleti sağlar, iş hayatında haksız rekabete izin ve imkan vermez. Teknik devlet ve hukuk devleti vatandaşın huzurunu, güvenliğini, can ve mal emniyetini sağlar. Bağımsız ve tarafsız yargı eliyle en önemli işlevi ve görevi olan adaleti gerçekleştirir.
O nedenle Baroların da kendilerini “teknik baro” olarak görmeleri ve bu şekilde örgütlemeleri gerekir. Teknik Baro avukatların adliyelerdeki işini kolaylaştıran, güzelleştiren Barodur. Buna göre, Baroların hizmet politikaları da bu anlayışa uygun olmalı, meslekle, meslektaşlarla ilgili olmalı, bu konuda projeler üretmeye, yürütmeye ve uygulamaya yönelik olmalıdır.